Tefsir 406-01

406- Tefsir Ders 406 hayat veren nurun keşif notları

406- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 406

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Şuarâ Sûresi 10’uncu Âyet-i Kerime’den 175’inci Âyet-i Kerime’ler )

 

 

وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ﴿١٠﴾

  قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ﴿١١﴾

  قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ﴿١٢﴾

  وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ﴿١٣﴾

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ﴿١٤﴾

  قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ﴿١٥﴾

  فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ﴿١٦﴾

  اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ﴿١٧﴾

 قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ﴿١٨﴾

  وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ﴿١٩﴾

قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ﴿٢٠﴾

  فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ﴿٢١﴾

  وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ﴿٢٢﴾

  قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٣﴾

قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ﴿٢٤﴾

  قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ﴿٢٥﴾

  قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ﴿٢٦﴾

  قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ﴿٢٧﴾

  قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ﴿٢٨﴾

  قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ﴿٢٩﴾

  قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ﴿٣٠﴾

  قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ﴿٣١﴾

  فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ﴿٣٢﴾

  وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟﴿٣٣﴾

 

Bir vakit de Rabbin, Mûsâ’ya nida edip “Git o zâlim kavme” dedi. Peygamberler hep böyle görevlidirler sapık milletleri doğruya çağırırlar ki doğru Allah’ın dini İslam’dır. “Firavun kavmine hâlâ sakınmayacaklar mı?” Bu sapık kavimlerden biri da Firavun kavmidir. (Mûsâ) şöyle seslendi Aleyhisselâm: “Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar.” Her zâlim kavim peygamberlerini yalancı saymaya kalkmışlardır. “Ve göğsüm daralır, dedi Mûsâ dilim dönmez onun için Hârun’a da elçilik ver” dedi.

 

Dakika 5:05

 

“Hem onların bana isnâd ettiklerin bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler” dedi. Yüce Allah Celle Celâlühü: “Hayır, hayır” buyurdu Cenab-ı Hak; haydi ikiniz, âyetlerimizle (mûcizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. Onları işitiyoruz” dedi Cenab-ı Hak. “Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: İnan biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. İsrâiloğulları’nı bizimle beraber gönder.”

 

“A, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?” dedi Firavun, Mûsâ’ya ve Hârun’a.

 

“Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin dedi Mûsâ’ya Firavun.

 

Mûsâ Aleyhisselâm: “Ben dedi o işi o anda yaptım şaşkınlardandım.” Yani isteyerek yapmadım dedi kazayla oldu dedi.

 

“Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.”

 

“O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrâiloğulları’nı kendine köle edinmiş olmandır” dedi.

 

Firavun şöyle dedi: “Âlemlerin Rabbi dedi, nedir dedi?”

 

Mûsâ cevap olarak: “Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir” dedi Mûsâ Aleyhisselâm Firavun’a.

 

(Firavun) etrafında bulunanlara: İşitmiyor musunuz?” dedi.

 

Mûsâ dedi ki: “O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi ’dir.” Yani Allah âlemlerin Rabbi ’sidir herkesin Rabbisi ’dir.

 

Firavun: “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir” dedi. Peygamberlere kâfirler hep deli veya benzeri sözler isnâd etmek istemişlerdir.

 

Mûsâ Aleyhisselâm devamla şöyle söyledi: “Şâyet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbi ‘dir.”

 

Firavun dedi ki: “Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim” dedi.

 

Mûsâ Aleyhisselâm sordu sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”

 

Firavun: “Haydi getir onun bakayım, doğrulardan isen” dedi.

 

Bunun üzerine Mûsâ Aleyhisselâm âsâsını bırakıverdi; âsâsı apaçık bir ejderha oluverdi.

 

Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen nur saçan bir şey) oluverdi.

 

Dakika 10:10

 

Bunlardan Mûsâ’ya verilen mûcizelerdendir. Mûsâ Aleyhisselâm kazayla “Kıpti’ye” vurmuştu o sebeple de Kıpti ölmüştü. Kıptiler Firavun’un adamları İsrâil’e zulüm diyorlardı. Cenab-ı Hak bütün mazlûm milletleri kurtarır ama o mazlûm milletler sonradan zâlim ve milletler hâline gelirler onlardan da aynı intikamını Allah alır. Bütün varlıklar meydana gelişleri değişme kânûnları Rabbin hükmü ve terbiyesi altındadır. Doğanın Rabbe ihtiyacını kabul etmeyenler vardır. Hâlbuki doğa dediğiniz tabiat içindekiler her şey Allah’a muhtaçtır ve Allah’ın hükmüne mahkûmdur. Bunun için doğa üzerinde tasarrufu olan Yüce Allah’tır. Firavun’lar ise bu gerçeği bir türlü kabul edemezler, zaten îmâna gelseler Firavun olmazlardı öbürleri de Firavun’a destek vermezlerdi. Allah’a itaat etmeyen zâlimleri kim destekliyorsa bunlar Firavun uşaklarıdırlar. Firavun’lar peygamberlere deli derler alay ederler ama sonradan da feryat ederler ve ebedî ağlarlar edebi düşman olurlar Firavunluk para etmez.

 

Cenab-ı Hak bu yüce gerçekleri yüce âyetlerinde bizlere duyuruyor.

