Tefsir 438-01

438- Tefsir Ders 438 hayat veren nurun keşif notları

438- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 438

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Zümer Sûresi 1’inci Âyet-i Kerime’den 52’nci Âyet-i Kerime’ler)

 

Kıymetli izleyenlerimiz,

 

Dersimiz Zümer Sûresi’ne gelmiştir Zümer Sûresi de Mekkî sûrelerden bir Mekke-i Mükerreme de o  dönemde Mekke döneminde inzâl edilen sûrelerdendir. Sevgili Peygamberimizin Nübüvvet devrinin iki devresi vardır, biri Mekke dönemi, ikincisi Medine-i Münevvere dönemidir. Mekke-i Mükerrem’e döneminde inzâl edilen sûrelere Mekki Sûreler denir. Medine-i Münevvere döneminde inzâl edilen sûrelere, âyetlere de Medenî Sûreler denmektedir. Veya Medenî Âyetler denmektedirler. Mekke döneminde inen sûrelerdendir ancak (قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا)’dan itibaren üç âyet müstesnâ. İdgam ve Keşşafta açıklandığı üzere buna “Ğuref Sûresi” de denir. Zümer, zümrenin çoğuludur. “Üst üste yapılmış şehnişinler odalar” (غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ) bu da biliyorsunuz ki bu sûrenin 20’inci âyetidir. Ğuref buna da bu âyetten dolayı “Ğuref Sûresi” de denmiştir. Peygamberlikle tevhîd inancını takrir takip ederek başladığını hatırlatmaya elbette ihtiyaç bile yoktur. Çünkü Peygamberlik ve tevhîd üzerinde durulmaktadır birçok hakîkatler de parlamaktadır.

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ﴿١﴾

  اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ﴿٢﴾

اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ﴿٣﴾

  لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ﴿٤﴾

  خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ﴿٥﴾

  خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ﴿٦﴾

 اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ﴿٧﴾

وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّار﴿٨﴾

اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟ ﴿٩﴾

 

Dakika 5:48

Bu Kitâb’ın indirilişi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır. Bu Kur’an-ı Kerim Allah’tan gelen Allah’ın Kitâbı’dır ezelî ebedî kânûnlardır.

Emin ol, biz sana Kitâb’ı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız kendisine hâlis kılarak Allah’a ibadet ve kulluk et.

 

İyi bil ki, hâlis din ancak Allah’ındır. O’ndan başka bir takım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilâf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhâlde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.

 

Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, elbette yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. Ama bundan münezzehtir. Ezelî, ebedî O’nun şânına bu yakışmaz, O tek ve kahredici olan Allah’tır.

 

“O, gökleri ve yeri halk ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor.” İşte kıymetli dostlarımız, Zumer Sûresi’nin âyet sayısı 75’dir şimdi 6’ncı âyeti ile dersimiz devam ediyor. “Gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneş’i ve Ay’ı emrine âmâde kılmış, her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki, çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan ancak O’dur.

 

O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarımızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O’dur, mülk O’nundur, O’ndan başka ilâh yoktur. O hâlde nasıl haktan çevrilirsiniz?

 

Eğer inkâr edersiniz, şüphe yok ki Allah size ihtiyacı yoktur. Bununla kulları hesabına küfre râzı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin hesabınıza ona râzı olur. Hiçbir günahkâr da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit, O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilir.

 

İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün göndererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden ona dua ettiği hâli unutur da, yolundan sapıtmak için Allah’a ortaklar koşmaya başlar. Ey Muhammed, Aleyhisselâtu Vesselâm! De ki: “Küfrünle biraz zevk et, çünkü sen, o ateşliklerdensin” cehennemliksin. Kime diyor? Bütün inkârcılara.

 

Dakika 10:33

 

Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp kıyama durarak dâima vazifesini yapan, âhireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi olur mu? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak temiz akıl sahibi olanlar anlar.

