Tefsir 437-01

437- Tefsir Ders 437 hayat veren nurun keşif notları

437- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 437

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Sâd Sûresi 45’inci Âyet-i Kerime’den 88’inci Âyet-i Kerime’ler)

 

وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ﴿٤٥﴾

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ﴿٤٦﴾

  وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ ﴿٤٧﴾

وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ ﴿٤٨﴾

 

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

Çok kıymetli muhterem izleyenler,

 

Şanlı Kur’an’a bütün kalbiyle gönül verenler hayat veren nurun dersleri ki bu Kur’an-ı Kerim’in insanlara ölümsüz hayatı vermesi Yüce Allah’ın lütfunun tecellî etmesi ve burada keşif notları, irşâd notları isimli dersimiz ki, tabii ki bu “Arş’ı Âlâ Üniversitesinin” her Müslüman bir öğrencisidir, bir talebesidir. Tabii ki kendimde bu üniversitenin bir talebesi olarak şu anda yüce Kuran’ın, nurlu İslam’ın âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed’in onun getirdiği yüce nizâmın bir hizmetlisi olarak, bir hizmetkârı olarak burada dersimiz devam etmektedir. Dersimiz Sâd Sûresi’nin 45’inci âyetine gelmiş bulunmakta, buradan itibaren dersimizi yürüteceğiz inşâ ’Allahu Teâlâ. Yüce nazmını, yüce metnini okuduğum bu yüce âyetlerin yüce anlamlarına şöyle bir bakalım; Yüceler yücesi eşsiz yüce olan Yüce Allah (C.C) bak ne buyuruyor;

 

Kullarımız İbrâhim’i, İshâk’ı ve Yâkub’u da an, hatırla diyor. Onlar eller ve gözler sahipleri idiler. Ne demek bu eller, gözler sahibi ne demek… Düşünsene bir ey Müslüman! Yüce Allah, herkesin eli var ama bak bunların elleri, bunların gözleri farklı. Eller hak yolda hareket etmeli gözler Hakk’ı hakîkati görmelidir. İşte bunlar diyor gerçeği görüyorlardı. Bütün peygamberler böyledir. En başta hepsinin imamı ve sultanı Hz. Muhammed başta, önde ve Makâm-ı Mahmûd’un sahibi olarak bunların hepsinin önündedir. Ümmet-i Muhammed de ona göre bir ümmettir ki, bütün ümmetlerin önünde bir ümmettir.

 

Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt, (âhiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır. Bakın âhirete hazırlanıyor bu zât-ı muhteremler mezarı görüyor, mahşeri görüyor, îmânıyla yüce Kuran’ın haberlerini tasdik ediyor, oraya hazırlanıyor.

 

 

 

Dakika 5:10

 

İşte kalp gözü, îmân gözü, mahşeri, sırat köprüsünü, mîzanı, cenneti, cehennemi, Allah’ın eşsiz sınırsız rahmetini ve şiddetli azâbını görmelidir, ona göre hareket etmelidir. Basîret gözleri hakîkati görürse işte o kişi göz sahibidir. Hakîkati görmüyorsa dışındaki göz başka mahlûkatta da var, yılanlarda, çıyanlar da var. Ne anladık ki, insanın farkı Müslümanın mü’minin farkı derecesi çok yüksek. Bu dereceleri yok edipte Ahsen-i Takvimden Esfele Sâfilîn’e düşmenin anlamı var mı?

 

Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en  hayırlı kimselerdendir.

İsmâil’i (A.S.), Elyasa’yı, Zülkifl’i de an Aleyhimüsselâm. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir. Bütün peygamberler en hayırlı kimseler işte onlardır ki, unutma evrensel Peygamber bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Hazreti Muhammed’dir. Bütün peygamberler onun şemsiyesi altındadır İslam’ın Amentüsünde mevcuttur. Bütün değerler geçmişin ve geleceğe ait bütün değerler İslam’ın Amentüsünde ve İslam’ın ilminin, irfânının, yüce delillerinin içinde bulunmaktadır. Bu belgeler Kur’an-ı Kerim’in âyetleridir sahîh sünneti şeriflerdir ve icmâ ümmet kıyas-ı fukahâ gerçek ilim ve keşiflerdir ve insanlığın faydasına olan İslam dininin delil olarak kabul ettiği her şeydir. Cenab-ı Hak burada;

 

 

(أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ) “Eller ve gözler sahipleriydiler.” Amelde ve ilimde kuvvetleri: İcra ve istihbarat âletleri vardı.

 

Çünkü biz onları ihlaslılardan, ihlâsa erdirilmiş has kullarımızdan kılmıştık. Amelde ve ilimde kuvvetliydiler Kur’an-ı Kerim bunu niye anlatıyor? İktisâbî vehbî ilimlerle Müslümanların donanması gerekiyor. İcra ve istihbarat âletleri vardı. Bunların zâhirde vardı birde firâset yoluyla gönüllerine ilhâm geliyordu bunlar vahyi ilâhîyi de alıyorlardı. Müslümanlar çok şanslı insanlardır çünkü geçmişin geleceğin yüce değerleri bugün önümüze hazır ol vaziyette konmuştur. Bu nedir? İslam’ın aslî delilleriyle önümüze konmuş halledilmiş ilim, irfân İslam nizâmı ve onun şeriatı ile ilgili ilimler önümüze konmuştur. Şüphe yok ki, düşünmek, sonucu düşünmektir. Eğer bir insan sonunu düşünmüyorsa, öleceğini biliyor da mezarı düşünmüyorsa mezarı düşünüp mahşeri düşünmüyorsa, mahşeri düşünüp o büyük Mahkeme-i Kübrâ da Yüce Allah’ın hesaba çekeceğini Allah’ın huzuruna gelip hesap vereceğini düşünmüyorsa sonucu düşünmeyen insanda düşünce yoktur.

