226 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 226
226- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 226
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi sahbihî ve etbâihi ve ıtratihi ecmaîn vel hamdü leke ya Rabbel-âlemin.’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz Peygamber Efendimize salâtü selâm hakkında devâm ediyor. Salâttan öncelikle kastedilen tazîm ve tekrîm, bir kılmak, değer vermektir. Öyleyse esâs olan salâtın Rasûlullah’a sevgili Peygamberimize tahsîsidir. Ulemâ tekrîm ve tazîm mânâsında salâtın Hz. Peygambere hâs olduğunda müttefiktirler. Âile mânâsına ‘’âl’’ kelimesi âile mânâsına gelir ki Âlî Muhammed deyince bâzı âlimler Rasûlullah’ın sadaka haram olan yakınlarını anlamıştır.
İmâm-ı Şâfiî, Cumhur bu görüştedir. Nitekim Rasûlullah Hasan İbn-i Ali’ye biz Âli Muhammed’iz bize sadaka helâl olmaz buyurmuştur. Aslında bunlar hakkında da ihtilâf edilmiştir.
Ahmet İbn-i Hanbel teşehhüt hadisindeki Âli Muhammed’den murad ehlibeytidir demiştir. Âli Muhammed’den muradın Rasûlullah’ın zevceleri ve zürriyeti olduğu da söylenmiştir. Ancak bir kısım âlimler buna itirâz ederek Âli Muhammed’e her üçünü de yani zevceler, zürriyet ve sadakanın haram edildiği yakınları girdiğini belirtmişlerdir. Esas doğrusu budur. Ebû Hûreyre (R.A) gelen bir rivâyet bu 3 grubu da Âli Muhammed olarak zikretmiştir. Öyle ise hadisi rivâyet eden râvîler bunlardan bazısını unutarak zikretmeyi ihmâl etmiştir çünkü her biri ayrı ayrı rivâyetlerde zikredilirler. Bâzı rivâyetlerde Âli Muhammed tâbiriyle sâdece Rasûlullah’ın zevceleri kastedilmiştir. Bâzı rivâyetlerde sadece zürriyet sözüyle hususen Hz. Fâtıma’nın (Radıyallâhu Anha) nesli kastedilmiştir. Âli Muhammed bütün Kureyş’tir diyen de olmuştur. Âl’den murâd bütün ümmettir diyen olmuştur. Bu sonuncu görüşü İmâm-ı Mâlikîn Ezherî’nin, bir kısım Şâfiîlerin benimsediğini Şerh-u Müslim’de Nevevî’nin tercih ettiği, El-Kâdî Hüseyin ve Râgıp gibi bâzılarının ittiga ile kayıtlayarak ümmetten muttakî olanlar dediklerini belirtirler. Bu görüşü teyit eden âyet ve hadis-i şerifler zikredilmiştir. (إِنْ أَوْلِيَآؤُهُ إِلاَّ الْمُتَّقُونَ). “O’nun dostları ancak muttekilerdir.” Enfâl Sûresi’nin 34’üncü âyet-i kerimesinde buyrulmuştur. Rasûlullah’da (A.S.V) (İnne evliyaî min kümül müttegun). Sizden benim dostlarım müttekî olanlarınızdır buyurmuştur. İşte kıymetliler durum ortada. Hz. İbrâhim’in zikri konusunda da bakın; Ey Ehlibeyt! Kur’an-ı Kerim’in bir âyetinde işâret etmektedir.
Dakika 5:12
“Ey Ehlibeyt! Allah’ın rahmeti bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphe yok ki O asıl hamde lâyık hayrı ihsânı çok olandır.” Hûd Sûresi’nin 73’üncü âyet-i kerimesidir bu.
Evet, sevgili dostlarımız!
