134- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 134
134- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 134
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ hâleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok sevgili ve muhterem izleyenler,
Dersimiz hadis-i şerifler külliyâtından cihâda niyet ve ihlâs konumuz. İnşâ’Allah’u Teâlâ işlenerek gidiyoruz. Geldiğimiz hadis-i şerif numarası da 1041’inci hadise geldik.
Ebû Mûsâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. Hz Peygamber’e (A.S.V) şecaat olsun diye veya Hamiyyet, kavmi, ailesi dostu işin veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi Allah yolundadır? Dendi. Rasûlullah (A.S.V) kim Allah’ın kelâmı yücelsin diye mukatele ederse o Allah yolundadır diye cevap verdi. Bunu Buhârî, Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn-i Mâce haber vermektedirler. İşte sevgili dostlarımız, kim Allah’ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, savaşırsa o Allah yolundadır buyurdu Peygamber Efendimiz. Ganimet arzusu, şecaat, riyâ, Hamiyyet, gadap. Bunlar niyetin bozuk olanlarıdır. Yüce Allah’ın kelâmı yüce olsun maksadıyla mukatele eden Allah yolundadır. Allah’ın kelâmından maksat Yüce Allah’ın İslam’a davetidir. Yani İslam’a Yüce Allah bütün insanlığı davet ediyor, İslam’ı insanlığa teklif ediyor. Ey insanlar! Allah’ın kullarısınız, Allah’u Teâlâ’nın teklifini kabul ediniz yani Müslüman olunuz.
Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. Bir adam gelerek Hz. Peygamber’e (S.A.V) ey Allah’ın Rasûlü! Bir kimse Allah yolunda cihâd arzu ettiği hâlde bir de dünyalık isterse durumu nedir? Diye sordu. Şu cevabı verdi; Ona hiçbir sevap yoktur. Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Rasûlullah da (A.S.V.) her seferinde ona sevap yoktur diye cevap verdi. Ebû Dâvûd haber veriyor bunu da. Yüce Allah hâlis olmayan, sadece kendi rızâsını talep etmek için yapılmamış olan ameli kabul etmez. İbn-i Ebû Cemre’ye göre cihâdın asıl saikı Allah’ın kelâmını yüceltme maksadı olunca bu meyanda ikinci bir maslahatında küsüle gelmesi ameldeki ihlâsa zarar vermez.
Dakika 5:02
Âlimler bu görüştedir. Bunun anlamı açıkça şöyledir; Sen eğer ki İ’lâ ’yı-Kelimetullah için savaşırsan her şeyi kazanırsın, Allah kazandırır. Niyetin hâlis olsun ama bu niyetin içine başka şey karıştırma. Karıştırırsan o zaman kazanacakların önüne o karıştırdığın şey engel olur. Allah’ın rızâsının içeriğine başka şey karıştırılır mı? Allah için savaş, cihâd et. İ’lâ ’yı-Kelimetullah, Allah’ın kelâmının yücelmesi için cihâd eyle. Şeddâd İbnü’l-Had Hazretleri anlatıyor; Bir bedevî gelerek Rasûlullah’a (A.S.V) îmân etti, sonra da sordu: “Seninle hicret edeyim mi?” Rasûlullah (A.S.V) onu ashâbından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Rasûlullah (A.S.V) bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedevîye de bir pay ayırdı. Bedevi: “Bu nedir?” Diye sordu. Rasûlullah (S.A.V) bu payı sana ayırdım dedi. Adam, ben bunun için sana tâbî olmuş değilim. Beni eliyle boğazını göstererek şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tâbî oldum dedi. Rasûlullah da (A.S.V) sen Allah’a sadık oldun mu, o da sana sadık olur dilediğini verir buyurdu. Evet, işte konu konuyu açıklıyor. Askerler bir müddet durdular, sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı az sonra sırtlayıp Hz. Peygamber’e (A.S.V) getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isâbet etmiş ve ölmüştü. Rasûlullah (A.S.V) bu o adam mı? Diye sordu. Evet, o dediler. Öyle ise o Allah’a doğru söyleyip sadâkat gösterdi. Allah’ta ona sadâkat gösterdi buyurdu. Adam Rasûlullah’ın (A.S.V) cübbesi ile kefenlendi. Rasûlullah (A.S.V) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı, okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı; “Ey Yüce Allah’ım (C.C)! Bu senin bir kulundur senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı, şehit olarak öldürüldü. Ben buna şahitlik ediyorum” buyurdu. Nesâî bunu haber veriyor. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre şehide namaz kılınmaz, şehit yıkanmaz da. Şehit olduğu elbise ile birlikte olduğu gibi defnedilir. Nevevî burada tam maksat namaz değil duadır dedi. Yine Nevevî Uhud Şehitleri için 8 yıl sonra dua ettiği belirtilir, Sevgili Peygamberimizden 8 yıl sonra ve bu dua Salah, namaz kelimesi ile ifade edilir.
