105- Tefsir Ders 105 hayat veren nurun keşif notları
105- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 105
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Bu âyeti kerimeler üzerinde bazı ipuçları ve tefsir notlarından bazı notlar takdim edelim.
Yine Efendimiz (A.S.V) إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ bana doğru gelin ey Allah’ın kulları diye çağırıyordu! Tabii Hz. Muhammed Allah’ın yolunda cihâda çağırıyor. Bu hak yolun önderi de rehberi de kendisi. Şunu unutmasın herkes! Allah bir lahzada mağlubu gâlip kılar dilerse bir lahzada mağlup olanı gâlip hale getirir yeter ki dilesin. En korkulu anda emniyet verir bu her ne türlü dilerse öyle emniyet verir. Mesela birilerine uyku vererek emniyete aldı. Bedirde ve emsâli yerlerde bu görüldü. Yine فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ Cenab-ı Hak Mâide 56’da buyurur ki: “Şüphesiz ki Allah’tan yana olanlar üstündürler hep gâliptirler.” Buna dikkat et bu âyet-i kerimeye! فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ “Muhakkak ki Allah’tan yana olanlar üstündürler, hep gâliptirler hiç unutma!” Bir insan nasıl Allah’tan yana olur, ilâhî emirlere, İslam’ın emirlerinin tümüne iman eder o yolda Allah’ın emirlerine rahatsız ederse işte her emir Allah’u Teâlâ’nın tarafıdır. Hangi emrine karşı çıkarsan işte o zaman Allah’ın tarafından ayrı düşersin, tağutlar tarafına geçersin, iblîs tarafından geçersin işte başına gelecekleri o zaman düşün. Yine buyuruluyor ki: “Münâfıkları danışma kuruluna alma” Peygamberimize böyle buyuruldu. “Münâfıkları danışma kuruluna alma, istişare kurulun da bulundurma.” Çünkü Peygamberimiz münâfıkları biliyordu. Münâfıklığın pek çok alâmeti vardır. Kur’an-ı Kerim bunları bir, bir sayar, Hadis-i Şerifler bir, bir sayar. En büyük alâmeti İslam, İslam ile hakîkî Müslümanla, münâfık bağdaşamaz. Gâvuru dost edinip Müslümandan uzaklaşır ve iki taraf da müzebzeptir. Gâvur tarafa giden gâvurdan yana görünür, Müslüman tarafa gelir Müslümandan yana görünür, içi dışına uymaz ve hiçbir ibadetin de İslamiyet’i yaşarken de samimi değildir. Bunun için münâfıklığın pek çok alâmetleri vardır. Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’i bildikçe münâfıkları tanır. Önce kendine bakar bende münâfıklık alâmeti var mı yok mu diye kendini yoklar. Ondan sonra da başkalarına yoklar ki, Müslümanlara, İslam’a zarar gelmesin diye, daha doğrusu insanlığa zarar gelmesin diye. Münâfıklar zararlı, şer kişi gâvurdan da kötüdürler. Her gâvur kötüdür. Münâfık gâvurun daha kötüsüdür. İtaat itaate, günah da günaha sevk eder. Bunu unutma! İtaat itaate, itaatte sevaba sevk eder, günah da günaha sevk eder.
