İslam Tarihi Ders 24
24- İslam Tarihi Ders 24
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efendiler, dersimiz Hz. Mûsâ’nın durumuyla devam etmektedir.
Bir âyet-i kerimede bu konuyla ilgili olarak: “Bu sûretle Rabbinin tâyin buyurduğu vakit kırk gece olarak tamamlandı… “ (A’râf Sûresi, âyet-i kerime 142)’de buyruluyor. İşte bu on gece zarfında İsrâiloğulları fitne ve tereddüde düştüler; Onlar otuz gün sonra döneceğini söylüyorlardı Cenab-ı Hak on gün daha Hz. Mûsâ’yı orada Tur-i Sina’da kalmasını istedi. Onlarda İsrâiloğulları tereddüte düştüler. Çünkü otuz gecelik müddet tamamlanmış, Hz. Mûsâ ise henüz geri dönmemişti. Bu sırada Hârun (Aleyhisselâm) İsrâiloğullarına hitâben: „Ey İsrâiloğulları! Ganimet malları sizin için helâl değildir, Kıptilerden âriyet (emânet) olarak aldığınız süs eşyaları ise ganimet malıdır. Mûsâ geri dönüp bu husustaki fikrini beyân edinceye kadar şimdilik bir çukur kazın ve bu süs eşyalarını oraya bırakın.“ dedi. Onlar, Hârun (Aleyhisselâm)’ın sözünü dinlediler ve bir çukur kazarak süs eşyalarını oraya gömdüler. Bu arada Bacerma, ahâlisinden, bir rivâyette ise İsrâiloğullarından olan Sâmirî Hz. Cebrâil’in atının tırnak izinden aldığı toprağı getirip bu çukurun üzerine attı. Yüce Allah’ın emriyle bu süs eşyaları böğüren bir buzağı şekline girdi. Bir rivâyette ise bu ziynet eşyaları ateşe atılıp eritildi, sonra Sâmirî Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın atının ayağının altından aldığı bu toprağı üzerine serpti ve bu ziynet eşyaları Yüce Allah’ın emriyle böğüren bir buzağı oldu. Yine bir rivâyete göre, buzağının böğürüp yürüdüğü söylenir, diğer bir rivâyette ise onun ancak bir defa böğürdüğü, başka böğürmediği ifâde edilmektedir. Bir başka rivâyette, Sâmirî ‘nin üç gün içerisinde bu ziynet eşyalarından bir buzağı heykeli yaptığı, sonra Hz. Cebrâil’in atının ayağının altından aldığı toprağı bu heykelin üzerine serptiği ve anında buzağının böğürerek ayağa kalkıp dikildiği de söylenmektedir.
İşte Cenab-ı Hak insanoğlunu deniyor imtihandan geçiriyor. Piyasada sığır dolu, buzağı dolu tapacaksan, tapmak için kimileri öküz arıyor, buzağı arıyor kimisi başkasını arıyor. Allah’ın varlığına O’nun yüceliğine inanan insan şuna-buna tapar mı?
Sâmirî, buzağıyı bu vaziyette görünce İsrâiloğullarına: “İşte sizin de, Mûsâ’nın da tanrısı budur. Hâşâ! Fakat Mûsâ unuttu (yani onu burada bıraktı ve Tur’a aramaya gitti).“ (Tâhâ Sûresi, âyet 88)’de bu buyuruluyor. Sâmirî de böyle söyledi. Bunun üzerine İsrâiloğulları buzağıya tapmağa başladılar.
Dakika 5:00
İki tane peygamber aralarında olduğu hâlde işte bir milleti esâretten, Firavunlardan, putlardan kurtarmak öyle kolay olmadığı ortaya çıkıyor. Bu durum karşısında Hârun (Aleyhisselâm) onlara: “Ey kavmim! Siz bu (buzağı) ile ancak imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz çok esirgeyen Yüce (Allah’tır). O Yüce Allah ki çok esirgeyen, Rahmân-Rahim olan Allah’tır. Haydi, bana tâbî olun, benim emrime itaat edin.“ (Tâhâ Sûresi, âyet 90)’da bildiriliyor. Bunun üzerine bir kısmı ona itaat edip tâbî oldular, bir kısmı ise isyân edip karşı geldiler; fakat Hz. Hârun onlara savaş açmadı. Mûsâ (Aleyhisselâm)’ın gelmesini bekledi.
