50- Amelde Fıkhı Ekber Ders 50
AMELDE FIKH-I EKBER DERS 50
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, Amelde Fıkh-ı Ekber ve derslerimiz onun keşif notlarıyla devam etmektedir. Yüce Allah’ın rahmeti, mağfireti, selâmeti iki cihanda her an, her yerde Yüce İslam’a gönül veren, onun hizmetinde bulunan mümin, mücahit kullar üzerinden eksik olmasın. Kıymetliler, dersimizin konusu; Hanbeli mezhebine göre namazı bozan konularla dersimiz devam ediyor. Yüce İslam’ın okullarından biri de Hanbelilerin okuludur. Hanbeli mezhebinin yüksek şahsiyetleri Yüce İslam okulunda okuyarak, okutarak gelmişlerdir. Bu kıymetli ekollerden biri de budur. Hanefiler, Şafiîler, Mâlikîler, Hanbeliler gibi kıymetli ekollerimiz var. Bütün dünyayı okutarak, okuyarak gelen ekoller; bunlar fıkıh okuludur. Fıkıh ise Yüce İslam’ın delilleriyle lehine ve aleyhine ne varsa bunları bilmenin adıdır. İşte ilim budur, bunu bilmeden olmaz. Delillerle Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, kıyas. Bu dört ekol -Hanefiler İmâm-ı Âzam başta olmak üzere- sahabinin ve Hazreti Muhammed’in yolunu en iyi keşfetmeye çalışmışlar ve o yolu takip etmişler. Bunların yolu Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat yoludur. Selef de bunlarındır halef de bunlarındır. Bunların sarıldığı delilleri inkâr ederek mezhepsizlik yapanlar dinsizdir. Dikkat et, cümleyi iyi anla. Bunların delilleri Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, ümmet, kıyas-ı fukaha, aslî ve fer’i deliller. Bunların istinat ettiği delilleri inkâr ederek mezhep düşmanlığı yapanlar dinsizdir. Körü körüne hareket eden mezhepsizler de dinsizliğe köprüdür. Bunu çok kıymetli âlimlerimiz dile getirmiş El-Kevserî de bunlardan biridir. Ramazan el-Buti de bunlardan biridir, yine Zuhayli gibi yüksek şahsiyetler bunlardan biridir ve daha niceleri. Bütün âlimlerimize Allah çok rahmet eylesin, mağfiret eylesin, merhamet eylesin. İnsanlık âlemi âlimlere ve şehitlere minnettardır. Minnettarım ben, bütün âlimlerimize rahmet okuyorum. Allah’ım, o şanlı peygamberin Hz. Muhammed’e salât-u selam olsun, Allah’ım, sahabilerden râzı ol; ebedî (R.A.). Ya Rabbi! Tâbiîn’den de müçtehit âlimlerimizden, Hanefi âlimlerinden, Mâlikî, Şafiî, Hanbeli ve diğer bütün âlimlerimizden Allah’ım râzı ol, onlara ebedî rahmet eyle, mağfiret eyle.
5:14
Ey kıymetli kardeşim! Bu gördüğün güneş, zâhiri aydınlatıyor. İlim adamlarının ilimleri kalplerde parlıyor, kafalarda, ruhlarda parlıyor. İlim, ilim, ilim ile ilim, ilim, ilim ki bu ilimlerin en başta geleni fıkıh ilmidir. Fıkıh ilmi bütün ilimler demektir. Bunu da unutma. Şimdi gelelim konumuza; namazı bozmayı gerektiren hâllere şöyle bir bakalım: Zarûret dolayısıyla namazı bozmak, namazı kesmek vacip olur. Bir özür sebebiyle mübah olur namazı bozmak. Bazen de mübah olur bazen de vacip olur duruma göre. Şimdi zarûret dolayısı ile namaz kesilebilir mi? Kesilebilir. Yanmakta olan birisini kurtaracaksın, yangın var. Hemen namazını selam ver, doğru yangından insan hayatını kurtarmaya bak. İşte o zaman namazı kesmek vacip olur. Kesmezsen günahkâr olursun; namaz kılmış olmazsın. Aklını başına al burada! Bak, burada namazı bozmak üzerine vaciptir diyor bu ekolün yüksek âlimleri, okuyan âlimler, okutan âlimler. Kim bunlar? İsimlerini saydık şimdi. Dersimiz Hanbelilerle devam ediyor. Mesela suya düşüp boğuluyor biri veyahut yırtıcı bir hayvanın saldırdığını gördün, zalim bir insanın saldırdığını gördün. Kişinin yardımda bulunması vacip olur, namazı kes git kurtar, yardım et, yardıma koş. Burada yardım vaciptir. Namazda ise derhal namazı kesip yardıma koşmayan vaciptir diyor, hangi? İslam’ın Hanbeli ekolünün âlimleri. Diğerleri de çok güzel söylüyor, onlar da çok güzel söylüyor. Hanefilere göre imdat çağrısı zarûret dolayısıyla; işte o zaman namaz kesilebilir. Eğer bir imdat çağrısı varsa -diyor-. Şimdi tabii bu zarûretin derecesine göre, sonra sana ulaşan bilgiye göre Hanefiler bunu ayrıca değerlendirmişler. Çok güzel değerlendirmişler hepsi de. Mesela kuyuya düşme tehlikesi varsa yine namazını kes -diyor- Hanbelilere göre. Yine yangın tehlikesi, eşyanın yanması, kurtların koyunlara saldırması gibi bunlarda namazı kesebilirsin ve kesersin diyor. Yüce Allah’ın hakları müsamahaya dayalıdır. Namaz yeniden kılınabilir çünkü namaz Allah hakkıdır ve müsamahaya dayalıdır diyor.
