Tefsir 419-01

419- Tefsir Ders 419 hayat veren nurun keşif notları

419- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 419

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Rûm Sûresi 41’inci Âyet-i Kerime’den 60’ıncı Âyet-i Kerime’ler)

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi sahbihî ecmaîn.”

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

(إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ) Şüphe yok ki bunda îmân edecek bir kavim için çok âyetler, ibretler alınacak nice dersler vardır. Bollukta da darlıkta da Allah’a îmânlarını tam tutan bahtiyar insanlar işte dâima her konuda dersini alan baktığı zaman Hakk’ı gören duyduğu zaman Hakk’ı duyan, Hakk’ı düşünen, Hakk’a bağlı kalan, bütün kuvvetleriyle Hakk’ın emrinde olan bahtiyar zümre işte insanlık âleminin erdemli kadrosu bunlardır. Bütün çağların önünde bu erdemliler insanlığa ışık tutmuşlardır ki, bunların önünde Hazreti Muhammed vardır elinde Kur’an-ı Kerim vardır, etrafı kuşatan âlemleri İslam’ın rahmet olarak tecellîsi vardır. Allah’ı bir bilerek O’na yüz tutup bağlanmalı, Allah fıtratına sarılmalıdır. İşte o fıtrat insanoğlunun yaratılış fıtratıdır yaratılışıdır. Niçin yaratıldığını bilmeli onun gâyesini de gaye edinmelidir. Onun için Cenab-ı Hak: “Yoksula da yolcuya da hakkını ver” diyor. Her hak sahibine hakkını vermek hakkı yerine koymak İslam da esastır. İslam aynı zamanda ilâhî adâletin âlemlere tecellîsidir. İslam’da yanlış olmaz kusur da olmaz kusur yanlış insanoğlundadır.

 

Bunun için Cenab-ı Hak; خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ “Allah yüzünü murâd edenler için yani Allah’ın rızâsını arayanlar için pek hayırlıdır.” (وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ) “Ve kurtuluşa erecek olanlar işte onlardır. (وَمَا آتَيْتُم مِّن رِّبًا لِّيَرْبُوَ فِي أَمْوَالِ النَّاسِ) Halkın, toplumun, fertlerin, cemiyetlerin, devletlerin, mallarında çoğalsın diye halkın mallarında çoğalsın diye verdiğiniz faiz var ya bu faiz, işte insanları mahvedenlerden biri bu faizdir. Ribaya eşit olan faiz insanlığın kanını emen zengine çalışan fakiri sömüren bir kapitalist sistemin içinde sürekli mikrop üreten fakiri daha çok fakir yapan zengini de hantallaştıran ve içi boş hâle getiren bir içi mikrop dolu balonla patlatan ve etrafa mikrop saçan bir hâle dönüştürmektedir.

 

Dakika 5:15

 

Süddî bu âyetin Sekif’in faizi hakkında indiğini rivâyet etmiştir. Çünkü Sekif ve Kureyş kabileler faizcilik ederlerdi. Şimdi faizi Cenab-ı Hak tamamen ortadan kaldırdı. Daha önceki derslerimiz de bunlar geçti ‘’Bakara Sûresinde’’ de başka yerlerde de.

 

Fazla hediyeler bakın, karşılığı gözetilerek verilen fazla hediyeler bağışlar olduğunu da söylemişlerdir ki, rüşvet olarak bunun adı aslında rüşvettir. Ama rüşvetin adını bazıları hediye koymuşlar fazlasıyla karşılığını gözetilerek verilen fazla hediyeler bağışlar olduğunu söylemişlerdir ki, bu mânâ İbn-i Abbâs’tan rivâyet edilmiştir. Buna göre fazlasıyla karşılığı gözetilerek verilen hediyeler bir çeşit faizciliğe benzetilerek verilmiş olacağından dolayı faizin yasaklanmasın da daha beli olmuştur. Bu haberin kaynağında yine İbn-i Abbâs’tan gelen bu haberin (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)  Suyûtî, Âlûsî de bulunmaktadır.

