AmeldeFıkhı 88-01

88- Amelde Fıkhı Ekber Ders 88

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 88

Ey kıymetli izleyenler! Bizden size selam. Dersimiz, Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notları olarak devam ediyor. Dersimiz; sadaka-i fıtır. Bu kıymetli İslam’ın fıkıh okulunda dört mezhep ve onların kucakladığı bütün Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ekollerini de kucaklayarak, bütün insanlığı asırlardır okuyarak, okutarak gelen bu ekolün derslerinde okumak, bu dersleri okumak ve okutmak, sırf Yüce Allah’ın rızâsını kazanmak, insanlığa da hizmette bulunmak amacıyla dersimizin başında bulunuyoruz. Gayemiz, okumak ve okutmaktır. Bütün dünyanın bu okula ihtiyacı vardır, başta Müslümanım diyen herkesin. Bilenlerden bilmeyenler faydalanmalıdır. Şimdi cumhurun, cumhur âlimlerimizin görüşlerine göre -bakın- o kıymetliler ne diyorlar: Onlar da; Hanefiler gibi cumhur da öyle düşünmektedirler. O Şanlı Peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilen (A.S.V.) o rahmet peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) Efendimiz fıtra sadakasını hür-köle, erkek-kadın her Müslümana farz kıldı. İşte Hadis-i Şerif, umumî bir Hadis-i Şerif olduğu için -bakın- fıtır sadakasını hür, köle, erkek, kadın her Müslümana farz kıldık. Bu bir Hadis-i Şerif, hem de umum ifade eden bir Hadis Şerif ki: “Sadakanın en hayırlısı, zengin olduğu hâlde verilendir.” Evet, kıymetliler. Yine kendisi için fitre vermek vacip olursa fakir annesi, babası, hanımı, kölesi, Müslüman olan yakınları ve nafakasını temin etmek zorunda olduğu kimselerin de fitrelerini vermesi gerekir. Zengin olan kişinin bunların da fitresini vermesi gerekiyor, çünkü bunlar onun aile fertleridirler. Bu konuda delil, kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Bakın, bir Hadis-i Şerifte: “Fıtır sadakası dışında Müslümana kölesinden dolayı sadaka verme borcu yoktur.” Bak, kölesinin bile fitresini vermesi gerekiyor. Kıymetliler, Mâlikî ve Hanbelilere göre fıtra nafakaya tâbidir. O Şanlı Peygamberimiz, Efendimiz (A.S.V.); küçük, büyük, hür, köle geçimini sağladığınız kimseler için fıtra sadakası vermemizi bize emretmiştir. Bunu Hz. Ömer’in oğlu rivayet ediyor. Evet, kıymetliler.

 

Dakika 5:00

 

Muhaddislerimiz de bunu kayda almışlar muteber kaynaklarda. Yine kudret-i mümekkine konusunda da; sadece fitreyi verme imkânına sahip olmakla vacip olan fıtradır. Kudret-i müyessire, zenginlik sıfatı ile vacip olan fıtradır. Hanefilere göre fıtra ile kurban ve yakınların nafakası kudret-i mümekkine ile vaciptir. Farz olduktan sonra malın yok olması ile fıtra borcu, hac borcu; kişinin üzerinden bu vecibe düşmez, malın yok olması ile ancak düşerler. Bunlarda kudret-i müyessirenin devam etmesi şarttır, o da çoğalma vasfıdır. Bunlar, zekât ile öşürdür. Kıymetliler, yine zekât, fıtra, kefaret yahut borcu bulunan kimse ölürse bıraktığı malından bunlar ödenmez. Vasiyet ederse zorlama caiz olur, malının üçte birinden ödeme yerine getirilir. Bugün yaşıyoruz, yarın öleceğiz. Ölmeden bu işleri hâlletmek lazım. Cumhura göre fıtra vacip olan kimse ölürse malından ödenir. Zekât mâlî bir haktır. Bir insana olan borç gibidir; ölüm sebebiyle düşmez. Öldükten sonra da onun malı varsa ödenmesi gerekir. Bunun zamanla ilgili hükmüne de bakınca; Hanefilere göre fıtra, bayramın birinci günü sabah vaktinin girmesi ile vacip olur. Sadaka, bayrama nispet edilmektedir. İzafet, tahsisi gerektirir. Tahsis bayram gününe olup gecesine değildir; Hanefilere göre bu. Evet, kıymetliler. Hanefi âlimleri Yüce İslam’ın bir okulu, dünyayı okutan bir ekoldür. Asırlardır hiç kesintiye uğramadan dünyada dünyayı okutan en büyük ekollerden biri Hanefi âlimlerinin mezhebi, okuludur. Vacip olduktan sonra fıtra, zekât gibidir. Ödenmedikçe kişi borcundan kurtulamaz. Fitrenin verilmesi Zâhiru’r rivayetle sabittir. Fetvaya esas olan, Ramazan-ı Şerif’in girmesinin şart oluşudur. Ramazan-ı Şerif’ten önce verilmesi caiz değildir. Yine kıymetli âlimlerimizin çoğunluğuna göre fıtra, bayram gecesi güneşin batması ile vacip olur. Hanefilerin durumu ile bunlarınki biraz daha farklı. Bayram gününün başlangıcı, bayram gecesi güneşin batması ile başlar demiş cumhur-un ulemâ. Yine cumhura göre fıtra; ölüm ve benzeri sebeplerle düşmez.