Görüyorsunuz bugün hak ile bâtıl iç içe, karşı karşıya her an her yerde bulunuyor.
Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) Allah’a münâcatta bulununca, Yüce Allah (Celle Celâlüh.) ona: “Ey Mûsâ! Seni kavminden (ayırıp böyle) acele ettiren nedir?“ (Tâhâ Sûresi, âyet 83)’de Cenab-ı Hak buyurdu. Hz. Mûsâ: “Onlar benim arkamdan geliyorlar. Ey Rabbim! Râzı olasın diye sana çabucak geldim.“ (Tâhâ Sûresi, âyet 84)’de Mûsâ (Aleyhisselâm) böyle diyerek cevap verdi. Allah (Celle Celâlüh) ona: “Biz senden sonra kavmini imtihan ettik; Sâmirî onları saptırdı.“ (Tâhâ Sûresi, âyet 85)’de Cenab-ı Hak bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ: „Ey Rabbim! Bu Sâmirî kavmime buzağıyı tanrı edinmelerini emredip söyledi; peki ona ruhu kim verdi?“ dedi. Hâlbuki Mûsâ (Aleyhisselâm)’ın bu soruyu sormasına gerek yok. Ama sordu niye? Âlemlerde canlı yaratıkların sayısı çok sığır ayısı bir tane değil ki. Şimdi bu kadar sığır canlılar yerde-gökte, canlı-cansız varlıklar bir buzağıya tapmanın âlemi var mı? Hiçbir aklî nedeni var mı? Yok. Allah (Celle Celâlüh), Hz. Mûsâ’ya: „Ruhu ben verdim.“ buyurdu. Bunun üzerine Mûsâ (Aleyhisselâm): „O hâlde onları sen saptırdın.“ dedi.
Sapacakları Allah saptırır, kimi saptıracağını da Allah iyi biliyor. İşte onun için sevgili dostlarım, sen sapmak istiyorsan irâden engellenmez. Sen kime tapıyorsan onunla mahşere gelirsin, o putunla da cehenneme tepetakla atılırsın. Hayat imtihandır sen Allah’ı bile bile, âlemlerin Rabbisini bile bile bütün peygamberler sana Allah’ı tanıtmaya geldiler. Bütün âlimler, bütün evliyâların görevi sana Allah’ı tanıtmaya geldiler. Kitâbı’yla Yüce Allah’ın kendi esmâsıyla, evsafıyla, eserleriyle Allah’ı sana tanıttılar. Sen buna rağmen putlara tapıyorsan o putlarla cehenneme odun olacaksın, o yakıt olacaksın, o cehennemin odunu, kömürü, çırası olacaksın. Aklını başına al! Ey müşrikler, putperestler, Allah’tan başkasına tapanlar veyahut ta dinsizlik dinine saplananlar! Allah’ı da kabul etmiyor, başkalarını da bu da dinsizlik dinidir Allah ’sız peygambersiz bunlarda başka türlü kızıl kâfirdirler.
Dakika 10:23
Kâfirin anlamı nedir? Allah’ı inkâr eden, Allah’ın varlığını inkâr eden veya emirlerini inkâr eden, emirlerini kanunlarını kabul etmeyen anlamındadır. Yoksa anlında başka damgası yok ama mahşere damgalı gelecekler, alınlarında kâfir yazılı gelecekler oda ayrı. Amel defterlerinin başında kâfirler, kâfir yazılı gelecekler. Mü’min, mü’min yazılı gelecek o da kâfir yazılı gelecek.
