203 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 203
203- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 203
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler.
Dersimiz Hulefâ-i Râşidîn ve onlarla, onların seçimleri ile ilgili dersimiz başlamaktadır İnşâ’Allah’u Teâlâ. Selef Ulemâsı sadece Hz. Peygamber (A.S.V) ile ilgili sünneti değil Ashâb-ı Güzin ve hattâ Tâbiîn ve Etbau’t Tâbiîn ile ilgili sünneti de yazmış, hayatlarını, sözlerini, fetvâlarını birçok fiillerini bize kadar intikâl ettirmiştir. Rasûlullah (A.S.V) benden sonra nübüvvet hilâfeti 30 yıldır buyurmuş.
Evet, sevgili dostlarımız!
İslâm vahye dayanan yüce bir din, gerçek hak din Allah katındaki din İslâm’dır. Semâ’dan inen her amûd-u nuranîdir onda beşerî katkı yoktur. Bununla o hiçbir sûrette mukâyese imkânına sahip değildir. Biz, İslam’ı hiçbir beşerî katkı ile teşvîş etmeden kendi orijinal cüzlerinden mürekkep müstakil bir bütün olarak anlamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde gereksiz iltibaslar onu kavramamıza mânî olacaktır. Şunu açıklıkla söyleyebiliriz; İslâmî nizâm aslâ demokrasi değildir. Diktatörlük hiç değildir, kesinlikle monarşi olamaz, o hâlde nedir? Denirse; Önce batılı ve beşerî sistemleri ifade eden tâbirlerin dışına çıkmak gerek deriz. Bu nokta da mutâbık kalındıktan sonra sistemin mâhiyetini anlamaya geçilebilir. Buna Osmanlıların yaptığı gibi meşrûtiyet denmiş, doğrudan nizâmı İslâm denmiş, nizâmı ilâhî denmiş, meşrûtiyet-i meşrûa denmiş veya bir başka isim takılmış bizce mühim değil, yeter ki bu batı menşeili mevcut beşerî sistemlerden birinin ismi ile peşin bir sıbgaya tâbî tutulmasın.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Ali (R.A) Rasûlullah’ı (A.S.V) Rahmeti Rahmâna kavuşturan hastalığı sırasında yanından dışarı çıktı, dışarıda bekleyen toplum; Ey Ebu’l Hasan! Rasûlullah (A.S.V) ne durumda? Diye sordular. Allah’a hamdolsun iyileşti dedi. Hz. Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) elinden tuttu ve: “3 gün sonra Rasûlullah (A.S.V) ölecek, sen bir başkasına memur olacaksın, ben Vallâhi Rasûlullah’ın (A.S.V) bu hastalığından kurtulmayıp vefât edeceğini görüyorum.
Dakika 5:02
Zîrâ ben Abdülmuttalib oğullarının ölüm sırasında aldığı şekli biliyorum. Gel Rasûlullah’a (A.S.V) gidip bu iş yâni hilâfet işi kimde kalacak onu soralım, bizde kalacaksa şimdiden bilmiş oluruz, bizden başkasına kalacaksa kendisiyle konuşuruz, bizi ona tavsiye eder dedi.
Ali (R.A) eğer biz onu sorsak bunun üzerine hilâfeti bize yasaklasa, halk ondan sonra onu aslâ bize vermez. Vallâhi ben böyle bir şey soramam” dedi. Bu haber Buhârî Şerif’ten geliyor.
Hz. Abbâs böyle bir hafifleme anında kendinden sonra halîfe olacak kimse hakkında konuşmak teklif ederse de Hz. Ali buna yanaşmaz. Bir başka rivâyette Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bu hilâfet işine bizden başka istekli de var mı? Diye sorar.
Hz. Abbâs tahmin ederim Yüce Allah’a yemin olsun olacak da cevabını verir. Hz. Ali bu meseleyi Hz. Peygamber’e (A.S.V) açtıkları Hz. Peygamber’inde (A.S.V) müspet cevap vermemesi hâlinde halkın bununla aleyhlerinde ihticâc edip ebediyyen hilâfete lâyık bulunmayacaklarını söyler.