 

قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ﴿٣٤﴾

  يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ﴿٣٥﴾

قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ﴿٣٦﴾

  يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ﴿٣٧﴾

  فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ﴿٣٨﴾

  وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ﴿٣٩﴾

  لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ﴿٤٠﴾

 فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ﴿٤١﴾

  قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ﴿٤٢﴾

  قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ ﴿٤٣﴾

فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ﴿٤٤﴾

  فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ﴿٤٥﴾

  فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ﴿٤٦﴾

  قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ﴿٤٧﴾

  رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ﴿٤٨﴾

  قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ  فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ﴿٤٩﴾

  قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ﴿٥٠﴾

  اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ﴿٥١﴾

  وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ﴿٥٢﴾

فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ﴿٥٣﴾

  اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ﴿٥٤﴾

  وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ ﴿٥٥﴾

وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ﴿٥٦﴾

  فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ﴿٥٧﴾

  وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ﴿٥٨﴾

  كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ﴿٥٩﴾

  فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ ﴿٦٠﴾

فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ﴿٦١﴾

  قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ﴿٦٢﴾

  فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ﴿٦٣﴾

  وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ﴿٦٤﴾

  وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ﴿٦٥﴾

  ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ﴿٦٦﴾

  اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ﴿٦٧﴾

  وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٦٨﴾

 

Dakika 16:40

Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: “Bu dedi, herhâlde çok bilgili bir sihirbaz!” dedi. Önce Mûsâ’ya deli dedi sonra da sihirbaz dedi. Çünkü gerçeği görmeyen bâtıl zihniyet hakîkate hep böyle saldırır. Bütün rezâlet kendilerindedir. Hakk’ın adamlarına böyle hiç mi hiç onların şiarına yakışmayanları söylerler bu zâlimlerin âdetidir, şiarıdır kâfirlerin âdetidir.

 

“Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor.” Bakın, Firavun öyle diyor Mûsâ sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. “Şimdi ne buyurursunuz?” diyor; Firavun şaşırdı iyice artık bugün ki hak yolun yolcularına birileri nasıl saldırıyor çağdaş zâlimler hakîkî Müslümanlara irticacı diye saldıran çağdaş Firavunlar bugün böyle yapıyorlar. Dünde diğer Firavunlar Mûsâ’lara,

Îsâ’lara, Muhammed’lere Aleyhimüsselâm böyle yapıyorlardı. Küfrün şiarı her zaman aynıdır, zâlimlerin şiarı aynıdır şekilleri değişir ruh yapıları onların küfür sistemleri aynıdır.

 

Dediler ki: “Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.”

 

“Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.” Yani Firavun kendi sihirbazları ile Mûsâ’yı yarıştıracak, Mûsâ’yı mağlup edecek kendi fikrine göre ama bâtıl hep mağlup olmuştur ve yok olmuştur hak her zaman galiptir.

 

Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

 

Halka, “Sizde toplanıyor musunuz? (Haydi, çabuk olun)” denildi.

 

“Üstün gelirlerse herhâlde sihirbazlara uyarız” dediler.

 

Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a: “Şâyet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?” dediler.

 

Firavun cevaben: “Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız” dedi.

 

Mûsâ Aleyhisselâm onlara: “Atın, ne atacaksanız” dedi. Yani bütün sihrinizi kullanın dedi.

 

Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun’un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler gâlip geleceğiz” dediler. Bakın, Firavun’u tanrı edinmişler o sihirbazlar. Böyle diyorlar, ‘’Hâşâ Sümme Hâşâ!”

 

Dakika 20:35

 

Ardından Mûsâ asasını attı birde ne görsünler, onların uydurduklarını asa yutuyordu, âsâ ejderha oldu!

 

Sihirbazlar derhâl secdeye kapandılar, Müslüman oldular. “Îmân ettik, dediler Âlemlerin Rabbine” “Mûsâ ve Hârun’un Rabbine!” biz inandık Müslüman olduk dediler.

 

Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki:  “Ben size izin vermeden O’na îmân ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!” dedi. Firavunun yine Firavunluğu tuttu, Firavunlar hep Firavundur.

 

“Zararı yok dediler nasıl olsa Rabbimize döneceğiz” dedi sihirbazlar îmân gönüllerinde parladı.

 

“Herhâlde biz mü’minlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz” dediler Müslüman olan sihirbazlar.

 

Biz, Mûsâ’ya Aleyhisselâm: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik” diyor. Kim diyor? Cenab-ı Hak. Mûsâ artık gece kendi adamlarını alıp çıkacak Allah’tan böyle emir geldi.

 

Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

 

“Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölü pörçük bir cemaattir.”

 

“(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.”

 

“Biz ise, elbette uyanık (ve tek vücut) bir cemaatiz” (diyor ve dedirtiyordu.)

 

Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Ve onlara İsrâiloğulları’nı mirasçı yaptık.

 

Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler. Yani Mûsâ’yı ve onun yanındakileri yakalayacaklar.

 

İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları: “Eyvah, yakalandık!” dediler.

 

Mûsâ Aleyhisselâm dedi ki: “Hayır, aslâ!” dedi, Rabbim şüphesiz benimledir bana yolunu gösterecektir.”