Kıymetli dostlarım,

 

İnsanlığın faydasına ne varsa İslam’da vardır, insanlığın zararına ne varsa İslam onu yasaklamıştır. İslam bu dünyanın da, berzah âleminin de, öbür mahşer âleminin de, âhiret âleminin de cennet olması için insanlığı cennete hazırlamaktadır. Onun için dersimizin adı hayat veren nurun dersleridir. Ölümsüz seni hayata mutluluğa hazırlar ki, bunu yapan ağalar, paşalar değil Kur’an-ı Kerim İslam’ın kendisi ve Hazreti Muhammed ve yüksek İslam âlimleri, müçtehitlerimiz, mürşitlerimizdir, ilim ehlidir. İlim ehli mutlaka insanlık için pek çok lâzımdır.

 

(اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ) “Allah O’dur ki sizi yaratmıştır.” Bir defa insanoğlu  yaratanını iyi tanıyacaktır yaratan kayıtsız şartsız Yüce Allah’tır Celle Celâlühü. Onun için Allah nasıl tanınır derseniz Allah Yüce Allah esmâsıyla, evsâfıyla Kitap’taki âyetleriyle kitâbî âyetlerle ve kevnî âyetlerle tanınır. Ve aynı zaman da fiil ve eserlerini nimet ve lütuflarını düşünmekle tanınır. O’nun fiillerine ve eserlerine bak, şu âlemde bütün ne varsa canlı cansız hepsi Allah’ın fiilidir ve eserleridir. Nimet ve lütuflarını söyle bir bak, bütün nimetler O’nundur, lütuflar O’nundur bunları düşün ama Zât-ı hakkında düşünmeye dalma gücün oraya yetmez. O’nun Zât-ı kendi dediği gibidir oraya kimsenin ona gücü yetmez.

 

Dakika 10:00

 

Bunun için O’nu tanırken düşünürken de dikkat et! Dikkat edeceğin dağı sırtına almanız ne kadar anlamsız ise, Allah’ın Zât-ı hakkında düşünmekte o kadar insanın gücünün dışındadır. Ama insanın yapacağı düşüneceği şeyler vardır. Bunlar Allah’ın fiilleri eserleridir kitâbî âyetleridir, kevnî âyetleridir uçsuz bucaksız nimetleridir ve lütuflarıdır. Bunlar üzerinde düşün düşünebildiğin kadar düşün burada. Tekrar ediyorum; Zât-ı hakkında düşünmeye kalkma gücün yetmez sapar batarsın. Aynen bu şuna benzer: “Bir sineğin dağları ben sırtıma alacağım demesi” ne kadar sineğin hafifle ezilecek bir varlık olduğu için Allah’ın Zât-ı karşısında bütün âlemler sinek kadar bile değildir. Çünkü Allah’ın gücünün sınırı yoktur. Zât-ı O’nun Vacibü’l-Vücûd bir varlıktır. O’nun varlığı Zâtının iktizâsıdır Vacibü’l-Vücûd’dur. Bütün yüce sıfatlar O’ndadır, eksik sıfatlardan münezzehtir. Eserleri, nimetleri, fiilleri bunu açıkça göstermektedir. Eğer kalbin mühürlenmedi ise, gözlerine perde çekilmedi ise, bu tabii senin günahları kazanarak kendi kazancın sonucunda olan bir şeydir. Böyle bir kötülük, küfür, şirk, nifâk kazanmamışsan kalbinde mühürlenmemişse bu gerçeği görme şansın vardır bu şans senin fıtratına konmuş ve yerleştirilmiştir. Bu fıtratını mahveden insanoğlunun bizzat kendisidir. Hiç kimse kâfir yaratılmamıştır hiç kimse münâfık yaratılmamıştır. Hiç kimse zâlim, fâsık, fâcir, müşrik  yaratılmamıştır insanlar bunları sonradan kazanmışlardır. Kendi fıtratlarını kendileri bozmuşlardır. Kendilerine verilen o güzelim kıymetli fırlatın kıymetli diğerlerini kötüye kullanmışlardır. Eğer Yüce Allah’ın senin fıtratına yerleştirdiği o kuvvetleri ve o kuvvetlerle seni geliştirip kemâle erdirecek yüce İslam’ı doğru anlarda bu kuvvetleri doğruya kullanırsan kemâle erer, zirveye çıkar Allah’ın cemâline, rızâsına nâil olursun. Konuşmalı ama hikmeti konuşmalıdır doğruyu konuşmalıdır. Yoksa konuyu dağıtarak etrafa saçarak ben Kur’an anlatıyorum demenin de bir anlamı yoktur. Topluma önemli olan mesajı doğru vermektir. Siz serçenin önüne şahin yemini koyarsanız o serçe açlıktan ölür. Bugün bu konuşmacılara dikkat edin! Kur’an’ı anlattıklarını Kur’an-ı Kerim’i anlattıklarını zannediyorlar. Ne yazık ki şahinin önüne serçe yemi koyuyorlar, serçenin önüne de “Zümrüdüanka’nın” (Anka kuşu) yiyeceklerini koyuyorlar gibi bir durum var. Yeni doğan çocuğun önüne kebap getiriyorlar ve ağır işlerde çalışan insanların önüne de ne yapıyorlar? Hafif kurabiyeler getiriyorlar. Tabii işin ehli olanlara bir sözümüz olamaz,  olmamıştır. Ama Kur’an-ı Kerim, Kur’an-ı Kerim olarak âyeti âyetlerle anlatmaya çalışmak lâzım.

