AmeldeFıkhı 66-01

66- Amelde Fıkhı Ekber Ders 66

 

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 66

 

Ey kıymetli ve muhterem izleyenler! Fıkıh ekolündeki derslerimiz devam ediyor. Bunlardan geldiğimiz konumuz, cuma namazı; onun şeraitinden bahsedeceğiz. Cuma namazı; rükünler, şartlar ve adapları bakımından da beş vakit namaz gibidir. Yine Cuma’nın farz olmasının sıhhatinin, lüzumunun, şartlarının kendine mahsus adab-ı muaşereti bulunmaktadır. Bunlardan tabii ki Cuma namazı yine akıl baliğ olan, erkek olan, hür ve mukîm olan herkese farzdır. Ezanı duyan her Müslümânâ Cuma namazı farzdır. Mâlikî ve Şafiîlere göre ise kendisini Cuma namazına götürecek kılavuz bulan gözleri âmâya da cuma namazı farzdır. Hanbelilere göre kılavuz bulunmasa da farzdır. Bakın, görüyorsunuz. İşi çok sıkı tutmuşlar. Mazereti bulunan kimseler için elbette cumaya engel olacak kadar mazeretleri varsa o zaman farz değildir demişlerdir. Kıymetliler, özürlüye burada ruhsat vardır. Cuma namazını kılarsa öğlenin farzı ondan düşer, yani öğle borcundan kurtulur. Cuma, farz yerinde olur. Ruhsatı terk etmek, işi azimete döndürür. Bir yerde ruhsatı terk etmek, işi azimete döndürür. Zaten fazilet, zimmettedir. Farz olması için yine taharet gerekiyor. Cumhura göre Müslüman olmak, ergenlik çağında olmak, akıllı olmak gerekmektedir. Mâlikîlere göre Müslüman olmak, ergenlik çağına girmiş bulunmak, akıllı olmak, hayız ve nifas hâlinde olmamak, vakit girmiş olmak, uykuda olmamak, unutmamak, ikrah altında yani celp, zorlama altında bulunmamak, su yahut teyemmüm için temiz toprak bulabilmek -imkânlar ölçüsünde-, Cuma namazını eda etmeye gücü yeter olmak. İşte bunlar da kıymetli müçtehitlerimizin, bu mezheplerin görüşlerini delillere dayayarak herkes mezhebini ve içtihatlarını ortaya koymuşlardır. Bunlar çok kıymetli, dünyayı okutan, okuyan ekollerdir. Kıymetliler, bazı şerait de şöyledir: Cuma’nın farz olması için erkek olmak, hür olmak, mukîm olmak yani yolcu, misafir olmamak. Bunların şeraiti kendi konusunun içinde işlendi, yeri geldikçe de işlemeye çalışıyoruz.

 

Dakika 5:27

 

İkamet, ikamete niyet: Seferî üzerine Cuma yoktur. Şimdi Hanefilere göre şöyle bir bakalım: Büyük bir şehirde ikamet etmek şarttır. Büyükşehir, mükellef bulunan, halkının en büyük mescidine sığamayacağı kadar büyük olan şehirdir. Yani cemaat, o camiye sığmayacak şekilde olan yerler. Şehir civarında oturmakta olan kimselere de cuma namazı farzdır. Bunun ölçüsünü fakihler bir fersah yani beş buçuk-altı kilometre olarak belirtmişlerdir. Tercih edilen fetva yine budur, Hanefi ekolünden bahsediyoruz. Şehrin dışında bulunup da ezanı işitirse yine cuma namazına gitmek, ona farz olur. İmâm-ı Muhammed’in görüşü olup fetva buna göre verilmiştir. İmâm-ı Muhammed -biliyorsunuz- Hanefi ekolünün kıymetli âlim ve müçtehitlerindendir. İmâm-ı Âzam, İmâm-ı Ebû Yusuf’tan sonra dünyanın en kıymetli âlimlerindendir. Hanefilere göre ikametin müddeti on beş gündür. Şafiî, Mâlikî ve Hanbelilere göre ise dört gündür. Kıymetliler, işte görüyorsunuz. Teşhis ve tespitleri, bunlar incelemişler delillerini. Herkes kanaatini ortaya koymuştur. Şehirde, şehre bitişik yerleşim yerlerinde oturan kimselere cuma namazı farzdır. Bir yerde en az on beş gün kalmaya niyet eden seferîye de cuma namazı farzdır. Mâlikîlere göre -şimdi bir bakalım-: O Mâlikî ekolünde de dört gün ikamete niyetlenen kimselere Cuma namazını kılmak farz olur. Çünkü onlarda ikamete niyet dört gündür. Cuma kılınan beldeden üç fersah yahut üç buçuk mil uzakta bulunan bir köyde veya çadırda ikamet eden kimseye de cuma namazını kılmak farzdır. Şehir olması şart değildir, köylerde de cuma namazı kılınabilir. İşte bu da Mâlikî ekolünün görüşleridir. Şafiîlere göre ister büyük bir şehir ister köy olsun ister ezan sesini duysun ister duymasın bir beldede ikamet eden kimse üzerine Cuma namazını kılmak farzdır. Eğer ezan sesini işitiyorsa beldenin dışında bulunan kimseye de Cuma namazını kılmak farzdır. Cuma namazı, ezan sesini işiten kimseye farzdır.

