İslam Tarihi Ders 49
49- İslam Tarihi Ders 49
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler!
Peygamber Efendimizin dedesi Kusâyy ile ilgili dersimiz devam ediyor;
Kusâyy ‘ın Kureyşîleri Hacc Vergisine Tâbî Tutması ve Hacıları Ağırlaması, Ziyafet Vermesi:
Kusâyy; Kureyşîlerin, her Hacc Mevsiminde mallarından ayırıp verdikleri Rifâde vergisi ile Hacılar için yemek yaptırırdı. Mâlî durumu yerinde olmayan ve azığı bulunmayan kimseler, bu yemekten yerlerdi. Kusâyy, Kureyşîleri, bu vergi ile mükellef kılıp onlara bunu emrettiği zaman şöyle konuşmuştu: „Ey Kureyş cemaati! Sizler, Yüce Allah’ın komşularısınız! Yüce Allah’ın evinin cemaati, Harem’inin siz halksınızdır! Hacılar da, Yüce Allah’ın konukları yani (misâfirleri) ve evinin ziyaretçileridirler. Onlar, ağırlanmaya en lâyık olan konuklardır. Bunun için, onlara, sizden ayrılıncaya kadar, Hacc günlerinde yiyecek ve içecek ikrâm ediniz! Eğer, şahsî malım, bunun tümüne yetecek derecede olsaydı, bunu, sizsiz kendim yapmaya kalkardım! Hacc hazırlıkları başlamış bulunuyordu. Araplar, sizin yaptıklarınızı işiteceklerdir. Ben, Araplar katında yemekten daha büyük ikrâm, izzet ve şeref olabileceğini bilmiyorum. Sizden her insan, malından bir kısım ayırıp versin!“ demişti. Kureyşîler, Kusâyy ‘ın istediğini yaptılar. Pek çok şey, toplandı. Haccın ilk günleri gelince, Mekke yollarından her yolda ve Mekke’de develer boğazlandı. Yemekhanelere ekmek, et, su ve süt konuldu. Kureyşîler, her yıl, böylece, mallarından bir parçasını ayırıp, Kusâyy’a verirler, o da, Mina günlerinde Mina’da ve Mekke’de yemek yaptırıp hacılara ve fakirlere yedirirdi. Kusâyy ‘ın, arada sırada et, süt ve ekmekle tirit yaptırıp hacılara yedirdiği de, olurdu. Kusâyy ‘ın hacılara yemek yedirme âdeti câhiliye devrinde kavmi arasında İslâmiyet zuhur edinceye kadar uygulandığı gibi, İslâmiyet devrinde de, uygulanmaya devam edildi. Kureyşîler, Kusâyy ‘ın her işini uğurlu sayarlardı. Kusâyy’ın emirlerine, gerek sağlığında ve gerek vefâtından sonra Din emirleri gibi uyulur, aslâ, onlara aykırı hareket edilmezdi.
Dakika 4:40
Kusâyy’ın Kâbe-i Şerif’i yeniden Yaptırması ve Harem Sınır Taşlarını Onarması:
Kâbe-i Şerif, yedinci defa Kusâyy tarafından yaptırılmıştır. Kusâyy, yıkılmaya yüz tutan Kâbe-i Şerif’i yıkıp, yeni duvarlarının yüksekliğini dokuz, uzunluğunu on sekiz arşın olmak üzere yapmış “Devm Ağacının” tahtaları ve kabuklan soyulmuş kuru hurma dallan ile de, tavanlanmıştır. Kusâyy, İsmâil (Aleyhisselâm)’ın zamanından beri el sürülmeyen Harem sınır taşlarını da, onarıp yenilemiştir. Kusâyy’ın İsmâil (Aleyhisselâm)’dan sonra, Mekke’nin içinde kuyular kazdırdığı da görülür. O zaman, Mekke’de su çok kıymetli idi. Halk, Harem dışındaki kuyuların suyundan içerlerdi. Kusâyy’ın Mekke’de kazdırdığı ilk kuyu, Hazvere’de, Hazreti Ümmü-Hânî’nin evinin bulunduğu yerdeki kuyu olup “Acul” diye anılırdı. Araplar, Mekke’ye geldikleri zaman, bu kuyunun suyundan içerlerdi, Kusâyy, bir kuyu da, (Redm-i âlâ) da, Ebân b. Osman’ın evinin yanında kazdırmıştı. Kusâyy, bin rab yerine bir tek Rabbe inandığını açıklar. Yani birçok putlar yerine âlemlerin Rabbi ’sinin bir olduğunu Allah’ın birliğine inandığını açıklar bir Allah’a ibadeti emir, putlara tapmayı men ederdi. „Ben, Lât’ı, Uzzâ’yı… bütün putları terk ettim. Zaten, basîretli adam da, böyle yapar!