4- Tefsir Ders 4 hayat veren nurun keşif notları

4- Kur‘an-ı Kerim Tefsîr Dersi 4

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Rabbimizin Rahmân ve Rahim isimleriyle dersimiz devam etmektedir. Rahmeti Rahmân ve Rahmeti Rahim,  her ikisini de Cenab-ı Hak kullarına tecellî etmek her iki rahmetten de ebedî olarak nasiplendirmek için Cenab-ı Hak Rahmân ve Rahmeti  Rahîmiyetiyle  tecellî  etmiş  âleme.  Tabii ki kim ki bu nîmetlerin kıymetini bilmediği zaman Rahmeti  Rahmânı Rahmeti  Rahimi   kazanamayan  Rahmeti  Rahmânın  rızâsına  uygun   olarak kullanamayan  ne kadar  insan  varsa   Zilzal  Sûresinin   7’nci  ve  8’nci   âyetlerine  dikkat  etsinler!  Netice nedir?  Ya ödül veya cezâdır.   Ödül alamayan Rahmeti Rahimi kazanamayanlar ‘Rahmeti  Rahmân  ana sermâyedir’   bu sermâyeyi  Allah  yolunda  kullanamayanlar   helede  işin  içine  küfür, şirk, nifâk, isyân  girdiği  zaman  kişi  ödül  yerine  cezâ  alacaktır, buda  Allah’ın  adâletinin  gereğidir.

Tâhâ Sûresinin 4’üncü  âyetine de şöyle bir göz attığımız  zaman  bize  bu  gerçekler  açıkca  gösterilmektedir.   Rahmân diyor ki;  Rahmetime  nihâyet  yok  diyor  Rahmân  olan  Allah.  Size varlık  verdim,  varlığın  devamını da  veririm  diyor. Bakın,  biz şuanda  bir  varlık  içindeyiz  ama  birde  bu  varlığın  devamlı  olması    vardır.  Şimdi varlık  verdim  varlığın  devamını da  veririm.  Nîmet verdim nîmetin  devamını da  veririm.   İyilik  verdim  ve  devamlı  veririm  diyor. Şimdi işte devamlılığını  kazanmak için   Rahmeti  Rahimi  kazanmak  gerekiyor.    Burada Rahim  ismi  nedir? Rahim: Rahmetin devamlı  olmasıdır.  Rahmetin  devamlı   olması  için  kul  ne yapacaktır?  Ey akıl  ve  irâde  sahipleri aklınızı  başınıza  alın!  Rızâmı  kazanmak için  yaratıldınız  diyor  Cenab-ı  Hak. Ne diyor bize?  ? Ey  akıl  ve  irâde  sahipleri  rızâmı   kazanmak  için  yaratıldınız!  Çalıştığınızın  karşılığını   istediğim  kadar  veririm, irâdenizi  yeter ki  iyiye  kullanın.

İrâde-i cüz’iyeyi bir defa  Allah’ın  irâdesine  bağlamak  gerekiyor.  İrâde-i cüz’iye Allah’ın  insana  verdiği az ve zayıf  irâdedir ki  kimisi  bunu  iyiye  kullanır,  kimisi  kötüye  kullanmaktadır. İnsan kuvvet bulunca ben  der,  firavunlaşır.  Zayıflayınca da sen der, tapacak  bir  firavun  arar.   İnsan bu  değildir. İnsan: Hakk’ı  bilen,  Hakk’ın  emrine  giren  kişidir.  Cenab-ı Hak  ne diyor? (لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ)  Yunus Sûresi 26’ncı âyet-i kerimede;  İyilik  edenler  için  diyor,  en   güzeli  vardır  muhsinler  için.  Birde  ziyâdesi  vardır  diyor  ziyâde,  Allah  cemâlini de  gösterecektir  Cenneti  Âlâda.  Cenneti  verecek  birde  cemâlini de  gösterecektir.  İşte  ziyâde  budur,  amma  insanoğlu  irâdesini  kötüye  kullanınca  bakın  dünyada  neler  oluyor?

(ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ)  Cenab-ı Hak  diyor ki;  fesâd diyor,  karalarda  denizlerde  diyor  insanoğlunun  eliyle  diyor  yeryüzünü, karaları, denizleri  fesâda  uğrattı  diyor.  Bu insanoğlunun  eliyle Cenab-ı  Hakk’ın  güzel  kurduğu  düzeni  bozmaya  çalışmasıdır.

