9- Tefsir Ders 9 hayat veren nurun keşif notları
9- Kur‘an-ı Kerim Tefsir Dersi 9
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Sevgili dostlarımız,
Cenab-ı Hak âlemleri rahmetiyle yarattığı için şimdi rahmet konusunu da daha iyi anlamaya çalışalım. Rahmet: (kulluktan önce ) kulluk: biliyorsunuz ki (yardım dilemeden önce) vazife istemekte haktan öncedir. Burayı iyi anlayalım hep berâber, Cenab-ı Hak hepimizi rahmetinin içine gark eylesin. Kulluktan önce biliyorsunuz ki rahmet. ‘Kulluk’ yardım dilemeden önce vazife istemekte Hak’tan öncedir. Tekrar ediyorum, rahmet kulluktan önce çünkü âlemler ve bizler o rahmetin içinde yaratılmışız. Bak rahmet her şeyden önce kulluk ise, yardım dilemeden önce yani kulluğunu öncelikle yap ki yardım dilemeye yüzün olsun vazife istemekte haktan öncedir. Şimdi hak almak istiyorsan önce vazifenin başında ol, yerli yerince Allah’a olan vazifeni yap. Demek ki vazife istemekte Hak’tan öncedir. Vazife yerine gelince Hak, sana zaten hakkın verilecektir. Kur’an-ı kânûnlarını duyan yaşayan, kuvvetli vicdânlar evrensel toplumu sosyal kurumu oluştururlar. Burayı da tekrar ediyorum Kur’an-ı Kerim’in kânûnlarını duyan, yaşayan kuvvetli vicdânlar evrensel toplumu sosyal kurumu oluştururlar. Milli bütünlükle Rızâ-i İlâhî’ye ulaşırlar, bunlar imamlarıyla ‘إِيَّاكَ نَعْبُدُ’ de bir bütün oluştururlar. İşte Elhâm’daki ‘إِيَّاكَ نَعْبُدُ’ biz, biz diyor hepimiz birlikte sana kulluk ederiz. Hem de ancak sana kulluk ederiz. Milli bütünlüğün kânûnu إِيَّاكَ نَعْبُدُ’ dür yani ancak Allah’a kulluktadır. Ancak sana kulluk ederiz biz, biz ancak sana kulluk ederiz. İşte milli bütünlük buradadır Allah’la sözleşme buradadır, Allah’la anlaşma ve Allah’a söz vermede buradadır. Günde 40 defa sen bu Elhâm’ı okuyorsun, Allah’a günde 40 defa söz veriyorsun hem de biz diye. Ümmetten ayrılanlar buradaki bizi kendi benliğine çevirenler, bölüp parçalayanlar işte Elhâm’a muhalefet edenlerdir! Allah’ın dediğinin tersini yapanlardır.
Ey Müslüman! Koş İslam’a toplanın İslam da, İslam da toplanın. Ey Müslüman! Tekrar tekrar İslam’a koş İslam’ın rûhunda birleş Kur’an-ı Kerim’in rûhunda birleş. Başarı nîmeti bu bütünlüğe tecellî etmektedir. Dikkat et! Başarı nîmetini istiyorsun bu bütünlüğe tecellî ediyor, zafer burada başarı burada.
Dakika 5:00
Hem bölüp hem parçalayıp da İslam’dan kaçıp da İslam dışı yaşantıları sen kendine tercih edipte eğer zafer başarı istiyorsan bu dalâletin içinde hakîkat aramaya benzer ki dalâlet içinde hakîkat olmaz. ‘’Fâtihâ’yı Şerif’i’’ Kur’an-ı Kerim’in mefhumunu özetler. Bakara Sûresi de Kur’an-ı Kerim’i, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerinin çoğunu açıklar. Onun için dikkat et! Fâtihâ’yı Şerif’i Elhâm’ı Şerif’i iyi keşfeyle ondan sonrada Kur’an-ı Kerim’in bütün âyetlerini hükümlerini iyi anla. Allah ismi ‘ulûhiyet’ sıfatlarını şahsında toplayan, ‘Rubûbiyet ‘ sıfatlarıyla vasıflanmış olan gerçek varlığın adıdır Allah ismi (C.C) ‘’Rab’’ ismi ise sahip, mâlik, muslih ıslâh eden Mâbud, efendi gibi mânâlara gelmektedir. Bu konuda daha önceki dersimizde size yeteri kadar bilgi vermeye çalıştık. Fâtihâ da bir çok edebî sanatlar bulunmaktadır. Siz nem yapıyorsunuz dersiniz, bakın ne diyor;
Sanmayın şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
(İslam düşmanlarının durumu bundan ibârettir. İslam içi gâfillerin durumu da böyledir)
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
İşte kıymetli dostlarım!