 

Dakika 10:20

 

Bunlar verilen kuvvetleri, hasletleri kaybetmiş insanlardır. Sonucu düşünmektir esas düşünme odur. Cenabı Hak bak ne diyor; (الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ) buyuruyor. Mustafalardan, güzidelerden; süzülüp seçilmişlerden en hayırlılar diyor. Peygamberler böyle diyor ama hepsinin önünde seçilmiş olan Mustafa ismini açıkça alanda Hazreti Muhammed’dir. Ömürlerini sevk ve safa ile geçirmişler değil, Allah’ım yanında en hayırlı olarak seçilmişlerden bunlar. Zevkin güzeli vardır, hayırlısı vardır mutlu sonuca götüren zevk İslam’ın bizzat kendisidir. Gerçek îmânın zevkine doyulmaz. Şirkinde ebedî belâsından kimse kurtulamaz. Küfrün zevkini zevk sayanlar ebedî başı belâdadır. Haramların zevki başının belâsıdır bunlar zevk denmez bunlara insanoğlu işte burada hak ile bâtılı birbirinden ayırması için vahyi ilâhîye, şanlı Kur’an’a, nurlu İslam’a, Hazreti Muhammed’e ve gerçek İslam âlimlerine bütün insanlığın ihtiyacı vardır. Ki doğruyu yanlıştan ayırabilsin. Gerçek hayat ile saçma sapan başına belâ olan hayatı birbirinden ayıracaksın. Sahte adâletle, gerçek İslam’ın sosyal adâletini birbirinden ayıracaksın. Her şeyin sahtesi var, ama her şeyin gerçeği de İslam’ın bizzat kendisidir. Nasıl ki putlar sahte ilâhlardır. Allah hak varlıktır vacibü’l vücûd lizâtihi bizâtihi mevcut tek varlık vacip varlık vacibü’l vücûd varlık Allah’tır öbürleri tamamen putperestliktir. Öbür tanrılar ki, bunlara tanrı demek de mecazendir aslen hepsi mahlûktur, hepsi yaratılmış şeylerdir. Bunun için İslam bir hakîkattir, gerçektir. Kur’an-ı Kerim bir hakîkattir Allah’ın Kitâbı’dır, İslam bir gerçektir hakîkatin bizâtihi kendisidir. Çünkü Yüce Allah ortaya koymuştur Hakk’ın ortaya koyduğu haktır.

 

Bunun için (Hayrun-nâsi, men yenfeun-nâse) “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası olandır.” Şimdi şu yüce cümleyi Keşfü’l Hafâ’da bulunan bu haberi Peygamberimize istinâd eden bu haberi bir incele. (Hayrun-nâsi) “İnsanların en hayırlısı” (men yenfeun-nâse) “insanlara faydalı olandır.” Şimdi sen karayı ak diye tanımışsın, bunu da fayda diye soruyorsun millete. Şirki tevhîd diye tanımışsın sahte tanrıları, sahte adâleti millete bunu gerçek diye takdim ediyorsun. Bu insanlara hayır mıdır, menfaat midir yoksa kendini mahvetmişsin insanları da mahvetmeye çalışıyorsun bunun farkında mısın? Önce hayr nedir? Gerçek nedir? Hakîkat nedir? Her şeyin gerçeğini İslam şanlı Kur’an Kur’an-ı Kerim ortaya koymuş. Yüce Allah Kur’an ile hakîkati, Hazreti Muhammed ile hakîkati, İslam şeriatıyla gerçeği ortaya koymuştur. Sen sahte bir çuval altının var sahte altın millete dağıtıyorsun ama hepsi sahte, içinde gerçeği yok sen insanlara iyilik mi ediyorsun? Hayır. Gel, burada anlaşalım temelde anlaşalım.

 

Dakika 15:58

 

Bir defa Allahu Teâlâ’nın ortaya koyduğu yüce değerleri sen kabul etmediğin müddetçe sende gerçekçilik yoktur. Safsata senin kafanda beynindedir; çünkü sen seni yaratanı tanımıyorsun, O’nun ortaya koyduğu değerleri tanımıyorsun. O’nun ortaya koyduğu değerler Kur’an-ı Kerim çağların Kitâb’ı sen bunu tanımıyorsun. Ve Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’in uyguladığı şeriat bütün çağlara uygulanacak gerçek adâlet, sosyal adâlet, evrensel merhamet, evrensel sevgi ve barış sen bunu kabul etmiyorsun. Sahte bir barış ortaya koyuyorsun. Öbür taraftan milletin tepesinde bomba yağdırıyorsun, yine sahte bir adâlet ortaya koyuyorsun bankaları soyuyorsun dünyayı krize sürüklüyorsun. Senin yaptıkların sahte, gel gerçeğe gelelim Allahu Teâlâ’yı tanıyalım onun ortaya koyduğu yüce değerleri tanıyalım. Kur’an gerçeğini, İslam gerçeğini, Muhammed gerçeğini bir defa tanıyalım. Muhammed gerçeğini tanıdığın zaman bütün peygamberleri Muhammed gerçeğinde bütün peygamberleri bulursun, geçmişin bütün değerlerini bulursun yepyeni, taptaze bulursun. Onun hem de musaddik ve müheymin olarak bulursun. İslam gerçeğini kabul ettiğin zaman, geçmişin bütün değerlerini, geleceğin bütün değerlerini bulursun. Kur’an gerçeğini kabul ettiğin zaman Allah’ın ilmini bütün ezelî ve ebedî kuşattığını görürsün. Kelâmullah, bugün tabiatüstü bütün ilimlerin üzerinde ilâhî ilmi bulursun, bu gerçek sana bunu tanıtıyor. Hakkı hakîkati tanıtıyor. Gel burada anlaşalım bir defa temelde anlaşalım. Ha, anlaşmıyorsun o zaman senin inancın senin olsun. Benim yüce dinim benimdir bu dünyaya milyarlarca ölsem dirilsem ben Allah’ın emrinde bir kul olmak benim için sultanlıktır. Dünyanın maraşallarına, lortlarına, zenginlerine uşaklık yaptığın zaman kula kulsun. Ama İslam insanları Allah’a kul ebedî sultan yapar herkesi. Kula kulluğu ortadan kaldırır ama kula kulluğu ortadan kaldırınca bütün kulları sultan olur hepsi Allah’a kul olur. Hepsi sosyal adâlet karşısında ne yaparlar? Her hak sahibine hakkı verilir kimsenin hakkı da yemez. Sultan, sultan olarak ağırlanır, orada ki işçi, işçi olarak ağırlanır. Hak yoldaki mareşal, mareşal olarak ağırlanır, general, general, asker, asker kimsenin hakkını kimseye yedirmez İslam. General askerinin hakkını yiyemez asker generalinin hakkını yiyemez.