“ derdi. Aklı olan puta tapar mı? Kula kulluk yapar mı? Kusâyy, oğullarına şöyle öğüt verirdi: „Kıskanç, yeri gizli bulunan düşmandır.“‚ Dikkat et! „Kıskanç, yeri gizli bulunan düşmandır.“‚ „Değerinin üstünü isteyen cemaat, mahrumluğa ve umutsuzluğa müstahak olur. Buraya da dikkat! „Kötü kişiyi sayan, onun kötülüğüne ortak olur.“ ‚’Kabahat sayılan şeyi beğenen kişi ona ortak olur.“ „Sizin şerefinizi takdir etmeyen kimseye, kendisinin hakirliğini gösteriniz.“ Devâ, derdi, dağlamaktır.“ „İçkiden sakınınız! Görüyorsunuz, çünkü o bedenleri düzeltir olsa da, zihinleri, akılları, beyni bozar!“ derdi.
Kusâyy’ın Büyük Oğluna Bazı Önemli Vazifeleri Verme Durumu:
Kusâyy’ın yaşı, hayli ilerlemiş, kemikleri incelmiş, zayıflamıştı. Oğullarından Abdüddâr, kendisinin ilk doğan büyük oğlu idi ve zayıf idi. Başta Abdümenâf olmak üzere, bütün kardeşleri, babalarının zamanında, Abdüddâr ‘ın fevkında şerefli mevkilere yükselmiş bulunuyorlardı. Nedense, Kusâyy da, Hubbâ da, Abdüddâr’ı fazla severler, üzerine titrerler ve kendisinden daha küçük olan Abdimenâf’daki şerefin bir kısmını olsun, onda göremediklerine üzülürlerdi. Hubbâ, Kusâyy’a, „Hayır! Vallâhi, sen, Abdüddâr’ı, kardeşi Abdimenâf’ın derecesine ulaştıracak bir şeyi Abdüddâr’a tahsis edinceye kadar, ben bu işe râzı olmayacağım!“ dedi.
Dakika 10:45
Bunun üzerine, Kusâyy, onu da, kardeşlerinin derecesine, yükselteceğine yemin etti. Abdüddâr’a da: „Vallâhi, oğulcuğum! Şerefi, senin üzerinde bulunan kavme yani (Kardeşlerine) seni de, ulaştıracağım:
- Sen, kapısını açmadıkça, onlardan hiç kimse, Kâbe’ye giremeyecek,
- Kureyşîler ‘in savaş sancağını, ancak, sen elinle bağlayacaksın.
- Mekke’de herkes, ancak, senin suyundan içecek,
- Hacc Mevsiminde Hacca gelen herkes, senin yemeğinden yiyecek.
- Kureyşîler, işlerini, ancak, senin evinde konuşacak ve plânlayacak!“ diyerek kendi evi olan (Dârünnedve)’yi, Abdüddâr’a verdi ki, Kureyşîler, işlerinden en önemli olanları hakkındaki kararlarını ancak orada alırlardı. Kusâyy, böylece (Dârünnedve), (Hıcâbe), (Livâ), (Sikâye), ve (Rifâde) vazifelerini Abdüddâr’a tevcih ve tahsis etti. Evet, sevgili dostlarımız, Onu, bunlarla, öteki kardeşlerinin şeref derecesine yükseltmiş oluyordu. Kusâyy’a hiç karşı gelinmez, yaptığı hiç bir şeye itiraz edilmezdi. Kusâyy’ın; (Hicâbe), (Dârünnedve) ve (Livâ) vazifelerini Abdüddâr’a; (Sikâye), (Rifâde) ve (Kıyâde) vazifelerini Abdimenâf’a verdiği de, rivâyet edilir.
Şimdi bu kelimeleri açıklayalım;
Hicâbe: Hicâbe: Lügatte, perdedarhk, kapıcılık, şeriat dilinde: Kâbe Sidâneti, yâni Kâbe’yi, açmak, kapamak, korumak gibi Kâbe hizmetlerine ve işlerine bakıcılık, kayyımlık demektir Kâbe-i Şerif’in hizmetleri.