Dostu düşmanı da bilmek zorundasın. İslam ve Müslüman herkesin dostudur. Ne yazık ki aynı dostluğu karşıda bulamazsın. Kimin dost olup olmadığını a sana Kur’an-ı Kerim en iyi şekilde bildirmektedir. Onun için bütün ebedî sanatların en mükemmelini de yine Kur ’an-ı Kerim’de bulursun.
Şimdi – Bakara Sûresine – gelmekteyiz. Şu ana kadar derslerimizin tamâmı 5-6 tane dersimiz Bakara Sûresine gelmeden Fâtihâ’nın içeriği ile ilgili bazı uç notlar verdik, özetledik. Dersimiz İnşa’Allah Bakara Sûresinden meâllerle notlarla devam edecektir.
Şimdi Elhâm-ı Şerifin birde kısaca bu izâhtan sonra, birde meâlini verelim. Cenab-ı Hak’tan bizi Sırât-ı Müstâkim üzere kılmasını o yoldan hiç ayırmamasını dileyerek…
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Kıymetli dostlarım!
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla (C.C) Hamd o âlemlerin Rabbisi, Rahmân Rahîm o din gününün Mâliki Allah’ın hakkıdır.
Sâde sana ederiz ibadeti kulluğu. Senden dileriz yardımı inâyeti ‘Yâ Rab’
Hidâyet eyle bizi doğru yola ki, işte o İslam’ın bizzat kendi yoluna İslam’ın kendisine Muhammedin ve ashâbının yoluna.
O kendilerine nîmet verdiğin mesut ve mutluların yoluna ne gazâp olunanların nede sapkınların yoluna değil yâ Rabbi. Âmin
Dakika 10:15
Kıymetli dostlarım!
Bu da Elhâm-ı Şerifin Fâtihâ’nın kısa bir meâlidir. Ama izâhını işte saatlerde geçen derslerimizde onları da özetlemeye çalıştık. Şimdi burada da Bakara Sûresi ile dersimizi yürütüyoruz. ‘Bekara’ kelimesi biliyorsunuz (katili meçhul, ölüye parçası vurulan bir kurbanın adıdır) (sığır kurbanı) ‘Kürsü Sûresi ‘ büyük elif, lam, mim Kur’an-ı Kerim’in senâmı zirvesi bu sûre berekettir. Okunmazsa pişmanlıktır (Sahîh-i Müslim’de) Peygamberimizden (S.A.V) böyle rivâyet vardır. Yine Kur’an-ı Kerim’in hem senâmı, hem Zehrâ’sı gibi isimleri bulunmaktadır. Âyetleri 286‘dır. Medenîdir, yani Medine’de nâzil olmuştur. Peygamberimiz’den (S.A.V) mervîdir bir melek Efendimize hiçbir Peygambere verilmeyen iki nûr sana verildi dedi. Onlar Fâtihâ ve Bakara’nın sonudur dedi. Bakara Sûresi ve Kur’an-ı Kerim ‘’ اهدِنَا’nın’’ cevâbıdır. Fâtihâ’nın içinde ‘اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ’’ cevâbı esâs cevâbı burada gelmektedir. Orada yol tarif edilmiştir, burada da cevâbı verilmektedir ve Bakara Sûresi ve tüm Kur’an-ı Kerim’dir. Fâtihâ’nın içerisindeki bütün soruların cevâbı işte Kur’an-ı Kerim’dedir.
Fransa hükümeti tercüme adı altında, sûrelerin tertibini bozma zorbalığında bulunur vaktiyle. Bakara ’yı Bakara Sûresini sona almış, vücut organlarının yerini değiştirmek gibi Fizyolojide düzeltme gibi zorbalıkta bulunmuştur çünkü Yahûdîlikteki, Hristiyanlıktaki günah teorilerini, başlangıcını, gazap ve dalâlet sebeplerini tasvir ettiği içindir. İslam esâslarını, cihâdı, noteri, şahitliği ve miraçla ilgili diğer hükümleri ve diğer esâsları açıklamaktadır Bakara Sûresi ve miraçla bitmektedir. Yani son âyetler miraçla ilgilidir. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in tek bir noktasına dahî kimse dokunamaz, dokunanlar belâsını bulmuştur bulmaya da devam edecektir.
Elif, lam, mim (bilinmeyen-bilinen) (el malumul mechul) anahtarı gizli sırlar aczin itirafı en iyisini Allah bilir dersin. Seni sana yakışır şekilde, seni sana yakışır şekilde ne yapmaktadır? Elbette ki seni Rab’ba kul olman için gereği gibi seni kulluğa hazırlamaktadır.