 

Dakika 20:00

 

İşçi patronuna patron işçisine ihânet edemez buna İslam müsaade etmez bu dengeleri İslam kurmuştur. Dengeleri işte bu gerçeği kabul etmeyenler bu dengeleri bozdular. İslam gerçeğinden bilim biraz ilerleyince bazı nasîb almak gibi bir ışık parladı kenardan köşeden ama tabi bu işin önünde engeller olduğu için birçok birde tamı tamına alınmadığı için bu gerçekler, herkes kendi sahasına çektiği için olayı insanlığa yansımıyor bu adâlet. İslam’ın barışı ve adâleti tecellî edince bu herkese yansıyacaktır. Çünkü Allah’ın öz kulu, üvey kulu olmaz mahlûkatın hepsine adâletini uygular. Bütün mahlûkat Allah’ın kullarıdır. Her hak sahibine hakkını vermiştir. Bugün şahini şahin olarak hakkını vereceksin, serçeyi serçe olarak, kimsenin hakkını kimseye yedirmeyeceksin. Ekosistemde başta en şerefli insan olmak üzere bütün mahlûkatın bir görevi var bu görevine müdâhale etme herkes görevini dosdoğru yapsın. İnsanoğlu havayı bozdu, karayı bozdu, denizi bozdu bunu insan bozdu insan bozuyor. İslam’daki amaç faydalıyı ortaya koyarken zararı öncelikle ortadan kaldırır, faydalıyı da ortaya koyar. İslam bütün âlemin koruyucu hekimliğinden daha koruyucudur. Yalnız bu sözleri anlayabilmek için İslam’ı keşfetmek gerekiyor. Kitâbî âyetleri keşfetmek, kevnî âyetleri keşfetmelidir ve bu keşifleri yaparken Yüce Allah’ın yüce kudretini öncelikle görmelidir. Rabbin emrinde O’nun rızâsı için çalışılmalıdır. Yoksa işler materyalist olarak, şehvetperest olarak, ego olarak ortaya çıkar, egoistler ortaya çıkar benim olsun başkasının olmasın diyen zihniyet vahşi bir zihniyettir. İslam’da Allah’ın nimetleri tükenmez herkese yeter, yeter ki adâleti uygula.

 

(هٰذَا ذِ كْرٌۜ) Cenabı Hak ne diyor; “İşte bu bir öğüttür.” Kimin öğüdü bu? Allah’ın (C.C). Benim senin değil ki… Biz Allah’ın kullarıyız Allah’ı dinleyeceğiz. (وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ) Şüphesiz korunan muttakiler için herhâlde güzel bir istikbâl (güzel bir dönüş yeri) vardır.

(وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ) Muttakiler Allah’a itaat ederler, isyân etmezler ve güzel sonuca da ulaşırlar. Güzel istikbal güzel dönüş yeri onlarındır.

 

(جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ) Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır. Bütün kapılar sana açılmış yeter ki muttaki ol. Âsi, zâlim olma münkir, müşrik, fâsık, fâcir olma, kâzip olma, fâsık olma! Muttakilerden ol, muhsinlerden ol, Allah’ı tanıyan ariflerden ol. Rabbini tanısana! Kur’an-ı Kerim A’dan Z’ye Allah’la tanışmanın ne olduğunu sana Allah’la tanışmayı öğretiyor. Bak, her âyetin sonunda pek çok âyetlerde yüce esmâsını ve evsâfını açıklıyor eserlerini sana gösteriyor ve eserleriyle senin sana açıkta olduğunu gösteriyor.

 

Dakika 25:15

 

Yüce azâmet ve kudreti ile O’nun latif bir yüce varlık olduğundan kimsenin O’nun kudretine tahammül edemeyeceğinden dolayı da bakın gizlilerin gizlisi de O, açıkların açığı da O. Eserleriyle açıkta yüce kudretinin yüceliğiyle gizli. Çünkü gözlerin ona gücü yetmiyor, akılların ona gücü yetmiyor. Bütün âlemlerin ezelî ebedî tek sahibi vacibü’l vücûd olan tek varlık. Eşi yok, benzeri yok, şeriki yok, naziri yok, dengi yok. Rabbisiyle tanışmayan, tanımayan onu adam bir defa adam sayılmaz. İslam dini onu adam etmek için gel Rabbinle tanıştırayım seni diyor. Kim? Yüce İslam, insanı Allah çok üstün biçimde çok şerefli yarattı bu şerefine şeref kat şerefini kaybetme diyor. Kim? Yüce İslam herkese diyor.

 

مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ﴿٥١﴾

  وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ ﴿٥٢﴾

 هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ ﴿٥٣﴾

اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ ﴿٥٤﴾

 

İşlerinde kurtularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir. Çünkü cennette zevk üstüne zevk veren cennet şarapları var. Sadece bunları insanlar anlasın diye isimlerini dünyadakileri benzer kullanılmış. Yoksa cennetin hiçbir şeyi dünyadakilere benzemez. Çünkü onlar ebedî ölümsüz hayata ayarlanmış nimetlerdir. Orada, hangi nimetle zevklenirsen ölümsüzlüğe hazırlıyor, Allah’ın lutfu, lutfu üstüne lutfu tecellî ediyor. Tariflere sığmaz, hayallere sığmaz oradaki nimetlerin güzelliği.