 

Kıymetli dostlarımız,

 

Kâdir bir de ortağı ve benzeri yok. Yüce Allah gâlip ve kâdirdir, hem de her şeye gâlip her şeye kâdirdir. O’nun benzeri, ortağı yoktur O, çok Azîz’dir. Haklı olarak hak olarak bu Kur’an-ı Kerim inmiştir hem haklıdır, hem de hak bir kitaptır. İniş veya kitâbın tam hakkı verilerek demek olur. Yani etkinliği tamamlanmış İslam değişiklik yok. Kur’an-ı Kerim eksiği, kusuru olmayan bir Allah Kitâbı’dır ebediyyû’l-ebed yüce bir mûcizedir. Hak sebebiyle hakkı açıklamak için veya hak hikmetiyle demek olur ki, yerine göre bu mânâlardan birisi tercih edilir. Çünkü her doğur mânâ Kur’an-ı Kerim’de vardır.

 

(اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ) İyi bil ki, hâlis din ancak Allah’ındır, o da İslam’dır. Temiz ve hâlis tevhîd dini şirk karışmaz İslam’da şirkten eser bulunmaz. Şirki, küfrü İslam ret eder. Şüphesiz bir din hak bir dindir İslam. Hâlis ibadet ve taat ancak Allah’a yapılır. İslam da başkalarına kulluk yoktur. Onun berisinden bir takım veliler edinenlerde, Allah denince kendisinden daha ilerisi, daha yükseği, daha ötesi mümkün olmayan en mükemmel zât denilmiş olduğu için, Allah’ın üstünde bir ilâh iddiasına kalkışılması bahis konusu olamaz. Şirk koşanlar; hep O’ndan aşağılıklardan bir takım veliler, koruyucular tutmak isterler. İsterler ama O’ndan başka velilere emir sahiplerine tutunanalar gerek (اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ ) “İlâhları bir tek ilâh mı yapmış?” diyenler gibi putlara gerek meleklere ve gerekse Îsâ gibi şerefli kullara ilâh diye sarılanlar (مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ) “Biz onlar ancak bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz demektedirler.” Böyle diyerek tutunmaktadırlar demek ki şirk bâtıldır Mâbutluk yalnız Allah’ın hakkıdır, hâlis din Allah’ındır, tevhîd dinidir tevhîd inancıdır.

 

Dakika 15:07

 

Bu konuda Mâide Sûresi’nin 69’uncu âyet-i kerimesinde bilgiler vermeye çalıştık. Önceki derslerimizi iyi dinleyenler buradan da bu dersi de anlamış olurlar. Bazıları Îsâ’yı il

âhlaştırmışlar bazıları Hz. Ali gibi zât-ı muhteremleri ilâhlaştırmışlar, kimileri mürşitlerini ilâhlaştırmışlar. Kimisi liderlerini, kimisi ruhbanlarını, kimisi rahiplerini bunların hiçbirisi Allah’ın dini değildir hak da değildir bunlar şirktir. Tevhîd dininde yalnız Allah’a ibadet edilir Allah’ın eşi benzeri de olmaz oğlu kızı da olmaz. Allah’ın kulları vardır, peygamberleri vardır, Sıddıklar vardır, şehitler vardır, sâlihler vardır. Birde Avam Müslümanları vardır, birde inanmayanlar münkirler, müşrikler münâfıklar, fâsıklar, fâcirler, zâlimler vardır. Bâğîler, tâğîler vardır. Onun için Allah’ın eşi benzeri olmaz O, zâtında, sıfatlarında ezelî ebedî birdir.

 

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ ﴿١٠﴾

قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ ﴿١١﴾

وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ﴿١٢﴾

  قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ﴿١٣﴾

  قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙ ﴿١٤﴾

فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ﴿١٥﴾

لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ ﴿١٦﴾

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ﴿١٧﴾

  اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ﴿١٨﴾

  اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ﴿١٩﴾

 

Kıymetli dostlar,

 

Yüce Rabbimiz buyuruyor;

 

Muhammed Mustafa Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem! Tarafından söyle: “Ey îmân eden kullarım!” diyor Cenab-ı Hak. “Rabbinizden korkun bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsızdır ve hesapsız ödenecektir.”

