Tefsir 146-01

146- Tefsir Ders 146 hayat veren nurun keşif notları

146- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 146

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

(Nisâ Sûresi 101’inci Âyet-i Kerime’den 103’üncü Âyet-i Kerime’ler)

 

 

وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا ﴿١٠١﴾

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا ﴿١٠٢﴾

Yüce Rabbimiz yeryüzüne sefere çıktığınız da kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanız da size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. Dikkat et! Cenab-ı Hak siz onların düşmanısınız demiyor, onlar sizin apaçık düşmanınızdır diyor. Müslüman ve İslam bütün âlemde ki herkesin dostudur ama Müslümana dost olmayanları Yüce Allah belirtmektedir.

Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığın da içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıkların da diğer bir kısmı arkanız da beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer bir kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Düşman hep sizin zayıf tarafınızı arar. Uyanık olun ey İslam Âlemi! Bir olun, bütün olun, her konu da tedbirli olun, güçlü olun, caydırıcı olun, tek bilek tek yürek olun ki, dünya da barışı sağlamak için aydırıcı güce sahip olun. Eğer siz yağmur gibi bir eziyet size erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanız da bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden sakın bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır.

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا ﴿١٠٣﴾

O korkulu zaman da namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah’ı zikredin.

Dakika 5:05

Korkudan kurtulduğunuz da namazı tam erkânı ile kılın. Çünkü namaz mü’minlere belirli vakitler de yazılı bir farzdır. Bunu unutma! Düşman topluluğunu takip etme de gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duruyorsanız kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

Müslümanın Allah yolunda ki bütün gayretinin karşılığın da ebedî bitmez tükenmez Allah’ın rahmeti, lütfu ihsânı bulunmaktadır. Kâfir ise tâğût yolun da çarpışmaktadır. Ümidi ise bir defa Allah’a inancı olmadığı için onun Allah’tan bir şey ümidi de bulunmamaktadır. Çünkü kâfirler Allah’tan ümit kesmişlerdir. Bunun için Müslümanın kazâncı uçsuz bucaksızdır. Müslümana Cenab-ı Hak nâmütenâhi lütuflar da bulunmaktadır. Bu lütuf Allah yolunda olmanın, îmân ve Amel-i Sâlih sahibi olmanın tam ihlâsla Allah yolun da cihâd etmenin neticesidir. Bunun için elbette ki ihlâsla Allah yolunda varlarını, yoklarını, güçlerini kullanırlar. Cenab-ı Hak bu âyet-i kerimeler de seferi namazını da ve savaştaki namazı da ve tehlikeli ortamlarda ki kılınan namazlardan da bahsetti.

Korku savaş anında ki namaz: namazı nicelikten, nitelikten diyor kısaltmak bu seferi namaz. Zâhirîler kısaltmak seferde de korku yoksa güven için de isen tam kıl demişlerdir Zâhirî Mezhebine göre, Şâfiîler de sefer de iki kılmak câizdir. Tam kılmak daha iyi demişlerdir. Hanefîler ise ser de iki kılmak tam kılmaktır. Çünkü emir öyle demişlerdir, fazla kılamazsın demişlerdir. Buhârî Şerifte şöyle bir rivâyet bulunmaktadır; “Namaz ilk farz kılındığı vakit evde de, yolculukta da ikişer rekât idi sonra yolculuk hâriç namaz artırıldı.” Bu âyet ise korku hâli savaş anında ki namazdır buyuruldu. Yine Tâvûs ’un İbn-i Abbâs’tan yaptığı bir rivâyet, Efendimiz tüm seferler de korku ve emniyet hâlinde kısaltmıştır. Yani seferi namazları iki rekât kılmıştır, bunda ihtilâf yoktur demişlerdir.

Hz. Ömer’den de şöyle bir rivâyet vardır; (Sadagatün taseddagallâhu bihâ aleyküm fagbelü sadagatehü) bu size Allah’ın verdiği sadakadır.