 

Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönüp hep aynı yaşta dilberler vardır. İslam namustur, iffettir, haysiyet ve şereftir, izzettir. Bak, bir kadının bakışı kocasına. Cennette de böyle, dünyada da böyle olmadan cennete girilmez. Nikâhın, namusun, helâlin, haramın zinâ ile nikâhın arasında bu var. İşte bakışları yalnız kocalarına meydan malı değil. Helâli olduğu için kocası, bakışlarını kocasına dönüp hep aynı yaşta dilberler vardır. Çünkü cennette kocamak, yaşlanmak yok aynı yaşta kalacak genç olarak herkes. Dünyada seni cennete hazırlayan sadece İslam’dır. Dünyada namuslu ol, iffetli ol helâlin haddi hududu çok geniş. Haramların sayıları bellidir bu haramlara gidip de zinâya gitme nikâhlan, evlen, mutlu yaşa, ihtiyaçlarını karşıla, helâlden karşıla. Niye haramdan karşılıyorsun? Ha, bir hanımından geçinemedin, bir kocayla geçinemedin dünyada iyi de tükenmez, kötü de tükenmez. İyiyi bul iyi ol, başta kendin namuslu ol, iyi ol, îmânlı ol, iyiyi bulmaya çalış, helâlden sapma. İllâ iyiyi bul ama kendin öncelikle iyi ol namuslu ve îmânlı ol muttakilerden ol ve muhsinliğe terfiye et. Yerinde sayma ileri ve yükselişe geç. İslam insanları Âlâ ’yı İlliyyîn’e Refik-i Âlâ ’ya çıkarmaya geldi.

 

Dakika 30:35

 

İslam’sızlık cehennemin dibine indiren haramlar, günahlar, şirkler, küfürler İslam’ın reddettiği ne varsa aşağı götürüyor, cehennemin dibine doğru. Günahta ilerledikçe derinlik artıyor aşağı doğru cehenneme. Cehennem tabaka, tabaka küfürlerin derecesine göre cehennemde tabakalar var. Îmânın ve sevapların derecesine göre de dereceler var, yükseliş var. Cennetlerde derece, derece… Aşağı gidişin adı dereke, yukarı gidişin adı derece. Gel iyice anlaşalım birbirimizi iyi anlayalım.

 

O hesap günü için size vaad edilen işte budur.

 

İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.

 

Cennette olsun Allah’ın nimetlerine tükenme olmaz. Dünyada ki nimetlerde tükenmez, yalnız insanoğlu tersini yaptığı müddetçe Allah insanları uyarır ve sürekli uyarır, bazen tükenmeyen nimetleri kısar, bazen de bol verir her türlü imtihan eder. Kimisini zenginlikle imtihan ederken, kimisini fakirlikle imtihan eder, kimisini sağlıkla kimisini hastalıkla imtihan eder. Hepsini kazanmak zorundayız hepimiz, kaderimize kendimiz doğru çalışacağız Allah’ın emrinde olacağız O’nun imtihanlarını da başarmaya çalışacağız yine O’nun lütfuyla, O’nun lutfu olmadan ama O’nun lütfuna mazhâr olmak için yine bir çırpıntımız çalışmamız olacak. Hem de doğru bize verilen kuvvetleri doğru kullanacağız, nasıl kullanacağımızı zaten öğretmiş.

 

استعيذ بالله

 

هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ﴿٥٥﴾

 جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ ﴿٥٦﴾

 

Bak tehlike geldi.

 

هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ﴿٥٧﴾

  وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ ﴿٥٨﴾

 هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ﴿٥٩﴾

  قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ﴿٦٠﴾

 

Şu yüce âyetlerin bakın şu yüce anlamlarına bakın bu gerçekler böyledir.

 

Şüphesiz azgınlar içinde fena bir gelecek vardır. Cehennem azgın yeri, din, îmân, hukûk, hakîkat tanımayanın yeri cehennemdir.

 

Cehennem! O ona yaslanacaklar o ateşe girecekler, fakat o ne çirkin döşektir. Yatağın yorganın ateş.

 

İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.

 

Ve o şekilden çifter, çifter tadacakları diğer acılarda vardır.

 

İşte şunlarda sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar. Bakın aldanan var aldatanlar var hepsi cehennemdeler, önderler var peşinde gidenler var. Yanlış önderler, sapıtan önderler, sapıtılan peşinden gidenlerin hepsi cehennemdeler.

 

Dakika  35:45

 

Çünkü öbürü sapıtmış sen niye saptın, öbürü aldatmış sen niye aldandın. Onun için insanoğlu aklını başına almalıdır.

 

(Arkadan gelenler öncekilere), derler ki. “Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü bir yatak!” bizi kandırdınız ve bizi bu cehenneme getirdiniz siz böyle önderlersiniz dediler.

 

قَالُوا رَبَّـنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ ﴿٦١﴾

وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ ﴿٦٢﴾

اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ﴿٦٣﴾

  اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟ ﴿٦٤﴾

 

“Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azâbını kat kat artır” derler. O sapık önderlere peşinden gidenler böyle derler.

 

Birde derler ki: “Kötülerden saydığımız birtakım adamları (fakir mü’minleri) niye göremiyoruz?” cehennemde yok bunlar? Biz bunları beğenmiyorduk fakir, fukara işte zavallı, gariban ama bunların îmânları vardı. Fakirlerdi ama îmân yönleri zengindi, ahlâkları güzeldi bunlar cennete gittiler cehennemde göremezsiniz bunları.

