HadısŞerifKülliyatı 79-01-01

79- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 79

79- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 79

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi rabbil âlemin vesselatü vesselamü ala rasulina Muhammed ve ala ali Muhammed’’ ‘’Bismillahi zişan azimüs sultan şedidül burhan kavüyyül erkan maşaallahü kan euzü billahi min külli şeytan insün ve can’’ ‘’Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri ma haleka ve zerea ve berea rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatin ve euzu bike rabbi en yahdurun’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, dersimiz hadisi şerif külliyatından esbabı nüzul ile devam ediyor, 654. hadisi şerife gelmiş bulunmaktayız. Muhammed İbnü Şihap Ez Zühri anlatıyor; bana Abdurrahman İbnü Abdullah İbnü Kââb İbnü Malik nakletti diyor; Abdullah İbnü Kââb ki babası Kââb gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil kendisi babasına rehberlik etmişti. Abdullah dedi ki babam Kââb İbnü Malikin Resulullah (A.S.V) Tebuk Seferine çıktığı zaman sefere katılmayışı ile ilgili hikâyeyi kendisinden dinledim. Şöyle anlatmıştı; ben Tebük Gazvesi hariç Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim hepsine katılmıştım. Gerçi Bedir Gazvesine iştirak etmedim ancak bunu katılmayanlardan kimseyi Resulullah (A.S.V) kınamadı. O sefer de Resulullah (A.S.V) ve Müslümanlar savaşı değil Kureyş’in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenabı Hak bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi. Ben Akabe gecesin de İslam’la müşerref olup ilk anlaşmayı yaptığımız esna da Resulullah (A.S.V) ile beraberdim. Benim Tebük Seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince gerçekten ben hiçbir zaman o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Yüce Allah’a kasemle söylüyorum, daha önce hiç bir zaman 2 devem olmamıştı ama o gazve sırasın da 2 tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resulullah (A.S.V) gazaya niyet etti mi müphem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazve de öyle yapmadı, çünkü Tebük Seferi çok sıcak bir mevsim de oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapmışlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.

 

Dakika 5:11

 

Yani herkes hazırlığını tam yapsın diye açık açık Peygamberimiz ashaplarına bildirdi. Resulullah (A.S.V) ile sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerinin kayıt defteri almıyordu, kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı, Kââb rivayetine devamla der ki pek az kimse gözden kaybolmayı katılmamayı arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe gizlendikleri Resulullah (A.S.V) tarafından bilinir bilinebileceğini zanneden kimselerdi. Bu gazve tam meyvelerin erdiği, olgunlaştığı, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyveye, gölgeye düşkün bir kimse idim, Resulullah (A.S.V) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar, kararsızlık için de hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime bu da bir şey mi dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim diye teselliyi olur avunurdum. Bu hal böylece devam etti, öyle ki başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştır. Derken Resulullah (A.S.V) Müslümanlar yola çıktılar, ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım, yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yapmaya bir türlü elim varmıyordu. Bu halde sürdü gitti, askerler süratle yol aldılar, gazve elimden kaçtı yine de yola çıkıp onlara kavuşmayı düşündüm, keşke bunu yapsaydım bana bu da nasip olmadı. Resulullah (A.S.V) Medine’den ayrıldıktan sonra halkın arasına çıkınca gördüğüm bir husus beni üzmeye başladı. Çarşı pazar da benim gibi kalanlar meyanında gördüklerim ya münafıklık damgasını yemiş olanlardı veya zayıflıkları sebebiyle Cenabı Hakk’ın mazur addettiği kimselerdi. Öte yandan Resulullah (A.S.V) beni Tebük’e varıncaya kadar hiç anmamış, orada kalabalığın arasın da otururken Kââb İbnü Malik ne yaptı ondan ne haber var diye sormuş beni. Benu Seleme’den birisi ey Allah’ın Resulü onu yakışıklı iki elbisesi ve çalımla iki tarafına bakması Medine’de hapsetti demiş. Muaz da ona şu cevabı vermiş; ne kötü konuşuyorsun ey Allah’ın Resulü Allah’a kasem olsun Malik hakkın da hayırdan başka bir şey bilmiyoruz demiş. Ey insanlık âlemi dikkat edin ibret alın, ders alın bu hallerden, Resulullah (A.S.V) sükût buyurmuşlar, Resulullah (A.S.V) bu durum da iken uzaktan beyazlara bürünmüş bir adamın siluetini görür ve bu gelen Ebu Hayseme olmasın der.

