15- Tefsir Ders 15 hayat veren nurun keşif notları
15- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 15
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ” اارَّحِيم
(Bakara Sûresi 25’inci Âyet-i Kerime’den 39’uncu Âyet-i Kerime’ler)
وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٥﴾
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ ﴿٢٦﴾
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿٢٧﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Çok kıymetli ve muhterem dinleyenler,
Hayat veren nûru onun tam hakîkatini tam gerçeğini o hayatın sâhibinin asîl hak olan yeryüzüne teblîğini yüce fermânını o yüce hakîkati sizlere teblîğe devâm ediyoruz ki bunlar tam bir hayat dersleridirler. Gerçek hayatın ta kendisidir. Çünkü hayatı yaratanın ve hayat veren ilkelerin tam bir hayat sohbeti hayat dersleridir. Bunun için insanlığa en büyük dostluk insanlığı gerçek hayata hayat verene çağırabilmek onun dersini alabilmek onun sohbetini onun dersini paylaşabilmektir. Okuduğum âyet-i kerimelerde hayatın asîl sâhibi hayat veren yüce değerleri bizlere takdîm ediyor. Rahmeti Rahmân Rahmeti Rahîm ezelî ve ebedî tecellî ediyor.
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz dedikten sonra ve bunların sizlere kısaca takdîmini yaptıktan sonra inanıp faydalı işler yapanlara altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine âit olduğunu müjdele. İşte bu hayat dersinde gerçek hak müjde bulunuyor. Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında bu daha öncede rızıklandırılmış şeydir derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevcelerde onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklardır. Buradaki rızık sana hayat veren rızıklardır. Dünyâyı cennet yapan değerler öbür cennete seni hazırlayanlardır ki öbür cennetin tamâmen ebedî hayat veren nîmetlerinden bahsedilmektedir.
Dakika 5:03
Muhakkak ki Allah bir sivrisineği hattâ daha üstününü bir misâl getirmekten çekinmez. Îmân edenler bilirler ki o şüphesiz Hak’tır Rablarındandır ama küfre saplananlar Allah böyle bir misâl ile ne demek istedi derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır. Yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fâsıkları şaşırtır. Onlar ki söz verip anladıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Onlar ki söz verip anladıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın birleştirmesini emrettiği şeyi îmân ve akrabalık bağlarını keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır buyrulmaktadır.
Kıymetli dostlarım,
Cenab-ı Hak kendi uyarılarını yaptıktan sonra ortaya gerçek hayat tarzını koymaktadır. Allah’ı nasıl inkâr edersiniz. Ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek sonra yine diriltecek sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz yâni hesap vereceksiniz. O ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yöneldi onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilen, hayatı yaratan, ölümü yaratan ve insanoğlunu da imtihâna da tâbi tutan imtihânı kazanana da gerçek hayatı ebedî hayatı bahşeden ki işte Yüce Allah gerçek hayatı insanlara takdîm ediyor hayat veren değerlerle berâber. Cenab-ı Hak hayatın tümünü dünyâ hayatını imtihâna tâbi tutmuştur. Hem hayatı yaratmış hem ölümü de birde gerçek hayatı, hayatı göstermiştir.
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣١﴾
قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ ﴿٣٢﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Sevgili dostlarım;
Bir zamanlar Rabbin meleklere ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım demişti.
Melekler: -aaa orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdîs ediyoruz dediler.
Rabbim – Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum dedi ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere gösterip; haydi dâvânızda sâdıksanız bana şunları isimleriyle haber verin dedi.
Dediler ki; yücesin sen yâ Rab. Bizim senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin Hâkim’sin.
Allah Ey Âdem! Bunlara onları isimleriyle haber ver dedi.
Bu emir üzerine Âdem (AS.) onlara isimleriyle onları haber verince,
Allah (C.C) ben size ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim dememiş miydim? Dedi.
Ve o zaman meleklere Âdem’e secde edin dedik hemen secde ettiler. Yalnız iblîs dayattı kibrine yediremedi inkârcılardan oldu.
Kıymetli dostlarımız!
İşte burada Cenab-ı Hak;
Dakika 10:48
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ ﴿٣٣﴾
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ ﴿٣٤﴾
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ ﴿٣٥﴾
صَدَقَ اللهُ اْلعَظِيمُ
Cenab-ı Hak bunun üzerine şeytân onların ayağını oradan kaydırdı. Cenab-ı Hak önceden demişti ki; Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun ikinizde ondan dilediğiniz yerden bol bol yiyin fakat şu ağaca yaklaşmayın yoksa zâlimlerden olursunuz diye Cenab-ı Hak Âdem (AS.) ile Havvâ annemize tembih etmişti.
Bunun üzerine şeytân onların ayağını oradan kaydırdı. İçinde bulundukları cennet yurdundan çıkardı. Bizde birbirinize düşmân olarak inin orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasîb vardır dedik.
Derken Âdem Rabbinden bir takım kelimeler aldı onlarla tövbe etti o da tövbesini kabûl etti. Muhakkak o tövbeyi çok kabûl eden çok esirgeyendir.
Kıymetli efendiler,
İşte hayatın imtihânı böyle başladı. İnsanoğlunun karşısına Cenab-ı Hak şeytânı şer güçleri dikti. Helâlin karşısına birde yasak koydu haram koydu bakalım Allah’a kim itâat edecek kim etmeyecek? Kim Allah’tan yana olacak kim yanlıştan ve şerden yana olacak? Netîcede Cenab-ı Hak ne dedi?
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ ﴿٣٥﴾
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ ﴿٣٦﴾
فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ ﴿٣٧﴾
قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٣٨﴾
وَالَّذِينَ كَفَرواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٣٩﴾
Kıymetli ve muhterem efendiler;
Yüce Rabbimizin yüce sözlerini önce kısa öz meâlini verip ondan sonra sizlere onun keşfini ve tefsîrini tevîlini rivâyette ve dirâyette size en mükemmel hayat veren dersleri birlikte tâkib edeceğiz İnşa’Allah’u Teâlâ.
Onlara dedik ki hepiniz oradan inin size benim tarafımdan bir hidâyet rehberi geldiğinde kim o, o hidâyetcinin izinde giderse onlar için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzûn da olmayacaklardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlarda cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır buyurdu Cenab-ı Hak.
Dakika 15:38
Şimdi kıymetli efendiler, bu âyetlerin şimdi bu keşfi üzerinde durmaya devâm edelim. Bakın bu âyetlerde biliyorsunuz nice bize ipuçları verilmiş gerçek hayatın zirveleri gösterilmiştir. Bunlardan birisi hilâfet meselesidir. Hilâfet bu âyetlerde biliyorsunuz Hz. Âdem halîfe olarak insanoğlu halîfe olarak ortaya kondu. Onun için yaratıldı. Meleklerle de Cenab-ı Hak istişâre etti. Durumu bildirdi ve meleklerle Âdem’i de imtihân etti ve Âdem (A.S) kazandı imtihânı.
