İslam Tarihi Ders 26
26- İslam Tarihi Ders 26
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efedendiler, dersimiz Yuşâ (Aleyhisselâm) ile devam ediyor.
“Bunun üzerine Bel’am bin Ba’ur bir eşeğe binip İsrâiloğulları ’nın bulunduğu yerin üzerindeki bir dağa yönelerek hareket etti. İşte bu Bel’am meselesi işte burada Bel’am’lar zâlimlerin tarafında yer aldığı zaman başlarına gelecekleri düşünemediler. Dünyaya öyle bir ibret örneği oldular ki İslam’ın karşına geçen Firavunların yanında yer alan Bel’am’lar ki bunlar ilmi-irfânı olan insanlar. Ne yazık ki bakın başlarına neler geldi… Maksadı ise bu dağın üzerinde durup İsrâiloğullarının aleyhine dua etmekti. Aslında İsrâiloğullarına değil Mûsâ (Aleyhisselâm), Yuşâ (Aleyhisselâm) gibi peygamberlere karşı zâlimlerin yanında yer alması Müslümanların aleyhine bakın beddua etmek gibi bir duruma düştü. Fakat Bel’am biraz yol alınca bindiği eşek tökezleyip durdu. Bel’am yere indi ve eşeğine vurup onu kaldırdı, sonra ona binip yoluna devam etti, fakat çok geçmeden eşeğin ayağı tekrar tökezledi. Hülâsa Bel’am’ın eşeği üç defa tökezledi ve her defasında eşeği ayağa kaldırıp yoluna devam etmeğe çalıştı. Ancak üçüncü tökezleyişinde eşeği fazla dövmesi üzerine Yüce Allah (Celle Celâlüh) eşeği dile getirip konuşturdu ve eşek Bel’am’a: „Yazıklar olsun Bel’am sana! Nereye gidiyorsun? Meleklerin beni yoldan çevirdiklerini görmüyor musun?“ dedi. Fakat Bel’am bu uyarıya rağmen geri dönmedi. Niye? İçine kalbine artık hikmetler çıkıyor içine başka şeyler giriyordu tam hak düşmanlığı içine yerleşmeye başladı. Bunun üzerine Yüce Allah (Celle Celâlüh) eşeğin yürümesine izin verdi; Bel’am da ona binip İsrâiloğulları’nı yani Mûsâ’yı, Yuşâ ’yı ve yanındaki Müslümanları görebileceği yüksek bir yere geldi. Bel’am bin Ba’ur, her ne zaman Müslümanların aleyhine dua etmek için teşebbüse geçecek olsa, Allah onun dilini İsrâiloğullarının yani o günkü Müslümanların lehine dua etmeğe çeviriyor, kendi kavminin lehine dua etmek istediği zaman ise onun dilini onların aleyhine duaya döndürüyordu. Bunun üzerine kendi kavmi ona bu durumu anlattılar. Bel’am onlara: „Bu benim elimde değil, Yüce Allah galebe çalıyor.“ dedi ve o anda dili uzayıp göğsünün üzerine sarktı. Bu duruma düşen Bel’am: „İşte şimdi hem dünyamı ve hem de âhiretimi kaybettim. Bundan sonra bana hile ve Hud’a yapmaktan başka bir şey kalmadı.“ Dedi. Sapıttıkça bakın sapıtıyor.
Dakika 5:00
Allah’u Teâlâ bu duruma bir mü’min kardeşimizi düşürmesin. Sonra kavmine dönüp onlara, karılarını süslemelerini… Bakın şimdi de deyusluk başladı. Karılarını süslemelerini ve ellerine satmak için meta (ticaret eşyası) verip İsrâiloğullarının yani bugünkü Müslümanların Mûsâ’nın ve Yuşâ ’nın askerlerinin, Müslüman askerlerin aralarına onların içerisine göndermelerini ve askerlerin istedikleri ile birleşmelerine hiçbir kadının engel olmamasını tavsiye etti. Şu rezâlete bakın! Gâvurluk gelince, îmân çıkınca, insanlar hak yoldan sapınca bakın işi bu sefer deyusluğa başlattılar. Sonra onlara: „Eğer İsrâiloğullarından bir kişi zinâ ederse, siz onlara kâfi gelirsiniz.“ dedi. Yani onları siz Mûsâ’yı da, Yuşâ ‘yı da, o Müslüman askerlerini de yenersiniz dedi Bel’am, bir Müslümana zinâ ettirebilirseniz dedi bakın. Onlar da Bel’am’ın söylediklerini uyguladılar. Deyyus, deyyusların lafını tutar sözünü tutar. Alçak, alçaktan yanadır. Kâfir, kâfirden yanadır. Zâlim, zâlimden yanadır. Bel’am uşakları da birbirinden yanadırlar. Bakın olduğu gibi onu uyguladılar ve kadınları Mûsâ’nın, Yuşâ ‘nın, Müslüman askerlerinin arasına saldılar. Bunun üzerine Şem ‘un bin Yâkub’un boyunun başkanı olan Zemrâ bin Şelum bir kadın alıp Hz. Mûsâ’nın yanına geldi ve ona: “Benim bu kadınla cinsi temasta bulunmamın haram olduğunu söyleyeceğinizi sanıyorum. Allah adına ant içerim ki, sana itaat etmeyeceğiz.