HadısŞerifKülliyatı 195-01

195 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 195

 

 

195- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 195

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve nefsih’’

 

‘’Bismillahillezi la yedurru mâismûhü şeyün filardı velâ fissemâ vehüvessemiûl âlim’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Sevgili ve kıymetli izleyenler,

 

Dersimiz âlemin yaratılışı hakkında devam ediyor. Yüce Allah’a (C.C) mekân izâfe etmek Zâtî Akdeslerini insana benzetmek gibi İslam inancına uymayan mânâlar ortaya çıkaranlara dikkat etmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’in âyetleri ile de tespit edildiği üzere Zâtî İlâhînin eşi benzeri yoktur. Zihinleri onu tasavvurdan âcizdir. Onu zaman mekân şekil gibi kayıtların hiçbirine tâbî kılınamaz. Gözle görülmeyen, hayalle tasavvuru edilemeyen, gaybî ilâhî varlığın kavrayabilmeniz için Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler bazı teşbihlere yer vermiştir. İşte kürsi ve arş teşbihleri bunlardandır. Bu teşbihler sayesinde bir kısım ilâhî hakîkatleri kavrayabilmekteyiz. Yanlış anlaşılma olmasın diye bunlara yer verilmeseydi Yüce Allah tamamen meçhulümüz kalacaktı. Öyleyse bu çeşit ifadeleri tevil ederek kast edildikleri mânâ da anlamak gerekir. Nitekim Selef Âlimleri de öyle yapmışlardır. Kur’an-ı Kerim Cenab-ı Hakk’ı tanıtırken O’nun bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu belirtir. Bir başka âyet-i kerime de: “Secde et, ona yaklaş” emriyle bizim ondan uzaklığımız ifade edilir. Yakınlık içinde uzaklık bu ezdat îman mantığı ile tevhîd içinde kavranır, Aristo mantığı ile değil. Sun’u ve yaratışını kavramaktan akılların âciz kaldığı Zât ne yücedir, ne mukaddestir kâinatın zerrât-ı adedince O’nu nekaisten eksikliklerden tenzih eder tesbih ederiz. Yüce sıfatlarıyla O’nu takdis ederiz. Taksiratımız affını dileriz.

 

İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor. Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; Yüce Allah’u Teâlâ Hazretleri aklı yarattığı zaman ona gel dedi.

 

O da geldi,

 

Sonra geri dön diye emretti,

 

O da geri döndü.

 

Bunun üzerine akla şunu söyledi; ben kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım, senin nezdinde mahlûkatın en sevgilisi olana bildireceğim. Bu da Rezîn’in açıklamasıdır. Yine Rezîn’in açıklamasına göre bu hadis-i şerifin kaynağı gösterilmemiştir. Ancak İbn-i Hacer Fethu’l Bârî de 1684 numara da kaydedilen İmrân İbn-i Husayn hadisinin şerh sadedinde ilk defa yaratılanla ondan sonra yaratılanların sırasını göstermeye çalışırken ilk yaratılan şeyin akıl olduğunu beyân eden

 

Dakika 5:23

 

Rivâyetlerini kaydettikten sonra bunun sabit, sahîh bir senedi belirtir, kezâ el-Metâlib ul-Aliye de Hâris İbn-i Ebî Usâme’nin Müsnedinden naklen akil üzerine kaydettiği 30 kadar hadisin başında hepsi de mevzudur, yani uydurmadır diyerek bilgi verir. Şu hâlde aklın fazîleti ile ilgili hadislerin sıhhatini ihtiyatla karşılamak gerekmektedir.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) bana Yüce Allah’ın meleklerinden olan arşın taşıyıcılarından bir melek hakkında rivâyette bulunmam için bana izin verildi dedi ve ilâve etti; onun kulak yumuşağı ile ensesi arasındaki uzaklık 700 senelik mesâfedir. Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir. Evet, İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden arşı taşıyan meleklerden İsrâfîl adında biri vardır, arşın köşelerinden biri onun omuzu üzerindedir. Ayakları aşağı, ağzı başı da 7’nci Semâ’yı delip geçmiştir. Hâlık mahlûktan büyüktür. Ahmed İbn-i Hanbel’in Abdullah İbn-i Selâm’dan meleğin ayakları ile topukları arasında 600 yıllık yürüyüş mesâfesi vardır, topukları ile ayak çukurları arasında da 600 yıllık at yürüyüşü mesafesi vardır. Âlimler bu hadisleri zayıf bulsa da birbirini destekleyip takviye ettiğini belirtirler. Bunlardan hareket ile gayp âlemi üzerine kesin bir hükme ulaşılmaz ise de bir fikir elde edilebilir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Badha Nam mevkiinde aralarında Rasûlullah’ın da (A.S.V) bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti, herkes ona baktı Rasûlullah (A.S.V) bunun ismi nedir bileniniz var m? Diye sordu.