İbn-i Sâd’dan gelen rivâyete göre Rasûlullah (A.S.V) vefât edince Hz. Abbâs Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine uzat elini sana bîat edeyim, halk sana bîat etsin der. Hz. Ali kabul etmez, İbn-i Hacer’in kaydına göre bazı rivâyetlerde Hz. Ali’den keşke Abbâs’a itâat etseydim diye pişmanlık izhâr ettiği belirtilmişti.
Cübeyr İbn-i Mut’im (R.A) anlatıyor; bir kadın Rasûlullah’a (A.S.V) gelerek bir hususta kendisi ile konuştu.
Rasûlullah (A.S.V) kendisine tekrar gelmesini emretti.
Bunun üzerine kadın ya seni bulamazsam dedi, kadın bu sözü ile sanki ölümü kastetmişti,
Rasûlullah (A.S.V) eğer beni bulamazsan Ebû Bekir’e uğra diye cevap verdi.
Buhârî, Müslîm, Tirmizî’nin haberi bu hadis-i şerifte hilâfetin Ebû Bekir’e işâreti vardır. Bazı rivâyetler de kadın ben geldiğimde size ölüm gelmiş olsa ve sizi bulamazsam demiştir, İbn-i Hacer’in zayıflığına dikkat çekerek kaydettiği bir diğer rivâyete göre, Rasûlullah’a (A.S.V); Ey Allah’ın Rasûlü! Senden sonra mallarımızın zekâtını kime vereceğiz? Diye soranlar olmuştur. Onlara: “Ebû Bekiris Sıddık’a” demiştir. Bu da Ebû Bekir’e karşı bir işârettir muhâlif olacağına.
Kezâ bîat yapan bir bedevî de eceli geldiği takdirde kimin hüküm vereceğini sormuş?
Rasûlullah (A.S.V) Ebû Bekir diye cevap vermiştir.
Bedevî tekrar ondan sonra kim hükmedecek? Diye sorunca, Ömer diye cevap vermiştir. Allah’ın takdiri de böyle işlemiştir, Allah’ın Rasûlü de böyle işâret etmiştir. Şu hâlde bu rivâyetler vefâtından sonra Hz. Ali ve Abbâs (R.A) hilâfete geçmesi için kesin hükmettiğine dair Şîî iddiâsını reddetmektedir.
Dakika 10:11
Şîâ burada yanlış yapmaktadır, Allah’ın takdiri neyse o olmuştur. Şîâ İslam ümmetini bölmeye çalışmaya hakkı yoktur, ümmet bütün bir kardeştir mü’minler. Allah’ın takdiri de böyle işlemiştir, Allah’u Teâlâ’ya kimsenin gücü yetmez, o ne dediyse öyle olur, işte Peygamberimiz Ebû Bekir’e işâret etmiş, sonra Ömer’e işâret etmiş (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn). Daha sonra da olacak olmuş Hz. Osman, Hz. Ali halîfe olmuştur. Burada Ümmet-i Muhammedi bölmek parçalamak ne Şîâ’nın işine yarar, nede başkalarının işine yarar. Düşmanın işine yaramıştır, düşman da hâlâ burayı ne yapıyor? Ümmeti parçalamak için birbirine düşürmek için Şîâ’ya ayrı, ötekine berikine ayrı ne yapıyor düşman? Ümmetin arasına fitne sokmaya çalışıyor. Ey Şîâ! Bu yanlışından vazgeç, ümmet bir kardeştir, Mü’minler kardeştir, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali’nin arasında bir problem yoktur. Hz. Ali ile Hz. Ömer’in arasında bir problem yoktur. Bu problem düşman senin ağzına bir fitne sakızı vermiş, onun çiğniyorsun, ümmetin arasına fitne sokmaya kalkma! Ümmet bir kardeştir, bir bütündür bölmeyin parçalanmayın! Ne Şîâ’nın kâri olur, ne ötekinin kâri olur, ümmetin zararına İslâm’ın zararına çalışıyorsunuz, haberiniz