hayat veren nurun keşif notları

48- Tefsir Ders 48 hayat veren nurun keşif notları

48- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 48

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Bakara Sûresi 253’üncü Âyet-i Kerime’den 256’ncı Âyet-i Kerime’ler)

 

Yüce Allah Allah’ın izniyle onları tamamen bozdular. Dâvûd, Câlût’u öldürdü ve Allah kendisine hükümdarlık ve hikmet, peygamberlik verdi ve ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah’ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünü mutlaka bozulur giderlerdi. Yani bozarlardı fakat Allah bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir. İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin buyruldu.

Sevgili dostlarım!

Tâlût, Câlût olayı, Dâvûd (AS.) olayı ve bir nehirle o günkü Müslümanların bir imtihandan geçirme olayı bunlar ibret alınacak büyük derslerdendir. Ümmet-i Muhammed her ortamda ve bütün insanlık imtihandan geçmektedir. Burada ki imtihan içlerinde bir peygamberin başlarında o peygamberin işaret ettiği bir hükümdarın, sözlerine itaat eden ve etmeyen bir grup var. İtaat edenler imtihanı kazandılar, ırmaktan geçtiler. İşte itaat etmeyenler döküldüler, kaldılar sapır, sapır. İmtihanı kazanan bir avuç ordu ve asker dev gibi düşman ordusunu yendi. Çünkü inananlarla Allah her zaman beraber olmuştur. Ebedî Vaad-i Sübhânîsi vardır, inananlarla beraberdir.

 

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ ﴿٢٥٣﴾

 

O işaret olunan resuller yok mu? Biz onların bazısını bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu Îsâ’ya da o delilleri verdik ve kendisini Ruhu’l-Kudüs Cebrâil ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi bunların arkasındaki ümmetler kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına giremezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi îmân etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.

Kıymetli ve muhterem efendiler,

Burada peygamberlerin durumundan bahsediyor. Derecelerle kat, kat yükseltilen Peygamber derecelerin Peygamberi Hz. Muhammed’dir. Kelimullah Hz. Mûsâ’dır. Orada Meryem oğlu Îsâ’nın da Ruhu’l-Kudüs Cebrâil ile kuvvetlendirildiği, desteklendiği söylenmektedir.

Dakika 5:00

Bunun için Ulû’l Azm peygamberlerinin başında bütün derecelerin tamamını Cenab-ı Hak tarafından verilmiş, Lütuf edilmiş Peygamber Hz. Muhammed ve İbrâhim (AS.), Mûsâ (AS.), Îsâ (AS.), Nuh (AS.), Nuh (AS.) bunlar Ulû’l Azm peygamberleridir, her peygamber büyüktür ama daha büyükleri bunlardır. Bunlarında en büyüğü Sultânı Enbiyâ, Rasûlü Kibriyâ, Şefiî Rûz-i Cezâ Makam-ı Mahmud’un sahibi Hz. Muhammed’dir. (A.S.V) onun için her peygamber Allah katında büyük peygamberlik mertebesi vardır ama bu mertebelerinde tabii ki kat, kat birbirinden üstün olanları bulunmaktadır. Cenab-ı Hak bunu da duyurduktan sonra buyurdular ki; (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُو) Ey îmân edenler! (اْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿٢٥٤﴾) kendisine hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın, hayrınızı, hasenatınızı tam yapın, farzlardan, vaciplerden bir borcunuz kalmasın, zekâtlarınızı, fitrelerinizi, hayır hasenatlarınınız tam yapın. Kâfirlere gelince onlar zâlimlerdir buyurdular. Şimdi de hepiniz bildiği Âyet-el Kürsü ’ye gelmiş bulunmaktayız.