Dakika 10:00

Sadakasını kabul edin buyurmuştur. Bu da Müslim’i Şerifin rivâyet ettiği hadis-i şeriftir ve Kütübü Sitte de de bulunmaktadır. Sahâbe Hz. Ömer’den gelen haberdir. Yine Bakara Sûresi 239’uncu âyet-i kerimesin de (فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا) ‘’İlâ Âhiri’l Âyeh’’ “Korkuya düşersiniz yaya veya binekle olarak da namazınızı kılınız.” Buradan baktığınız zaman ne yolculuk da, ne sefer de, ne savaş da imkân dâhilin de olduğu müddetçe namaz kılınmıştır, terk edilmemiştir. Ordu savaş hâlinde Efendimizin peşinde namaz kılmışlar, bir grup bir rekât kılıp gidiyor, diğer grup gelip bir rekât kılıp gidiyor, önceki grup gelip bir rekâtı kıraat sız kazâ ediyor, ikinci grup geliyor bir rekâtı kıraatle kazâ ediyor böylece iki rekât kılınmış oluyor. Buhârî’nin, Müslim’in ve Kütübü Sitte de bulunan, rivâyet edilen bir hadis-i şerifte böyledir aynı zaman da âyet-i kerimede de durum bellidir. Bunları yaparken silahlı ve tedbirli olmak da şarttır. Yani İslam dini tamamen tedbir dinidir. Savaşın içinde bulunduğu şartlara göre hareket edilir. Ebû Sâlih’ten Kelbi Envar oğulları ile savaşa gitmişti düşman görünmüyordu. Efendimiz silahını bırakıp o esna da büyük abdestine gitti ve yağmur kiseliyordu, dereden öte geçmişti, bu arada sel geldi Efendimiz derenin ötesin de kaldı. Bizim ordu derenin bu gecesinde idi, Peygamberimizin de o tarafa geçtiğini kimse bilmiyordu. Bu arada Efendimiz (A.S.V) beklerken bir silahlı düşman Efendimizin başına dikildi, bu kişi Gavres Bin Hâris el-Muhârib’i ki, Peygamberimizi öldürmeye yemin etmişti. Ve şimdi benim elimden seni kim kurtaracak? Dedi Efendimize (A.S.V) Efendimizde hiç tereddüt göstermedi. Âlemlerin rahmet Peygamberi Allah’ın himâyesinde kim kurtaracak ki dedi. Allah kurtaracak dedi. Şimdi tabii ki (Allâhümmekfini gavre setnel hârisi bimâ şitte) dedi Peygamberimiz. Gavres, Efendimizi öldürmek için yemin etmiş bütün gücüyle hamle yaptı Peygamberimizi öldürmek için. Efendimiz de Allah’ım dedi dildiğin şekil de Gavres ’in hakkından gel dedi.

Gavres bütün gücüyle kılıcıyla saldırdığı hâlde o hâlde iki küreğinin ortasına bir sancı saplandı kılıç elinden gitti.

Efendimiz kılıcı aldı ve ey Gavres! Dedi, şimdi seni kim kurtaracak? Dedi. Bak, benim inandığım Allah beni kurtardı dedi. Şimdi seni kim kurtaracak? Dedi. O da îmânsız müşrik olduğu için putları da, zaten puta taptığı için putların da kendine hayrı yok ki başkasına olsa.

Gavres dedi ki kimse beni kurtaramaz dedi.

Dakika 15:16

Efendimiz de öyleyse şehâdet getir dedi.

O hayır dedi. Yalnız seninle savaşmam, düşmana yardım etmem, buna şehâdet ederim dedi. Yani artık Gavres Peygamberimizle hiçbir zaman karşılaşmak istemedi ve savaşmak istemedi. Bu konuda da şehâdet ederim dedi söz verdi. Efendimizde kılıcı eline verdi.

Gavres dedi ki; Vallâhi sen çok hayırlısın ey Muhammede dedi (A.S.V)!

Efendimiz de ben ona senden çok lâyığım dedi.