Meseleye getirilen açıklama ve cevâplara gelince bazıları şöyledir; Resûlullah’ın (A.S.V) bir ifâdesi kendisinin Hz. İbrâhim Aleyhisselâm’dan efdâl olduğunu bilmesinden önceye âittir. Bunu tevâzu için söylemiştir, teşbih burada kadri kıymette değil asıldadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bunun örnekleri vardır. “Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” Bakara 183’üncü âyet-i kerimede bulunduğu gibi. “Nuh’a vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.” Nisâ Sûresi’nin 163’üncü âyetinde olduğu gibi. Burada teşbih nâkıs-ı kâmile benzetme değil meşhûr olmayanı meşhûr olana bilinene ilhâk nevîndendir. Burada teşbih Hz. Peygamber ve âline olan salâtın tamamı ile Hz. İbrâhim ve âline olan salâtın tamamı arasında yapılmıştır. Hz. İbrâhim’in âline pek çok Peygamberin dâhil olduğu düşünülecek olursa kendisine benzetilmenin müşebbehbi bu noktayı nazardan daha kavi olduğu anlaşılır. Burada söylenmek istenen şudur; Hz. İbrâhim’in neslinden pek çok Peygamber gelmiştir. Hz. Peygamberin neslinden velîler gelmiştir ama Peygamber gelmeyecektir. Peygamberin fazîleti velîlerin fazîletinden üstün olduğuna göre Hz. İbrâhim’in fazîleti neslinden gelen Peygamberlerin mazhâr olduğu fazîletler ile birlikte toplanınca bu daha fazla gelir, hattâ bu noktayı nazardan Hz. Peygamber ve âlini de Hz. İbrâhim’in âli arasında mutâlaa edebiliriz, çünkü neslen ona dayanmaktadır. İbn-i Abbâs’tan Muhammed Âli İbrâhim’dendir hadis-i rivâyet edilmiştir. İşte görüyorsunuz hem Âli İbrâhim’den olması birde cihân Peygamberi olması ile Hz. Muhammed’in fazîletleri saymakla bitmez.
Duâlarımızın başında duâ esnâsında, duâ ânında ve sonunda salâvat okunmalıdır. Yani salâtü selâmın ehemmiyetine dikkat edin! Rasûlullah (A.S.V) pek çok hadis-i şeriflerinde kendisine salâvat okumaya teşvik buyurmuştur. Birkaç tanesini kaydedeceğiz. Duâ eden bir kimse Peygambere salât okumadığı müddetçe duâsı perdelidir, hedefine ulaşamaz.
( ‘’Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‚alâ âli Muhammed Rabbiğfirli ve edhilnî fi rahmetike ve fi fazlike yâ Erhamerrâhimin birahmetike ya Erhamerrâhimin. Allahümme salli ve sellim ve bârik âlâ Muhammed ve Alâ Âli Muhammed.’’)
“Her duâ semâya çıkmaktan yasaklanmıştır bana salât getiren duâ müstesnâ o çıkabilir.”
Dakika 10:05
“Kim bana salât getirmeyi unutursa ona cennetin yolu unutturulur.”
(Allahümme Salli ve Sellim ve bârik âlâ Muhammed ve Alâ âli Muhammed bi-adedi ilmih).
Cebrâil Aleyhisselâm ile karşılaştığımda bana şunu söyledi; ‘’Sana müjdeler olsun! Yüce Allah buyuruyor ki; kim sana selâm verirse ben ona selâm veririm, kim sana salât getirirse ben de ona salât, rahmet ederim.’’
İbn-i Übey İbn-i Kâ’b (R.A) Efendimize (A.S.V) sordu; Ey Allah’ın Rasûlü! Ben sana çok salâvat getiriyorum, bana vaktimin ne kadarını buna vaktimin ne kadarını ayırayım dediğinde dilediğin kadarını cevâbını alınca tekrar sordu. Dörtte biri nasıl? Dilediğin kadar yap, artırırsan senin için daha hayırlıdır. Üçte biri olsa, dilediğin kadar yap arttırırsan senin için daha hayırlıdır. Yarı olsa dilediğin kadar yap arttırırsan senin için daha hayırlıdır. Üçte ikisi nasıl? Dilediğin kadar yap arttırırsan senin için daha hayırlıdır. Bütün vakitlerimde sana salât okusam bu takdirde yeter, günahım mağfiret olunur.
(Allahümme Salli ve Sellim ve barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, bi-adedi ilmih. Allahümmağfirli fi bedenî Allahümme mağfirli fi sebîlî Allahümmeğfirli vesalî Lâ İlâhe İllâ ent, Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Muhammed).
Şimdi de diyet hakkında sevgili dostlarımız, nefsin şahsın diyeti hakkında, diyet lügat olarak vedye aslından gelmektedir ki vedâ. Öldürülenin velisine diyet ödediği demektir. Maktûl tarafa nefse mukâbil ödenen maddî cezâya diyet dediğine göre bu kelime mastardan elde edilen bir isim olmaktadır. Bu tâbir asıl itibâriyle öldürme vakalarında kâtilin cürmüne mukâbil ödediği para için kullanılmış ise de kısas gerektiren bütün cürümlerde kısası önlemek maksadıyla ödenen maddî tazmînâtlara da diyet denmiştir.
Amr İbn-i Şuâyb an-Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor;
Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; kim hatâen öldürülürse diyeti 100 devedir. Bunlardan 30’u “Binti Mehaz” 2 yaşına girmiş dişi deve. 30’u “Binti Lebun” 3 yaşına girmiş dişi deve. 30’u “Hıkka” 4 yaşına girmiş dişi deve. 10 tane de “İbni Lebun’ dur”, 3 yaşına girmiş erkek deve. Bu Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâi’nin haberidir.