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ ﴿٢٥٥﴾

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٥٦﴾

 

Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Zâtında, sıfatında, efâlinde bir olan Allah’u Teâlâ’dır. Her şeyinde birdir, o daima diridir, Hay’dır, bütün varlığın idâresini yürüten Kayyum ’dur, onu ne gaflet basar nede uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O kulların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise onun dilediğinden başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar, onun kürsüsü gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp, gözetmek ona hiçbir arlık vermez. O çok yücedir, eşsiz büyüktür, çok büyüktür, en büyüktür, ondan başka büyük yoktur.

Dakika 10:02

“Dinde zorlama yoktur.” Çünkü doğruluk sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim tağut’u inkâr edip Allah’a îmân ederse, Allah’a inanırsa sağlam bir kulda yapışmıştır. O hiçbir zaman kopmaz. Allah her şeyi işitir ve bilir. İşiten O, işitenlere işitende O, bilen O, bilgiyi verende O.

Onun için muhterem ve kıymetli efendiler, Âyet ’el Kürsü ’nün âyetlerinin keşfi üzerinde biraz durmaya çalışalım ve yüce âyetlerin hayat veren mânâsını ruhlara, nefislere ulaştırmaya gayret edelim. İşte şanlı Kur’an’ın nur saçan hayat veren mânâsı kalplere ulaştığı zaman, nefisleri kuşattığı zaman işte hayat, mutluluk, Allah’a itaat îmânla ilim birleşince hayat veren mutlu bir yaşantı ortaya çıkmaktadır. Bunun için ilâhî ihsan, ilâhî bağış, nice bu uçsuz bucaksız lütuflar murad olan Hz. Muhammed’e verilmiş ve diğer peygamberlere de dereceler verilmiştir. Âlemlere rahmet Hz. Muhammed’dir. (وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ﴿١٠٧﴾) Gâbe Gavseyni Ev Edna Makamına 7 kat gökleri aşan, sidreyi de aşan, miraca çıkan tek Peygamberdir. Miracın sahibidir, Gâbe Gavseyni Ev Edna ve ondan da yakın olan bir dereceye ulaşmıştır Allah’a yakınlık derecesidir. Makâm-ı Mahmûd ona verilmiştir. Makâm-ı Mahmûd’a yükseltilmiştir. Kim yükseltmiştir? Hz. Muhammed murad bir Peygamber’dir, Allah’ın Habîbidir. Habîbini Yüce Allah kendi yükseltmiştir. Mûsâ Kelimullah’ tır, Îsâ Aleyhisselâm’ların Îsâ’da Ruhullah “bir yanağına vurana öbürünü de çevir diyen peygamber de Îsâ Aleyhisselâm’dır.” Beşikte konuşması, ölülerin dirilip, dirilmesi konuşması, eğitilmesi, körü iyileştirmesi gibi Cenab-ı Hakk’ın her peygambere bir mucize vermiştir. Mucizeleri tabii ki halk eden Allah’ın kendisidir peygamberler bir şey yaratmazlar. Onların şahsında mucizeyi Cenab-ı Hak ve ortaya çıkarır. Bunlarda savaş yasaktı. Yani Îsâ Aleyhisselâmın şeriatında savaş yasaktı. Îsâ (AS.) öyle der. “Bir yanağına birisi tokat vurursa öbürünü de çevir sen ona sakın vurma demiştir” Îsâ (AS.). Ama dikkat edin Îsâ’nın yolunda olduğunu söyleyenler tarihler boyunca haçlı seferlerini düzenleyip milyonlarca insanların kanını akıtanlar onlardır. Kim olursa olsun peygamberinin şeriatının yolundan saptığı zaman ki bugün bütün dünyanın şeriatı Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu yüce Allah’ın inzâl eylediği İslam dîninin kurallarıdır, hükümleridir.