 

Dakika 10:03

 

Gerçekten de o Ebu Hayseme Ensari’dir, yani sefer hazırlığı sırasın da bir sa ’lık hurma verdi diye münafıkların birbirlerine kaş göz ederek istihza ettikleri zat idi. Kââb sözlerine devamla der ki Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın Tebük ’ten ayrılıp yola çıktığı haberi bana ulaşınca keder ve üzüntüm tekrar arttı diyor. Bir yalan hazırlamaya başladım yarın Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın öfkesinden ne söyleyerek kurtulabilirim diyordum. Bu hususta ailemle aklı başın da herkesin fikrine müracaat ediyordum. Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın gelmesi yaklaştı dendiği zaman benden yanlış düşünceler zail oldu, iyice anladım ki hiçbir yalan asla beni kurtaramaz. Doğruyu söylemeye karar verdim, derken Resulullah (A.S.V) bir sabah Medine’ye geldiler, o bir seferden dönünce ilk iş olarak mescide uğrar iki rekât namaz kılar, ondan sonra halka görünürdü. Bu gelişinde de namazını kılıp halkı kabul etmeye başlayınca sefere katılmayıp geride kalanlar gelip özür dilemeye özürleri hususun da inandırıcı olmak için yeminler etmeye başladılar. Bunlar 80 kadar erkekti, Resulullah (A.S.V) onların özürlerini kabul ediyor, onlardan biat alıyor onlara istiğfar da bulunuyor işlerini Allah’a havale ediyordu. Ben de geldim selam verdim selamımı işitince öfkeli öfkeli tebessüm etti ve gel dedi yaklaştım ve önüne oturdum. Niye geride kaldın sen Akabe de biat edip itaat sırtına almış değil miydin? Dedi. Ben şu cevabı verdim evet ey Allah’ın Resulü, ben senin değil de dünya ehlinden bir başkasının yanın da oturmuş olsaydım inandırıcı bir özür söyleyip mutlaka öfkesini gidererek yanından ayrılırdım. Çünkü Allah bana yeterli bir ifade gücü vermiş bulunmaktadır. Ancak Allah’a kasem olsun kesinlikle inanıyorum ki bugün sizi benden razı kılacak bir yalan söylesem çok geçmeden Allah sizi bana öfkelendirecektir. Size doğruyu söylesem bana kızacaksınız ama ben de o hususta Allah’tan af dilerim gerçeği söylüyorum, kasem olsun yemin olsun hiçbir özürüm yoktu, Vallahi başka hiçbir vakit sizden geri kaldığım zaman ki kadar güçlü ve zengin değildim. Benim bu itirafım üzerine Resulullah (A.S.V) işte bu doğru konuştu dedi ve bana da kalk Allah senin hakkın da hüküm edinceye kadar bekle buyurdu. Ben de kalktım Beni Seleme’den bir kısım insanlar da koşarak beni takip ettiler ve bana Allah’a kasem olsun, bundan önce herhangi bir günah işlediğini bilmiyoruz, savaştan geri kalan diğerlerinin yaptığı gibi Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın senin için yapacağı istiğfar bu günahını affettirmeye yeterdi dediler.

 

Dakika 15:12

 

Malik devamla şunları anlattı; sonra benim vaziyetime düşen başka biri var mı? Diye sordum. Evet, iki kişi daha tıpkı senin gibi itirafta bulundular, onlara da sana söylenen söylendi dediler. Mürare İbnü Rebi El Amiri ile Hilal İbnü Ümeyye El Vâkıfı (R.A) dediler. Bana çok salih iki kişi zikretmiş oldular, bunlar Bedir gazvesin de bulunmuş numune-i imtisal kişilerdi. Bunların ismini duyunca geri gidip özür beyan etme fikrinden vazgeçtim. Derken Resulullah (A.S.V) Müslümanlara gazveye katılmayanlardan sadece üçümüz ile konuşmayı yasakladı, bunun üzerine halk bizden çekindi ve yüz çevirdi. Öyle ki yeryüzü bana yabancılaştı, dünya önceden bilip tanıdığım dünya olmaktan çıktı. Bu minval üzere 50 gece geçirdik, diğer iki arkadaşım halktan uzaklaşıp evlerin de oturup ağlayarak vakit geçirdiler. Onlardan daha genç daha güçlü olan ben dışarı çıkıyor, namazlara katılıyor, çarşı pazar dolaşıyordum ama kimse benimle konuşmuyordu, bazen namazdan sonra ashabı ile oturmakta olan Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a uğrayıp selam veriyordum. İçimden acaba benim selamımı alarak dudaklarını kıpırdatır mı diye kendi kendime sorardım. Sonra yakınıma durup namaz kılar, yakınına durup namaz kılar göz ucuyla da ona bakardım, namaza durunca bana baktığını da görürdüm ama ben ona yönelecek olsam derhal benden yüzünü çevirdi. Müslümanların cefasından çektiğim bu ıstıraplı hal uzayınca bir gün dayanamayıp gittim Ebu Katade’nin bahçe duvarını aştım, o amcamın oğlu idi ve herkesten çok severdim, yanına varınca selam verdim, hayret vallahi selamımı almadı kendisine ey Ebu Katade Allah aşkına söyle Allah ve Resulünü sevdiğimi bilmiyor musun? Dedim. Sustu cevap vermedi tekrar Allah aşkına yemin verdim, yine konuşmadı üçüncü sefer Allah adına yemin verdim, bu defa Allah ve Resulü daha iyi bilir dedi. Bunun üzerine gözlerimden yaş boşandı, geri döndüm duvarı aştım Kââb hikâyesine devamla der ki bir gün Medine çarşısın da yürürken Medine’ye buğday satmaya gelmiş Şam ahalisinden mamafih bir fellah Kââb İbnü Maliki bana kim gösterecek diyordu, halk beni ona gösterdi, adam bana yaklaştı ‘’Gassan Kralından’’ bir mektup getirdi. Ben okuma yazma bilirdim, hemen okudum mektupta şöyle diyordu, bana gelen habere göre arkadaşın yani o Peygamber denilen zat sana sıkıntı veriyormuş, Allah seni hakaret görmek sıkıntı çekmek için yaratmadı.

