199 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 199
199- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 199
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min gadabih ve elimi igâbih ve şerri ibâdih ve min şerri hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Hadis-i şerifler külliyâtından bugünkü dersimiz imamın yâni devlet başkanının diğer adıyla Halîfenin ve Emîrin vazifeleri hakkında dersimiz devam etmektedir.
İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor. Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes’ulsünüz. İmam çobandır yâni devletin başı, halîfe ve sürüsünden mes’uldür. Erkek âilesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’uldür. Kadın kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes’uldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes’uldür. İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhü) der ki: “Bunları Rasûlullah’dan (A.S.V) işitmiştim. Zannediyorum ki şöyle de demişti: “Kişi babasının malında çobandır o da sürüsünden mes’uldür.” Buhârî, Müslîm ve diğerlerinin haberidir bu haber. Çoban râîdir muhâfazası için bir şeyler tevdî edilmiş güvenilir muhâfız mânâsınadır. İmamdan maksat devlet reisidir. Emir ve imam kelimeleri eş mânâlı, eş anlamlı olarak kullanılmışlardır. Hattâbî imamın çobanlığı hudûdu tatbik ve hükümde adâlete riâyetkâr olmak sûretiyle şeriatı korumasıdır. Dikkat et buraya! Hattâbî: İmamın çobanlığı yani görevleri hududu tatbik… Hudut nedir? Allah’u Teâlâ’nın tâyin ve takdir ettiği adâleti uygulamasıdır. İşte hudut budur. Hududu tatbik ve hükümde adâlete riâyetkâr olmak sûretiyle şeriatı korumaktır. Erkeğin âilesine çobanlığı yani görevleri işlerini idâre, haklarını yerine getirmek, kadının çobanlığı, evin, çocukların hizmetçilerin işlerini tanzim etmek, her hususta kocasına hayırhah olmaktır. Hizmetçinin çobanlığı eli altında bulunan şeyleri koruması, kendisine terettüp eden hizmetleri yapmasıdır der. Bazı âlimler hadis-i şerifin: “Baştaki hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mes’ulsünüz” şeklindeki mutlak ifadesi ile hiç kimsesi olmayan dekarı da çobanlar arasına dâhil ettiğine dikkat çekmiştir.
Dakika 5:12
Zîrâ derler böyle birisi organları üzerine çobandır. Fiil, söz ve itikat nevînden her ne emredilmiş ise yapmaları her ne yasaklanmışsa terk etmeleri meselesinde insanın organları, kuvveleri, hisleri kişinin sürüsü hükmündedir. Öyle ise insanın bir noktayı nazardan güdülen olması bir başka noktayı nazardan da güden olmasına mânî değildir. Yani her insan görevi açısından hem âmir, hem memurdur.
Evet, sevgili dostlarımız!
Herkes görevini yapmak zorundadır, herkes. Kadın erkek, genç yaşlı herkes görevini yapmak zorundadır. Yüce Allah’ın teklif ettiği insanoğlunun kabul ettiği emânetlerin tümü Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye’nin yani İslam şeriatının bütün hükümlerini insanoğluna Allah’u Teâlâ teklif etmiştir bu bir emânettir. İnsan bu emâneti yüklenmiştir. Eğer emânetine sen korumazsan, riâyet etmezsen, emânete ihânet ettiğini görevini yapmadığını hiç unutma! O zaman yarın mahşerde, dünyada da, mezarda da mahşerde de bunun hesabını vereceksin.