Dakika 15:08

Bunları kim kabul etmez aksisini savunursa ne yaparsa yapsın o zihniyetin başı beladan kurtulmaz. Dikkat edin bunlar hala savaşıyor gökten bombalar yağdırılıyor, insanlar kitleler hâlinde hâlâ öldürülüyor. Bunlar hâlâ Îsâ’ya inandıklarını söylüyorlar. Îsâ ile İncîl ile bunların hiç alâkası yoktur. Birbirinin kanına giriyorlar daha şurada yakın tarihe kadar birbirini boğazlayanlar bunlar şimdide İslam âleminin tepesine bomba yağdırıyorlar. Cihâd bunların anladığı şekilde bir cihâd değildir. Allah’ın hükümranlığının âleme hâkim olması için yapılır cihâd. Tağutların, zâlimlerin, insanlığın kanını emenlerin elinden dünyayı kurtarmaktır. İlâhî hâkimiyet ve ilâhî adâlettir. Cihâd Hakk’ın emrini galip kılmak, tevhîde, genel barışa aykırı, ihtilaflara, tecavüzlere karşı Hakk’ın hâkimiyetini sağlamaktır. Savunma, karşı koyma gücünü hazırla. Müslümanların daima güçlü caydırıcı bir güce sahip olmasını Yüce Allah emreder. Bunun için işte Tâlût, Câlût olayında gördük ve diğer âyetlerde görerek geldik, görerek gidiyoruz. Cihâd Hakk’ın emrini galip kılmak, tevhîde, genel bakışa ihtilaflara tecavüzlere karşı Hakk’ın hâkimiyetini sağlamaktır. Savunma, karşı koyma gücünü hazırla diyor Cenab-ı Hak. Karşı koyacak, caydırıcı gücün olsun daima diyor ve karşı koyacak gücün olsun bunun hazırlığını yap, güçlü bir milli savunman olsun diyor. Bu insanlığın barışı, kardeşliği için ilâhî adâletin tecellîsi içindir.

Zâlimlere kâfir demeyen Allah’a hamdolsun. Bakın burada bir konuya dikkatler çekilmektedir. Her kâfir zâlimdir ama her zâlim ise kâfir olmayabilir. Çünkü her kâfir zâlimdir küfründen ve zulmünden dolayı. Ama nice zâlimler vardır ki inandığını söyler Müslüman olduğunu söyler ama zulmederler. Bunlar da amelde büyük günah sahipleri ve cinâyet işleyen büyük günahı işleyen kişilerdir ki şimdi bir insan inkâr etmedikçe büyük günahlarla kişi kâfir olmaz ama zâlim olur cehennemi boylar. Günahlarının miktarınca neyi gerektiriyorsa hangi cezayı o kadar cehennemde yanar. Ama kâfirle buradan kâfir olmayan arasındaki günahkârların farkı birinin îmânı var büyük günahları da var birinin küfrü var îmânı yok îmânı olmayanlara kâfir deniyor. Büyük günahkârlarda zâlim sınıfındadır eğer inkârları yoksa îmânları varsa. Bunun için her zâlim ise zulmüne göre incelenir.

Dakika 20:00

İtikâdî ve amelî yönlerine bakılır. Zekâtı terk eden yerine kâfir kelimesi sertlik, tehdit için mesela kim haccetmezse yerine kim kâfir olursa lafzı bunlar Kur’an-ı Kerim’de böyle geçmiştir. “Zekâtını vermeyen müşriklere yazıklar” olsun bak bak “zekâtını vermeyen müşriklere yazıklar olsun” Fussilet Sûresi 6 ve 7.’nci âyetlerde olduğu gibi. Şimdi burada bu âyetlerin keşfini yaparken tevilini de iyi bilmek gerekiyor. Tevili mesela burada ne diyor; Zekâtı terk eden yerine kâfir kelimesinin kullanılması zekâtın farziyyetini kabul etmezse çünkü Kur’an-ı Kerim’de açık âyetler zekâtı emreder. İşte o açık âyetlerin hükmünü inkâr ettiği zaman zekât yoktur dediği zaman kâfir olur. Sonra haccı kesin emreden âyetler var. Hac yoktur dediği zaman haccı kabul etmediği zamanda kâfir olur. Âyetlerin tevil edilebilme durumu Ehl-i Sünnete göre böyle olmuştur. Bunun için kime kâfir derse Kur’an-ı Kerim onu Kur’an-ı Kerim’i iyi bilerek onu söylemek lâzım. Kur’an-ı Kerim’in, Ehl-i Sünnetin, ilmi kelam âlimlerimizin bu konuda muhteşem bir incelemesi, bunları gerçekleri ortaya koyması prensipleri ortadadır. Bunun içi herkese kâfirdir denemez. Kâfir bellidir ilâhî emir ve kânûnları, onun nizam ve intizamını kabul etmeyenlerdir. Ama zâlimlere gelince bunlar kabul ettiklerini de söylerler ama kâfirin yaptıklarını da yaparlar. Bunlar amelde kâfir ama itikatta mü’min olabilirler içlerinde inandıkları hâlde inançlarının gereğini yerine getirmeyen zâlimler olabilir.