Dakika 5:00
Günah küfrün yoludur, küfrün habercisidir. Sevapta hakîkatin habercisidir ve sevabın cennetin yoludur. Uhud günü, Uhud Savaşında bak, Müslümanların durumuna bak üçte biri sebât etmiş, üçte biri bozulmuş, üçte birisi de yaralıdır. Şimdi işte burada sebât edenler ve yaralı olanlar bunlar üçte ikiyi teşkil etmektedir ki, bunlar kazananlardır. Orada 300 kadar kişi münâfıkların reisi İbn-i Selül 300 kişiyi İslam ordusundan ayırdı. Münâfıklar çok tehlikelidir. Senin en zayıf noktanı yakalarlar o zaman seni o mazeretinle, zayıf durumunla baş başa bırakırlar, fırsatçıdırlar, zayıf tarafını gözlerler. Münâfıklara dikkat et bunlar Müslüman görünürler. Fakat dışları Müslüman, içleri gâvurdan kötüdür. Bunlara dikkat et İslam âleminin başına belâ olanlar ve İslamiyet’i dünyaya yanlış tanıtanlar da bunlardır. Yine Uhud savaşında bizim kahraman kadınlarımız da bulunmaktaydı. Kadınlar savaştan kaçanlara toprak saçıyorlar. Savaştan kaçanlara toprak saçıyorlar diyorlar ki: “Savaş kaçaklarına alda iplik bük diye hakaret ediyorlardı.” Dikkat edin! Kadının kahramanı münâfıktan ve erkeğin kötüsünden daha kahramandır. Sebât edenler Uhud Savaşında tam sebat eden kahramanların bazılarının isimlerini sayayım size başta Ebû Bekir (R.A), Hz. Ali, Abdurrahman Bin Avf, yine Sâ’d Bin Ebî Vakkâs, Talha Bin Ubeydullah, Ebû Ubeyde Bin Cerrâh, Zübeyr Bin Avvâm bunlar Muhâcirinden olanlardır (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn). Dikkat edin yedi kişi! Yine şunlarda Ensâr’dan olanlardır; Hubâb Bin el-Münzir, Ebû Dücâne, Asım Bin Sâbit, Hâris Bin Es-Simme Sehl Bin Huneyf, Üseyd Bin Hudayr, Sâ’d Bin Muâz (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn). Dikkat edin yedi kişi de bu taraftan Ensâr’dan, sebât edenlerin başında işte bunlar geliyorlardı. Her toplumun içinde en çok parlayan yıldızlar ve kahramanlar vardır. İşte bu zât-ı muhteremler bunlardandır. Bunlardan sekizi ölüm üzere anlaşmışlardı. Hiçbirine bir şey olmamıştır. Uhud Savaşında bunlardan sekizi yani illa şehit oluncaya kadar savaşacağız diye ne yapmışlardı? Anlaşmışlardı o kadar savaştılar kahramanca ama hiçbirine bir şey olmadı. Savaşı bırakmak her felâkete baş eğmektir. Savaş felâketleri önlemek, barışı sağlamak, zorbalara, dayatmacılara meydan vermemek, Hakk’ı hâkim kılmak Allah’ın hükümranlığını tanımaktır.
Dakika 10:00
Bunun için yapılır. İ’lâ ’yı Kelimetullah uğrunadır. Müşâvere birde meşveret eden şûrâ cemaattir ki oy almak oy vermektir. Ahlâkî kemâl Rabbânî irfân terbiye sırrı ilâhî irâdenin tecellîlerine uymak Hakk’ın hükmünü açıklamak, müşâvere heyetine zâhir de farzdır. Müşâvere heyeti, danışma meclisi bunun için lâzımdır. Bunun için İslam’la istişare kıyâmete kadar devam etmelidir istişâre kurulunda müçtehit imamlar bulunmalıdır en başta. Diğer yetkililerle beraber en başta müçtehitler olmalıdır. Nas karşısında reyle kıyas batıldır. Bunu da hiç kimse unutmasın! Kur’an-ı Kerim de olmayan sünnette bulamadığın, Kur’an da bulmadığın yine icmâ da, kıyas da bulamadıkların için ne yapacaksın? İşte orada içtihâd, yeni içtihâdlar gerekmektedir. Mevrîd-i Nas nassın geldiği yerde de içtihâda mesağ, izin, ruhsat olmadığı mâlûmdur. Mevrîd-i Nas buna dikkat et! Nassın geldiği yerde de içtihâda izin, ruhsat yoktur. Çünkü Nassın geldiği yerde içtihâd olmaz çünkü nas var. Nas nedir? Kur’an-ı Kerim’de ki âyetler ve hadis-i şerifler, icmâ, ümmet bir defa bunlar İslam’ın şer’i delillerin aslını teşkil eder. Bunlar da olmadığı zaman işte müçtehitlerimiz kıyas yaparlar, içtihâd ederler. Kıyas-ı fukahâ da bu 4’üncü delildir Fâkihlerin kıyası, Fâkih herkes Fâkih olamaz. İslam da Fâkih olmak, müçtehit olmak ve müçtehitlerin bir araya gelerek içtihâd da bulunmaları, icmâyı, ümmeti oluşturmaları her müçtehit içtihâd eder ama müçtehit olmalı, Fâkih olmalı. Nas karşısında içtihâd Allah’ın emri karşısın da rey ile kıyas ile isyân eden kimdir biliyor musunuz? Mâlûm ki, melun iblîsin hâli budur. Nas karşısın da içtihâd eden, nassı dışlayan, Allah’ın emri karşısında Allah’ın emrini tanımayan yani Kur’an-ı Kerim’in âyetini, hadisi, icmâyı tanımayan kendi reyi ile ve kendi kıyası ile melun iblîsle başlamıştır bu iş. İblîsin hâli olduğu mâlûmdur. Onun için Müslüman birinci derece de bizim gerçek Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat müçtehitlerimiz, Fâkihlerimiz hep naslardan hüküm çıkarmışlardır. Nassı en iyi şekilde anlamaya çalışmışlardır. Naslardan hareket ederek Asîlden, Fer’e geçmişlerdir. Nas varken katiyyen içtihâd etmemişlerdir. Naslar Allah’ın kesin emirleridir ve o kesin emrin yanın da mütevâtir derece de hadis-i şerifler vardır, ondan sonra da Ahad de olsa sahîh hadisler bulunmaktadır. Sahîh hadisler başta Kur’an-ı Kerim, Mütevâtir Hadisler Ahad de olsa sahih hadislerle bir defa amel etmiştir.