 

De ki: “Bana, dini kendisi için hâlis kılarak Allah’a ibadet etmem emredildi.”

 

“Hem O’nun birliğine teslim olan Müslümanların ilki olmam da bana emredildi.”

 

De ki: “Eğer Rabbime isyân edersem, büyük bir günün azâbından korkarım.”

 

De ki: “Ben dinimi kendisine hâlis kılarak yalnız Allah’a kulluk ederim.”

 

“Sizde O’ndan başka dilediğinize kul olun.” De ki: “Asıl hüsrâna düşenler, kıyâmet günü kendilerine ve mensuplarına ziyân edenlerdir. Gerçekler böyleyken hiç başkasına kulluk olur mu? Evet, işte asıl çık hüsrân budur.”

 

Dakika 20:25

 

Onların üzerinde ateşten tabakalar, altlarında yine ateşten tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkutuyor, şimdiden haber veriyor ki herkes aklını başına alsın. “Ey kullarım! Benden korkun” diyor. Kim? Yüce Allah

 

Tâğuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah’a yönlenenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi, müjdele kullarımı.

 

O kullarım ki, onlar sözü dinlerler, Allah’ı dinler Kuran’ı dinlerler sünneti yüksek âlimlerimizi dinlerler sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidâyet verdiğin kimselerdir. İşte temiz akıllılar da onlardır.

 

Ya üzerine azâb kesilmesi hak olmuş kimsede mi (böyledir)? Artık o ateşte ki kimseyi sen mi çıkaracaksın? Kimse kimseye hidâyet Allah’ındır Allah’tandır.

 

لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ ﴿٢٠﴾

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِ كْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟﴿٢١﴾

 

Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için altlarından ırmaklar akan, üzerlerinden şehnişinler yapılmış, şehnişinli (balkonlu) köşkler, cennet sarayları vardır. Bu, Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz.

 

Allah’ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki membaalara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerden bir ekin çıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir elbette bunda temiz akıllar için bir ihtar vardır.

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢﴾y

اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ﴿٢٣﴾

  اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ﴿٢٤﴾

كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ﴿٢٥﴾

 

 

Dakika 25:15

 

Yüce Allah Celle Celâlühü kimin bağrını İslam’a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? O nur zeredir. Burayı iyi anla ey kıymetli izleyen, ey dinleyen! Kimin bağrını kalbini ruhunu sırlarını İslam’a açmış ise kim; Yüce Allah o Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? İşte nur üzerine olan odur. Bu kalbe Kur’an İslam girmeli orada parlamalıdır lafzıyla, mânâsıyla, yaşantısıyla îmân olarak, Amel-i Sâlih olarak,  güzel ahlâk olarak için dışın bir İslam olmalıdır, onun nuru parlamalıdır. Artık Allah’ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların vay hâline! Kur’an-ı Kerim’i dinlemiyor anlamıyor kalbi katılaşmış. İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

 

Allah, kelâmın en güzelini ikizli ahenkli bir kitap olarak indirdi. (İkizli ahenkli bir kitap) olarak müteşâbihen güzellikte, hikmette, hükümde, sağlamlıkta birbirine benzemesi birbirini tasdik etmesi hak ve doğruluk üzerine kulların menfaati üzerine kurulmuş olması, lafız ve mânâlarının tam bir uyum ve ahenk içinde bulunması demektir. Kur’an-ı Kerim eşsiz bir mucizedir.

 

Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Kur’an-ı Kerim okunurken deriler ürperir Allah’a olan saygıdan dolayı, sevgiden ve korkudan dolayı. Sonra derileri de, kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah’ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Herk kimi de Allah şaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.