 

Bunun üzerine Mûsâ’ya: “Vur asân ile denize” diye vahiy ettik; vurunca bir infilâk etti her bölük koca bir dağ gibi oluverdi, ötekileri de buraya yanaştırıvermiştik.” Mûsâ ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, sonra da ötekileri suda boğduk. Mûsâ’nın yanındakiler denizden çıktıktan sonra F-Firavunun adamları da denize girdiler.

 

Dakika 25.08

 

Çünkü Allah Mûsâ’ya yol vermişti denizden fakat onlar da o yoldan geçeceklerini zannettiler. Denize bu yola doğru girince Allah denize kapan diye emretti ve denizi üzerlerine kapattı ve boğuldular.

 

Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları îmân etmiş değillerdir.

 

Ve şüphesiz, işte o Rabbin mutlak gâlip ve engin merhamet sahibidir.

 

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ ﴿٦٩﴾

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ ﴿٧٠﴾

قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ ﴿٧١﴾

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ﴿٧٢﴾

  اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ﴿٧٣﴾

  قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ﴿٧٤﴾

  قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٧٥﴾

 اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ﴿٧٦﴾

  فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ﴿٧٧﴾

  اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ﴿٧٨﴾

  وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ﴿٧٩﴾

  وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ﴿٨٠﴾

  وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ ﴿٨١﴾

وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ﴿٨٢﴾

  رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ﴿٨٣﴾

  وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ﴿٨٤﴾

  وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ﴿٨٥﴾

 

Bu âyetleri de dua olarak okumaya devam edin.

 

(رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ﴿٨٣﴾) (وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ﴿٨٤﴾) (وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ﴿٨٥﴾)

 

وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٨٦﴾

وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ﴿٨٧﴾

  يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨﴾

اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿٨٩﴾

 وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٩٠﴾

 

Dikkat et bu âyetleri de bütün Kur’an-ı Kerim’e dikkat ettiğin gibi.

 

(يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨﴾) (اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿٨٩﴾) (وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٩٠﴾)

 

وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ ﴿٩١﴾

وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٩٢﴾

مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ﴿٩٣﴾

فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ ﴿٩٤﴾

وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ﴿٩٥﴾

  قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ﴿٩٦﴾

  تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٩٧﴾

اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ﴿٩٨﴾

  وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ﴿٩٩﴾

  فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ﴿١٠٠﴾

  وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ ﴿١٠١﴾

فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ﴿١٠٢﴾

   اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ﴿١٠٣﴾

  وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٠٤﴾

 

Dakika 30:50

Rasûlüm ey şanlı Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Onlara İbrâhim’in kıssasını da naklet anlat.

 

İbrâhim bir Nemrut denilen o Firavun ’la da o karşı karşıya geldi. Hani, o babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti İbrâhim Aleyhisselâm.

 

“Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız” dediler.

 

İbrâhim Aleyhisselâm: “Peki, dedi yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?”

 

“Veya size fayda veya zararları olur mu?”

 

“Yok, dediler, ama bir babalarınızı böyle yapar bulduk.” Babası putperest bunlar da putperest, ataları putperest bunlar da putperest. İşte aklı olmayan milletler hep putperesttir.

 

İbrâhim Aleyhisselâm dedi ki: “İyi ama ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?” dedi.

 

“Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)” dedi İbrâhim Aleyhisselâm. Yani ben şirke, putlara nefret ederim dedi.

 

“O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,” Allah birdir ondan başkasına kulluk olur mu?” Beni Allah yarattı dedi, bana doğru yolu gösteren de Allah’tır dedi İbrâhim. “Beni yediren, içirendir,” dedi “Hastalandığım zaman bana O şifa verir.” Yani sadece Allah şifa verir dedi. “O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir” dedi. “Ve hesap günü hatâmı başlayacağını umduğumdur.” dedi.

 

“Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ve beni iyiler (zümresine) kat” diye yalvardı. “Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!” “Ve beni Nâim (nimeti bol) cennetinin vârislerinden eyle!” “Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir, dalâlettedir” dedi. “(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcup etme!” dedi. “O gün ki ne mal fayda verir nede oğullar fayda verir!”

 

“Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa ererler).”

 

(O gün) Cennet muttakîlere yaklaştırılmıştır. Azgınlar içinde cehennem hortlatılmıştır. Onlar “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtaran biliyorlar mı?” denilir.

 

Dakika 35:05

 

Ve arkasından hep onlar (Putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar. Bütün putperestler cehenneme atılırlar hem de fırlatılarak. Ve bütün o iblîs orduları onun içinde bir birileriyle çekişirlerken dediler ki:

“Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.” ‘’Haşa!’’ “Ve bize hep o günahkârlar saptırdı.” “Bak bizim için ne şefaatçiler var, nede yakın bir dost var.”

 

“Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dünyaya dönebilsek de, mü’minlerden, Müslümanlardan olabilseydik” derler ah çekerler. Pişmanlık üstüne pişmanlık, feryat üstüne feryat ederler. Keşke biz de Müslüman olsaydık Allah’tan başkalarına Rab edinmeseydik derler. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları îmân etmiş değillerdir. Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak gâlip ve engin merhamet sahibidir.

