Tefsir 434-01

434- Tefsir Ders 434 hayat veren nurun keşif notları

434- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 434

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Sâffât Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 113’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Dersimiz ‘’Sâffât Sûresi’ne’’ gelmiştir. Sâffât Sûresi’’ de Mekke-i Mükerrem’e döneminde inzâl edilen sûrelerdendir âyet sayısı 182’dir sıra numarası 37’dir.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ ﴿١﴾

فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ ﴿٢﴾

فَالتَّالِيَاتِ ذِ كْراًۙ﴿٣﴾

  اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ﴿٤﴾

  رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ ﴿٥﴾

اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ ﴿٦﴾

وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ ﴿٧﴾

لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ ﴿٨﴾

دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ﴿٩﴾

  اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ﴿١٠﴾

فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ﴿١١﴾

  بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ ﴿١٢﴾

وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ﴿١٣﴾

  وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ ﴿١٤﴾

وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ﴿١٥﴾

  ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ﴿١٦﴾

اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ ﴿١٧﴾

قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ﴿١٨﴾

 فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ﴿١٩﴾

وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ﴿٢٠﴾

  هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟﴿٢١﴾

 

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

 

Andolsun o saf bağlayıp duranlara. (وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ) Andolsun o saf bağlayıp duranlara.

 

O haykırıp da sürenlere.

 

Ve o yolda zikir okuyanlara.

 

Ki sizin ilâhınız birdir. Yüce Allah’tır birdir.

 

O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbi ’dir, her şeyin Rabbi olduğu gibi bütün doğuların da Rabbi ‘dir. Çünkü tüm âlemlerin tek Rabbi ‘dir.

 

Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir ziynetle, yıldızlarla süsledik.

 

Onu her inatçı şeytandan koruduk.

 

Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.

 

Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azâb vardır.

 

Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.

 

Şimdi onlara sor: “Yaradılışça kendilerini daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?” Şöyle bir bak âlemlere. Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.

 

Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.

 

Kendilerine hatırladığında da düşünmüyorlar.

 

Bir mûcize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar.

 

Ve diyorlar ki: “Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir.”

 

“Öldüğümüz ve toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?”

 

“Önceki atalarımızda mı dirilecekmiş?”

 

De ki: “Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz).” inkârınızdan dolayı.

 

Çünkü O (Sûr’a üfürmek) zorlu bir kumandadan ibadettir ki, derhâl onların gözleri açılıverir.

 

“Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür” derler.

 

Dakika 5:03

 

(Onlara): “İşte bu, sizin yalanlamak da olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etmek günüdür” denir.

 

İşte kıymetli dostlar, (الصَّٓافَّاتِ) Sâffât olanlar “saf dizenler mânâsına saf bağlayanlar elbette biziz.” Namaz saffı, savaş harp saffı nizâmı gibi Allah’ın hükümranlığında çeşitli mertebeler de tam bir düzen ile dizilip, vazife gören meleklere yemin ediliyor ki, bunda İslam için istenen cemaat, cihâd, ilim kuvvetleri gibi teşkilatın esaslarına da işaret vardır. Meleklere o kuvvetlere ki, saflar yapıp dizilmişler. Allah’ın Arş’ı etrafını donatmış olan meleklerden, tâ dünya göğünü süsleyen gök cisimlerine gök cisimlerinde yer alarak vazife yapmak için Allah’ın emrine hazır bulunan meleklere kadar hepsini içine almakta ve esası beş vakit namazlar da bağlanan saflarla temsil edilen millet ve cemaate işareti de içermektedir. (فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراً) Derken zecr ederek sürerler.

Zecr nedir? Zecr: Gerek bulutları sevk eden sürücü melekler. Men ve def eden uzaklaştırıcı kuvvetler bütün mücahit cihâd orduları tüm ordular buna dâhil olduğu gibi, özellikle kumanda edip götürenler ve öğüt verip yürüteneler de buna dâhildir.

 

(فَالتَّالِيَاتِ ذِ كْراًۙ) Sonra bir zikir okurlar. Hak’tan vahiy, kitap, Kur’an indirir, ilim ve marifet telkin eder.

 

Doğular yıldızların doğuş yerleri veya sene içerisinde her gün başka bir noktada doğması itibariyle güneşin doğuş yerleri demek olabilirse de bunlardan başka (فَالتَّالِيَاتِ ذِ كْراًۙ) “Sonra bir zikir okurlar.” karinesi ile bütün manevî nurlarında duruşlarına işaret olunması için (رَبُّ الْمَشَارِقِۜ) “Doğuların Rabbi” buyurulmuş olması daha doğrudur. Zâhirî nurların dünya göğünün süslerinden gösterilmesi de bunu anlatır.