Dakika 15:12
Bunun için Kur’an-ı Kerim’i iyi anlamaya gayret eyle. Hz. Ebû Bekir kitâbın özetidir demiştir. Yani (elif, lam, mim) için özetidir demiştir. Hz. Ali Allah’ın isimleridir demiştir. ( Ayn, sin, gaf) bunlar birer âyettir, (kaf, ha, ya, ayn, Saad) Hâmîm’ gibilerde böyledir. Beyân, böyle bir beyân ki müteşâbihâttandır. Hakîkat, mecaz, sarih, kinâye, temsil, tahkik, zâhir hafî gibi şekillerini içine alır. ‘‘İlmin başı hayrettir Kur’an’ın gâyesi ilimdir, hidâyettir Kur’an’ın nazmını Hz. Muhammedin kalbine indiren olağanüstü sesler, çın çın çınlayan vahiylerdir. ‘’ ذَلِكَ الْكِتَابُ’’ bu Kur’an-ı Kerim tam kitaptır. Hak ve hükümlerin kesin delîlidir. Nazmı ve mânâsı ile münzeldir, ‘لاَ رَيْبَ فِيهِ ’ her şüphe ve töhmetten uzaktır. Şüphe götürmeyen Allah kitâbıdır. Şüpheciler, mühürlüler, münâfıklar, basîret nûru sönmüş câhillerdir.
(رَيْبَ)‘’Rayb’’ kuşkulu şüphe ki kalp ve ahlâk hastalığı, (sofesteiye) de bunlardandır. İlacı elbette ki ilimdir, îmândır. İlim ve mağfiret bilgi teorisidir. ‘’ هُدًى’’ muttakîlere hidâyetin tâ kendisidir. İşte ‘’Sırat-ı Müstakîm ’in yolcusu muttakî olmaktır, birde muttakîlere bu Kur’an tam hidâyettir. Hidâyetin tâ kendisidir, hidâyet-i Rabbâniyyedir. Gazâp ve sapıklıktan kurtulup Hakk’ın korumasına girmek için hükümler, delîller, belgelerle başarıya ulaşmaktır. Kur’an-ı Kerim ile kulları irşâttır. İşte -İsrâ Sûresi- 82‘de de olduğu gibi şifâdır, rahmettir.
Sadece Arap’a Acem’e demiyor insan nev’ine tüm insanlığa, cinlere de rahmettir onlarda dahildir onlara da hidâyettir. Hepsine hidâyet için inmiştir. Korunmayı istemeli yani ‘muttakîlerden olmalıdır. Muttakîlerden olmazsan rahmetin, hidâyetin dışında kalırsın. Kendine milletine ve insanlığa en büyük kötülüğü yapmış olursun. Gel rahmete gel, gel hidâyete gel muttakî ol da gel, insanlığı da çağır berâberinde onları da getir. Herkes rahmete gelsin yani muttakîlerden olmalıdır.
Sevgili dostlarım!
Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V) âlemlere tüm âlemlere (Arap’a Acem’e Türk’e) değil bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir ve bütün insanlığa Peygamber olarak gönderilmiştir.
Dakika 20:00
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٨﴾
‘’Biz seni bütün insanlara ancak Beşîr, nezir olarak gönderdik çoğu bilmezler’’ diyor Cenab-ı Hak. Yani fakat insanların pek çoğu bilmezler, Hz. Muhammed bütün insanlara Peygamber gönderilmiştir. Ey insanlık âlemi aklını başına al! Ayırım yapma Allah’u Teâlâ bütün mahlûkatına insanlık âlemine ayırım yapmadan tüm insanlığa Hz. Muhammed’i Peygamber göndermiştir, tüm insanlığın dîni İslam’dır. Tüm insanlığın kitâbı Kur’an-ı Kerim’dir. Gel kendine de insanlığa da iyilik et rahmete gel, hidâyete gel. İslam tamâmen rahmettir, Kur’an-ı Kerim tamâmen hidâyettir, rahmet kitâbı Peygamberimiz rahmet Peygamberidir. ‘’Muttaki olmak ittiga da bulunmak’’ ittiga: takva kuvvetli bir himâyeye girerek korunmaktır o da Allah’ın korumasıdır. İşte İslam’ın bütün emirleri koruyucudur. Korunmak istiyor musun? Allah’ın korumasına girmek istiyor musun? İslam’a gel, İslam’ın hükümleri emirleri bir koruyucu olarak Allah bu emirleriyle İslam ile seni koruması himâyesi altına almaktadır. Bu da günahlardan sakınma, iyiliklere sarılmakla olur. Tabî burada tahliye lâzım birde tehalli de lâzım. Nedir? Kötü sıfatlardan günahlardan bir defa kötü ahlâktan çıkıp güzel ahlâkı kendine özenmen lâzım, güzel ahlâkla süslenmen lâzım. Allah’ın korumasının tecellîsidir işte İslam’ın hidâyeti ve rahmeti. Gerçek Müslüman olduğun zaman bil ki Allah’ın koruması ile sana tecellî edilmiştir. Allah’ın korumasının tecellîsidir yani ortaya çıkmasıdır. Ne ile bu çıkacaktır? Bu da günahlardan sakınma, iyiliklere sarılmakla olur yani tahliye olur tehalli ile olur. Severek ibâdet etmek ve günahlardan nefret etmekle olmaktadır. Şimdi tabii ki ittiga muttakî olmak ehli takvâdır olmak demektir. Takvânın dereceleri bulunmaktadır.