Hilâfet nedir? Bunun üzerinde duralım. Hilâfet: Sonra gelme, babadan oğula geçme, insanlığın üremesi Allah’ın yaratmasıyla olduğu ilim ehline hatırlatılıyor. Bunlar kelime anlamı dîni anlamına geçeceğiz. Halîfe Allah’ın Salâhiyet verdiği kimse şöyle ki yetki Allah adına Allah’ın hükümleriyle hükmedecek Allah’ın vekîli olarak kalfası Allah’ın emir ve kânûnlarını tatbik edecek onunda arkasından gelenler aynı görevi icrâ edecek kimseler halîfelerdir. Yeryüzündeki Yüce Allah’ın kendi idâresi hilâfettir. Bütün kulların görevi burada kendi içlerinde bir ve bütün olarak Allah’ın emirlerini Allah’ın kânûnlarını yeryüzünde uygulamaktır. İnsanoğlunun görevi budur. Bunun için yaratılmıştır. Bu mânâ ashâptan, tâbiînden, tefsirlerin özetidir. Bakın bunun dîni anlamına tekrar bir göz atalım. Toplumda bu fazla bilinmiyor. Yetki Allah adına Allah’ın hükümleriyle hükmedecek. Ne demek? Yâni Allah’ın kânûnlarıyla hükmedilecektir Hilâfet bu. Allah’ın adâletiyle adâlet edilecektir. Gerçek hak adâlet işte budur İlâhî kânûnların İlâhî uygulanması ve sosyal adâlet denilen yeryüzünde bütün gönüllerin birleştiği bütün rûhların millî rûh hâline geldiği rûhları yaratan Allah, kalpleri yaratan Allah. Bu düzeni kuran Allah, insanı dünyâya bu âleme imtihân için gönderen Allah insanoğlundan kendi hükümleriyle, kendi kânûnlarıyla, kendi adâletiyle adâlet edilmesini istemektedir. Zulüm İslam’da A’dan Z’ye yasaktır. Tam bir adâlet olması şarttır.
Şimdi yeryüzünde insanoğlu görev dağılımı yaparak her insan burada görevlidir. Kendi aralarında ne yaparlar? Devletlerini kurarlar devlet başkanlarını seçerler ve bütün millî bir görevle herkes görev alır herkes görevlidir. Çobanından tut dağ başındaki, işçisinden tut patronuna ve çobandan tut devletin başına kadar herkes Allah’u Teâlâ’nın emir ve hükümlerini kendi hayatına uyguladığı zaman hayat veren İlâhî kânûnları rûhuna bedenine, içine dışına, devletine milletine ve dünyâsına uyguladığı zaman ukbâsında da tam bir cennet ortaya çıkmaktadır.
Dakika 20:33
Cennet hayatı bu İlâhî hükümlerin bilinmesi, yaşanması, uygulanmasıdır. İnsanoğlu Allah’ın vekîli olarak kalfası olarak Allah’ın emir ve kânûnlarını tatbik edecek onunda arkasından gelenler aynı görevi icrâ edecek kimseler halîfelerdir. Bak Hz. Âdem halîfe olarak yaratılıyor meleklerle imtihân ediliyor meleklere karşı imtihânı kazanıyor. Demek ki halîfenin fevkalâde bu İlâhî adâleti İlâhî kânûnları uygulayacak durumda olması gerekmektedir Bu mânâ ashâptan, tâbiînden, tefsîrlerin özetidir. Şimdi Cenab-ı Hak
هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا
“ilâ âhiril ayeh’’ ve âyet devâm ediyor fakat Cenab-ı Hak burada şöyle diyor; sizi yeryüzünde halîfeler yapan odur. Kim inkâr ederse kendi zararınadır küfürleri Allah katında ancak gazabı artırır, ancak hüsrânı artırır. Yine âyetin sonunda إِلَّا خَسَارًا diyor.
Burada eğer yaratana yaratılmış biz kulları olarak onun kânûnları tanımazsak işte sonuca katlanmamız gerekecektir. Cennetten bahsediliyor bu âyetlerde de Cenab-ı Hak cennet hanımlarından bahsediyor. Cennet hanımları hayız, nifas görmezler. Hayız olmaz nifas olmaz. Burada boy abdesti gibi hattâ sümük, balgam vs. gibi şeyler yoktur. Bu dünyâdan mü’mine olarak Müslim’e olarak Müslüman kadınlar cennete girdiği zaman hûrîlerden daha güzeldirler. Oranın hûrîleri pek güzeldir. Her şeyi güzeldir cennetin çünkü ebedî hayattır. İslam kişiyi hem dünyâda hem ukbâ da işte ebedî hayata hazırlar. Onun için oraya giden cennete giren hanımlar hûrîlerden daha güzeldirler. Yalnız mü’mine hanım, Müslüman hanım olmak Yüce Allah’ın ortaya koyduğu kânûn ve kuralları inanmak, yaşamak buna îmân ve Amel-i Sâlih denmektedir. Rızık cennettekilerin benzeridir dünyâdakinin değil. Dünyâdakilere isim benzerliği sadece olabilir yoksa cennetin hiçbir nîmeti dünyâdakine benzemez. Çünkü oradaki nîmetler Ebediyyâtâ ayarlanmıştır. Kişi oradaki her nîmet onu gençleştirir. Dünyâ yıpratır ama İslam gençleştirir. Cennet ebedî genç tutar.
Birde el-mîsâktan bahsediliyor. Yeminle söz vermektir. (Yenguzünden) bahsediliyor sözü ahdî bozanlar semâvî kitaplarda Hz. Muhammed’e îmân sözü alınmıştı.
Dakika 25:05
Tevrât’ta, İncîl’de Zebur’da Suhuflar da bütün Peygamberlere İlâhî kitaplarda Hz. Muhammed tanıtıldı ve Hz. Muhammed’in Peygamberliğine tâ o zaman geçmiş ümmetlerin geçmiş Peygamberler kendi kitaplarında Hz. Muhammed’i tanıdılar ve îmân ettiler onun Peygamberliğini tâ o zaman kabûl ettiler. Ne yazık ki Mûsâ’ya verilen sözde durmayan İsrâil Îsâ’ya verilen sözde durmayan yine onun Îsâ’nın etrâfındakiler bunlarda yine çoğunlukla ve İsrâil ve diğerleriydi. Bunlar ne yaptılar sözlerinden caydılar. Eğer sözlerinden caymasalardı, Îsâ’nın, Mûsâ’nın, İncîl’in, Tevrât’ın içerisinde Allah Hz. Muhammed’i onlara tanıttıydı. Bugün dünyânın tümünün Müslüman olması gerekiyordu. Burada kendi milletlerine bunlar iyilik etmediler. Hem Peygamberlerine Mûsâ’ya inandığını söyleyen İsrâil Mûsâ’ya inansaydı, Tevrât’ına inansaydı bugün derhâl Müslüman olmaları gerekiyordu. Hristiyan âlemi de aynıdır. Îsâ’ya ve İncîl’e inansalardı derhal Müslüman olmaları gerekiyordu. Kur’an-ı Kerimin bu âyetlerinde bunlar açık seçik bildiriliyor. Bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim bunu dünyâya hatırlatıyor. Dünyânın tek bir dîni vardır. İslam dîni Âdem’le başlamış Muhammed’le kıyâmete kadar devâm ediyor. Bütün Peygamberler İslam dîninin görevlisiydiler. İslam Peygamberleriydiler hepsi de. Ne yazık ki sözünden cayanlar Allah’a verdikleri sözü tutmayanlar. Peygamberlerine ve kendi kitaplarındaki âyetlerine inanmayanlar işte bu duruma düştüler. Başka dinler ortaya çıkardılar ki bunlar hiçbirisi hak din değildir. Mûsâ’nın dîni değildir, Îsâ’nın dîni değildir. İncîl ve Tevrât’ın dîni değildir. Olsaydılar bugün tamâmen Müslüman olmaları gerekiyordu. Çünkü geçmiş şerîatları İslam şanlı Kur’an Hz. Muhammed tamâmen yeniledi bu yeniği Allah emreyledi. Yeni kânûnlarla geldi İslam dîni Kur’an ebedî yeni kânûnların kitâbıdır. Bu kânûnlar tamâmen Allah’ındır.