 

Dakika 10:04

 

Verilinceye kadar zimmette borç kalır, vermedikçe bu borçtan kurtulamaz. Şafiîlere göre fitrenin Ramazan-ı Şerif’ten önce verilmesi caiz değildir. Mâlikî ve Hanbelilere göre fitrenin bayramdan bir yahut iki gün önce verilmesi caiz olup bundan daha evvel verilmesi caiz değildir. Onlar fitreyi bayramdan bir yahut iki gün önce veriyorlardı. Hz. Ömer’in oğlundan gelen haber böyle; rivayet ettiği Hadis-i Şeriflerden birisi: “Fakirleri bayram gününde istemekten, dilenmekten kurtarın.” İşte, kıymetliler. Bir başka haber de budur, Peygamberimiz’den geliyor. Bunu da Dârekutnî’nin eserinde zikrediyor. Yine fıtrayı bayramdan sonraya bırakmak konusu hakkında âlimlerimiz ne diyor: Şafiîlere göre özürsüz olarak bayram gününden sonraya geciktirilmesi, tehir edilmesi haramdır. Fıtra, belli bir vakit ile sınırlandırılmıştır. Bu konuda namaza benzer demişlerdir. Hanbeliler bu konuda Şafiîler gibi düşünmüşlerdir. Yine vaktin sonu, bayram günü güneşin batma zamanıdır. Delil ise bayram gününde “Fakirlerin ihtiyaçlarını giderin.” diyen, Peygamberimiz’den gelen haberdir. Fitreyi kaza etmeleri gerekir. Mâlikîlere göre bayram namazından sonra verilmesi de caizdir. Fıtra düşmez; zamanı geçmekle fıtra zimmetten düşmez, verilmesi gerekir. Diğer farzlara benzer, geciktirirse günahkâr olur. Fitrenin yine vasıfları hakkında -bakın- Hanefiler ne diyorlar: Buğday, arpa, hurma, kuru üzüm… Bunlardan fıtra verilmektedir. Buğdaydan yarım sâ, arpa, hurma ve kuru üzümden bir sâdır. O büyük âlim İmâm-ı Âzam Ebû Hanife ile İmâm-ı Muhammed’e göre fıtra, Irak ölçülerine göre 8 rıtıldır. Yine bir Irak rıtılı 130 dirhemdir. Bu 3800 grama denk gelir ki 4 kiloya yakın. “Cihan Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.), bir mut su ile abdest alır, 8 rıtıllık bir sahile de yıkanırdı.” Bu da Peygamberimiz’den gelen bir haberdir. Kıymetliler, bu konuda yine delillerden birisi Sevgili Peygamberimiz bize diyor: “Hür ve köle olan herkes için yarım sâ buğday yahut bir sâ hurma yahut bir sâ arpa ödeyip fıtra olarak.” diye. Bakın, İbn-i Suayr el-Azzî bu hadisi rivayet etmektedir Peygamberimiz’den.

 

Dakika 15:17

 

Fıtrada kıymet ödenen ödenebilir mi? Hanefilere göre istenilen maddelerden kıymet ödemek caizdir. Vacip olan, fakirin ihtiyacını gidermektir. O cihan peygamberi, bütün çağların peygamberi olan Hz. Muhammed (A.S.V.); “Böyle bir günde fakirlerin ihtiyaçlarını giderin.” buyurmaktadır. Yine âlimlerimizin çoğunluğuna göre fıtra; hububat maddelerinden, meyvelerden ödenir, ölçüsü de bir sâdır. Mâlikîlere göre buğday, arpa, sürt denilen bir tür arpa cinsi olan mısır, darı, hurma, kuru üzüm ve keştir. Bu Mâlikîlere göre fıtra ise bir sâdır. Şafiîlere göre genel yiyecek maddelerinden verilmesi vaciptir. Kıymet ile değildir. Şafiîlerde fitrenin miktarı bir sâdır. Hanbeliler fıtra; buğday, arpa, kuru hurma, kuru üzüm ve keşten verilmelidir derler. Miktar, Irak ölçüleri ile bir sâdır. Bunun miktarı cumhura göre 2751 gramdır. Hanefilere göre bu da biraz daha fazladır. Bu konuda da delil -cumhurun delili- “Şanlı Peygamber, son peygamber bütün çağların peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.) aramızda iken fitreyi buğdaydan, kuru üzümden, keşten yani bunların birinden bir sâ olarak ödüyorduk.” Kim diyor bunu, bu haber nereden geliyor? Peygamberimiz’den rivayet eden Ebû Said el-Hudrî (R.A.) Hazretleri rivayet ediyor. Fıtrada kıymet ödeme konusunda da; cumhura göre kıymetini ödemek yeterli değildir. Fakat Hanefiler böyle demiyorlar. Hanefiler, kıymetini ödeyebilir dediler. “Şanlı Peygamber (A.S.V.), fitreyi kuru hurmadan bir sâ, arpadan da bir sâ olarak farz kıldı.” İşte bu da kıymetli ve muhterem efendiler, Hz. Ömer’in oğlundan gelen bir haber. Yine bunun diğer vasıfları da Hz. Peygamber (A.S.V.), ve fitrenin insanlar bayram namazına çıkmadan önce ödenmesini emretmiştir: “Fitreyi namazdan önce ödeyenin fıtrası makbul bir zekâttır. Kim fitreyi bayram namazından sonra öderse o, herhangi bir sadakadır.” diye Peygamberimiz’den rivayet vardır. Zekât kastedilen mânâ fıtradır. Burada zekâttan maksat bu fıtra zikredilmiştir. Fakat fakihlerin çoğunluğu, fitrenin bayramdan önce verilmesinin sadece müstehap olduğu görüşündedirler.