Dakika 5:25

 

Şimdi  yeryüzüne  bakın.  Allah’ın  yarattıklarına  bakın.  İnsan  elinin  birde   değdiklerine  bakın. Bilim  adı  altında  yiyeceğiniz,  içeceğiniz  şeyler  bozulmadı mı?  Bozmadılar mı?   Hava, su  kirlenmedi mi?  Dünyadaki  gerçek  adâletin  yerini  zulüm  almadı mı?  İlâhî  kânûnların  yerine  tağuti  kânûnlar  konmadı mı? İnsanlığın  bir tarafı  sömürü  altında   ve  esâret  altında,  gelir dağılımı  ise  bir  kurumun  avucunda  toplanmış  dünyadaki  bütün  insanlığın  hakkını   yiyen  sömüren  bir  kitle  ortaya  çıkmış. Şöyle bir  bakın  dünyaya.

Bugün  küresel  ısınmadan   bahsediliyor  ve  yeryüzündeki  olaylara  bir  bakın.  Hava  kirlendi,  suların  kalitesi  bozuldu   ve  insanoğlunun  elinin  değdiği  her şey  bozulmaya  başladı.  Sebebi nedir?  İşte insanoğlu ilmini,  bilgisini   doğruya  kullanması  gerekirken  Allah’ın ortaya  koyduğu  sosyal  adâlet  gerçek  ahlâk  nizâmının  dışına  çıkmasıyla   rantiyeciler,   ehli  dünya, ehli  zulüm, ehli  küfür, ehli  şirk   bunlar  devreye  giripte  dünyayı  bunlar  ele  geçirdiği  zaman  işte  karalar  ve  denizler  fesâda  uğradı.  Fesâd ortalığı kapladı, düzen bozuldu, güçlü zayıfları  ezmeye  başladı, zengin  fakiri  insan  yerine  koymamaya  başladı.  Bugün İslam  ise Allah’ın  düzenindeyse  her  yaratıkların  tamâmı  yerli  yerince  muhteremdir  kıymetlidir. En kıymetlisi  ise  insandır. İnsana İslam’ın  verdiği  değeri  hiçbir  ekol  veremez, hiçbir  müessese  veremez, ancak  İlâhî  nizâm  vermiştir.  Başka  sistemler  onun  yanında  tamâmen  deli  saçmasından  başka  bir şey  değildir  ve  insanlığı  delirtmeye  çalışmaktadırlar.   Şuanda  normal   insan  tipiyle  bugün  İlâhî  nizâmın   dışındaki  kalan  insan    tiplerini  inceleyin, muâyene  edin.  insanlar  delirtilmektedir,  stres  adı  altında,  rûh  bozukluğu  adı  altında, sosyolojik  bozukluk  adı  altında,  psikolojik  bozukluk  adı  altında  şöyle  bir  bakın  dünyaya.    Psikologların  bile  kendileri  bozulmuşlar.  Doktorun  kendîni  tedâvî  edecek  hâli  kalmamış.  İslam ise  her şeyin  tedâvîsi, ilacı ve  çâresi  İslam’ın  içine  İlâhî  olarak  konmuştur. İslam A’ dan  Z’ye  İlâhi’dir. İlâhî   kânûnlar  işlemektedir.  İlâhî  kânûnların  yerine   beşerî  sistemler  geçtiği  zaman  işte  insanlık  orada  bir  grup   zorbanın  elinde  kalmaktadır, inim  inim  inlemektedir.

Emperyalistlerin  şöyle bir yaptığına   bakın, Siyonistlerin   yaptığına  bir  bakın, zenginin  fakire  acımaz, bir  acımasızca  davrandığına  bakın.  ‘’istisnâlar kaideyi bozmaz’’    buradan  baktığımız  zaman  insan  icbâr   altında  değil, başına  buyrukta  değildir.  ‘’emrun  beyne  emrayn’’ yani  ikisi  arasındadır  insanoğlu.