 

Dakika 20:01

 

Bize gel sana iyi davranalım mektubu okur okumaz bu da bir başka bela dedim, tandıra götürüp attım ve yaktım nihayet bu boğucu 50 günden 40’ı geçmiş hakkımız da vahide gecikmişti. Aniden Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın elçisi geldi bana Resulullah hanımını terk etmeni emrediyor dedi. Ben boşayacak mıyım yoksa başka şekilde bir terk mi? diye sordum. Hayır, boşamayacaksın ondan ayrıl sakın yaklaşma dedi. Resulullah (A.S.V) aynı haberi diğer iki arkadaşıma da göndermişti. Hanımıma ailene dön onların yanın da kal, Allah bu mesele de bir hüküm bildirinceye kadar da orada bekle dedim. Hilal İbni Ümeyye’nin hanımı Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a müracaat ederek ey Allah’ın Resulü Ümeyye İbnü Hilal kendini kaybetmiş bir ihtiyardır, hizmetçisi de yoktur ona hizmetini yapıversem bir mahsuru var mı diye izin istemiş ve hayır hizmet edebilirsin, ancak sakın yakınlaşma da bulunma cevabını almış. Kadın da hayır ya Resulallah vallahi zaten onda kımıldayacak mecal kalmadı, vallahi cezalandığı günden şu ana kadar hiç ara vermeden habire ağlıyor dedi. Ailemden bazısı bana Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a gidip hanımın hizmetlerini yapı vermesi için izin istesen iyi olur, nitekim o Hilal’in hanımına hizmet etmesi için müsaade etti diye tavsiyede bulundu. Hayır dedim böyle bir talepte bulunmayacağım, bana ne diyeceğini nasıl bilebilirim ben genç bir kimseyim. Böylece sıkıntısı daha da artan 10 gece daha geçirdim, konuşmaktan yasaklandığımızın üzerinden tam 50 gece geçti, 50 gecenin sabah namazını evlerimizden birinin damın da kalmıştım. Ben Allah’u Teâlâ’nın hakkımız da belirttiği o dehşetli hal için de oturmuş duruyordum, ruhum sıkılmış bütün genişliğine rağmen dünya daralmıştı, sanki bir cendere içerisin de idim, bir ses işittim bu sel dağı üzerine çıkmış yüksek sesle bağıran birinin sesiydi. Dikkat kesildim bana sesleniyor ve Ey Kââb İbnü Malik müjde diyordu! Hemen secdeye kapandım hakkımız da bir kurtuluşun geldiğini anlamıştım, meğer Resulullah (A.S.V) Cenabı Hakk’ın bizi affettiğine dair müjdeli haberi o gün sabah namazın da halka duyurmuş, halkta bize müjdelemek üzere koşuşmuş, bazıları da diğer iki arkadaşıma gitmiş bir zat, bana da bana at koşmuştu. Eslemli biride yaya olarak seyredip dağa çıkmış tabii ki ses attan daha hızlı yol aldı, müjdeci sesini duyduğum kimse bir müddet sonra bizzat yanıma gelince derhal iki parça elbisemi çıkarıp müjde bedeli olarak kendisine giydirdim. Yemin olsun o gün için başka bir şeyim yoktu, emanet iki giyecek temin ettim, onları giyip Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ı görmek arzusuyla dışarı fırladım.