 

Dakika 20:11

 

Fitrenin bayram günlerinin sonuna kadar verilebileceğine hükmetmişlerdir. Bu, âlimlerimizin çoğunun görüşüdür. “Böyle bir günde fakirlerin ihtiyacını giderin.” Peygamberimiz’den gelen haber budur. Fitrenin bayram namazından sonraya bırakılmasının tenzihen mekruh olduğuna delâlet etmektedir. Namazdan önce verilmesi menduptur. İttifakla fitrenin bayram günlerinden sonraya bırakılması haramdır. Fıtra da bir çeşit zekâttır. Evet, kıymetliler. Fitreyi kimler alır konusunda da zekâtın verilebileceği yerler olduğunda ittifak etmişlerdir. Bir nevi zekâttır. Zekâtlar, fakirler ve miskinlerin hakkıdır. Mâlikî, Şafiî, Hanbelilerden oluşan cumhur âlimlere göre zımmîlere verilmesi caiz değildir. Hanefilerin yüksek şahsiyetleriyle yüksek âlimlere göre zekât gibidir fıtra. Malın yok olması ile düşmez, yani kişi borçtan kurtulamaz. Fakat Ebû Yusuf’un görüşüne göredir ki fitrenin zımmîlere verilmesi caiz değildir diyor İmâm-ı Ebû Yusuf. Zekât, zenginlerden alınıp fakirlerine verilir. Yine fıtra ittifakla hür Müslüman ve fakir olan, Hâşimî olmayan herkese verilebilir. Yeter ki fakir ve Müslüman olsun. Çağımızda zekâtlar Hâşimî kabilesine verilebilir mi? Verilebilir. Çünkü onlara Beytülmâl’den ayrılan ödenek kesilmiştir. Yine çoğunluk âlimlerimize göre geçimini sağladıkları arasında hanımını öne alır, nafakası daha kuvvetlidir. Mâlikî ve Hanbelilere göre babanın evlattan önceye alınmasıdır. Önce kendinden başlar, sonra geçimini sağladıklarına bakar. Şafiîlere göre kendisinin fitresini verir. Sonra eşinin, çocuklarının, sonra annesinin, babasının, büyük çocuğunun fitresini verir. Evet, kıymetliler. Bu da Şafiîlere göredir. Yine fitre zengin olanlara katiyen verilmez. Şafiî ekolünün o yüksek âlimlerine göre fitrenin sekiz sınıfa verilmesi vaciptir. Fakihler bir sâ aralarında bölüşülmesini caiz görmüşlerdir. İmâm-ı Şafiî, sadakanın altı sınıfa taksim edilmesini vacip kabul etmiştir. Her sınıfın hissesinin üçer kişiye verilmesini de vacip kabul etmiştir. Tercih edilen görüş, cumhurun görüşüdür. Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, şimdi de nafile olan sadakalar konusuna şöyle bir bakalım:

 

Dakika 25:06

 