 

Dakika 10:06

 

Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberdir bu: “Cuma, ancak ezanı işitene farzdır.” Bu da bir Hadis-i Şerif olarak rivayet edilmiş, kıymetli muhaddislerimiz eserlerine almışlardır. Kütüb-i Sitte’de bunları görmekteyiz. Bir yerde en az dört gün kalmaya niyet etmiş olan seferîye yahut cuma günü sabah sefere çıkmış bulunan kimseye Cuma namazı farzdır Şafiîlerde. Cuma namazı için kırk mukîm kişinin olması gerekir Şafiî ekolünde. Sahih olmasının şartı, bir bina içinde kılınmasıdır. Şafiîlerde cuma namazı binalarda, camilerde kılınır; sahralarda, açık arazide değil. Hanbelilere göre cuma kılınan bir beldede oturan kimseler üzerine cuma namazı kılmak farzdır. Bir fersah uzaklık da yakın mesafe kabul edilmektedir. Ezan sesinin işitilmesinde, minareden okunanı işitmeye itibar edilir. Ezan sesinin işitilmesinde muteber olan, işitilme ihtimalinin bulunmasıdır. Seferî kişi bir yerde dört gün ve daha fazla kalmaya niyet ederse Cuma namazını kılmak ona farz olur. Görüyorsunuz, Hanefilerin dışındakiler dört gün, Hanefiler on beş gün demişlerdir. Hz. Peygamber (A.S.V.) Efendimiz ve ashabı da hac ve diğer seferlere katılırlar, hiçbiri seferde cuma namazı kılmazlardı bu seferde olanlar. Kıymetliler, cuma günü -biliyorsunuz- yolculuğa çıkacak olan kimseler hakkında bu kıymetli âlimler tespitlerini, keşiflerini ortaya koymuşlar. Cuma günü sabah vakti girdikten sonra sefere çıkmanın meşrûluğu konusunda Hanefilerle Mâlikîler, onu caiz görmüşlerdir. Şafiîlerle Hanbeliler Cuma’yı kaçırmak korkusu varsa bunu men etmişlerdir. Öğle vakti girdikten sonra Cuma namazı eda edilmeden önce yolculuğa çıkılamayacağı hususunda ise hepsi, tüm mezheplerin tamamı ittifak etmişlerdir. Hanefilere göre cuma günü öğle vakti girmeden önce oturulan yerlerinden ayrılırsa sefere çıkmakta bir beis yoktur. Zevalden sonra ve Cuma namazı kılınmadan önce sefere çıkmanın mekruh olduğu yine Hanefilerde belirtilmiştir, zevalden önce ise mekruh değildir demişlerdir. Mâlikîlere göre öğle vakti girmeden caizdir. Cuma namazına ulaşamayacak olan kimseler için mekruhtur demişler Mâlikîler. Zevalden sonra ve namaz kılınmadan önce yolculuğa çıkmak ise ittifakla hem yasak hem de haramdır

 

Dakika 15:12

 

demişler. Dikkat et buraya: Zevalden sonra ve namaz kılınmadan önce yolculuğa çıkmak ise ittifakla hem yasak hem haramdır dediler. Kim dedi? Bütün mezheplerin bütün âlimleri. “Cuma namazı sefere çıkmaya engel değildir.” Bu da Hz. Ömer’den gelen bir haberdir. Şafiî ve Hanbelilere göre öğle vaktinden önce ve sonra sefere çıkmak haramdır. Bu, Şafiî ve Hanbelilere göre. İbn-i Ömer’den gelen bir haberde Cihan Peygamberi (A.S.V.) Efendimiz’den; “Cuma günü her kim ikamet ettiği yerden sefere çıkarsa melekler ona beddua eder ve bu yolculukta kendisine arkadaşlık etmezler. O kimsenin ihtiyacına yardım edilmez.” böyle bir haber vardır. Bunu kıymetli muhaddislerimizden rivayet edenler olmuştur, bunlardan birisi de Dârekutnî’dir. Kıymetliler, şimdi Şafiîler, cuma gecesi yolculuk yapmayı da mekruh kabul etmişlerdir. İki melek ona beddua eder diye bir haber bulunmaktadır. “Her kim cuma gecesi yolculuğa çıkarsa, beraberinde bulunan iki melek ona beddua eder.” demişlerdir. Bu haberi kayda alanlardan biri de İmâm-ı Gazali’dir. Mâlikî ve Hanefilerin görüşü daha kuvvetlidir. Dikkat et: Mâlikî ve Hanefilerin görüşü daha kuvvetlidir. İnsanların işlerini kolaylaştırmakta, güçlükleri ortadan kaldırmaktadır. Hanefiler hayatı da iyi keşfetmişlerdir. İkinci grubun görüşlerinin dayandığı Hadis-i Şerifler zayıftır dediler. Evet, kıymetliler. Şanlı Kur’an’ı, nurlu sünneti okurken hayatı da iyi okumalıdır. İslam dini, hayat dinidir. Hayat Veren Nur’un bizzat kaynağı; gerçek hayat tarzı İslam’dır. Yüce İslam’ı, o uçsuz bucaksız rahmet deryasını kimsenin kendi bulunduğu dar sokaklara getirip dayamaya hakkı yoktur. Bu âlimlerimiz muhteşem âlimlerdir. Bu dört mezhep; İslam’ın rahmetinin, caddelerinin, rahmet deryalarının ne kadar geniş olduğunu ortaya koymuşlardır. Dört mezhebin delillerine dikkat et. Bunlara yakın, kıymetli diğer âlimlerimiz de var. Ama bunlar (dördü) hep öne çıkarak, hiç kesintiye uğramadan gelmişler asırlardır. Bunlara dikkat et, dünyayı okutan ekollerdir bunlar. Hâlâ dünya, bunların ekollerinde okumaktadır. Özürlülerden beri olmak: Cuma namazının farz olması için kişide özür olmayacak.