10:03
Kul haklarına daha çok dikkat et, o zaman Allah haklarına da dikkat etmiş olursun. Her şey güzel olur. Kıymetliler, yine namazı kesmek caiz olan konularla dersimiz devam ediyor. Şimdi vacip olan konuya biraz değindik, bir de caiz olana bakalım. Eşyanın çalındığını görmek: Bir dirhem ve daha fazla değer taşıması gerekir en az; yani bir namazı kesmek bozmak caiz olması için çalınan bir eşyanın çalındığını görmek ve bunun da en az bir dirhem veya daha fazla değer taşıması gerekir diye de bir ölçü koymuşlar kıymetli âlimler; Hanbeliler. Çocuğuna bir tehlike gelmesinden korkuyorsa -mesela tencerenin taşmasından, yemeğin yanmasından, doğum yaptıran ebe hanımın eğer çocuğun başına bir tehlike gelmesinden, sakatlanmasından. Yine ölüm tehlikesi gibi durumlardan dolayı- namazını bir ebe hanımın tehir etmesi vacip olur. Çünkü orada hayat kurtarması gerekiyor. İşin ciddiyetine göre, önemine göre -bakın- bazen vacip oluyor, bazen caiz oluyor. Yine namaza durmamışsa namazını geciktirmesi vacip oluyor. Namaza durmuşsa; namazını o ebe hanımın kesmesi ve göreve dönmesi de vacip olmaktadır. Hırsızdan, eşkıyadan korkması hâlinde de namazı kesip saklanması veya kaçması da bu sebeplerden sayılmıştır. Hırsızdan korunmak, eşkıyadan korunmak için de namazı kesmek ve kendini koruması da yine namazı kesebileceği konulardan sayılmıştır. Eziyet veren bir hayvanı öldürmek: Bunlarda namazı kesmek ve o zehirli hayvandan korunmak veya başka bir zararlıdan korunmak için namaz kesmek de caizdir. Kaçan bir hayvanı geri çevirmek için namazı kesmek de caizdir demişler. Abdest daralmasından dolayı da namazı kesmek caizdir. Adam namaza durmuş ama abdesti ile daralmış; namazı kesip abdestini tazelemesi gerekir. Nafile namazlarda ana babadan birinin çocuğuna seslenmesi: Nafile bir namaza durdun, annen baban sana seslendi. Namazı derhal kes, anne-babanın çağrısına cevap ver. Anne-babanı eğer sen memnun etmez de nafile ibadet işlersen bu ibadetten sevap alamazsın. Anne-baba hakkını da ödeyemezsin. Farz namazlar böyle değil, bunlar nafile namazlarda. Nafilelerde namazı bozmak caizdir ana-baba seslendiği zaman. Tabii işin önemli olup olmaması, işin ciddiyeti de artık o andaki duruma bağlıdır. Farz namazlarda caiz değildir.
15:09
Burada kıymetli yüksek âlimler ittifak etmişlerdir. Çünkü farz, direkt Allah’ın kesin emridir. Ama biraz önceki saydığımız zarûretler ve tehlikeler varsa tabii ki o zaman farz namazı da kesebiliyorsun. Ama normal ortamlarda anne-baba seni çağırdı, farz namaza durdun. Namazını bitir, git hâlini arz et, gerekeni yap tehlike yoksa. Ama bir tehlike varsa derhal namazı kes ve koş. Bunları dinleyenler anlamışlardır, anlarlar. Anlamayanlar tekrar tekrar dinlesinler, o zaman İnşâAllah Allah’ın lütf-u keremiyle, hidâyeti ile anlarlar. Yüce Rabb’imiz anlayan, gören, duyan, hep hakkın hizmetinde olan kullarından eylesin. Kıymetli ve muhteremler, şimdi de dersimiz nafile konusundadır. Nafile namazlara şöyle bir bakalım: Tatavvu’ namazı yani tatavvu’; tâat, istemedir. Vacip olmayan tâat demektir; yani farzların dışındaki namazlar tatavvu’ namazlardır. Farz namazların eksiği bu namazlarla İnşâAllah tamamlanır yarın mahşer gününde. Bir haberde -bakın- şöyle buyruluyor: “Namaz ve zekât gibi farz ibadetler tam yapılmamışsa tatavvu’larla tamamlanacaktır.” Bakın, bu Hadis-i Şerifin sahih olduğunu söylemişler ve merfû’ olarak rivayet etmişler. Rivayet edenlerden birisi Ahmet bin Hanbel Hazretleri’dir (R.A.). Tatavvu’nun hükmü sevap almaktır; hükmü nedir denirse. Her ibadetin bir hükmü, her ayetin, sünnetlerin hükümleri vardır. Bunların hükmünü kim bilir? Peygamber-i Zîşân ashapları; yani müçtehit derecede ashapları ve müçtehit diğer âlimler; bu hükümleri onlar bilir. Cahillerin ahkâm kesmesine dikkat edin. Onlar cehâlettir. Cahil insanlar rastgele söz konuşurlar. Hâlbuki her nasın ortaya koyulan bir hükmü vardır. Tatavvu’un da hükmü sevap alır, azap görmez. Mesela tatavvu’yu terk eden insanlar sadece sevaptan mahrum kalırlar, azap görmezler. Bunları niye yapmadın demezler, ama sevap kazanmamış olurlar. Farzlardan ayrı olur; Hanefilere göre bayram namazları vaciptir. Hanbelilere göre bayram namazları farz-ı kifayedir. Bakın yine şöyle bir bakalım: Farzlardan önce ve sonra kılınan sünnetlerde olduğu gibi bunlar farzlara tâbi olur.
20:08
Şimdi nafile namazlar: Nafile kelimesi ziyâde demektir. Nafile; tatavvu’ yapmak demektir. Bakın, nafile tatavvu’ demektir ki yine şer’an nafile; farz, vacip yahut sünnet olmayan meşrû bir işten ibarettir. Şimdi nafile dediğimiz zaman farz değil, vacip değil, sünnet de değil. Ama meşrû bir işe nafile denilmektedir bu izahlara göre. Şafiîlere göre nafileler farzlardan başka işlerdir. Şafiîler de böyle diyor nafileler için. Nafileler farzlardan başka olan işlerdir diyor. Bunlara nafile adı verilmesinin sebebi ise fazladan yapılan ibadetler olmasıdır. Yani farzlardan fazla ibadetler olmasından dolayı nafile denmektedir. Bunların meşrû olması nereye dayanır derseniz; Cihan Peygamberi Hz. Muhammed’in işlemesiyle, amelleri ile sabittir nafileler de. Mesela muhaddislerimizin (R.A.) kıymetli rivayetlerinde Peygamberimiz’den bakın şu haber vardır: O Şanlı Peygamber, Allah’ın Resulü (A.S.V.) diyor bana -işte- buyurdu. “Ben de cennette sana arkadaş olmak isterim.” dedim. Bundan başka buyurdu: “Aynı şeyi