Tüm peygamberlerin dînleri birdir, Risâletleri birdir, dereceleri farklıdır bunu da bilmemizde fayda var. Tüm peygamberlerin dînleri birdir hepsinin dîni İslam dînidir, hepsi İslam dîni üzere görevlendirilmişlerdir. Resuller zaman ve şartların değişmesiyle şeriatları Allah resullerle yenilemiştir. Nebilerle de, resulleri desteklemiştir. Dereceleri peygamberlerin farklıdır. Şartları, çağları farklı olduğu zaman resuller yeni şeriatla gelmişlerdir ve eskiyi yenilemişlerdir Hz. Muhammed’in şeriatı bütün geçmişin tamamını yenilemiştir ve yepyenidir. Çağlar eskir, dünya eskir, her şey eskir İslam yepyeni eskimeyen yüce değerleriyle devam eder. Hayat vermeye ebediyyû’l-ebed devam eder. İslam hayat veren dîndir. Hayat alan bâtıl zihniyete karşı hayatı mahveden bâtıla karşıda hayatı koruyandır. Bunu bilmek için îmân lâzım, Kur’an’ın nur deryâsında, mânâ deryâsında, şöyle gidip o deryânın meşrubatından, o deryânın şifa veren membalarından bol, bol içmek lâzım.

Dakika 25:07

(وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ﴿١١١﴾)

Tüm yüzler, insanlar eğilip boyun bükmüştür diri ve her şeye hâkim olan için. Zulüm yüklenen ise en perişan olan işte onlardır. Zulüm yüklenenler ise perişandır, hem de en perişan olanlardır. Zâlimlerin durumu çok kötüdür. Kâfir ne kadar kötüyse zâlim de kötüdür. Burada İsm-i Âzâm’lardan da yine bahsedelim yeri gelmişken. Bu Âyet ’el Kürsi’nin İsm-i Âzâm olduğu söylenmektedir. Ahmet Bin Hanbel ve İbn-i Kesîr ’in rivâyetleri vardır. Aynı zaman da İmrân Sûresinin 1. ve 2’nci âyetlerinde de İsm-i Âzâm diye bahsedilmiştir. Tâhâ Sûresinin 111’inci âyet-i de İsm-i Âzâm olarak şimdiki okuduğum âyet oydu. Bu da İsm-i Âzâm rivâyet-i vardır. Allah’u Teâlâ’nın her ismi yücedir ve İsm-i Âzâm’dır ama birbirinden yüce isimleri bulunmaktadır. Bu konuda (الحيّ) ismi kâmil hayat sahibidir. Asil hayatın sahibi Allah’tır başka bütün hayatları veren odur hayatın sahibi odur, bütün mahlûka eğer hayat veriyorsa o veriyor başkası değil. Demek ki hayat sahibi (الحيّ) olan Allah’tır hayatı verende odur. İslam hayat veren dîndir çünkü Allah’ın kurduğu düzendir. ( القيّوم) ismi de biliyorsunuz bu iki isim bir arada gelir genelde (الْحَيُّ الْقَيُّومُ)’da  (الْقَيُّوم) ismi de her an, tüm, her şeyi var eden, kâinatı, âlemleri, vacibül vücut olan, tüm işleri yürüten, yöneten zâti ile kâim, her şeyi ayakta tutan İlâhî varlığı zatının gereği olandır. Onun varlığı zâtının gereğidir. Zâti ile kâimdir, her şeyi ayakta tutan odur. Yani (الْقَيُّوم)’dur. İşleri yürüten odur, yöneten odur, var eden odur, vacibül vücut olan odur, varlığı da zâtının gereğidir. Kıyamda her şeyin fânî olduğu görülür. Çünkü her şeyi yaratan ve ayakta tutan o olunca ondan başka her şey fânîdir. Bir tek Allah bâkîdir. Felsefelerinde yanlışları da bazı felsefelerin yanlışlığın da kâinatın kudümüne inanan felsefeler vardır. Bunlar natüristtirler bunlarda yanılmışlar, sapmışlardır o da büyük şirklerden biridir. Tabiatı ilâhlaştırmışlardır. Tabiatı ve bütün kânûnlarını yaratan idâre eden bütün kâinatı, galaksileri, yıldızları, bütün sistemleri, gökleri, Arşı, Kürsüyü yaratıp idâre eden, ayakta tutan Allah’ın kendisidir.