Bu hadis-i şerifi tamamlayan bir başka rivâyet Ebû Hûreyre’ye aittir. “Her çoban kıyâmet günü hesaba çekilecektir.” Sürüsüne Allah’ın emrini tatbik etti mi, etmedi mi? Bu konuda gelen başka hadis-i şerifleri de nazar-ı dikkate alan ulemâ şu kesin hükme ulaşmıştır: “Mükellef kimse hükmü altındakilere karşı vazifelerinde kusur işlemiş ise kıyâmet günü hesaba çekilecek, muâheze edilecektir.” Burada İbn-i Hacer’in hadisle ilgili olarak kaydettiği bir durumu da sizlere arz edelim. Bu hadis-i şerifte bazı taassup sahiplerinin Emevîler lehine uydurdukları yalanda reddedilmektedir. Şöyle ki, Ebû Ali el-Kerâbîsî’nin Kitâbü’l Kazâ adlı eserinde şunu okumuştum; Bize Şâfiî’nin amcası Muhammed İbn-i Ali’den bildirdiğine göre demiştir ki İbn-i Şihâb, halîfe Velîd İbn-i Abdülmelik’in yanına girmişti. Velîd ona şu hadisten sordu: “Yüce Allah bir kulunu hilâfet çobanlığına getirirse onun hasenâtını yazar fakat seyyiatını yazmaz.” İbn-i Şihâb ez-Zührî: “Bu düpedüz yalandır” dedi ve şu meâldeki âyet-i kerimeyi okudu; ‘’Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde bir halîfe yaptık. O hâlde insanlar arasında hak ve adâletle hükmet, hükmünde hevâ ve hevese, hissiyâta tâbî olma ki bu seni Allah yolundan saptırır. Çünkü Yüce Allah yolundan sapanlar hesap gününü unuttukları için onlara pek çetin bir azâb vardır.’’ Sâd Sûresi’nin bu 26’ncı ayet-i kerimesidir.
Dakika 10:20
Velîd bu cevap üzerine insanlar bizi dinimizden ayartıyorlar dedi. Dikkat edin! Uydurma hadislerin karşısında sahih hadislerle, şanlı Kur’an’la, yanlışın doğrunun yanında barınma şansı yoktur. Yalnız bütün yanlışların karşısına doğruyu koyacaksın, o da Kur’an-ı Kerim’i ve sahîh sünneti, hadis-i şerifleri fıkıh ilmini iyi bileceksin. Onun için yanlışların peşine takılanlar kendilerini sapıtmışlardır, bir de onlara inananlar sapmışlardır. Ey Ümmet-i Muhammed! Bundan sakının, Allah’a sığının ama iyi çalışın, iyi çalışın gerçekleri hak ve hakîkati İslam’dan öğrenin. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat okulunda hep beraber iyi okuyalım.
İbn-i Meryem el-Ezdî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Muâviye’nin (Radıyallâhu Anhü) yanına girmiştim bana: Ey Ebî Fülân! Seni hangi rüzgâr attı diyerek ziyaretimden memnûniyeti izhâr etti. Ben de, Rasûlullah’dan (A.S.V) işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim. “Yüce Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarına, isteklerine, darlıklarına perde olur giderirse kıyâmet gününde Yüce Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarına perde olur giderir.” Râvî der ki: Bunun üzerine Hz. Muâviye (Radıyallâhu Anhüm) insanların ihtiyaçları ile ilgilenmek üzere bir adam tayin etti. İşte bakın burada devlet adamlarına doğruyu söylemenin faydası. Tirmizî, Ebû Dâvûd’un haberi bu da.
Amr İbn-i Mürre Hz. Muâviye’ye (Radıyallâhu Anhüma) ben Rasûlullah’ın (A.S.V) herhangi bir imam kapısını bir ihtiyaç ve istek sahibine, bir darda kalmışa örterse kıyâmet günü Allah da ona semâ kapılarını onun ihtiyaç istek ve darlığı karşısında kapatır buyurduğunu işittim dedi. Bunun üzerine yine Hz. Muâviye insanların ihtiyaçları ile ilgilenmek üzere bir adam tâyin etti. Evet, kıymetli dostlarımız, işte burada görüyorsunuz insanlar bir tarafta sevaplarıyla, bir tarafta günahlarıyla Allah’ın huzurundadırlar. Allah’a hesap vereceklerdir, günahsız insan yoktur. Allah’ın affettikleri, affedecekleri kurtulur. O’nun için Ashâb-ı Güzin’in içerisinde, Emevîler’in içinde, bu suçlulara bakıp da sakın ola ki, İslam âlemine savaş açmaya kalkmayınız. Orta yolu bulun o da İslam’ı iyi bilmekten ibârettir.