 

Dakika 25:15

 

Yolda halk grup, grup beni karşılıyor, Cenabı Hakk’ın affı sebebiyle tebrik ediyorlardı. Bu minval üzere mescide geldim Resulullah (A.S.V) etrafını saran ashabının ortasın da oturuyordu. Beni görünce Talha Bin Ubeydullah (R.A) kalktı bana doğru koşup musafaha yaptı ve beni tebrik etti, yemin olsun onun dışın da muhacirlerden başka kalkan olmadı. Kââb onun bu samimi davranışını ömrü boyu unutmayacaktır. Kââb sözlerine devam ederek şunları söyledi; Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a selam verince memnuniyetten ışıl, ışıl mütebessim bir yüzle müjdeler olsun annenden doğalıdan beri yaşadığın en hayırlı gününü tebrik ederim dedi o şanlı Peygamber. (A.S.V) Ben hemen sordum ey Allah’ın Resulü bu sizin bağışladığınız bir lütuf mu, Cenabı Haktan gelen bir lütuf mu? Hayır, Allah’tan gelen bir lütuf dedi.

(Elhamdülillah sümme sümme elhamdülillah estağfirullah bi adedi zünübina hatta tuğfer Allahuekber hatta tuğfer)

 

Kââb devam ilaveten dedi ki Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın veçhi mübarekleri sürurlu anların da bir ay parçası gibi nurlanır ve parlardı biz bunu derhal anlardık. Ben önüne oturunca ey Allah’ın Resulü mazhar olduğum bu af sebebiyle ne var ne yok bütün malım Allah ve Resulüne bağışlıyorum dedim, bütün malımı bağışlıyorum dedim. Hayır dedi hepsi olmaz bir kısmını kendine ayır bu senin için daha hayırlıdır buyurdu. Ey Allah’ın Resulü biliyorum ki Allah beni sıdkımdan doğru sözlülüğümden dolayı kurtardı, benim tövbemden biri de artık yaşadığım müddetçe hep doğru söylemek olacaktır. Yüce Allah’a yemin olsun Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a bunu söylediğim günden beri doğru söz hususun da Allah’ın bana lütfettiği ihsan’dan daha güzeline mazhar olan birisini bilmiyorum, yine yüce Allah’a kasem ederek söylüyorum Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a söz verdiğim günden beri bir kerecik olsun yalan söylemeyi düşünmedim. Geri kalan ömrümde de Allah’ın beni yalandan korumasını diliyorum Kââb şunu da söyledi bizimle ilgili olarak Allah’u Teâlâ şu ayeti indirmişti; Tevbe Suresi 117- 119 ayeti kerime işte tövbesi böyle kabul olan zatlar hakkın da Tevbe suresinin bu ayetleri geldi. Bu surenin bir adı da Tevbe suresidir andolsun ki Allah sıkıntılı bir zaman da bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygambere uyan muhacirlerle Ensar’ın ve Peygamberin tövbelerini kabul etti, tövbelerini onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir.

 

Dakika 30:00

 