Gavres gitti olayı anlattığı bazı kişiler îmân ettiler. Şimdi bir kısmı derki, Peygamberimiz kılıcı ona niye verdi? Sözünde durmaz da Peygamberimize bir daha saldırır. Ey bunu düşünen adam îmânına dön de bir bak! Allah’ın himâyesinde bir Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber o bir Peygamber o dünya üzerine gelse yine korkmaz çekinmez. O insanoğluna şeriatı, ölçüleri öğretiyor ve uyguluyor. Kendi adına olduğu zaman bir iş çok değişmektedir. Sen Peygamberi bakasıyla kıyas etme o bir insanı kâmil, Allah’ın en büyük kulu, en büyük Peygamberi. Bak! Gavres gitti, olayı anlattı, kişilerin bazıları îmân ettiler. İşe Gavres ‘in Müslüman olmaması bir şey ifade etmedi. Ya? Gittiği yerdekiler bak Müslüman oldu. Efendimiz de derenin suyu çekilince ordusuna gitti olayı anlattı işte o zaman ( خُذُواْحِذْرَ) âyet-i kerimesi geldi. Ne diyor Cenab- Hak bura da: “Tedbiri emrediyor her tedbiri alınız” diyor. Peygamber Efendimiz Allah’ın himâyesindedir ama ümmetine ne diyor? Siz Kur’an ne diyor? Peygamberimiz ne diyor? Ümmetine diyor ki, her tedbiri alınız. Herkes bir peygamber değil, herkes görevini yapacak, peygamber görevini yapmakla beraber onun özel bir kişiliği var, Allah’ın katında da özel bir yeri var. Onun için sen Peygamberin getirdiği ölçülere iyi uymaya tedbirini almaya bak! Tedbiri emreden âyetler geldi. İmâm-ı Ebû Yusuf korku namazını efendimizden sonra iki imamla kılınacağını söylemiştir. Mâlikî âlimlerinden bu görüşte olanı da vardır. Fakat çoğu âlimler o makama geçen peygamber vekilidir, devlet reislerini kapsar demişlerdir. Taberistan da korku namazını Efendimizin uyguladığı gibi sahabeler uygulamış. Huzeyfe Bin el-Yeman da tarif etmiş, Saîd Bin Âs kıldırmıştır. Abdullah Bin Semûre de Bâbil’de aynı şekilde kıldırmıştır.

Dakika 20:00

“Savaşın her anında Allah’ı kalpten, dilden zikredin, îmâ ile kılın” denmiştir âyet 103’üncü âyet. Hanefîler o sıkışık anlarda eğer savaş anındaysa, kılma imkânı da yoksa kazâya kalır demişlerdir. Ahzâb Savaşında yani Hendek Savaşı düşmanların Medine’yi kuşatmalarında 4 vakit namazı kazâya kalmıştır Efendimizin de içinde olduğu o savaş ortamında. İmâm-ı Şâfiî de o sıkışık anda kılınan namazları yeniden kılın demiştir, yani kazâ edin demiştir. Bunun için namaz ve vakitleri bu âyetler de görüyoruz ki namazın terkinin mümkün olmadığını, olmayacağını görüyoruz. Mutlaka namaz yerli yerince kılınmalıdır. Savaş meydanlarında, cephelerde bile, en sıkışık anlarda bile İslam orduları İslam orduları namazlarını hiç bırakmamış. Peygamberimizin o kadar savaşlarında bir tek Hendek Savaşında 4 vakit namazı sadece kazâya kaldığı rivâyeti vardır. Başka hiçbir namazın kazâya kaldığı duyulmamış, görülmemiştir. Cepheler de namazlar kılınmıştır. Şimdi keyfi olarak Müslümanım deyip de namazını kılmayan erkeklere ve bayanlara, yetişkin kızlarımız ve oğlanlarımıza şöyle bir bakın! Yüce Allah’ın emirlerini ya bilmiyorlar veyahut da ulu orta Allah’a isyân ediyorlar. Her ne türlü olursa olsun Müslüman namazını yerli yerince kılacaktır, kılmalıdır. Onun için namaz ve vakitleri bu âyet-i kerimeler de Cenab-ı Hak 5 vakit olduğunu ve vakitlerinde özelliklerini Peygamberimiz bizzat kendisine anlattı, uyguladı nasıl kılınacağını da gösterdi. “Şahitli namaz sabah namazıdır.” İsrâ Sûresi 78’inci âyete bak orada da 5 vakit namaza işaret edilmiştir, diğer âyetlerde olduğu gibi. Şahitli namaz sabah namazı gece ve gündüz melekleri bulunur. Sonra gündüz melekleri kalır, gece melekleri nöbet değişimiyle giderler ve bu şekil nöbet değişimi yaparlar. “Gündüz ve gece namazlarını kılın” diyor Hud Sûresi 114’üncü âyet-i kerimesinde de. Sevgili Peygamberimizde de şöyle rivâyet olunuyor; Evinizin önünde bir ırmakta her gün 5 defa yıkansanız kir, pas kalır mı? Diye buyurdular. Kalmaz dedi Sahâbî, işte 5 vakit namaz da sizde günah bırakmaz dedi. Günahlarınızın affına vesile olur, küçük günahların hepsi silinir, büyük günahlar küçülmeye başlar. Yine Tâhâ Sûresi’nin 130’uncu âyetinde namaz ve vakitlerine 5 vakit namaza işaret edilmiştir. Bunun için yine Rum Sûresi’nin 17 ve 18’inci âyetlerinde orada da işaret edilmiştir. Namazın sınırları nasıl kılınacağını Efendimiz açıklamıştır Hz. Muhammed. Bugüne dek uygulana gelmiştir. Hiçbir zaman Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâatin din anlayışına Bid’atlar karışamamıştır, karışamaz.