Örümcek ağı sinek koparması ile sinek yaratamazlar. Bir örümcek ağı meydana getiremezler ama bakın görün ki yüce yaratıcıyı ve onun ortaya koyduğu kânûnları tanımayanın haddi hesâbı yoktur. Et-Tehsîl’de de cinler vardır. Fesâd çıkardılar melekler onu onları öldürdüler. Âdem’e secdeden bahsedilmektedir yine burada. Secde burada selâm ve hürmet tazim kabilindendir. Yoksa ibâdet secdesi sadece Allah’u Teâlâ’ya olur. Burada hilâfetin durumu tabii ki İlâhî kânûnlar meselesi olduğu için o kânûnları tanıman meselesidir. Secdenin esâs anlamı; Allah’ın kânûnlarını tanımak ona hürmet göstermektir. Âdem orda bir kıblegâh olarak kabûl edilir. Secde tamâmen Allah’adır ve secdenin içeriğindeki hürmet ise Allah’a ve Allah’ın kânûnlarını tanımadır. Hilâfet Allah’ın kânûnlarını tanımak İlâhî hâkimiyetin idâresine girmenin adıdır. Şeytân girmedi kabûl etmedi.
Dakika 30:03
İşte şeytânın Allah’ın rahmetinden kovulması hilâfete karşı koymasıyla başladı. Yine Cenab-ı Hak uyarıyor
Bu dünyâda herkese ölüm var birde kıyâmet var. Ansızın kıyâmet kopabilir. Kendilerine o kıyâmet diyor ansızın gelir Cenab-ı Hak uyarıyor.
اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً
Cenab-ı Hak burada da Sâd Sûresinde ben bir tından yâni topraktan bir beşer yaratıyorum dedi yarattığını bildirdi. Yine Cenab-ı Hak buyurur ki;
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ
Cenab-ı Hak insanlar için çıkarılan en hayırlı ümmetsiniz diyor Muhammed ümmetine. Niçin hayırlıdır Muhammed Ümmeti? Bakın hayırlı olmanın özellikleri anlatılıyor. Diyor ki Cenab-ı Hak تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ Siz ma’rûfu emredersiniz وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَر Kötülüklerden de nehy edersiniz وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ Allah’a îmân edersiniz. İşte Muhammed ümmetinin özelliğinin çekirdeği özeti buradadır. Ma’rûfu emretmek münkerden nehy etmek Allah’a îmân edip Allah’ın kânûnlarını hayat veren nizâmını bilmek, yaşamak hayata geçirmektir. Birde ““cail““ ve ““halık““ kelimelerinden bahsedilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bu okuduğum âyetlerden bakın “’cail““ “’halıkgundan““‘ sonradır. Fâtır Sûresi 39’a Sâd Sûresi 71 ve 85’e bakıldığı zaman daha başka bilgiler alınır. Dilimizde kalfa değiminin doğrusu halîfedir. Birinin arkasından makâmına oturmaktır. Aslı haliftir. Oradaki ‚te‘ mübalağa içindir. Sıfat-ı galibedir. Fransızcada ‘’reprezantan’’ kelimesi bunu temsil eder. ‘’Repzezantan’’ çoğulu halaif gelir Hülafa gelir. Hilâfet, vekâlet gibi asâletin karşıtı olarak başkasına vekîl olma onu temsîl etmektir. Bu vekîllik aslın kaybolmasından veya yardımdan, aczinden bunlar yoksa asîlin vekîline bir şeref bahşederek lütufta bulunmasından doğar. İşte buradaki durum budur. Burada öbürleri olmayıp da eğer tam yüce bir varlık ki Allah’u Teâlâ burada insanoğlunu halîfe yapmışsa yaratmışsa ne diyor buradaki asîlin vekîline bir şeref bahşederek Cenab-ı Hak insana o kadar değer vermiş ki asîl olan yüce varlık kendisi bize de o kadar insanoğluna değer vermiş bizi de kendi kânûnlarını uygulamak üzere vekîl olarak tâyin etmiş halîfeyi bütün insanlık burada halîfe ve görevlidir. Kendi aralarında seçimlerini yaparlar devletler kurarlar. İşte Ebû Bekir’in vekîlin hilâfeti Ömer’in Osman’ın Ali’nin (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) hilâfeti gibi. Burada insanoğluna büyük bir şeref yüklenmiştir. Hilâfet insan için en büyük şereftir. Çünkü Allah’u Teâlâ kendi kânûnlarıyla insanoğlunu yeryüzüne ne yapmış? Hükümdar tâyin etmiştir.
Dakika 35:10
Bu hükümdarın adı halîfedir. Benim kânûnlarımı dünyâda uygulayın demiştir. Kâinatı kendi kânûnlarıyla yaratmış. Güneş onun kânûnlarıyla doğuyor batıyor kendi yörüngesinde hareket ediyor bütün gezegenler aylar, yıldızlar, geceler, gündüzler, yerde, gökte, karada, havada, denizde ne varsa Allah’ın kânûnları işliyor. Ve insanoğlu da yeryüzünde tabii ki millet ve devlet olarak yaşayacaklar Allah’ın kânûnlarını uygulayacaklardır. Halîfe olmanın bu büyük şerefe nâil olmanın şartı budur. Bu iblîs şeytân-ı lain ve firavunlar Allah’ın kânûnlarını tanımamışlar ve onlar kendi kurdukları düzeni kabûl etmişlerdir. Bunun için Müslümanlar Allah’ın verdiği bu şerefi seve seve yerine getirirlerde, bu hayat veren değerleri yaşarlarsa hem hayat bulurlar hem de hayat veren değeri insanlığa takdîm ederler. İşte Yüce Allah’ın yeryüzünde velîlerini halîfe seçmesi onlara şeref vermesi lütfundandır. Allah insanoğluna ne büyük lütuflarda bulunmuştur. Hem dünyâyı Rahmeti Rahmânla yaratmış bu düzeni kurmuş hem hilâfet görevini vermiş hem cenneti hazırlamış ezelî Rahmeti Rahmân ezelden geliyor. Rahmeti Rahim ebediyyâta gidiyor ‘’Lemyezelî’’ olarak.
