137- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 137
137- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 137
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’
‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve nefsih’’
‘’Bismillahi Zişân azimû sultan şedidül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytani insün ve can’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Sevgili izleyenler,
Yine cihâd ile ilgili dersimiz devam ediyor. Abdullah İbn-i Amr İbnü’l Âs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: Yüce Allah yolunda (C.C) cihada çıkıp gazve yapan selâmete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye âhirette elde edeceği mükâfatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen korku geçiren ve musibetlere mârûz kalan her ordu ve her seriyye ise âhirette tam ücrete erer. Bunu da Müslim’i Şerif, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn-i Mâce haber vermektedir.
İşte kıymetli ve muhterem efendiler, insanların kalbi Yüce Rabbisine tamamen bağlı olunca her şeyi kazanılıyor, o zaman dünyada âhirette kazanılıyor, bütün kalbinin tamamıyla Allah’a bağlan Allah’ın rızâsını ara, niyetinin tamamıyla Allah’ın rızâsını ara her şeyi kazanırsın.
İslam için cihâd eden bir kısım arkadaşlarımız emeklerine tereddüt eden ücretten hiçbir şey yemeden şehit olup gittiler, Uhud’da şehit olanlar gibi bazı arkadaşlarımız ise meyvelerinin dünyada iken olgunlaştığını gördüler “Fütuhat Devrini” yaşayan bolluğa erenler gibi. Hz. Ömer ve Habbâb İbn-i Eret (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) başka birçok Ashâb-ı Güzin bu konuda yakını ve hattâ sakın bütün ecrimizi dünyada yemeyelim diye endişe ifade ederlerdi. Evet, sevgili dostlarımız buradan bakıyoruz ki mukayyet mutlaka tercih edilir ve bu şarttır demişlerdir.
Hz Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Biz bir gazvede Rasûlullah (A.S.V) ile beraberdik. Bir ara şöyle buyurdular; Medine’de kalan öyleler var ki kat ettiğimiz her mesafe ve geçtiğimiz her vadide aynen sizinle berabermiş gibi sevabına, sevabınıza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar cihâda katılmayı cânı gönülden arzulayıp da özürleri sebebiyle orada kalanlardır. Bu rivâyeti Buhârî, Ebû Dâvûd, Müslim-i Şerif rivâyet etmişlerdir.
Dakika 5:01
Hz. Enes’ten geliyor rivâyetin kaynağı. Âlimler bu durumdan hareketle cihâdın farzı ayn olduğunu söylerler ve umûmî bir seferberlikte cihâda katılmaya her mü’minin niyet etmesinin farz olduğunu da belirtiler. Samîmî niyet ve ihlâsta yatmaktadır işte bu (İnnemel âmâlü binniyyât) samîmî niyetin varsa Cenab-ı Hak o niyetin karşılığını sana veriyor gücün yetmediği zaman bile.
Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah’ı (A.S.V) işittim şöyle buyurdu: “Zincirlere bağlı olarak cennete sevk edilen bir zümrenin hâline Rabbimiz taaccüp eyledi.” Yani bu durumun müjdesinin müjde edilecek bir durum olduğunu bildirdi. Evet, bunu da Buhârî, Ebû Dâvûd haber veriyor. Taaccüp kullar durumu anlasın diyedir yoksa Cenab-ı Hak kendisi taaccüpten de münezzehtir râzı olmak takdir etmek memnun olmak gibi anlamlara gelir Cenab-ı Hak için. Tîbî zincirden muradın kişiyi dalâlet derekelerinden kurtarıp hidâyet derecelerine yükselten Câzibeyi Hak olabileceğini söylemiştir.
Ebû’t-Tufeyl Rasûlullah’tan (A.S.V) anlatıyor; Ümmetimden bir grubun cennete zincirlerle zorla sevk edileceğini gördüm. Ben; Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar kim diye sorunca, onlar dedi Arap olmayanlardan bir kavimdir Muhâcirler onları esir ederler zorla İslam’a sokarlar. İşte görüyorsunuz zorla İslam’a gelenlerde cennete zorla sokulan insanlar gibi bakın cennete gidiyorlar. Yani seni hayrın içine biri çekerse ona teşekkür et, ateşin çukurundan seni sertçe çekerse biri ateşe düşmesin diye ona teşekkür et işte İslam odur. Seni İslam’a kim dâvet ediyorsa acı tatlı Müslüman olmana vesile oluyorsa işte senin cennete girmene de o vesile olduğu için teşekkür et. Allah’a hamd eyle. Y
Yine Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlattığına göre Rasûlullah (A.S.V) buyurmuştur ki, imam bir perdedir onunla birlikte düşmana karşı savaş yapılır. Yani burada devletin başı kastediliyor imamdan maksat İmâm-ı Kebir’dir ki devletin başkanı devletin başkanıdır. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî haber veriyor; İmamın gereğini ve ona itaati tespit etmektedir burada da hadis-i şerif. Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur buyuruyor Peygamberimiz. Kim de bana isyân ederse Allah’a isyân etmiş olur. Emir’e itaat eden yani devletin başına devletin Müslüman görevlisine, Emir’e itaat eden bana itaat etmiş olur.