 

Ey kıymetli dostlar,

 

Dünyada îmânla yaşamalı iyi bir Müslüman olmalı güzel bir nam, şöhret, tam bir güzel hâtıra bir anı bırakabilmeli ki bu da îmânla, İslam’la Allah’ın emrinde yaşamak insanlığın hayrına çalışmak… İslam ruhların ve enfüsî âlemlerin, âfâkî âlemlerin, Evrensel âlemin barışıdır bunun için çalışmaktır. Doğru bir din ki işte Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ’dir. Muhammed, hep doğruları söylemiştir Aleyhisselâtu Vesselâm. Muhammed Mustafa tam gerçeğin önderidir Hakk’ın önderi, Rasûlü, Nebî’si ve O’nun seçkin kulu Habîbi Kibriyâ’sıdır, Muhammed Mustafa’sıdır. Kur’an’ı Kerim’e iyi bakmalı Muhammed’e iyi tâbî olmalıdır. ‘’Aleyhisselâtu Vesselâm.’’ (اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ) “Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var alınacak nice dersler bulunmaktadır.” Dünyada nefesleri boşa alıp vermemeli her nefes zaman diliminden ömrün bir parçasıdır. Ömrün ise bir zaman dilimidir bunlar nefeslere ayrılmıştır. Hiçbir nefesinin boşa verme boşa nefes alma boşa nefes verme hak yolda nefes ver, hak yolda nefes al tek bir nefesini isrâf etme. Duyduk duymadık deme! Bu dünyaya bir daha gelemeyeceksin bu dünyada bu fâni âlemde az bir ömrüm var bu ömrünü isrâf etmede bâkî hayatı kazan. İslam seni ölümsüz mutlu hayata hazırlamak için geldi. Allah’ı dinle, Peygamberi dinle. Allah’ı dinlemek ne demek? Kur’an-ı Kerim’i dinlemek, Kur’an okuluna kayıt olmak, o derslere başarıyla çalışmak, Muhammed’in önderliğinde bu yola devam etmektir, onu Peygamber’in getirdiği şeriatın tamamına tâbî olmaktır. Çağdaşlık işte burada Kuran-ı Kerim bütün çağları kuşatan ebedî mutluluğa seni hazırlayan işte seni hayat veren nurun dersleri Kur’an’ın dersleridir. Derslerimiz hayat veren nurun dersleri, keşif notları, irşâd notlarıdır.

 

 

Dakika 40:20

 

 

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ﴿١٠٥﴾

  اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ﴿١٠٦﴾

  اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ﴿١٠٧﴾

  فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ﴿١٠٨﴾

  وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَ﴿١٠٩﴾

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ﴿١١٠﴾

  قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ ﴿١١١﴾

قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ﴿١١٢﴾

اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ ﴿١١٣﴾

وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ ﴿١١٤﴾

اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ ﴿١١٥﴾

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ﴿١١٦﴾

قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ ﴿١١٧﴾

فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ﴿١١٨﴾

 فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ ﴿١١٩﴾

ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ ﴿١٢٠﴾

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ين﴿١٢١﴾

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟﴿١٢٢﴾

 

Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla ithâm ettiler. Dikkat et! Cenab-ı Hak tarihte helâk ettiği milletleri, kavimleri, devletleri ibret alsınlar diye geçmişi senin önüne sahneye koyuyor. Sahte filmleri seyretme! Hakk’ın ortaya koyduğu sahneye bak işte Kur’an-ı Kerim bütün hakîkati ortaya koymuş sahnede gün ışığından daha açık. Allah’u Teâlâ sahneyi kendi hazırlamış olayı kendi anlatıyor. Muhabir ise çok sağlam Hazreti Muhammed ve Cebrâil Aleyhisselâm ve bugüne kadar da tevâtür yoluyla ‘’Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat’’ yoluyla bize kadar gelmiş ebediyyâta kadar gitmektedir. Bir noktasında bir eksilme veya ziyadeleşme olmadan bir harfi alınmadan bir harf katılmadan ebedî bozulmadan devam eden ortada bir hakîkat var. O da Kur’an gerçeği, İslam gerçeği, Muhammed gerçeğidir ki bunların sahibi Allah’u Teâlâ’dır. Bu sahneye bak! Sahte filmlere, sahte programlara bakıp da ömrünü israf etme! Hak bilimin dışında hak ilimin, hak uğraşının dışında ömrünü israf etme Kuran-ı Kerim’in okuluna kayıt ol. Ve hayat veren nurun derslerini, keşif notlarını ve irşâd notlarını hiç kaçırma! Buradaki okulun adı Kur’an-ı Kerim Üniversitesidir ki, Kur’an-ı Kerim’i dünyanın neresinde olursa olsun doğru anlayan, doğru dinleyen, doğru anlatan, doğru anlatılan, doğru yaşantı ortaya koyabilen ‘’Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâate’’ bağlı bu içinde ekolün içinde bulun, dünyanın neresinde olursan ol.