Vekîlin şerefi asîlin şerefinden gelir. Şimdi insanoğlunun şerefi Rabbisinin yüceliğinden gelir. Çünkü o yüce eşsiz yüce insanoğluna bu değeri vermiş kendisi vermiştir. İnsan olma, Müslüman olma, hilâfet makâmında bulunma gibi nice değerler vermiş ki bu değerlerin tümünün adresi İslam, şanlı Kur’an ve Hz. Muhammed’dir. Bu değerlerin yüce değeri olması da Allah’ın değerlerinin olmasıdır İlâhî olmasıdır yâni Allah’tan olmasıdır. Vekîlin şerefi asîlin şerefinden gelir. İşte bu değerlerin bütün şerefi, yüceliği Allah’tan gelir. Allah ise eşsiz yücedir. Vekîlliğin derecesine uygundur. Böylece yeryüzünde insana yüksek bir irâde verilmiştir. Dikkat et! Hem hürriyet tam bir hürriyet tam bir irâde bu Salâhiyeti alan doğru kullanabilecek mi? Bunu asâlet zannedenler bu vekâlettir asâlet değildir. Allah’ın görevlendirmesidir. Kimse Allah değildir. Herkes Allah’ın kuludur. Buraya dikkat lâzım kendîni asîl zannedenler Allah’ı tanımayanlar bana laf görev veremez. Allah’ın kânûnlarını ben çağdışı buluyorum ben kendi kânûn ve kurallarımı işte falanın medeniyetini doğu medeniyetini, batı medeniyetini ve şunların kânûnlarını, bunların kânûnlarını uygularım ben Allah ve onun Allah’ın kânûnlarını tanımam dendiği zaman kişi kendîni vekîl değil asîl göstermeye çalışıyor. Kul değil kendîni İlâhlaştırmaya çalışıyor. Farkında olur veya olmaz. Bu cinâyet işlenmektedir. Kişi burada bu cinâyeti önce kendine yapıyor bu zulmü bu kötülüğü sonra da insanlığa yapmaktadır. Allah’ı tanımazsan onun kânûnlarını, nizâmını tanımazsan yarın Azrâil (AS.) seni alıp ordularıyla Allah’ın huzuruna götürecektir.
Dakika 40:07
Öleceksin Allah’a hesâp vereceksin. Bunu düşün kardeşim bu âlemin ve âlemlerin ezelî ve ebedî muktedir hükümdarı Allah’tır. Asîl hükümdar odur. Biz onun kullarıyız vekîlleriyiz ve onun kânûnlarına göre onun mülkünde millî devletimizi kurarız. Millî kânûnlarımızı uygularız, millî devlet Allah’ın nizâmıdır. Millî devlet Allah’ın kânûnlarıyla idâre edilendir. Halîfelik makâmına oturmuş tarihte bu görevini hakkıyla yapamamış insanlar var mıdır? Kişilerde suç olur. Biri yapamaz öbürü yapar. Suçlu olanları bahâne edip de becermeyenleri bahâne edip de eğer sen becerenleri ve Allah’u Teâlâ’yı ve onun kânûnlarını suçlu ilân etmeye, kusurlu ilân etmeye çalışırsan bunun da hesabını vereceksin çağ dışı senin zihniyetin. Allah’ta Allah’ın kânûnlarında onun hilâfetinde çağ dışılık olmaz.
Bunu asâlet zannedenler kendi çıkarına hareket edip yeryüzünde fesâd çıkarmayacaklar mı? Nice firavunlar ortaya çıkmayacak mı? Melekler bunu istifsâr açıklamasını istediler. Yâni istifsâr açıklamak, tefsîrini istediler ki istifsâr olduğunu söylediler melekler o gün. Dikkat edin melekler insanoğlunun doğru görev yapacak yapmayacaklarını da Cenab-ı Hak’tan öğrenmek istediler. Bu itirâz değildir. Hilâfete zımmen üstü kapalı isteklerini bildirdiler. Melekler insanlar orada kan dökerler. Ve yeryüzünde fesâd çıkarırlar dediler ama Cenab-ı Hak fesâtçıların karşısında ıslahçıların, zâlim karşısında adîllerin hep ola geldiğini olacağını yeryüzünde Muhammed gibi âlemlere rahmet Peygamberi de bir insan diğer Peygamberlerde insan Ebû Bekir Sıddık bak Sıddıklık sıfatına zirvesine ulaşmış o da insan. Ömer-ül Fâruk adâleti bugün dünyânın her tarafında şanlı, şatafatlı kıyâmete kadar onun bu şöhreti adâlet timsâli Ömer’in durumu devâm ediyor Ömer’de insan.
Onun için demek ki yeryüzünde bu hilâfeti yerli yerince yerine getirecek ehil kadrolar daima olmuştur olur. Ehil olan kadroya sen bu görevi vermezde ehil olmayanlara verdiğin zaman işte bu dünyâda terörün kaynağı buradan geliyor. Bir taraf lortlar âleminde yaşıyor bir taraf aç yatıyor. Bir taraf sersefil yaşıyor insanlığın hakkı sömürülüyor. Haklar yeniyor zulmediliyor adâlet tecellî etmiyor. Bütün insanlığın tümünün görevi bu İlâhî adâleti, sosyal adâleti yerine getirmektir. Dünyâdaki mevcût kurulu düzenlerdeki doğrular varsa bunlar İslam’ın doğrularıdır. Eğriler ise İslam dışıdır. Her doğrunun adresi İslam’dır, Allah’ın kânûnlarıdır Kur’an-ı Kerim’dir ve Kur’an-ı Kerim’in tasdîk ettiği İlâhî değerlerdir.
Dakika 45:00
Burada kıymetli efendiler! Bu kadar hilâfet konusunda âyetlerin keşfiyle ilgilendikten sonra birde tesbihten bahsediyor buradaki meleklerin bu âyetler de tesbih geçiyor. Her türlü kusurdan tenzîh etmektir. Tesbihin anlamı Allah’u Teâlâ’da ezelî ebedî kusur bulunmaz. Kul tesbih ederken her türlü kusurdan Allah’ı tenzîh etmesidir. “’Sebhun““ kelimesi ““Sübhan““ kelimesi, tesbih kelimesi, ““sebhun““ mastarıdır tef’ilden gelir. İyi yüzerek uzağa gitmek anlamı vardır kelime anlamı bu ama dîni anlamı ise tenzîhtir yâni Allah da kusur yoktur kusurun her türlüsünden Allah’ı tenzîh etmektir. İyi yüzerek uzağa gitmek tabî bu mânâyla kelime anlamıdır ama ilgisi vardır. Yâni tesbih ederek sevgi okyanusunda, sevgi ufuklarında, Allah sevgisiyle dolup taşarak, uçarak Allah’a gitmektir. Takdîs de ‘’kudsünden’’ kudüs pek temiz, pek temiz tutmak, pek uzağa gitmek Hakk’ın rızâsı için nefisleri temizlemektir. Demek ki burada Yüce Allah’ın tesbih ve takdîsi burada ortaya çıkmaktadır ki nedir biz Rabbimizi hem tesbih ederiz hem takdîs ederiz. Çünkü bütün yücelik bütün temizlik Yüce Allah’tadır. Târif edemeyeceğimiz yüceliğin temizliğin hepsi ondadır. Bunun için nefislerimizi temizlemekte bizim kulluk görevimizdir. Öyle bir yüce “’Sübhan““ olan Sübbuh“‘ olan “’Kuddüs“‘ Allah’ın huzurunda kalbimizi ona temizlemeliyiz. Nefislerimizi temizlemeliyiz. Onun huzurunda tertemiz bir kul olmalıyız. O bize bizden daha yakındır. Birde melek kelimesi üzerinde duralım.