Bundan sonra Allah (Celle Celâlüh) Hz. Mûsâ ile mükâlemede bulununca, Mûsâ (Aleyhisselâm) O’nu görmek istedi ve: ““Ey Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım!“ dedi, seni göreyim dedi, Cemâlini diledi. Rabbi (ona): „Sen beni katiyen göremezsin, fakat şu dağa bak. Eğer o, yerinde durursa, sen de beni görürsün.“ dedi. Rabbi dağa tecellî edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın bir vaziyette yere düştü. Ayılınca: „Seni tenzih ederim, sana tövbe ettim, ben îmân edenlerin ilkiyim.“ dedi.“ Bu da (A’râf Sûresi, âyet 143). Evet, dünya gözüyle insanlar Rabbisini katiyen göremezler ama Cennet-i Âlâ da ve kalp gözüyle insanlar Allah’ın Cemâline Cenab-ı Hakk’ın göstermesiyle görecekler. O her şeye kâdir.
Bundan sonra Allah tarafından Hz. Mûsâ’ya, içerisinde helâl ve haram konularının bulunduğu, bir hayli öğütlerin toplandığı levhalar verildi. Bunun üzerine Mûsâ (Aleyhisselâm) kavminin yanına döndü, fakat ilâhî nurla kuşatıldığından hiçbir kimse onun yüzüne bakamıyordu. Cenab-ı Hak onu nuruyla Tur-i Sina’da kuşatmıştı. Hattâ Hz. Mûsâ mîkâttan döndükten sonra kırk gün yüzünü ipek bir örtüyle kapattı, daha sonra bu örtüyü bırakıp yüzünü açtı.
Nihâyet Hz. Mûsâ kavminin yanına gelip onların buzağıya taptıklarını görünce, elindeki levhaları bırakıverdi ve öfkesinden kardeşi Hârun (Aleyhisselâm)’ın başından ve sakalından tutup onu sert bir şekilde kendine doğru çekti. Bunun üzerine Hârun (Aleyhisselâm) ona: “Ey annemin oğlu! Sakalımdan ve başımdan tutma. Zîrâ ben senin: „İsrâiloğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü tutmadın“ diyeceğinden korktum.“ (Tâhâ Sûresi, âyet 94)’de bildiriyor ki Hârun (Aleyhisselâm) böyle söyledi Mûsâ’nın kızgınlığı karşısında. Hz. Hârun’un bu sözü üzerine Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm), Sâmirî ‘ye dönerek: “Ey Sâmirî! Ya senin zorun ne idi? Bu buzağıyı yaptın ve bu milleti taptırdın“ (Tâhâ Sûresi, âyet 95)’de Sâmirî ‘ye de böyle söyledi. Sâmirî de ona: “Ben onların görmediklerini gördüm, o elçinin (Cebrâil’in Aleyhisselâm) ayak bastığı yerden bir avuç (toprak) aldım, onu (eritilmiş mücevheratın içine) attım. Nefsim bana bunu böyle hoş gösterdi.“ (Tâhâ Sûresi, âyet 96)’da Sâmirî böyle dedi.
Dakika 15:10
Bunun üzerine Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) O’na: “Defol git! Çünkü hayatın boyunca senin nasîbin: „Bana dokunmayın (benimle temas kurmayın) demekten ibâret olacaktır.“ dedi.“ Bu da (Tâhâ Sûresi âyet-i kerime 97)’de bildiriliyor. Bundan sonra Hz. Mûsâ buzağı heykelini törpüledi ve onu ateşe atıp yaktı, sonra Sâmirî ‘ye verdiği bir emirle onun üzerine idrarını yapmasını istedi. İdrarını yaptıktan sonra da onun kırıntılarını denize serpti.
Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) levhaları elinden bırakıp attığı zaman onların yedide altısı kırılmış, geriye ancak yedide biri kalmıştı. Bu sırada İsrâiloğulları tövbe etmek istediler, fakat Allah (Celle Celâlüh) onların tövbesini kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ onlara: “Ey kavmim! Sizler buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Gelin, yaratanınıza tövbe edin de kendinizi öldürün.“ (Bakara Sûresi, âyet 54)’de böyle buyurdu Cenab-ı Hak. Mûsâ da bunu bildirdi. Onların tövbesi birbirini öldürmekti. Evet, kendilerini öldürmek onların tövbe şartıydı. Hz. Mûsâ’nın bu sözleri üzerine İsrâiloğullarından buzağıya tapanlarla tapmayanlar savaşa tutuşup birbirlerini öldürmeğe başladılar ve bu savaşta her iki taraftan öldürülen kişiler şehit sayıldılar. Tövbe ettikleri için, tövbe için, tövbe yaptıkları için. Bu hadisede İsrâiloğullarından yetmiş bin kişi öldürüldü. Bu arada Hz. Mûsâ ile kardeşi Hârun (Aleyhisselâm) Allah’a dua edip yalvardılar; bu sebeple Allah İsrâiloğulları’nı affetti ve onlara birbirlerini öldürmekten vazgeçmelerini emretti. Ayrıca Allah (Celle Celâlüh) onların tövbesini de kabul etti. Evet, tövbe kabul ediliyor ama görüyorsunuz tövbenin şartlarına bakın ağır yüke bakın. Bu arada Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) Sâmirî’yi öldürmek istedi, fakat Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Hz. Mûsâ’ya öldürmemesini emretti ve: „Sâmirî cömert bir kişidir.“ buyurdu. Zaten başına da belâ verildi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ O’na lânet etmekle yetindi.