istiyorum.” cevabını verdim. Bunun üzerine buyurdular ki: “Çok secde ederek kendin için bana yardımcı ol.” Bak, çok secde ederek diyor; yani çok nafile ibadet işler anlamı var. Kim bunu söyleyen? Rabia Hazretleri’ne diyor Peygamberimiz. Peygamberimiz’den isteyen kişi Rabia Hazretleri. Ona da Peygamberimiz böyle bir tavsiyede bulunuyor. Yine Şanlı Peygamber (A.S.V.) diyor ki: “Dosdoğru olun, fakat bu da pek zordur.” Görüyorsunuz, zoru başarmak ayrıca büyük bir fazilettir. “Dosdoğru olun fakat bu da pek zordur.” Diyor; işte zoru başaracaksın. Biliniz ki sizin en hayırlı ameliniz namazdır diyor bir sözünde Peygamberimiz. Abdestli olmaya ancak müminler devam ederler. Burada da -bakın- sürekli abdestli olmanın fazileti ortaya çıkıyor. Temizlik, kıbleye yönelmek Kur’an-ı Kerim okumak, Yüce Allah’ı zikretmek, salavat-ı şerifeler getirmek… Bunlar birer birer fazilet yarışıdır. Kıymetliler, şimdi Hanefi ekolünün yüksek âlimlerine göre nafilelere şöyle bir göz atalım:
25:02
Sünnet olan nafileler, mendup olan nafileler diye Hanefiler bunu böyle kısımlara ayırmışlar. Sünnet olanlar; Şanlı Peygamber’in yapmaya devam ettiği, nadiren de yapmadığı kuvvetli işlerdir. İşte sünnet olan nafileler Hanefilerin tarifine göre Peygamberimiz’in devam ettiği -yani bu sünnetlerindevamlı işlemiş Peygamberimiz nadiren de terk ettiği kuvvetli işlerdir ki bu sünnetler diyor, kim? Hanefi âlimleri (R.A.) bu yüksek şahsiyetler- farz olmadığını insanlara bildirmektir. Bazen niçin yapmadı derseniz farz olmadığını bildirmek için diyor. Sürekli yapsa vatandaş onun farz zannedecek. Veya başka nedenleri, hikmetleri de vardır. Ama kıymetli âlimlerimiz buraya işaret etmişler. Bir de yine Hanefi ekolüne göre mendup olan nafileler var. Bak, sünnet olan ve bir de mendup olan nafileler var. Peygamber-i Zîşân Efendimiz (A.S.V.) -Ey Yüce Allah’ım! Senin salâtın ve selâm’ın Hazreti Muhammed’in üzerinden ebediyyû’l ebed eksik olmasın. Allah’ım, sana kul olan, habibine ümmet olan ve içi-dışı imân olan imânı kâmil ve ebedî olan kullarından eyle. Tüm amellerimizi sâlih eyle. İçte ve dışta takvayı yaşayan kullarından eyle- bakın mendup olanlar konusunda da Peygamberimiz’in bazen yapıp bazen yapmadığı kuvvetli olmayan sünnetlere de mendup denilmektedir. Bunlara diğer adıyla gayri müekked sünnetler de denmektedir. Şimdi müekked olan sünnetlere de şöyle bir bakalım: Sabah namazından önce kılınan iki rekât sabahın sünneti -ki bu müekked olan bir sünnettir- iki rekât bir nafile namazdır. Çünkü nafileleri Hanefiler ikiye ayırdılar. Bunlar neydi? Sünnet olan vardı bir de mendup olanlar idi. Şimdi sünnetleri de müekked olan, bir de gayri müekked olan kısımlar diye ikiye ayrılmaktadır. Müekked olan sünnetlerin başında sabah namazının sünneti gelmektedir. En kuvvetli sünnet bu sünnettir, sünnetlerin en kuvvetlisidir. Sabah namazının sünneti, farz değildir. Farzın dışındakilere komple nafile deniyor. Ama nafilelerin içinde de en güçlü sünnet olan -bakın- başta sabah namazının sünneti gelmektedir. Yine Şanlı Peygamber’den gelen haberde (A.S.V.): “Sabah namazının iki rekâtı dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır.” buyurdular. Kim buyurdu? Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.).
30:06
Bu Hadis-i Şerif merfû’ olarak insanlığın annesi olan, ilim nurları ile parlayan, allâme-i cihan olan Ayşe-i Sıddıka Annemiz’den rivayet edilen bir Hadis-i Şeriftir bu. Yine bu kıymetli Annemiz Ayşe-i Sıddıka (R.A.), Peygamber Efendimiz’den şöyle rivayet ediyor (A.S.V.): “Sabah namazının iki rekâtı kadar çok hiçbir nafile namaza devam etmemiştir.” diyor. Yani Peygamberimiz, sabah namazının sünnetine çok dikkat ederdi diyor (nafileler içerisinde, sünnetler içinde). Ki müekked sünnet, en güçlü sünnet demektir. Çok kıymetli, muhterem izleyenler, Hanefiler özürsüz olarak binek hâlinde yahut oturarak kılmak caiz değildir demişlerdir. Hangi namaz için? Sabahın sünneti için demişlerdir. Hani nafileler binek üzerinde de kılınabilirler özürlü-özürsüz durumlarda. Ama Hanefiler sabah namazının sünnetine burada da bir ayrı özellik vererek binek hâlinde yahut oturarak kılmak caiz değildir demiştir. Sabah namazının sünneti dışında hiçbir sünnet Hanefi mezhebine göre kaza edilmez. Ama sabahın sünneti farzı ile beraber geciktirildiği zaman (tehir) sabahleyin kılamamış da kuşluk vakti kılacak. Öğle üzerinden geçmeden sünneti ile beraber kılınır sabah namazı; bu tehirdir. Vaktinden sonraya geciktirilmiş olmasından dolayı sabah namazının sünneti, farzı ile beraber kerahat vakti çıkınca beraber kılınır; ama öğleden önce, zevalden önce olması gerekir. Sünnetini de beraber kılar; yani farzı ile beraber. İki rekâtın da ilk rekâtında; sabah namazının sünnetinin ilk rekâtında Kâfirûn Suresi’ni okumak, ikinci rekâtında ise İhlas Suresi’ni okumak da ayrıca sünnettir. Evinde vaktin ilk cüzlerinde kılıp mescide gitmesi de sünnettir. Neyin? Sabah namazının sünnetinin. İşte Hanefilere göre bu yüksek okulda okunan bu fıkhî konulara Hanefilerle şimdi devam ediyoruz. Yine sabahın sünnetini kılmadan cemaat farza dursa bakılır. İkinci rekâtta bile olsa farza yetişmek imkânı varsa sünneti kılar, cemaate yetişir. Buraya dikkat et: Cemaati kaçırma; -sakın bak- birinci şartın bu. İkinci şartın: İkinci rekâtta bile olsa eğer farza yetişmek imkânın varsa sünnetini derhal çarçabuk kıl, cemaate yetiş.