 

Dakika 20:08

 

Şimdi sıhhatli olması, güven içinde olması, hür olması, gözleri görür (sağlam) olması, yürümeye gücü yeten birisi olması; işte özürlerden beri olması: Gereken şartlardan biri de budur. Cenab-ı Hakk, kimseye gücünün yetmediğini teklif etmemiş. Özürlü insanlara -bak- ne diyor? Size farz değil ama kılarsanız o fazileti elde edersiniz, borçlardan kurtulursunuz diyor; ama gücü yetmeyenleri zorlamıyor. Hastalara -biliyorsunuz- farz değildir, bunlar özürdür. Ebû Hanife’ye göre kör adama da cuma namazı farz değildir. Şimdi, diğer mezhepler farklı düşünmüşler ama İmâm-ı Âzam: “Körlere Cuma farz değildir ama onu birisi götürür de kılarsa o fazileti elde etmiş olur.” demiştir. Kıymetliler, özürlülere -biliyorsunuz- Cuma farz değildir. Ama gerçek mânâda özür olacak; cumaya gidemeyecek şekilde. Şimdi Hanbeli mezhebine göre şöyle bir bakalım: Özürlü olmak yahut hasta olmak, özürler sebebiyle cuma namazı sakıt olduğu gibi bayram günü cuma gününe rastlamışsa imamla birlikte bayram namazında bulunan kimseden de cuma namazına gelmek düşer. İmam müstesnadır; bu Hanbeli mezhebine göredir. Cuma namazını kıldıracak ve imam olması sahih olan kimse bulunursa, o takdirde farz imamdan da düşer demişlerdir. Tabii bunlar hayatta, ömründe ya bir kere rastlar veya rastlamaz. Veya birkaç kere rastlayabilir fakat bu yüksek âlimler bütün ihtimalleri de gözden geçirmişler, keşfetmişler, ne güzel etmişler. Rahmet sofrası hazırlanmış, hazır bir sofradan bütün dünya insanlığına bu sofradan ebediyyû’l ebed nasiptar olma şansı doğmuş. Rahmet dalgaları dalgalanıyor bu dört mezhepte, emsali kimseye kıymetli âlimlerimizin bütün hepsi ne güzel çalışmışlar (R.A.). Şimdi Hanbelilerin deliline de bir bakalım: Zeyd bin Erkam’dan gelen haberde: “Cuma namazını kılmak isteyen kılsın. Bakın, yine bu gününüzde iki bayram toplanmıştır. Dileyen Cuma yerine bayramla yetinsin, biz ise cuma kılacağız.” Peygamberimiz’den gelen haber. Kıymetliler, burada bu delil, böyle ortaya konulmuştur fakat bundan daha güçlü deliller varken zayıf delillerle amel edilmez. Kişi bayram namazını da kılmalı Cumasını da kılmalıdır. Bu kıymetli âlimler, bu delillere göre tespitlerini yapmışlar.

 

Dakika 25:01

 