Bundan sonra Hz. Mûsâ kavminin hayırlılarından yetmiş kişi seçti ve onlara: „Benimle birlikte mîkât mahallinde Allah’ın katına gelin, yaptıklarınızdan tövbe edin, oruç tutun ve elbiselerinizi temizleyin.“ dedi ve Allah’u Teâlâ’nın tâyin ettiği vakitte mîkât mahallinde buluşmak üzere onlarla birlikte Tur-i Sina’ya gitti. Bu arada yanında bulunan bu kimseler Hz. Mûsâ’ya: „Biz Rabbimizin sözünü işitmek istiyoruz, bizim için O’ndan bir dilekte bulunun.“ dediler. Bunun üzerine Hz. Mûsâ: „Sizin için bir dilekte bulunacağım.“ dedi.
Mûsâ (Aleyhisselâm) Tur dağına yaklaşınca, dağın her tarafını bir bulut kapladı ve Hz. Mûsâ bulutun içerisine girdi. Bu sırada Hz. Mûsâ kavmine: „Yaklaşın.“ diye seslendi. Onlar da yaklaşıp bulutun içerisine girdiler ve hemen secdeye kapandılar. Nihâyet onlar, Allah (Celle Celâlüh), Mûsâ (Aleyhisselâm) ile konuşurken ve ona emirler ve yasaklar vazederken dinlediler. Fakat Hz. Mûsâ Rabb’isiyle olan mükâlemesini (konuşmasını) tamamladıktan sonra bulut dağıldı ve Mûsâ onların yanına geldi. Bu sırada onlar Hz. Mûsâ’ya: “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana inanmayız… “ dediler bu da (Bakara Sûresi, âyet 55)’de bildiriliyor.
Dakika 20:55
Bu sözlerinin ardından onları yıldırım çarptı, tepelerine yıldırım yağdı ve hepsi orada öldüler. Bunun üzerine Mûsâ (Aleyhisselâm) Allah’tan dilekte bulunarak O’na: „Ey Rabbim! İsrâiloğullarının en hayırlılarını seçip getirdim; şimdi ise onlarsız tek başıma geri dönüyorum, kavmim bana inanmaz.“ diyerek yalvarıp dua etti. Hattâ Mûsâ (Aleyhisselâm) onların ruhlarının iâde edilip diriltilmesine kadar Allah’a ısrârla yalvardı. Böylece onlar teker teker diriltildiler; hattâ onlar diriltilirken birbirlerinin nasıl diriltildiklerini görüyorlardı. İşte görüyorsunuz ki muhterem efendiler, bir millet çabuk sapan, ağır şartlarla tövbe eden bir millet bu İsrâil milleti ki ona benzeyen milletler de durum aynıdır ki çünkü bunlar dünyaya birer ibrettir. Bunların hepsi Âdem’in çocuklarıdır.
Diriltildikten hemen sonra onlar Hz. Mûsâ’ya hitâben:
„Ey Mûsâ! Sen Allah’a dua ediyorsun, O da sana istediğin şeyleri veriyor. O’na dua et de bizi peygamber yapsın.“ dediler. Evet, sevgili dostlarım, buradan ötesini Cenab-ı Hak kendisi bilir. Kur’an-ı Kerim‘in haber verdiği tarihi olaylar tıpı tıpına en doğru olanlar onlardır, gerçek doğru. Öbürleri üzerinde düşünmekte gerekir.