Dakika 25:12

Onun için İslam dinini kimse bozamaz, kişi kendini bozar veya bir başkasını sapıtır ama dinde bozulma olmaz ama İslam’a ne Bid’at, ne hurâfe giremez. Âlemin hayat akışında 5 mertebe göz önünde tutularak birincisi âleme geliş, büyüme, ikincisi gençlik, üçüncüsü olgunluk, dördüncüsü yaşlılık, beşincisi ölüm ve ötesidir. Bunların her birine bir namaz farz kılınmıştır. Nisâ Sûresi’nin 103’üncü âyetine işte baktığımız zaman bunar anlaşılmaktadır. “Namazı düzenli olarak, düzenli olanın her şeyi düzenlidir” buyrulmuştur. Namaz şükran borcudur. Biz bütün varlığımızla Rabbimize borçluyuz. Bizi yaratmış, yaşatıyor, nimetlerle donatmış uçsuz bucaksız bu nimetlerine karşı bizim bir kulluk borcumuz var. İşte bunlardan biri 5 vakit namaz bizim Yüce Allah’a şükran borcumuzdur. Kul olmamızın gereği, yaratılışımızın gereğidir. Bunu aynı zaman da zevkle, Allah sevgisi ve ihlâsla seve, seve namaz kılınmalı ve namaz miraçtır, Allah’ın huzurunda divan durmalıdır. Allah’la günde 5 defa buluşma ancak işte bu şekilde namazla resmiyet kazanmaktadır. Bir Müslüman her hâlinde Allah’u Teâlâ’nın huzurunda olduğunu bilir ama bir de namazla O’na gereken kulluk görevini yapar ve ibadetini yapar, Allah’ın istediği gibi yapar. Cenab-ı Hak bana saygı göster demiş, bana ibadet et demiş ve şöyle yapacaksın demiş. Ne diyor? Kıyam dur diyor, rükûa eğil, secdeye kapan diyor ve kıraat esnasında şunları, şunları oku diyor. Rükû da şunları oku, secde de bunları oku, kade de bunu oku, selam da şunu oku. Biz onun isteklerine uygun olarak onun kelimeleriyle onu zikredersek bu ibadet oluyor. Yoksa birilerin kendi kafasından uydurdukları ibadet olmaz, bunlar şeytanın aldattığı kişilerdir. Kişi kendi kafasına göre ibadet etseydi Kur’an-ı Kerim gönderilmez ne Cebrâil, ne Hz. Muhammed insanlara bir fiil öğretmez ve yerleştirmezdi. Herkes kafasına göre hareket etsin denirdi. Adam kendisi bir şey uydurmuş bunun adını ibadet koyuyor, bunu tarikata mâl ediyor, kendi anlayışına mâl ediyor ve birisine götürüp dayıyor. Ehl-i Sünnet Vel-Cemâat Hz. Muhammed’in uyguladığı İslam’ı koruyarak gelmiştir. Onun için Ehl-i Sünnet Vel-Cemâat’in dışında ki din anlayışı İslam da yoktur uydurmadır. İslamda olmayan bir şeyi ibadet maksadıyla yapsanız, putperestlerin puta tapmasından başka neye benzediğini görürsünüz. Ancak putperestler de ne yapıyorlardı? Putlaştırdıkları şeye tapıyorlar yaptıkları şeyi de ibadet kabul ediyorlardı.