 

(اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ) Biz dünya semâsını, en yakın göğü bir ziynet ile donattık. (الْكَوَاكِبِۙ) Ne ile yıldızlarla. Bütün yıldızların en yakın gökte olmasıdır. Yerkürenin etrafında yalnız ayın yörünge sahasından ibaret değil, yalnız güneş sistemi âlemi de değil, genel olarak yıldızların bulunduğu cisim olan saha, yani üç boyut sahasıdır. Görünüş itibariyle bu isim verilmiştir bu sırf görünüş itibariyledir.

 

Dakika 10:05

 

Yakın göğün bu zahiri nurların ve süsün herkes tarafından birer his ve takdir edilebileceği ve fakat daha yukarısının böyle olmadığı anlatılmış oluyor. Hem de inatçı, itaate yanaşmaz her bir şeytandan koruduk diyor dünya semâsını.

 

Onlar, yüce (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Zâhirî nurları geriden görürler. Fakat daha yüksek heyetleri, en yüce cemiyetleri yani melekleri dinleyip işitemezler, peygamberler gibi vahiy alamazlar, Mi’râc’a çıkamazlar kovulmak için her taraftan ateş edilir. (وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ) (دُحُوراً) Her taraftan kovulmak için ateş edilir, mermiye tutulurlar. Bu yakın göğünde sınırlarında böyle def edici, geri püskürtücü kuvvetler vardır. Bunlar anlatılan, haykırıp sürenlerdendirler. Karakol bekler, onları kovarlar. Gökyüzünde karakollar vardır. Bir de o şeytanlara devamlı bir azâb vardır ki, ancak bir çalıp kapmaca yapan olur yani kulak hırsızlığı yapmak isteyenler olur onu da yakıcı bir ateş gökten yere doğru delip geçen bir alev takip eder. (فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ) Hicr Sûresi’nde (شِهَابٌ) “Şihab” (delici alev) söz geçmişti.

 

(ثَاقِبٌ) Sâkıb ise; Esasen delen veya delici demektir. Şihablar (alevler), şihablar en yakın göğün sabit süsü olan bilinen yıldızlar küçük, küçük ve küme, küme dolaşan gök cisimlerindendir ki yine yıldızlar cinsinden sayılabilecek küçük ve küme, küme dolaşan gök cisimlerindendirler. Havaya teması ile parladığı sırada bir fişek gibi kaymasıyla süs hizmetinden de uzak kalmazlar. Bununla beraber şeytanlara atılan Şihab’tan maksadın rûhânî bir şihab olması da muhtemeldir. Maddî-manevî yenilgi ve perişanlıklarını anlatmaktır. İşte şeytan orduları ve şeytanlar böyle tart ediliyorlar, atılıyorlar ve gökyüzü bunlardan korunuyor.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kâdir değil midir? İnsanoğlunu bakın neden yarattığını da açıklamıştır. Yaratılışın safhaları da önceki defteriniz de bir, bir anlatılmış gelecek derslerde de daha alacağımız dersler vardır.

 

استعيذ بالله

 

اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿٢٢﴾

مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِ﴿٢٣﴾

وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿٢٤﴾

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥﴾

بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦﴾

وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ ﴿٢٧﴾

قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ ﴿٢٨﴾

قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ ﴿٢٩﴾

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ ﴿٣٠﴾

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ﴿٣١﴾

  فَاَغْوَيْنَاكُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ﴿٣٢﴾

  فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ﴿٣٣﴾

  اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ﴿٣٤﴾

  اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ﴿٣٥﴾

وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ﴿٣٦﴾

بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ﴿٣٧﴾

  اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ ﴿٣٨﴾

وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ﴿٣٩﴾

  اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٤٠﴾

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ﴿٤١﴾

  فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ ﴿٤٢﴾

 ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ ﴿٤٣﴾

عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ﴿٤٤﴾

  يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ ﴿٤٥﴾

بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ﴿٤٦﴾

 لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ ﴿٤٧﴾

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ ﴿٤٨﴾

كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ﴿٤٩﴾

  فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ﴿٥٠﴾

  قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ ﴿٥١﴾

يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ ﴿٥٢﴾

ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ﴿٥٣﴾

قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُون﴿٥٤﴾َ

فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ﴿٥٥﴾

 

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

Dakika 16:55

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenlerimiz,

Yüce Kur’an’ın yüce âyetleri ‘’Sâffât Sûresi’nin 22’nci âyeti’’ ile dersimiz devam ediyor. Şimdi yüce nazmını nazmı celili metnini okuduğumuz âyetlerin yüce anlamları ile şöyle kalbimiz bu yüce mânâyı yudumlasın şöyle kadehleri içelim, her mânâ yüce bir kadehtir.