Evet, sevgili dostlarımız!
Rivâyet edildiğine göre, bu yetmiş kişi ile ilgili hadise İsrâiloğullarının tövbe etmesinden önce meydana gelmiştir. Hz. Mûsâ tarafından seçilen bu yetmiş kişi mîkât mahallinde iken, İsrâiloğullarının tövbesinden ve Hz. Mûsâ’nın onlara birbirlerini öldürmelerini emretmesinden önce Allah’tan özür dileyip tövbe etmişlerdir. Bu işin doğrusunu ise ancak Allah daha iyi bilir. Doğru olanlar Kur’an-ı Kerim’in haber verdikleridir. Tarihi olayları dinlerken Kur’an-ı Kerim’e, sahîh sünnete dayananlar kesin doğrudur ama öbürleri üzerinde düşünmek gerekir.
Dakika 24:20
Hz. Mûsâ İsrâiloğullarının yanına Tevrât ile birlikte geri döndüğünde, Tevrât’ta ağır ve yapılması zor olan hükümler bulunması sebebiyle onlar Tevrât’ı kabul etmekten ve içindekilerle amel etmekten çekindiler. Bunun üzerine Allah (Celle Celâlüh) Hz. Cebrâil’e emretti, o da İsrâiloğullarına mensup askerlerin kapladıkları yer ölçüsünde ve bir fersaha bir fersah miktarında Filistin’den bir dağ koparıp getirdi. Cenab-ı Hak dağı kaldırdı tepelerine koydu. Ya kabul edersiniz bu Tevrât’ı, ya da bu dağın altında ezilirsiniz. Bir gölge gibi normal bir insan boyu onların başlarının üzerine kaldırdı bu dağı. Bu sırada Allah onların yüzlerine doğru bir ateş gönderdi, arkalarından ise bir deniz getirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ onlara: „Size getirdiğim şeyi yani (Tevrât-ı Şerif’i) kuvvetle tutun ve dinleyin. Eğer getirdiklerimi kabul eder, emrettiklerimi yaparsanız ne âlâ, aksi takdirde şu dağın altında ezilir, şu denizde boğulur ve şu ateşle de yanar kavrulursunuz.“ dedi. Nihâyet İsrâiloğulları kendileri için bir kurtuluş yolunun bulunmadığını görünce, Hz. Mûsâ’nın teklifini kabul ettiler ve yüzlerinin bir yanını yere koyarak secdeye vardılar. Hattâ onlar bu vaziyette secdede dururken gözlerinin uçlarıyla üzerlerinde gölge gibi duran dağı korkuyla takip ediyorlardı. İşte îmân isteyerek îmân olmayınca secde bile tam olmuyor görüyorsunuz. Secdede iken bile bakın yüzünün yarısı dağa bakıyor dağ tepemize çökecek mi diye. Gerçek îmân olsa bunların hiçbiri olmaz. Evet, sevgili dostlarımız, İsrâiloğullarında bu olaylar sürekli devam ederek geldi hâlâ devam ediyor. Bir türlü peygamberlerine îmân etmeyenler var, peygamberlerini katledenler var, bu milletin içinde peygamber kâtilleri var.
Hz. Mûsâ (Aleyhisselâm) münâcattan döndükten sonra kırk gün içerisinde kendisini gören kişi onu mülâkatta ona tecellî eden nurdan etkileniyordu.