Dakika 15:02
Bütün Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat Ulemâsı ve İslam âlemine de bunu, bu yolu yerleştirmişlerdir, bulamadıkları zaman da içtihâda geçmişlerdir ve mükemmel içtihâdlar da yapmışlardır. İblîsin durumuna düşmemek gerekmektedir. Bugün Kur’an’ı bilmeyen, sünneti bilmeyen, icmâyı bilmeyen, Kur’an-ı Kerim’i doğru dürüst okuyamayan, anlamını dahi bilmeyenler içtihâd etmeye kalkıyorlar. Bunlar da şeytanın oyuncağı kişilerdir. Şeytan bunlarla ne yapıyor? Toplumdaki câhil ve gerçeği bilmeyenlerin kafasını bulandırıyorlar. Bugün Ehl-i Sünneti dışında bid’at ve dalâlet yolundaki o naylon müçtehitler, sahtekârlar, sahte olan sahte fetvâ verenler, bugün birilerine yağ yakanlar, birilerinin mizâcına göre hareket edenler, Kur’an-ı Kerim’i yok sayanlar, sünneti yok sayarak hareket edenler Ehl-i Sünnet’in dışına sapmışlar Ehl-i Bid’at ve dalâlet yolundadırlar. Bunlara çok mu çok dikkat edilmelidir. Allah’u Teâlâ’yı tanıyamayan, Kur’an-ı Kerim’i keşif edemeyen birine hayran olur, birinin emrinde kalır, birine kul olur. Ama Allah’ı, Kur’an’ı ve Muhammed’i, İslam’ı iyi tanısaydılar kimseye kul olmazlardı, Allah’u Teâlâ’ya kul olma şerefiyle ne yaparlardı? O şeref veren yüce değerlerle övünürlerdi. Biz nefsimizle övünemeyiz ama İslam’la ne kadar övünsek hakkıyla övdük diyemeyiz. İslam çok yüce çünkü Allah’ın kurduğu nizâm-ı ilâhî’dir. Ezelî, ebedî yüce nizam İslam’dır. İslam nizâmı Allah’ın kurduğu düzendir, bu da İslam şeriatının düzenidir. Usul İlminde Efendimiz vahiy bekler, Vahyi İlahî Allah’tan gelecek vahyi bekler. Gelmeyince reyle, içtihâd ile amel ederdi. İşte içtihâdın önderi de Hz. Muhammet’tir. Yine Nisâ Sûresi’nin 83’üncü âyetinde müçtehit âlimler övülmüştür. Cenab-ı Hak müçtehitleri övüyor, Âlimleri övüyor. Ne diyor? (le alimehüllezine yestembitünehû minhüm) işlerinden işin iç yüzünü araştırıp çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi. İstimbat âlimlerimiz müçtehitlerimizdir. İçtihâd, mübâhase, münâzara ile kuvvet bulur. İçtihâd, mübâhase, münâzara ile kuvvet bulur. Bu da müçtehitler kendi aralarında mübâhase de bulunurlar ve birbirlerinden de kuvvet alırlar. Bu ihtilaf rahmettir, ilim yarışıdır, içtihâd yarışıdır ve keşif yarışıdır. İçtihatlarda da dirâyet vardır. Rivâyetin kaynaklarını bilir, rivâyeti bilir, dirâyete geçer. Onun için burada ilmi bir yarış vardır. Karşılıklı konuşma, ilmi tartışma, müşâvere ümmet için rahmettir. Bunu unutma! Karşılıklı konuşma, ilmi tartışma âlimler arasında, müçtehitler arasındadır. Bu müşâvere ümmet için rahmettir. İşin en doğrusuna muvaffak olur. Terk eden hatâdan kurtulamaz.