35:13
Cemaati kaçırmamak birinci görev, sünneti kaçırmamak ikinci görevindir. Ama cemaat kaçacaksa o zaman sünneti terk edebilirsin. Bu kadar güçlü bir sünnet -dikkat et- cemaatle namaz kılmak ondan da güçlü. Yalnız cemaat olmak ne demektir? Onu da Müslümanların iyi bilmesi gerekir. İmamın arkasında sadece yatıp kalkmak cemaat olmak değildir. İmam Kur’an’a, şeriata sıkı bağlı olacak; ilim irfanı ile. Cemaat de o imamın ilmine tâbi olacak. Her konuda birlik-bütünlük olacak. Allah’ın emrinde hazır kıta olacak. Ruh-u millî, içtima-i millî, tevhid birliği. Camiye giriyor, yatıp kalkıyor, arkasını dönüp çekip gidiyor. Hiç cemaati ile, imamıyla, ilimle, irfanla ilgilenmiyor. Müslümanın derdiyle de ilgilenmiyor Kur’an-ı Kerim ne diyor; hiç haberi yok. Kur’an-ı Kerim’e de sırt dönüp gidiyor; böyle cemaat olmaz! Bunlara da söyleyin; bunlar İslam birliğini perişan eden, mahveden, tefrikayı körükleyen cahil gruplardır. Bunları da irşad etmek gerekmektedir. Kıymetli efendiler, işte cemaat olmanın önemi. Eğer yetişemeyeceğini anlarsa yani cemaate yetişemeyeceğini anlarsa sabah namazının sünnetini terk ederek cemaate katılır. Farzdan sonra sünneti kaza etmez. Hanefilerde farzdan sonra sünnet kılınmaz. Hanefi mezhebine göre ortalık aydınlık hâle geldikten sonra sabah namazını kılmak daha faziletlidir. Burada ortalık aydınlık demek, güneş dolmasından asgari yarım saat-kırk dakika önce kılmak. Yoksa kerahat vaktine namazı geciktirmek anlamı değil. Konuları doğru anlamazsa birisi gözleri pansuman yapacağım derken göz bebeklerini tahrif eder, yazık olur. Evet, öğle yahut da cuma namazından önce kılınan dört rekât sünnet; bunda da müekked sünnettir. Mesela cumadan önce kılıyorsun. Bir dört rekât yine öğle namazından önce kılıyorsun; dört rekât sünnet onlarda müekked sünnetlerdir. Derecelerine göre devam ediyoruz. Müekked sünnet neydi, hatırlatalım. Bilenler biliyor da hatırlatma ihtiyacı duyanlar var. Konunun başını dinlerken sonunu, sonunu dinlerken başını unutanlar var. Müekked sünnetler, güçlü sünnetlerdir. Evet, kıymetliler. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz’den gelen yine Peygamber okulunda çok iyi okuyan Ayşe-i Sıddıka Annemiz; dünya kadınlarının allâme-i cihan olan Ayşe Annemiz’den (R.A.) gelen haberde. Çünkü Peygamber okuluna küçük yaşta kayıt olmuş, çok iyi okumuş. Bir Peygamber hanımı, İslam dünyasının annesi, Ümmet-i Muhammed’in annesi bu. Hem de allâme-i cihan, Nur Suresi ile Allah’ın desteklediği kadın Ayşe Annemiz’dir.
40:20
Kur’an-ı Kerim’de Ayşe Annemiz desteklenmiş, Nur Suresi gelmiş onun adına. Ona iftira etmek isteyen dünya alçak müfterilerine Allah Nur Suresi’ni göndermiş. Ayşe nur gibi tertemiz bir kadın, nurdan bir kadın. Çünkü ilim kadını, ilim! Kadınların dünyada ilimde önderi çok kıymetli annelerimiz var. Peygamberimiz’in kızı Fatıma-tüz-Zehra, Haticetül Kübra (R.A.) ve diğer annelerimiz. Diğer Müslüman kahraman kadınları çok dünyada. İlimde Ayşe Annemiz önde gidiyor. İsa’nın annesi Meryem, Firavun’un bütün saltanatını imânıyla reddeden Asiye Hatun. Bunlar kahraman kadınların önünde gidenlerden. Meryem Annemiz’e de iftira edildi. Siyon Yahudisi, Meryem’e ne dedi: “Sen İsa’yı zinâ yoluyla aldın” dediler, iftira ettiler. Kur’an-ı Kerim’de Meryem Suresi de var. Meryem, İsa, Musa, diğer bütün İbrahimler, Nuhlar, Ademler, Yakuplar, Yusuflar İslam’ın amentüsündedir. Bütün değerler Kur’an-ı Kerim’de, İslam’dadır. Birilerinin uydurduğu İsa, İsa değil. Gerçek İsa Kur’an-ı Kerim’de, gerçek Musa, gerçek Tevrat, İncil, gerçek Meryem, Ayşe Kur’an-ı Kerim’de. Fatıma-tüz-Zehralar, Haticetül Kübralar İslam’ın içinde kahraman kadınlar. Onun için Ayşe-i Sıddıka Annemiz -bakın- Peygamber okulunda okuyan, allâme i cihan olan bu Annemiz, Peygamberimiz’den şu haberi veriyor: “O Şanlı Peygamber (A.S.V.) öğleden önce dört, sabah namazından önce de iki rekât namaz kılmayı terk etmezdi.” Bakın, güçlü sünnetlerden haber veriyor. Öğlenin sünneti, sabah namazının sünnetinden sonra sünnetlerin en kuvvetlisidir. Bunun dışındaki sünnetler ise kuvvet bakımından birbirine eşittir demiş. Kim diyor bunları da? Hanefi ekolünün yüksek âlimleri. Kur’an-ı Kerimi iyi bilen, sünneti keşfeden, Hadis-i Şerifleri, icmâ ve kıyası, aslî ve fer’i ilimleri iyi keşfeden yüksek şahsiyetler Hanefi âlimleri. İslam’ın asırlardır dünyayı okutan ekolü, okuludur Hanefiler. Mâlikîler de böyle, Şafiîler, Hanbeliler de böyle. Diğer kıymetli âlimlerimiz var. Her biri ayrı bir dalda çalışmışlar. Ama bu dördü dünyayı okutmuşlar. Bu dört ekol dünyayı okutan, asırlardır içinde bilim kaynayan, âlim yetiştiren ekollerdir. Önde geliyorlar bunlar, önde gelerek devam etmişler. Cihan hâkimiyeti kurulmuş İslam ile; bu dört ekolün âlimleri var. Bu işin içinde onların ilmi, irfanı var. Dünyayı adaletle idare eden. İslam adaletinin, -işte- onun ilminin kökünde bu dört ekolün âlimleri var.