 

Dakika 15:25

 

Eğer siz bir âyeti anlatıyorum diye onu konusunu darmadağın eder de dağıtırsanız insanlar ondan bir şey anlamaz. Kur’an-ı Kerim’i Kur’an olarak vermeye çalışmalıdır. Tefsir dersi verilecek özel tefsir usulünü öğreteceğiz özel öğrencilerimiz vardır. Bir de herkese herkesin anlayacağı şekilde bir Kur’an-ı Kerim anlatımı vardır bunların tümü Kur’an’ı Kerim’de mevcuttur. Önemli olan Kur’an-ı Kerim’i keşfedebilmektir.

 

Cenab-ı Hak bütün insanlık âlemine faydalı bir şekilde İslam’ı güzel mi en güzel tebliğ etmeyi Cenab-ı Hak nasîb-i müyesser eylesin. Şunu da unutmayalım ki, her lütuf Allah’tandır, her başarı Allah’tandır Celle Celâlühü, bütün kudret ve kuvvetin hepsi Allah’tandır. Kimse kerâmeti kendinden bilmemelidir. Çünkü hepsi O’na aittir günahlar, isyânlar, kötülükler bize aittir.

 

Yüce Rabbimiz Rûm Sûresi’nin 41’inci âyeti ile keşif notlarımız irşâd notlarımız devam etmektedir.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ﴿٤١﴾

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ﴿٤٢﴾

  فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ ﴿٤٣﴾

مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ﴿٤٤﴾

 لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ﴿٤٥﴾

  وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ﴿٤٦﴾

  وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٤٧﴾

اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاء كَيْفَ يَشَاء وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٤٨﴾

وَإِن كَانُوا مِن قَبْلِ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْهِم مِّن قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ ﴿٤٩﴾

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٥٠﴾

وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَّظَلُّوا مِن بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ ﴿٥١﴾

فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاء إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ ﴿٥٢﴾

وَمَا أَنتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَن ضَلَالَتِهِمْ إِن تُسْمِعُ إِلَّا مَن يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُم مُّسْلِمُونَ ﴿٥٣﴾

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

Dakika 20:20

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler,

 

Yüce Rabbimizin yüce Kitabı’nın yüce âyetlerinin yüce mânâlarını sizlere not olarak keşif notları,  irşâd notları olarak vermeye devam ediyoruz. Kur’an’ı Kerim’im, İslam’ın nuruyla Cenab-ı Hak içi-dışı nur olan her sözü hak olan bütün amelleri sâlih olan ve bütün amellerini ihlâsla amel işleyen muhlis kullarından eylesin. Bütün dileğimiz Hakk’ı hedefine ulaştırmaktır Hakk’ı tebliğ etmektir. Yüce Rabbimiz bu âyet-i kerimeler de bakın nice yüce emirlerini bizlere buyurmaktadır.