Ama işin bir de aslî delilleri var. Zayıf delillerin kökeninde güçlü deliller bulunduğu zaman ne yapacaksın? Asla bakacaksın, güçlü delilere. Bayram günü Cuma’nı da kıl bayram namazını da kıl, ikisini de sakın terk etme. Ama imkânlar el vermiyorsa Hanbeli’nin ortaya koyduğu bu deliller geçerlidir. Ne kadar güzel tespitler yapmışlardır. Onların bu tespitleri İslam’ın caddesinin çok geniş mi geniş olduğunu gösteriyor. Bir ikincisi rahmet dalgaları dalgalanıyor, rahmet deryasında rahmetler dalgalanıyor. Çünkü ulemânın ihtilâfı rahmettir. Hangi ulemânın? İşte, bu müçtehit âlimlerin ihtilâfı rahmettir. Yoksa usul âlimi müçtehit olmayanların -ki onlarınki demagojidir-, Onlar dedikodu ve çekişmeyi hizmet zannediyorlar, öyle değil. Gerçek âlimlerin ihtilâfı rahmettir. Cuma’nın keyfiyetine de şöyle bir bakalım: Cuma namazı iki rekât namaz ile ondan önce verilen iki hutbeden ibarettir. Hz. Ömer’den gelen haberde: “İki rekât cuma namazı tamam olup eksik değildir, farklı söz söyleyen ziyandadır.” İki rüknü vardır cuma namazının: Namaz ve hutbe; iki. Hutbe ise farz olup namazdan önce okunur. Hutbe, cuma namazının sahih olması için şarttır. Hutbenin en azı Allahu Teâlâ’ya (C.C.) hamd okumaktan ibarettir. Cuma’dan önce ittifakla dört rekât -Mâlikîler dışındaki cumhura göre- Cuma namazından sonra yine dört rekât namaz kılmak kesin sünnettir. İşte, farzı ile, hutbesi ile farzdan önce kılınan sünneti ve farzdan sonra kılınan sünneti ile hutbe de dâhil, görüyorsunuz. On rekât cuma namazı kılıyoruz. Evet, kıymetliler. Yine Cuma, öğlenin vaktinde kılınmaktadır. Öğle vaktinde sahih olur Cuma, kaza edilmez. Hanbeliler dışında cumhura göre zevalden önce kılınan Cuma namazı sahih olmaz. Delili ise Şanlı Peygamberimiz’den gelen haberde (A.S.V.): “Cuma namazını güneş meyil edince kılardı.”; yani öğle vakti girince kılıyordu cumayı. O şanlı halifeler (R.A.) ve daha sonrakiler buna göre hareket etmişlerdir. Cuma namazı ile öğle namazı da vakit bakımından aynıdır. Hanbelilere göre zevalden önce caizdir. İlk vakti, bayram namazının ilk vaktidir demiş Hanbeliler.

 

Dakika 30:07

 

O Şanlı Halife Ebûbekir Sıddık (R.A.); “O’nunla beraber cuma namazında bulundum.” diyor. Kim diyor bunu? İbn-i Zeydân diyor. “Onun hutbesi ve namazı gündüzün yarısı girmeden önce idi. Sonra Cuma namazında Hz. Ömer ile beraber bulundum. Hutbesi ile namazı gündüzün tam ortasıdır diyebileceğim bir zamanda idi. Sonra Cuma namazında Hz. Osman ile beraber bulundum. Onun da namazı ile hutbesi zeval vaktidir diyebileceğim bir vakitte idi. Hiç kimsenin bunu kınadığını ve kabul etmediğini görmedim.” Şimdi, kıymetliler. Bu da bir haberdir sahabeden gelen ama bundan daha güçlü haberleri öbür mezhepler tespit etmiştir. Öğle vakti girmeden Cuma namazı öbür mezheplerde kılınmaz. Ama Hanbeliler bu Hadis-i Şerife göre kılınabilir demişlerdir. Yine Hanbelilere göre zevalden önce kılınması caiz veya ruhsattır. Yine Şanlı Peygamber’den (A.S.V.) gelen haberde; “Peygamberimiz ile beraber zeval vaktinde cuma namazı kılardık.” diyor. Bu da İbn-i Ekvâ’dan gelen haberdir. “Sonra da döner, gölge bulmaya çalışırdık.” diyor. Burada yine bu Hadis-i Şeriflerden öğle vaktinin girmiş olduğu da anlaşılmaktadır. Cuma vaktinin sonu, öğle vaktinin sonudur. Evet, kıymetli izleyenler. Hanefilerde tercih edilen tespit ve teşhislere göre cuma günü Cuma namazının neresinde olursa olsun imama yetişen kişi, yetiştiği kadarını imamla beraber kılar, Cuma’yı tamamlar ve Cuma namazına yetişmiş olur. Teşehhütte yahut sehiv secdesinde Cuma namazına yetişse bile Ebû Hanife ile Ebû Yusuf’a göre Cuma namazına yetişmiş sayılır. Şanlı Peygamber, Rahmet Peygamberi (A.S.V.): “Yetiştiğiniz kadarını kılın, kılamadığınızı kaza edin.” buyurmuştur. Cumhura göre ise bir kimse imama ikinci rekâtta yetişirse Cuma namazına yetişmiş olur ve bu namazı bu şekil tamamlar. Eğer imama ikinci rekâtta yetişmezse bu namazı öğle namazı olarak tamamlar. İşte, cumhurun görüşü. “Cuma namazından bir rekâta yetişen ona bir rekât daha eklesin.” Sevgili Peygamberimiz’den gelen haber bu da. Cuma namazının bir rekâtına yetişen, namaza yetişmiş olur. Cumhur da bunu delil olarak almışlar ama Hanefilerin aldıkları delillerle, İmâm-ı Ebû Yusuf’la İmâm-ı Âzam’ın delilleri de güçlü delillerdir.

