125- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 125
125- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 125
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz rüya tâbiri ile devam ediyor. Ebû Bekir’e (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor.
Rasûlullah (A.S.V) bir gün, sizden bir rüya gören var mı? Diye sual buyurdular.
Cemâatten bir adam, evet ben şöyle bir rüya gördüm, sanki gökten inmiş bir terâzi vardı. Siz ve Ebû Bekir tartıldınız. Sen, Ebû Bekir’den ağır geldin. Ebû Bekir ile Ömer’de tartıldılar. Ebû Bekir ağır geldi. Sonra Ömer’le Osman tartıldılar, Ömer ağır geldi. Sonra terâzi kaldırıldı dedi. Adam, sözünü bitirince Rasûlullah’ın (A.S.V) mübarek yüzlerinde memnuniyetsizlik gördük. Ebû Dâvûd, Tirmizî bu haberi vermektedir. Terâzinin kaldırılmış olma haberinde işlerin Hz. Ömer’in hilâfetinden sonra kötüleşerek fitne çıkacağı yorumuna ulaşması ile izâh etmişlerdir. Nitekim de öyle olmuştur, Hz. Ömer’in hilâfetinden sonra fitne ortaya çıkmış, Müslümanlar birbirine düşmüşlerdir. Hz. Osman gibi Zinnureyn bir şahsiyetin Kur’an-ı Kerim başında şehit edilmesi, ondan sonra o kargaşa o fitnenin içinde Hz. Ali’nin hilâfete seçilmesi ve ondan sonraki Müslümanların kendi içindeki ihtilâfları bunlara bakıldığı zaman korkunç olaylar ortaya çıkmıştır. Allah Ümmet-i Muhammedi korusun. Evet, sevgili dostlarımız! Fitneye âlet olmamak için elden geleni yapmaya çalışmak gerekir.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Bir adam şu rüyayı anlattı, Sevgili Peygamberimize anlatıyor (A.S.V). Bu gece rüyamda buluta benzer bir şey gördüm. Ondan yağ ve bal yağıyordu, insanlar da ellerini açıp bu yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alanda vardı çokça alabilen de, derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp çıktınız sizden sonra birisi ona tutunup o da çıktı. Sonra bir diğeri yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu ama ip koptu. Ancak onun için ipi eklediler o da yükseldi.
Hazreti Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) atılarak, ey Allah’ın Rasûlü! Annem babam sana kurban olsun. Müsaade buyurursanız ben tabir edeyim, yorumunu yapayım dedi.
Rasûlullah da pekâlâ buyurdu.
Hazreti Ebûbekir şunları söyledi;
Dakika 5:05
O bulutumsu gölgelik İslam bulutudur, ondan yağan bal ve yağ Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in bal gibi halâveti ve yağ gibi yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç, avuç almaları Kur’an-ı Kerim’den kiminin çok kiminin az miktarda istifadeleridir. Arzdan semâya inen ip ise senin getirdiğin hakîkattir sen buna yapışmışsın, Yüce Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam daha ona yapışacak ve onunla yükselecek. Ondan sonra biri daha ona yapışıp o da yükselecek. Ondan sonra biri daha yapışır fakat o ip kopar. Ancak onun için ip ulanır da o da yapışıp yükselir. Ey Allah’ın Rasûlü! Annem babam sana feda olsun. Doğru tevîl edip etmediğimi haber ver.
Rasûlullah (A.S.V) şu cevabı verdi; Bazı tevîlinde isâbet ettin, bazı tevîlinde de hatâ ettin dedi.
Öyleyse Allah’a kasem olsun, hatâlarımı söyleyeceksin.
Hayır dedi. Rasûlullah (A.S.V) yemin verme buyurdu.
Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn-i Mace bu haberi vermektedirler.
İpin kopmasını Hazreti Osman’ın şehadeti ve onu takip eden hadleri ve fitneleri bildiği için bunların zikrini duyurup şuyû bulmasını istememiş, bu sebeple sükût etmiştir.
Evet, efendiler!
İşte görüyorsunuz ki Kur’an-ı Kerim ve sünnet, ilim ve amel, fehim anlayış, isâbet etmek de hatâ etmek de her zaman ihtimâl dâhilindedir.
Evet, ipten tutunup çıkanlar Hz. Peygamberden sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman’dır. Hz. Osman zamanında ip kopmuştur. Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri de ipin kopup kezâ bağlanması onun şehit edilmesi, hilâfetin başkasının eline geçmesidir.
