HadısŞerifKülliyatı 147-01

147- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 147

147- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 147

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*

وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*

‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve nefsih’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Sevgili izleyenler,

 

Konumuz cidal ve mira hakkındadır. Cidal; sağlam olmak cedel husumeti şiddetli olmak, cedel, cidal, mira, muhasama gibi kelimelerle ifade edilen aynı mânâyı dilimizde münazara, münâkaşa, tartışma, çekişme, cedelleşme gibi anlamlara gelmektedir. İlmi cedel asıl maksadı karşı tarafı çürütüp kendi fikrini benimsetme meselesinin tafsîlidir. İbn-i Haldun, münazara adabını bilmektir fukahâ ’nın geliştirdiği cedel daha ziyâde şer’i delilleri esas alır, bu husûsu ilk sistemleştiren Hanefî fâkihlerinden Fahr’ul İslam Pezdevî merhum olmuştur. Hicrî 482 Mîlâdî 1089 bu Edille-i Şer’iyye’ye dayanması gerekir. Onun için yani Müslümanın cedelleşmesi hakkı müdafaadır.

 

Nahl Sûresi’nin 125’inci âyet-i kerimesinde Cenab-ı Hak; “Ey Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) Rabbinin yoluna hikmetle güzel öğütle çağır-(وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ)” buyurmuştur Cenabı Hak.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Bir kavim içinde bulunduğu hidâyetten sonra sapıttı ise bu mutlaka cedel sebebiyle olmuştur. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bunu söyledikten sonra delil olarak şu âyet-i kerimeyi okudu; (Zuhruf Sûresi 58): “Onlar bizim Tanrımız mı yoksa o mu daha iyidir?” dediler. Sana böyle söylemeleri sırf tartışmaya girişmek içindir. Onlar şüphesiz münâkaşacı bir millettir”. Bunu Tirmizî, İbn-i Mâce haber vermektedir. İşte nassın olduğu yerde cedelleşmek bâtıldır, Müslüman teslim olmuş demektir. Kur’an-ı Kerim hakkında yürütülen inat ve münâkaşanın maksut olduğu bunun da herkesin kendi şahsî görüşlerini veya şeyhlerinin fikirlerini öne çıkarmak ve üstün kılmak için Kur’an-ı Kerim’in bazı âyetlerini diğer bazıları ile karşılaştırmak sûretiyle tahrip edilip hakkın ortaya çıkmasının aslâ düşünülmediği hadis-i şerifte işte bu çeşit tartışmanın kötülenip tahrim edildiği hakkın izharı gibi faydalı bir maksatla yapılacak münazaranın yasaklanmasının söz konusu olmadığı hattâ böylesi münazaranın Farz-ı Kifâye olduğu da belirtilmiştir. Yerine göre hakkı müdafaa edeceksin.

 

Dakika 6:00

 

Yine Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki; “Kim haksız olduğu bir münâkaşayı terk ederse kendisine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münâkaşayı terk edene de cennetin ortasında bir ev kurulur. Kimde ahlakını güzel kılarsa cennetin yüce yerinde bir ev kurulur.” Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce, Nesâî haber vermektedir. Gerekmediği yerlerde münazara münâkaşa yapılmamalıdır.

 

Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “”Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vessselâm) şöyle buyurdular: “Kur’an-ı Kerim hakkında münâkaşa küfürdür.” Kur’an hakkında münâkaşa edilmez. Kur’an-ı Kerim ortada lafzı ile mânâsı ile her şeyiyle ortada bunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Yüce Allah’ın en ziyâde buğuz ettiği erkek, şiddetli düşmanlık yapan hasımdır”. Bunu da Kütüb-i Sitte rivâyet ediyor Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî gibi zât-ı muhteremler.

 

Hz. Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Biz kader husûsunda münâkaşa ederken Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) çıkageldi. Öylesine kızdı ki öfkenin hâsıl ettiği kızıllıktan yüzünde sanki nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize söyle çıkıştı; “Bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim? Bilin ki sizden öncekileri dini meselelerde ki münâkaşalarının çokluğu ve Peygamberleri hakkında düştükleri ihtilâfları helâk etmiştir.”

 

Bir rivâyette şu ziyâde mevcuttur:

 

“Kader husûsunda münâkaşa etmemeniz için yemin verdim”. Tirmizî ve İbn-i Mâce haber veriyor.