 

Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Görüyorsunuz âyet-i kerimeyi Cenab-ı Hak karayı bozan da insanoğlunun elidir, havayı bozan da, denizleri bozan da, havada, karada, denizde fesat çıkaran da insanoğludur. Umulur ki onlar hakka dönerler. Bu bozgunculuğu sonucunda insanlığın başına belâ gelir o belâdan ders almazsa helâk olur ders alabilirse Hakk’a hakîkate döner.

 

De ki: “Yeryüzünde bir gezgin de bakın, bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş! Onların pek çoğu müşrik idiler.” Burada helâk olan milletleri devletleri anlatıyor. A

 

Allah’tan Yüce Allah’tan Celle Celâlühü, geri çevrilmesine hiçbir çâre olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü, kalbini bütün varlığınla dosdoğru, sabit dine çevir. Yani İslam’a dön iyice Müslüman ol. Çünkü İslam dini, fıtrat dini, Hanîf dindir Hakk’ın dini hak dindir, o da İslam’dır. O gün (gelince) insanlar birbirlerinden ayrılırlar. Yani o kıyâmet günü gelmeden insanoğlunun birkaç tane kıyâmeti vardır bunlardan birincisi ölümdür insan ölecektir ölmektedir. Bu ölüm gelmeden önce işte ne yap bu fıtrat dini olan nizâma iyi sarıl. Ağanın, paşanın hatırına Allah’ın emirlerini Allah’ın hatırını yok sayma! Allah’u Teâlâ’nın her emrini yüce bil ve öne al. Başının üstünde olacak kalbine yerleşecek olan bütün ne varsa Allah’ın emirleri olmalıdır başkalarına kavuk sallarsan başkalarını Rab edinirsen putperest müşrik olarak ölürsün yazık olur.

 

Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimde Sâlih Amel işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. Çünkü insanlar cennet amel işlemelidir, cehennem ameli kişiye cehennemde yer hazırlanması demektir.

 

Çünkü O, îmân edip sâlih amel işleyenlere lütfundan mükâfat verecektir. Çünkü O, kâfirleri sevmez.

 

Dakika 25:20

 

Allah kimi sevmiyor? İnkârcıları, kâfirleri, müşrikleri, münâfıkları, zâlimleri günahta ısrar edenleri Allah sevmez. Namussuz, haysiyetsiz, şerefsizleri Allah sevmez. Allah, namuslu iffetli kadın erkek îmânlı sâlih ve sâlihâ mü’minleri kadın erkek onları sever.

 

Cenab-ı Hak; Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetinden tattırması, emriyle gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık isteyip kazanmanız O’nun âyetlerindendir. Bunlar üzerinde düşünün dersinizi alın. Hem gerek ki şükredersiniz. Şükür İslam’ı bilmek ve yaşamaktır Allah’a öyle şükredilir. Şükrün başında gerçek îmân vardır nimetin sahibine teslimiyet ve saygı vardır.

 

Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara açık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu. Bakın Allah mü’mine yardım etmeyi kendi üzerine bir görev almış bu kendi yüce irâdesinin gereği. Yani buradan anlaşılan şu ki: Mü’mine Allah yardım etmektedir ve bunu da açıkça bildirmektedir. Mü’minlere yardım ise, bizim nezdimiz de bir hak oldu diyor bak Cenab-ı Hak.

 

Allah (C.C) O’dur ki, rüzgârları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken yağmuru görürsün, aralarından çıkar. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhâl yüzleri güler. Biraz kuraklık olsa insanlar rahmet bekler. Rahmette gelince keşke şükretselerdi yine gaflet nankörlük başlar.

 

Hâlbuki onlar daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi.

 

Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki mutlaka O, ölüleri diriltir. O, her şeye kâdirdir. Kupkuru kurumuş kuraklıktan dünya kupkuru olduğu bir anda ne yapıyor Cenab-ı Hak; Gökten yağmurlar indiriyor  yeryüzü yeşilleniyor ölüler diriliyor. Ölülerin böyle dünya da senin gözünün önünde dirildiğini gülerek sen daha başka bir şeyler istiyorsun. Onları da gösterse sende ki o firâset nuru söndüyse gerçeği görmeyen körelmiş bir durum varsa, hangi âyeti mûcizeyi de gösterse kalbi mühürlüler îmân etmezler.