Evet, sevgili dostlarımız, “al bu sana benden ben Îran’lı bir köleden” dedim sözlerini işitmiş bulunan Rasûlullah (A.S.V) bana doğru baktı ve niye ben Ensârî bir köleyim demedim. Bir kavmin kız kardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır buyurdular.
Dakika 10:27
Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce, Buhârî, Tirmizî, Müslim, Nesâî bu haberi vermektedir. İşte müşriklerden bir adama darbeyi indirince böyle söylemişti, Peygamberimiz de ona böyle buyurdular. Kişinin kavmine zulüm de yardımcı olmasıdır. Bugünkü karşılığı ırkçılıktır. Kavmin yanlışlarına sen de yardımcı olma işte o ırkçılıktır. Bir kavmin içinde yaşayıp bir kısım hukûkî içtimaî örfi bağlarla bağlanan kişi artık onlardandır. Bir kavmin âzâdlısı onlardandır şeklinde de ifade edilmiştir. Keder de ve sevinçte müştereklik sebebiyle aralarında kader birliği hâsıl olan kimselerin kendilerini kan farklılığı sebebiyle ayrı hissetmelerini İslam tecviz etmiyor. Evet, sevgili dostlarımız! İslam’da îmân ve İslam, îmân kardeşliği esastır. Bunu hiç mi hiç unutma!
Sevgili dostlarımız,
Savaş gazve ahkâmı konusunda da hadis-i şeriflerden size keşif notları vermeye devam ediyoruz.
Büreyde (R.A) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman hassaten komutana Allah’a karşı müttekî olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi: “Allah’ın adıyla ve Allah’ın rızâsı için savaşıp Allah’ı inkâr eden kâfirlerle çarpışın, gaza edin. Fakat ganimete hıyânet etmeyin, haksızlıkta bulunmayın, ölülerin vücutlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, önünüze çıkan çocukları öldürmeyin. Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağırın. Bunu komutana diyor. Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma. Önce İslam’a davet et, icâbet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından Muhâcirler diyarına hicrete davet et ve onlara haber ver ki eğer bunu yapacak olurlarsa Muhâcirlere vaat edilen bütün mükâfat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtinâ edecek olurlarsa bilsinler ki Müslüman bedevîler hükmündedirler ve Allah’ın mü’minler üzerine cârî olan hükmü onlara icrâ edilecektir. Ganimet ve feyden kendilerine hiç bir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlarla birlikte cihâda katılırsa o hariç, o zaman ganimete iştirâk ederler.
Dakika 15:00
Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse onlardan cizye iste. Müspet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak. Bundan da imtinâ ederlerse onlara karşı Allah’tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahâlisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Rasûlünün ahit ve emânını talep ederlerse kabul etme. Onlar için kendine ve ashâbına âit bir emân tanı. Zîrâ senin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız Allah’ın ve Rasûlünün ahdini bozmaktan ehvendir. Eğer bir kale ahâlisini kuşattığında onlar senden Allah’ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah’ın hükmünü tatbik etme! Lâkin kendi hükmünü tatbik et. Zîrâ Allah’ın onlar hakkındaki hükmü ne isâbet, Allah’ın hükmüne isâbet edip etmeyeceğini bilemezsin”. Bunu da Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir. Komutana husûsî tavsiye yapılmıştır burada Peygamberimiz tarafından. Öncelikle takva yani Allah’tan korkmak hatırlatmaktadır.
“Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin” buyrulmuştur.