Dakika 30:15

Allah zât-ı ile kâimdir. Ne arşa, ne kürsüye, ne göklere ne yere, ne başkasına ihtiyacı yoktur, her şey ona muhtaçtır. Bu inanç işte Allah’ın isimlerinde hakkı anlatan mânâyla ortaya çıkmış bu İslam’ın inancıdır. Böyle bir inanç sadece Müslümanlar da vardır. Ötekiler ya mahlûkatı ilâhlaştırmışlar, yaratıkları, ya Ali’yi, Veli’yi, Îsâ’yı, Mûsâ’yı veya bir başkasını ilâhlaştırmışlardır. Allah’ı bilmeyenler birilerini ilâhlaştırır taparlar. İşte dünyada geçmişte de böyleydi, bugünde böyle, yarında böyle. Allah’ın emrinde olmayan, Allah’ı yüce sıfatlarıyla tanımayan kânûnlarını ve hükümranlığını, onun kurduğu düzeni tanımayan başkalarının önünde eğilip de Allah’ın önünde eğilemeyen zihniyetlerin tamamına bir bakın bunların Tanrısı kim?

Çok kıymetli efendiler!

İşte İslam’ın yeryüzüne kurtarıcı olarak gelmesinin birinci hikmeti kalplerdeki putları kırmak, ruhlardaki putları kırmak, beyindeki zihindeki tabuları kaldırmak, yaratanı tanıtmak, yaratana kul olmayı öğretmektir bunun dersini vermektir, hayat veren dersler buradan başlar. Îmân olmadan bir kalpte o kalp hayat bulmaz gerçek îmân olacak. Allah’u Teâlâ’yı gerçek tanıyacaksın her zikrin fazileti çok büyük neden büyük acaba? Esma-ül Hüsna’yı okumanın fazileti büyük neden büyük? Allah’ın isimlerini doğru mânâsıyla, doğru Allah’ı tanıdığın zaman bu büyüktür. O isimleri bilmezsin, yanlış mânâ verirsin, yanlış anlarsın işte o zaman o fazileti kazanamazsın. İyi bilenlerle hareket edeceksin herkes konuşuyor ama Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat ’in din, İslam, Kur’an anlayışı Hz. Muhammed’in ve sahâbenin anlayışıdır, o yolu muhafaza ederek gelmişlerdir. Rastgele konuşmalar bir defa gerçeğin ifadesi değildir. Gerçeğin ifadesi Kur’an’ı Kerim’i kendi kaynağından ve rivâyet yoluyla Ehl-i Sünnet yolundan Hz. Muhammedin ve ashâbının, Müçtehitlerimizin, Ehl-i Sünnet kanalından gelen yüksek ulemânın din anlayışını iyi kavramak gerekmektedir. Ehl-i Bid’at ve delâlete dikkat lâzım Ehl-i Bid’at ve delâlet Ehl-i Sünnete uymayan din anlayışlarıdır. Ehl-i Bid’at dînde olmayanları dîne sokmaya çalışanlar ve kendi keyfine göre yorumlayanlar kimisi itikatta çok büyük ifrat ve tekfirlere gitmişler. Kimisi ameli konularda, kimisi sünnet konusunda ve kimisi de tarihsellik, çağdaşlık konusunda, kimisi Felsefede, kimisi Tasavvufta, Hinduizm’den etkilenmiş, Roma’dan etkilenmiş, Yunandan batıdan etkilenmiş ve kendi gerçek Ehl-i Sünnet inancının içerisine yabancı cereyanların Ehl-i Bid’at ve delâlet fikirleri sokulmaya çalışmış. İslam güneştir karanlığı kabul etmez. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu kıyâmete kadar devam edecektir kimse bozamaz. Bozulanlar olur ama kendini bozar birde onların kandırdığı, aldattıkları olur, yazık olur.