 

Onları eğlence yerine tuttuyduk ha! Çünkü onun Müslümanın garibanıyla dünyada herkes eğlenir, eğlence yerine alır. Ama bunlar cennetin en yüksek köşklerindedirler. “Yoksa bu gözler onlardan kaydımı?” Yani biz niye göremiyoruz diyorlar çünkü o kendini beğenmiş, küfrün gururuna kapılmış, şirkin gururuna kapılmış ve küfürde ilerlemeyi üstünlük zannetmiş çağdaşlık zannetmiş, cehennemin dibini bulmuşlar.

 

Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır. Cenab-ı Hak öyle diyor, bugün dünyada sapıtanlar ile sapanlar önderler ve peşinden giderler, yanlış yolda gidenlerin tamamı cehennemde cehennem kapısının önünde, mahşerde tartışma başlayacak. Bu tartışma fayda verecek mi? Hayır, hepsi ateşte hepsi cehennemdedir. Ortada hak var hakîkat var. Sen Allah’ı dinleme, Peygamberi dinleme, Kur’an’ı dinleme, falan şöyle dedi filan böyle dedi işte onlarla beraber gidersin gideceğin yere. Allah’ı dinle, Peygamberi dinle, Kur’an-ı Kerim’i dinle, gerçek İslam âlimlerini dinle pişman olmazsın ebedî.

 

Dakika 40:05

 

Cenab-ı Hak;  “Gassâk’tan” bahsediyor. Nedir “Gassak”: Yaralardan akan sarı su, kanlar, irinler bunları içecekler. “hamîm’in” zıttı çirkin kokulu içki “hamîm” sıcaklığı ile yakar, “gassâk’ta” soğukluğu ile perişan eder. Kan irinden meydana gelmiş ve bakın türlü türlü acılar, zehir zakkum içtiler. Cehennemde acılar çeşitli, azâblar çeşitli bunların bir tanesi ateş birisi kan, irin, kaynar su daha niceleri var. Katırlar gibi akrepler, develer gibi yılanlar var zehir salgılıyorlar, parçalıyorlar ve zincirler var tomruklar var, ateşten zincirler ateşten tomruklar var boyunlara geçmiş. Neler var neler! Yedikleri zakkum içtikleri kaynar su, irin daha neler. Allah muhafaza eylesin. Allah’ı inkâr etmenin ebedî helâl ve nimetlerden mahrum olmak demektir. İslam’ı inkâr etmek, Kur’an-ı Kerim’i inkâr etmek onun içindeki âyetlerini ve hükümlerini inkâr etmek, kabul etmemek ebedî perişanlıktır, îmânsızlıktır.

 

“Geniş olasın genişlik içinde güle güle oturasın.” Bunlar kim? Cennettekiler. Fakat cehennemdekiler birbirine merhaba bile etmek istemiyorlar. (لَا مَرْحَبًا بِهِمْ) diyorlar bak. “Onlara merhaba yok” diyorlar.

 

“Bize ne oluyor da onlara kötülerden saydığımız bir takım adamları göremiyoruz?” derler. Gariban Müslümanlar vardı dünyada onları cehennemde göremezsin onlar hem îmânlıdır, hem sabırlıdır, hem de garibandırlar, hem de Müslümandırlar bunlar doğru cennete giderler. Hem de başkalarından beş yüz sene önce cennete girerler. Mahşerdeki sıkıntının bir günü var ki elli bin yıl niceleri için. Kimisi de bir farz ibadet yapacak kadar bir tek bir vaktin farzını edâ edecek kadar kısa bir zamanda doğru cennete gidenler de var. İçinde bu şekil cehennem sıkıntısını mahşer sıkıntısını çekenler var elli bin yıl olan bir gün var, bin yıl olan gün var. Demek ki oradaki günlerin durumunu Allah kendi biliyor. Birde buranın elli bin senesi ile oranın bir günü buranın elli bin senesi oranın bir günü. Aklını başına al! Mahşer sıkıntısı var, birde cehennemde ebediyyû’l-ebed azâb var. Bunu böyle görürken Allah’ın rahmeti sınırsız merhameti ama kime? Îmân edenlere, birde îmânı olarak günahkârlara. Allah gaffardır, Allah gafurdur, Allah Tevvâb’dır, El-Afüvvü Rauf’tur ama îmânı olanlara bunlar. Îmânsız şu anda derhâl tövbe edip îmâna gelmesi lâzım ki Allah’ın sınırsız, hudutsuz, rahmetine, merhametine, mağfiretine mazhar olması için. Îmân etmeyenlere azâbı tecellî ediyor. Îmân edenlere de Amel-i Sâlih işleyenlere de rahmeti, merhameti, mağfireti tecellî ediyor.

 

Dakika 45:08

 

Îmânsız ile îmânlıya aynı muamele edilir mi? Allah’ın adâletinde bu yok. Allah kâfire, kâfir adâletini kâfire hangi cezâ gerekiyorsa o adâleti uyguluyor. Îmânlıya da ne gerekiyorsa onu lütfunu uyguluyor. Hem adâlet, hem lütuf beri tarafta da hem adâlet tecellî ediyor. Çünkü küfür ekmişsin sen îmân biçemezsin, zulüm ekmişsin sen adâlet biçemezsin. Zulüm edeceksin âdillerin alacağı mükâfatı alacaksın öyle mi? Öyle yağma yok ki, Allah’ın adâleti şaşmaz lütfuna da nihâyet olunmaz.

 

قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ ﴿٦٥﴾

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ﴿٦٦﴾

  قُلْ هُوَ نَبَؤٌ۬ا عَظ۪يمٌۙ ﴿٦٧﴾

اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ ﴿٦٨﴾

مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ﴿٦٩﴾

  اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٧٠﴾

اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧١﴾

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿٧٢﴾

فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿٧٣﴾

اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ﴿٧٤﴾

  قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ﴿٧٥﴾

  قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧٦﴾

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ﴿٧٧﴾

  وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ ﴿٧٨﴾

قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ﴿٧٩﴾

  قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ﴿٨٠﴾

  اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٨١﴾

 

De ki: ”Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. Hz. Muhammed’e diyor Cenab-ı Hak böyle de diyor. O tek ve kahredici olan Allah’tan başka ilâh da yoktur.” “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.”