Dakika 10:00

İnsan icbâr  altında da  değildir  çünkü   irâdesi  vardır  irâdeli  yaratılmış,  aklıyla  yaratılmış, özgür  hür  yaratılmış,  hürriyetin  kefili  Allah kendisidir, ve  başına  buyrukta  değildir.  Çünkü  bir   yaratıktır  Allah  yaratan  onu  kendi  emrinde  görmek  istemektedir.  Çünkü  yaratan  ona  hayat  vermektedir  ve  gerçek  hayat  veren  düzeni de  Cenab-ı  Hak  kurmuştur.  İşte hayat veren nizâm İslam’ın kendisidir.  Her şeye en mükemmel hayatı  İslam  verir, Kur’an-ı  Kerim  verir,  Hz. Muhammedîn  uyguladığı  sistem  verir.  Bunun için  insanoğlu  bu  sistemde   kendini  ‘emrun beyne emrayn’  yani   ne  başına  buyruktur  nede  icbâr  altındadır  ikisinin  arasındadır. Fatalite icbâri diyenler vardır,  icbâri değil fatalite  yanlıştır.  Determinizm’de  yanlıştır. Determinizm: insanı çâresiz görür, insanı çâresiz  kabûl  eder.  Bu felsefeler  İlâhî  yaratılışı   fıtri  yaratılışı  fıtrat  dîni  olan  İslam’ı  anlamamışlardır.    Liberalizm insanı tam  hür  kabûl  edenler  bunlarda   Allah’ın  kuvvetinin  ve  irâdesinin  durumunu  iyice  anlasalardı  insanı  tam  hür  kabûl   edenler.  hâlbuki insan Allah’ın  kuvvetinin  ve  irâdesinin  şahididir. Yaratıcı  değildir  insanoğlu. Allah’ın  verdiği  gücü  kullanır. O  gücü  kullanırken   yaratıcı  yine  yüce  Allah’tır. Liberalizmi de burada  gerçeği  bulamamıştır.

Dîn  günü  nedir?  Şimdi Fâtihâ’nın,  Elhâm’ın içinde  çok  şey  okunmaktadır. Dîn  günü  Ruz-i Cezâ  son  gün  demektir. Sevap  ve  azâb  günüdür. Dünyada  sevapların,  günahların  karşılığının  verildiği  güne  dîn  günü  yani  Ruz-i Cezâ  son  gün,  sevap  ve  azâb  günü  demektir.  Îman  ve  İslam’ın  karşılığında  tam  bir   sevap ki   Dârusselam    cennet  var.  Küfrün  şirkin  karşılığında  ise  tam  bir  adâlet  azâb  vardır, onun  içinde  mahşer  gününe  azâb günü denmiş. Sevap alanlar içinde sevap günü  denmiştir.    Dîn  kelimesi:  cezâ, hesap, kazâ, mahkeme, siyâset, itâat, âdet, durum, kahır, millet, şerîat  gibi  anlamlar  bulunmaktadır   bu  anlamlar tamâmen Arapçadır ve  Arapçadaki  anlamlardır. Yani dîn  kelimesinin  içinde  cezâ  bulunmaktadır,  hesap  vardır, kazâ  mahkeme  vardır, siyâset  vardır,  itâat  vardır, âdet  vardır,  durum   vardır, kahır  vardır,  millet  olma  vardır, şerîat  vardır ki  buradaki  esâs  olan  anlamı  ise şerîattır.  Birçok  anlamları da  zâten  şerîatta  birçok  İlâhî  kânûnların  tümünden  meydana  gelmiştir.  İslam’ın kurallar  dîni şerîat  olarak  ortaya  çıkmıştır.  İlâhî  kuralların  ortaya  çıkışına da  şerîat  denir  çünkü  Şârî  Allah’ın   kendisidir.  Yani  şerîat  kânûndur, Şârî  kânûnu  ortaya   koyanda   Allah’tır (C.C).  Şimdi  âhiret  günü  dediğimiz  zaman  bin  veya  elli  bin  gün  gibi  miktarları  bulunmaktadır.  Kişinin  amelinin  karşıtı  neyi  gerektiriyorsa işte  mahşer,  âhiret  günü  kişiye  göre  durum  orada  değişmektedir. Kişinin  ameli  neyi  gerektiriyorsa  orda  kimisi  için  elli  bin  gündür, kimisi  içinde  bin  gündür.