45:03
Bunlar Kur’an-ı Kerim’e, sünnete, Tâbiîn’e, ashaba ve Şanlı Peygamber’e istinat eden ekol ve onun dersleri, fıkıh ekolü. Ömründe fıkıh kelimesini duymadan ömrünü tamamlayan nice Müslümanlar vardır. Fıkıh, İslam dininin lehine-aleyhine ne varsa İslam’da Allah’ın emirlerini bilmendir; lehte aleyhte, delillerle. Kuran’ı Kerim’i bileceksin, sünneti, icmâyı ve kıyası, bunların delillerini bileceksin. Billmiyorum diyorsan bilenle hareket edeceksin. Müçtehit -işte- bunun için şart; var var olarak gelmiş, var olarak gidecektir. Mezhep demek âlimlerle, müçtehit bir âlimin ilmiyle hareket etmek demektir. Cahil ile hareket edilmez. Kur’ansız, sünnetsiz de İslam olmaz. Kur’an’ı, sünneti de sen değil o biliyor; müçtehitler âlimler biliyor. Mezhep düşmanlığının kökünde ne var? Önce zır cehâlet var, taassup var. Ve İslam’ı, aslî delilleri bilmemek var. Çünkü bilmiş olsa bir defa mezhebin ne olduğunu, okul olduğunu bilen, müçtehitler olduğunu, bilen ile hareket etmenin şart olduğunu kulağına küpe eder. Herkes âlim değil ki; mutlaka bir âlime herkesin ihtiyacı var. Bilene ihtiyacı var bilmeyenlerin. Sen bu gelenleri ortadan kaldırır, bunları yok sayarsan, başıbozukluk ortaya çıkarsa, kafasına göre herkes Kur’an-ı Kerim’e yanlış mânâ verdiği zaman ortada din, imân kalır mı? Bak, bugün dört tane okulun yerine başıbozuk, birbirini tanımayan insan sayısı kadar başı bozukluklar çıkacak ortaya. Cahiller! Herkesi okuttun, herkesi âlim yaptın mı? Buna çalış, buna! Mezhep düşmanlığını bırak! İnsanlığı okut, öğret. Her insan bir mezhep hâline gelirse o zaman ne olur? Herkes İslam’ı bilir, birbirinden faydalanır. Bugün İmâm-ı Âzam bir mezheptir. Niye mezheptir? İslamı bildiği için, ilimlerle. Her âlim de böyledir, delillerle İslam’ı bildiği içindir. Bu âlimlerin görevi İslam’ı bilmek, bildirmek, okumak, okutmak. İslam’ın yerine başka bir İslam koymuş değil bunlar. Kur’an-ı Kerim’e hizmet eden, onu iyi anlayan zât-ı muhteremler; Kur’an-ı Kerim’in yerine kendi aklını koymuş değil bunlar. Mezhebi yanlış tanıtanlar da var. Mezhep düşmanlığının kökünde çok kara cahiller var; kara beyinler, var art niyetler var ve bir de ne konuştuğunu, faydaya mı zarara mı gittiğini bilmeden rastgele konuşanlar var. Şunu hiçbirimiz unutmayalım: Âlim ve ilmi lazım; işte mezhep, işte içtihat müçtehidin görevi. Aklına gelen içtihat edemez, aklına gelen, Kur’an’ı bilmeyen bir insan. İşte o zaman aklını Kur’an’ın yerine koyarsan buraya İblis içtihatları çıkar. İblis ne yaptı? Nas varken gitti kendi aklını nasın önüne koydu. Ve emri veren Allah olduğu hâlde Allah’ın emrine karşı geldi. Cahile evi, yolu, işi bırakırsanız İblisler sollanır, kenarda kalır. Nice iblisler çıkar ortaya; cahile içtihat ruhsatı verilmez.
50:01
Evet, kıymetliler. Nafilelerin fazilet derecelerine de şöyle yine bakarak dersimiz devam ediyor: Şimdi öğle namazından sonraki iki rekât namaz, öğlenin farzından sonra iki rekât sünnet kılıyoruz. Bu da müekked bir sünnettir. İki rekât daha ilave edilerek kılınması da menduptur demişlerdir. Mesela öğlenin sünnetini -son iki rekât sünnetini- dört rekât kılmak da menduptur demişlerdir. Cuma namazından sonra dört rekât -yine- sünnet kılıyoruz. Bu da müekked sünnetlerindendir. Cuma’nın farzından öncekini söyledik. Bak, farzından sonra da bir dört rekât sünnet kılıyoruz; ki bu da nedir? Ve müekked bir sünnettir. Bu konuda da Sevgili Peygamberimiz’den gelen haberde: “Her kim öğle namazından önce dört rekât, öğle namazından sonra da dört rekât namaz kılarsa Allahu Teâlâ onun cesedini cehennem ateşine haram kılar.” Şimdi bu Hadis-i Şerif, sahih kabul edilmiştir. Ümmü Habibe’den gelen bir haberdir. Muhaddislerimizden beş grup bunu rivayet etmişlerdir. Yani beş tane imam, muhaddis imamlar rivayet etmişlerdir Ümmü Habibe’den (R.A.). Kıymetliler, yine Sevgili Peygamberimiz (A.S.V.) cuma namazından önce dört rekât, cuma namazından sonra da dört rekât namaz kılar, rekâtlar arasını selam ile ayırmazdı. Bakın, yani dört rekât kılıyordu. İkide bir selam vermiyordu Cuma’nın sünnetlerinde diyor. Şimdi burada muhaddislerimiz tarafından rivayet edilmiş, her ne kadar zayıf diyenler olmuşsa da bu uygulanarak gelmesi bakımından güçlüdür; zayıf değildir. Yine akşam namazından sonra kılınan iki rekât namaz; bu da kuvvetli sünnetlerdendir. Akşam namazından sonra kılınan iki rekât sünnet olan namaz kuvvetli sünnetlerdendir. Yatsı namazından sonra kılınan iki rekât; bu da sünnettir. Her kim bir gün ve gecede farz namazlar dışında on iki rekât namaz kılarsa Allahu Teâlâ ona cennette bir ev bina edecektir. Bakın, Sevgili Peygamberimiz’den gelen bir haber de budur. Bunu da kıymetli muhaddislerimiz rivayet etmişlerdir. Yine kıymetli muhaddislerimizin rivayet ettiği başka bir haberde: “Her kim bir gün ve gecede on iki rekât namaz kılarsa onun için cennette bir ev bina edilir. Öğle namazından önce dört rekât, öğle namazından sonra iki rekât akşam namazından sonra iki rekât, yatsı namazından sonra iki rekât, sabah namazından önce iki rekât.” Bakın, Peygamberimiz’den gelen haberler bunlar.