Dakika 29:57

Allah’u Teâlâ’nın ortaya koyduğu, Muhammedîn uyguladığı ve o yolu bize hakîkî Müslümanlar, yüksek İslam Âlimleri bu yolu bize kadar getirdiler. İlmen getirdiler, fiili tatbikiyle beraber getirdiler. Bozulmadan kıyâmete kadar bu yol devam etmektedir. Bunun dışında kalan Ehl-i Bid’at ve dalâlet ne kadar din anlayışı varsa bunlar İslam’ın dışındadır, sonradan uydurulmadır, İslam’la alâkası yoktur. Herkes birbirine doğruyu söylesin. Namaz Hz. Muhammed’in kıldığı gibi kılınır ve bugün bütün müçtehitler, yüksek âlimler, müçtehit okulları o ekolden gelen, dünya da icmâyı oluşturan bütün âlimler aynı görüştedir. Peygamberin uyguladığı İslam bugün ne yapıyor? Ehl-i Sünnet Vel-Cemâat yoluyla devam ediyor. Bunun dışında kalanların doğrusu olduğu gibi yanlışları bulunmaktadır. Çünkü gerçeğe dayanmıyor. Doğruyu söylenmediği müddetçe kimse kimseye iyilik etmiş olmaz. Birisi öbürüne yağ yakıyor, birinin de işine geliyor o yanlışın başını çeken adam oradan rant sağlıyor. Çevresinde de kandırdığı insanlar var onlarında içinde bir kısmı ona kanmış, aldanmış rant sağlayanlar var birde o işe aldanmış ve inanç sistemi olarak kabul etmiş olan insanlar var. Esas burada tehlike o işin başında olanlar, rant sağlayanlar öbürlerini kandırıyor, aldatıyor. Çünkü Hakk’a uymayan bir şeyi haktan sûreti Hak’tan gösteriyor. Hakla, hakîkatle hiçbir alâkası yok. Hz. Ali nasıl namaz kıldı? Hz. Ömer, Ömer, Osman, Ebû Bekir nasıl namaz kıldı? Peygamberin kıldığı gibi kıldı. Peygamberin kıldığı gibi kılan Sahâbî’yi de Tâbiîni takip etti, Tâbiîni de Tebe-i Tâbiîn takip etti ve diğerleri de bütün Ulemâ, Kur’an, sünnet, icmâ, kıyas, ilim yoluyla bu yol takip edildi korunarak geldi zapta alındı. Bütün fıkıh kitapları bunun için yazıldı, tefsir kitapları bunun için yazıldı, kelam kitapları bunun için yazıldı. Hadis-i şerifler ne yaptı? Uydurmalardan temizlendi, arındı, tapu senedi alındı, korunarak geldi bunun için yazıldı. Kıyâmete kadar bunlar korunarak geldi. Kur’an ’sız, sünnetsiz, icmâsız, kıyassız din olur mu? Adam Kur’an’ı ret ediyor, yaptığı işin ibadet olduğunu söylüyor. Adam Peygamberin sünnetini ret ediyor, yaptığı işin ibadet olduğunu söylüyor. İcmâyı yani bütün Müçtehitler, âlimleri ret ediyor, kendi uydurduğunu ibadet olarak göstermeye çalışıyor. Bu konu da bütün dünya insanlığına başta Müslümanlara sesleniyorum bunlara dikkat edin! Bunların yanlışından insanların kurtulması için doğrular söylenecektir. Bu işin içinde her devir de İslam’ı içinden yıkmak isteyen fitne fesâd odakları olmuştur. İslam’ı bölmek isteyen, parçalamak isteyenler olmuştur, İbn-i Sebe’ler olmuştur, onun grupları olmuştur ve bâtıl felsefeler işin içine girmiştir sahte şeyhler şeyh sûretinde sahte tarikatlar kurulmuştur. Bunun için Kur’an-ı Kerim’e, sünnete, icmâya, kıyasa, aslî delillere uymayan, Peygamberin uyguladığı İslam’a uymayan şey bid’attir uydurmadır, İslam’la uzaktan yakından alâkası yoktur.