Dakika 10:11
Kim Emir’e isyân ederse bana isyân etmiş olur. İmam bir perdedir onun gerisinde düşmanla savaşılır, onunla korunulur, şâyet Yüce Allah’tan korkmayı emreder ve adâletli olursa bu sebepten sevaba nâil olur, aksini yaparsa o yüzden de vebâle girer. Evet, sevgili dostlarımız, bu da devlet başkanının durumu ve onunla ilgili özelliklerdir.
Hz Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatılıyor. Eslem Kabilesinden bir genç; Ey Allah’ın Rasûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum ancak gazve için gerekli teçhizin teçhizatı temin edecek malım yok dedi. Hz. Peygamber (A.S.V) öyleyse falancaya git o hazırlık yapmıştı ama hastalandı gelemeyecek dedi. Genç o adama gidip Rasûlullah’ın (A.S.V) sana selâmı var cihâd için hazırladığın teçhizatı bana vermeni söyledi dedi. Adam ismen çağırarak hanımına, hanım cihâd için hazırladığım teçhizatı şu gence ver onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah’a kasem olsun esirgemeden her ne verirsen hakkında mübârek kılınır dedi. Bunu da Müslim-i Şerif, Ebû Dâvûd haber veriyor. Şu Ashâb-ı Güzün’deki cihâd aşkına cihâd sevgisine azmine bakınız.
Semüre İbn-i Cündeb (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri bir gün dedi ki: (Emma Ba’d) bilesiniz Rasûlullah (A.S.V) atlarımıza Allah’u Teâlâ’nın atları diye isim verdi bize korktuğumuz zaman cemaat olmamızı savaştığımız zamanda sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi. İşte görüyorsunuz burada da savaşan kişinin ruh dünyasından bazı vasıflar anlatılmaktadır.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor ki, Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “En hayırlı arkadaş grubu 4 kişiliktir, en hayırlı askeri birlik 400 kişiliktir. En hayırlı ordu 4000 kişidir 12000 kişi sayıca az diye mağlup edilemez.” Bunu da Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn-i Mâce haber vermektedir. Geceleyin yol alıp gündüz gizlendiği için seriyye dendiği ifâde edilir. Çünkü ‘sera’ geceleyin yürüdü demektir.
Evet, efendiler!
Mevsılî’nin Müsnedin ’de Ebû Ya’lâ El-Mevsılî’nin Müsnedin ‘de (İzâ saberû vettegû) ziyâdesi vardır. Mânâ şöyle olur; Sayısı 12000 bulan ordu sabreder ve takvâya riâyet ederse sayı azlığı sebebiyle mağlup edilemez. Sayıya güvenmek şeytanın içlerine savaşı kazanacak güçlü oldukları şecaat sahibi bulundukları, fazlasıyla maddî kuvvete sahip oldukları husûsunda attığı telkinler sonucu kendilerine fazla güvenerek Allah’ı unutmak, alınması gereken bir kısım tedbirleri ihmâl etmek gibi nitekim Huneyn Savaşında sayıları 12000 olan İslam ordusu çokluklarına ve sayılarına güvenmişlerdir.
Dakika 15:27
“Bugün bizi sayıca azlık mağlup edemez demişti. Huneyn Günü çokluğunuzla böbürlenmiştiniz, size hiç bir faydası olmadı.” Tövbe Sûresi 25’inci âyet-i kerimede Cenab-ı Hak bunu kullarına duyuruyor. Âlimler bu hadis-i şerife dayanarak Müslümanların adedi 12000’e ulaşınca düşman sayılamayacak kadar çok da olsa cepheyi terk etmek haramdır demişlerdir. Bu konuyla ilgili olarak daha önceki hadis-i şerifler de bunun açıklaması geçmişti.