 

Dakika 35:08

 

Kıymetliler, bunların hepsi çok güzel mi güzel tespitler ve teşhislerdir. Herkes kendi mezhebini onun delillerine göre yaşamaya baksın. Bu anlatılanlarla; rahmet deryasının dalgalanması, İslam’ın caddelerinin geniş olması, bu dört mezhebin hak olması, bütün Müslümanların dünyada işlerinin çok kolay mı kolay olması, hayatın kolaylaştırılması ortaya çıkmaktadır. Sakın kimse yanlış anlamasın, bilenin işine bilmeyenler karışmasın. Müçtehidin işine müçtehit olmayan karışamaz. Bu karışırsa, delinin doktoruna karşı koymasına benzer. Kıymetliler, yine şehir olma konusunda da büyük bir şehir olması -Hanefilere göre büyükşehir emiri, kadısı bulunan her yerdir demişlerdir Hanefi ekolünün yüksek şahsiyetleri (R.A.).- Hanefilerin fetvaya esas olan görüşü şudur: Mescidi, cemaati almayacak kadar büyük olan yerdir. Bu şart, Cuma namazının farz olmak ve sahih olmak şartıdır Hanefilerde. Bunların delili şu Hadis-i Şerife dayanır: Abdurrezzaktan gelen bir haber (R.A.): “Cuma ile bayram namazları ancak büyük şehirlerde kılınabilir.” Mâlikîlere göre, yerleşim yeri olması gerekir. Yine Mâlikî ekolüne göre hem sıhhatinin hem de vücubunun şartıdır. Mâlikîlerde imam, cemaat, mescit ve yerleşim merkezi olma şartları hem vacip oluşunun hem de sıhhatinin şartlarıdır. İşte Mâlik ekolü de böyle demiştir. Şafiîler de Cuma namazı için şehir veya köye ait yerleşim bölgesinde kılınabilir demişlerdir. Onlar da çok güzel, hepsi güzel mi güzel tespitlerini delillere dayanarak koymuşlardır. Hanbelilere göre bir yerde yerleşmiş kırk ve daha fazla sayıda olmaları gerekir. Yani bir yerde yerleşmiş kırk kişi varsa cuma kılınır diyor Hanbeliler. Ureyne köyleri halkına cuma namazı kılmalarını yazılı olarak emretmiştir. Kim? Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.). Yine cumhura göre şehir yahut köy olması gerekir. Köyün de Hanefilere göre büyük olması gerekir. Hanefiler dışındakilere (cumhura) göre şehir şartı olmayıp köy ile şehir bu hususta eşittir denilmiştir. Cemaat konusuna da gelince; Hanefi ekolünün yüksek âlimi İmâm-ı Âzam ile -esas olan rivayete göre- İmâm-ı Muhammed’e göre cemaatin en az sayısı imam hariç üç erkektir. Seferî veya hasta da olsa fark etmez.

 

Dakika 40:25

 

Topluluğun sahih olan en az miktarı üç kişidir demiştir Hanefiler, başta İmâm-ı Âzam olmak üzere. Allahu Teâlâ (C.C.): “Allah’ı zikretmeye koşun.” Cuma ile ilgili ayet bu. Bu “koşun” ifadesi cem’idir. Cuma kelimesi de cemaatten alınmıştır. İşte bunun da asgarisinin üç kişi olduğunu tespit etmişlerdir. Bu da onların yüksek dehasını, gerçek kâşif âlim olduklarını göstermektedir (R.A..). Bir hatip gerekir; yani hutbe ve hatip gerekir. Burada yine Hanefilerden bahsediyoruz. Mâlikîlere göre on iki kişinin bulunması şarttır; onlar da öyle tespit etmişlerdir. Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “O Şanlı Peygamber (A.S.V.) cuma günü, ayakta hutbe okumakta idi. O sırada bir deve ticaret kervanı Şam’dan gelmişti. İnsanlar Cuma namazını bırakıp kervanın bulunduğu yere gittiler. Geride sadece on iki kişi kalmıştı. Bunun üzerine Cuma namazı hakkındaki şu ayet indi: -Bir ticaret yahut bir eğlence gördükleri zaman oraya dağılıp giderler ve seni ayakta bırakırlar.- Cuma Suresi’nin bu son ayetleri bundan bahsetmektedir.” Mâlikîler, bunu delil almışlardır. Buradaki delil, camide kalanlardır. Ne hikmetse Mâlikîler, o kalan cemaatin on iki olmasını esas almışlardır. Fakat Hanefilerin esas aldıklarına baktığımız zaman bir defa cemaat ve cuma kelimesi orada keşfedilmiştir. On iki kişinin şehrin yerlisi olması gerekir; kime göre? Mâlikîlere göre. On iki kişi hutbenin başından namazın selamına kadar imamla beraber bulunmalıdırlar. Birinin namazı bozulursa, imamın selamından sonra bile olsa cuma namazı bâtıl olur demişler. Bunlar; bu iki kişiye on iki kişi konusunda sıkı sarılmışlar Mâlikîler (R.A). Şafiî ve Hanbelilere göre cuma namazı ile mükellef bulunan köy veya şehir halkından kırkveya daha fazla kişinin bulunması ile kılınabilir. Onlar da cemaat konusuna kırk demişler. “Peygamberimiz (A.S.V.), Medine’de Cuma namazı kıldırdığı zaman sayıları kırk kişi idi.” dediler. Bu kırk da olur, seksen de olur, beş yüz de olur. Orada cemaat, o kadar toplanmıştır. Bu mübarek adamlar; Şafiî ve Hanbeliler de bunu almışlar, Mâlikîler de o on ikiyi almışlar.