Dakika 15:01
Abdullah İbn-i Amr İbnü’l Âs (Radıyallâhu Anhüma) anlatıyor; Hz. Peygamber (A.S.V) buyurdular ki: “Âdil olanlar kıyâmet günü Allah’ın yanında nurdan minberler üzerine Rahmân’ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar. Yüce Allah’ın her iki eli de sağdır. Onlar hükümlerinde âileleri ile velâyeti altında bulunanlar hakkında hep adâleti gözetenlerdir.” Müslîm ve Nesâî’nin haberidir bu da. Yüce İslam dini adâlete çok önem verdiğini her fırsatta görüyoruz. Mü’mine kendi aleyhinde bile olsa anne-baba gibi en yakınlarını aleyhinde bile olsa doğruluktan, adâletten ayrılmamayı emreder Yüce İslam. Nisâ Sûresi’nin 135’inci ayet-i kerimesine bak. Çünkü ictimâî hayatın kıvamı, huzuru, terakkisi hep adâlete bağlıdır. Hattâ ‘’Er-Rahmân Sûresinde’’ semâvâtın bile adâlet ile ifade edilen hassas ölçülerle kıyamda ve mizânda olduğu belirtilmiştir. Rahmân Cenab-ı Hakk’ı rızık veren, ihtiyaçları gideren yönüyle bize tanıttığına göre… Dikkat et! Rahmâna yakınlık âdil olanların Allah’tan daha çok lütfa, ikrâma mazhâr olacaklarını ifade eder. Yüce Allah hakkında benzeri olmamak (لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ) bu konular da Selef bu çeşit müteşâbih ifadelerle karşılaştıkça hiçbir tevil yapmadan mâhiyeti hakkında bir şey söylemeksizin inanırız, ondan gerçek murâdı Allah bilir demişlerdir. Yani hangi konuda söylediler müteşâbih konularda, meselâ Allah’ın iki eli de sağdır. Şimdi müteahhir Ulemâ ise Kâdî İyâz yeminden iyi hâl ve yüksek mertebe kastedilmiş olabileceğini söylemiş. ‘’Allah’u Âlem bissevab’’ Yâni Allah’u Teâlâ’nın iki eli de sağdır bu bir müteşâbih cümledir. Dolayısıyla Cenab-ı Hak bunun biz aslına inanır mânâsını, ne olduğunu Allah’a bırakırız. İşte keyfiyetsiz sıfatlardandır. Bunların nasıl ve niceliğini Allah’a bırakacağız çünkü Yüce Allah’ın mahlûkata benzeyen tarafı yoktur. Onun için Allah’u Teâlâ’nın eşi benzeri, şeriki, nazîrî, dengi olmadı olmayacaktır. Bu gibi müteşâbih kelimelerin anlamını Selef Ulemâsının yaptığı gibi aslına inanır ama vasfını, mânâsını biz ne yaparız? Rabbimizin kendine bırakırız. O, ne diyorsa O’nun katında anlamı ne ise o, o dur.
Sevgili dostlarımız,
Hasan el-Basrî, Ma’kıl İbn-i Yesar’dan (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) naklediyor ki Rasûlullah’dan (A.S.V) işittim. Demişti ki: “Yüce Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış o da idâresi altındakilere hîle yapmış olarak ölmüş ise Yüce Allah ona cennetini kesinlikle haram eder.” Buhârî, Müslîm’in haberi bu da. İşte görüyorsunuz âmir olmak, memûr olmak görevini doğru yaparsan ne âlâ yapmazsan başına belâ.
Dakika 20:30
Müslim’in Hasan’ı Basrî ’den kaydettiği diğer bir rivâyet şöyledir; Âiz İbn-i Amr (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Rasûlullah’ın (A.S.V) Ashâb-ı Güzin’inden biriydi. Ubeydullah İbn-i Ziyâd’ın yanına girdi ve hemen ona: “Ey oğulcuğum, ben Rasûlullah’ın (A.S.V) çobanların en kötüsü ‘’Hutame’’ denen merhametsiz deve sürücüsüdür. Sakın onlardan olma dediğini işittim” dedi. Ubeydullah, otur sen muhakkak ki Rasûlullah’ın (A.S.V) ashâbının köpeğindensin deyince: “Onların köpeği var mıydı?” Köpek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti diye cevap verdi.