Dakika 15:07

Mahşerin de bir günü dünyanın elli bin günü olduğuna göre  dünya  günleriyle  âhiret  günlerinin  kıyasıda  mümkün  değildir.  Oraya  göre  günlerdir. Bu  tabî  orada bir gün öyle bir gün ki  elli bin  sene olan  bir gün  var, birde  bin  sene  olan gün  var  âhiret  günleri. Dünya  günleri  ise  bilinen  günlerdir.  Dünya  günleriyle,  dünya  yıllarıyla  âhiretin  yıl  ve  günleri  kıyas  edilemez.

Şimdi   dînin   tarifine  gelince,  dîn: akıl  sahiplerini  kendi  güzel  arzularıyla, hür irâdeleriyle  bizzat  iyilikleri  yapmaya  sevk  eden  İlâhî   nizâm,  İlâhî   kânûnlardır.   Dîn  dediğiniz  zaman  bunun  başka  tarifi  yoktur, Allah’ın  kânûnlarıdır.  Bu  dînin  içine  girmek  içinde  akıl  sahipleri  kendi  güzel  arzularıyla  bizzat  iyilikleri  yapmaya  dîn  sevk  eder.  Çünkü  insanları  en  güzel  âkıbete  hazırlamak  ister  İslam  dîni.   Başka  dîn  zâten   yoktur. Dînin  amacı;  insanları  en  güzel  sonuca  ulaştırmaktır,  ebedî  mutluluğu  kazandırmaktır.  Dînin  yeri  akıl  sahipleridir. Dîn  aklı  olmayana  teklifte  bulunmaz.  Deliler  için, çocuklar  için  dîn  söz konusu   değildir. Dînin  şartı nedir?  Akıl  ve  istektir. Bir  kişi   mutlaka  dîn  sahibi  olması  için   aklı  olacak, kendi  isteği  ile  İslam’ı  benimsemiş  olacak.  Başka dîn  olmadığı  için  İslam  dînini  seve seve  kabûl  etmiş  olacak  hem de  aklı  olacak.  Dindarlığın rüknü ise  ilimdir, akıldır, irâdedir, seçimdir.  Bir insanın dindar  olabilmesi  için   bilgi  sahibi  olacak,   akıl  sahibi  olacak,  irâde  sahibi  olacak,  seçim  sahibi  olacak. Çünkü   dînde  bir  seçimle  elde  edilir.  Dînsizliği  seçenin  seçimiyle, irâdesiyle  dîni  seve   seve  seçenin  seçimi  irâdesi   elbette ki    bir  olmadığı  gibi  karşılığıda  bir  olmayacaktır.

Vicdân nedir  derseniz  vicdân;  dînin  yerini  tutmaz, çünkü  her  şahsın  özel  zevki  vardır.   O zaman  kişiler  kadar  ortaya  dîn  çıkar. Vicdân  zevk  olayıdır  yani  her  kalbin  bir  zevki  vardır.  Kalpte bir duygudur  ama  dîn ise  İlâhî  kânûnlardır.  Hak  birdir.  Öyle  ise  bütünün   vicdânını   rûhu  bütünlüğü  bulmak,  bütün   rûhların  kalbini  ölçü  almak  zarurettir.  İşte İslam  dîni  budur, bütün  rûhların  kalbini  ölçü   almıştır. Bütün  rûhları  Allah  yaratmıştır,  bütün  kalpleri  Allah   yaratmıştır. Bütün  rûhların  kalbinin  ölçüsü  ise  İslam’dır.  İşte  evrensel  dîn,  rûhu  milli  İslam’dadır.  Îmânı  milli  de İslam’dadır.  Hak Allah bir  olduğu  için   hakîkat  birdir, o da  İslam  dînidir.  Hakk’ın birliğini  tanırken  İslam’ın  hakîkatliğini de  bir  insanın  tanımış  kavramış  olması  gerekmektedir. Rûhu milli  burada  oluşmaktadır. Öyle ise  diyor  Hak   birdir,  bütünün  vicdânını  rûhu  bütünlüğü  bulmak,  bütün  rûhların   kalbini ölçü  alması  zarûrettir.  Şimdi  burada  rûhu  milli  bırakıp da  eğer  yanlış  kişilerin  ölçülerini  hak  olmayan  bâtılı  ölçü  aldığın  zaman  insanlığı  parçalamak  demektir.