 

Dakika 45:27

 

Ama bu okula kayıt ol bu dersleri kaçırma! Kim bu dersleri doğru anlıyor, doğru anlatıyorsa, doğru yaşıyorsa dünyanın neresinde olursa olsun orada okuluna kayıt ol bu dersleri kaçırma, bu sahneye iyi bak! Bak Cenab-ı Hak Nuh’un sahnesini ortaya koyuyor. Biraz önce İbrâhim’inkini, biraz önce Mûsâ’nınkini ortaya koydu Muhammed’in deryasında hepsi var olmayan yok Aleyhisselâtu Vesselâm bütün peygamberlere Allah’ın selâmı olsun. Onun için;

 

Hani diyor kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti; Nuh Peygamber Aleyhisselâm o kavmine o milletine şöyle dedi: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?” “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim” dedi. Her peygamber güvenilirdir. Çünkü Allah’ın seçkin kullarıdır hepsi peygamber olmakta eşittirler ama dereceleri ve kendilerine verilen kitaplar zamanın şeriatı şartları değişen şartları bakımından tabii ki dereceleri farklıdır. Kimisi bir köye bir şehre Peygamber gelmiş, kimisi bir devlete. Hz. Muhammed bütün âlemlere kıyâmete kadar tüm milletlere peygamber gönderilmiş bu bakımdan farkları vardır. Bazı peygamberler mevcut şeriatı uygularlar tebliğ ederler. Fakat bazı peygamberler vardır ki, yeni şeriat getirirler Allah’ın emriyle ve geçmişi yenilerler, Hz. Muhammed bütün geçmişi yenileyen son Peygamber’dir. Onun için gerçekleri saptırmadan doğru anlayalım Allah bir Allah katında din de birdir bütün peygamberler Müslümandır.

 

Gelin artık dedi Nuh Aleyhisselâm dedi ki: “Gelin artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin” dedi.

 

“Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatını verecek olan ancak, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır” dedi.

“Gelin, artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” Â, dediler; senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?”

 

Bakın garibanlara peygamberlerin etrafında yoksullar garibanlarda vardır kodaman kâfirler o garibanların bir türlü varlığını bile tahammül edemezler, hazmedemezler. Çünkü onları ezmeye, köle olarak kullanmaya, onlara zulüm etmeye alışmış. Zorba zâlim sömürücü canavardan canavar merhametsiz vicdansız zihniyet vardır ki, peygamberlerin merhamet kanatları o yoksulların, yetimlerin, garibanların üzerine merhamet kanatları gerilmiştir. Peygamberin etrafında o garibanların varlığını bile hazmedemiyor bu çağın zâlimleri de, o çağınkilerde. Her zaman mazlumlara zulmeden zâlimler Allah’ın düşmanıdırlar.

 

Dakika 50:18

 

Bunun için kıymetli dostlar; gerçekleri Kuran’ı Kerim tam gerçek olarak anlatır gerçekçi olmalı ve Kur’an gerçeğini şanlı Kur’an’ın gerçeğini anlayabilmelidir. İslam gerçeğini anlayabilmelidir.

 

Nuh Aleyhisselâm dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.” “Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!” dedi. O garibanları bakın, hiçbir suçlar olmadığı hâlde böyle deyince Nuh Aleyhisselâm onlara böyle cevap verdi.

 

“Hem ben îmân edenleri kovmaya memur değilim” dedi. O garibanlar hep îmân etmiş mü’minler dedi Nuh Aleyhisselâm. Aynı iddiayı başka peygamberlere de yaptılar Hazreti Muhammed’e de garibanları etrafından dağıt dediler. Fakat Yüce Allah bir tek mü’minin dahi incitilmesini istemez. Bir gariban zavallı bir mümin çağdaş kâfirlerin hepsinden kat kat üstündür.

 

“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım” dedi Nuh Aleyhisselâm. Ve ben îmân edenleri kovmaya memur değilim dedi.

 

Dediler k: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen; yani bu Peygamberliği bırak dediler. İyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın yani seni taşa tutar öldürürüz demek istediler ve Nuh’u da tehdit ediyorlardı.

 

Cenab-ı Hak bakın Nuh’a şöyle vahyetti Nuh Aleyhisselâm dedi ki: Rabbim! Dedi, kavmim beni yalancılıkla ithâm” etti.

 

“Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar” dedi. Allah inananları hep kurtarmıştır. Dünyada, mezarda, mahşerde hep kurtarmıştır kurtaracağına da “Vaadi Subhânisi vardır. Nuh böyle yalvarınca:

 

Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık diyor Cenab-ı Hak. O gün gemiye bindi mü’minler kurtuldular öbürleri boğuldular, gark oldular Nuh tufanında helâk olup yok oldular. Bugün kurtarıcı ise İslam’dır gel İslam’a gel İslam’a gir ebedî saadete er. Çünkü İslam ayırım yapmadan bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir merhamet ve evrensel barış hakkın, hakîkatin, adâletin, hukûkun üstünlüğünün tâ kendisi İslam’dır. Cenab-ı Hak burada bu sahneyi anlatırken;

 

Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları îmân etmiş değillerdir. Nedense İnsanoğlu bir türlü îmân edemiyor çoğunluk îmândan mahrum kalıyor.

 

Ve şüphesiz Rabbim, işte O, mutlak gâlip ve engin merhamet sahibidir.