Değerli kardeşlerim,
Takvânın dereceleri bir defa şirkten kurtuluş ve gerçek îmândır. Şirk nedir bunu bil Allah’u Teâlâ’nın eşi yok, dengi yok, şeriki yok, nazîri yok olmadı olmayacak. O’ zâtında sıfatlarında efâlinde her şeyinde bir. O’ hem Vâhid hem Ehad hem Samed, Vacibü’l Vücûd, eşi benzeri olmadı olmayacaktır. ‘وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى’ işte şeriksiz nazîrsiz Allah’ın birliğini onun kudretini, tekliğini âlemlerin yegâne hükümran olan onun olduğunu, o hükümranın emrine girdiği zaman işte onun zâtî sıfatı sübûtî sıfatlarıyla esmâsıyla onu tanıdığın zaman Kur’an’la Allah’ı tanıdığın zaman şirkten kurtuluyorsun.
Dakika 25:10
Mahlûkatı İlâhlaştırdığın zaman şirke düşüyorsun. Allah’tan başka yaratıcı yok mahlûk İlâh olmaz. Ne kadar kahraman olursa olsun, ne kadar bilge olursa olsun kim olursa olsun ister Peygamber ister melek olsun kim olursa olsun İlâh olmaz. Bunlar Allah’ın şerefli kullarıdırlar. Allah’ın şerefli kullarını veya yarattıklarından bir başkasını İlâhlık derecesine çıkardığın zaman işte o şirktir. Kalbinde Allah’ın tevhîd inancı tevhîd nûru kalbine hâkim olmalıdır. Aynı zamanda bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak; takva kelimesine bağladı diyor. Demek ki şirkten kurtulan Allah’ın kulları takvâ kelimesine bağlandılar. Büyük günahlardan sakınmak, tevhîd îmânına kavuştuktan sonra büyük günahlardan sakınmak, küçüklere ısrar etmemek, farzları yerine getirmek. – A’râf Sûresi- 96’ya dikkat et! Kalbin sırrını Allah’tan başka kimseyle meşgul edecek her şeyden kaçınmak. Yani kalbini kalbin sırlarını, gönlünü gönül içindeki sırları Allah’la meşgul edeceksin. Ve Allah’tan başkasıyla gönlünü sakın meşgul etmeyeceksin, başkasıyla meşgul olmaktan kaçınacaksın. Kalbin sırları tamâmen tevhîd inancıyla ebediyyata tabii ki gitmelidir Tevhîd îmânıyla bütün varlığıyla Allah’u Teâlâ’ya yönelmek ve çekilmektir. Onu hiç unutmamaktır. ‘حَقَّ تُقَاتِهِ ’ âyet-i kerimesinde de işte hakkıyla Allah sevgisi hakkıyla Allah korkusu lâzımdır. Bu mertebe geniş ve derindir. Takvânın dereceleri devam etmektedir.
وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ وَلَكِن كَذَّبُواْ فَأَخَذْنَاهُم بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٩٦﴾
Burada dikkat et! İşte -A’râf Sûresi -96’ncı âyet-i kerimesinde Cenab-ı Hak burada îmânı ve takvâyı istemektedir. Peygamberlerin yüce himmetlerin ulaştığı derecelerdir. Peygamberlik ve velîlik birleşmiş cisimler âlemiyle ilişkilerin rûhlar âlemine yükselmelerine engel olmamıştır. Halkın hayrına uğraşmaları Hakk’ın işlerine dalmalarını zerre kadar set çekmemiştir. Yüce Allah özel rahmetinin yüce Allah’ın özel rahmetinin eseridir. Eğer sen samimî olursan Cenab-ı Hak sana neler verecektir neler. Tekrar ediyorum burayı iyi anlayalım berâberce. Peygamberlerin yüce himmetinin, yüce himmetlerinin ulaştığı derecelerdir. Nedir o? Takvânın dereceleri. Peygamberlik ve velîlik birleşmiş, cisimler âlemiyle ilişkileri, rûhlar âlemine yükselmelerine engel olmamıştır. Halkın hayrına ulaşmaları, hakkın işlerine dalmalarına zerre kadar sert çekmemiştir. Yüce Allah’ın özel rahmetinin eseridir. –Mâide Sûresi- 93’e bir bak. Yine -Nahl Sûresi- 90’ıncı âyetine bak.