55:15
Nesâî ikindiden önce iki rekât ifadesini zikretmiş olup yatsıdan sonra da iki rekât ifadesini kaydetmişlerdir. Şimdi Hanefilerde -biliyorsunuz- ikindiden önce dört rekât sünnet kılınır. Ve bu konuda da doğrudan gelen haberler, dolaylı anlaşılan mânâlar Hanefi âlimleri tarafından mükemmel keşfedilmiştir. Doğrudan olanları anlamak kolaydır. Nice dolaylı haberler vardır; mânâ orada gizlidir. Kâşif olacak, onu keşfetmek için Hanefi âlimleri ve diğer âlimlerimiz çok yüksek kâşiftirler. Keşfetmişler ve tam Kur’an-ı Kerim’e dayalı, sünnete, icmâya, kıyasa, içtihada dayalı mükemmel bir mezhep ortaya koymuşlar. Seve seve Hanefiyim diyenler, mezhebini yaşasınlar. Seve seve Mâlikîyim diyen mezhebini yaşasın. Şafiîyim ve Hanbeliyim ve diğer Ehl-i Sünnet yolundakiler yaşasınlar. Yalnız Kur’an-ı Kerim’i, sünneti delilleriyle bilerek veyahut bilenle hareket ederek yaşasınlar. “Mezhep de nereden çıktı? Peygamber zamanında mezhep mi vardı?” diyen aptallar var. Peygamber’in kendisi o zaman mezhep. Kur’an-ı Kerim, sünnet, icmâ, ashab… Her biri gökte bir yıldız, her biri bir mezhep. İslam’ı bilen adam demek bu, bilenle hareket etmek demek. Ashap dünyada ebedî kalmayacak, ashaptan sonra Tâbiîn, Tâbiîn’den sonra diğer Tâbiînlerin bilene ebedî ihtiyacın var. Mezhep bu işte; aklının ermediği işe karışma, cahilce de hiç konuşma. Bilen ile hareket et. Yolları biliyor, gitmiş gelmiş. Sen şimdi yola kiminle gidersin? Yolları bilenle mi yoksa gözleri bağlı, kalp gözü kör, dış kulağı değil kalp kulağı sağır, iç dünyası özürlülerle mi yola gidersin? İlim parlayanlarla yola gidersen -mezhep bu işte- ilim parlayanlarla hareket etmektir. Bırak şu mezhep düşmanlığını. Evet, kıymetliler. Farz namazlardan önce kılınan sünnetlerin meşrû kılınmasının sebebi, şeytanın ümidini kesmektir. Şeytanın ümidini kesenlerden -bak- alınan bir yüce tedbir bunlar. Bu adam farz olmayan namazı bırakmıyor. Şimdi şeytan ne diyor? Bu adam -diyor- farzı olmayan namazı bırakmıyor. Nasıl olur da farzını terk eder? Bak, şeytan hemen ümidini kesiyor senden. Önemli olan şeytanın ümidini kesmek zaten. Farzlardan sonra kılınan sünnetlerin teşrii sebebi ise farz namazlardaki noksanları tamamlamaktır. Şimdi sen dört dörtlük namaz kıldığına inanıyor musun? Farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehapların adabını yerli yerine getirdiğine ve mekruhlardan, namazı bozan şeylerden dört dörtlük kaçındığına? Bütün mekruhlardan uzak kaldığına, namazı bozacak hiçbir fiili işlemediğine, dört dörtlük bu işi yaptığına kanaat getirme şansın var mı? İnsanoğlu âcizdir; hataları var, eksikleri var.
1:00:27
Âlimin âlime göre, cahilin de cahile göre herkesin beşer-acziyet yönü var. Onun için farzlarınızı kılın ama sünnetlerinizi de kılın. O sünnetler yarın farzdan eksik olunca cehennemi boylarsın, sünnetlerle farzın tamamlanınca kurtulursun. Aklını başına al! Sünnete karşı olan züppeler var. Bunlar birer toy ve züppe, hoppa bunlar. Sünnet kılmıyor, farzları da. Sünnet kılmayanın gidin farzlarında da doğru dürüst farz kılıp kılmadığına da bakın. Bunlar serseri tabakası. Sünnetin kökenini inkâr edenler var. Sünnetin kökenini inkâr, Peygamber’i inkâra kadar götürür; orada da imân kalmaz. Allah muhafaza buyursun. Sonra mütevâtir sünnetler var; inkârı küfürdür. Sünnetin kökünü kazıyıp atanlar var. Onlara siz hiç mi hiç değer vermeyin, itibar etmeyin. Sünneti yok sayanın kendi Müslümanlığı yoktur. Çünkü sünnet, Allah’ın kanunlarının adıdır. Ayrıca, sünnetler derece derecedir. Bunun mütevâtiri var, ahat haberlerle gelenler var. Ve mezhepler bunların hükümlerini, sünnetin derecelerini keşfetmişler. Bugün dört mezhebi dışlayıp da doğru dürüst hadisleri bilmeyen, Kuran’ı Kerim’i dahi doğru dürüst anlamayan, anlatamayan, kendini müçtehit zanneden sahte ve sahtekâr naylon müçtehitler var. Bunlara dikkat edin, onlara değer vermeyin. Bir de o müçtehidin fikrinden çalmış, beriki müçtehitten çalmış ve bu çaldıklarıyla da öbür mezhepleri dışlamış serseriler var. Ne yaptığını bilmeyen ve kendine, insanlığı tervice çalışanlar var. Bunlar tebliğ değil, irşad değil; terviçtir. Kendini gündemde tutmaya çalışan rantiyeciler var; onlara da dikkat çekiyoruz. Kıymetliler, konumuzun içerisinde bunlara da yer veriyoruz ki uyarmak için. Uyarmak-uyandırmak, okumak-okutmak, tebliğ etmek, irşat olmak-irşat etmek, faydalı olmak; tek kelime ile. Yoksa biz ismimizin de resmimizin de piyasada olmasını istemiyoruz. Ya hakkı, hakikati ortaya koyalım, faydalı olalım; istediğimiz bu. Bunun da hedefi Allah’ın rızâsını kazanmak. Başka bir hedefimiz de yok, olmadı, olmaz. Çünkü Rabb’den geldik Rabb’e gidip hesap vereceğiz. Onun rızâsının dışında rant için çalışanlar, egosu ile kaprisleri ile riyakârlık yaparak hareket edenler. Bunlar müşrik putperest, bunlar bir yandan cahil bir yandan egosuna tapıyor bunlar. Enaniyet önde gidiyor; Allah’ın rızâsı, ilim, irfan değil.