Dakika 20:05

Vicdânlar  parçalanıyor, kalpler  parçalanıyor,  insanlık  paramparça  hâle  getiriliyor. Çünkü  birleştirici  bütün  rûhların  kalbini  ölçü  alan  hakîkat  İslam’dır. Bunu  bıraktığın  zaman  nasıl  parçalanmış  olduğunu  gör.  Her bir  parçan  cehennemin   neresine  düşeceğine de   bak çünkü  hakta  birleşmek  ehli  hakîkatin  vazîfesidir.

Akıl  anlama  vâsıtasıdır.  Cenab-ı Hakk’ın  ilk  yarattıklarından  biri  akıldır.  Niçin  yaratmıştır  aklı?   Anlama  vâsıtası  olarak  yaratmıştır.  Neyi  anlayacaktır  bu akılla   insanoğlu?  Allah’a âit  nizâmı  anlayacak  yani İslam’ı  anlayıp  kavrayacaktır.  Aklın  verilmesinin  birinci şartı budur. Demek ki  anlamak  için  aklın  bu   gerçeği  anlaması   içinde  prensiplere  ihtiyâcı  vardır, bu prensiplere  muhtaçtır.

İkinci  derecede  âlettir  akıl.  Şimdi  birinci  derecedeki durum  nedir?  Vahyi İlâhî’dir. Aklın  önüne  vahyi  koyacaksın  yani  vahiy  İslam’ın  kendisidir. Birde  Vahyi İlâhî’yi   Peygamber  açıklayacaktır.  Aklın  hem  vahye  ihtiyâcı  vardır  hem  Peygambere  ihtiyâcı  vardır.  Ama  bazı  filozoflar  aklı  her şey  kabûl  etmişlerdir,  bu  tamâmen  yanlıştır. Meşşâîye  bu  yanlışa  düşmüştür.  Bazıları da  vicdânı  yeterli  görmüşlerdir  bunlarda  İşrâkiyye  felsefesidir,  bunlarda  yanlışa  düşmüşlerdir.  Asıl gerçeği bulamamışlardır,  gerçek asıl  ve hakîkat  ise  İslam’daki  akıl  anlayışıdır. Akıl İslam’da  memurdur, İslam âmirdir.  İslam’daki  âmir  olan  hükümler  ise  Allah’ın  hükmüdür  onun  emir  ve  kânûnlarıdır. Aklı  Allah’ın  yerine  koyma  şansın  olmadığı  gibi  akıl  mahluktur  Allah  yaratmıştır. Anlama, kavrama gücü  olarak  verilmiştir insanoğluna.  Akıl   kalple  ilgili  hâllerde  otorite  değildir  çünkü  kalbin  yapısı  ayrıdır.  Rûhun  bütün  varlığına  uyum  sağlayamaz.  Bunun için  Allah’ın  nizâmını  anlama  ve  kabûl  etme  prensiplerine  muhtaçtır.  Akılla, aklın  kalp ile, rûh ile  uyum  sağlaması için…  Buraya  dikkat edin  ey  insanlık  âlemi!   Allah’ın  nizâmını  anlama ve  kabûl  etme prensiplerine  muhtaçtır.

İşte  Ebû  Cehil’in  aklına  bakın, Muhammedîn  aklına  bakın.  Firavunların  aklına  bakın,  gerçek  îmân  ehlinin  adâlet  ehlinin  aklına  bakın. Bakın  ondada  akıl  var bundada akıl var ama  birinin  aklı  Allah’ın nizâmına  bağlı.  Öbürünün  aklı  ise  putlara  bağlı. Onun için aklın  ne olduğunu da, insanlığın  iyi  anlaması  iyi  kavraması   gerekiyor.  Tekrar  ediyorum! Aklın  uyum  sağlayabilmesi  için Allah’ın  nizâmını  anlama  ve  kabûl  etme  prensiplerine  muhtaçtır.  Allah’ın nizâmı  nedir?  İslam’dır.   İslam’ın bütün  kânûnları  Allah’ın kânûnlarıdır.  Vicdân da  bunlara  muhtaçtır. İnsan vicdânı da kalpteki zevk  olayı da  ilahi  nizâmın Allah’ın  nizâmını  anlama  ve  kabûl  etme   prensiplerine  vicdân da  muhtaçtır.  Şimdi  vicdân  diyenler,  akıl  diyenler  bunlara  dikkat  etsinler.