Dakika 30:45
Ey kıymetli dostlarım!
Cenab-ı Hak muhakkak ki iyiliği emretmektedir, akrabaya yardımı emretmektedir, Çirkin işleri, fenâlık ve azgınlığı yasaklamaktadır. Düşünüp taşınasınız diye size Allah öğüt veriyor, Allah size nasihat ediyor. Neyle? Kur’an-ı Kerim ile vahiy ile. Kur’an-ı Kerim hidâyeti ittiga’yı, takvâyı bütün medeniyetleri yüksek dereceleri kapsamına almaktadır. Tekrar ediyorum hiç unutma! Kur’an-ı Kerim hidâyeti, ittiga’yı yani takvâyı, bütün medeniyetleri yüksek dereceleri kapsamına almaktadır. Bütün insanlık Allah’ın korumasına girememiş hayat nizâmı kurulamamış, sakınma mertebesine yükselememiş onun için sosyal buhran kriz devam ediyor. Allah’ın koruması sımsıkı insanlık âleminin İslam’a girmesi, İslam’a sarılmasıdır, işte Allah’ın koruması budur. Allah’a isyan ederek onun kânûn, nizâmı olan İslam’dan kaçarak İslam’a karşı çıkarak sen korunacağını mı zannediyorsun, yoksa Allah’ın hışmına mı gidiyorsun? Allah’ın gazâbına şiddetli azâbına çarpılma. İslam’ın dışı hem Allah’ın gazâbı hem Allah’ın şiddetli azâbıdır. İslam ise rahmeti, merhameti, ebedî saâdeti ve kurtuluşun hidâyetin, takvânın Allah’ın korumasının tâ kendisidir.
(الم) Elif, lam , mim Kur’an-ı Kerimi ezelî itibârını ortaya koymaktadır. Kur’an-ı Kerim’i ezelî mi ezelî yüce bir kitaptır ve ezelî yüce değerler Kur’an-ı Kerim de bulunmaktadır. ‘’ ذَلِكَ’’ görünen gerçeklerini, yani bu kitapta diyor o kadar görünen açık ve seçik gerçekler var ki diyor görebilene. ‘لاَ رَيْبَ فِيهِ ’’ ilmin ahlâkî özelliğini gösteriyor yani şüphe kendinde bulunmayan gerçek ilmin bizzat kendisi ahlâkî özelliklerin yüceliklerin tamâmı kendinde bulunduğunu göstermektedir. (هُدًى) hidâyet, yani inme hikmetini açıklamaktadır. Niçin Kur’an-ı Kerim yeryüzüne indirildi Muhammedin (A.S.V) kalbine yerleştirildi. Oradan bu nûr parladı cihana. İşte hidâyet (هُدًى) inme hikmetini, pratik gâyesini dile getirmektedir. İnme hikmeti nedir? Hidâyettir. Hidâyet nedir? İşte onu da Fâtihâ’nın içinde açıklamaya çalıştık. Seni Allah’ın yoluna sevk eylemesi ve Allah’ın uçsuz bucaksız nîmetlerine gark eylemesidir. Âyet-i kerimeler zincirleme birbirini anlatır. ‘اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ’’ cevâbı işte verilmektedir ve burada onun cevâbı olmuştur. Hidâyet isteyene işte hidâyet denmiştir. Kur’an-ı Kerim işte hidâyettir diyor Cenab-ı Hak.
Dakika 35:40
Kur’an-ı Kerim hidâyetin tâ kendisidir. ‘الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ’’ O müttekîler ki diyor bakın o ehli takvâ ki hak olan gayba îmân ederler. İşin başı rûh, akıl kalp ki ‘görülmeden görende’ ‘tutulmadan tutanda’ zamandan mekândan münezzeh olarak maddeleri fırlatan, oynatan, fezâları doldurup boşaltandadır işte ona îmân edeceksin. O yüce kudrete, yüce varlığa. O müttekîler ki hak olan gayba îmân ederler. İşin başı rûh, akıl, kalp ki görülmeden görende bakın kalbin görünmüyor, rûhun görünmüyor ama görüyor tutulmadan tutanda, rûhunu kimse tutabiliyor mu? Tutamıyor. Öyle ise işte gayb, yüce kudret, kendi rûhunu göremiyorsan bu varlık ortada iken kalbin ortada iken Allah’ın sınırsız kudret ve kuvvetine işte gayba îmân edeceksin.