 

Dakika 55:00

 

كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ﴿١٢٣﴾

 

Bir sahne daha açtı Cenab-ı Hak. Kaç tane şurada Hakk’ın ortaya koyduğu sahneler var ders alınacak ibret alınacak sahneler. Bak şimdi de Âd kavmini ortaya koyuyor Cenab-ı Hak Nuh kavmini de anlattıktan sonra.

 

كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ﴿١٢٣﴾

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٢٤﴾

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ﴿١٢٥﴾

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٢٦﴾

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ﴿١٢٧﴾

اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ ﴿١٢٨﴾

وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ ﴿١٢٩﴾

وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ ﴿١٣٠﴾

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٣١﴾

وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ ﴿١٣٢﴾

اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ﴿١٣٣﴾

وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿١٣٤﴾

اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ ﴿١٣٥﴾

قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ﴿١٣٦﴾

اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿١٣٧﴾

وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ ﴿١٣٨﴾

فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٣٩﴾

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٤٠﴾

 

(صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ)

 

Kıymetli dostlar,

 

‘’Şuara Sûresi’nin 123’üncü âyetine’’ geldik bu âyetlerle dersimiz devam ediyor. Hayat veren nurun dersleri, Kur’an gerçeği, İslam gerçeği, keşif notları, irşâd notlarıyla dersimiz devam etmektedir.

 

Âd kavmi de peygamberleri yalancılıkla ithâm etti. Kavimlerden biride Âd kavmidir Cenab-ı Hak bu kavmi de sahneye getirdi.

 

Hani kardeşleri Hûd Aleyhisselâm onlara şöyle demişti; O kavmin Peygamberi de Hûd Aleyhisselâm idi. Dedi ki: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?” Bakın Nuh’un dediği gibi dedi ona.

“Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.” Peygamberlerin hepsi güvenilirdir. Sıdk, emânet, fetânet, tebliğ, ismet, zeküret Peygamberlerin sıfatıdır. (Zeküret) konusunda başka görüş sahipleri olsa da genelde ki durum budur. “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim” dedi.

 

“Gelin artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

 

“Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbi ’dir” dedi.

 

“Siz her tepeye bir alamet bina edip eğlenip durur musunuz?” Dikkat edin! bu kavmin de durumuna neler işaret edildi.

 

“Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?” Hiç âyeti, Allah’ı ve O’nun yüce ilkelerini hesaba katmaz mısınız?”

 

“Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz” Acımasız, vicdansızsınız! Dedi.

 

“Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” Çünkü peygamberler Allah’tan aldıklarını söylerler tebliğ ederler, peygambere itaat Allah’ın emrine itaattir.

 

Dakika 1:00:05

 

“Allah’tan korkun ki, size bildiğiniz şeyleri vermekte, davarlar, oğullar” vermekte. O gün öyle idi bugün daha başka neler var neler verdi Cenab-ı Hak.

 

“Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsân etmektedir.”

 

“Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azâbından korkuyorum.” Yani başımıza belâ gelecek helâk olacaksınız dedi Hûd Aleyhisselâm.

 

“Dediler ki: “Sen ha vaaz etmişsin, ha bize vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.” seni dinlemiyoruz dediler Hûd Aleyhisselâm’a da kavmi.

 

“Bu sırf eskilerin âdetidir.” Yani eskilerin yenilerin kâfirlikteki kalp ve ruh yapıları böyledir. Burada ruhları okuyan kitap Kur’an’ı Kerim’dir kalpleri okur, geçmişi okur, geleceği okur, ezelî ebedî gerçekleri okur. Çünkü yaratanın Kitâb’ı. Yarattıklarının ruhlarını yaratan bilmez mi, kalplerini bilmez mi senden seni daha iyi bilmez mi, benden beni daha iyi bilmez mi? Çünkü O, yarattı.

 

“Biz azâba uğratılacak da değiliz.” Dediler. Kâfirler hep böyledir helâk olup yok oluncaya kadar akılları başlarına gelmez. Helâk olup yok olunca da doğru cehenneme atılırlar ebedî de feryat ederler, ebedî pişmanlık duyarlar hiçbir işe yaramaz. Yazık değil mi? İslam gerçeği önceden bütün tehlikeleri haber vermeye geldi haber veriyor. Gel aklını başına al, İslam gerçeğini kabul et Müslüman ol. Çünkü İslam Allah’ın dinidir. Hak dindir Hakk’ın dinidir. (اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠) “Allah katında din sadece İslam’dır.” Bunun için Îsâ’nın, Mûsâ’nın, İbrâhim’in, Nuh’un ve diğer bütün peygamberlerin dini de İslam’dır. Allah’ın peygamberleri inkâr edilmez Allah’ın dini İslam inkâr edilmez. İslam’ın îmânı evrenseldir îmânı da evrenseldir. Bütün peygamberler İslam’ın amentüsünde vardır, bütün ilâhî kitaplar İslam’ın amentüsünde vardır. Gel İslam’ı doğru anla. Batının, doğunun dini değil İslam bütün âlemlere rahmeti olarak tecellî etmiş bütün milletlerin, bütün çağlarında dini. Kabul edersen bunun kâri sana, etmezsen zararı sana. İslam da zorlama da yok, zorla Müslüman olmanın bir değeri yok. Onun için aklını başına al!