Dakika 20:00
Müşâvere tek olunamaz. İçtihâd kapısı kıyâmete kadar açıktır. Müçtehitler ihmâl edilemez, müçtehitlere en yüksek mevki makam verilmeli, onları bir araya getirip bunlardan sürekli içtihâd beklemelidir. Allah ve resulü müşavereden müstağnidir. “Âlûsî, Fahrur Râzî” şimdi Peygamber Efendimiz neden müşavere ederdi? Ümmetine o önemli Emri İlâhî’yi iyice tatbik ederek göstermek onu yerleştirmek içindi. Yoksa o vahiy Peygamberidir ve kendi içtihâdı da yeterlidir. Onun Cenab-ı Hakk’ın kimseye bir şey danışmaya ihtiyacı yoktur. Rabbisinden vahiy alan bir Peygamberin de ihtiyacı yoktur ama ümmetine bütün gerçekleri bizzat uygulayarak kendisi göstermiş ve hakîkati yerleştirmiştir. Ümmet için ise vaciptir. Neymiş? Müşâvere ümmet için vaciptir. Ümmet müşâvereyi katiyyen terk etmemelidir. Ashâb-ı Güzin’den sonra istişâre kurulu içtihâd müçtehitler arasında ki içtihâd yeteri kadar desteklenmemiştir. Müçtehitlere yeteri kadar önem verilmemiştir. Bu da zaman, zaman İslam âleminde ki idârenin başında bulunanların suçudur. ( وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ) Cenab-ı Hak ne diyor? Şûrâ Sûresi’nin 38’inci âyetinde işleri aralarında danışma iledir. Yani şûrâ iledir diyor. İslam’ın büyükleri, büyük âlimlerimiz bir araya gelecek ve şûrâ oluşturacaklardır, danışma meclisleri oluşturacaklardır ve oradan alınan kararlarla topluma ışık tutacaklardır.
Hizlân burada muhtacı en muhtaç anında bırakmaktır. İşte münâfıklar en çok en kötü alâmetlerinden biri de hizlândır. Seni en muhtaç olduğun anda en zayıf durumun da seni bırakır terk ederler, yardımı terk ederler. İşte Uhud Savaşında Peygamberimizi münâfıklar terk ettiler. Kadınlar da onların yüzüne toprak saçtılar. Aha size dediler, iplik verelim de iplik eğirin utanmaz herifler diye onları neden savaşı ve Allah’ın Rasûlünü terk ettiniz de geldiniz diye onlara bu şekilde haddini bildirdiler. Bizim kadınlarımız da kahramandır, kıyâmete kadar bu kahramanlık onların da içinde devam edecektir. İslam’ın bütün erkekleri Müslüman erkekler çok cesurdur. Münâfıklar hâriç, İslam’ın kadınları çok namusludur. İçinde başkalarının piyonu olanlar, oyuncağı olanlar, İslam’dan sapanlar hâriç, İslam’ın karşısına geçenler hâriç. Bunun için İslam’ın genci de mükemmeldir, kızı oğlu da mükemmeldir, kadın erkeği de mükemmeldir. Yeter ki İslam’ın değerleriyle donanmış olsun. Ganimete gizli ihânet büyük günahlardandır. Bu âyetlerden geçenlerden biri de ganimet meselesi, devlet malını yiyenler işte en büyük günahı işleyenlerdir.
Dakika 25:00
Ganimet milletindir, ganimetin 5’te 1’i Allah’a ve resulüne ayrılmıştır. Allah’u Teâlâ Rasûlüne ve Rasûlünün yakınlarına, fakirlere, yoksullara, yetimlere, garibanlara ayırmış Cenab-ı Hak Rasûlünün şahsın da geriye kalan 5’te 4’ ünü de Gâzilere ayırmıştır ve şehitlerin geride bıraktığı kimselere ayrılmıştır ve bütün şehit âilelerine maaş bağlanmıştır. İslam tarihinde Hz. Ömer’den şöyle beri bir bakıverin. Şehit aileleri hep maaşa bağlanmıştır ve ganimetin 5’te 4’ de Gâzilere verilmiştir.