 

Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah’tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata, (sırat köprüsüne, cehennem köprüsüne) doğru.

 

Ve durdurun onları çünkü sorguya çekilecekler.

 

(Onlara): “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?” (denilir.) Hani, mafyanız vardı, ordunuz vardı, sisteminiz vardı, hâkimleriniz vardı. Yargılarınız, generalleriniz, hükümdarlarınız vardı, sahte ilâhiyatçılarınız vardı. Getirin bunları, “ne oldu size, niye yardımlaşmıyorsunuz?” denilir. bunlara. Meydanı boş bulduk zannetmeyin ey baylar bayanlar! Meydan boş değil, yaptığınızın hesabını vereceksiniz, lehinize olanları da aleyhinize olanları da boynunuza takılı olarak Allah’ın huzurunda hesap vereceksiniz. Kendi amelinizi hazır bulacaksın.

 

Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır. Teslim olmayan kalmadı ki, Allah’ın orduları teslim aldı herkesi ölmem diyenler öldü, ben dirilmem diyenler dirildi, mahşere gelmem diyenler getirildi, cins, cins toplandı, büyük mahkeme kuruldu.

 

Onlar, birbirine dönmüş soruyorlar soruşuyorlar.

 

Onlar: “Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz” ey sahte sağcılar!” derler. Bakın bu işin İslam tamamen Allah’ın sağıdır, İslam tamamen sağdır.

 

Dakika 20:00

 

İslam’da sağ-sol olmaz İslam da tam bir sağ ve gerçek vardır. İşte sağduyu diye konuşurlar solcular da böyle der, sağcılar da. Solcuların sosyal anlamdaki kelimeleri farklıdır. Sosyalistler devrimciler din îmân tanımayanlar farklıdır, sosyal anlamlardakiler farklıdır. Bunların hangisi geçerlidir? Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu yüce değerler geçerlidir. Sahte sağ da, sahte solda geçerli değildir. “Sağdan gelir dururdunuz.” Ne diyorlar onlar; baktılar ki dünyada dine karşı, Peygambere karşı, Kur’an’a karşı, İslam nizâmına şeriata şiddetle karşı bunlar ve bunu çağdaşlık uğruna ilericilik uğruna yapıyorlar. İlim adına ilmi katledenler, hukûk adına hukûkun üstünlüğü katleden kâtiller, insan hakları adına insanlığı mahveden kâtiller. O gün Allah’ın huzurunda onlar şimdi birbirlerine o liderleri var önde gidenlerin onlara ne diyorlar;

 

O peşinden gidenler diyorlar ki: “Siz bize doğru (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz” derler.

 

(İleri gelenler de) derler ki: Hayır, siz inanmamıştınız.”

 

“Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.” Yani sizde bizim gibi düşündüğünüz için bize itaat ettiniz.

 

“Onun için üzerimize Rabbimizin azâb sözü hak oldu. Şüphesiz azâbımız tadacağız.”

 

“Evet, biz sizi kışkırttık, önderler diyor. Evet, biz size kışkırttık. Çünkü biz azgındık.”

 

O hâlde hepsi o gün azâbta ortaktır.

İşte biz günahkârlara böyle yaparız. Kim diyor? Yüce Allah diyor. Din, îmân tanımazsan, Allah tanımazsan Allah’ın mülkünde Allah sana kendini tanıtır. Ve Allah sana haddini bildirir ve işte bildireceğini söylüyor dünya da bildirir, mezar da mahşerde ayrı bildirir.

 

Çünkü onlar, kendilerine: “Allah’tan başka ilâh yoktur” denildiği zaman kafa tutuyorlardı. Çünkü çok tanrıları vardı, Allah’ın birliğini kabul etmiyorlardı. Kimisi iki diyor, kimisi üç diyordu, kimisi tabiata tapıyor, kimisi bütün nefisleri putlaştırıyor, kimi animist, kimi natürist her birisi bir putperest idi.

 

“Biz hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?” diyorlardı. Peygambere deli diyorlardı, mecnun diyorlardı, şair diyorlardı Peygambere. Allah’tan gelen Vahyi ilâhi’yi anlatıyor Kur’an tam bir vahiydir, Kelâmullah ’tır, Allah’ın kelâmıdır. Bir türlü bu gerçeği kabul etmiyorlardı.