Dakika 35:00

Onun için bugün İmâm-ı Âzâmla, Câfer-i Sâdık’ın içtihatları birdir. Bunun arasında fark var diyenler yanlış konuşmuşlardır. Muhammed Bakır, Câfer-i Sâdık, İmâm-ı Âzâm bunlar Tâbiîn devrinin en yüksek âlimleri ki o zaman âlim dolu etraf sadece üç beşinden ibaret değil. Sahâbî ile görüşmüş ve İslam sıcağı sıcağına nasıl yaşandığı biliniyor ve Müçtehitler ekolü her koldan devam ediyor. Medine ekolü var Müçtehitler ekolü, Mekke ve Küfe ekolü var ve Müçtehitler ekolü devam ediyor, yüksek Müçtehitler, yüksek âlimler. Bunları yok sayıp da Kur’an’ı yok sayıp da kendi uydurduğu keyfine, şehvetine, nefsine uygun olanları millete din diye dayatanlar hem kendine, hem başkalarına en büyük yazık edenlerdir, yazık ediyorlar. Bunun için çok yüksek azimle ve istekle cihâd etmelisiniz. Birinci cihâd doğru bilgiler edinmektir, İslam’ı doğru tanımak, gerçek âlim olmak, gerçek ilim ehli olmak, gerçek ilimle insanlara hakkı İslam’ı tebliğ etmektir. Hak dinin gereği adâletle hükmetmektir. Hak dinin gereği adâletle hükmetmektir. Bu Müslüman olmayanlar da olsa kim olursa olsun kâfir dahi olsa, onunda lehine veya aleyhine de olsa yine adâletle hükmetmek zorundasın. Adâleti bozamazsın, Müslümana nasıl adâlet yapıyorsan, Müslüman olmayana da adâlet yapacaksın. İslam adâlet dinidir, tam adâlettir, her yönüyle adâlettir ve rahmettir, merhamettir. Hem de sosyal adâletin, insanüstü tabiatüstü adâletin tâ kendisidir. Allah’ın gösterdiği ile hükmet. Ne diyor burada? Allah’ın gösterdiği ile hükmet hâkimin görevi doğruyu takiptir. Hâkim rey ve içtihat ile hükmetmez. Ne yapar hâkim? Bizzat açık ve görsel delilleri toplar. İlmi şühûdî ile Kur’an-ı Kerim’e göre böyledir. İlmi şühûdî görmeye dayalı delilleri toplar sağlam delilleri içtihatla orada hükmedilmez. Bir defa tamamen deliller, görsel deliller ortaya çıkarılır araştırılır. (بِمَا أَرَاكَ اللّهُ) buyurmuştur Cenab-ı Hak. Ne diyor? Allah’ın size gösterdiği diyor bak gösterdiği ile hükmet diyor. Kanaatine göre değil dikkat et! Zannına göre hükmedemez hâkim zanna göre hüküm olmaz tam Allah’ın gösterdiği ile diyor hükmedeceksin. Çünkü kanaat ilim değildir, zan da ilim değildir. İlim olmayınca hâkimler ilmi şühûdî ile hükmederler âyet 105 (Nisâ Sûresi) işte Cenab-ı Hak bunu söylüyor. Adam beyin okuyarak kendi kanaatine, kendi ideolojisine göre hâkim karar verirse o hâkim adâlet etmiş olmaz. İdeolojiye göre, kendi zannına göre, kendi kanaatine göre değil gerçek delillere göre, gerçek hak ve adâlet ilkeleriyle hükmetmek zorundadır. İşte İslam dini bunu açık seçik Kur’an-ı Kerim ortaya koymaktadır. Müslümanın bir defa kayıtsız şartsız yapacağı iş adâlettir, adâletle hükmetmektir.

Dakika 40:24

(Visited 78 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}