Hz. Âişe-i Sıddıkâ (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne) anlatıyor; Rüyamda hücreme 3 ayın düştüğünü gördüm. Rüyamı babam Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerini anlattım, sükût etti cevap vermedi. Rasûlullah (A.S.V) vefat edip de odama defnedilince Ebû Bekir işte rüyanda gördüğün üç aydan biri ve en hayırlısı dedi. Bunu da Muvattâ rivâyet etmiştir. Hz. Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm’dan sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’de (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazreti Âişe’nin hücresine defnedilmişlerdir. İşte diğer aylarda onlar, üç aydan ikisi de onlar. Yine Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne) anlatıyor; Hz. Peygamber’e (A.S.V) Varaka İbn-i Nevfel hakkında soruldu. Hz. Hatice (Radıyallâhu Anha) o seni tasdik etti ve sen Peygamberliğini izhâr etmeden önce vefat etti dedi. Rasûlullah (A.S.V) şu cevabı verdi;
Dakika 10:03
“O, bana rüya da gösterildi. Üzerinde beyaz bir elbise vardı şâyet cehennemlik olsaydı beyaz renkli olmayan bir elbise içerisinde olması gerekirdi”. Bunu da Tirmizî rivâyet etmektedir. Varaka Rasûlullah’ı dinledikten sonra kendisinin geleceği Hz. Îsâ ve Hz. Mûsâ tarafından müjdelendiğini, beklenen Peygamber olduğunu, kendisine gelen meleğinde önceki Peygamberlere de gelen Cebrâil (AS.) olduğunu söylemiş. Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsan da sana yardım etsem temennisinde bulunmuştur. Bu durum îmân sayılır mı? Bu soruya Ulemâ umumiyetle evet demiş ve Varaka’yı Sahâbî saymışlardır. İşâri bir delille cennetlik olduğu ifade edilmiş olmaktadır. Mü’min rüyasında ölmüş kimse üzerinde beyaz elbise görürse bu onun iyi bir hâl üzere olduğuna, cennet ehlinden bulunduğuna delâlet eder demişlerdir.
Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Bir Bedevî Hz Peygambere (A.S.V) gelip rüyamda başımın kesildiğini, kendimin de onun peşine düştüğümü gördüm dedi. Rasûlullah (A.S.V) adamı azarlayıp sakın ha şeytanın rüyanda seninle eğlenmesini kimseye anlatma dedi. Bu da Müslim-i Şerif’in rivâyetidir. Şeytan herhangi biriniz ile uykusunda oynadığı vakit onu kimseye anlatmasın tembihin de bulundu. Şeytanın oynaması çeşidine bir örnek olmaktadır. Tâbirciler rüyada baş kelimesini kişinin içinde bulunduğu nimet ve makamı kaybetmesine alâmet saymışlardır. Şâyet böyle bir rüyayı köle görmüş ise bunun hakkında bu âzâd edileceğine, hasta ise şifa bulacağına, borçlu ise borçtan kurtulacağına, Hac etmemişse Hac edeceğine, üzüntülü ise sevineceğine, bir korktuğu varsa emniyete kavuşacağına delâlet eder demişlerdir.
Ümmü’l Alâ el-Ensârîyye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Muhâcirler geldiği zaman kura çekildi. Bize Osman İbn-i Maz’ûn’un ağırlanması çıktı. Onu evimize yerleştirdik, hemen hastalandı. Tedavisi ile meşgul olduk, şifa bulamadı vefat etti. Osman’ı (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rüyamda gördüm. Akan bir çeşmesi vardı. Düşümü Peygamber (A.S.V)’a anlattım. Bana, bu onun amelidir onun için akıyor dedi. Bunu da Buhârî Şerif haber vermektedir. Yine ibadete çok düşkün, geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan kıymetli bir Sahâbî idi. İşte Osman İbn-i Maz’ûn Hazretleri. Sâhib isminde sâlih bir oğlu olduğunu, Bedir’e iştirâk ettiğini, Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti sırasında vefat ettiğini, Hülad’ın amel defterinin açık bırakan 3 sebepten biri olduğunu söyler.
Dakika 15:19
İlim ve sadaka-i câriye: Yol, köprü, çeşme, vakıf vesaire böyle eser bırakmaktır. Hz. Osman bin Maz’ûn Hazretleri (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) ameli murabıklığı olabilir denmiştir. Yani kendisini Allah yolunda cihâda hasretmiş olması, çünkü bir hadiste Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurmuştur; Murabıt olan hariç her ölenin ameli sona erer, Allah yolunda murabıt olanın ameli ise kıyâmete kadar ona sevap getirmeye devam eder. Murabıt kabir azâbından da emin olur. Bu hadis-i şerifi teyit eden bir başka hadis-i şerifte şöyledir; “Yüce Allah yolunda bir gün ve bir gecelik ribat 1 aylık oruç ve gece ibadetinden daha hayırlıdır. Şayet ölecek olsa yapmakta olduğu ameli kıyâmete kadar yapmakta imiş gibi sevap getirmeye devam eder ve fitnelerden de emin olur”. Osman İbn-i Maz’ûn (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) kendini Allah yoluna adayanlardan biri olduğu için hâli bu hadise mâsadak (Bir sözü veya hükmü tasdik eden husus.) olmaya uygundur demiştir. Bütün söylenen ihtimâllerin Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) hakkında muteber olması da varittir.
Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!
İnşâ’Allah’u Teâlâ şimdi rüya tâbir bölümünden sonra iflâs bölümünü ile dersimiz devam ediyor.
Şer-i istilâh da iflâs borcun mevcudu geçmesi, müflis de borcu mevcudunu geçen kimse demiştir. Festen gelir, Cemi fülüs ve efles gelir. Bir kimsenin iflâs etmesi, onun dirhem ve dinarı kaybederek felse muhtaç olması demektir. Dirhem, gümüş, dinarda altına, paranın altın paranın adıdır. Örfteki müflis ise değer taşıyan malını kaybederek en değersizi olan fülusa kalan kimsedir. Evet, bu maddî bakımdan iflâs tarifidir. Manevî iflâs ise esas mahşerde olan iflâstır.
Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurdular; “Bir kimse iflâs edenin yanında malını aynen bulmuş ise bu mala o herkesten daha ziyâde hak sahibidir”. Bunu da Buhârî, Müslim ve diğerleri rivâyet etmişlerdir. Buhârî Şârih-i Aynî’den bazı görüşler ifade edilmiştir. Hanefî görüşü bu meselede Hanefîlerin noktayı nazarı farklıdır.
Dakika 20:02
İbrâhim Nehâî, Hasan’ı Basrî bir rivâyette Şâbî ve ki Abdullah İbn-i Şükrime, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf, İmâm-ı Muhammed ve Züfer şöyle hükmederler; Malını olduğu gibi bulan satıcı diğer alacaklar gibidir. Bu hükme götüren muhtelif rivâyetlerden biri Ömer İbn-i Abdülazîz Tariki ’ye gelen şu rivâyettir: “Kim sattığı malın bedelinden bir miktar alır, sonra da müşteri iflâs edecek olursa malı aynı ile bulan satıcı ile diğer alacaklılar eşittirler. Mebi satılmış olan mal demektir”. İbn-i Cündeb (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) tarafından rivâyet edilen bir hadis-i şerifte de buna delâlet etmektedir. Bu hadiste Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurdular; “Kimin bir malı çalınır veya kaybolur, sonra da sahibi onu aynı ile birinin yanında bulursa bu malın aynına daha ziyâde hak sahibi olur. Bunu satın almış olan müşteri satandan ödediği bedeli geri ister”. Evet, sevgili dostlarımız, ilim adamlarının da inandıkları hakkın hatırı içinde olsa zaman zaman mezhep taassubuna düşmelerini görmek şaşırtıcı olmaktadır. “Gaferallâhü lenâ ve lehüm”. Allah bizi de onları da mağfiret eylesin.
Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) zamanında bir adamın satın aldığı meyvesi âfât vurdu. Yani o meyveyi satın aldığı meyveyi âfât vurdu. Bu yüzden adamın borcu arttı ve iflâs etti. Kendisine dava arz edilince Rasûlullah (A.S.V) halka kardeşinize mal tasadduk ederek yardım edin dedi. Bunun üzerine halk ona tasaddukta bulundu ama toplanan borcunu ödemeye kâfi gelmedi. (A.S.V) Efendimiz bu sefer alacaklılara bulduklarınızı alın, size bundan başka bir şey yok buyurdu. Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn-i Mâce bu haberi vermişlerdir. İki görüşten esas olana göre İmâm-ı Şâfiî Ebû Hanîfe, Leys İbn-i Sâ’d ve diğer bazıları mal artık müşterinin garantisindedir. Âfetin verdiği zararı düşmek vacip değildir. Satan düşecek olursa bu müstehaptır demiştir. Evet, eski görüşünde İmâm-ı Şâfiî ve diğer bazıları mal henüz satanın garantisindedir. Âfetin verdiği zararı bedelden düşmek vaciptir demiştir. Bu önceki görüşüdür. Evet, sevgili dostlarımız! İmâm-ı Âzâm’ın alacaklıya borçluyu ödeyinceye kadar takip hakkı tanıdığı belirtilir. Evet, o hak onundur. Alacaklıdan hakkını alma hakkı alacaklıya âittir ama isterse alır hakkını, isterse bağışlar. O onun o hakka o sahiptir. Niye öyle yapıyorsun, niye böyle yapıyorsun deme şansı kimsede yoktur. Önce hak, hak sahibinin olmalıdır. İşte İmâmı Âzâm (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bunu bu şekil açıklamıştır.
Evet, sevgili dostlarımız! İnşâ’Allah dersimiz başka konularla devam edecektir. Cenab-ı Hak rızâsına uygun amellerden hiç mi hiç ayırmasın. Geçmiş ve gelecek günahlarımızı mağfiret eylesin ve hakkı ifade eden hakkı söyleyen, hakkı yaşayan, içi dışı nur ve hak olan, her sözü her ameli nur ve hak olan kullarından eylesin.
Dakika 25:51