Melek melikten asli “’Mim“’le feal vezni çoğulu melâike tedbîr, kuvvet, kural dışı şahıs olarak siyâsî görevlilere melek beşerde olana melik denir. Melâike teblîğciler, cihat melekleri, kuvvet melekleri, yardım getiren melekler ve meleklerin ve beşerin vekîlleri hareket ettiriciler çünkü hareket ettiricisiz bir hareket yoktur. Eserde gördüğümüz etkili yapıcının bir parıltısıdır. Meleksiz bir olay düşünülemez. Bir yağmur damlası bile meleklere karşı şer kuvvetler kötü rûhlar vardır. Bunlar şeytânlardır. Temiz rûhani olanlar meleklerdir ki yer de gök de meleklerle dolup taşmaktadır. Her yağmur damlasının bir meleğinin olduğu her yerde biten bir otun meleğinin olduğu düşünülürse yerler gökler melek doludur. Onun için melek kelimesi hakkında kısaca bunları söyledik birde Mütehayyiz mi yer tutar mı mücerret mi konusunda da yâni soyut mu bunlar ihtilâflıdır. Kelâmcılar çoğunluğu Mütehayyiz ’dirler ve cismi latîftirler kuvveti mücerrede soyut kuvvet yâni maddesiz bizzât mücerret Allah’u Teâlâ’dır derler.
Dakika 50:05
Aslın fizikçileri esirsiz kuvvet yoktur derler. Yâni burada esir atomsuz kuvvet yoktur derler. İslam filozoflarının görüşü melekler rûh gibi, nefis gibi soyut cevherlerdir. Bir kısmı Hakk’ın ilminde gark olmuş. Bir kısmı gökten yeryüzüne işleri idâre ederler yâni görevlidirler ve görev ve yere âit olanları vardır. Yâni yer melekleri gök melekleri vardır. Öncekiler bunların rûhları durumundadır. Maddî kâinat bir sema bundan öte gökler olduğuna göre meleklerin hakîkati makâmlarının ne kadar yüksek ve derin olduğu tasavvuf edilmelidir.
Her konu da olduğu gibi bu konuda da Hz. Muhammed (A.S.V) Efendimizin şöyle buyurulduğu mervîdir. Şöyle ki; gök gıcırdamaktadır. Çünkü gerçek haberi Kur’an-ı Kerim’den Hz. Muhammed’den alacaksın. İlimler bunları keşfedinceye kadar aradan asırlar, çağlar geçer. Ama gerçek haber hayatın haberi, ezelî haber, ebedî gerçek hayat veren haber Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in verdiği haberlerdir. Öbür keşifler geç kalmaktadır insanoğlu keşiflerle de görevlidir. Şimdi Kur’an-ı Kerim’i keşfetmeden bu bilgileri size veremeyiz. Kur’an’ı keşfederek âyetlerin keşfi yapılır bu âyetlerle de kâinat âyetlerinin keşifleri yapılır. İnsanoğlu bu konuda çalışmaktadır ama Kur’an-ı Kerim’i anlayarak Hz. Muhammed’in önderliğinde hareket ederek insanlar bu kadar başarabildiler. Kur’an’a sırt dönerek Hz. Muhammed’i inkâr ederek hareket edenler ise maddeye bağlandılar. Natürist oldular, bir kısmı animist oldular, bir kısmı Ateist zındık oldular. Yazık oldu kendilerine yazık ettiler. Allah’ı inkâr ederek Allah’ın mülkünde barınmak bu terbiyesizliktir. Allah’ın kitâbı Kur’an-ı inkâr ederek onun mülkünde Allah’ın nîmetlerini yemek, onun mülkünde barınmak terbiyesizliktir. Hz. Muhammed gibi Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği İlâhî nizâmın kurucusu ve en büyük Peygamber bütün milletlerin çağların Peygamberini inkâr etmek hem kendine hem insanlığa en büyük kötülüktür. Bunun için Hz. Muhammed’den ve Kur’an’dan hayat veren değerlerin ezelî ve ebedî haberlerin en doğrusunu buradan alırsınız buradan almalıyız daha doğrusu.
Bunun için sevgili Peygamberimiz bakın ne diyor. Efendimiz diyor ki: ‘’Gök gıcırdamaktadır gıcırdamak hakkıdır onda bir ayak yeri yoktur ki bunda secde eden veya rukü yapan bir melek bulunmasın.’’ İşte buna dikkat edin birde temsili birde şu rivâyet vardır. Ne diyor burada da Âdemoğlu cinlerin onda biridir diyor bütün insanlar yeryüzünde ne kadar insan varsa ölüsü dirisi, ölecek doğacak, dünyânın önünden sonuna kadar ki insanlar cinlerin onda biridir diyor Peygamber Efendimizden mervîdir.
Dakika 55:05
Peki, bunlarda yeryüzü hayvanlarının onda biridir. Bunlar dediği kim? Hem insanların hem cinlerin tamâmı bunlarında tümü ne diyor yeryüzü hayvanlarının onda biridir diyor. Hepsi de bunların da tamâmı kuşların onda biridir. Bunlarında tamâmı deniz hayvanlarının onda biridir. Yine bundan öncekilerin tamâmı da bütün bunlar yeryüzünde görevli meleklerin onda biridir. Yeryüzünde görevli diyor buraya dikkat lâzım. Sonra diyor dünyâ semâsının dünyâ göğünün melekleri bütün bunlar bundan öncekilerinde tamâmı o oranda diyor çok fazla ve bütün bunlardan ikinci kat gök melekleri o oradan da çok fazla yedinci göğe kadar artarak diyor hep böyle devâm ediyor. Sonra bunların bütün toplamı kürsüye âit yâni Arş-ı Âlâ ve birde Kürsi var. Âyet-el Kürsi de okuyorsunuz
وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
İşte oradaki kürsüden bahsediyor. Kur’an-ı Kerim’in o âyetinin kürsüsünde. Sonra bunların bütün toplamı kürsüye âit meleklere göre az bir şeydir diyor Peygamberimiz. Bakın kürsünün etrâfında uçsuz bucaksız melekler var sonra ne oluyor sonra hepsinin toplam adedi diyor altı yüz bine ulaşan arş perdelerinden birinin meleklerine göre onda bir bile kalmazlar diyor. Kürsüde dâhil öncekilerde dâhil bakın arş meleklerine göre onda bir kalmaz diyor. Arş-ı Âlâ perdelerinden birinin meleklerine göre bakın Arş-ı Âlâda perdeler var. Altı yüz bine ulaşan perdelerden bir tanesinin melekleri kürsüde dâhil daha öncekilerin tamâmı dâhil diyor nedir onda bir bile kalmaz bunlar diyor. Bunlardan bir perdenin yâni bir büyük perdenin uzunluk ve yüksekliğine göre gökler ve yeryüzü ve içindekiler ve araları özel bir değer teşkîl etmezler diyor. Yâni tamâmen azalırlar artık arşa doğru arş perdelerine doğru uçsuz bucaksız sayısını kimsenin bilemeyeceği oranda artarak pek çoğu artarak devâm ediyor. Bunun her karışında bir secde veya rükû eden veya ayakta duran melekler vardır. Onu tesbih ve takdîs ederler.