1:05:00
Şimdi bizde de -bakın- zaman zaman şecaat damarlarımız kabarıyor. Niçin? İnsanlar tehlikeye gitmesin, onun için. Ateşe düşecek adamı girip sertçe çekmek, onun hayatını kurtarmak içindir. Bazen sert seviyoruz ama bu insanlığa zarar veren etmenlere karşı; yoksa hiç kimseye zarar verme niyetinde değiliz. Nefsi ile hareket edenlerden Allah eylemesin. Allah’ın rızâsı ile hareket eden, her sözü hak ve nur olan kullarından eylesin. Amacımız bu. Şimdi teravih namazı da güçlü bir sünnettir, müekked bir sünnettir, cemaatle kılmak sünnettir. Kıymetliler, şimdi bakın; kıymetli âlimlerimiz bu konuda teravih namazının yirmi rekât olduğunda ne vardır? İcmâ vardır. Yirmi rekât olarak teravih, asırlardır kılınarak gelmiş. Bu Peygamberimiz’le başlamış. Ama Peygamberimiz farz olur endişesiyle ne yapmıştır? -çünkü onun zamanında şeriat vahiy geliyordu- Farz olur endişesiyle Peygamberimiz, o yirmi rekâtın; teravihin yirmi rekât oluşunu ashabın kendine bırakmış. Kendi yapsa farz olur endişesi vardı. Haberler böyle; Peygamberimiz açıktan bunu sekiz rekât olarak kıldırırdı. Gerisini cemaat evlerinde tamamlıyorlardı. Bakın, âlimlerimizin tespiti bu. Bu sebeple ashaptan gece vakti arı vızıltısı gibi sesler işitilirdi. Yani teravihler yirmi rekât evlerde kılınıyordu. Hepsi kılınacak, 20 rekât ama farz olur endişesiyle bu geciktirildi ve ashaplar evlerinde kılıyorlardı. Şimdi bakın bu konuda beş tane hadis âlimi muhaddislerden haber var. Yine Tirmizî’den sahih olarak gelen bir haber var. Yine Buhârî ve Müslim’de Şanlı Annemiz, allâme-i cihan Hazreti Ayşe’den gelen haber var. Ve bir de dört mezhebin fıkıh kaynaklarına şöyle bir bakın, fıkıh eserlerine. Bunları da şöyle bir görün. Yine bunlardan çok kıymetli fıkıh kaynaklarımız var. Hanefilerin fıkıh kitaplarına bakın ve dört mezhebin fıkıh kaynaklarına bakın. Bunlarda bunları bir bir bulursunuz. Haricilerin kitaplarını okuyup da bunları yok sayarsanız teravih namazı sekiz rekâttır deyip kesti adam. Bunlar zır cahil! İnsanlar işin önüne bakmıyor, sonuna bakmıyor. Âlimle de hareket etmiyor. Bir de dört mezhebe savaş açmış adam. Bunlarla hareket etmeyin; bunlar insanın içinde kaynayan mikroplardır. Bunlardan kendinizi temizleyin bu mikroplar bulaşmasın size. Çünkü sünnetin birini almış; o sünnetle öbür sünnetlere tırpan atmaya çalışan var. Sahihini, zayıfını, güçlüsünü bildiği de yok. Birisinin ağzından almış bir mikroplu sakız, onu çiğniyor.
1:10:02
Biri eline tutuşturmuş; bir kör testere ile Müslüman kesmek için uğraşıyor. Bunlar islam’ın düşmanlarıyla hareket etmişlerdir tarihte. Sıffîn’da bunlar vardı, Cemel’de bunlar vardı, Nehrevan’da Hazreti Ali ile savaşanlar; bu alçaklar vardı. Yine bugün de var bunlar; emperyalistler ile beraber olup Müslümanlara karşı kılıç kullanan alçaklar bunlar. O günün haricinde bugünün de haricisi bunlar; selefi izliyor bunlar. Bunları Selefi falan değil bu çağın nifak içinde haricileridir. Hariciler kim derseniz; Hz. Ali’ye kâfir diyen, onunla savaşan, Müslüman kanı akıtan, tarih boyu alçaklardır hariciler. Bugün bunların kolları var. Bunlar selefi izliyorlar; bunlar Selefi değiller. Selefi; dört mezhebin kendisi hem seleftir hem haleftir. Dört mezhebe yakın olan çok kıymetli diğer âlimlerimiz de var. Ehl-i Bid’at âlimleri var; onların doğruları da var yanlışları da var. Bunlar konumuzun dışında. Onlar konusunda da önceki derslerimizde size keşif notları az çok verdik, vermeye de devam edeceğiz İnşâAllahu Teâlâ. Kıymetliler, yine Hanefilerde teravih namazının vakti, yatsı namazından sonradır. Diğerlerinde de böyle. Hanefilerde vitirden önce olduğu gibi vitirden sonra da teravih kılınabilir. İslam’ın geniş caddelerini kimsenin daraltmaya da kolaydan daha kolay İslam’ın mutlu hayatını zor göstermeye de kimsenin hakkı yoktur. Bu âlimler, büyük kâşiflerdir. Rahmet dalgalanıyor bu hak mezheplerin, içtihatların içinde. Rahmet deryaları dalgalanıyor. İslam keşfedilmiş. Teravih kaza edilir mi? Hanefilerde edilmez. Eğer kaza edilirse o zaman bu, müstehap bir namaz olur. Vitir namazı gibi vacipleri mahsustur; ne kaza etmek? Kaza edeceği namaz en azından vitir namazı gibi vacip olması gerekir. Zaten sabahın sünnetine daha önce değindik. Teravih namazında cemaat olmak sünnet-i kifayedir. Yine Kur’an-ı Kerim’in tamamını okumaya çalışmak veyahut da cemaatinin durumuna göre kısa ve kolay ayetleri okumak da sünnettir. Bakın, bir konuda sünnet bir tane değil ki; bir konuda bile birçok sünnet var. Cemaatin durumuna göre kısa okumak da sünnet -bakın- Kur’an-ı Kerim’in tümünü hatmetmek de sünnet. Bu da cemaatin durumuna göre. Ama kendi başına kılarsa o da senin sağlığına, becerine, gücüne göre Sübhaneke, eûzü ve her teşehhüdde Hz. Peygamber’e salavat getirmek terk edilmemiştir. Nerede? Teravih namazında. Her iki rekâtta bir selam veriyorsun, namaza başlıyorsun, tekbir alıp Sübhaneke, eûzü besmele okuyorsun. Her teşehhüdde de yine Ettehiyyatü’den sonra salavat-ı şerife götürüyorsun. Salli-Barikleri okuyorsun.
1:15:00
Şimdi gelelim; bakın, Hanefi âlimleri ve diğerleri teravih namazı yirmi rekâttır diyor. Bütün hadis-i şerifleri haberle keşfedilmiş. Hz. Ömer’den daha iyi; Peygamber’in yanı başında, dizinin dibinde oturan Ömer’den sen iyi mi biliyorsun bunu? Yirmi rekât kıldırıyor Ömer. Bütün sahabe itiraz etmiyor, icmâ oluşuyor da yirmi rekât olduğunu Ömer cihana haykırıyor. Asırlardır bu böyle kılınarak geliyor da sen yirmi rekât kılınan kılanlara ne yapıyorsun? Sekiz rekâttır deyip dayatıyorsun bunu -ya sözünle ya hareketlerinle-. Bundan vazgeç, bu cahillikten. Bu kara cehâlettir. Teravih namazı yirmi rekâttır, ikişer ikişer kılınır. Arada bir miktar dinlenecek kadar oturulur. O selamlama tamamlanır. Teravihten sonra vitir namazı kılınır. Ramazan-ı Şerif ayı dışında vitir namazı cemaatle kılınmaz. Ama teravihten sonra -bakın- selati vitir cemaatle kılınıyor bile; ondan önce sünnet cemaatle kılındığı için. Teravih namazının rekât adedi bakımından Hanefilerin delili: Dikkat et; Müslim’de rivayet edilen Hazreti Ömer’in uygulamasıdır. Ömer’i yok sayarsan bu tarihte, bu dünyada icmâyı yok sayarsan o zaman sen teravihi sekize de indirir sıfıra da indirirsin. Allah muhafaza eylesin bu yanlış görüşlerden. Hazreti Ömer’in uygulamasıdır Hanefilerin delili. Bakın; Sahih-i Müslim’in rivayet edilen, Hz. Ömer’in uygulamasıdır. Hanefi mezhebinin kökünde Peygamber (A.S.V.), sahabinin tümü, Hz. Ömer, icmâ, ümmet, sünnetin tamamı, kıyas-ı fukaha, aslî ve fer’i deliller bulunmaktadır -Hanefi mezhebinin kökeninde-. Bunlara dayanmayan mezhep, zaten mezhep olmaz. Şimdi demek ki Hanefilerin teravih namazının yirmi rekât olmasında güçlü bir delilleri var. Bu yirmi rekâttır. Şimdi sahabe de kendisine bu konuda Hz. Ömer’e uydular. Hiç kimse itiraz etmedi. Çünkü teravihin yirmi rekât olduğunu bütün sahabeler biliyor. Hiç kimse teravihin cemaatle yirmi rekât olarak kılınmasına karşı çıkmadı, sahabeden kimse. Demek bütün sahabelerden siz daha iyi biliyorsunuz, öyle mi? Peygamber’den de daha iyi biliyorsunuz, sahabelerden de. Hâşâ! Allah’a din öğretmeye kalkıyorsunuz, öyle mi? Bu sekizcilerin veya başka niyette bulunanların durumuna bakın. Cihan Peygamberi Hazreti Muhammed (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Benden sonra, benim sünnetimden ve raşid halifelerin sünnetinden ayrılmayın.” Dikkat et, Peygamberimiz; “Benim sünnetimden ve Raşit halifelerin sünnetinden ayrılmayın.” Bunu söyleyen Peygamber. Hz. Ömer kim? Raşit halife değil mi, ikinci halife değil mi? Dünyanın en meşhur halifesi değil mi? Bunu sen yok sayacaksın, bir de Peygamber’e, sünnete uyduğunu söyleyeceksin. Peygamber’in sözünü de reddede ede. Bu cehâletten vazgeç. Bunun için söylüyorum ben bunları.