 

O hâlde kıyâmet günü zâlimlere: “Tadın bakalım kazanıp durduklarınızı!” denilirken, o kötü azâbtan yüzü ile korunacak kimse ne olur? Yüzünden başka ateşi kendinden koruyacak bir yeri yoktur zincire vurulmuştur. Yüzü, yüzü ile ateşten korunacaktır. Bu ne demektir? En nazik yer yüz olduğuna göre yanmaya oradan başlayacaktır. Kalplerden tutuşacak, yüzlerden tutuşacak cehennem ateşi. Herkes aklını başına alsın!

 

Onlardan öncekiler de yalanladılar da kendilerine, hatırlarına gelmez yönden azâb geliverdi ansızın Allah onların tepesine belâlarını indiriverdi.

 

 فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ﴿٢٦﴾

  وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ﴿٢٧﴾

قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿٢٨﴾

ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٩﴾

اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ﴿٣٠﴾

 ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟﴿٣١﴾

 

Dakika 30:32

 

Yüce Allah Celle Celâlühü, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Âhiret azâbı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

Yemin ederim ki, bu Kur’an’da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler.

 

Pürüzsüz Arapça bir Kur’an (indirdik ki Allah’ın azâbından) korunsunlar.

 

Allah şöyle bir misal vermiştir; Bir adam ve bir takım ortakları var, hırçın, hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir kişiye bağlı selâmet içinde olan bir adam var: Bu ikisinin hâli hiç bir olur mu? Hamd Allah’ındır, fakat pek çokları bilmezler.

 

Sen elbette öleceksin, onlarda elbette öleceklerdir.

 

Sonra siz muhakkak kıyâmet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden dâvâcı olacaksınız. Öldüğün gibi dirileceksin mahşere geleceksin ve birbirinizden de dâvâcı olacaksınız diyor ilâhî adâlet tecellî edecektir.

 

فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ﴿٣٢﴾

  وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ﴿٣٣﴾

  لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ ﴿٣٤﴾

لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿٣٥﴾

 

Yüce Rabbimiz bu yüce âyetlerinde de bakın ne buyuruyor;

 

Allah’a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine geldiği zaman onu yalan sayandan daha zâlim (daha haksız) kim olabilir? Kâfirlerin yeri cehennemde değil midir? İşte kıymetli dostlar, Cenab-ı Hak yüce gerçekleri buyuruyor. “Kâfirlerin yeri cehennemde değil midir?” diyor. Kesin cehennemdedirler.

 

Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar kötülükten korunan muttakilerdendir.

 

Onlara, Rablerinin yanında ne dilerlerse vardır. İşte bu iyilik yapanların mükâfatıdır.

 

Çünkü Yüce Allah Celle Celâlühü bunların önceden yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre mükâfatlarını kendilerine verecektir. Bu âyette de büyük müjdeler hazineler bulunmaktadır diğerlerinde olduğu gibi.

 

Dakika 35:03

 

اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ﴿٣٦﴾

  وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ ﴿٣٧﴾

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ﴿٣٨﴾

 قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ﴿٣٩﴾

مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿٤٠﴾

اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟﴿٤١﴾

 

Yüce Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlarda seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi ki Allah şaşırtırsa, artık ona hidâyet edecek yoktur.

 

Her kime de Allah hidâyet verirse artık onu da şaşırtacak yoktur. Ya Rabbi! Ebediyyû’l-ebed  hidâyet ettiğin şaşırtmadığın kullarından eyle. Allah, Azîz (çok güçlü) ve intikam sahibi değil midir? Elbette ki O Azîz’dir ve intikam sahibidir.

 

Andolsun ki onlara: “O gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan: “Elbette Allah Celle Celâlühü!” diyeceklerdir. O hâlde gördünüz ya Allah’tan başka çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O’nun zararını gidere bilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun rahmetini tutabilirler mi? Ona engel olabilirler mi? De ki: “Allah, bana yeter.” Tevekkül edenler, hep O’na dayanırlar.