Sikâye ise; Hacılara su içirme hizmeti olup, Kusâyy zamanında Kâbe-i Şerif’in etrafına deriden yapılmış su havuzları, kapları konulur, kuyulardan develerle tatlı su taşınarak onlara doldurulur hacılara dağıtılırdı. Kureyşîler hacılara, kuru üzüm şerbeti de, ikrâm ederlerdi.
Rifâde: Rifâde; Hacılara yemek yedirmek (demek olup), bunun için, Kureyşîlerden her insan, elinden geldiği kadar bir bağışta bulunur, toplanan bağışlarla, yiyecek, üzüm, şıra satın alınarak Hacc Mevsiminin sonuna kadar hacılara yedirilir, içirilirdi.
Livâ: Livâ da Kumandan sancağına denir. Sancağı, ancak ordu kumandanı tutar ve taşırdı.
Kıyâde: Seraskerlik, Başkumandanlık vazifesidir.
Kusâyy’ın Vefâtı Üzerine:
Kusâyy b. Kilâb, Mekke’de, vefât etti. Hacun’a gömüldü. Kendisinden sonra, halk, ölülerini Hacun’a gömmeye başladılar. Kusâyy’ın kabri sık sık ziyaret edilir ve hâtırasına son derecede saygı gösterilirdi.
Dakika 15:30
Evet, sevgili dostlarımız!
Şimdide İnşâ’Allah’u Teâlâ sevgili Peygamberimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) dedelerinden Abdümenâf’dan bahsedeceğiz ki Abdümenâf da Kusâyy’ın oğludur.
Peygamberimizin soy direği ataları arasında bulunan ve Dedesi Abdülmuttalib’ten yukarı doğru üçüncü sırada yer alan Abdümenâf b. Kusâyy’ın asıl ismi Mugîre idi. Alnında, Peygamberimizin nuru vardı. Yüzünün güzelliğinden dolayı kendisine Kamer (Ay) denilirdi. Babası Kusâyy, oğlunun bu isminden dolayı (Ebû’l-Mugîre) künyesini taşırdı. Abdimenâf, babasının sağlısında Seyyid ve Ulu kişi idi. Kureyşîler içinde sözü dinlenirdi. Nizâr ‘ın sancağı ve İsmâil (Aleyhisselâm)ın yayı onun elinde bulunuyordu. Abdimenâf, çok cömert ve bol ihsânlı idi. Bunun için, Kureyşîler, kendisine (Feyyâz) adını takmışlardı. Abdimenâf, Kureyşîlerin en nüfuzlu, en üstün şerefli olanı idi. Daha babasının zamanında büyük bir şerefe nâil olmuş, kendisinin şerefi, şânı, gidecek, her yere gitmiş, yayılmıştı. Onun ulaştığı şan ve şerefe ne öteki kardeşleri, Abdüddâr, Abdüluzzâ ve Abîd, ne de, kavmi olan Kureyşîlerden hiçbir kimse ulaşamamıştı. Abdimenâf, babasının vefâtında yerine geçti. Başkan olduğu zaman kadir ve şerefi daha da yükseldi. Kusâyy yönetimini, Kureyşîler ve Kureyşî olmayanlar arasında Kusâyy’ın oğulları böylece devam ettirdiler. Babasından sonra, Abdimenâf da, Hacc Mevsiminde hacılara yemek yedirirdi.
Abdimenâf’ın Oğulları:
Abdimenâf’ın birinci oğlu Hâşim, 2- Abdüşşems, 3- Muttalip, 4- Nevfel, 5- Ebû Amr.
Oğullarından ilk üçünün anneleri:
Âtike, Binti Mürre, b. Hilâl, b. Fâ-lic, b. Zekvân, b. Sa’lebe, b. Bühse, b. Süleym, b. Mansur, b. İkrime’dir. Nevfel ‘in annesi ise: Vâkide Binti Amr’il Mâzeniyye’dir. Ebû Amr’ın annesi de odur veya Sâkıflilerden bir kadındır. Hâşim ile Abdüşşems ikizdi.
Abdimenâf’ın Kızları:
Birincisi, 1- Tümâdır. Diğerleri:2- Kılâbe, 3- Hayye, 4- Ümmülahsen Hâle, 5- Ümmüssüfyân, 6- Reyta, Kızların hepsi Âtike hatundan doğmuşlardır.