Bunun hükmü, müstehap olmaktır. Delil; kitap ve sünnettir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Kimdir, o kimse ki Allah’a güzel bir ödünç versin de Allah da onu kat kat arttırsın.” İşte, nafile sadakalar hakkında bu bir ayet-i kerimedir. (Bakara Suresi, 245). Birçok ayetlerde sadaka vermeyi Yüceler Yücesi, Eşsiz, Yüce Allahu Teâlâ (C.C.) emretmiştir. Sünnetten delil; birçok Hadis-i Şerifler mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyledir: “Her kim aç bir kimseyi doyururrsa Allah ona cennet meyveleri yedirir. Her kim susuz bir mümine su verirse kıyamet gününde Allahu Teâlâ (C.C.) ona ağzı kapalı saf bir içecekten içirir. Her kim çıplak bir mümini giydirirse Allah onu cennetin yeşil elbiselerinden giydirir.” O son peygamber Hz. Muhammed’den gelen haberlerden biri de budur. Yine Sevgili Peygamberimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kul, helâl kazancından sadaka verirse Allah bu sadakayı o kişi için kabul eder. O sağ eliyle alır, sizden birinin payını büyüttüğü gibi büyütür. Bir kişi bir lokmayı sadaka olarak verirse bu lokma Allah katında büyür, nihayet dağ gibi olur. O hâlde sadaka verin.” Cihan peygamberi böyle buyurdular. “Her kim helâl kazancından bir tek kuru hurma verirse -ki Allah helâl olmayanı kabul etmez-, Allah onu sağ eliyle kabul eder. Sonra bunu sahibi adına sizden birinin payını büyüttüğü gibi büyütür, nihayet dağ gibi olur.” İşte bu şekilde de bu Hadis-i Şerif birçok muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiştir. Kötülük yolunda harcayacağı bilinirse buna sadaka vermek haramdır. Bazen de vaciptir; sıkıntıda bulunan kişiye verilebileceği madde ve para bulunması gibi. Kıymetli ve muhterem izleyenler, sadakanın gizli ve Ramazan-ı Şerif’te verilip verilmemesi konusunda da: Gizli, açıktan daha faziletlidir. Gizli verilenler: Nafile sadakalarda gizli verilmesi daha faziletlidir. Allahu Teâlâ (C.C.) buyurur ki: “Eğer sadakaları açıktan verirseniz güzeldir, eğer gizleyip de fakirlere öylece verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Bu sebeple Allah, sizin günahlarınızın bir kısmını örter.” Kur’an-ı Kerim’de, Bakara Suresi 272’de bunu görmekteyiz. “Allah’ın gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, arşın gölgesi altında gölgelenecek olan yedi kişiden biri de sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak kadar gizli olarak veren kimselerdir.”

 

Dakika 30:11

 

Peygamberimiz’den bu haber rivayet edilmiştir. Yine muhaddislerimiz şöyle rivayet etmişlerdir: “Gizli olarak verilen sadaka, Rabb’in gazabını söndürür. Ramazan-ı Şerif’te verilmesi daha faziletlidir.” Şanlı Peygamber’e (A.S.V.) hangi sadakanın daha faziletli olduğu soruldu. O da: “Ramazan-ı Şerif’te verilen sadaka” buyurmuştur. Kıymetliler, Ramazan-ı Şerif’te yapılan iyilikler kat kat olur. Zilhiccenin ilk on günü, bayram günleri Mekke, Medine gibi şerefli mekânlarda sadaka vermek fazilettir ve daha kuvvetlidir. Cihatta, hacda, Güneş ve Ay tutulması gibi olaylarda, hastalık ve sefer durumlarında da sadaka vermenin fazileti daha çoktur diye kıymetli âlimlerimiz, tabii keşiflerden sonra bu kanaatlerini ortaya koymuşlardır. “İhtiyaç daha fazla ise su tasadduk etmek daha faziletli olur.” Cihan peygamberi Hz. Muhammed (A.S.V.), “Sudur” buyurmuştur. Eğer yiyeceğe ihtiyaç daha fazla ise yiyecek vermek daha faziletlidir. Süt veren koyunu tasadduk etmekteki fazilet daha kuvvetlidir. Çok vermek müstehaptır. Yahut salgın bir açlık önünde yemek yedirmektir. Bu da Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de Beled Suresi’nde ayet 14’de böyle buyurmuştur: “Her kötülük işlemenin sonucunda sadaka vermek, sadaka verirken besmele çekmek müstehaptır. Sadaka vermek, ibadettir.” Kıymetli efendiler, kıymetli izleyenler. O Şanlı Peygamber, âlemlere gönderilen o son peygamber Hz. Muhammed’e, “Hangi sadaka faziletlidir Ya Resulullah!” diye sordular da (A.S.V.) Efendimiz’e; şöyle cevap verdi: “Fakire gizli olarak verilen yahut malı az olduğu hâlde kendini zorlayarak verenin sadakasıdır.” Kıymetliler, yine Peygamberimiz’den gelen haber şöyledir: Allah (C.C.) o Şanlı Peygamber’i gönderdi. O Şanlı Peygamber bize, sadaka vermemizi emretti. Bu emir, malımın olduğu bir zamana rast gelmişti. Bir gün Ebûbekir (R.A.): “Malımı tasadduk etmekte geçeceksem o gün geçerim.” dedim ve malımın yarısını Hz. Peygamber’e götürdüm. O Şanlı Peygamber (A.S.V.), “Ailene ne bıraktın?” diye sordu. “Bunun bir mislini aileme bıraktım.” dedim. Hz. Ebûbekir (R.A.) ise malının hepsini Hz. Peygamber’e götürdü. Ona da “Ailene ne bıraktın?” diye sordu. “Allah ve resulünü bıraktım.” cevabını verdi. Bunun üzerine, “Bundan sonra ebediyen seninle yarışmaya niyet etmem.” dedim diyor. Kim diyor bunu? Hz. Ömer diyor.