Kader kulun hayır ve şer bütün fiillerini Allah’ın yarattığına insanları yaratmadan önce ne yapacaklarını, Levh-i Mahfuz da yazdığına her şeyin Allah’ın kazası kaderi irâde ve meşieti ile meydana geldiğine îmân ve taate râzı olup bunlara mukâbil sevap vadettiğine küfür ve mâsiyete râzı olmayıp bunlara karşı da cezâ vadettiğine inanmaktır. Bu kısaca kaderin özetlenmesidir.

 

Dakika 10:00

 

Bu konuda İmâm-ı Âzâm’ın itikatta Fıkh-ı Ekber Derslerimiz de bunlar özetle gereken bilgiler orada verilmiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız! İbnü’l Müseyyeb (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Ashâbının (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) arasında otururken, bir adam Hz. Ebû Bekir’e hakaretamiz sözler sarf ederek cefa verdi. Ancak Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) adama karşı sükût etti. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. O yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de eziyet verince Hz. Ebû Bekir adama hak ettiği cevabı vererek intikamını aldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) hemen kalktı Hz. Ebû Bekir:

 

“Ey Allah’ın Rasûlü, yoksa bana darıldın mı?” diye sordu.

 

“-Hayır, dedi. Ancak semâdan bir melek inmiş, sana söylediklerini tekzip ediyordu sen intikamını alınca melek gitti şeytan oturdu. Bir yere şeytan oturdu mu ben orada duramam!” bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor.

Cenab-ı Hak: “Bir kötülüğün karşılığı aynı şekilde bir kötülüktür ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah’a aittir.” (Şura Sûresi âyet 40)’da buyurmuştur.

 

“Eğer cezâ vermek isterseniz size yapılanın aynı ile mukâbele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu sabredenler için daha hayırlıdır.” bu da (Nahl Sûresi’nin 126.’ncı âyet-i kerimesi)’nde buyrulmuştur.

Azimet yolu avama da açıktır büyüklerin yoluna sülük küçüklere de büyüklük kazandırır.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri şöyle buyurmuştur; “Kardeşinle münâkaşa etme zîrâ münâkaşanın hikmeti anlaşılmaz sıkıntısı eksik olmaz. Tutamayacağın bir vaatte de bulunma!” bunu da Rezîn bu ziyâdeyi ortaya koymuştur.

 

Evet, sevgili dostlarımız İnşâ’Allah’u Teâlâ dersimiz “Hacla” ilgili devam edecektir.

 

Umre, yılın her ayında yapılabilir ihrâm tavaf ve saydan ibârettir. Şâfiî Ahmet İbn-i Hanbel gibi ehli esen ulemâya göre vaciptir, Buhârî de bu kanaate tâbî olmuştur. Hanefî ve Mâlikîlere göre nâfile bir ibadettir.

 

Evet, sevgili dostlarımız! İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn), Âta, Ahmed İbn-i Hanbel başkalarına vacip olsa bile Mekke halkına vacip değildir demişlerdir.

İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn); Bir kere “hac”, bir kere “umre” herkese vaciptir demiştir.

Tahâvî bu sözü Kifâye olan bir vacip diye tevil eder.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şimdi de haccın faziletleri hakkında eserlerimize bakalım;

 

Dakika 15:00

 

Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne Erdahüm Ecmaîn).Âişe Annemiz anlatıyor;
„Ey Allah`ın Rasûlü,“ dedim, „cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz, biz de cihâd etmeyelim mi?“ Şu cevabı verdi: „Ancak, cihâdın en efdâl ve en güzeli hacc-ı mebrûrdur. Sonra şehirde kalmaktır.“ Hz. Âişe der ki: „Bunu işittikten sonra haccı hiç bırakmadım.“ bunu da Buhârî, Nesâî haber vermektedir. “Hayır, ancak cihâdın en iyisi en güzeli Kâbe’ye Hac etmektir, hacc-ı mebrûrdur” buyurdular. İlerde geleceği üzere kadınlar için yaşlılar için böyledir. “Kadınlar için evlerinizde oturun” (Ahzâb Sûresi 133’üncü âyetini) hatırlatmaktadır.

 

Hacc-ı mebrûr bütün kuralları ile doğru yapılan hacdır. Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasûlü, kadınlara da cihâd var mı? Şu cevabı verdi; “Evet, içinde kıtal olmayan bir cihâd var, Hac ve Umredir” buyurdular.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Sehl İbnu Sâ’d (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: „Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder.“ buyurmuşlardır ki bunu da Tirmizî haber veriyor. Görüyorsunuz buradan şu manayı çıkarırsınız; Bir hacı efendi ‘’Lebbeyk’’ derken taşlar topraklar birbirinden duyan dünyanın doğusundan batısına, batısından doğusuna kadar bütün buradaki mahlûkat ne yapıyor? Onlarda telbiye de bulunuyorlar, (Lebbeyk) diyorlar.