İşte âlimler, cesur âlimler böyledir. Ubeydullah İbn-i Ziyâd dünyanın en büyük şeddeli, alçak ve zâlimlerindendirler. Kerbelâ olayının asıl sebebi odur. O alçak heriftir, o zâlimdir, Kerbelânın kâtilidir, birinci sorumlusu odur. Ondan sonra öbürleri gelmektedir. O zâlime dâhi işte bu zât-ı muhterem, bu hadis-i şerifi hatırlattı ama bak zâlim nasıl karşıladı. Memnun olacağı yerde Müslüman olup adam olacağı yerde bakın Ashâb-ı Güzin’den olan bu zât-ı muhtereme buna köpek şeklinde cevap verdi. O da ona aynısını ne dedi? Ashâbı Güzin’in içinde öyle biri yoktu, o Ashâbtan sonra türedi o köpekler dedi. İşte Emevîler’in kullandığı zâlimlerden biri de Ubeydullah İbn-i Ziyâd mel’ûndur. Kerbelâ katilidir.
Adiyy İbn-i Amire el-Kindî (Radıyallâhu Anhü) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Bir işe memûr tayin ettiğimiz kimse bizden bir iğne veya ondan daha küçük bir şey gizlemiş olsa bu bir hiyânettir, gulûl kıyâmet günü onu getirecektir. Bunun üzerine Ensâr’dan bir zât kalkarak: “Ey Allah’ın Rasûlü! Vazifeyi benden geri al” dedi. Hz. Peygamber (A.S.V): “Sana ne oldu?” diye sordu. “Senin az önce şunu, şunu söylediğini duydum” dedi. Deyince Hz. Peygamber (A.S.V): Ben onu şuanda tekrar ediyorum. Kimi memûr tâyin edersek az veya çok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır, ne yasaklanırsa onu terk eder. Bu da Müslîm’in haberidir.
Evet kıymetliler,
İşte görevini tam yapan, adâleti uygulayan, Allah’tan korkan, haksızlıktan uzak kalan, Allah için görevini doğru yapanların mertebeleri yüksektir.
Dakika 25:12
Kıyâmet günü kişinin çaldığı şeyi getirmesi onu mahşer yerinde hesap vermek üzere toplanan insanların içinde rezil rüsva edilmesi içindir. Bu ifade memûrları dürüstlüğe teşvik etmeye, hıyânetten caydırmaya, ne kadar değersiz olursa olsun devlet malına karşı saygıyı ikâme etmeye yöneliktir.
Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Kıyâmet günü insanların Allah’a en sevgili ve mekân olarak en yakın olanı âdil devlet adamıdır, âdil imamdır. Yâni âdil halîfe, âdil devlet reisi. Kıyâmet günü insanların Allah’a en menfuru ondan mekân olarak en uzak olanı da zâlim hükümdardır, zâlim sultanlardır.” Bu da Tirmizî’nin haberidir.
Evet, çok kıymetli ve muhterem izleyenler!