olsun. Her Sünnî Peygamberimizin Ehlibeytini senden daha çok sevmektedir. Ehlibeyti sevmek ayrı Allah’ın takdir ve kânûnlarının işleyişi ayrıdır. Onun için her Sünnî Peygamberin yolundadır, Peygamberin yolunda olan Peygamberin Ehlibeytini sevmez mi? Tarihte suç işleyenlerin suçunu getirip de ümmetin tepesine yıkmaya senin ne hakkın var? Yezîd suç işlemiş, mel’un peki Yezîdin suçunu düşman sana ne yaptı? Ümmeti sana Yezîd gösterdi. Yezîdin yaptığını kim yaparsa o Yezîd, alçak şerefsiz odur. Onun için Yezîd ne yapıyordu? Yezîd namaz kılmazdı, Yezîd şarap içerdi, rakı, içki içerdi, Yezîd şu kötülüğü bu kötülüğü yapıyordu, tamburu çalıyordu, bunları eğer ehlibeyte düşmandı diye bu suçları ümmetin başına yıkmaya kalkarsan bunun altında sen kalırsın. Yezîdin yaptığını yapan sensin, ne yaptığını bilmiyorsun. Suç işleyenindir, suç işlemeyene suç yüklenmez, hiçbir Sünnî Ehlibeyte karşı değildir. Her Sünnî Ehlibeyti senden daha iyi sever, çünkü Sünnînin anlamı Peygambere tâbî olan, Kur’an-ı Kerim’e sahîh sünnete tâbî olan ve İslâmiyet’i doğru okuyan doğru okutan Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat mezhebinin İslâm anlayışıdır. Sen bu ekollere karşı çıkınca ne kârın olacaktır. Ehlibeyti seviyorsun ama düşmanla berabersin, düşmanla beraber olan ümmeti bölen ümmetin arasına fitne sokan Ehlibeytten yana olamaz. Ehlibeytin azılı düşmanı bu ümmetin içine fitne sokanlardır. Ehlibeyte Sünnîler toz kondurmaz toz çünkü Peygamberini seven Ehlibeytini de sever sevmek zorundadır.
Dakika 15:15
Sen sevme desende sevecek, o onun îmânının, Müslümanlığının gereği Ehlibeyti sevmek. Seviyor zaten, Osmanlı kadar Ehlibeyte Osmanlar kadar sahip çıkan, şu dünya da ikinci bir örneğini göstersene ve Selçuklular kadar Ehlibeyte sahip çıkan birini göstersene? Onun için Ehlibeyt kendi arasında savaşmış, Ehlibeyt birbirini kırmış, kimisi düşmanın kimisi Abbâsî’den yana olmuş kimi Emevî’den yana olmuş, peki, Ehlibeyti burada Ehlibeytin kendi arasındaki bu ihtilâfları onlara bırak, onlara da karışma. O günün şartlarını bilmiyorsun, Abbâsîlerle Ehlibeytin arasında bak ikisi bunlar nedir? Abbâsîlerle Hz. Ali’nin arası nedir? Amca çocuklarıdır bunlar. Bak aralarında ihtilâfları hiç okudun mu? Bunlar Ehlibeyt işte, sonra Ehlibeytin kendi arasında olup bitenleri iki kardeşin arasında olup bitenleri okudun mu? Biliyor musun? Bunlar insanoğlunun içinde bulunduğu ruh hâlleri, şartların durumu, bunları Cenab-ı Hakk’ın yarın mahkemesine bırak. Sen câhil kafanla ve tefrikaya bölücülüğe hizmet eden tarafınla, bu işin içinden çıkmaya kalkma! Çıkamazsın, bunlar Allah’ın takdirine bırak bunları da. Ehlibeyt iki kardeş arasında şöyle bir düşün, kendi evindeki iki kardeşler arasındakilere de bak şöyle, oradan hareket et. Şöyle bir bak dünyanın hâline, ihtilâflar var mı yok mu? Bunun çâresi