 

De ki: “Bu, bir büyük haberdir.”

 

“Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.”

 

“Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?” yani Rabbim bildirilmese ben bunları nereden bileceğim? Diyor sevgili Peygamberimiz. Rabbim ne bildirdiyse size onu haber veriyorum ve büyük tehlikeleri size haber veriyorum büyük müjdelerle de müjdeliyorum diyor.

 

“Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahiy ediliyor.” Niye korkutuyor? Ebedî tehlikelerden insanlar kurtulsun diye.

 

Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.” On

 

“Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhâl ona secdeye kapan.”

 

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

 

Dakika 50:00

 

Yalnız iblîs secde etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

 

Yüce Allah Celle Celâlühü: “Ey iblîs! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” dedi.

 

İblîs dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

 

Yüce Allah (C.C): “Hemen çık oradan, artık sen kovuldun” dedi.

 

“Ve elbette lânetim cezâ gününe kadar senin üzerindedir” buyurdu.

 

İblis dedi ki: “Ya Rab! O hâlde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi. İblîsliği görüyor musunuz? Tövbe etmedi, îmâna gelmedi. Hâlâ ısrâr ediyor insanoğlundan intikam alacak hilâfeti, adâleti yeryüzünden iblîs yok etmek için.

 

Allah: “Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin” buyurdu. Cenab-ı Hak iblîsi insanoğlunu imtihan etmek için bakın kıyâmete kadar ona ömür verdi, müsaade etti.

 

İblîs: “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım” dedi. Dikkat edin!

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٨٢﴾ İblîs böyle dedi.

 

(اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ) ne diyor; “Ancak içlerinden ihlâs ile seçilmiş has kulların müstesnâ” yani bunlara gücüm yetmez dedi iblîs. Demek ki gerçek Müslümana şeytanlara gücü yetmiyor, iblîslerin gücü yetmiyor.

 

(قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ ) Allah buyurdu ki: “O doğru, ben hep doğruyu söylerim” iblîs işte sadece bu doğruyu söyledi. Ne dedi? Yüce Allah da onun doğru olduğunu kabul etti. Yani gerçek ihlâslı kullara iblîsin gücü yetmiyor. Ama diğerleri nefsine, şehvetine, dünya malına, dünyaya kapılıp Allah’ı ve emirlerini yok sayanlara gelince, iblîsin adamları ve kadrosu orduları bunlar uşakları bunlar için Cenab-ı Hak bak ne diyor;

 

لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿٨٥﴾

 

 

“Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan tıka basa bu cehennemi dolduracağım” dedi Cenab-ı Hak. İblîse uyarsan cehennemi doldurursun bu kadar. Allahu Teâlâ’ya itaat edersen cenneti ve cemâlini kazanırsın o lütfa mazhâr olursun.

 

قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ ﴿٨٦﴾

اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ ﴿٨٧﴾

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ﴿٨٨﴾

 

Cenab-ı Hak: “Ey Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! De ki: “Ben o Kur’an-ı Kerim’e karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şeyde teklif etmiyorum”.

 

“Bu yüce Kur’an var ya bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. Hakk’ı hatırlatır Allah’ın öğütleridir.

 

Dakika 55:30

 

“Herhâlde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz.” Geç kalmayın Kuran’ı Kerim’in bütün haberlerini şimdiden iyi anlayın, iyi dinleyin. Bu hayat veren nurun derslerini, keşif notlarını, irşâd notlarını da hiç kaçırmayın. Bu dersleri A’dan Z’ye iyi anlayın iyi kavrayın ona göre kendinizi iyi bir Müslüman olarak Allah’ın rızâsına hazırlayın. Cemâle hazırlanın, vuslata hazırlanın, bütün varlığınızla Allah’ı sevin, emrine girin, O’na teslim olun. Rabbimiz bizim O bizim Rabbimiz. Merhametin hepsi O’nda, rahmetin hepsi O’nda, mağfiret O’nda, kudret ‘Onda, cehennem O’nun emrinde, cennet O’nun emrinde, ölüm O’nun emrinde, O’nun takdiriyle hayat O’nun emrinde, bütün nimetler O’nun. Gel ey kıymetli dinle, Rabbini dinle, Kur’an-ı Kerim’i dinle Hazreti Muhammed’in ortaya koyduğu Yüce İslam’ı yüce şeriatı iyi anla, iyi kavra, gereğini yap bizden duyurması ötesi sana ait. Cenab-ı Hak ebedî kahrını, gazâbını, azâbını şiddetle azâblarını sana haber veriyor bir taraftan da onun izzet ve bağışlaması vardır onu da haber veriyor. “Mele-i Âlâ’yı” da haber veriyor, cehennemin dereke tabakalarını da haber veriyor. Aklını başına al! Cehenneme hazırlama kendini gel cennete hazırla. Cennete hazırlık İslam’ın bizzat kendisini inanmak ve yaşamaktır.

 

“Sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek bir kimseyi mi yaratacaksın” demişti melekler. Tabii ki Cenab-ı Hak Hz. Âdem’le melekleri imtihan etti Âdem kazandı. Burada da ilme, irfâna ne kadar bir önem verildiğine dikkat et. “Mele-i Âlâ’nın” tartışması keffaretler ve dereceler hakkındadır. Bir hadis-i şerifte böyle buymuştur. Mele-i Âlânın tartışması keffaretler ve dereceler hakkındadır diye açıklaması da bu mânânın tafsilatındandır. Şüphe yok ki en yüksek münakaşanın sırrı Allah’ın nezdinde bağışlanma ve yüksek derecelere kavuşma meselesidir. Meleklerin (وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُلَكَ) “Biz seni hamd ile tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dedi melekler. Halîfeliğe rağbet göstermeleri de bundan olmuştur. Aslında melekler, halîfeliğin yani günah işlemeyen aynı zamanda kan dökmeyen Allahu Teâlâ’yı takdis eden, tesbih eden bir makam olmasını istediler. Cenve “ben bir çamurdan bir insan yaratmaktayım.” Beşeresinin, yani derisinin açık olması itibariyle insana “beşer” denmiştir.