 

Dakika 30:10

 

Andolsun ki biz, bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini) sararmış görseler, mutlaka onun arkasından nankörlüğe başlarlar.

 

Çünkü sen ölülere işittiremezsin. Nice kalpler vardır ölü gibidir nice kulaklar vardır kalpte sağırlaşmıştır kalp kulakları kalp gözleri körelmiştir akıllar tersine çalışmaktadır. Aka-kara diyen bir duruma gelmiştir, hakka-bâtıl diyen, bâtıla-hak diyen bir duruma gelmiştir. Onun için sen ölülere işittiremezsin. O dâveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da duyuramazsın. Allah Celle Celâlühü bu duruma düşürmesin.

 

Ya Rabbel-âlemin! Kalbi körelmişlerden, kalp kulakları sağır olmuşlardan, gözler perdeli olanlardan eyleme ya Rabbi. Ne olur kalbi pırıl, pırıl nur ile parlayan tevhîd nuruyla parlayan Hakk’a bağlı kalan her sözü ve her işin nur ve hak olan kullarından eyle.

 

Körleri de sapıklıklarından hidâyete getiremezsin. Görüyorsun birde körlükten bahsediyor. Körleri de sapıklıklarından hidâyete getiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi îmân edeceklere duyurusunda onlar Müslüman olur, selâmeti bulurlar. Bakın âyetlerin kim duyuyor sen ancak âyetlerimizi îmân edeceklere duyurusunda onlar Müslüman olur selâmeti bulurlar. Görüyorsun îmân edecek kadro duyuyor Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini herkes duymuyor. îmân edecek babayiğitler var, Allah’ın hidâyet edecekleri var ettikleri var, bir de hidâyet kaçkınları kalbi mühürlüler var. Onlar o küfrün mührünü kazandılar ve kazandıklarını da kendi kalplerine mühür olarak basılmasına sebep oldular. Fıtrata ait düzen Allah kurdu bu düzenini bozma, bu düzeni kim işte kim bozarsa fıtrat düzenini karada, havada, denizde, dünyada bir bozgunculuk ortaya çıkar. Beşerî hırsların çarpışması sebebiyle oluyor bunlar. Beşerî hırslar çarpışıyor karada, havada, denizde fesat ortaya çıkıyor dünyada ki düzen bozuluyor. Bunlara nefislerin feverân etmesiyle putların savaşıdır bu tâğutların savaşıdır dünyayı mahveden tâğutî zihniyettir. Dünya benim olsun başkasının olmasın ben yaşayım başkası ne olursa olsun diyen zihniyet tâğutî zihniyettir. Kendisi insanlığı sömürecektir öbürleri köle olarak kabul edecektir. Yüce İslam bunlara müsaade etmez; çünkü herkes Allah’ın kuludur kullarıdır. Herkesin hakkı hukûku vardır her hak sahibine İslam hakkını verir.

 

Dakika 35:15

 