Telbiye hac sırasında ihrâma girildiği andan itibâren bayramın birinci günü zilhiccenin 10’uncu günü yani Cemre-i Akabe de ilk taşın atılmasına kadar yüksek sesle okunan şu duadır: (Lebbeyk Allâhümme lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk innel hamde ven-ni’mete leke vel mülk lâ şerike lek). (Buyur Allah’ım buyur, emrine hazırım dâvetine bütün samîmîyetimle icâbet ettim emrindeyim. Buyur Allah’ım buyur, Senin eşin ortağın yoktur, buyur Allah’ım emrine hazırım. Hamd Senin, nimet Senin, mülk Senin bunların hiçbirinde eşin ortağın yoktur).

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki; “Haccla umrenin arasını birleştirin. Zîrâ bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler”. Nesâî, İbn-i Mâce haber vermektedir. Hacc-ı mebrûrun karşılığı cennetten başka bir şey olamaz.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor;

 

Dakika 20:01

 

“Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefârettir, bir umre diğer umreye kadar arada işlenenler için kefarettir. Haccı Mebrûr ‘un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!” Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce, Muvattâ bu haberi vermektedirler.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Beyt’i (Kâbe-i Muazzama) ’yı kim elli defa tavaf ederse, günahlarından çıkar ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur”. Bunu da Tirmizî haber vermektedir.

 

Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anha) anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: „Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksâ`dan Mescid-i Haram`a (kadar) ihrâma girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vacib olur.“, bunu da Ebû Dâvûd ve İbn-i Mâce haber vermektedir.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!

 

İbnu Abbâs Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Ensâr`dan Ümmü Sinan adındaki bir kadına: „Bizimle haccetmekten seni ne alıkoydu?“ diye sordu. Kadın: „Ebû fülânın (kocasını kasteder) sadece iki sulama devesi var. Biriyle o ve oğlu hacca gitti, öbürü (ile de ben kaldım) arâzimizi suluyor (um)“ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm): „Öyleyse Ramazan`da (yapacağın) umre, (kaçırdığın) bir haccın veya benimle (yapmış olacağın) bir haccın kazasıdır. Ramazan gelince umre yap. Zîrâ Ramazan`daki bir umre hacca muâdil olur.“ buyurdular bunu da Buhârî, Müslim, Nesâî haber vermektedir.

 

Evet, efendiler İbnu Battal da umrenin hiçbir sûrette farz olan haccın yerini tutmayacağı husûsunda icmâ-i ümmet vardır demiştir. Tabii hiçbir farz olmayan amel farzın yerini tutmaz ama Cenab-ı Hak lütfundan sevap verir.

İbn-i Hacer, Ramazan’ı Şerif’te yapılacak umre sevap itibâriyle hacca muâdil olur, bu yönüyle haccla müştereklik arz eder. Ancak farz olan haccın borçtan düşmesi husûsunda umre haccın yerine geçmez, bu husus icmâ ile sabittir. Tirmizî’nin bir kaydına göre bir hadisi şerifte: Umre ile hac arasında kurulmuş olan irtibatı İshâk İbnu Ravhiye İhlâs Sûresi’nin Kur’an-ı Kerim’in üçte birine muâdil olduğunu beyân eden hadis-i şerifteki ihlâsla Kur’an-ı Kerim arasındaki irtibata benzetmiştir. Bunlar sevap bakımındandır borcun ödenmesi bakımından değil.

 

Evet, sevgili ve muhterem efendiler, İnşâ’Allah derslerimiz Haccla ilgili devam edecektir.

 

Cenab-ı Hak bütün amelleri sâlih olan, yaptığı haccı da haccları da mebrûr olan hacclardan eylesin, ticaretimizi lentebûr eylesin yakîni ve rızâ hâlini, tükenmez nimetlerini, eksilmez göz aydınlığını lütfeylesin Yüce Rabbimiz. Onun kuluyuz kullarıyız ebediyyû’l-ebed biz O’na muhtacız, O bizim Rabbimizdir. Habîbi Muhammed’e tâbî olduk Müslümanız dinimiz İslam, Kitâ’bımız Kur’an’ı Kerim’dir, Rabbimiz eşi, benzeri, şeriki, naziri, dengi olmayan Yüce Allah’tır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir, Kitabı’mız Kur’an’ı Kerim’dir. Mezhebimiz, meşrebimiz İslam’ın ortaya koyduğu Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yoludur.

 

Dakika 25:52

 

(Visited 35 times, 1 visits today)