nedir? Kur’an-ı Kerim’e sıkı sarıl Peygamberin sünnetine Peygamberine onun şerîatına sıkı sarıl, İslâm’da bütün ümmeti birleştir bunun için çalış, ümmetin birliğine çalış. Ehlibeyt senin tekelinde değil. Kur’an-ı Kerim İslâm’da kimsenin tekelinde değil, herkes dosdoğru Müslüman olma gayreti içinde olmak herkesin görevidir. Bu da birlik beraberlik kardeşlikle olur, ümmetin tamamını birleştirmeye çalış. Nerede? Kendi bozuk kafanda değil Kur’an-ı Kerim’de, sahîh sünnette, icmâ kıyâsta İslâm’ın aslî delillerin de buluşalım birleşelim. Orada da senin ağzına yanlış sakızlar vermişler çiğnetiyorlar. Birçok hadis-i şerifler hakkında da işine geleni almışsın, işine gelmeyeni almamışsın. Ehlibeyt yolundan gelen hadisleri almaya öbürlerini reddetmeye, öbürleri Müslüman, öbürleri âlim değil mi? Ehlibeyt dediğin kişilerin gerçek Ehlibeyt olup olmadığının farkında mısın? Ve içinde bulunduğu şartlar dâhilinde düşmanın Ehlibeyt adı altında neler uydurduğunu Yahûdî’nin, Hristiyan’ın, misyonerlerin bu tefrikanın içine girip, Şîâ’nın yanına ayrı girip, Şîâ’nın kafasını bozmaya çalışan misyonerlerin, Sünnî tarafına, Hâricîlerin tarafına geçip, Hâricîleri ayrı kullanan, Vahhabîsini ayrı kullanan, ehli bid’atı ayrı kullanan düşman ajanlarının farkında mısın?
Dakika 20:00
İslâm bozulmadı bozulmayacak, kendi kafan bozuk kafanı düzelt. Kur’an-ı Kerim’e İslâm’a uymayan bütün kafalara sesleniyorum, Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamayan sahîh sünneti, icmâ ve kıyâsı, İslâmî ilimleri doğru anlamayan bütün kafalara sesleniyorum. İslâm bozulmadı bozulmayacak ama bozulmuş kafalar var, bu kafalar İslâm ile düzelir Ehl-i Sünnet okuluna gel doğru oku. İşte hak mezheplerin anlamı budur, hak mezhepler hak okul mekteplerdir, hak ekollerdir, İslam’ı doğru okuyan doğru okutan ekollerin adıdır mezhep. İmâm-ı Âzâm ile Câfer-i Sâdık’ın arasında bir ihtilâf yok, ihtilâf senin kafanda, 12 imamların arasında da 4 tane hak mezhep ile onların arasında da bir problem yok, problem yine senin kafa da, Hâricî kafasını da bırak, Şîâ’nın İslâm’dan kopuk taraflarına da bak. O zaman biz İslâm’da birleşir kardeş olmamıza bir engel yok. Mü’minler birbirinin kardeşidir, bir Sünnî’ye Yezîd gözüyle bakmaktan daha alçak ve şerefsiz zihniyet olabilir mi? Sünnî Peygambere tâbî olan kişi demektir. Kerbelâ da Hz. Hüseyin’i Kerbelâ’ ya çağırıp mektupları yazan Şîâ’nın kendisidir, bir de oraya gidip Hz. Hüseyin’e sahip çıkmayan da onlardır. Ama o günkü suçu işleyenlere onların suçunu bugünün kişisine yüklemek doğru mudur? O gün o suçu işleyenlerin, suç onlarındır, o gün görevini yapmayanların, bugünün Sünnîlik ile ne alâkası vardır. Sünnî demek İslâmiyet’i doğru okuyan, Peygamberine tâbî olan Ehlibeyti de canından daha fazla seven Müslümanların adıdır Peygamberin yoludur, Allah’ın kânûnlarıdır Sünnetullahın birçok