 

De ki: “Ey kavmim! Hâliniz üzere çalışın. Benden kendi hâlime göre çalışıyorum. Artık ileride gireceksiniz.”

 

“Kendisini rezil edecek azâbın kime geleceğini ve sürekli bir azâbın kimin üzerine konacağını.”

 

Biz bu kitabı sana, şanlı Kur’an-ı Kerim’i sana, insanlar için hak ile indirdik. Hak, hakîkat Kitâb’ı bu. O hâlde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir kim de saparsa sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin. Sadece anlat tebliğ et diyor beşir, nezir görevini yap diyor Cenab-ı Hak. Hakkıyla görevini yapanlardan eylesin.

 

Dakika 39:40

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Kıymetli dostlar,

Kur’an-ı Kerim’de sıra numarası 39 olan Zumer Sûresi’nin yüce âyetleriyle dersimiz devam ediyor. Şimdiki dersimiz de Zumer Sûresi’nin 42’nci âyeti ile devam etmektedir.

 

اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ﴿٤٢

  اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ﴿٤٣﴾

  قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٤٤﴾

وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ﴿٤٥﴾

  قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ﴿٤٦﴾

  وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ﴿٤٧﴾

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ﴿٤٨﴾

فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٩﴾

قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ﴿٥٠﴾

فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ﴿٥١﴾

  اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟﴿٥٢﴾

صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ

 

Yüce Allah Celle Celâlühü, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

 

Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?”

 

De ki: “Bütün şefaat Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”

 

Böyle iken, Allah bir olarak anıldığı zaman âhirete inanmayanların yürekleri burkulur da, O’ndan başkaları anıldığı zaman derhâl yüzleri güler.

 

De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’ım Celle Celâlühü! Kulların arasında, ihtilâf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin.”

 

Eğer yeryüzündekiler ve bir o kadarı da beraber o zulüm edenlerin olsaydı, kıyâmet günü azâbın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi. Ancak ne var ki, hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılır.

 

Öyle ki, yaptıkları amellerin kötülükleri karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeyler, kendilerini sarmıştır.

 

Dakika 45:25

 

Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: “O bana bir bilgi üzerine verildi” der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler.

 

Onu, bunlardan öncekiler de söyledi. Fakat o kazandıkları, kendilerini kurtarmadı.

 

Neticede kazandıklarının kötülükleri, başlarına geçti. Şunlardan o zulmedenleri de kazandıkları kötülükleri başlarına geçecektir. Onlar da bunu atlatacak değillerdir.

 

Hâlâ bilmediler mi ki; Allah, rızkı dilediğine açar ve kısar. Şüphesiz ki bunda îmân edecek bir kavim için nice ibretler vardır.

 

Cenabı Hak ne diyor; (يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاء وَيَقْدِرُ) buyuruyor. “Her şeyi hikmetle dolup taşımaktadır. Cenab-ı Hak Kuran’ın hayat veren nurun derslerini, Kur’an derslerini, keşif notlarını, irşâd notlarını hakkıyla anlayıp en doğrusunu anlayıp, en doğrusuna tâbî olmayı iki cihânda mutlu olmayı nasîb-i müyesser eylesin.

 

Kıymetli izleyenler,

 