 

Hayır, o, hak şile geldi  bütün peygamberler tasdik etti. Hz. Muhammed’in Peygamberliği evrenseldir. Bütün geçmişin peygamberlerini tasdik etmiştir, kendi de son Peygamberdir. Bütün çağların evrensel Peygamberidir bütün milletlerin. Cenab-ı Hak öyle diyor; Hayır, o, yani şanlı Muhammed hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.

 

Elbette siz o acı azâbı tadacaksınız.

 

Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezâlandırılacaksınız.

 

Dakika 25:05

 

Sadece Allah’ın ihlâslı kulları müstesnadır. İhlâslı muhlis kullar kurtulacaklardır.

 

İşte onlar için belli bir rızık vardır, cennet vardır.

 

Meyveler vardır, Naîm cennetlerinde onlara hep ikrâm edilir.

 

(Onlar) karşılıklı tahtlar, cennet köşkleri üzerindedirler.

 

İçenlere lezzet veren, pınarlardan doldurulmuş bembeyaz bir kaderle onların etrafında dolaşılır. Hizmet üstüne hizmetler verilir.

 

Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk veren bir durum vardır. Sarhoş olmak zarar görmezler ebedî mutludurlar.

 

Yanlarında iri gözlü, güzel mi güzel bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır. İşte hanımın İslam’da ki özelliği budur. Koca hanımın bakışı kocasınadır. Bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır cennette cennetlik hanımlar. Kocandan başkalarında gözün varsa kocandan hemen ayrıl de ki kocana, ben ayrılmak istiyorum de ayrıl. Göz zinâsından kendini kurtar. Eğer kocandan memnunsan gözünü-gönlünü, bakışlarını kocana ayarla. Sen başkasının malı değilsin kocan sana, sen kocana aitsin. İffetini, namusunu bil.

 

Sanki onlar örtülüp saklanmış yani ince yumurta gibidirler. O cennet hanımları öyle güzeldirler ki ipeklinin içinde parlayan inciler gibi.

 

Derken birbirine dönüp solarlar:

İçlerinden bir sözcü derki: “Gerçekten benim bir arkadaşım vardı.” Dikkat et ey insanoğlu, ey Müslümanlar! Kötü arkadaş çok tehlikelidir.

 

Derdi ki: “Sen gerçekten inananlardan mısın?” Bakın arkadaş biri îmânsız, öbürüne diyor ki: “Sen inananlardan mısın, yani sen inanıyor musun?”

 

“Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğunuz zaman biz hakîkaten cezâlanacak mıyız?”

 

“Siz onu tanır mısınız?” der. Yani “Allah’ı, Peygamber’i, Kur’an’ı, İslam’ı tasdik eder misiniz?” der o îmânsız kişi.

 

Derken bakınır ve onu cehennemin tâ ortasında görür. Bu îmânsızı o îmânlı kişi cehennemin ortasında görür diyor.

 

Ona şöyle der: “Allah’a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helâk edecektin.” beni de kendin gibi îmânsız yapacaktın Allah’a şükür ki Allah beni, korudu.

 

“Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım” cehennemi boylayanlardan olacaktım.

 

“Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek biz azâba uğratılmayacak değil miymişiz?” Dirilmeyi siz inkâr ediyordunuz bak doğmak, yaratılmak, yaşamak kadar ölmek Mukadder dirilmekte Mukadder’dir ve kesindir. Dirileceğiz demedim mi ben sana?

 

İşte bu büyük kurutuluştur, inananlar işte orada kurtuldular. Cenneti de buldular cemâle de nâil oldular.

 

Dakika 30:12

 

Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar. Dünya da herkes çalışıyor ama boşa çalışmamak lâzım, doluya çalışmak, hayra çalışmak, Allah’ın emrinde çalışmak lâzım.

 

Nasıl bu mu daha hayırlı korunmak için yoksa zakkum ağacı mı?”

 

Gerçekten biz onu zâlimler için bir fitne (imtihan) yaptık.

 

O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.

 

Tomurcukları şeytanların başları gibidir.

 

Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler, Kur’an-ı Kerim  söylüyor biz de onu anlatmaya çalışıyoruz.

 

استعيذ بالله

قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ ﴿٥٦﴾

وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ﴿٥٧﴾

اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ ﴿٥٨﴾

اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ﴿٥٩﴾

اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿٦٠﴾

لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ ﴿٦١﴾

اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ﴿٦٢﴾

اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ﴿٦٣﴾

اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ ﴿٦٤﴾

طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ﴿٦٥﴾

فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ﴿٦٦﴾

ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ ﴿٦٧﴾

ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ﴿٦٨﴾

اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ ﴿٦٩﴾

فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ﴿٧٠﴾

وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿٧١﴾

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ ﴿٧٢﴾

فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ﴿٧٣﴾

اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟﴿٧٤﴾

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

Sonra üzerlerine onlar için kaynar bir içecek vardır. Zakkum yerler kanar suyu içerler.