Evet, sevgili dostlarımız, Ebû Talhâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bir kavme galebe çalınca evler arasındaki boş bir arsada 3 gece ikâmet ederdi. Bunu da Buhârî Şerif, Müslim ve Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
İmrân İbnü’l Husayn (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Sakif, Benî Ukayl’in müttefiki idi, Sakif’liler Rasûlullah’ın (A.S.V) Ashâbından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukâbil Müslümanlar da Benî Ukayl’den bir kişiyi esir ettiler. Adamla birlikte Adbâ adlı deveyi de ele geçirdiler, adam bağlı halde iken Rasûlullah (A.S.V) yanına geldi. Adam; Ey Muhammed! Dedi. Rasûlullah (A.S.V) ne istiyorsun? Diye sordu. Beni niye yakaladınız hacıları geçene yani Adbâ ’ya niye el koydunuz? Dedi. Rasûlullah (A.S.V) meseleyi büyütmek için seni müttefiklerin olan Sakif ’in cinâyetinden dolayı yakaladım buyurdu sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek; Ey Muhammed, ey Muhammed dedi (A.S.V)! Rasûlullah (A.S.V) merhametli ve nezaketli idi, adama dönerek, ne istiyorsun dedi. Adam, ben Müslümanım dedi. Rasûlullah (A.S.V) sen bunu daha önce kendi umuruna mâlik iken söylemiş olsaydın tamamıyla kurtulurdun dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar; Ey Muhammed, ey Muhammed diye bağırdı (A.S.V)! Rasûlullah (A.S.V) geri gelerek ne istiyorsun dedi. Adam, açım doyur beni susadım su ver bana dedi.
Rasûlullah (A.S.V) hacetin bu mu? Dedi. Adam, öbür iki kişiye mukâbil fidye yapıldı.
Râvî İmrân sözüne söyle devam etti; Ensâr’dan bir kadın esir edildi, Adbâ dahi ele geçirildi kadın vurulmuş bağlara vurulmuştu yani eli kolu bağlanmıştı. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı. Bir akşam bu kadın ipten boşanarak kurtularak develerin yanına geldi, kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu, o da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu, sonunda Adbâ ‘ya yaklaştı bu böğürmedi. Râvî der ki: “Bu pişkin bir deve idi.”
Dakika 20:09
Bir rivâyette o terbiyeden geçmiş bir deve idi denmiştir. Ebû Dâvûd’da uysal bir deve denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi hayvanı sürüp yola revan oldu, kadının kaçtığını hissettiler arayıp taradılar ama bulamadılar. Kadın Yüce Allah kendisine kurtulma nasîb ederse deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine’ye gelince halk onun kurtulduğunu görünce, Adbâ: Rasûlullah’ın (A.S.V) devesi diye bağırıştı. Kadın ben nezretmiştim, Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye dedi. Rasûlullah’a (A.S.V) gelip bu durumu haber verdiler. Subhanallah hayvancağıza ne kötü mükâfat vermiş. Allah onu bunun üzerinden kurtarırsa o tutup bunu kesecek hâ, olacak şey mi! Hayır günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine de yaptığı nezre de uymaz dedi. Çünkü deve kadının olmadığı o anlaşılmış oldu. Bunu da Müslim, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
Hz. Peygamber (A.S.V) ben Müslümanım diyen esire bu sözü daha önce kendi umuruna mâlik iken söylemiş olsaydın tamamıyla kurtulurdun demekle şunu ifâde buyurdular; “Esir olmandan önce Müslüman olsaydın seni ne esir eder ne de malını ganimet olarak alırdık. Ama şimdi kısmi bir kurtuluşu erdin, artık seni öldürüp öldürmemek de muhayyer değiliz, hayatın garanti altında fakat esir olarak tutmak bağışlamak veya fidye mukâbili bırakmak da muhayyeriz. Mal iddiasında da bulunamaz bulunamazsın” buyurdular.
Evet, sevgili dostlarımız günah amele amelle nezredilmez, edilmişse îfâ edilmez, kefârette bulunulur, kefâreti de yemin kefâretidir buyrulmuştur. Yani yasak olan bir şeyle nezretmek câiz değildir, başkasının malı da nezredilemez, senin değil ki o nasıl nezredeceksin ama nezrin karşılığında kefâret vereceksin o da yemin kefâretidir buyurdular.
Evet, sevgili dostlarımız!
İnşâ’Allah derslerimiz devam edecektir. Cenab-ı Hak Şanlı Kur’an’ı nurlu İslam’ı iyi anlayan iyi dinleyen kullarından eylesin. Size şu hadis-i şerif’i de açıkladıktan sonra bugünkü dersin sonuna gelmiş oluyoruz;
İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Müşrikler bir müşrikin cesedini para ile satın almak istediler Rasûlullah (A.S.V) bunun parası ile satılmasına karşı çıktı. Evet, cife ve putların satılmasını haram kılmıştır Rasûlullah (A.S.V). İşte ölmüş insan cesedi cifedir, putların satılması cifenin satılması haram kılınmıştır buyurdu.
Evet, sevgili efendiler eman ve sulh ile bir sonraki dersimiz devam edecektir İnşâ’Allah.
Dakika 24:56