Zamandan mekândan münezzeh olarak maddeleri fırlatan, oynatan fezâları doldurup boşaltandadır. İşte bu kudrete îmân, takvânın hidâyetin ilk şartı budur. Bu yüce kudrete gerçek îmân ile gayba îmân edeceksin. Varlıklar meşhut gayri meşhut ki (görülen- görülmeyen) diye ikiye ayrılır. Bunların âlemi de, mânâ âlemi de gerçek âlem gayb âlemi gibi âlemlerdir. Görülenler 5 duyu ile geliyor âmirler sebepler, ışık, ses, koku tat, ısı soğukluk bunlardandır. Bunları hislerimizle muşâhede ederiz. Bunlarla da diğerlerini muşâhede ederiz. Bunların her biri tecellîden ibâret görünüşlerdir hâdiselerdir. Meselâ ışık o parıltı bizim dışımızda mevcut değildir, o bir titreşimdir. Görünmeyen madde atomlarının veya esirin titreşimleridir. Parıltı, ışık, o titreşimi bizim gözümüzle ilişkisi temas etmesi vâki olan ânî bir görüntüdür. O büyük filozof büyük İslam âlimi, o büyük şahsiyet (İmâm-ı Gazâlî) ışığı, halkın zannettiği gibi güneşten çıkıp bize kadar gelen hâricî bir nesne değildir. Belli ki gözümüzün güneşle karşı karşıya gelme anında bizzat İlâhî kudretle yaratılan bir hâdisedir. İşte Gazâlî kâşiftir keşif ehlidir.
Dakika 40:05
Seste böyledir, seste havanın özel bir dalgalanmasından ibârettir. O dalgalanmanın kulağa dokunduğu anda hâsıl olan, oluşan tecellîdir. Isı soğuklukta ışık gibi esire veya atoma âit bir titreşimdir. Koku, tatta bir titreşimdir. Elektrikte olduğu gibi ısı ışığa ışık ısıya dönüşür. Beş âmil hareketle ilgili özel görünümüdürler, görülmeyen gerçeğin tecellîsidirler. Gerçek görünmeyen görülmeyendir. Ey kıymetli dostum! Bu kelimeyi iyi anla! Gerçek görülmeyendir. Görülen ise tecellîleri, hayâlî, gölgesi, yansımalarıdır. Hakîkat gayb’dır yani görülmeyendir. Tabiat, hareket tecellîsinin hayâlîdir. Senin misâl gerekiyorsa esâs varlığın rûhundur, rûhunu göremiyorsun. Aklın var kalbin var rûhânî kalp aklı göremiyorsun irâden var, elem var keder var, mutluluk var neşen var görebiliyor musun? Demek ki o yüce kudret bir defa âcizlerin sezdiği anladığı ama bir türlü gücünün yetip göremediği gerçek işte kayıp gerçek hakîkat Hak olan varlık Allah’ın kendisidir. Onun için âcizin onun yüce kudretini âciz gözleriyle, maddesiyle görmesi mümkün değildir. Ancak kalp ve rûhuna yüce Allah’ın Lütfu Keremi ile dilediği zaman Cemâlini gösterir.
Hakîkat, akıl, basîret ve kalp gözü ile görülebilir. İşte buna dikkat et! Hakîkat, akıl, basîret ve kalp gözü ile görülebilir. Bu da hakîkati görmek İslam ve Kur’an’ın değerleri Kur’an’ın kendisi bizzat hakîkattir. Hem mârifettir, hem şerîattır, hem İlâhî kânûndur. Ehl-i Sünnet îmânı, İlâhî hakîkat mutlak gayb değildir. O görülenin, görülmeyenin kaynağı merciidir. Dikkat et buraya! İlâhî hakîkat mutlak gayb değildir. O görülen, görülmeyenin kaynağı yani merciidir. Her şeyi ihâta edendir. o âhirette cihetten, mekândan münezzeh olarak görülür. Bu İlâhî vecihte (Cemal’de) yüzde Cemâli İlâhî ’dedir. Gayb, delîli bulunan ki Kur’an-ı Kerim’in haberleri gibi. Bakara 3’üncü âyet. Birde delîli bulunmayan gayb var, bunları yalnız Allah bilir. Delîli bulunanları Kur’an’la bilebilirsin, delîli olmayanı da sadece Allah bilir. En’âm Sûresi 59’uncu âyete dikkat et! Gayb, kalbin sırrıdır kalp ile görmek, kalbi bilen Allah’ı bilir.