 

Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.

 

Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.

 

Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.

 

Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.

 

Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.

 

Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu? İnanmayanlar helâk oldu.

 

Ancak Allah’ın ihlâs ile seçilen kulları başka ki bunlar hep kurtuldu.

 

Kıymetli dostlar,

 

Cenabı Hak biliyorsunuz ki, dengi dengine; erkeğini, dişisini yahut şeytanlardan olan arkadaşlarını… İşte burada ne yapıyor bunları sana anlatıyor. Şeytandan şeytan gibi insanlardan arkadaş olur mu?  Arkadaş dinli îmânlı vakur dürüst insanlardan olmalıdır.

 

Dakika 35:02

 

Cennet ehlinin yemeleri ve içmelerinin sırf zevk ve lezzet için olduklarını çalışmanın meyvesi olduğuna işarettir. Dünya da iyi çalış doğru iş yap. Meyve sadece lezzet için yenir cennette zevk vardır zevk üstüne zevktir.

Çıkan akan su demektir maîn. (velâhüm anha yünzefün) “Ve ondan da sarhoş da edilmezler.” yani cennet şarapları o kadar leziz ki sarhoş etmez zevk üzerine zevk verir. Gamzelerini kocalarına tahsis etmiş, başkasına bakmayan dilberler vardır. (قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ) İşte hanımefendi budur. Gözlerini gönüllerini kocalarına tahsis ederler sırf Allah için helâli olduğu için nikâhlısı olduğu için. Başkasına kötü gözle zinâ gözüyle aslâ bakmazlar. Bakmayan dilberler gözleri karşıda değil aşağı bakarlar. Gözünü indir diyor Kur’an-ı Kerim ‘’Nur Sûresini’’ bütün kadınlar iyi bilmesi lâzım. Kur’an-ı Kerim’in hepsini bilsinler ama ‘’Nur Sûresini’’ öncelikle kadınlarımız, kızlarımız bilmelidir. Buhârî de bu yakın, (karîn), şeytan diye açıklanmıştır. (إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ) ‘’Sâffât Sûresi 51’’Kötü arkadaş ve şeytan kişinin dünya da yanından ayrılmayan dostlarıdır. Şeytan dostuysa o onun yanından ayrılmaz. Kötü arkadaş insan şeytanları da böyledir. Şeytan diye açıklanmıştır ama şeytan üç kısımdır, cin şeytanları, insan şeytanları ve diğer hayvânî şeytanlar.

 

Nüzûl: Misafir gelir gelmez ikrâm için sunulan konukluk. Yeni gelene konulan ikrâmiye cinsinden olup onlara, onun ilerisinde öyle nimetler vardır ki, şimdi akıllar onu anlamaktan âcizdir. Cennette verilen ziyafetlere nüzûl denir. Zâlimler teşkilatı o zâlimler kurumu ki işte zakkum yiyecek olanlar da bunlardır. Dünya da milletin hakkını sömürenler orada ebedî zakkum yiyecekler, kaynar su kan irin içecekler. Çirkinlikten kinaye çirkin suratlı korkunç yılanlar demektir. Çirkin manzaralı. Onun için günahlar küfür, şirk, zulüm kişiyi çirkinleştir cennette ebedî yakışmaz bunlar. Dış dünyalarında ki sahte cilaya aldanmayın. Ruh dünyasına bakarsınız bir inkârcının bir münâfık müşrikin hangi canavardan daha kötü olduğunu görürsünüz. Açık meyvesini verecek olan noktalardır ki o noktalar öyle iğfal edicidir. Sanki şeytanların başları yahut reisleri gibidir. Neden zakkum ağacının meyvesi şeytan kafasına benziyor? Şeytanlıkta dünya da önde gidiyordun da onun için.

 

Sonra onların bunun üzerine hamimden kaynar sudan bir haşlamaları da vardır.

 

Şevb: Haşlama ve haşlama ve haşlama içkiye karıştırılan katkı.

 

Hamîm: Cehennemin bağırsakları parçalayan suyuna da hamim denir. Bunu içecekler iç dünyaları parçalanacak azâb üstüne azâb çekecekler.