Dakika 20:00
Abdimenâf ‘ın Kureyşîlere vasiyeti bulunan bir taşın üzerindeki yazıda:
„Mugîre b. Kusâyy: Yüce Allah’tan korkmayı (Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmayı), Sıla-i rahmi (Akrabayı görme-gözetme görevi), Kureyşîlere vasiyet etti.“ deniliyordu.
Şair İbnüz-Zibârâ kafiyeli şiirinin ilk beytinde „Kureyşîler, bir yumurta idi, yarılıp iliği (sarısı), Abdimenâf’a tahsis edildi!“ demişti. Gerçekten de, o denildiği gibi idi. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), bu beyti, bir câriyenin (Halebî’ye göre: bir adamın) „Kureyş, bir yumurta idi, yarılıp, iliği (sarısı) Abdüddâr’a tahsis edildi.“ diyerek okuduğunu işitince, Hazret-i Ebû Bekir’e:
„Ey Ebû Bekir! Şair, bunu, böyle mi söyledi?“ diye sordu. Hazreti Ebû Bekir:
„Hayır! Şair, bunu, böyle değil, ancak (Abdimenâf’a) diye söyledi“ dedi.
Peygamberimiz de „Evet! Öyle, söylemişti.“ buyurdu.
Ahabbîş Andı:
Abdimenâf çok yaşlanmış bulunduğu sırada idi ki, Huzâalar ve Benî Hâris b. Abdimenâf, b. Kinâneler, onun yanına gelip antlaşma yapmak ve bununla güçlenmek istediler. Aralarında anlaşma akd ettiler. Kureyşîlerden bir kişi, Ahâbîş’den de, bir kişi kalkıp, ellerini, Hacerülesved’e koydular ve „Şu Beytullâh’ın, Makâmın, Rüknün, Şehr-i Harâm’ın hürmetine, bütün halka karşı, Yüce Allah, kendilerini yeryüzüne vâris ve üzerindekilere hâkim kılıncaya kadar birbirlerine yardım ederek savaşmak, birbirlerine bağlı kalmak, bütün insanlardan gelecek, her türlü belâ ve musibetlere karşı, denizler, kılı ıslatacak hâlde sulu bulundukça; Hîrâ ve Sebîr dağlan yerlerinde durdukça; Güneş kıyâmete kadar Meşrik’ten doğduğu sürece birbirleriyle yardımlaşmak üzere Yüce Allah’a yemin“ ettiler, and içtiler. Buna (Ahabbîş Andı) diye de isim verdiler.
Abdimenâf Oğulları ile Abdüddâr Oğulları Arasında Anlaşmazlık Çıkması:
Abdimenâf’ın oğulları: Abdüşşems, Hâşim, Muttalip ve Nevfel, Kureyş kavmi içinde şeref ve faziletçe, Abdüddâr oğullarına üstün bulundukları böyle oldukları için-onların ellerindeki-Hîcâbe, Livâ, Sikâye ve Rifâde hizmetlerini idâreye; kendilerini, onlardan daha lâyık görerek, bunları, onların ellerinden almayı kararlaştırdılar.
Dakika 25:12
Bunun üzerine, Kureyşîler bölündüler: Kureyşîlerden bir kısmı, Abdimenâf oğullarının tarafını tutuyor, onların, Kureyşîler içindeki üstünlüklerine bakarak, bu vazifelere Abdüddâr oğullarından daha lâyık oldukları görüşünde bulunuyordu. Kureyşîlerden diğer bir kısmı ise, Abdüddâr oğullarının tarafını tutuyor ve Kusâyy’ın, onlara tahsis etmiş olduğu vazifelerin kendilerinden alınamayacağı görüşünü savunuyordu. Abdimenâf oğullarının başında Abdüşşems vardı ve kendisi, Abdimenâf oğullarının en yaşlısı idi. İbn-i Sâ’d’a göre: Abdimenâf oğullarının başında Hâşim bulunuyordu. Abdüddâr oğullarının başında ise, Âmir bulunuyordu.
Abdimenâf Oğullarının Tarafını Tutanlar:
- Esed b. Abdüluzzâ, b. Kusayy oğulları,
- Zühre, b. Kilâb oğulları,
- Teym b. Mürre, b. Kâ’b oğullar,
- Hâris b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinâne oğulları Abdimenâf oğullarının yanında yer aldılar.