 

Dakika 1:00:00

 

Fakat burada tabii insanoğlu imtihandan geçecektir. Hilâfet makamı insana verilmiştir. Bunu doğru kullananlar adâlet etmişlerdir doğru kullanmayanlar firavunlaşmışlardır.

 

Cenab-ı Hak bu gerçekleri bize duyuruyor Dolayısıyla onu tesviye ettim diyor bakın (خَلَقَ فَسَوَّى) “yarattı de tesviye etti”. İnsana Allah özel bir değer verdi onu halîfe yaptı. İnsan sûretini alması insanlık seviyesine gelmesi için bir müddette tesviye edilmiş, bedeninin parçaları kıvamına getirilmesi için düzeltilmiştir. Bir çamurdan yaratılan insanın bir maddi yapısına bakın çamur hülasasından kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan ve Enbiyâ Sûresi’nde acele edin yaratıldığı söylemiş ve içine ruhumdan üflediğim zaman. Bakın insanın içerisine ruh üfleniyor. Rûhî diyor bakın izafeti cüziyet için değil şeref içindir. Yani insana Cenab-ı Hak bir şeref veriyor. Çünkü ruh Allah’ın emrindendir, O’nun yarattıklarındandır ve mahlûktur. Üfleme tâbiri de maddeye fiilen hayat başlangıcının akışını temsil eder. Hattâ (وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء) “Âdem’e isimleri öğretti” diyor bak. Burada yalnız cisme ait olan hayat değil zihin ve ilim hayatının da başlangıcı olan şuur ruhunun, konuşan nefsin ilgisini ifade etmektedir. Üflemek, hayat belirtilerinden olan nefes alıp verme ile de tevil edilebilir.

 

Saygı ve ikrâm secdesi yani meleklerin Hazreti Âdem’in bir defa ona hangi secdeyi yaptılar; Saygı secdesi yaptılar, ikrâm secdesi yaptılar Allah’ın emrine kıble edindiler. Ama yaptıkları secde Allah’a ve Allah’ın emrine itaat secdesiydi ve Âdem’e de saygı ikrâm secdesiydi. Ve Âdem’in görevi nedir? Hilâfettir o da Allah’ın emir ve kânûnlarıdır. Onu kabullenme secdesiydi. İki kelime bakın “iki elimle” yarattığıma diyor Cenab-ı Hak onun üzerine meleklerin hepsi secde ettiler Allah’ın emrini itaat ettiler. “Onun her iki eli de sağdır.” (kilta yedeyhi yeminün) Yüce Allah’ın bakın her iki eli de sağdır. Müslim-i Şerifin rivâyetindeki hadis-i şerif. Burada Yüce Allahu Teâlâ, elinden maksat neyi kastettiğini kendi daha iyi bilir. İnsana mahlûka benzeyen tarafı olmadığına göre elinden maksat nedir? Kudretidir ve kendisi iyi bilir rahmetidir, adâletidir, izzetidir Rahmâniyetidir Onu kendi iyi bilir. Burda Allah’ın şânına lâyık bir mânâ kastedildiğinden şüphe yoktur.

 

Dakika 1:05:00

 

Bu konuda Mâide Sûresi’nin  64’üncü âyetinde bilgi verilmiştir. Özel bir itina ile yaratmak mânâsından kinaye olduğu görüşüne sahiptirler birçokları. Âdem Aleyhisselâm en yüksek bir seçim ile yaratılmıştır. Burada bazıları da kudret mânâsı ile tevil etmişler ve tesniyenin sadece tekit için olduğunu, çünkü Âdem’in yaratılışında Allah’ın kudretinin tecellîlerini tekitli ve kat kat bulunduğunu söylemişlerdir. Doğrudur fakat gerçeğini Rabbimiz bilir.

 

İbn-i Ömer Hazretleri’nden rivâyet olunur ki (Radıyallâhu Anhü ve Erdahüm Ecmaîn)

 

Allah’u Teâlâ dört şeyi eli ile yaratmıştır: Birincisi; Arş’ı Âlâ, ikincisi; Adn cenneti, üçüncüsü kalem ve dördüncüsü Âdem’dir. Sonra her şeye “ol!” demiş, olmuştur. Bu haberin kaynağında da Hakîm bulunmaktadır el-Müstedrek isimli eserinde. Burada açıktır ki “el” hiçbir sebep araya girmeksizin doğrudan doğruya Allah’ın kudretiyle demektir. Âdemde ise bu mânâ kat kat vardır bizce burada en yakın yorumun biri tesviyeye biri de ruh üflemesine işaret olmasıdır.

 

İnsanın yaradılışında cisim âlemi ile ruh âleminin bir araya gelişini ve dolayısıyla insanın toplayıcı bir varlık olduğunu anlatmış olur. Âlemler insanda dürüm dürülmüştür diye Hazreti Ali’nin bir şiiri de vardır. İblîs cevabında bu iki şıkka tutunarak ben ondan hayırlıyım dedi. Bakın, iblîs görüşü bu bir iblîs içtihatçıdır. Allah’ın emrini tanımayarak içtihâd olur mu? Allah’a itaati terk ederek içtihat olur mu? Kur’an-ı Kerim’in açık âyetleri varken, sahîh hadisler varken, bunun mânâsı açık ortadayken, bunları yok sayarak kendi kafana göre içtihâd yaparsan bunlar iblîs içtihadı olur.