Emir, Emir olmak âmir olmak memûr olmak, devlet reisi olmak âdil olursan ne âlâ yoksa başının belâsıdır. Hz. Peygamber’in (A.S.V) aslî geçim kaynaklarını ticaret, zanaat, zirâat diye tespit ederken memurluğu zikretmemiş olması da mânidardır. Evet, Rasûlullah (A.S.V) açık bir üslupla: “Sen memurluğa lâyık değilsin dediğini göreceğiz.” İşte memurluğa lâyık olanı, olmayanı devletin iyi süzgeçten geçirmesi gerekiyor. Hz. Ömer kendi hilâfet devrinde Huzeyfe-tül Yemân Hazretlerine (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) soruyordu; “Benim İdâreci’lerimin, Vâlî’lerimin, Kaymakam’larımın arasında münâfık var mı?” diyordu. Çünkü münâfıkların listesi sır kâtibi olarak Peygamberimizin sır kâtibi Huzeyfe-tül Yemân’da idi. Onun sır kâtibi olduğunu da Ashâbı Güzin biliyordu. Huzeyfe (Radıyallâhu Anh) ne dedi: “Bir tane var ama söylemem” dedi. O zaman Hz. Ömer tabii buradan ipuçlarını alınca o şüphelendiği insanı da görevden aldı, yerine başkasını tayin etti. İşte Hz. Ömer’in hilâfet döneminde yıldırım hızıyla fetihlerin kıtalar üzerinde nasıl fetihler yapıldığını hem de yıldırım hızıyla yapıldığını görmekteyiz. Nereden geliyor bu? İçte, dışta adâlet. Allah’ın emrinde bir ordu, komutan da Allah’ın emrinde, askerde Allah’ın emrinde, devletin başı da Allah’ın emrinde, bütün memûrlar ve âmirler de Allah’ın emrinde hareket ediyorlardı. Onun için fetihler yıldırım hızıyla ne yapıyordu? Kıtalar üzerinde dünyanın süper güçleri, boyun eğiyordu İslam ordularının karşısında. Bizanslar, Kisrâlar tutunamıyordu dünyanın iki süper devletiydi bunlar.
Dakika 30:00
İslam ordularının önünde duramıyorlardı. Onun için; Ey Müslümanlar! Doğru Müslüman olun. Başınıza doğru insan geçince kıymetini bilin, Sâlihlerle beraber olun, Sâlihleri destekleyin. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, hasedi fesadı bırakın. Düşmanın emrinde oyuncak olmayı da bırakın. Düşmanın sana yağlı ballı sunacağı o içi şehir dışı süslü cilâlı tepsilerle sana sunulan o altınlar seni yarın mahşerde yakacaktır. Allah’ın emrinde kul ol, düşmanın emrinde oyuncak olma, nefsin ve iblisin elinde oyuncak olma. Allah’ın emrinde kul ol, âmir ol, memûr ol, işçi ol, ne olursan ol Allah’a kul ol, görevini doğru yap. Böyle yaşa böyle öl, için-dışın îman ve İslam olsun. İslam’ın nuru içinde-dışında dalgalansın. Her işin nur ve hak olsun, her sözün nur ve hak olsun. Bunun için Allah’a dua eyle. Peygamberimiz her işimi, her sözümü nur ve hak kıl diye dua ediyordu. O Şanlı Peygamber âlemlerin rahmet Peygamberi böyle dua ediyordu. Dosdoğruydu ve derecelerin en yükseği ona verilmişti. Makâm-ı Mahmûd onundu, ama dünyada yüzü toprakta hasır üzerinde yatıyor ama derecesi Makâm-ı Mahmûd da idi. Hasır üzerinde toprakta yatan Peygamberin yüzünde hasırın izleri görünüyordu. Ama Kisrâlar, Bizans’ın kralları saraylarda lüks hayat yaşıyorlardı. O Allah’ın kulu en büyük kulu, en büyük Peygamberi de yüzü yerde topraktaydı, derecesi Makâm-ı Mahmud ’da idi. Sultanlık Allah’a kulluktadır, gerçek kul ol. Dünyanın hiçbir aldatıcı cilâsına aldanma! Biz hatırlatıyoruz, ötesi ey insanoğlu sana kalmış ama gece gündüz hidâyet Cenab-ı Hak’tandır. Allah’tan hidâyet, tevfik-i hidâyet, lütfu ihsân istemeye devam etmeliyiz. Bu da çalışarak, Allah’a kulluk yaparak, hem çalış Allah’a kulluk yaparak ibadetlerini yaparak Allah’tan iste. Bütün her şeyi terk edip Allah’a isyân ederek istersen başına taş da yağabilir, kendin bilirsin.
Cenab-ı Hak rahmetinin ve fazlının, kereminin içine aldığı, selâmeti ile kuşattığı kullarından eylesin.
Dakika 34:22