Abdüddâr Oğullarının Tarafını Tutanlar ise:
1- Mahzum b. Yakazâ, b. Mürre oğulları,
2- Sehm b. Amr, b. Husays, b. Kâ’b, oğulları,
3- Cümah b. Amr, b. Husays, b. Kâ’b oğulları,
- Adiyy b. Kâ’b oğulları, (bunlar da, Abdüddâr oğullarının yanında yer aldılar).
Birde tarafsız kalanlar vardı;
- Âmir b. Lüey oğulları,
- Muhârib b. Fihr oğulları
İki taraftan hiç birinin yanında yer almadılar, tarafsız kaldılar.
Tarafların Müteferrikleri ile Antlaşmalar yani (Müttefikleriyle) anlaşmaları:
Taraflardan her biri, denizlerde kılı ıslatacak kadar su bulundukça, birbirlerinden ayrılmamak ve birbirlerini bırakmamak üzere, aralarında sıkı bir antlaşma yaptılar. Abdimenâf oğulları, içine koku doldurulmuş bir çanak getirip Kâbe-i Şerif’in Mescidinde ortaya koydular. Güzel koku çanağını, Abdimenâf oğullarının kadınlarından bir kadın sağlamıştı. Abdimenâf oğulları ile müttefikleri, ellerini koku çanağının içine batırıp ahit ve akitleştikten sonra, bunu, pekiştirmek için de, ellerini Kâbe-i Şerif’e sürdüler. Abdimenâf oğulları ve müttefiklerine, ellerini, kokuya batırarak antlaşma yaptıkları için (Mutayyibûn = Koku sürünmüş olanlar) adı takıldı. Adiyy oğulları ise „Koku, ancak, kadınlara yaraşır !“ dediler ve içi kanla dolu bir çanak getirdiler. Abdüddâr oğulları ve müttefikleri ve onlarla birlikte olanlar, içi kanla dolu çanağı, ortaya koydular. Ona, ellerini hatırdılar. Denizlerde, kılı ıslatacak su bulundukça, birbirlerinden ayrılmamak ve birbirlerini bırakmamak üzere, aralarında akitleştiler ve ahitleştiler. Kendilerine (Ahlaf)adı takıldı.
Dakika 30:10
Benî Adiyy’lerden bir adam, kana batırdığı elini yalamıştı. Bunun için, onlara (Kan yalayıcılar) adı da, takıldı. Araplar, anlaştıkları zaman, ellerini, külün veya tozun içine batırırlardı.
Çarpışmağa Hazırlanış ve Barış ile neticelenmesi:
1- Abdimenâf oğulları, Sehm oğullar ile
2- Esed oğulları, Abdüddâr oğulları ile
3-Zühre oğulları, Cümah oğulları ile
4- Teym oğulları, Mahzum oğulları ile
5-Hâris b. Fihr oğulları, Adiyy b. Kâ’b oğulları ile çarpışacaktı.
„Her kabile, karşısına çıkarılan kabileyi yok etmeye çalışsın!“ dediler. Böylece, her kabile, karşısına bir kabileyi alıp çarpışmaya hazırlanmıştı. Taraflar, savaşmak için kararlarını verip savaşa başlayacakları sırada, aralarında elçiler gidip gelmeye başladı. Sikâye ve Rifâde hizmetleri Abdimenâf oğullarına verilmek; Hicâbe, Livâ ve Dârünnedve hizmetleri, eskiden olduğu gibi, yine Abdüddâr oğullarında kalmak üzere, birbirlerini sulha, barışa dâvet ettiler ve sulha yanaştılar. Taraflardan her biri, bu hizmet bölümüne râzı oldular, savaşmaktan vazgeçtiler. Yüce Allah, Peygamberimizi İslâmiyet’le gönderinceye kadar, taraflar, müttefikleri ile yapmış oldukları antlaşma üzerinde sebât ettiler. Peygamberimiz de „Câhiliye çağında yapılmış olan bir antlaşmaya İslâmiyet, pekiştirmekten başka bir şey eklemez!“ buyurmuştur. Yani sulh ve barışı İslâmiyet destekler demiştir.
Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah’u Teâlâ bir sonraki dersimizde sevgili Peygamberimizin dedelerinden Hâşim b. Abdümenâf ile devam edecektir İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Dakika 33:20