Vermeyene de çeke, çeke alır ve verir o vermeyen zâlimi dahi zulmünden zâlimlikten onu da kurtarır. Ve zulmün kapılarını kapatır, adâlet kapılarını açar. Vicdansız merhametsizlerin kapısını kapatır, âlemi kucaklayan merhamet kapılarını açar. Evrensel vicdandır İslam bütün âlemi kucaklar. İslam’ı iyi anla ey İnsanlık âlemi! Ey hükümdarlar, ey devlet adamları, ey bilim adamları, ey filozof geçinenler, ey mareşaller, ey hâkim geçinenler! İlâhî adâleti iyi anlayın da iyi kavrayın da dünyaya sulhu barışı yerleştirin. Hukûkun üstünlüğünü yeryüzüne hâkim kılın ideolojilerin kulları kölesileri olmayın. Birisi bir grubun kölesi olmuş oraya hizmet ediyor ona göre hüküm veriyor. O hâkim mi zâlim mi? Bir ideolojinin kulu bu. Böyle hâkimlik olur mu? Hukûkun üstünlüğü hukûk hak ve hukûkun tarafı tam bir adâlettir. Hak ve hukûk kimseden yana değil adâletten, doğrudan, haktan yanadır. Her hak sahibinin hakkını vermeyen adâlet, adâlet değil adâlet kisvesi altında şeddeli zâlimdir. Çağdaş zâlimlerin adını adâlet koyabilir miyiz? Birinin emrinde ideolojisine göre hareket ediyor onun dayatmasına göre, bu tür hâkimleri öncelikle yargılamak gerekiyor. İlk yargılanacak kişi o ideoloji o hâkime dayatan zihniyeti yargılayacaksın, birde o hâkim ki o yanlış zihniyetin emrinde adâleti katleden o hâkimi yargılayacaksın. İşe buradan başlayacaksın. Hâkimi hâkimlikten çıkaran zihniyetle o zâlim zihniyete hizmet eden hâkimden başlayacaksın işe o zaman bütün boyunlar adâlete teslim olur. Çünkü mülkün temeli adâlettir, adâlet mülkün temelidir. Bunu binalara şuraya, buraya yazıp da adâleti katlederek adlî binaların üzerine: “Adâlet mülkün temelidir” diyor yazıyor ne güzel. Peki, bir ideolojiye göre hareket eden hâkim ne yapıyor? Mülkü temelinden sarsıyor ve yıkıyor vatan hâinliği orada başlıyor hiçbir hâkim birinin ideolojisine göre hüküm veremez. Adâlet, hak, hukûk neyi gerekiyorsa ona göre hüküm vermek zorundadır. Ve Yüce Allah bu konuda: “Benim gösterdiğim gibi hükmedin” diyor. Yani varsayımlara göre zanlara göre hüküm verilmez. Hüküm ele kesin deliller ele geçirilir hattâ şüpheyle bile hiç kimse yargılanamaz, suçlu kabul edilemez. Şüpheler ortadan kalkacak kesin delillerle kişinin suçlu veya suçsuz olduğuna karar verilecek. Hâkim kendi zannına göre cezâ veremez elde kesin delil olacak. Kesin delil kesin âdil şahit.  Yüce İslam bunlar üzerinde de gereken en güzel çâreleri ortaya koymuştur.

 

Dakika 40:10

 

Yalancı sahtekârların şahitliğini kabul etmemiştir İslam önce insanı insan yapan değerler ile donatır öyle bir düzen kurar, ondan sonra da o ilâhî adâleti bu merhameti, barışı uygular. Sosyal barışı sulhtan önce kalpler de ruhlar da sulh bunu İslam ortaya koyar orada barışı temin eder. Ruhlar da barış, kalpler de barış, zihniyetle barış ondan sonra ailede sulh ve barış mahallede, cemiyetin, milletin ve devletin içinde tam barışı sulhu sağlar ve cihânda da bütün dünyada da barışı egemen kılar. İslam’ın A’dan Z’ye barıştır adâlettir, hakîkattir, mutluluktur, gerçek mutluluktur. İslam’da taklit yoktur gerçek vardır. İslam A’dan Z’ye haktır hakîkattir taklit İslam’da barınamaz yoktur. Hakkın hakîkatin olduğu yerde taklit olmaz. Ancak nasıl olur taklit? Kendin gerçeği bilmezsin bir gerçeği bileni bu da gerçeği bileni meselâ, bir müçtehidi bilmeyen kişi onun hak ilmini taklit edebilir o da hak olduğu için hakkın taklididir, yanlışın taklidi değildir. Onun için herkes taklit edilemez İslam’da, sadece hakkı bilmeyen kişi hakkı bile ki burada ilmi ehliyet sahibi müçtehitlerdir gerçek mürşitlerdir.

 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ ﴿٥٤﴾

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ ﴿٥٥﴾

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ﴿٥٦﴾

  فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ﴿٥٧﴾

  وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ﴿٥٨﴾

كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٩﴾

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ﴿٦٠﴾

 

 

Allah O‘dur ki, Celle Celâlühü sizi güçsüz olarak yaratır, insanların nasıl yaratıldığını Kuran’ı Kerim safha, safha anlatmıştır, anlatmaktadır. Bunun doğarken bir çocuğun güçsüz anne kucağında annenin merhametine ne kadar ihtiyacı muhtaç olduğuna bir bak,  o anne onu merhametle kucaklar.