Dakika 25:00

Vicdânın  görevi  var   aklın  görevi  var.  Nedir  bu görev?  İlâhî  prensiplere  ihtiyâcının  olması  ve onları   kabûl   etmesidir.  Akıl, âlet, vicdân, zevk  olayıdır.    Kalpte  bir  duygudur  vicdân.   Şimdi  şöyle  bir  misal  verelim  misalle  açıklayalım:  kalp  tarla,  vicdân  tarlanın  tavı,  akıl  âleti, tohum Vahyi  İlâhî, rûh   irâde  ve  rûhun  muhteviyâtı da  şahsın  kendisidir.  Şahıs  ise  âleti  ve  mülkü  kullanandır. İşte durumu  böyle  anlamak  zorundadır.  Tekrar  ediyorum!  Şimdi  kalp: tarla,   Vicdân:  tarlanın  tavı.   Akıl: Âleti.   Tohum:  Vahyi  İlâhî.  Rûh:  İrâde  ve rûhun  muhteviyâtı da  şahsın  kendisidir.  Şahıs  ne yapıyor?  Âleti  ve  mülkü  kullanmaktadır. İşte  bu  şahsa  şahsiyet  kazandırmak  için  İlâhî  nizâmı  bir defa  yaşayan  bir şahsiyet, İlâhî  nizâmın  bütün  ilkelerini  kabûl  etmiş  bir  şahsiyet  olmak  zorunluluğu  vardır.    Yoksa  feverân   eder  firavunlaşır.

Şimdi  vahiy  nedir?  Birde  bunun  üzerinde  duralım.    Vahiy: ilmi zarûrîdir.  Vahiy Hz. Muhammed’e Allah’tan  gelen  İlâhî  kânûnlar  ve  İlâhî  nizâmdır.  Vahyi  iyi  anla  ey  insanlık âlemi!  Ey cinler  âlemi!  Ey  insanlık  âlemi!  Ey  doğu  felsefesine  batı  felsefesine  bağlı  olanlar!    Bu  felsefelerin  doğrusu  gerçeğini  arıyorsanız  İslam’ın  içerisine  gelin,  İslam’a  gelin.  Vahyi  İlâhî’ye  gelin.  İslam    A’dan  Z’ye Allah’ın  ortaya  koyduğu  düzenin   adı  kânûnların  bizzat  kendisidir, İlâhi’dir…

Öyle  ise  ilmi  zarûrî  nedir?  İslam’ın ortaya koyduğu  Kur’an’ın  ilimleri   ilmi  zarûrîdir  insanlık  âlemi  için.  Bu  ise  Hz. Muhammed’e Allah’tan  gelen  İlâhî  kânûnlardır  ve  İlâhî  nizâmdır. Şimdi  Allah’ın  eşi  yok, dengi  yok   öyle  ise  onun  kânûnlarında  eşi  yok,  onun  nizâmınında  eşi  yok.  Şimdi  Allah’ın  yerine  başka Allah  koyamadığımız  gibi, O’nun  kânûnlarının  yerine  başka  kânûn da  koyamayacaksınız. O’nun nizâmının  yerine  başka  nizâm bulamayacaksınız  bulduklarınız beşerîdir,  şirktir, Allah’ı  kabûl  etmemek  kânûnlarını   kabûl  etmemektir.  İnsanlığa yapılan  kötülük  burada  başlamaktadır,  şirkin   büyüğü de  burada  başlamaktadır.  Îmânlı  rûhlar  bütün  varlığı  ile  vahyi  kabûl  eder.  İşte  rûhların  burada  birbirine   îmânlı  rûhlar  var,  İlâhî  nizâmı  İlâhî  kânûnları  kabûl  etmeyen   bozulmuş   rûhlar  var.  Îmânlı rûhlar bütün  varlığı  ile  vahyi   kabûl eder. Aklın  yetişemediği, varlığın bilgi  ve sırlarını görür,  aklın  herşeye  yetişmesı  mümkün  değildir.  Amma   Vahyi   İlâhî  bakın aklın  yetişemediği  varlığın  bilgi  ve  sırlarını  görür.  Vahiy olmadan  bütün  ulvî  değerleri  nereden  anlayacaksın?  Akıl   o ulvi  değerleri  anlamak  için  sana  verilmiştir.  Bunun  için  o  aklın  yetişemediği  varlığın bilgi  ve  sırlarını  görür.  Arzu  ve  irâdesini  ona  uydurur. İlmi  zarûrî  vahyi  nübüvvetle  İlâhî  nizâmla  ortaya  çıkar. İşte  ilmi  zarûrî  neyle  ortaya  çıkıyormuş?