 

35:12

 

Hayır yarışını görüyor musunuz? Ebûbekir’i kimse geçemedi. Hz. Ebûbekir (R.A.) Hazretleri’ne has bir durumdur. O, ticaretle uğraşarak elde ettiği kazancını İslam yolunda harcıyordu. Yükümlü bulunduğu kimselerin ihtiyacı olan malı sadaka olarak verirse günahkâr olur. Çünkü kendi aileni aç bırak diye bir emir yok ki İslam’da. Sadakanın en hayırlısı, zengin olduğu hâlde verilendir. Vermeye önce ailenden başla. “Kişinin geçimini temin etmesi gerekenlere bakmaması günah olarak yeter.” Peygamberimiz’in böyle buyurduğu rivayet edilmiştir, hasen bir hadistir bu da. “Kişi, dinarlarından ve dirhemlerinden, buğdayından ve hurmasından sadaka versin.” O, âlemleri cömert olan, merhameti ile kucaklayan Peygamber böyle buyurdu (A.S.V.). Müslim-i Şerif’in sahih olarak bu Hadis-i Şerifi rivayet ettiği zikredildi. “Zerre kadar hayır işleyen onu görecektir.” İşte Kur’an-ı Kerim’de bu da bir ayet-i kerimedir. Kıymetli ve muhterem izleyenler, yarım hurma da olsa sadaka vererek cehennem ateşinden kendinizi koruyun. Ey Müslüman hanımları! Bir hanım, komşu hanımına koyun paçası da olsa ikramda bulunmayı küçük görmesin. Bir dirhem 100.000 dirhemi geçmiştir. Bir adam, “Ya Resulullah! Bu nasıl olur?” dedi. O rahmet peygamberi (A.S.V.), o cihanı, bütün fukarayı cömertçe kucaklayan, yetimleri kucaklayan, fakirleri kucaklayan o şefkat peygamberi, o her tarafı kaplayan cömert peygamber bakın ne buyurdular: “Çok malı bulunan bir adam malının bir kenarından 100.000 dirhemi sadaka verir. Bir adam da ancak iki dirhemi bulunur ve bir tanesini sadaka olarak verir. İşte, o bir dirhem 200.000 dirhemi geçmiştir.” dedi. Niye? Öbürü malının yarısını veremedi. Diğer kişinin iki dirhemi vardı, yarısını verdi. Allahu Teâlâ: “Akraba olan yetime ver.” diyor. Yine Şanlı Peygamber (A.S.V.) bak ne diyor: Abdullah bin Mesut’un hanımı Zeynep’e şöyle buyurmuştur: “Kocan ve çocuğun sadaka vermen için en lâyık olan kimselerdir. Yoksula verilen sadaka, bir sadakadır. Akrabanın yoksuluna verilen ise iki sadakadır. Biri sadaka diğeri akrabaya iyiliktir.” “Benim iki komşum vardır, bunlardan hangisini hediye vereyim?” sorusuna cihan peygamberi, Efendimiz (A.S.V.) şöyle cevap vermişti: “Kapısı sana en yakın olana ver.” Akrabayı öne almak lâyık iseler müstehaptır.

 

Dakika 40:04

 

Düşmanlığı en şiddetli olana vermesi de müstehaptır. Kalbini yumuşatmak ve düşmanlarını sevgi ve dostluğa çevirmektir. Şiddetli ihtiyaç sahipleri yahut toprakta sürünen bir yoksula verin sadakalarınızı. İşte Yüce İslam, merhamet elini insanlara uzatmıştır cömertlerin eliyle Yüce İslam. Allah’ın rahmeti insanları kaplamıştır Yüce İslam ile. Cafer’in babası Mekke ile Medine arasındaki sadaka olarak yaptırılan çeşmelerden su içerdi. Kendisine, “Sadaka olan sudan mı içiyorsun?” denilince şöyle cevap verdi: “Allah bize sadece farz olan sadakaların verilmesini haram kılmıştır.” buyurdu. Senin hırsıza verdiğin sadaka, belki de hırsızlıktan el çekmesine yardım etmek içindir. Zinâ eden kadına verdiğin sadaka, belki onu zinâdan uzaklaştıracaktır. Zengine verdiğin sadaka, belki ibret almasını sağlayacaktır. Kendisine Allah’ın verdiklerinden o da verecektir, vermeyi öğrenecektir. Âlimlerin bir çoğunluğuna göre caizdir nafile sadakalar. Şanlı Peygamber’in dışındaki Hâşimâlere helâldir. Peygamberimiz ömründe hiç sadaka almamış, hiç zekât, fıtra almamıştır. Çünkü Peygamber’e, onun soyuna bunlar yasaklanmıştır. Nafileler Peygamberimiz’den başkalarına caizdir denilmiştir. Ama zekât ve fıtra gibiler caiz değildir. Peygamberimiz’e de daha önce de adı geçen onun soyuna da verilmez. Fakat bugün Beytülmâl’den onların hakkı verilmediği için bugünkü şartlara göre verilir diye de ulemâ görüşünü açıklamıştır. „Onlar, Allah sevgisi ile yoksullara, yetimlere ve esirlere yemek yedirirler.” Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de böyle buyurdu. Yine şanlı muhaddislerimiz rivayet ediyorlar Peygamberimiz’den: “Canlı olan her varlığa yapılan iyilikten dolayı sevap vardır. Senin yemeğini yalnız takva sahibi kimseler yesin.” En iyisi bu anlamındadır. Ölü için sadaka vermek, yine dua etmek, “Allah’ım ona rahmet eyle, Allah’ım onun günahlarını mağfiret eyle.” Bunlar icmâ ile ölülere fayda verir diye âlimlerimiz -bakın- bu konuda icmâ hâlindedirler. Fakat Fatiha okumak gibi Kur’an-ı Kerim ayetlerini okumaya gelince; İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Şafiî’ye göre ölü, bunlardan faydalanmaz. Cumhura göre ise faydalanır. Üzerlerindeki vecibeyi yerine getirmedikçe sadaka vermemeleri müstehaptır. Evet, Şafiîlerde esas olan görüşe göre borcunu ödeyecek kadar mâlî imkân bulamayan borçlu kişinin sadaka vermesi haramdır. Çünkü borcunu önce öde, önce borcun ödenmesi gerekir. Borcun ödenmesi vaciptir. Kişinin geçimini temin etmesi gerekenlere bakmaması, ona günah olarak yeter.