Daha sonra İsrâiloğullarından bir adam kendisinden başka vârisi bulunmayan amcasının oğlunun malına vâris olmak için onu öldürdü ve onu götürüp başka bir yere attı. Sonra sabah olunca da Hz. Mûsâ’nın katına gelerek bir kısım İsrâiloğullarından onun kanını talep etti. Hâlbuki kâtil kendisi suçu başkasına atmak istiyor. Fakat onlar, bunun iftirasını reddedip onu öldürmediklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Mûsâ kâtilin bulunması için Allah’tan dilekte bulundu ve Yüce Allah (Celle Celâlüh) onlara bir kurban, sığır kurban boğazlamalarını emretti. Onlar Hz. Mûsâ’ya: ““Bizimle alay mı ediyorsun?“ dediler. Hâşâ! Peygamber alay eder mi? Mûsâ (Aleyhisselâm) onlara: „Câhillerden (alay edicilerden) olmaktan Allah’a sığınırım“ dedi.“ Yani ben alay edici değilim, Allah’ı emrini bildiriyorum size dedi. (Bakara Sûresi, âyet 67)’de bildiriliyor. Bunun üzerine onlar Hz. Mûsâ’ya: „Nasıl bir inek olacak? Nasıl bir sığır, nasıl bir kurban?“ diye sordular. Eğer onlar herhangi bir inek boğazlamış olsalardı, bu onlar için kâfi ve kolay olacaktı. Fakat onlar titizlik gösterip zorluk çıkardılar, Allah da onların üzerine zorluk çıkarıp durumu ağırlaştırdı. Sen Allah’a teslim olmazsan, peygambere teslim olmazsan işin zorlaşır.
Dakika 30:04
Aslında onların zorluk çıkarıp titizlik göstermelerinin sebep ve hikmeti, annesine iyilik yapan ve anlatılan vasıfta bir ineği olan kişinin Allah tarafından bu vesile ile faydalandırılmak istemiş olmasıydı. İşte sen titizlik gösterdiğin müddetçe Cenab-ı Hakk’ın gizli hikmetleri, sırları vardır. O, ne yapacağını bilir. Nihâyet onlar aradılar, taradılar ve istenilen vasıftaki ineği ancak bu kişide bulabildiler ve derisi dolusu altın vererek onu satın aldılar. Onlar, Hz. Mûsâ’ya boğazlayacakları ineğin nasıl olması gerektiğini sorduklarında: “O (inek) ne yaşlı, ne de körpe, ikisinin arasında bir inektir… (yani dişi bir sığır). “ (Bakara Sûresi, âyet 68) diye cevap verdi Mûsâ (Aleyhisselâm). Bunun üzerine onlar: “Bizim için Rabbine dua et, renginin nasıl olduğunu açıklasın… “ (Bakara Sûresi, âyet 69)’da böyle dediler. Hz. Mûsâ onlara: “Rabbim: „Onun, bakanlara sevinç veren, rengi parlak sapsarı bir inek olduğunu“ söylüyor.“ Yine (Bakara Sûresi, âyet 69)’da dedi. Onlar, yine Hz. Mûsâ’ya: “Bizim için Rabbine dua et, onun nasıl bir şey olduğunu bize açıklasın. Zîrâ o inek bize (başka ineklere) benzer geldi…“ (Bakara Sûresi, yine âyet 70)’de böyle dediler. Hz. Mûsâ onlara: “Rabbim: „Onun henüz boyunduruk altına alınmamış, toprak sürmemiş, ekin sulamamış, (ayıbı veya alacası olmayan) salma bir inek olduğunu“ söylüyor.“ Dedi bu da (Bakara Sûresi, âyet 71)’de bildiriliyor. Bunun üzerine onlar Hz. Mûsâ’ya: “İşte şimdi gerçeği getirdin (vasfını tastamam bildirdin).“ (Bakara Sûresi, âyet 71)’de böyle dediler ve bu vasıftaki ineği aramağa başladılar; fakat aradıkları bu vasıftaki ineği ancak annesine iyilik eden o adamın yanında bulabildiler. Neticede onu derisi dolusu altına satın aldılar ve boğazladılar. Bundan sonra boğazlanan ineğin dilini, bir rivâyette başka bir parçasını yani o kurban edilen o kurbanın bir parçasını, âzâsını öldürülen kişinin cesedine vurdular. Bunun üzerine öldürülen kişi Allah’ın izniyle dirilip ayağa kalktı ve: „Beni falan öldürdü.“ dedikten sonra tekrar adam öldü.