 

Dakika 45:00

 

Yüce Allah  bu çocuğu merhamet dolu bir annenin kucağında yaratır, merhametin içine onu teslim eder. Anneler merhamet kaynağıdır. Yüce Allah Celle Celâlühü annelere özel bir  merhamet sevgi ve şefkat vermiştir ve bütün mahlûkata vermiştir ama anneler biraz daha, daha farklıdır. O güçsüz olan yavru o merhamet dolu ellere teslim ediliyor bakın. Cenab-ı Hak böyle bir insanoğlunu emin bir ortamda bakın, onu büyütüyor geliştiriyor delikanlı hâline getiriyor. Ona güç veriyor akıl vermiş ilimle donanmasını istiyor ve iyi bir bilim adamı, iyi bir komutan, iyi bir devlet adamı, iyi bir sanatkâr güzel terbiyeli ahlâklı bir mü’min veya mü’mine olmasını istiyor ve İslam ile onu geliştirip zirveye çıkması için imkânları ortaya koymuş Cenab-ı Hak. İslam geliştiren ve yükseltendir fıtrat dini olduğu için bu budur, yanlış gıda verirseniz bozarsınız. Yarattığı kula hangi dinin hak ve hakikatin nasıl onu kemale erdireceğini yaratandan iyi bilen olmaz. Tek fıtrat hak din de İslam olduğu için diğerleri uydurma olduğu için insan fıtratına fıtrat dini olan İslam’ın takdim etmiştir Cenab-ı Hak. Bununla insan gelişir ve yükselir.

 

İslam’da gericiliğin ‘’g’si’’ yoktur tutuculuğun ‘’tu’su’’ dahi yoktur cehaletin ‘’c’si’’ dahi yoktur. Çünkü İslam yüceliğin, yükselmenin, gelişmenin kendisidir. Rahmet dinin de bunları olmaz. Merhamet ilim irfân dininde yanlışları olur mu, eksik olur mu? Yüce değerlerin dini İslam’dır. Bunun için;

 

Allah O’dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe yani ihtiyarlığa doğru gidersin ve ihtiyarlığa sizi getirir. O dilediğini yaratır ve O Alîmdir her şeyi bilendir ilmi her şeyi kuşatmıştır kâdirdir her şeyi bildiği gibi her şeye de gücü yeter. Gücünün yetmediği olmaz, her şeye kâdir olduğu için bu varlıları mükemmel yaratmış böyle bir düzen kurmuştur. Bu her şeye kadir olduğunun da açık belgesidir.

 

Kıyâmet kopacağı gün günahkârlar dünya da bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Bakın, dünya da bir sene yaşayan da elli sene yaşayan da bin sene yaşayan da dünya da bir saat kadar kalmadık diye yemin ederler. Niye? Dünya çok fânidir, insanoğlu bunu anlaması gerekir. Dünya da bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı. Niye? Bozuk îmânsız bozulmuş zaten, bozuk ruhlar böyledir günahlar onu bozmuştur her günah bozucudur aksi bir etkisi vardır.

 

Dakika 50:00

 