Tirmizî’nin rivâyetinde şöyle denmiştir; Kim taammüden kasıtla öldürürse öldürülenin velilerine teslim edilir. Dilerlerse katîli öldürürler, dilerlerse diyet alırlar. Bu 30 hıkka 4 yaşına giren dişi deve 30 cezâ, 5 yaşına girmiş dişi deve, 40 âdet halîfe hâmile deve devedir ki, ayrıca ne üzerine sulh yaptıysalar buda onlarındır. Bu diyetin şiddetini arttırmaktır. Evet, sevgili dostlarımız! Burada develerin özelliği hakkında zâten açıklama yapıldı.
Dakika 15:40
İbn-i Mes’ûd (R.A) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; hatâen öldürmede diyet olarak 20 Hıkka, 20 Cezâ, 20 Binti Mehaz, 20 Binti Lebun ve 20 Benu Lebun vardır. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî’nin haberi bu da.
Hz. Ali (R.A) demiştir ki; Şiphulamdin diyeti üç kısımdır: 33 adet Hıkka, 33 adet Cezâ, 34 adet seniyye bazil arası devedir. Seniyye 6 yaşına bazil de 9 yaşına basmış deveye denir. Yine Hz. Ali şunu da rivâyet etmiştir; hatâen öldürmede diyet dört kısımdır. 25 Hıkka, 25 Cezâ, 25 Binti Lebun, 25 Binti Mehaz, bu da Ebû Dâvûd’un haberidir.
Abdullah ibn-i Amr İbnü’l As (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nin Ebû Dâvûd, Nesâî’de merfû olarak kaydedilen bir rivâyetinde de şöyle demiştir; cürüm sırasında kamçı ve değnek kullanıldığı müddetçe hatâ Şiphulâmdir. Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn-i Mâce’nin haberidir. Kimi zaman hatırlatıyoruz bunların hükmü hadis-i şeriflerden çıkarılan hükümler fıkıh kitaplarında, fıkıh ilminde biz onları size anlattık Amel’de Fıkh-ı Ekber’i kim iyi tâkip ederse bunların hükmünü âyet-i kerimelerin, hadis-i şeriflerin hükümlerini fâkihler her konu hakkında açıklamışlardır. Her mezhepte oraya kendi hükmünü ne yapmış? Koymuşlardır.
Kâtil üç çeşittir; Amden yapılan kâtillik, hatâ ile yapılan şib-ü ant yani şib’ül hatâ da denir buna, bu kâtillik çeşitleridir bunlarda. İmâm-ı Âzâm, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf, Ahmed ve İshâk İbn-i Rafiye Rahimehullah ve Rahmetullâhi Aleyhim Ecmaîn ise diyetin dört kısımdan olacağını hükmetmişlerdir. Ebû Sevîl Şükrül Amdin diyeti 5 kısımdır demişlerdir.
Amr İbn-i Şuâyb an-Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; kadının diyeti erkeğin diyetini diyetine diyetin üçte bir miktarına kadar eşittir. Bu da Nesâî’nin haberidir.
Ömer Nasuhi Bilmen merhum Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusunda şöyle açıklar; Hür bir erkeğin diyeti kâmilesi bin dînâr veyâ 10 000 dirhemi şer’i gümüş veya yüz deve veyâ 200 sığır veyâ 2000 koyun veyâhut her biri iki parçadan ibâret olmak üzere 200 kat elbisedir. Hür bir kadının diyeti kâmilesi ise bunların yarısıdır.
Dakika 20:00
Erkekler ile kadınların diyetleri arasındaki bu fark kendilerinin arasındaki maddî zararlar bakımından mevcût olan bir farktan neşet etmektedir.
Evet efendiler,
Yine Hz. İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) öldürülen Mukatep hakkında âzâd edilen miktarca hür diyetine göre geri kalan kısmı içinde köle diyetine göre hesaplanmasına hükmetti. Bu da Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî’nin haberidir kıymetli dostlarımız.
Yine Amr İbn-i Şuâyb an-Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; Muâhedin diyeti hür kimsenin diyetinin yarısıdır. Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir. Hattâbî bu hadisi ehli kitap hakkında gelen en açık rivâyet olarak değerlendirir. Ömer İbn-i Abdülaziz, Urve İbn-i Zübeyir, İmâm-ı Mâlik, Ahmed İbn-i Hanbel, İbn-i Şükrime gibi bâzı âlimler bu hadisle amel etmişlerdir. Ashâb-ı rey ve Süfyân-ı Sevrî Zımmî’lerin diyeti ile Müslümanların diyetini bir tutarlar. Şâbî, Nehâî, Mücâhit, Hz. Ömer ve İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) diğer bir kısım Selef ile böyle hükmetmişlerdir. Şâfiî, İshâk İbn-i Müseyyeb, Hasan-ı Basrî, İkrime, Osman İbn-i Affan ve bir rivâyette Hz. Ömer gibi diğer bir grup Selefe göre Zımmî’nin diyeti Müslüman’ın diyetinin üçte biridir.