Hepsine müşterek talimat, cihâdı Allah için ve Allah adına yapmak bunun gerçekleşmesi için Allah’ın koyduğu prensiplere uymak, ganimetten çalmamak, çocukları öldürmemek, başka rivâyetlerde kadınlar, muharip olmayan yaşlılar, din adamları da zikredilir. Ölülere müsle de bulunmamak. Müsle ölünün burnunu, kulağını kesmek, gözünü oymak, ciğerini sökmek gibi hakâret olsun diye yapılan kötü muamelelerdir. Dinimiz bunları yasaklıyor. Başka rivâyetlerde komutana itaat, arkadaşları ile iyi geçinmek, savaş sırasında geri kaçmayıp sabretmek, sebat etmek gibi başka teferruatlarda zikredilir. Düşmana saldırmadan önce İslam’ı teklif etmek, kabul etmezlerse cizye teklif etmek, en son durumda savaşa karar vermek. Karşılaşılan insanların Müslüman olup olmadıklarını tahkîk ve mesela ezan sesi duyulan bir köye saldırmamak, ganimet için saldırmamak, herhangi bir anlaşma yapıldığı takdirde verilen sözde durup ahdini bozmamak vesâire bir anlaşma yapıldığı takdirde anlaşmaya sâdık kalmak, orduya verilen müşterek talimat arasında yer alan hususlardır bunlar. Hadis-i şerifler de gelen bu paraleldeki örneklere dayanarak fukahâ, imamın veya ona bedel ordu çıkaran başkomutanın kumandan ve emrindeki diğer askerlere yola çıkmadan önce hitap ederek Allah’tan korkmaları, emirleri altındakilere iyi muamele etmelerini tavsiye etmesi, harp esnasında ki vazifelerini ve kendilerine nelerin haram, helâl, mekruh veya müstehap olduğunu bildirmesi gerekir demişlerdir Ulemâ. Çünkü Müslüman olup da dâru küfürde kalanlara Allah ve Rasûlünün hiçbir zimmeti olmayacağı, onların îmânlarının bile makbul olmayacağı ayetlerde bildirilmiştir. Ey Müslüman! Müslüman olmayan toplulukların arasında sakın kalma! Kalırsan orada mutlaka Allah’ın emrinde hareket et ve Peygambere tâbî ol ve bir görev için kaldığını bil.
Dakika 20:10
Yoksa gâvurların içinde kalıp onlara benzemeye çalışırsın. Önce entegre ederler sonra asimilasyona uğrarsın. Nevevî tenzihi bir yasak olduğunu belirtir. Kesin bir emir olmayıp kendi adınıza yaparsanız daha iyi daha isâbetli olur mânâsında bir tavsiye olduğunu söyler. Anlaşmayı Allah ve Rasûlü adına değil kendi adınıza yapın dediği durum hakkında söyledi bunu Nevevî. Bu nehyin yasaklamanın tenzihi bir yasak olduğunu belirtir. Kesin bir emir olmayıp kendi adınıza yaparsanız daha iyi daha isâbetli olur mânâsında bir tavsiye olduğunu söyler. Bu da savaş kuralları o andaki şartların gereği bakın komutana bırakılmıştır Peygamberimiz tarafından. Yüce Allah’ın onlar hakkındaki hükmüne isâbet edip etmeyeceğini bilemezsin. Sözünün mânâsı sen bu konuda bana bir vahyin inip inmediğinden emin olamazsın. Hâlbuki kendi hükmünde kesin olabilirsin demiştir. Çünkü o zaman daha her konuda vahiyler gelmeye devam ediyordur. Ama şimdi öyle değil, şimdi her şey kesinleşti, İslam tamamen tamamlandı. Tamam, olmuş olan İslam’ın hükmü her yerde geçerlidir. İmâm-ı Mâlik, Evzâî ve diğer bazı fâkihler bu hadise dayanarak cizye Arap olsun, Acem olsun, kitâbî olsun, Mecûsî veya başka bir dine mensup olsun bütün gayrimüslimlerden alınır demişlerdir. İmâm-ı Âzâm’a göre cizye Arap’ın müşrikleri ile Mecûsîleri müstesnâ olmak üzere bütün kâfirlerden alınır, İmâm-ı Şâfiî’ye göre Arap olsun, Acem olsun yalnız ehli kitap ile Mecûsîlerden alınır demişlerdir, hepsi de konuyu geniş tutmuşlardır. Zemine, zamana, şartlara göre istediği uygun bulduğu çerçevede anlaşma yapma şartları koyma serbestisi tanınmış olmaktadır.