Yine Tirmizî’nin, İbn-i Mâce’nin, Dârimî’nin, Ahmet Bin Hanbelî’n rivâyet ettikleri bir hadis-i şerifte: “Kibirden, gururdan, borçtan kurtulan cennete girer.” Dikkat et! “Kibirden, gururdan, borçtan kurtulan cennete girer.” İğneyi, ipliği edâ edin. Kıyâmette ardır, nârdır, büyük ayıptır. Bakın iğneyi bile, iğneyi ipliği edâ edin, sahibine verin. Kıyâmette bunlar dâhil ardır, nârdır. Nâr nedir? Ateştir, büyük ayıptır. Yani Müslümanın haysiyet ve şerefine ne büyüğü, ne küçüğü kul hakları Müslüman da olmayacaktır, kibir gurur olmayacaktır. Borçlu ölmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin. Bu milletin hakkını yiyenler, milletin hakkını sömürenler, devlet malı denizdir yemeyen bilmem nedir diyenlerin kendi o dedikleri gibidir işte, milletin malını yiyenler işte onlardır. Devlet malı denizdir o Müslümanların, tüm insanların, yoksulların, tüm milletin hakkıdır o millet malı denizdir deyip de, devlet malı denizdir deyip de yemeyen bilmem nedir diyenler var ya! İşte o yiyenler dedikleri dağdaki canavardan daha kötüdürler. Niçin o canavar dağları dürter, oradaki ağaçların dibini gevşetir ve zararlıların bir kısmını yer, pislikleri temizler. Ve onun bir görevi vardır eko sistemde ama devletin, milletin malını yiyenler o dağdaki o dağdaki yerleri dürtenlerden daha âdîdirler. Çünkü insanların, yoksulların kanını emiyorlar. İslam dini dünyada da ilâhî adâlet gereği kimsenin hakkını kimseye yedirmez. Öbür âlemde de herkesin hakkı alınacaktır. Kimsenin zerre miktarı hakkı kimse de kalmayacak, haklar ödenecektir ve iflas edenler iflas edip cehennemi boylayacaktır.
فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ
Hiç unutma bunu! Zerre miskali hayır da göreceksin, zerre miskali şer işlediysen onu da göreceksin. Zerresini gören kürresini görmez mi? Elbet göreceksin. Peygamber Efendimiz Uhud Savaşında okçulara ne demişti? Sakın yerinizden ayrılmayın demişti. Bir emri unutmak, gaflet etmek, muhâlefet etmenin faturası ağır olmuştur.
Dakika 30:00
İslam âleminin şuanda başında ki belâ nedir derseniz; Kur’an-ı Kerim’e muhâlefet ediyor, gereğini yerine getirmiyor, Allah’ın emirlerini yerine getirmiyor ve sünnetin emirlerini yerine getirmiyor. Allah’a ve Rasûlüne hakîkî itaatte bulunmuyor, İlâhî emirler terk olunuyor. Bunun faturası ödeniyor şuanda dünya da İslam âleminin başında ki kâbus budur. Allah’ın dinine bütün Müslümanlar sarılsınlar, Allah ve Rasûlüne itaat etsinler. O zaman bak neler olacaktır dünya nasıl saadete ulaşacaktır, bütün insanlık nasıl kurtulacaktır. Sosyal adâlet nasıl tecellî edecektir. Müslümanlar yüce dâvâlarına sarılıp, şahlanıp ayağa kalkmadıkça, bir ve bütün olmadıkça, tek yürek tek bilek olmadıkça, ne İslam âlemi de nede insanlık âlemi sömürüden, vampirlerden kurtulamazlar. Emperyalist ve Siyonistlerin işte elinde dünya bu hâlde kan akıtarak, sömürülerek devam etmektedir. Peygamberimiz (A.S.V) Uhud da öyle dedi. 50 okçuya dedi ki: “Bizi kuşların kaptığını bile görseniz” dedi, bakın şu mucize Peygamberine bakın, her sözü mucize olan, her hâli mucize olan o şanlı Peygamberin sözüne bakın ne dedi: “Bizi kuşların kaptığını bile görseniz bile sakın yerlerinizden ayrılmayın demişti.” Düşman kaçınca biz savaşı kazandık zannettiler, yerlerini terk ettiler. Düşman da geri döndü o zaman ortalık birden bire kazanılmış savaş bugün…..
Dakika 32:26