 

Dakika 40:32

 

O içki de gazsak akan cerahat irindir kan irin zakkum kaynar su. Çünkü zâlimler halkı bu hale getirirler âhirette de öyle haşlanırlar. Dünya da insanların hakkını yiyenler kan, irin, zakkum yediklerini unutmasınlar. Kan, irin içtiklerini, kaynar su içtiklerini içeceklerini unutmasınlar. Zakkum yediklerini ve yiyeceklerini unutmasınlar. Kimsenin yaptığı kimsenin yanına kalmaz. Çâre nedir? Tövbe istiğfar edin kimin hakkını yediyseniz götürün haklarını verin helâlleşin candan tövbe edin gerçekten hakîkî Müslüman olun.

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ ﴿٧٥﴾

وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ﴿٧٦﴾

  وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ ﴿٧٧﴾

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ﴿٧٨﴾

  سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ﴿٧٩﴾

  اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٨٠﴾

اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨١﴾

ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ﴿٨٢﴾

  وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ ﴿٨٣﴾

اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ ﴿٨٤﴾

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ﴿٨٥﴾

  اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ ﴿٨٦﴾

فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٧﴾

فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ ﴿٨٨﴾

فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ﴿٨٩﴾

  فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ﴿٩٠﴾

  فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ﴿٩١﴾

  مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ﴿٩٢﴾

  فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ ﴿٩٣﴾

فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ﴿٩٤﴾

  قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ﴿٩٥﴾

  وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ﴿٩٦﴾

  قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ﴿٩٧﴾

فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ ﴿٩٨﴾

وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ ﴿٩٩﴾

رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿١٠٠﴾

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ ﴿١٠١﴾

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ ﴿١٠٢﴾

فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ﴿١٠٣﴾

  وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ﴿١٠٤﴾

  قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ﴿١٠٥﴾

  اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ ﴿١٠٦﴾

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٠٧﴾

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ﴿١٠٨﴾

 سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ ﴿١٠٩﴾

كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ﴿١١٠﴾

اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١١١﴾

وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ﴿١١٢﴾

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟﴿١١٣﴾

 

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

 

 

Çok kıymetli muhterem izleyenler,

 

Sâffât Sûresinin 75’inci âyeti ile dersimiz devam ediyor. Yüce nazmını okuduğum bu âyetlerin yüce mânâsından nasîbimizi almaya çalışalım.

 

Dakika 45:10

Andolsun ki Nuh Aleyhisselâm bize seslenip dua etmişti de bizde ne güzel kabul etmiştik.

 

Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık. Tufanda kurtardık.

 

Hem onun neslini baki kalanlar kıldık.

 

Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık.

 

Bütün âlemler içinde Nuh’a selâm olsun.

 

İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

 

Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

 

Sonra diğerlerini su da boğduk.

 

Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı.

 

Çünkü o Rabbine tertemiz bir kalp şile gelmişti.

 

O babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz nelere tapıyorsunuz?”

 

“Yalancılık etmek için mi Allah’tan b aşka ilâhlar istiyorsunuz?”

 

“Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?” dedi. Kim? İbrâhim Aleyhisselâm. Büyük bahtiyarlar, büyük şahsiyetler onlar.

 

Derken yıldızlara bir baktı da: “Ben gerçekten hastayım” dedi.

 

O zaman arkalarını dönerek başından kaçışı verdiler.

 

Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, put haneye “Buyursanıza, yemez misiniz” dedi. Putların önüne yemekler koymuşlar.

 

(Cevap vermediklerini görünce de): Neyiniz var konuşmuyorsunuz?” dedi. Onlar âleme yansısın âleme ibret olsun diye bakın Cenab-ı Hak bunları bu şekil dünyaya anlatıyor.

 

Nihâyet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. Put haneyi kırdı geçirdi putları.

 

Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.

 

İbrâhim dedi ki: “A, siz kendi yontuğunuz elinizle yaptığınız şeylere mi tapıyorsunuz?”

 

“Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.”

 

Onlar: “Haydin onun için bir yapı yapında onu ateşe atın” dediler. Bakın, İbrâhim’i ateşte yakmak istediler.

 

Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Bizde kendilerini daha alçak düşürdük.

 

Bir de dedi ki: “Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolumu gösterir.”

 

“Ey Rabbim! Bana Salihlerden (bir oğul) ihsân et.

 

Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Yani İsmâil Aleyhisselâm’ı Cenab-ı Hak verdi.

 

Oğlu yanında koşacak çağa gelince: “Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” dedim. Çocuk da, İsmâil Aleyhisselâm da o zaman çocuktu. “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, İnşâ’Allah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. Ne güzel oğul, ne güzel baba, ne güzel evlat…

 

Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah’a teslim oldular, İbrâhim oğlunu şakağı üzerine yatırdı kurban etmek için.

 

Bizde ona şöyle seslendik: “Ey İbrâhim Aleyhisselâm!”

 

Dakika 50:08

 

“Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

 

“Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı” (dedik).