 

Evet, buluttur dediler.

 

Rasûlullah (A.S.V) buna müzinde denir dedi.

 

Oradakiler evet, müzinde denir dediler.

 

Bunun üzerine Rasûlullah (A.S.V) anânda denir buyurdu.

 

Ashâb da evet, anânda denir dediler.

 

Sonra Hz. Peygamber (A.S.V) biliyor musunuz semâ ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır? Diye sordu.

 

Hayır, bilmiyoruz diye cevapladılar.

 

Öyleyse bilin ikisi arasındaki uzaklık ya 71, ya 72 veya 73 senedir. Onun üstündeki semânın uzaklığı da böyledir, Rasûlullah (A.S.V) 7 semâyı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilâve etti, 7 semânın ötesinde bir deniz var, bunun üst satı ile dibi arasında 2 semâ arasındaki mesâfe kadar mesâfe var.

 

Dakika 10:06

 

Bunun da gerisinde 8 adet yabani keçi sûretinde melek var, bunların sırnakları ile dizleri arasında 2 semâ arasındaki mesâfe gibi uzaklık var. Sonra bunların sırtlarının gerisinde Arş-ı Âlâ var. Arşında alt kısmı ile üst kısmı arasında 2 semâ arasındaki uzaklık kadar mesâfe var. Yüce Allah bütün bunların fevkindedir buyurdular, Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce’nin haberidir.

 

Bir rivâyette şu açıklama yer alır; Bu hadisi Câmiu’l Usûl sahibi Kütübü Sitte ’ye dâhil kitaplardan hiçbirine nispet etmemiştir. Katâde ve Abdullah’tan yapılan bir rivâyet şöyle; Rasûlullah (A.S.V) Ashâbı ile birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmiştir, bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu El-Anân denen buluttur, bu arzımızın sakasıdır. Yüce Allah’u Teâlâ bunu kendisine hiç ibadet etmeyen bir kavme göndererek su ihtiyaçlarını görür dedi. Bir müddet sonra devamla, bu semâ nedir biliyor musunuz? Bürünmüş bir dalga korunmuş bir tavandır, bunun üstünde diğer bir semâ vardır dedi ve böylece üst üste 7 semânın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla ikisi arasında ne kadar uzaklık var biliyor musunuz? Diye sordu. Sonra 500 yıl dedi. Sonra tekrar onun gerisinde ne olduğunu biliyor musunuz? Onun gerisinde su var suyun gerisinde Arş-ı Âlâ var, Yüce Allah arşın fevkindedir Âdemoğlunun efâlinden hiç biri ona gizli kalmaz buyurdu. Sonra tekrar bu arz nedir biliyor musunuz? Bunun altında bir diğer arz var, ikisi arasında 500 yıl var. Böylece 7 arzın varlığını birer birer saydı, hadis-i şerifi zikir eyledi.

 

Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) rivâyet ettiği Tirmizî hadisini aynen kaydetmeyi gerekli buluyoruz. Biz Ashâptan bir grup Hz. Peygamber (A.S.V) ile birlikte otururken bir bulut geldi, Rasûlullah (A.S.V) bu nedir bilir misiniz? Dedi.

 

Yüce Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Buyurdu ki bunlar bulut yeryüzünün sakalarıdır, Yüce Allah bunları kendisine şükür ve ibâdet yapmayan bir kavme bile sevk eder.