anlamı var. Bunun en bâriz anlamı Peygamber Muhammed’e tâbî olmaktır, yok sen Peygambere tâbî olmam diyorsun, Kur’an-ı Kerim’i yok sayıyorsun, sahîh sünneti yok sayıyorsun, ondan sonra sen Hz. Ali’den bahsediyorsun, Ehlibeytten bahsediyorsun. Hz. Ali’ye de burada iftirâ ediyorsun haberin olsun, Hz. Ali Peygamber’e tâbî olan bir Sünnî değil mi? Ehlibeyt Peygamberine kendi meselâ Peygamberine tâbî olan bunların hepsi Sünnî’dir, Ehlibeyt komple Sünnî’dir. Sünnînin anlamını bir defa bil, Peygamberin onun şerîatına tâbî olan demektir. Onun için ayırmayalım koparmayalım, İslâm’ın, Kur’an’ın, sahîh sünnetin, icmâ ve kıyâsın bizzat aslî delillerin de birleşelim. Birbirimize doğruyu söyleyelim, acı tatlı söyleyelim doğruları, bu birbirimize düşmanlıktan değil dostluktandır. Doğruyu söylemez de birbirimize yanlışları gidermeye çalışmazsak işte o zaman tefrikalar büyür, bölünmeler parçalanmalar büyür, bu da düşmanın işine yarar. Alevî-Sünnîlik diye İslâm’da bir âyet mi? var Alevî olun Sünnî olun diye, Peygambere tâbî olun diyor Kur’an-ı Kerim, Kur’an-ı Kerim
‘e tâbî olun diyor. Sünnî kelimesini Peygambere tâbî olmak anlamında bugün ne yapılmış ortaya bu cümle atılmıştır. Peygambere tâbî olmayan Sünnî, Sünnî değildir ki. Peygambere tâbî olmuyor, Kur’an-ı Kerim’e tâbî olmuyor, bu Sünnîyim dese de Sünnî değildir. Sen Hz. Ali’nin yolunda değilsin Hz. Ali Kur’an-ı Kerim’in yolunda Peygamberin yolunda.
Dakika 25:04
Hz. Ali’nin yolunda olman için bir defa Hz. Ali’nin yaşadığı İslâm’ı, bildiği Kur’an-ı Kerim’i bilmen gerekiyor. 12 imamlar da böyle, bunlar değerli, şerefli, haysiyetli, yüksek şahsiyetler bunlar. Bunlar Kur’an-ı Kerim’e sıkıca bağlı, Peygamberin şerîatına bağlı bunlar. Peki, sen nereye bağlısın da Sünnî, Alevî, Şîî ayrımını yapıp da ümmeti bölmeye ne hakkın var. Sünnî Ehlibeyti seviyor, sende Ehlibeyti sevdiğini söylüyorsun e o zaman aradaki ikilik nereden geliyor? Bir yanlış hap yutuyor birileri oradan geliyor. O hap nedir? Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamamak, kişinin kişileri Kur’an’ın önüne koymak, sen birilerini Kur’an’ın önüne koyuyorsun. Deden oldukça Kur’an’a gerek yoktur diyorsan işte Alevîlik diye ortada bir din anlayışı olamaz. Kur’an’ın yerine, Allah’ın yerine, Peygamberin yerine kimse konmaz, ancak kişinin âlim kişinin ilmine bakılır doğru mu yanlış mı diye. İlmi yok, irfan’ı yok adam besmele okumayı dâhi bilmiyor, Kur’an-ı Kerim eden bir âyet dâhi okumayı bilmiyor, bir mânâ bile vermeyi bilmiyor, sen bunu götürmüşsün Kur’an’ın önüne koymuşsun, bu varken Kur’an’a gerek yoktur diyorsun ‘’Hâşâ Sümme Hâşâ’’. Onun da Kur’an’dan hiç haberi yok senin Kur’an’ın önüne koyduğun kişiden, o kişinin Kur’an’dan haberi yok. Ya önüne rakıyı koysan rakı içiyor, şarabı koysan şarap içiyor, eline ne verirsen onu çalıyor e onu Yezîd de yapıyordu.
Dakika 27:17