Gerçek vekil Yüce Allah’ın kendisidir. Onun için her mü’min Allah’a tevekkül etmelidir hem de tam çalışarak. Hidâyet ve sapıklığın hayat ve ölüm ile bir temsili bildirilmektedir. Yüce Allah’ın huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız, herkes hakkını alacak bunda şüphe yok. “Nefislerden” maksadın toplamı olduğunu söyleyerek demiştir ki, Keşşâf diyor bunu “nefisler” olduğu gibi cümlelerdir, (insanların kendileridir). Alınması da öldürülmesidir ki, hisseden, anlayan bir hayat sahibi olmasının sebebi olan parçalarının sağlık ve esenliği cinsinden sebep ve şartların çekilip alınmasıdır. Çünkü sağlığı yok edilince sanki kendisi yok edilmiş gibi olur. Yüce Allah Celle Celâlühü, almayı, ölümü, uykuyu hep nefislere bağlanmıştır. Dikkat et buraya! Allah’u Teâlâ, almayı, ölümü, uykuyu hep nefislere bağlanmıştır. Nefis beden karşılığı olarak ruh mânâsına da geldiği ve özellikle rûh-i emrî (Allah’ın emrinden olan ruh) denilen konuşan nefis yerinde kullanıldığı için, diğer tefsirciler burada İbn-i Abbâs Hazretlerinden gelen bir rivâyete göre akıl ve temyiz nefsi denilen konuşan nefisler için tefsir etmişler. Ve almayı da bedenle olan ilgi ve tasarrufunu kesmek sûretiyle kabz edip almak diye beyân etmişlerdir.

 

Dakika 50:40

 

Yani nefis ruh bedenden çekilip alınıyor İbn-i Abbâs Hazretleri demiştir ki: “Âdemoğlunda bir nefis, bir ruh vardır aralarındaki fark güneş ile ışığı gibidir. Nefis kendisiyle akıl ve temyiz yapılan, ruhta teneffüs ve hareket yapılandır. Ölümde İkisi de alınır. Ölüm de ikisi de alınır, uykuda ise yalnız nefis alınır. Ruh denilince genellikle hayatın aslı anlaşıla geldiği gibi, hayatta çoğunlukla cismânî görünüş ile anlaşıldığından manevî hayatın esâsı olan ruha nefis denmiştir. Nefis kendini duyan kendine ve kendindekine vicdanı olan, yani “ben” şuuruna sahip olan zattır. Ruhun Allah tarafından tamamıyla kabz edilip alınmasına “teveffi” ve ölüme “vefat” denilmiştir. Bunun için zatlarından dolayı değildir, bu Yüce Allah’tandır. Yani bunlar bütün verilenler yaratılanlar Allah’ın vermesi yaratmasıyladır. “Allah kişi ile kalbi arasına girer.” ‘’Enfâl Sûresi 24’’ bu durumda mânâ şu oluyor: (اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ) “O nefisleri konuşan nefisleri başkası değil, ancak Allah kendilerinden alır, kabzeder, yok etmeksizin kendilerinden geçirir, şuur ve temyiz güçlerini alır.” İşte bunun üzerine ölüm hükmünü verdiklerini alıkor, diğerlerini henüz ölüm hükmü verilmemiş olan uykudakileri salıverir. İşte böyle hem ölüm hâlinde, hem de uyku hâlinde o nefisler Allah’u Teâlâ’nın elinde bulunur. Nefisleri alan yani öldüren ancak Allah’u Teâlâ’dır. Ölüm meleğini Yüce Allah memur kılmıştır ki o başkandır, beraberinde tabileri ve hizmetçileri vardır. Azrâil Aleyhisselâmın ölüm orduları vardır hepsi Allah’ın emrinde çalışırlar. Azrâil o Aleyhisselâm onların başkomutanıdır, yani ölüm meleği. Allah’u Teâlâ’nın mutlak tasarruf kudretini anlayarak bu tutuşun, bu hapsedişin onları kaçırmayıp, yeniden dirilmek için bir hapis ve durdurma olduğu sonucunu çıkarmak ve tekrar diriliş ile Allaha kavuşmanın dehşetini hepsini Celâl ve Cemâlini yani büyüklüğünü güzelliğini düşünebilmektir.

 

Cenab-ı Hak Celâli Cemâli tecellîlerine O’nun tükenmez rahmetine, mağfiretine, merhametine mazhâr olan kullarından eylesin.

 

Dakika 55:42

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 47 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}