Dakika 35:00

Şimdi bu Âyet ‘el Kürsü ‘nün üzerinde sizlere keşfimiz devam etmektedir. (الْحَيُّ الْقَيُّومُ) ismi birde (الْعَلِيُّ) ismi vardır yüce Rabbimizin. Makamı eşsiz yüce, şânı büyük, saltanatı kudretli eşsiz kudret ve saltanat onundur. Mahlûkatın üzerinde eşsiz bir yüceliği vardır. İnfisam: Kırılmak anlamındadır. (الْوُثْقَىَ) sağlam demektir. (سِنَةٌ) gaflet anlamındadır.

Casiye Sûresinin 23’üncü âyet-inde Cenab-ı Hak hevâsını tanrı edinen bilgisiyle saptırılan kulağı kalbi mühürlü, gözü perdeli kimselere kim hidâyet edebilir? İbret almayacak mısınız? Diyor. “Allah muhafaza buyursun.” Burada tağutlara dikkat çekiyor bir tağuttan bahsediyor azdıran, taptıran kişiler tağuttur. Milleti bir yandan azdırıyor, bir yandan saptırıyor çünkü kendileri hem azmışlar, hem sapmışlardır tağutlar. Bunlar Firavunlar, Nemrutlar, sihirbazlar, kâhinler, bütün şeytanlar, sahte mabutların tamamı ki bunların kulpu çürüktür. Ama Allah’u Teâlâ’nın ebedî kopmayan en sağlam kulp onun kulpudur ve kopmaz. Kur’an-ı Kerim bize uzatılmış Arş-ı Âlâ’dan Levh-i Mahfuz’dan bir ucu Allah’ta bir ucu bizde kopmayan ip gibidir. Kur’an’a sarılan, İslam’a sarılan ebediyyû’l-ebed kopmak bilmeyen sağlam kulpa yapışmıştır. Önderi Hz. Muhammed’dir. İşte Âyet ‘el Kürsü ve onun devamındaki âyetler bize bu hakîkati bildiriyor, bu Hakîkat bize haber veriyor. Niye? Tağutlardan kurtarıyor, şirkten kurtarıyor, Allah’a bağlıyor.