 

Dakika 45:03

 

Harcamada ailenden başla. “Adam ailesine bakmıyorsa, çocuklarına bakmıyorsa elinin altındakilere bakmıyorsa ona başka günah olmasa o günah yeter.” buyurdu Peygamberimiz. Çocukların ihtiyaç olmasa da yemek istemek adetleri olduğundan onları uyutmasını söylemiştir. Kıymetliler, sahabenin bazı uygulamalarını ileri sürerek kendi çocuklarını aç bırakıp başkalarına yedirdi diye yapılan rivayetleri -bakın- böyle değerlendirdi kıymetli âlimlerimiz. Çocukların ihtiyaç olmasa da yemek istemek adetleri olduğundan onları uyutmasını söylemiştir. Yani o çocuklar aç değil de diyor. Nafile sadakalarda bütün Müslümanlara niyet etmek en faziletlisidir. Evet, kıymetliler. Hanefilere göre haram olan malın sadaka olarak verilip verilmemesi konusunda: Hanefiler, kat’iyen caiz değildir derler. Bunu helâl kabul edip sevabını ummak da küfürdür derler. Haram olan bir şeyi helâl kabul etmek küfürdür, haramda sevap yoktur. Küfrün şartı iki şeydir: Delili kesin -ölü eti gibi- kendisi haram olan mal. Başkasının malı ise başkasının malı olduğu için haramdır. Evet, kıymetliler. Yine zenginin sadaka istemesi haramdır. İhtiyaç belirtmesi bile haramdır zengin olduğu hâlde. Yine Peygamberimiz’in üzerinde dağlanacağı iki ateş parçası işte bu. Bu da kimdir? Bunlar, zengin oldukları hâlde fakirin hakkını yiyenler. Başa kakmak, onun sevabını yok eder. Hayır işle ama kimsenin başına kakma. ‘’Ey imân edenler! Sadakalarınızı başa kakarak ve eziyette bulunarak iptal etmeyin.” Bu bir ayet-i kerimedir. İğrenmeden alamayacağınız değersiz şeyleri vermeye de kalkışmayın, işe yarayan olanlarla sevap işleyin; bu müstehaptır. Allahu Teâlâ: “Sevdiklerinizden harcamadıkça iyiliksever olamazsınız.” diye de Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor, böyle buyurmuştur. Şüpheli malın sadaka verilmesi de mekruhtur. Yine Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Helâl kazançtan her kim bir hurma tanesi tasadduk ederse -ki Allah, hoş olandan başkasını kabul etmez (helâl olandan başkasını)- Allah onu sağ eliyle alır, kabul eder. Sonra sahibi için onu sizden birinin payını büyüttüğü gibi büyütür, nihayet dağ gibi olur. Gönül hoşluğu ile verilmesi müstehaptır. Hayırlar, gönül hoşluğu ile yapılmalı. Sadakayı verirken besmele çekmek sünnettir; besmele, ibadettir.” Yine -bakın- kıymetli muhaddislerimiz rivayet ediyorlar: Buhârî, Müslim de bunlardan birileri. Hz. Ömer: “Allah yolunda bir atı vakfettim. Atı alan kimse onu zâyi etti. Onu kendisinden satın almak istedim. Çünkü bu hayvanı ucuz bir fiyatla satacağını zannetmiştim.