Dakika 45:20
Kalbin sırrıdır gayb. Kalp ile görmek, kalbi bilen Allah’ı bilir. Allah’u Teâlâ (C.C) Allah’ın sıfatları, âhiret âlemi ve âhiret hâlleri, melekler kitaplar, Peygamberlik, bunlar delîli olan gaybdan’dır.
Peygamberlerin işte haber verdikleri Vahyi İlâhî ile ortaya koydukları, gayb haberleri hakîkat olan gayblardan bir sınıfı bunlardır. En çok insanlığı ilgilendirende bunlardır. İbn-i Mes’ûd (R.A) yemin ederek en büyük fazîlet gayba îmândır demiştir.
Değerli kardeşlerim,
İşte gayba îmân burada kendini açığa vuruyor. Gayba îmân olmadan gerçek îmân ortaya çıkmaz. Kur’an-ı Kerim gaybın delîli olan gayblardan haber verir. Peygamberler delîli olan gayblardan haber verirler, delîli olmayan gaybı da sadece Allah bilir. El îmân, eman, sayrûret, hâl değiştirmek güven vermek, emin kılmak, geçişli emin olmak, sağlam ve güvenilir olmak. Yani îmân tam bir güven tam bir güven ortamıdır. İnanmak, tasdîk etmek, doğru olmak mutluluk uygunluk ölçüsünü kabûl ve itiraf etmektir. İnanmak, tasdîk etmek doğru olmak doğruluk, uygunluk ölçüsünü kabûl ve itiraf etmektir bunlar hep şerîatın İslam’ın ölçüleridir. Sınırsız îmân ki bu hem ilmin başı, hem gâyesidir. Bu îmân sonsuza uzanır bilinenden bilinmeyene terakkî ve istiklâldir. İşte bilinen delîllerle biz yüce Allah’a bütün varlığımızla Kur’an’ı Kerim’in ortaya koyduğu tüm delîllerle biz Allah’a inanıyoruz. ‘Bildiğinin ötesini inkâr eden cahil kalır. Dikkat et! Sen neyi biliyorsun? Dikkat et! Bilmediklerine bak, bilmediklerini öğren. Hele Kur’an-ı Kerim’in Hz. Muhammedin ortaya koyduğu gaybı bize gösteren delîli olan gayba bir bak! Gayb gerçeğine bir bak. Kur’an’ın haber verdiği bütün delîllerin ortaya koyduğu ne varsa tam bir hakîkattir. Bu hakîkî delîllerle de gayba îmân edeceksin îmân etmemiz zarûrîdir. Hakîkatin gerçeğin tâ kendisi buradadır. Tasdîkin üç derecesi- birincisi ‘’kalbin tasdîki’’ (kalbin emin olması) bir kalp ki Allah’a hakîkaten gerçekten îmân etmiş, tasdîk etmişse o kalp tam bir güven içindedir, emin bir kalptir o. İkincisi ‘’dilin tasdîkidir’’ ikrârı söylemesi yani o gerçeği dilinde ikrâr etmesidir. Üçüncüsü fiil iledir, tasdîk – tatbik gereğinin yerine getirilmesidir.