 

İçtihâd nedir: Gerçek hak bilgiden terakki ederek bilinmeyeni de keşfetmektir. (مِنَ الْعَالَمِينَ) “yüksektekilerden” (أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ) “yaratanların en güzeli” âyetinde ki (خَالِقِينَ) “Hâlikın” (yaratanlar) gibi farazî ve takdiridir. Fakat Muhyiddin Arâbî bunu gerçeğe yorumlayarak buradan delil göstererek şu görüşe sahip olmuştur; Âdem’e secde ile emredilmeyen meleklerde vardır. Bunlar; “âlîn” yüksektir, “Müheyyemûn” denilen bir kısım melekler vardır ki, Allah’u Teâlâ’nın cemâl ve celâlini düşünmeye dalmışlardır. Hiçbiri Allah’u Teâlâ’nın ondan başkasını yaratmış olduğunu bilmez, bunlar Âdem’e secde ile emir olunmamışlardır. (El âlîne) “yüksek olanlar”, bunlar yahut gök meleklerinin hepsidir. Onlarda Âdem’e secde ile emir olunmamışlardır. Âdem’e secde ile emrolunan melekler hep yeryüzü melekleridir. Ancak şeyhin bu fikri insanın toplayıcı bir varlık olması hakkındaki görüşüne uygun düşmemiştir.

 

Dakika 1:10:15

 

Yani Muhyiddini Arâbî’nin bu görüşünde çelişki vardır dedi. Kim? Bizim değerli müfessirlerimizden bazıları ki bunlardan biri de Elmalı’dır merhum Elmalı’da.

 

Allah Teâlâ buyurdu ki: “O hak yani ihlâslı kullarımı şaşırtamayacağının sözü doğrudur.” Yani şeytanların, iblîslerin, tâğutların, münâfıkların, müşriklerin, kâfirlerin hakîkî Müslümanlara güçleri yetmez aldatamazlar. Şeytanların, iblîslerin gücü yetmez iblîs bunu kendi itiraf ediyor ihlâslı kullarına gücüm yetmez bir şey yapamam onlara diyor. O kandıracaklarını biliyor.

(إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ) Yüce Allah diyor ki: “Kullarım üzerinde senin asla bir hükmün yoktur.” Şeytan vesvese verir. Senin de için bozuksa o vesveseye kapılıp gidersin yoksa şeytanın elinde silahı yok başka, topu yok, tüfeği yok sana sadece vesvese veriyor sen de onu kabul ediyorsun. Yani suçu şeytan suçludur ama sende suçlusun. (vel hakku egul)  O hakkı, o gerçeği de ben söyleyeyim.

 

“Andolsun ki cehennemi senden ve onların sana tâbî olanlarından, topunuzdan dolduracağım.”

 

Yani şeytana uyarsan onun vesvesesini onun gıdaklamasını sana sahte yumurta önüne koyacağına eğer aldanırsan cehennemi doldurursun Yüce Allah bunu söylüyor.

 

De ki: Ona karşı yani Kur’an-ı Kerim’den, o büyük haberden dolayı sizden bir ücret istemiyorum. Kur’an-ı Kerim’in haberleri yüce haberler Arş’ı Âlâ’nın Üniversitesinin dersleri ben size en yüce haberleri ve dersleri veriyorum ücret istemiyorum. Kim diyor bunu? Hz. Muhammed söylüyor. Söylemesini kim istiyor? Allah’u Teâlâ böyle de diyor.

(وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ) Ben o tekellüfçülerden de değilim. Kimdir bu tekellüfçüler kimlerdir? Kendinde olmayan bir şeye özenerek zorla ve yapmacık hareketlerle sapmaya çalışan iddiacılardan değilim. Yani tekellüfçüler kendinde olmayan yapmacık şeylerden bahsederler. Aynen sahte malı bozuk malı birçok sahte reklamlarla satanlar gibi.

 

Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem: “Size cennet ehlini haber vereyim mi?” buyurdu. İbnü Adiyy Ebû Berze’den rivâyet etmiştir bunu. “Evet, ey Allah’ın Rasûlü” dedik. Buyurdu ki: (رُحَمَاء بَيْنَهُمْ ) “Onlar aralarında merhametli olanlardır.” “Size cehennem ehlini haber vereyim mi?” dedi. “Evet, ey Allah’ın Rasûlü dedik”. Buyurdu ki (hümül îsüne hümül âisünel gânitünel kâzibünel mütekellifün) buyurdu.

 

Dakika 1:15:04

 

Kim bunlar? Onlar: “Ümitsizliğe düşenler, ümidi kesenler, yalancılar, tekellüfçü olanlardır” buyurdu. Tekellüfcünün belirtisi de Beyhâkî’nin “Şüabü’l-Îmân da İbn-i Münzir ’den rivâyetine göre üçtür. Tekellüfcünün alâmeti üçtür. Kendisinden üstün olan kimse ile yarışmak, bilmediği halde gücünün yetmediğinde bile, bile kendinden üstün olduğunda bile, bile kendinden üstün olan biriyle yarışmak, yetişemeyeceği şeye el uzatmak ve bilmediği şeyi söylemek. İşte bunlar tekellüfcüdürler, bunlar cehennemliktir.

 

Buhârî ve Müslim de rivâyet edildiği üzere İbn-u Mes’ûd (R.A) demiştir ki: “Ey insanlar! İçinizden her kim bir ilim bilirse söylesin, bilmeyende “Allah’u Â’lem” (Allah daha iyi bilir) desin.” Allah’u Teâlâ Rasûlüne şöyle buyurdu:

 

O Kur’an-ı Kerim var ya, o Kur’an başka değil (إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ) bütün âlemler için bir zikirdir. Bütün akıllılar âlemi için ilâhî bir hatırlatma bir öğüttür ama Allah’ın öğüdüdür, Allah’ın kelâmıdır çünkü O’nun kânûnlarıdır, O’nun yüce emirleridir. Ve yemin ederim ki, O’nun haberini bir zaman sonra muhakkak bileceksiniz gelin iş işten geçmeden şimdi Kur’an-ı Kerim’e sıkıca bağlanın gereğini yapın.

 

Dakika 1:17:45

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 114 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}