 

Böylece bakın bu kavimde Hûd’un kavmi Âd kavmi de onu yalancı saydılar; Peygamberlerini yalanladılar yalancı saydılar. Peygamberler hiç yalan söylemez. Biz de kendilerini helâk ettik. Bu kavim de helâk oldu. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Âyet dediği, alınacak derslerdir.

 

Dakika 1:05:00

 

Ama çokları diyor Cenab-ı Hak îmân etmiş değillerdir. Bakın, helâk olan milletlerin pek çoğunluğu îmân etmediler çok azınlık îmân etti Allah onları da kurtardı.

 

Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak gâlip ve engin merhamet sahibidir. İnananları kurtarıyor îmânsızı da helâk ediyor hak ettiğini ona veriyor adâletini uyguluyor. Her yüksek mevki, tepe, alâmet, büyük saray ve yüksek köşk gibi aşırı gösterişli bina mânâsındadır. Âd kavmi böyle binalar yapıyorlardı ve bunlar oynuyorlar zıplıyorlardı ve abes işlerle oyun ve eğlence gibi boş şeylerle uğraşıp duruyorlardı, oyun yerleri yapıyorlardı. Yani sanat evleri veya yapılan sanatlar sanayinin bir aşırılığı varmış kötü yolda sanayi tekniği teknolojiyi kötü yolda kullanırsan maddî yapılar ve gösterilerle zulüm ve baskı yapılırsa işte helâk olma zamanı yakın demektir. Herkes bu kötülüklerden vazgeçmezse ya helâk olmuştur veya helâk olacaktır. Aklını başına al! İslam seni de kurtarmaya geldi ister inan ister inanma, bunu kendin bilirsin. Ama Kur’an okuluna kayıt ol anla, dinle aklın varsa anla ve iyi dinle, iyi anla, susmayı bil, dinlemeyi bil, anlamayı bil. Allah’ı dinle Kur’an-ı Kerim Allah’ın Kitâb’ı. Birileri konuşuyor ağam böyle dedi paşam şöyle dedi bunlar din anlatımı değildir. Allah’ı dinle Allah’ı Peygamberi dinle, Kur’an-ı Kerim’i dinle âyet, âyet kelime, kelime Kur’an’ı Kur’an’dan dinle. Bir adam, bir âyet okuyor ondan sonra vur yansın ağam şöyle dedi, babam böyle dedi, önderim liderim şöyle dedi, benim ilahiyatçım benim şeyhim böyle dedi, benim hocam böyle dedi. Benim ruhbanlarım, rahiplerim, papalarım şöyle dedi, benim önderim liderim böyle dedi… Böyle din olmaz. Din, Allah’ın Kitabı’nı Peygamberi, kitabı, sünneti, icmâyı, kıyası yani bunlarla konuşan bir müçtehit âlimi dinleyeceksin. Veyahut da o ilmi kavramış anlamış zât-ı muhteremleri bizzat Kur’an’ı konuşturanları  hem de âyet, âyet kelime, kelime hadis-i şerifleri… İtikâdî, amelî, ahlâkî, hukûkî yönlerini bilen gerçek müçtehitlerimizi müçtehit âlimlerin ilmini işte dinle okul bu okuldur. Okul ilmin okulu irfânın bilimin okuludur. Bunların hepsi Kur’an-ı Kerim’de, sünnette, icmâ kıyasta var. Temeli at bu temelin üzerine Arş’ı Âlâ ’ya kadar artık katlar çıkarabilirsin, yükselebilirsin, Kur’an-ı Kerim’le temel atacaksın.

 

Dakika 1:10:00

 

Kur’an gerçeği, İslam gerçeği olmadan temel olmaz. Yaparsın bir şeyler ama yıkılır. Saman yığınlarından tepe olmaz, külden de tepe olmaz rüzgâr esince bunlar yok olur gider. Temelini sağlam at bu da Kur’an gerçeği ile olur iyi bir okulda oku işte gerçek okul Kur’an-ı Kerim’in  bizzat kendi okuludur. Kur’an-ı Kerim direk Allah’tan gelmiştir Arş’ı Âlâ Üniversitesi’ne kayıt olmak demek Levhi Mahfuz Üniversitesi’ne Allah’ın ilimlerinin okunduğu üniversiteye kayıt olmak demek Kur’an okuluna kayıt olmak demektir. İşte aczimizle biz bu okulun öğrencisiyiz, ömrümüz boyunca mezara kadar öğrenciyiz bir yandan öğrenciyiz bir yandan öğretmenlik, bir yandan ders alıyoruz bir yandan ders veriyoruz bu görevimiz. Bir yandan tebliğ alıyoruz, bir yandan tebliğ ediyoruz görevimiz bunlar. Evet, bunun için mezara kadar ömrünü değerlendir bu okula yediden yetmişine bütün zürriyetini kayıt eyle dışarıda kimseyi bırakma. İnternetini aç bu dersleri yediden yetmişine dinle kimseyi bundan mahrum etme. Bu benim babamın dersleri değil, Allah’u Teâlâ’nın (C.C) ortaya koyduğu gerçekler.