1:20:00
Çünkü bizim gayemiz, herkese üzüm yedirmek; bağcıyı dövmek değil. Üzüm yiyen adam kendisine de üzüm yemeyi bilir. Yedirmeyi bilen üzüm yemeyi bilir. Yedirmeyi bileceksin ama İslam’ın gerçeklerini de ortaya koyacaksın. Şimdi kıymetliler, yine Beyhâkî’nin İbn-i Abbas’tan rivayetine göre; İbn-i Abbas: “Teravih namazının 20 rekât olarak kılar. Ve arkasından da vitir namazını kılardı.” diyor. Bu da ikinci haber. Bakın, er-Râzî’nin Kitab-ı Tevhid’ine bir bak. Yine diğer kaynaklara baktığınız zaman, bunu da teravihin yirmi rekât olduğunu -bakın- diğer başka bir delille de Hanefiler, yüksek Hanefi şahsiyetleri ne yapmışlar? Delilleri ortaya koymuşlardır. Bunlar yüksek âlimdir delilleri çok mükemmeldir. O zayıf hadis denilenlerin bir kısmına bakın. İmâm-ı Âzam, sahabi ile görüşmüş; Tâbiîn’in içinde, ilim kaynayan ortamda bulunmuş. 4000 muhaddis ile görüşmüş ve okulunda onu muhaddisler yetiştirmiş. Nice muhaddisler onun okulunda yetişmiş, onun talebesi onlar. İmâm-ı Âzam’a hadis bilmiyordu diyenler alçak ve iftiracılardır, namussuzlardır. Bunu da söyleyin. Çünkü eğer İslam âlimlerine dil uzatanlara göz yumarsanız ananıza sövdürenlersiniz. Dil uzatanlara göz yumarsanız, kulak tıkarsanız ananıza avradınıza sövdürenlersiniz siz. Peygamber’e ben dil uzattırmam, Allah’a (C.C.) dil uzattırmam, ashaplara da öyle, Ehl-i Beyt’e de öyle, İslam âlimlerine de öyle, hak mezheplerine de böyle: Dil uzattırmam ben. Yanlışa yanlış, doğruya doğru; o kadar. Sen kimsin de bunlara dil uzatıyorsun alçak herif! Ben İmâm-ı Âzam’a dil uzattırmam; ama Şafiî’ye de dil uzattırmam. Öteki âlimlere de uzattırmam. Bunlar yüksek âlim. Sen birinin itisin, sen birinin köpeğisin; bunlara tapıyorsun. Yalnız, amacımız seni de kurtarmak. Seni de o düştüğün, aldatıldığın yerden çekip almak. Yani bizim bu sertliğimiz zannetme ki sana düşmanlık. Değil! Seni çekip kurtarmak; onun için söylüyoruz. Gerçek doktor ne yapar? Bıçağı, neşteri çalar. Hasta olan organı kesecek ameliyat ederken. Niçin? Hastayı kurtarmak içindir. Hastaya kötülük etmek için değil, onu tedavi içindir. Bizim sertliğimizi de böyle anlayın. Başka türlü anlamayın. Şecaat damarlarımız kabarıyor, çünkü dünyada çok haksızlıklar yapılıyor, iftiralar atılıyor, çamurlar atılıyor. Kimisi bilerek yapıyor kimisi bilmeden cahilce hareket ediyor. Kıymetliler, İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (R.A.) -bakın- Hz. Ömer’in uygulaması ona sorulduğu zaman şöyle dedi İmâm-ı Âzam: “Teravih, kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer onu kendiliğinden çıkartmadı. Hz. Ömer kendiliğinden sekiz rekâtı yirmi yapar mı
1:25:08
Peygamber’den bunu almasa? Ashap böyle olduğunu bilmese karşı çıkmaz mı Hazreti Ömer’e?” İmâm-ı Âzam bunu söylüyor; ne diyor İmâm-ı Âzam? Teravih namazı kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer onu kendiliğinden 20 rekâta çıkarmadı. Bu konuda yeni bir şey icatta etmedi. O ancak bunu kendisinin dayandığı ve bildiği bir delile dayanarak yapmıştır. Resulullah’tan (A.S.V.) bir ahit olarak yapmıştır. Dikkat et, bir ahit olarak. Kim diyor bunu? İmâm-ı Âzam. İmâm-ı Âzam bunu diyecek, sen ise imamın arkasından zırcahilliğin ile yirmi rekâtlık protesto edeceksin. Şöyle bir söylenecek çok söz var da edep ve terbiyemiz müsaade etmiyor. Kıymetliler, bunlara söylenecek çok sözümüz var ama edep ve terbiyemiz müsaade etmiyor. Cenab-ı Hakk, hakkı hak bilen, hakka tâbi olan, bâtıldan içtihat eden, Allah’ın rızâsına sıkıca bağlı olan, İslam’ı zâhirde de bâtında da tam takva ehli, takva olarak yaşayan, her sözü nur ve hak olan, her işi nur ve hak olan kullarından eylesin. Amacımız, herkesin kurtuluşudur.
1:27:20