Dakika 30:05

Nübüvvetle  yani  Peygamberlikle  ortaya  çıkıyor çünkü   Peygambere  geliyor  Vahyi  İlâhî.  Peygamberlerden  başkasına  vahiy  gelmez. İlham  gelir,  o da  kişinin  kendini  bağlar  şerîat  hükmünde  değildir ancak  şerîatın izâhı  için gelir.

Bunun  için ilmi zarûrî  nübüvvetle  İlâhî  nizâmla  ortaya  çıkar. Peygamber  olmadan  İlâhî  düzen  doğru  dürüst  uygulanamaz  işte  Hz.  Muhammed  İslam  nizâmını  en güzel  şekilde  uygulamış.  Bütün temeller  atılmış, katlar  kurulmuş  ve  ortaya  İlâhî  bir  düzen  kurulmuş.  Kıyâmete kadar  insanlığın  saadeti  için  temel  atılmış, bütün  ilimlerin  hamlesi  yapılmış.  Seçme, irâde  dînin  etkili  olmasının  şartıdır.  Burda  hürriyet  tam  bir  hürriyet  yolu,  İslam’ın  kendisi  tam bir  hürriyet  yoludur. Seçme  ve  irâde  tamâmen  dînin  etkili  olmasının da  şartı  olarak  konmuştur. Dindarlığında  parçasıdır.   Seçme  olmadan,  irâde  olmadan  dindarlıkta  olmaz.  Çünkü  kişi  kendi  irâdesiyle,  kendi  özgür  hür  seçeneğiyle  ne yapacaktır? Dînini  seve  seve  kabûl  edip  yaşayacaktır.  O zaman  seçme  irâde   dindarlığın parçasıdır. Zorla  iyilik  var mıdır?  Evet,  zorla  iyilik  vardır  ama  kötülük  hiç yoktur. Cenab-ı  Hak  âlemleri  rahmetiyle  yaratmış,  bu  ne demektir?  Bütün  âlemlere   ezeli  iyiliğini  ezeli  rahmetini  ortaya koymuştur.

Onun için  evlat  terbiyesi, evlâdı  yönlendirme, iyiliği  emir, kötülükten  sakındırma, nehy  gibi  durumlarda  ve  emsallerinde  zorla  iyilik  vardır.  Ama kötülük  yoktur. Şimdi  devletler  niçin  okullar  açmış?  Milletine,  gençliğine  bilgi  vermek  içindir.  Sonra  oralardan  mezun  olmayanlara  okullardan  iş  vermiyor.  Bu  bir  zorlama  değil midir?  Tam bir zorlamadır.  Niçin  zorlama  yapıyor?   Kendîne  göre  o da  iyilik  yaptığına  inandığı  için bunu  yapıyor.   Demek ki  zorla  iyilik  vardır   ama  zorla  kötülük  yoktur.  Kolaylıkla da  kötülük  yoktur.  İslam  kötülüğü  kökünden  reddeder.

Şimdi  dîndar  kimdir?  Bide  dîndara  bakalım:  İlâhî  emirleri  severek, isteyerek  taklit  edendir  dîndar kişi.  Dikkat et!  Eğer  Allah’ı  tanıdın, emirlerini tanıdın  seve  seve  isteyerekte  bu  emirlerin  gereğini  yerine  getiriyor  itaat  ve  taatte  bulunuyor, isyân  etmiyorsan  işte  sen  dindarsın.  Dindarlık  budur.  Dindarlık,  İlâhî  emirlerin  gereğini  yerine  getirmektir  hemde  seve seve.  Peki başkalarının  emrini  yerine  getiren Allah’ın  emrini  yerine  getirmeyen,  yaratanına  karşı  isyân  eden  bir  insan  tipleri  düşünün. Bunlar işte fıtratının yaratılışının tam tersini yapmaktadırlar.  İslam ise,  tamâmen gerçekleri ortaya koymaktadır.

Dakika 34:25
 

 

 

 

 

 

(Visited 356 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}