 

Dakika 50:09

 

Durumu Peygamber Efendimiz’e sordum. O Şanlı Peygamber buyurdu ki: -Atı bir dirheme de satacak olsa satın alma. Çünkü verdiği sadakayı geri alan, kustuğunu yiyen kimse gibidir- dedi.” Allah rızâsı için cennetten başkası istenmez. Allah’a sığınanın sığınmasını kabul edin. Allah için isteyene verin. Allah için kurtarılmasını isteyenleri kurtarın. Size bir iyilikte bulunana karşılık verin. Eğer bir şey bulamazsanız Allah’a dua edin ki buna mukabelede bulunduğunuzu bilesiniz. Bunlar da Hadis-i Şeriflerdir ki sahih olduğunu söylemiştir kıymetli muhaddislerimiz. Kıymetli izleyenlerimiz, dersimiz hac ile ve umre ile İnşâAllah devam edecektir. Hac, kasıt anlamındadır sözlükte. Yine hac, yücelttiğine ulaşmayı çok istemendir. Yine kıymetli âlimlerimizden birisi olan el-Halil böyledir diyor. Şeriatta hac; Kâbe’ye gitmeyi kastetmek ve azmetmek, Kâbe-i Şerif’e gitmek, hac aylarında onu ziyaret etmek ki bu aylar Şevval, Zilkade, Zilhicce ve Zilhiccenin ilk on günüdür. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi haccın da zamanı vardır. Tavaf, cumhura göre Kurban Bayramı fecrinden ömrün sonuna kadardır. Yine Arafat’ta vakfe: Arefe günü güneşin zevalinden Kurban Bayramı günü fecrin doğuşuna kadardır. Belli fiil ise hac niyetiyle belirli yerlere ihramlı olarak gelmektir. Kıymetliler; hac Hicret’in 9. yılının sonlarında farz kılınmıştır. Oraya yol bulabilen herkesin Allah için Kâbe’yi haccetmesi gereklidir. Geciktirmemiş; aksine mazeret dolayısıyla onuncu yıla ertelemiştir. Kim? Şanlı Peygamber (A.S.V.). Ayetin hac vaktinin sona erdiği bir zamanda inmiş olmasıydı. Allah’ın Resulü, Hicret’in 10. yılında ilk hac ibadetini yerine getirmiştir. Kıymetli muhaddislerimiz bunları, bu haberleri vermişlerdir. Yine umrenin anlamı ise ziyarettir, mamur bir yere gitmeyi kast etmektir. Şeriatta Kâbe’ye gitmeyi kast etmektir. Yine bunun (hac ibadetinin) yer ve hikmetleri konusunda da hac, İslam esaslarından beşincisidir. İmkânı olana Cenab-ı Allah farz kılmıştır. Hac da umre de Şafiîlere, Hanbelilere göre dinin iki esasıdır.

 

Dakika 55:00

 

“Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” ayet-i kerimesinde olduğu gibi. Yine umre, Mâlikî ve Hanefilere göre sünnettir. Dört defa umre yapmıştır Şanlı Peygamber. Hepsi de Zilkade ayındadır. Birincisinin Hicret’in 6. yılında Hudeybiye’den dönerken olduğu rivayet edilir. Kadı Hüseyin, “Hac, ibadetlerin en faziletlisidir.” diyor ki bu âlim Şafiîlerdendir. Hac, bütün ibadetlerin mânâlarını bir arada toplar. Babalarımızın sulbundayken imân gibi hacca çağırılmış bulunuyoruz. Şafiî ve Hanbelilerce namazın ondan daha üstün olduğu şeklindedir; namaz dinin direğidir. Hac cihattan üstün müdür konusunda da -bakın- kıymetli âlimlerimiz ne diyorlar: Hadis-i Şerifler cihadı, imânı, namazı, bazen de başka ibadetleri en üstün olarak takdim eder. Bunun anlamı, hepsinin üstün olmasındandır. Kıymetliler, Allah emretti mi artık o üstündür. Şanlı Peygamber’e (A.S.V.), “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye soruldu. “Allah’a ve Resulüne imândır.” buyurdu. “Sonra hangisi?” diye soruldu. “Allah yolunda cihattır.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sorulunca “Mebrur, kabul gören, kabul edilmiş bir hacdır.” dedi. Bu şekil cevap buyurdular. Yine kıymetli muhaddislerimiz rivayet ediyorlar, Kütüb-i Sitte’nin çoğunluğu: Umre, bir diğer umreye kadar aralarındakine yani günahlara kefarettir. Mebrur hac ise; onun mükâfatı ancak cennettir.” İşte, Hadis-i Şerif’te mebrur kelimesi makbul anlamında zikredilmiştir. Kıymetli âlimlerimizden bazıları hiçbir şekilde günahın bulaşmadığı hac anlamındadır; hacc-ı mebrur. Üstünlük, muhatabın durumuna göre değişir. Muhatap savaşta etkili, güçlü biri ise ona cihat denilmiştir. Mal varlığı olan birisi ise ona da sadakadır, amellerin üstünü sadakadır denilmiştir. Yine muhatapların farklı durumlarına göre farklı cevaplar verilmiştir. Bu, insanların yapabileceği ibadetlere karşı onları teşviktir. Mâlikîlere göre, hac nafile de olsa üstünlüğü vardır. Düşman korkusunun bulunması hâlinde cihat, nafile hacdan üstündür. Kıymetliler, hepsi üstündür. Herkes, bütün imkânlarıyla bunları yerine getirmeye çalışmalıdır. Haccın meşrû kılınmasının hikmetlerine bakalım: Kâbe-i Şerif’in her yıl ibadetle ihyâ edilmesi. Haccın ferdî faydaları, içtimai pek çok faydaları vardır. Küçük günahlarının bağışlanmasını, kalbinin arınmasını sağlar.