 

Dakika 45:14

 

Fakat ayetlerin esas içeriğini, cuma ve cemaati teşhis ve tespit eden Hanefiler mükemmel keşifte bulunmuşlardır. Allah hepsine çok rahmet eylesin, bütün âlimlerimize. Çünkü bu mezheplerin dayandıkları hep birer delildir. Bu delillerin hepsi kıymetlidir. Kıymetliler, kırk kişinin hutbenin bütün rükünlerini işitmesi de istenmektedir. Kırk kişiden noksan olurlarsa yeniden öğle namazını kılarlar demişlerdir. Kim? Unutmayın: Şafiî ve Hanbeliler. Cemaat sayısını şart koşan nas bulunmamaktadır. Aslında cemaatin kaç kişi olacağını bildiren kesin bir haber yoktur. Fakat bu kıymetli âlimler, bu şekil tespitlere ulaşmışlardır. Cuma namazında ittifakla cemaatin bulunması şarttır. Ama sayı bakımından işte burada değişik rakamlar ortaya çıkmıştır. Buradan da yine İslam’ın caddesinin, rahmet deryasının ne kadar geniş ve kolay olduğunu görmekteyiz. Evet, kıymetliler. Cuma namazında ittifakla cemaatin bulunması şarttır, cemaat bir rükündür. Cuma kelimesi zaten bir cemaatin toplanmasını da içine almaktadır. Hanefilerde devlet başkanı veya naibinin veyahut da salâhiyetli bir makam tarafından kendisine izin verilmiş kimsenin Cuma’nın imam ve hatibi olması lazımdır. Münakaşalar çıkabilir böyle olmazsa, imamın olması gerekir demiştir Hanefiler. Herkesin buraya girmesine izin verilmiş olması da gerekir. Yani Cuma camileri umuma açık olmalıdır. Cuma namazı, İslam’ın şiarlarından ve dinin güzelliklerinden biridir. Hanefilerden başkası bu iki şartı ileri sürmemiştir. Yani devletin izniyle caminin umuma açık olması şartını Hanefiler ileri sürmüşler, diğerleri sürmemiştir. Onlara göre devlet başkanının izin vermesi ya da cuma namazında bulunması şart değildir. Hz. Osman evinde mahsur kalmış iken Hz. Ali izin almaksızın Medine halkına cuma namazı kıldırmıştır. Bu duruma kimse de karşı çıkmayıp Hz. Osman da bu namazı tasvip etmiştir. Cuma namazı, vaktin farzıdır. Bu iki şartın koşulmamasında öğle namazına benzemektedir. Evet, kıymetliler. Şimdi Hanefilerin tespitleri ile onların dışındakilerin tespitleri de işte bu şekilde açıklanmıştır. Yine Mâlikîlere göre; mukîm olan bir imamla beraber kılınmalıdır.

 

Dakika 50:13

 