Değerli kardeşlerim;
Âlemlerde ne varsa Allah’u Teâlâ’yı tesbih ediyor takdîs ediyor. Bizde bütün varlığımızla Kur’an’ın, sünnetin, Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu dînin itikâdî, ameli, ahlâkî, hukuki bütün hükümlerini hayatımıza geçirdiğimiz zaman bizde kulluk görevimizi yapmaya çalışmış oluruz yoksa öleceğiz Allah’a hesâp vereceğiz ne diyeceğiz.
Bunu hatırlattıktan sonra bakın sonra diyor bunların toplamı arş etrâfında dönen meleklere karşı denizden bir damla kadar kalır diyor. Görüyorsunuz arşın etrâfında da nice uçsuz bucaksız sayısını ancak Allah’ın bileceği nice melek orduları bulunmaktadır.
Dakika 1:00:05
Sonra İsrâfil (AS.) yardımcıları diyor ‘’Levhi Kalem’’ melekleri ve Cibrîl (AS.) askerleri onlarda diyor sayısızdır. Bakın buraya da dikkat! İsrâfil’inde emrinde nice melekler var melek orduları var Cebrâil’inde emrinde nice melek orduları bulunmaktadır. Cinslerini, ömürlerini, ibâdetlerini ancak Allah bilir. Müddesir Sûresinin 31’inci âyetinde Cenab-ı Hak
وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ
Allah’ın ordularını Allah’tan başka kimse bilemez diyor. Sayısını ve diğer özelliklerini çünkü ezelî ve ebedî hükümdar olan mutlak hükümdar, muktedir hükümdar, bütün yüce sıfatların tamâmını kendinde toplayan eksik sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah uçsuz bucaksız orduların sahibidir. Sayısını da kendisi bilmektedir.
Efendimiz (A.S.V) Mirâç’ta kale boşları gibi bir takım melekler görmüş. Bunlar birbirinin yüzüne doğru yürüyüp gidiyorlardı.
Bunlar nereye gidiyorlar diye Efendimiz Cebrâil’e (AS.) sordu.
Cebrâil (AS.) bilmiyorum ancak yaratıldığımdan beri bunları görürüm. Önce gördüğümün birini bir daha görmem dedi.
Onlardan birisine sen ne zaman yaratıldın? Diye sordular.
O da bilmiyorum. Ancak Cenab-ı Hak her 400 bin senede bir yıldız yaratır ben yaratıldığımdan beri de 400 bin yıldız yaratıldı diye cevap verdi. Şimdi dikkat ederseniz o meleğin yaşı şuanda sadece o meleğin yaşı her 400 bini 400 binle çarparsanız 160 milyar yıl sene tutmaktadır o meleğin yaşı. Bu Peygamberimizin zamanında ki bir durum ki ondan bu zamanda 1400 sene geçtiğine göre şuanda o meleğin yaşı işte buradan ortaya çıkmaktadır. O melek yaratılalı diyor ondan önce ondan sonra niceleri yaratılmıştır. Burada Hz. Muhammed’in ulaştığı bu haberlere dünyânın bütün filozoflarını bütün akılları toplasanız buradan zerre bir haber kimse haber veremez haberdar olamaz işte bu haberleri ancak Hz. Muhammed verir Kur’an-ı Kerim verir. Çünkü bunlar Vahyi İlâhîyle verilen haberlerdir.
Kıymetli dostlarım;
Onun için bu sohbetler hayat veren değerlerin sohbetidir. Hakk’ın hakîkatin tâ kendisidir yâni Kur’an’dır, sünnettir, icmâdır, kıyastır İlâhî kaynaktan gelmektedir. Kaynağı delil ve senetleri zayıf olan konumuzun dışındadır ve olmalıdır. Meleklerin çokluğu şöyle bunların çokluğunu kudretin geniş geniş tecellilerini anlamalıdır. Allah’ın kudretine sınır yoktur. İrâdesine de engel yoktur. Burayı iyi anla hiç unutma!
Dakika 1:05:03
Bunu deyip de geçme. Nakliyatçı ve papağancılardan olma. Rûhuna sindir Rabbin emrinde hazır ol vaziyete geç. Tağutlara uşak olma, putlara kul olma, nefsine de uşak olma, nefsine de tapma. Dünyâya da tapma içine koyma dünyânın sırtına bin vur kamçıyı âhirete sür yatırımını Allah’ın rızâsına onun emrine âhirete yatırım yap herkesten çok çalış ama Allah için çalış onun emrinde çalış.
Bu aydınlatmalar asrımızın astronomik fikirlerinden de çok yüksektir. Bütün astronomi âlimlerinin hepsini toplasanız bu haberleri veremez. Onlarında faydalı doğru olan kıymetli çalışmaları vardır ama kendi sahalarındadır. Bu yüce âlemlerden bu yüce haberleri almak için vahyi İlâhîye Peygambere ihtiyâç vardır İlâhî kitâba ihtiyâç vardır. İşte şanlı bir kitap eşsiz ebedî mûcize elimizde Kur’an-ı Kerim vardır. Eşsiz mûcizedir çağlara meydân okur meydân okuyarak geldi kıyâmete kadar küfre, şirke, zulme, cehalete, meydân okuyarak gidiyor. Çünkü Allah’ın kitâbıdır.