İşte sevgili dostlarımız, bunlar âleme birer birer ibret dersidirler îmânı olanlar için. Îmân etmeyen bunlara kendine göre birçok îmânsızlık gerekçesi göstermeye çalışırlar. Allah’ın her şeye kâdir olduğunu bilen bir insan bunlara tereddüt eder mi? Ortada bir peygamber var peygamberin şahsında mûcizeler zuhur ediyor mûcizeleri Allah yaratıyor. Peygamber bir şey yaratmaz, kimse yaratamaz, Allah yaratır. O peygamberini ne yapar? Mûcizelerle destekler, yolunun hak ve gerçek olduğunu bildirir.
Dakika 35:00
Bütün peygamberlerde mûcizeler vardır. Hz. Muhammed’in ise hayatı tamamen mûcizedir. Bütün peygamberler hak peygamberdirler. Ey dünya son Peygamber Hz. Muhammed’e sıkıca tâbî ol. Eğer Allah’ı tanıyor ve Allah’ı seviyorsan Hz. Muhammed’e tâbî ol da gel bana diyor Cenab-ı Hak diyor.
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ﴿٣١﴾
Buyuruyor. Biz duyuruyoruz, Hz. Mûsâ’ya İsrâiloğulları doğru dürüst inansalardı bu başlarına gelen türlü belâlar gelir miydi? İnanmadılar, inananların sayısı azdı onun içinde başlarına gelmedik kalmadı. “Titoslar” geldi onlara musallat oldu yaktılar, yıktılar. Buhdun-Nassar’lar geldi yaktılar, yıktılar İsrâiloğulları’nı. Nice nice başlarına Firavunlar geldi inim inim inlediler bunların zulmü altında yine ibret almadılar. İşte sonunda da “Hitler” musallat oldu. Ey İsrâiloğulları! Siz işte Hz. İbrâhim’in, oğlu İshâk’ın,- Yâkub’un, Yusuf’un soyundan olduğunu söylüyorsunuz ama o soya lâyık hareket etmiyorsunuz. Edenler azda olsa onlar müstesnâ onlara bir sözümüz yok çünkü Hz. Muhammed İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın oğlu İsmâil’in soyundan geliyor. Ötekilerde İshâk’ın, Yâkub’un, Yusuf’un soyundan geliyorlar kökte de kardeşler. Onların kökü İbrâhim’e, İbrâhim’in kökü Nûh peygambere, Nûh’un ki Hz. Âdem’e yani İdris’e, Şit’e, Âdem’e dayanıyor kök bir. Sen bu kökün içinden çeşitli insanlar türemiş; kimisi gâvur mu gâvur, Firavun mu Firavun, Şeddad mı Şeddad, kimisi de îmân dolu. Kimisi peygamber, kimisi âlim, evliyâ Allah’ın emrinde kul peygambere tâbî olan bir ümmet. Bakın küfürle îmân devam ederek geliyor. Safını belirle Allah’ın safında, îmân safında, İslam safında, Kur’an safında yerini al! Şuanda yeryüzünde taptaze sapasağlam bir din var; İslam dini. Müslüman o, Hazreti Muhammed’e tâbî ol! Geçmişi Mûsâ’yı, Îsâ’yı, İbrâhim’i, Nûh’u, Şit’i, İdris’i niye anlatıyor Cenab-ı Hak sana? İbret alsın diye, Muhammed’e sıkı tâbî olsunlar öncekilerin başına gelen belâlar sizin başınıza gelmesin diye. Bunlar Kur’an-ı Kerim’de bir bir anlatılıyor. Niçin anlatılıyor? Bunu Kur’an-ı Kerim anlatıyor. Öncekilerin hâli böyleydi. Onlar peygamberlerine îmân etmeyenlerin başına gelmedik kalmadı. Ey dünya! Hz. Muhammed’e tâbî olun, Müslüman olun da hem kurtulun hem de dünyayı bütün insanlığı kurtarın diyor Cenab-ı Hak. Ne ile? Îmân, İslam ile. Küfürle insan zulümle şirkle, nifâkla, fâsık ve fâcirlik ile dünya perişan. Îmân, İslam onun adâleti sulh ve barışıyla dünya kurtulur. İster inan ister inanma biz duyuruyoruz. Bugün dünya yarın Mevlâ hepimiz Allah’ın huzuruna gidip hesap vereceğiz. Birbirimize doğruları söyleyelim yüzümüz kara çıkmasın yarın mahşerde.
Dakika 40:07