İmam hür olmalıdır, vali olması şartı da yoktur. Yine Cuma namazı, devamlı olarak Cuma kılınan bir camide kılınmalıdır. Bu da Mâlikîlere göre. Caminin binası olmalıdır, şehre bitişik olmalıdır, tek bir yerde kılınabilir demişlerdir Mâlikîler. Tabii şartlar o zaman bir yerde kılmaya elverişli, iyiymiş ama şimdi her yerde kılınması gerekiyor. Onun için bu tespitleri o zamanın şeraitine göre yapılan tespitlerle şartlar değişince yapılmış ve yapılacak tespitlere dikkatler çekilmelidir. Dört mezhep bunları halletmiştir. İslam’ın halledemeyeceği bir mesele yoktur. Sakın Mâlikîler böyle dedi diye bunu yadırgamayın. Çünkü onların bunu dedikleri zaman, şartlar öyleydi. Ama daha sonra şartlar değişti. Bir camiye dünyayı sığdırabilir misin? Sığdır der mi sana Mâlikîler? Demez; o günkü şartlara göre söylemişler. Evet, kıymetliler. Şartlar değişir, değişen şartlara göre İslam hükmünü verir. İslam’da asıl olan hiçbir şey değişmez ama şartlar değişir, değişen şartlara İslam hükmünü verir. İslam hayat dini; çağları kuşatmış. Bu mezheplere sıkı sarılın, doğru anlayın ve bugünlere, bugünün şartlarına taşımayı bilin. Asilden fere istidlâli bilin, terakki etmeyi bilin, bu aslı koruyun. Bu mübarek hak mezhepler aslı iyi korumuşlar. Bakın, şöyle bir bakın: Şafiîlere göre Sevgili Peygamberimiz’in sadece bir tek yerde cuma namazı kıldırdığı hususu ile bir şehirde kılınan Cumalardan hangisi önce ise o sahihtir, Birden fazla cuma namazı kılınamaz, demişler. Ama bunlar da o günkü şartlara göre yine. Hangi caminin imamı iftitah tekbirinin ra’sını önce söylemişse onun kıldırdığı cami önce sayılır, demişlerdir. Kıymetliler, bunlar içinde bulunulan şeraite göre yapılan tespitlerdir, güzel tespitlerdir. Ama şartlar değişti; Şafiî Hazretleri’ni de Mâlikî Hazretleri’ni de bugün getirseniz, bugünkü şartlara göre onlar içtihatlarını yaparlar, hükmü ortaya koyarlar. Onun için “olur mu canım şimdi” deyip de kendi mantığına göre âlim tenkit etmeye, müçtehit tenkit etmeye kimse kalkışmasın. O bir aptallık olur, sakın öyle de yapmasın kimse. Çünkü onlar, bulundukları ortama göre tespit etmişler. Her birisi çok güzel tespitlerde bulunmuşlar, her birisi mükemmel kâşif bunların. Sen aslı koru, şu an şartlarını da bu çağın âlemine sor. Kendi kafana göre hareket etme. Yüce Allah seni tembih ediyor: “Ey bilmeyenler! Bilmediklerinizi bilen ilim ehline sorun.” Diyor; Yüce Allah diyor bunu

 

Dakika 55:02

 

Kur’an-ı Kerim’de: (وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٤٣﴾) Onun için soracaksın ilim ehline, her şeyi ehline vereceksin. Bütün hakları hak sahiblerine vereceksin. İlim kimde ise ilmin sahibi odur; ilim ehline sor, müçtehide sor, delilleri bilene sor. Araştırmalar yapabilecek bu çağın gerçek âlimlerine sor. Kur’an-ı Kerim’i, sünneti, İslam’ın bütün aslî ve ferî delillerini bilen ve asırlardır dünyayı okutarak gelen dört mezhebin âlimleri ile o gün ve bugün aslı da koruyarak bilene soracaksın. Tenkide kalkma cahil kafanla, seni uyarıyorum. Bir yerde toplanmanın güç olması sebebiyle birkaç yerde cuma namazı kılınırsa bu caiz olur, hepsinin kıldıkları namaz da sahih olur. Bakın, o gün değişecek şartları da göz önüne alarak bu yüksek âlimler hem o günün şartlarını ortaya koymuş, değişecek şartlara da işaret ederek hükümler ortaya koymuşlar. İşte; sabırlı ol biraz, acele etme. İhtiyat olarak öğle namazını da kılmak sünnettir. Yani zuhr-i âhir de bunun için konmuş; işte ihtiyat olarak. Zuhr-i âhir namazı, öğle namazıdır. İhtiyaç olmaksızın birkaç yerde Cuma namazı kılındığı zaman vacip yani ihtiyaç kadar birkaç yerde kılındığı zaman müstehap, bilinmezse yine müstehaptır. Beldede sadece bir Cuma kılındığı zaman da haramdır demişler. Bakın, burada böyle söylemişler. Mâlikîler, en eski camide kılınan cuma namazı sahihtir demişler. Bir beldede ilk olarak cuma namazının kılındığı mescittir de demişler. Şimdi kıymetli dostlarımız; bunlar, bu tespitlerin hepsi mükemmeldir. Yalnız iyi anla: İçinde bulunulan şeraite göre verilen hükümler bunlar. Hanbeliler Şafiî ve Mâlikîler ile aynı görüşü paylaşmaktadır. Birkaç camiye ihtiyaç duyulursa halkı arasında düşmanlık bulunması sebebiyle camilerin hepsinde kılınacak cuma namazı sahihtir de demişler. Bakın, işe hem sıkı tutuyorlar hem de şartları, değişen şartları göz önünde tutarak ihtiyaca göre kılınan bütün camilerdeki Cuma sahihtir de demişler. İhtiyaç olan yerlerde kılınması caizdir. Şanlı Peygamber’in (A.S.V.) ve ashabının iki yerde cuma namazı kılmayı terk etmeleri buna ihtiyaç olmadığı içindi. O gün ihtiyaç yoktu, bir yerde kılmak yetiyordu.