Sevapların da fayda veren etkisi vardır. Onun için şöyle bir etki ve tepki olayına baktığımız zaman, İslam insanlığın olumlu yönde etkiler ve mutlu olup mutlu bir tepki gösterir. Çünkü İslam mutluluğun bizzat kendisidir. Ama günahlar insanı aksi yönde etkiler bu sefer fıtratla da arası zıtlaştığı için aksi tepkilerle öncelikle savaş başlar. İşte içim sıkılıyor derler ruhum sıkılıyor huzurum yok efendime söyleyeyim sanki dünya tepeme çöküyor gibi stresin fırtınası içinde bir boğuşma ortaya çıkar. Bunun çâresi İslam’ı kalplere ruhlara yerleştirmektir o kara bulutların kalpten dağılmasıdır. Kalbe Kur’an nurunun doğmasıdır. Kalpteki karanlıklar küfrün, şirkin, cehaletin karanlıklarıdır orada akrepler, yılanlar, çıyanlar bunlar birer mikropların tamamı kişinin kendi günahlarıdır. Bu enfüsî âlemin perişanlığıdır âfâkî âlemden de olumlu etkilenmez. İçten ve dıştan sıkıntılar onu sarmıştır, kurtarıcı; İslam îmânı tevhîd îmânı Kur’an’ın, Kur’an-ı Kerim’in nurları İslam’ın kendi rahmetidir. Kur’an-ı Kerim A’dan Z’ye mü’minlere şifadır inanmayanların hüsranını artırır. Çünkü inanmadığı için o da. Kendi ayaklarını tuzağı bastıran inanmayan insanın bizzat kendisidir. Kendi ayaklarını tuzağa tutturur ellerini tuzağa tutar ondan sonra ben niye tuzaktayım diye bu sefer çırpınır da çırpınır. Hâlbuki îmânı tercih etmemiş küfrü, günahı, şirki, nifâkı tercih etmiş kendini mahvetmiş bunun bir temsili böyle olduğu gibi biri de bazı deliler vardır kendi oturduğu evi de yakar kendini de yakar. İşte Allah’ın rahmetine karşı İslam fıtrat dinine karşı düşmanlık yapanlar bu delilerdir. Kendini de yakar evini de yakar onun çevresinde kim varsa yangını oralara da sıçratır bu deliliktir. Yalnız deli hükmü görmez. Niye? Aklını kuvvetlerini kötüye kullanmıştır deli de akıl olmaz. Bunlar akılları varken kuvvetleri varken kötüye kullananlardır bunlar, cürüm işliyorlar, tam suçludur bunlar.

 

Onun için kıymetli dostlar, kıyâmet kopacağı gün günahkârlar dünya da bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı.

 

Kendilerine ilim ve îmân verilenlerde şöyle diyecekler: Gördün mü şimdi bak, îmânın ilmim güneşi doğunca bakın ortalık düzeliyor. Bunlar da şöyle diyecekler: “Andolsun ki, Allah’ın Kitâb’ında şanlı Kur’an’da takdir edilmiş olan tekrar dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz. Îmânlılar böyle diyorlar îmânsızlara diyorlar bunu. Îmânlı orada da îmânlı burada da îmânlı, îmânlı kişi burada da mükemmel orada da mükemmeldir.

 

Dakika 55:00

 

Bir gün kabir sualini Peygamberimiz anlatırken “Salât-Selâm” üzerine olsun.

 

Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) kabirdeki olayları dinlediği zaman: “Ya Rasûlallah! Mezarda da şimdiki aklımız başımızda olduğu gibi orada da aklımız başınızda olur mu?” diye sordu.

 

Peygamberimiz: “Ya Ömer! Orada daha da akıllı olursunuz, daha da uyanık ve şuurlu olursunuz deyince, o zaman Hazreti Ömer dedi ki:

 

“Bana sorulacak suallere dedi mâdem öyle ben, onlara haddini bildirir gereken cevabı veririm” dedi.

 

Tabii bunu böyle dedirttiren de îmândır. Allah’a güveni tamdır, tevekkülü teslimiyeti tamdır kendi îmânında hiç şüphesi yoktur ondan. Ve Hazreti Ömer öyle dedi. Onun için burada Ömer’in durumu bütün mü’minleri yansıtır. Gerçek şuurlu mü’minler kendi îmânından hiç şüphesi olmayanlar dünyada da mutludurlar öbür âlemde de mutludurlar. Kimsenin hakkı yenmez ki, adâlet lütfu ilâhî tecellî eder.

 

Cenab-ı Hak bu durumu da duyurduktan sonra;

 

Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecektir. Ben şundan zulmettim bundan zulmettim diye geçersiz mazeretler fayda vermeyecektir. Onların dertlerinin çâresine de bakılmayacaktır. Zâlime cezası verilecektir kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır.

 

Andolsun ki, biz insanlar için bu yüce Kur’an da her türlü meselden örnekler getirdik. Yemin ederim ki, sen onlara başka bir âyette getirsen o kâfirler yine: “Siz yalancılardan (uydurduğunuz sözü Allah’a nispet edenlerden) başkası değilsiniz” diyeceklerdir. Peygamberleri, yalanlayacaklardır nice kâfirler böyledir.

 

Dakika 58:09

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 43 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}