Bütün genişliğine rağmen dünya onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp Allah’tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış 3 kişinin tövbesini de kabul etti. Allah’u Teâlâ Vetekaddes Hazretleri tövbe ettikleri için onların tövbesini kabul etmiştir. Çünkü o tövbeleri kabul eden merhametli olandır, ey iman edenler Allah’tan korkun, Allah’a itaat edin isyan etmeyin ve doğrularla beraber olun. İşte kıymetli ve muhterem dostlar, görüyorsunuz ki Kââb şunu da demiş Allah’a yeminle söylüyorum; Allah beni İslam’la şereflendirdikten sonra bana göre Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a söylediğim doğru sözden daha büyük bir nimet vermemiştir. Allah’ın bana lütfettiği 1. Büyük nimeti İslam’la müşerref olmak, 2. büyük nimeti de Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’a doğru söz söylememi nasip etmiş olmasıdır. Aksi takdir de diğer yalan söyleyenler gibi ben de helak olacaktım, nitekim Cenabı Hak vahiy indirdiği zaman yalan söyleyenler hakkın da bir kimse için söylenebilecek en kötü şeyi söylemiştir. Allah’u Teâlâ’ya şöyle buyurmuştur; döndüğünüz de kendilerine çıkışmamanız için Allah’a yemin edeceklerdir, siz onlardan yüz çevirin, çünkü onlar pistirler, yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir. Kendilerinden hoşnut olasınız diye size yemin verirler, siz onlardan razı olsanız bile Allah yoldan çıkmış fasık kimselerden razı olmaz bu da Tevbe Suresi 95-96. ayeti kerimeler. Evet, kıymetliler Kââb şunu söyledi; Resulullah (A.S.V) Tebük seferinden döndüğü zaman sefere katılmayanlar gidip özür diledikleri, Resulullah Aleyhisselatu Vesselam’ın da yemin etmeleri üzerine özürlerini kabul buyurup kendileriyle beyatlaşıp hakların da istiğfar da bulunduğu kimselerden biz üç kişi ayrı tutulmuş, onların mazhar olduğu aftan istifade edememiştik. Resulullah (A.S.V) bizim işimizi Allah hakkımız da hüküm edinceye kadar tehir etmişti. Hakkımız da gelen ayeti kerime de Cenabı Hakkın geri kalmış üç kişi sözünden kasıt savaştan geri kalmamız değildir. Bu geri kalış Resulullah (A.S.V) hakkımızdaki hükmü geri bırakması, yemin ederek özür dileyenlerin özrünü kabul ettiği kimselerden ayrı tutmasıdır bunu Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai rivayet etmiştir bu olayı. Bu üç kişi olayını ve Tebük Seferine katılmayan kişilerin tövbesinin bu şekil kabul edildiği 3 kişinin öbürlerinden ayrı tutulduğu, yalancıların ise yalanları yalan yere yemin edenlerin yalanları da yüzlerine vurulduğu açık açık anlatılmaktadır. Evet, sevgili dostlarımız Kââb İbnü Malik ile ilgili bu meşhur vakıanın yukarıdaki kıssasından âlimlerimiz pek çok ahkâm çıkarmışlardır.

 

Dakika 35:05

 

Ganimet Ümmeti Muhammed’e mübahtır. Bedir ve akabeye iştirak edenlerin fazileti teyit edilmiştir, imamla biat muamelesi yapmak, yemin talebi olmadan yemin etmenin cevazı. Evet kıymetli ve muhterem izleyenler, gerektiği zaman maksadın gizli tutulması, kaybedilen hayrın arkasından üzülmek, üzgün kimsenin temenni de bulunması, yanın da birisi gıybet edince reddetmek sükutla geçiştirmemek, bidaya düşenleri terk etmek, imamın gereğin de küsmek konuşmayı kesmek suretiyle adamlarından bazılarını terbiye etmesi, seyahatten dönenin önce mescide uğrayıp iki rekat namaz kılmasının müstehap oluşu, yabandan gelene halkın ilgi göstermesi hoş geldin demesi, zahire göre hükmetmek özürleri kabul etmek, haline ağlamanın müstehap oluşu, namaz da gözü sağa sola kaydırmak namazı bozmaması, doğru söylemenin fazilet ve ehemmiyeti, dostun bahçesine izin istemeden girmenin cevazı, niyet olmadıkça yazı sebebiyle talak hâsıl olmaması, Allah ve Resulüne itaat etmeyi dostların sevgisinden üstün tutmak, kadının kocasına hizmet etmesi, yasaklanan şeye düşmemek için akla gelen muhtemel mahsurdan kaçınmak suretiyle ihtiyatlı dikkatli olmak. İçin de Allah’ın zikredildiği kâğıdı maslahat halin de yakmanın cevazı, nimetin yenilenmesi kederin kalkması halinde müjdelenmenin müstehap oluşu, mühim işler sırasın da halkın imamın yanın da toplanması, imamın arkadaşlarından hâsıl olan sevinç vesilesiyle sürur ishar etmesi, kederin kalkması esnasın da bir şeyler tasadduk etmek, sabredememek korkusu varsa malın tamamını tasadduk etmeyi yasaklamak, müjde getirene elbise bağışlayarak onu mükâfatlandırmanın cevazı. Niyet hususun da yemin etmek, emanet eşya almanın cevazı, gelenle musafahalaşmak, gelene ayağa kalkmak, şükür secdesinin müstehaplığı, faydalandığı hayra devam etmeyi asla terk etmemek. İşte bu kıssadan bu gibi nice hükümler çıkartmış İslam âlimleri bu anlatılan olaydan. Evet, kıymetli dostlarımız, inşallah derslerimiz yine esbabı nüzul ile devam edecektir. Cenabı Hak cümlemizi yanılmaktan ayakların kaymasından cümlemizi muhafaza eylesin. Vesveselere kapılmaktan korusun. ‘’Allahümme elhimni ruşdi ve kıni şerra nefsi’’ bu duayı da çok okumalı ve devam etmelidir.

 

Dakika 39:35

 

 

(Visited 29 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}