Yine Âyet ‘el Kürsü âyetlerin en faziletlisi olarak kabul edilmiştir. Sûrelerin en faziletlisi Fâtihâ’yı Şerife ve Bakara Sûresidir ama âyetlerinde en faziletlisi Âyet ‘el Kürsü her âyet faziletlidir Âyet ‘el Kürsü daha faziletli olduğu bildirilmiştir. Zât-ı Bârî ile müstakil on cümle ta’zîm ifade eder Âyet ‘el Kürsüde İbn-i Kesir ‘in de beyan ettiği gibi diğer rivâyetlerde bulunmaktadır. (Nur) tekil geliyor çünkü hak bir, hakîkat bir, Allah bir. Ama (zulümat) çoğul geliyor. Neden? Sapık yoların sayısı çokta ondan. Hak birdir bunca karanlıkların, yanlış inançların hak birdir, hakîkat birdir. Nur Allah’ın İslam ile gönüllerde yaktığı İslam ışığıdır, Kur’an ışığıdır ebedî nurun içinde insanlığı aydınlatan hayat veren nur işte odur.

Kurtubî de bu konuda şöyle diyor; İslam’dan önce Hristiyan olmuş iki evlat Müslüman olmuş babalarının yanına Ensâr’dan Medine’ye zeytinyağı ticareti yapan bir grupla gelmişlerdi.

Dakika 40:17

Babaları bu iki Hristiyan olan evlatlarına hemen teklifte bulunuyor ve yakalarından tutarak, “Müslüman olmadan sizi salmam diyordu.” (لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ) diyen âyet-i kerimede Cenab-ı Hak ne diyor; “Zorlama diyor.” İstemediğine zorlamak yoktur çünkü İslam dîni zorla kabul edilecek bir din değildir. İslam dîni tam bir hakîkattir ve ilâhî kânûnlardır ve tamamen ilâhî’dir. Bunun için herkes onu seve, seve, isteyerek kabul edecektir. O zaman îmân, îmân olur kişi Müslüman olur yoksa makbul olmaz.

Cenab-ı Hak burada Âyet ‘el Kürsü ‘nün sonunda ne diyor?

(وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ) o bütün gökleri ve yeri idâre etmesi ona hiç ağır gelmez diyor zor gelmez çünkü Allah için zorluk diye bir şey yoktur. Zorluk gücü yetmeyen acizler içindir. Allah ise yüce kudretin, eşsiz kudretin sahibidir. Onun için zorluk yoktur, o zorluktan da münezzehtir. Her şey onun “kün emrine” bağlıdır. Ol deyince her şey olur çünkü eşsiz bir otorite sahibi yaratıcıdır.

Şimdi kürsü üzerinde bakalım keşfeden kâşiflerimizden de bazı notlar verelim. Hasan-ı Basrî (Rahmetullâhi Aleyh) Arş diyor. İbn-i Abbâs Mu’minûn Sûresinin 7’nci âyet-inde “Allah’ın ilmi ve rahmeti her şeyi kuşatmıştır diyor.” İbn-i Kesîr o Arş’tan başkadır diyor. (Kürsü için diyorlar bunu) 7 kat gökleri kuşatan kürsüsü var Cenab-ı Hakk’ın. Kürsüyü de kuşatan Arş-ı Âlâ var, her şeyi içten ve dıştan kuşatanda onun eşsiz bir kudreti var. (Lâhutî Âlem) bütün âlemleri kuşatmıştır. Onun için ezel ve ebet bize göredir. Cenab-ı Hakk’ın ne başlangıcı vardır, ne sonu vardır. Nâmütenâhi sınırsız kudret onundur, onun kudreti sınırsızdır, irâdesine de karşı konulamaz, irâdesine katiyyen karşı konulamaz. Ancak onun rahmetine, merhametine sığınırsın ebedî rahmetinden faydalanırsın. Onu tanımayıp karşı koyduğun an iblisin durumuna düşersin mahvolursun.

Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz Sahibi Deracaat Şefâat-i Uzmâ’nın sahibidir. İşte Arş’ın merkezinde Makâm-ı Mahmûd’un Hz. Muhammed’in makamı olduğu rivâyetleri vardır ve Kur’an-ı Kerimde de Makâm-ı Mahmûd’un verildiğini bize bildiren âyet-i kerimeler bulunmaktadır. Şimdi “Kürsü” üzerinde dersimizi yürütelim.

Dakika 45:03

 

 

 

 

(Visited 127 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}