Evet, sevgili dostlarımız!
Abdullah İbn-i Avn anlatıyor; Nâfi’ye yazarak savaştan önce müşrikleri İslam’a davet etme hususunda sordum, şu cevabı verdi: Bu İslam’ın başında idi. Rasûlullah (A.S.V) Benî Müstalık’a, ânî baskın yaptı. Adamları gafildi, hayvanları su kenarında sulanmakta idi, savaşabilecekleri öldürdü, kadın ve çocuklarını da esir etti. O günkü Velî’ye (R.A) vâlidemizi esir almıştı. Bunu bana Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rivâyet etti. Abdullah bu orduya asker olarak katılmıştır. Bunu da Buhârî, Müslîm, Ebû Dâvûd haber vermektedir. İslam dâvâsını işitmiş olan kâfirlere İslam’a dâvet etmeksizin savaş açmanın caiz olduğuna hükmetmişlerdir. Kâfire haber vermek mutlak olarak vacip değildir mutlak olarak vaciptir diyen de olmuştur. İslam dâveti ulaşmayanlara duyurmak vacip ise de ulaşanlara duyurmak vacip değildir. Ancak dâvet edilmesi yine de müstehaptır.
Dakika 25:02
İlim adamlarının çoğunlukla bu görüşü benimsediği belirtilmiştir. Evet, sevgili dostlarımız maslahata uygun olan da odur.
Ebû Mûsâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (S.A.V) ashâbından birini herhangi bir iş için gönderince şu tembih de bulunurdu: “Müjdeleyin nefret ettirmeyin, kolaylaştırın zorlaştırmayın”.
Evet, يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا (Arapça okunuşu : “yessirû velâ tuâssirû vebeşşirû velâ tuneffirû”)
Semüre İbn-i Cündeb Hazretleri anlatıyor, Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki müşriklerin yaşlılarını öldürün fakat tıfıllarına şeh yani henüz tüyü çıkmayanlara dokunmayın. Ebû Dâvûd, bunu da Tirmizî haber veriyor ki savaşan yaşlılar bunlar, elinde silah olanlar. Şârihler bu hadiste eli kılıç tutan yaşlı, erkek mânâsında kullanıldığını belirttiler. Yani bazen kelimelerin anlaşılma farkları ortaya çıkmaktadır. Başka hadis-i şeriflerde savaşta, savaşamayacak durumda olan yaşlıların ve kadınların öldürülmesi sahîh olarak yasaklanmıştır. İşte hadis-i şerifler birbirine ışık tutmaya devam ediyorlar.
Sevgili dostlarımız,
İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor, Rasûlullah’ın (A.S.V) katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Rasûlullah (A.S.V) bunun üzerine: “Kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı”. Buhârî, Müslîm, Muvattâ, Tirmizî, Ebû Dâvûd haber veriyor. Ben kadınları öldürmeyi yasaklamadım mı, onu kim öldürdü? Diye sorarak, meselenin üzerine gidiyor. Bir adam atılarak açıklar. Ya Rasûlallah! Ben onu tutup bineğimin arkasına almıştım. Beni aşağı düşürüp öldürmeye teşebbüs etti, bende öldürdüm. Rasûlullah (A.S.V) kadının gömülmesini emretti. İmâm-ı Şâfiî ve Kûfiler Hanefî Ulemâsı, kadın savaşçı olarak askerler arasına karışmış ise öldürülmeleri câizdir buyrulmuştur. Yani savaşan kadın erkek yerindedir. Seninle kadın da eli silahlı savaşıyorsa o da öldürülür.
Evet, sevgili ve muhterem izleyenler! Derslerimiz devam ediyor. Cenab-ı Hak Yüce İslam’ı en iyi şekilde anlayan, kavrayan, îmânı kâmil ve daim olan, tüm amelleri sâlih olan Muhlis, Muhsin kullarından eylesin.
Dakika 29:06