 

Dakika 1:00:00

 

Şimdi şartlar değişti, nüfus kalabalıklaştı. Dünyayı bir yere doldurabilir misin -bir camiye-, ihtimali var mı? Bazı şehirlerde birkaç yerde cuma namazı kılmaya ihtiyaç duyulunca birçok yerde cuma namazı kılınmaya başlandı. Bak, ta o zaman şartlar değişince başlandı. Bu durumu hiç kimse reddetmemiştir. Dolayısıyla, bu hususta icmâ bulunmuştur, icmâ ortaya çıkmıştır da dediler. Evet, kıymetliler. Bir memleketin birçok yerinde gereksiz olarak Cuma ve bayram namazı kılınması haramdır da dediler. Hâkimin ihtiyaç miktarından fazla Cuma namazı izni vermesi de haramdır dediler. Kıymetliler, bunun haram olmasının sebeplerinden biri şudur: İslam’da birlik, beraberlik, kardeşlik, dayanışma farzdır. Bu birliği bozacak gereksiz hareketlerin tamamı yasaklanmıştır. Bu yüksek âlimler, hassasiyetle bunun üzerinde durmuşlardır ve güzel tespitler yapmışlardır. İnsanoğlunun düşünemediği, göremediği, göremeyeceği, anlayamayacağı nice gerçekler var. Âlimin işine karışmayın; âlimler güzel düşünmüşlerdir, güzel keşiflerde bulunmuşlardır. Mâlikîler, Şafiî ve Hanbelilerle Hanefilerden Kâsâniyye’ye göre gereksiz olarak bir beldede birkaç yerde cuma namazı kılmak caiz değildir. İşte, biraz önce açıkladığımız maslahata dayalı. Fakat Hanefilerde fetva, bu üç mezhebin görüşünün dışındadır. Hanefiler hayatı çok geniş tutmuşlardır ve içindeki şartları, gelecekte değişecek şartları da hesaba katmışlardır. Hanefiler hayatı çok mükemmel okumuşlardır. Hanefilerde fetva güçlü. Ortadan kaldırmak için bir şehirde, birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bir yerde mecburî yapmakta açıkça güçlük vardır. Yani bir yere insanları nasıl dolduracaksınız; İslam kolaylığı emreder, zorluğu değil. Caiz olmayacağına dair delil de bulunmamaktadır. Yani caiz olmaz diye bir delil yoktur diyor Hanefiler. Zarûret ve ihtiyaçlar, bir tek yerden Cuma kılmanın şart koşulmamasını gerektiriyor. Çünkü öyle şartlar doğmuş ki artık, -her şey öyle- her yerde cuma namazı kılınması gereği ortaya çıkmıştır. Hanefiler bunu çok güzel tespit etmişlerdir. Bu görüşün tercih edilmesi; doğru olan budur. Hanefilerin görüşü her zaman şahane görüşlerdir. Tercihe şayandır, öbürleri de kıymetlidir. Onlar da delilleriyle çok kıymetlidir. Evet, kıymetliler. İnsanlar çoğalmıştır, kolaylık sağlamaya da ihtiyaç bulunmuştur. İslam, dâimâ hayatı kolaylaştırır. İnsanları bir yere celp etmek, kolaylık varken zorluğu ortaya çıkartmak; İslam’da yok böyle bir şey.

 

Dakika 1:05:10

 

“Biz sana bu Kur’an-ı Kerim’i insanlara kendilerine indirilen hükümleri açıklaman için indirdik. Biz sana kitabı ancak ihtilâfa düştükleri konuları kendilerine açıklaman için gönderdik.” Yüce Allah buyuruyor Nahl Suresi’ndeki ayetlerde Cenab-ı Hakk. Bütün ihtilâfların giderilmesi için Kur’an-ı Kerim’e, sünnet, icmâ ya kıyasa, gerçek âlimlere, bu işi bilen âlimlere müracaat edeceksin. İşte Cenab-ı Hakk, kullarını bu ayetlerle uyarıyor habibinin şahsında. Şafiî ve Mâlikîler de aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Birkaç camiye ihtiyaç duyulursa bunların sebepleri -tabii- ortaya çıkarsa, düşmanlık, fitne çıkmasından korkulursa, çok uzakta bulunursa bu beldede kılınan bütün Cuma namazlarının hepsi caizdir demişlerdir. Bak, sonuçta bütün müçtehitler aynı görüşte birleşmektedir; sonuca, keşif sonuçlarına bir bakıverin. Hepsinin mükemmel olduğunu görürsünüz. Remlî gibi bazı Şafiîler: “Kâhire, Bağdat, Şam gibi büyük şehirlerde Cuma namazını kılan hiçbir kimse üzerine öğle namazını kılmak farz değildir.” diye görüşlerini beyân etmişlerdir. Çünkü bugünkü şartlarda bütün camilerde kılınan Cumalar gereklidir ve sahihtir. Ve böyle olmasında da zarûret vardır. Kıymetliler, şartlar onu gerektirmektedir. Cenab-ı Hakk; bütün amelleri sâlih olan, ihlasla Rabb’inin rızâsını arayan, yakine ve rızâya kavuşan ve vuslata eren, cemale ulaşan kullarından eylesin. Her bir sözü, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin.

 

Dakika 1:08:20

 

 

 

(Visited 70 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}