Hz. İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor Rasûlullah (A.S.V) Beni Âmirden iki kişinin diyetini Müslümanların diyet miktarına göre ödedi. Müslümanlar tarafından hatâen öldürülen bu iki kişi ile Rasûlullah’ın (A.S.V) muhadesi yani antlaşması vardı. Bu da Tirmizî’nin haberidir. Evet, kıymetliler! Bu haberleri bizim fâkihlerimiz en iyi şekilde değerlendirip hükümleri ortaya koymuşlardır, onun için herkes kendi mezhebine, oradaki müçtehit ve fâkihlerin hükmüne iyi baksınlar. Biz bunları fıkıh ilminde ayrıca açıkladık.
Amr İbn-i Şuâyb an-Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki, ehli zimmetin diyeti Müslümanların diyetinin yarısıdır, ehli zimmette Yahûdî ile Hristiyanlardır. Bu da Nesâî’nin haberidir.
Yine Amr İbn-i Şuâyb an-Ebîhi an-Ceddihî (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Kâfirin diyeti mü’minin diyetinin yarısıdır.” Bu da yine Tirmizî’nin haberidir. Hristiyan ve Yahûdîler kâfirler zümresindendir. Kur’an-ı Kerim onları birçok âyette kâfir olarak zikretmektedir. Bu da Bakara Sûresi’nin 105, Beyyine Sûresi’nin 1 ve 6’ncı âyetleridirler. Rivâyetleri de diyet akıl kelimesi ile ifâde edilmiştir. Akıl birçok durumlarda diyet mânâsına gelmektedir. Lügat olarak bağlamak, diyet olarak develeri toplayıp avlusuna bağlar, bağlamak anlamında.
Dakika 25:07
Diyet bağlamak mânâsına gelen akıl mastarından isim olarak türetildiğine göre esâsen diyetin aslı deve idi. Sonradan altın, gümüş, sığır, davar cinsinden belli bir miktarda bağlanmıştır. Bir rivâyette Rasûlullah (A.S.V) devrinde diyetin kıymeti 800 dînâr ve 8000 dirhemdi. O esnâda Ehl-i Kitâbın diyeti bunun yarısı idi. Bu hâl Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) zamanına kadar devam etti. Hz. Ömer halîfe olunca bir hutbesinde deve pahalandı diyip diyetin kıymetini altın cinsinden 1000 dînâra gümüş cinsinden 12000 dirheme yükseltti. Bu ayarlama da Hz. Ömer’in ehli zimmetin diyetine hiç dokunmayın. Eski hâl üzere bıraktığı belirtilir. Daha önce kaydettiğimiz üzere başta Hanefîler olmak üzere Ulemânın bir kısmı Ehl-i Kitâbın diyet miktarını Müslümanların diyet miktarı ile bir tutmuştur. Bunlar görüşlerini 1906 numara da kaydettiğimiz 2 âmirinin diyetinin Müslümanların diyetine denk tutulmuş olma rivâyetinden başka bilhassa meâlini kaybedeceğimiz şu âyetin mutlakına dayandırırlar. “Şâyet aranızda anlaşma olan bir millettense âilesine bir diyet ödemek gerekir.” Nisâ Sûresi’nin bu 92’nci âyet-i kerimesinde bir diyet denmektedir, bu mutlak ifâde ile bilinen mâlûm bir diyetin kast edildiğini bunu da Müslümanlar için ödenen diyet olduğunu söylemişlerdir. İşte her fâkih her müçtehit ne yapar? Hükmünü âyet-i kerimeye, sahîh hadislere dayandırmadıkça hüküm ortaya koymazlar. Âyet ve hadis bulunmadığı zaman içtihâd ederler o ayrı mesele. Âyet hadis varken müçtehit içtihâd etmez ancak içtihâda yol açan durum varsa o ayrı meseledir. Onu da fâkihlerimiz ve müçtehitlerimiz iyi bilmektedirler.
Sevgili dostlarımız,
Cenab-ı Hak dünyevî ve uhrevî mutlulukların tamamı içinde toplanan Yüce İslam’ı lütfu keremi ile en iyi şekilde inanan, yaşayan içi dışı mü’min ve Müslüman olan, iki cihânda kurtulan kullarından eylesin.
Dakika 28:34