Dakika 50:07
Mâdem kalp gerçeği tasdîk etti dil ikrâr etti, fiilen artık gereğini yerine getireceksin. Yani fiili olarak tatbik edeceksin. Fiili olarak tatbik etmediğin zaman fiiliyatında tasdîk yoktur ikrâr yoktur. Burada kendine bir tehlike kapısı açmış olursun. Güven ortamın tehlikeye girer. Çünkü inandığınla amel etmiyorsun. Şöyle özetlenebilir. Kelime-i şehâdet, kelime-i tevhîd amentüdeki esâslar. Bunlar halk için farzdır. Kitâbı sünneti bilerek Allah’ın, Peygamberin istediği gibi inanmaktır. Buda havasın îmânıdır. Yani artık ilerleyen bilgi ilerletmiş Ameli Salih’e dönüştürmüş. İnsan anahtarı, doğruyu, hayrı kendisi istek ve arzusunda aramalıdır. Dikkat et buraya! İnsan anahtarı, doğruyu, hayrı kendisi istek ve arzusunda aramalıdır. Doğrudan doğruya veya bir aracı ile Allah’tan almalıdır. Allah’tan almalıdır. Dikkat et! Neyi alacaksın? Aracıyı inkâr etmemelidir. Bu aracı kimdir? İşte Peygamberdir, Peygamberin ortaya koyduğu değerlerdir, Peygamberin çevresindeki bu işi bilen âlimlerdir, müçtehitlerdir, Ehl-i Sünnet âlimi Ehl-i Sünnet cemâatidir. Kulluğu aracıya veya başkasına değil de, yalnız Allah’a yapmalıdır. Aracıya kulluk yapılmaz, aracılar seni Allah’a götüren Allah’a kul olmalıdır ki Peygamberler Allah’ın ortaya koyduğu kânûnlara, Allah’a ve onun emrine itâata çağırmışlardır. Kendileri de Peygamberdir, Peygambere itâat Allah’a itâattir. Fakat Peygamberden başkası herkes bütün âlimler, insanlığı Allah’a Allah’ın emir ve kânûnlarına çağırırlar kendilerine çağırmazlar. Onun için aracıya tapılmaz, yalnız Allah’a yapılır kulluk. Hâricîler –Mûtezile- îmânın esâsı üçtür kalbin, dilin, uzuvların dilidir. Biri eksik olursa Hâricîlere göre kâfir olur, Mûtezile ’ye göre fâsık olur ki mü’min kâfir arasıdır derler. Selef ve İmâm-ı Şâfiî’ ye göre bazı hadisçiler de dâhildir.
Îmân kalp ile dil ile tasdîk, dînin esâslarıyla amel etmektir. Fakat ameli terk edenin kâfir olacağını söylemezler. Kim söylemez? Selef söylemez, İmâm-ı Şafiî söylemez bazı hadisçiler de bu guruptadırlar. Kerramiye îmân sadece dil ile ikrâr demişlerdir bu da Kerramiye ki Ehl-i Sünnetin dışındadır bu söylediğimiz İmâm-ı Şafiî’den başkası buradakiler Selef ve İmâm-ı Şafi’nin dışındakiler Ehl-i Sünnetin dışındadırlar. Hâricîler de, “
Dakika 55:00
Bunların bazıları da Kerramiye’nin bazıları da kalbinki şart, rükûn değil, yani esâs diyenleri de olmuştur. Eş’ariler îmânın esâsı kalbin tasdîkidir dilinki de şarttır demişlerdir. Îmân kalbin fiili ile dil fiilin toplamıdır. Kalbinki özür kabûl etmez, dilinki özür karşısında rûhsatlıdır. Ölümle baş başa kaldığı zaman kalp mazeret kabûl etmez ama dil mazeret ölüm karşısında takiyye yapabilir. ‘’Zorlama olmadan dilin ikrârını terk edende kâfir olur’’. İşte buraya dikkat! Çok tehlikeli büyük tehlike burada ‘’zorlama olmadan dilin ikrârını terk edende kafir olur’’.
Cemâatle namaz dilin ikrârı sayılır. Amel îmânın parçası değildir. Dalları ve istenen neticesidir. îmân bir meyve ağacına teşbih edilince’ kalp ile tasdîk kökü, dilin ikrârı gölgesi, ameller ise dalları, yaprakları, çiçekleri meyveleridir. Yerli yerince bir îmân bir İslam istiyorsan ağacın köküne de, dallarına meyvesine ve çiçeklerine de dikkat et. Gövdesi kesilen ağaçların genelde kuruduğu görülür. Adam inandım diyor ama ibâdet tâat yok. Bu gövdesi kesilmiş sadece dolağı kalmış bir ağaç gibidir ki bunların çoğu kurur işte ibâdeti olmayanlarında îmânını muhafaza edememe tehlikesinden dolayı, îmânsız ölme tehlikesi büyüktür. Özürsüz ikrârı terk edenin, îmânı da böyledir. Şu hadis-i şerif îmânın kemâli hakkındadır:
‘’El îmânı bid un, vesebbune şûbeten ednâhe bimatetül ezâ anittarigi’
Îmânın yetmiş küsur şubesi vardır, en ednâsı yoldan ezâyı gidermektir.
Ebû Hanife’nin vasiyeti- Îmân hakkında şöyle der: /dil ile ikrâr, kalp ile tasdîk/ İmâm-ı Âzâm Ebû Hanîfe (R.A) böyle demiştir. Îmânın hakkında dil ile ikrâr, kalp ile tasdîk demiştir.
Allah İmâm-ı Âzâma ve diğer bütün İslam müçtehitlerine, tüm mü’min ve Müslümanlara Allah bol bol rahmet eylesin. İnşa’Allah 7’nci dersimizle devam edeceğiz.
Dakika 59:27