Âdem’in rûhuna isimleri nakış ve ilhâm etti. Hani demiştik âyette geçmişti yâ Âdem ile (AS.) Melâikeyi Kirâm imtihân edildiler. Cenab-ı Hak eşyânın ismini sordu meleklere bilemediler ama Âdem (AS.) bildi imtihânı kazandı halîfe oldu. Âdem’in (AS.) rûhuna isimleri nakış ve ilhâm etti. Rûh üflemeyi takdir etti. Rûh Allah’ın yarattığı bir mahlûktur Emri Rabbanidir. Rûhu ilâhlaştıran putperestler vardır rûha taparlar. Bunlara animistler denir. Kimseye tapma ne melek, ne Peygamber, ne rûh, ne öteki, ne beriki, ne fakir, ne zengin, ne kahraman, ne âlim, ne câhil hiç kimseye tapma Allah’a tap Allah’a kul ol işte ebedî saâdet, hürriyet, ebedî istiklâl orada bağımsızlık orada. Allah’a kulluk etmeyi başkalarının emrinde yaşadığın zaman esâret, zillet orada başlar, kölelik orada başlar aklını başına al. Bu insanlık âlemi Allah’ın sevgili kullarıdırlar. Allah yüce irâdesiyle, rahmetiyle yarattı bu insanlık âlemini ve bu insanlar için bu âlemi kurdu. İnsanlara doğru söylemiyorlar söyleyenler müstesnâ. Kimisi putundan bahsediyor, kimi üstâdından bahsediyor, kimi liderinden bahsediyor. Kimisi şundan bahsediyor kimisi bundan bahsediyor. İnsanların dikkatlerini Yüce’den başka tarafa çeviriyorlar. Eşsiz Yüce yaratıcısından koparmaya çalışıyorlar. Putlara yöneltiyorlar, Tağutlara yöneltiyorlar. Yazık olmuyor mu? Aldananlar için, aldatılanlar için yazık oluyor aldatanlarda ihânet ediyor en büyük kötülüğü yapıyor insanlık âlemine.
Kıymetli efendiler!
Gel doğru konuşalım doğru oturalım birbirimize doğru haberler verelim. Hayat veren değerlere çağıralım. İşte hayat veren değerlerin sohbetini yapmaya gayret ediyoruz ki hep berâber faydalanmış olalım. Allah hepimize bol hidâyet eylesin.
Dakika 1:10:14
Burada bunu duyurduktan sonra bakın Cenab-ı Hak bütün isimler dillerin hepsi bütün diller canlı cansız ne varsa bütün isimler Hz. Âdem’e öğretildi. Hz. Âdem bütün dilleri biliyordu bütün isimleri biliyordu canlı cansız eşyânın isimlerini biliyordu. Onun için cennetten çıkmış bir Âdem bir insan babamız Âdem annemiz Havvâ o da cennetten çıktı ve cennette yasak olan bir ağaca uzandılar. Şeytân vesvese verdi kandırdı cennetten çıkarıldılar dünyâ imtihân âlemine geldiler. Cennetteki kaybettikleri imtihânı orda bir taneydi imtihân bir tek yasak vardı dünyâda çetin imtihânlara tâbi tutuldular. Hepimiz o çetin imtihânın şuan içindeyiz. Yâ Allah’a itâat edersin Allah’ı tanırsın veyahut imtihânı kaybedersin.
Allah’ın kânûnlarını tanımazsan Allah’ın nizâmını tanımazsan kitâbını ve içindeki hükümleri Allah’ın ebedî anayasasını tanımazsan başka kânûnların egemenliği altında kuzu, kuzu yaşarsın ama Allah’ı tanımazsın ama yaratanın Allah’tır. Yarın mezardan seni kaldırıp mahşere getirecek Allah’tır. Seni yoktan önceden yaratığı gibi. Onun için Hz. Âdem’i Havvâ’yı yapma taş devrine, mağara devrine gönderenlerde yanılmışlardır. İnsanlığın babası, insanlığın anası işte meleklerden de daha kültürlü ve bilgili olarak ortaya çıkmıştır.
İkincisi zürriyetinin isimleri Cenab-ı Hak Hz. Âdem’e zürriyetinin isimlerini de bildirdi. İlmi Sûretler, kelâmı nefsi ilim ve kelâm sıfatlarına mazhâr olmuş. Öncelikle bildiği isimlerse Allah’ına isimleridir öncelikle bunları biliyor Allah’ı tanıyor. Ama yanıldı, kandı veya cennetteki o yasak edilen ağacı unuttu ama cennetten çıkarıldı tekrar dünyâda imtihâna tâbi tutulduk hepimiz. Çünkü onun sulbünde idik dünyâda ortaya çıktık yaratıldık Bunun için halîfe için bunların önemi tüm insanlık buraya borçludur. Yâni dikkat edin! Halîfe için yâni insanları, devletleri, milletleri idâre eden de bu gerçek tahsîl, gerçek kültür olacak melekleri de öte aşacak bilgi olacaktır ki bu Allah’ın ortaya koyduğu bilgilerin öncelikle bilmelidir. Onun için halîfe için bunların önemi tüm insanlık buraya borçludur. Kıyâmete kadar bütün dilleri içerir bunlar hilâfetinin sebebiyledir. Cenab-ı Hak küçük karıncalar misâli takdim edildi. Bakın küçük karıncalar misâli takdîm edildi. Asîl ilim hakîkatin görünümü özel bir inkişâfıdır kelâmda ilmin tecellisidir.
Dakika 1:15:07
Burayı iyi anlamaya gayret edelim hep berâber. Hakîkatin görünümü özel bir inkişâfıdır kelâmda ilmin tecellisidir. Melekeler nas ile amel ederler. Beşer ise istimbat ve kıyas gücüne sahiptir. Dikkat et buraya da! ‘’Melekler nas ile amel ederler. Beşer ise yâni insanoğlu ise istimbat ve kıyas gücüne sahiptir.’’ Kur’an’ı iyi bilen, sünneti bilen, icmâyı bilen kıyas eder. Kıyas-ı Fukahâ İslam’da dördüncü delildir bu insanoğlunun kâbiliyetidir. İçtihâd kapısı kıyâmete kadar açıktır. Niye? İnsanoğlunun terâkkisine engel olunmaz terâkkiye teşvîk olunur. İslam dîni terâkki dînidir. ‘’İki günü birbirine eşit olan ziyândadır diyen, zarardadır diyen Hz. Muhammed’dir (A.S.)’’ İnsanlık buradan hamle yapmıştır. Peygamberimizden sonra dünyâda ilimler, keşifler, hamleler ilerlemiştir. Eğer haçlı zihniyeti, emperyalist zihniyetler, faşist zihniyetler insanlığın önüne, ilmin, irfânın, adâletin önüne, gelişmenin önüne, çağdaşlaşmanın önüne geçmeselerdi insanlık daha çok ilerleyecekti. Tam tersine ilim biraz ilerledi ama îmânı, adâleti, sosyal adâleti, İlâhî nizâmı şuanda insanoğlu küllen olmasa da külle yakın terk etti bu bir intihârdır. Birilerinin ortaya koyduğu hiçbir zaman adâlet olmaz. Allah’ın adâleti îmâna dayalı, merhamete dayalı, rahmete dayalı, İlâhî ilkelere dayalı, kadroyla adâlet tecellî eder. Bu görevi Cenab-ı Hak Hz. Muhammed’in ümmetine yüklemiştir. Ümmet tümüyle bu sosyal rûhu taşıyacak evrensel bir merhametle sosyal adâleti ki İlâhî adâleti yeryüzünde uygulayacak. Allah’ın hâkimiyetine girilecek Allah’ın kânûnlarının idâresi İlâhî hâkimiyettir.