 

Dakika 1:00:00

 

Birçok Hanefiler gibi bazı âlimler büyük günahların da bağışlanmasını sağlayacağını söylemişlerdir. Delilleri: “Umre, bir diğer umreye kadar aralarındakine günahlara kefarettir. Mebrur hac ise; onun mükâfatı ancak cennettir.” Hadis-i Şerifidir. Bir kimse hacceder ve çirkin söz söylemez, günaha sapmazsa annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış, temizlenmiş olur. Hacılar ve umre yapanlar Allah’ın beytidirler yani Allah’ın heyetidirler, Allah’ın misafiridirler. Dolayısıyla O’na dua ettikleri takdirde Allahu Teâlâ icâbette bulunur, mağfiret diledikleri takdirde ise onları bağışlar. “Hacı affa uğrar. Hacının mağfiret dilediği kişi de affa uğrar.” buyurmuştur Şanlı Peygamberimiz. İşte, kıymetli muhaddisler bunu da sahih olarak rivayet etmişlerdir. Yine Ehl-i Sünnet, büyük günahlara ancak tövbenin kefaret olabileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Borcun düşeceğini söyleyen âlim de yoktur. Yani kul borçlarını ödemeden kimse hac yapmakla kurtulamaz. Borç namaz, oruç gibi Allah’a ait bir hak da olsa yine düşmez. Borcunu ödemedikçe kurtulamazsın -bilhassa kul borçları- “Hac, kul hakkı dışında bütün günah ve hataların affına vesiledir.” buyuruldu. Kıymetliler, Yüce Allah tüm bu nimet ve lütuflarda bulunarak hak sahibini dilerse memnun eder. Borçluyu yine bir lütuf ve kerem eseri olarak bağışlar; dilerse. Kesin olarak insan hakları ödenecek demektir. Allah’a ait haklar ise kerem sahibi Gafûr, Rahman ve Rahim olan Yüce zatının bağışlamasına bağlıdır. Hac, nefsi temizler. Arı, duru hâle getirir, ihlasla donatır. Yeni bir hayatın kapılarını açar. Maneviyatını yükseltir, umutlarını güçlendirir, güveni sağlamlaştırır, imânı güçlendirir, verilen sözün yenilenmesine yardım eder. Dürüst bir tövbeye götürür, kanatlandırır, duyguları inceltir, İslam’ın muhteşem geçmişini hatırlatır. Sevgili Peygamberimiz’in ashabının ve kutlu insanların cihat kahramanlıklarını yeniden sergiler, sabra ve tahammüle alıştırır, disiplin sağlar, acılar zevk hâlini alır, fedakâr insan olur, daha iyi şükreder, nefsine tam anlamıyla kulluk ruhunu kazandırır. Dinine bağlılık kazandırır. Yine kıymetli âlimlerimizden bazıları buyuruyor: Nimete şükrün ispatı söz konusudur. Kulluğun ispatı ise Yaratıcı’ya kendini adamak, ihram içinde onun şefkatine sığınan bir köle gibidir. Beden mal ile yapılan bir ibadettir; hem bedenî hem mâlî bir ibadettir. İki nimetin şükrü bir arada bulunmaktadır.

 

Dakika 1:05:05

 

Haccın pek çok sosyal görünümü vardır. Hacda renkleri, dilleri, vatanları ayrı olan Müslümanlar tanışma imkânı bulur. Ekonomik çıkarlar elde eder. Yine ortak meseleler görüşülür. En önemlisi, düşmanları karşısında tek saf olma şuuruna ererler. Kendi menfaatlerine şahit olmaları için Hac Suresi 28’de nice konular gündeme gelir. Kardeşlik bağının gücünü gösterir. “Şüphesiz müminler, ancak kardeştirler.” Yüce Rabb’imiz, Hucûrat Suresi ayet 10’da böyle buyurdu. Üstünlük ölçüsü yalnızca takvadadır. Davetin sancağını taşıyanlara büyük destek sağlar. Genel bir kongre şeklinde değerlendirmek gerekir. Tecrübe, uzmanlık, meşveret gibi fonksiyonlar burada ortaya çıkar. Öte yandan izlenmesi gereken politikanın tespiti, İslâmî metodun belirlenmesi ancak Müslüman yöneticilerin işidir. Kıymetliler, yine dersimiz İnşâAllah hacla ilgili devam edecektir.

 

1:06:57

 

(Visited 51 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}