 

Rasûlullah (A.S.V) sonra tekrar sordu, peki sizin şu üstünüzdeki şey nedir bilir misiniz?

 

Yüce Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Bu dedi dünyamızın semâsıdır raki korunmuş bir tavandır. Kat kat bürülmüş bir dalgadır,

 

Sonra tekrar sordu, sizinle onun arasında ne kadar mesâfe var biliyor musunuz?

 

Yüce Allah ve O’nun Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Bunun üzerine şu açıklamayı yaptı; Sizinle onun arasında 500 yıllık mesâfe vardır.

 

Sonra tekrar sordu, pekâlâ onun üstünde ne var biliyor musunuz?

 

Yüce Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Buyurdu ki, onun üstünde iki semâ mevcut, ikisinin arasında da 500 yıllık mesâfe var, sonra Hz. Peygamber (A.S.V) tekrar aynı şekilde açıklamalar yaparak 7 semâyı saydı ve her iki semâ arasında dünya ile semâ arasındaki kadar mesâfe olduğunu belirtti.

 

Dakika 15:03

 

Sonra tekrar sordu, pekâlâ bunun üstünde ne var biliyor musunuz?

 

Yüce Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Buyurdu ki; Bunun üstünde Arş-ı Âlâ vardır, bununla semâ arasında da 2 semâ arasındaki mesâfe kadar uzaklık vardır.

 

Sonra tekrar sordu altınızda ne var biliyor musunuz?

 

Yüce Allah ve O’nun Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Bu arzdır dedi ve sordu, pekâlâ bunun altında ne olduğunu biliyor musunuz?

 

Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dediler.

 

Bunun altında buyurdu başka bir arz daha var. Bu ikisi arasında 500 yıllık mesâfe mevcut, sonra Hz. Peygamber (A.S.V) bu şekilde 7 arzı saygı ve sonunda da şu açıklamayı yaptı; Muhammed’in nefsini elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim, şâyet siz en aşağıdaki arza bir ip sarkıtacak olsanız bu ip Yüce Allah’ın ilmi üzerine inecektir. Rasûlullah (A.S.V) sözünü tamamlayınca: “O her şeyden öncedir, kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı sondur. Varlığı aşikârdır, gerçek mahiyeti insan için gizlidir O her şeyi bilir.” Hadîd Sûresi âyet 3 âyetini kırâat buyurdu.

 

Tirmizî derki; Rasûlullah’ın (A.S.V) bu âyeti okuması da gösterir ki sarkıtılan ip Yüce Allah’ın ilmine kudretine ulaşacaktır, Tirmizî’nin haberi bu da.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Kur’an-ı Kerim bir karîne, meleklerin cins, cins ve farklı sayıda ikişer, üçer, dörder kanatları olduğunu belirten âyet-i kerime Fâtır Sûresi’nin 1’inci âyetidir. Kanat sayısındaki fark sürat farklılığına bir işaret olabileceği de söylenmiştir. Evet, muhterem izleyenler, Abdullah İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nden yapılan rivâyette Rasûlullah (A.S.V) şöyle buyurmuştur; Yüce Allah 7 semâyı yarattı, her birinin kalınlığı 500 yıl yürüme mesâfesidir. Derim ki, Tirmizî’nin Câmiî’nde yer alan Katâde hadisi bazı takdim ve tehirler ziyâde ve noksanlarla Hasan-ı Basrî An Ebî Hûreyre târîkinden merfû olarak gelmiştir Allah’u Âlem.

 

Evet, sevgili dostlarımız! Bunların gerçek mâhiyetini Yüce Allah’u Teâlâ bilmektedir, Peygamberimizin ve Şanlı Kur’an’ın bildirdiklerinden de insanoğlu bilgi edinmeye çalışmalıdır. Bunun gerçek mâhiyetini Yüce Allah bilir bir de onun bildirdiği zât-ı muhteremler bilmektedir. İnsanoğlu bunların üzerinde iyi düşünmelidir. İlim ilmi yarışlarda bulunmak lâzım ama Kur’an-ı Kerim’i sahîh sünneti de elde tutarak hareket etmelidir.

 

Dakika 19:22

 

(Visited 27 times, 1 visits today)