Cenab-ı Hak Âdem’in fıtratını kendi sıfatından hem ilim hem kelâm sıfatına mazhâr kılmış imtihân etmiştir. İnsanoğlunu ilim sıfatıyla yaratmıştır Cenab-ı Hak kelâm sıfatıyla yaratmıştır. Akıl değerini vermiştir idrâki vermiştir insanı donatmıştır Cenab-ı Hak. Halîfe yaratmış ama insanı o halîfeliğin bütün becerilerine ne lâzımsa onlarla o sıfatlarla donatmıştır. Birde “’Sübhan“‘ tesbihin özel ismidir. Tövbe başlangıcı olur. Tövbe istiğfâr edeceğiniz zaman Sübhaneke’yi okuyun ve tövbenin, istiğfarın şartlarını yerine getirerek tövbe istiğfâr edin.
İblîs’den bahsedelim birkaç kelimede. İblîs İlâhî emri beğenmedi yâni hilâfeti hilâfet kânûnlarını kabûl etmedi. Halîfeye karşı çıktı kibirlendi kendisi kıyas yaptı. Burada Allah’ın emrini tanımadan yapılan kıyaslar içtihâtlar şeytânın içtihâtlarıdır iblîs içtihâtlarıdır. Bugün dünyâda Allah’ı, Kur’an-ı Kerim’i ve Muhammed’i İslam’ı ve onun içindeki hayat veren yüce değerleri tanımadan içtihâd edenler gerçek Müslümanı yargılayanlar tam tağutturlar.
Dakika 1:20:18
Ey Müslümanı yargılayan kişi! Sende Allah’ın kulusun yarın Allah’a hesâp vereceksin ama senin aldığın fetvâ aldığın kişi zât şeytânın ta kendisidir. Çünkü iblîs hilâfeti Allah’ın emirlerini tanımadı emirden bilinenden bilinmeyene istidlal kıyas yapmadı. Kendi görüşünü kıyas olarak yaptı İlâhî kıyası nasları kabûl etmedi yâni Vahyi İlâhî kabûl etmedi. Ona Allah secde emrini Allah vermişti. Hilâfetin ortaya çıktığını ve halîfe yarattığını Allah haber verdi halîfeliğe ve hilâfet kânûnlarına saygıyı emri iblîse Allah emretti. İblîs bunları kabûl etmedi. Etmediği için kıyas yaptı şimdi bâzı gerçeklere aklı ermeyen zavallılar bugün fukahâ da fâkihlerde kıyas ediyor derler. Fâkihler Kur’an-ı Kerim’den bilinenden bilinmeyene kıyas eder içtihâd ederler. Kıyasın şartları delilleri vardır. Aslâ İlâhî emirlerin taşıdığı illetlere uymak zorundadır. Gerçek kıyastır. Bizim İslam âlimlerinin, fâkihlerimizin yaptığı kıyaslar tam şeytânın yaptığı kıyasın tam tersidir. Çünkü biz Allah’ın ortaya koyduğu hükümlerine âyetlerinden bilinenden bilinmeyene istidlâl ederek kıyas yapılır. Asrın illeti ferde de uygulanır ve aranır. Bunun için onları birbirine karıştıranlarda yanılmışlardır. Aynı zamanda İblis Allah’ın emrini de eleştirmiştir amelide terk etmiştir. Bak hem eleştiriyor İlâhî emri hem ameli terk ediyor. Bugün iblîsin durumunda olanların haddi hesâbı yoktur. Kendisi Allah’ın emrine uymaya hiç niyeti olmayanlar ne diyorlar – İslam’ı bize uydurun diyorlar. Beyefendi sen ikinci İlâh mısın da sana uyacak bu millet? Bu milletin yaratanı Allah’tır. Allah’a ve Allah’ın hükümlerine uymaya mecbûrdur sana değil. Çağların ilerisinde ve üzerinde Allah’ın emirleridir. Çağdışılık senin beynindeki karanlık zihniyetin tâ kendisidir. Beynindeki karanlığa bak İlâhî emirleri ondan sonra tenkit eyle. Küfrün karanlığı seni kapatmış îmânın aydınlığından kaçıyorsun. Îmânın aydınlığına da karanlık diyorsun. Zâten küfür îmâna böyle saldırır. Îmânda küfre ne der? Îmâna gel îmâna Allah’ı tanı der. Îmân kişiyi küfürden kurtarmak ister. Îmân kurtarıcıya îmândır bağlılıktır. Buda kimdir? Allah’ın kendisidir. Îmân Allah’ı doğru tanımak emirlerini, kânûnlarını doğru tanımakla îmân ortaya çıkar. Doğru tanırsın doğru bilgiyle tasdîk edersin doğru ikrâr edersin.
Onun için Cenab-ı Hak bu karanlık beyinlerin şerrinden bütün insanlığın tamâmının hattâ o kara beyinli insanların kendisini de Allah hem onların şerrinden bütün insanlığı korusun hem de kendi şerlerinden kendilerini de kurtarsın. Çünkü biz insanlığın hayrına çalışmak zorundayız. İslam tamâmen hayırdır. Bütün insanlığın hayrı İslam’ın değerlerinin tamâmı insanlığın hayrı için hidâyet için gelmiştir.
Dakika 1:25:28
Ebedî mutlu sonu bulmak için, mutlu âkıbete ulaşmak için gelmiştir. Salâh, felâh, necâh hepsi İslam’ın içeriğindedir. Onun için İslam dînini bâzı kişilerin şahsına bakıp da bir Müslümanın İslam’ı bilmemesi, doğru yaşayamaması, yanlış yapmasını bahâne ederek İslam’a saldırmak bir defa şemsiyenin altında duran kişiyi bahane ederek güneşe saldırmakla başka bir anlam taşımaz. Netîcede bu Allah’a saldırıdır. Bilsin veya bilmesin İslam İlâhîdir. Kur’an Kelâmullahtır. Allah’ın kânûnları Allah’ın anayasasıdır. Kehf Sûresi 50’nci âyete, Sâd Sûresi 76’ya, Bakara Sûresi 27’ye bakıldığı zaman bu konuda yine birçok güzelim hak bilgiler elde edilir.
الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ
İşte sözünden cayanlar. Kıymetli dostlarım, bütün insanlık Allah’a söz vermiştir sözünden cayanlardan olmamalı, sözünde durmalı, Allah’a gerçek kul olmalıdır. İşte sultânlık Allah’a kulluktadır. Allah’a kulluk yapmadığın zaman birilerinin uşaklığından, nefsin ve iblîsin uşaklığından kurtulamazsın yazık olur. Bunun için bu hayat veren sohbetlerimiz İnşa’Allah Allah’ın lütfettiği kadar izin ettiği izin verdiği kadar insanlığın hayrına çalışmaya devâm edeceğiz. Kusurlarımız olurda bize kusurlarımızı bildiren olursa biz teşekkür ederiz. Hattâ kusurlarımızı bize bildiren kişiye ödülde veririz. Memnun kalırız…
Dakika 1:28:09