 

Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.

 

Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.

 

Selâm olsun İbrâhim’e…

 

İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

 

Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.

 

Ona bir de Salihler ’den bir peygamber olmak üzere İshâk’ı müjdeledik.

 

Hem ona hem İshâk’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var; hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Cenab-ı Hak ne diyor burada; Tufan felaketi. “Nuh Tufanı” ki onun “Nuh Aleyhisselâmın üç Oğlu: Ham, Sam, Ya’fes ve bunların eşlerinden başka, diğer gemide bulunanların hepsi nesil bırakmayarak vefat etti” demişlerse de biz bunu ‘’Hûd Sûresi’nde’’ geçen Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere selâm ve bereketlerle gemiden in” dedik diyor Cenab-ı Hak.

Taberi der ki: Arap Sam evladından, Sudan Ham evladından, Türk ve diğerleri Ya’fes evladındandır diyor. Kim? Taberi. Ebû Hayyan da “Bahr” de bunu naklettikten sonra şöyle kaydediyor: “Bütün insanlar onun nesliyle sınırlı değildir. Ümmetler içinde ona ait olmayan da vardır.” Âlûsî de şu mütalaada bulunmuştur: Nuh Aleyhisselâm dünya halkının hepsine gönderilmemiştir diyor. Yani dünya peygamberi değil diyor. Çünkü dünya Peygamberi Hazreti Muhammed’den başkasının dünya evrensel bütün çağların milletlerin Peygamberi kesin olarak ittifak içinde görülmüyor. Sadece Hazreti Muhammed bir cihân Peygamberidir bütün milletlerin bütün çağların Peygamberidir ki, peygamberlerin sonuncusudur en son Peygamber.

 

Şîa: Bir kimsenin arkasında, izinde giden taraftarları, tâbîleri demektir, Şîa’nın işte anlamı; taraftar ve tâbîler anlamındadır. Kalbi selim ise, selim kalp tertemizi, arınmış, samîmî tamamen Allah sevgisinden Yüce Allah’a teslim olmuş bir kalp.

 

İfk: Yalan olan iftira demektir. Hz. İbrâhim bunu Zilhiccenin sekizinci, dokuzuncu, onuncu yani Terviye, Arefe, Nahr geceleri sıra ile üç gece rüya görmüştür. Peygamberlerin rüyası vahiydir.

 

Dakika 55:18

 

Tâbileri de vahiy olduğundan Hazreti İbrâhim böyle görmüş ve böyle tâbir etmiştir. İsmâil’i kurban etmesi konusu böyle gerçekleşmiştir. Bunu söylerken: Ey yavrucuğum! Ne yüksek bir şefkat, Allah sevgisi hâkim büyük bir imtihan ne dehşetli bir ilâhî imtihan idi. İbrâhim Aleyhisselâm bu imtihanları, oğlu İsmâil bu imtihanları, annesi Hacer İsmâil’in annesi bu imtihanları bir, bir kazandılar. Ne güzel baba, ne güzel evlat, ne güzel anne…

 

Cebin: Şakak, yani alnın yanlarıdır ve biz böyle seslenince ne büyük bayram ne tarife sığmaz neşe ve sevinç meydana geldiğini söylemeye hacet yok. ( El ihsânü en tabudallâhe keenneke terâhü feinlemtekün terâhü feinnehü yerâke ) İhsân, Allah’a kendisini görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. İşte Allah’u Teâlâ’nın her an bizi gördüğünü bilerek bu şuur da olarak yaşarsak işler çok mutlu ve güzel olur. Derin saygı içinde yaşamış oluruz. O’nun merhametine, rahmetine, feyizlerine mazhâr oluruz, O’nun korumasında oluruz. Çünkü ona ebedî muhtacız minnettarız.

 

Rüya gerçekleştirilmiş adak yerini bulmamış olduğundan bu fidye onu böyle hüküm değiştirmek sûretiyle tamamlamış ve ayrıca bir nimet olmuştur. Bundan dolayı İmâm-ı Âzâm demiştir ki: “Çocuğunu kurban etmeyi adayana bir koyun kesmek vacip olur demiştir İmâm-ı Âzâm. Çokları cennetten gelme, yani koçun cennetten gelme olduğunu söylerler. Beyaz veya bir rivâyette emlah yani alaca ve a’yen iri gözlü bir koç idi demişler ki, ehli kitaptan bazılarının görüşü buna uygundur. Bir va’l yani dağ keçisi diyenlerde olmuştur. Manevî büyüklük ve önemle burada tefsir etme şekli ise burada iri yapılı diye tefsirler yapılmış ama bu manevî büyüklük olduğunu anlamamız gerekiyor. Neslinden Peygamberlerin sonuncusu gelecek bir Peygamberin fidyesi olan ve cennetten gelen bir kurbanlık elbette büyük olur. Çünkü İsmâil’in soyundan cihân Peygamberi Hazreti Muhammed gelecektir ve geldi, (Aleyhisselâtu Vesselâm ve Aleyhimüsselâm). Sünnet ve din olması itibarıyladır, nesilden değil doğrudan doğruya yaratılmış olması bakımındandır.