 

Onun için kıymetli dostlarımız, (كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ) bakın Cenab-ı Hak bir sahne daha koydu. Semûd Kavmi diğer peygamberlerini ne yaptılar? Yalanladılar.

 

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٤١﴾

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ﴿١٤٢﴾

  اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ﴿١٤٣﴾

  فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿١٤٤﴾

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ﴿١٤٥﴾

  اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ﴿١٤٦﴾

  ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ﴿١٤٧﴾

  وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ﴿١٤٨﴾

  وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ﴿١٤٩﴾

  فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ﴿١٥٠﴾

  وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ﴿١٥١﴾

  اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿١٥٢﴾

قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ﴿١٥٣﴾

  مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ﴿١٥٤﴾

  قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿١٥٥﴾

وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥٦﴾

فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ ﴿١٥٧﴾

فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٥٨﴾

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٥٩﴾

 

Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla ithâm ettiler.

 

Hani kardeşleri Sâlih Aleyhisselâm onlara söyle demişti onlara da Sâlih peygamber, Peygamber olarak gönderilmişti ve onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

 

“Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Her peygamber güvenilirdir. (Sıdk, emânet, fetânet, tebliğ, ismet, zeküret) peygamberlerin sıfatıdır.

 

Dakika 1:15:00

 

“Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

 

“Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatını verecek olan ancak âlemlerin Rabbisi olan Allah’tır (C.C)” dedi.

 

“Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?” “Bahçelerin, pınarların içinde, kalacak mısınız?” “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında ki bir de dağlardan keyifli, keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.

 

“Gelin! Allah’tan korkun da bana itaat edin.”

 

“Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.”

 

“Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!” dediler Peygambere. İnsanların içine sapıklık, cehâlet, küfür, zulüm azgınlık girince bakın peygambere nasıl karşı koyuyorlar.

 

“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mûcize) getir” dediler.

 

Sâlih Aleyhisselâm “İşte (mûcize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.

 

“Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki, yoksa sizi büyük bir günün azâbı yakalayıverir” dedi. Mûcize istemeli ama ona îmân etmeli îmân etmeyince o mûcize ile helâk olursunuz. İşte Sâlih Aleyhisselâmın da mûcizesinden biri deve idi. Allah, ona deveyi mûcize olarak verdi. Ve o sapık kavim istedikleri hâlde o deveyi onlar öldürdüler.

 

Derken onu kestiler; deveyi öldürdüler pişman da oldular. Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları îmân etmiş değillerdir. Ve şüphesiz Rabbin, işte o mutlak galip ve engin merhamet sahibidir. Şu sahnelere bakın Peygamberler hepsi de ne güzel nasihat verdiler hemen hemen aynı gerçeği söylediler. Ama sapık milletler ders almadılar helâk oldular. Mûcize işte sefe hakkı deniyor ki ‘’Muhayae’ yani (bölüşülmesi mümkün olmayan bir şeyi sıra ile kullanmaya) denmektedir. Sâlih Aleyhisselâm deve ile kavmi arasında suyu nöbetleşe istifadeye koymuştu. Peygamberin sözüne itaat etmediler ve helâk oldular.

 

Şimdi bir sahne daha açılıyor bu da ‘’Lût Kavminin’’ sahnesidir.

 

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ﴿١٦٠﴾

 إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٦١﴾

إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٦٢﴾

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٦٣﴾

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٦٤﴾

أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ ﴿١٦٥﴾

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ ﴿١٦٦﴾

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ﴿١٦٧﴾

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ﴿١٦٨﴾

   رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٦٩﴾

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ﴿١٧٠﴾

  اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ين﴿١٧١﴾

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ﴿١٧٢﴾

  وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿١٧٣﴾

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿١٧٤﴾

 وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟﴿١٧٥﴾

 

Dakika 1:20:50

 

Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla ithâm etti.

 

Hani kardeşleri Lût Aleyhisselâm onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?” Bakın Allah korkusu olmayınca geriye bir şey kalmıyor bütün peygamberler bunu söylediler.

 

“Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

 

“Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

 

“Buna karşılık ben sizden ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbi ‘dir.” “İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? “Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!”

 

Onlar şöyle dediler: “Ey Lût!” dediler (bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki sürülenlerden olacaksın.” Yani seni buradan çıkarırız atarız demek istediler.

 

Lût Aleyhisselâm: “Doğrusu ben, dedi sizin bu işinize buğuz edenlerdenim.” Ya Rabbi! Beni ve ailemi onların yapa geldiklerinin vebalinden kurtar.” diye yalvardı Lût Aleyhisselâm.

 

Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık, ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı. Lût ‘un karısı Lût’a inanmamıştı. Sonra geridekilerin hepsini helâk ettik. Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) bu yağmuru ne kötü bir yağmurdu! Ne bu yağmur biliyor musunuz? Taş yağıyordu taş cehennem taşları yağıyordu tepelerine yağmur gibi yağıyordu.

 

“Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları îmân etmiş değillerdir.

 

Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak gâlip de engin merhamet sahibidir. O yağmur taş yağmurudur. (مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ) Allah muhafaza eylesin.

 

Ey kıymetli dostlar, ibret almayan milletler, ders almayan milletler helâk oldular helâk olacaklar.

 

Dakika 1:24:13

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 97 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}