 

Dakika 1:00:05

 

Yahûdîler, bu kurban edilenin Hz. İshâk olduğunu söylüyorlarmış. Muhammed Bin İshâk Taberî gibi bazıları da buna taraftar olmuşlar Muhyiddini Arabî’de hususunda bu görüşe gitmiştir. Fakat burada şu atıf onları reddetmekte açıktır. Yani bu İshâk değil İsmâil ’dir kurban edilen. (فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ) ‘’Sâffât Sûresi 101’’ “Biz ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.” İfadesi üzerine atıf ile buyuruyor ki; (وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ) ‘’Sâffât Sûresi 112’’ “Bir de bak bir de onu ayrıca anıyor bir de onu İshâk ile müjdeledik.” Onun için bunları görmemezlikten gelmemeli bunlar gözden kaçmamalıydı bazılarının gözünden kaçmış Yahûdîlerin yanılgısına da bir de bizden bazıları o yanılgıya katılmışlar.

 

(رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ) ‘’Sâffât sûresi 100’’ “Ey Rabbim! Bana Sâlihlerden (bir oğul) ihsân et” diyor İbrâhim (AS.). İbrâhim’i diyen İbrâhim’i o boğazlanma kıssası anlatılan halîm (yumuşak huylu) oğulla müjdeledikten başka, birde İshâk ile müjdeledik diyor. (نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ ) ‘’Sâffât Sûresi 112’’ ki Sâlihlerden bir Peygamber olmak üzere diyor. (وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ) Hem ona o halîm oğula yani İsmâil’e (وَعَلَى إِسْحَقَ) ve hem İshâk’a bereketler de verdik diyor. Burada ki (عَلَى) zamirini İbrâhim’e göndermek zarûret yönüyle İshâk’a karşılığı gerektireceğinde yakışmaz. (عَلَى) zamiri şu tesniye iki zamirinin herhalde iki oğula gönderilmesi gerekir. (وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا) “İkisinin zürriyetinden de” kim bunlar; İsmâil ile İshâk. Halîm oğul olan İsmâil’in zürriyetinden Hz Muhammed gelecek İshâk’ın zürriyetinden de

 

(مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ) “Hem ihsan eden, hem de kendi nefsine açıkça zulmeden vardır” diyor. (وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا) “ikisinden zürriyetinden” maksadın İsmâil Aleyhisselâm evladı ile İshâk Aleyhisselâm evladı olduğunda hiç tereddüt edilmemesi gerekir. Doğru anlayanları Allah çok rahmet etsin, yanlış yorumlayanlara yanlışa katılanları da Allah mağfiret etsin. (رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ) “Ey Rabbim! Bana Sâlihlerden bir oğul ihsân et. Kimisi îmân ile ihsân mertebesinde, kimisi de küfür ve isyanla nefsine zulmetmekte. Ki ataların sâlih olsun evladın da sâlih oluşunu gerektirmez. Babası salih olup da oğlu zâlimi olanlar yok mu? Babası peygamber oğlu kefere, oğlu peygamber babası kefere, kocası peygamber karısı kefere yok mu böyle? Karısı tam Müslüman kocası kefere yok mu böyle?

 

Dakika 1:05:26

 

Firavun’un karısı cennetlik firavun en zâlimlerden en kâfirlerden biri. Bunun için

Nuh’un karısının birisi kefere kâfire, Lut’un karısının biri kâfire kâfir. Belki kâfire’den anlamayan olur, kadının kâfirine kâfire denir. Erkeğinkine de kâfir denir. Onun için Nuh’un zürriyetinden putperestler İbrâhim’in zürriyetinden de zâlimler çıkmıştır. Bu ne Nuh’un suçu da değil “hâşâ!” İbrâhim’in suçu da değil “hâşâ!” Onların bir suçu olmaz peygamberler masumdur günah işlemezler zerre günah işlemezler zelle zuhur edebilir o da kul olduğundan.

 

Cenab-ı Hak sâlih kullarıyla Sıddıklarla, Şehitlerle, Sâlihlerle başta Hazreti Muhammed ile beraber olan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:07:12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 48 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}