“ dedi. Bakın bir sapık çıktı Hz. Mûsâ’ya karşı koyarak zinâ edeceğini söyledi ve kadını alıp çadırına götürdü, onunla temasta bulundu. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (Celle Celâlüh) onlara veba hastalığını indirdi. Bu sırada Hz. Mûsâ’nın özel işleri ile görevli olan yeğeni Finhas bin el-Azar bin Hafun ordugâhta değildi. Finhas geldiği zaman baktı ki o günkü Müslümanların arasında veba hastalığı yayılmış bulunuyordu. Finhas iri gövdeli ve güçlü-kuvvetli bir kimseydi; olup bitenleri öğrenince hemen Zemra’nın çadırına yürüdü yani o zinâ edenin çadırına yürüdü ve onun kadınla sarmaş dolaş yattığını görünce de elindeki mızrağını ikisine birden sapladı ve onları inci dizer gibi mızrağına diziverdi. Yani kapladı iki zâniyi. Nihâyet Zemra ile kadın öldürülünce veba hastalığı ortadan kalktı. Veba hastalığının yayıldığı gündüzün belli bir saatinde bir rivâyette yirmi bin, diğer bir rivâyette yetmiş bin kişi ölmüştü.“
Dakika 9:56
„Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri (Celle Celâlüh) Bel’am bin Ba’ura hakkında: “Ey Peygamber! Onlara şu adamın haberini de oku: Ona âyetlerimizi verdik de, yani ona ilim irfân verdik diyor Cenab-ı Hak. Onlardan sıyrıldı, çıktı; şeytan onu peşine taktı, böylece azgınlardan oldu. Elbette dileseydik onu, o âyetlerle yükseltirdik: fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. Harıl harıl dili dışarda köpek misâli. İşte âyetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünürler (öğüt alırlar).“ Bu Kur’an-ı Kerim’de (A’râf Sûresi, 175’inci ve 176’ncı âyet-i kerimelerde) buyurur.“ Hz. Muhammed’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) bütün âlemlere bunu ilân et, ibret alsınlar diyor. O gün Peygamberimiz görevini hakkıyla yaptı bugünde ümmeti o günden bugüne, bugünden kıyâmete kadar işte Kur’an-ı Kerim dünyaya dosdoğru anlatılmalıdır. Bütün doğruların adresi Kur’an-ı Kerim, Yüce İslam’ın bizzat kendisidir.
„Bundan sonra Hz. Mûsâ, Yuşâ bin Nûn’u o günkü İsrâiloğulları ile birlikte Eriha’ya gönderdi ve Yuşâ‘ Eriha’ya gelerek cebbarların büyük bir kısmını öldürdü; fakat onlardan öldürülmeyen pek az kimse kaldı. Bu arada güneşin batması yaklaştığından gece karanlığının bastırmasıyla onların kendisini âciz bırakıp zor duruma düşürmesinden endişe etti ve Yüce Allah’a yalvarıp güneşi durdurmasını istedi. Yani gündüzün uzatılmasını istedi Cenab-ı Hak’tan. Yüce Allah’u Teâlâ (Celle Celâlüh) da onun duasını kabul etti ve Yuşâ onların kökünü kazıyıncaya kadar güneşi durdurdu. İşte bundan sonra Hz. Mûsâ Eriha’ya geldi ve burada Allah’ın dilediği kadar kaldı. Sonra Allah (Celle Celâlüh) Hz. Mûsâ’nın ruhunu kabzetti. Hz. Mûsâ’nın mezarının nerede olduğunu hiçbir kimse bilmemektedir. “
Evet, sevgili dostlarımız!
Hz. Mûsâ’nın bu hadiseden (Eriha’nın fethinden) önce vefat ettiğini ileri sürenler ise bu konuda şunları söylüyorlar: „Allah (Celle Celâlüh), Yuşâ bin Nûn’a cebbarların şehri Eriha’ya gitmesini emretti; o da yanına İsrâiloğulları’nı alarak Eriha’ya hareket etti. Bu sırada Allah’ın İsm-i Âzâm’ını bilen Bel’am bin Ba’ur adındaki adam Yuşâ’dan ayrıldı. İşte bakın ilmi irfânı olanlar peygamberin yanında sımsıkı durması gerekirken bakın, işte zâlimlerden yana hareket eden bâtıl düzenin din adamlarına dikkat edin! Bâtıl düzenden yana olan din adamları dâima hakkın karşısında zâlimlerin yanında yer almışlardır. Bunun örneği Bel’am’lardır. Her zaman Bel’am’lar bulunmuştur. Devri Saadette de Bel’am’lar vardı. Tevrât’ı, İncîl’i bilip de Hz. Muhammed’i Tevrât’ta, İncîl’de tanıyıp da nice Yahûdî âlimleri Peygamberimize azılı düşman oldular. Hristiyan âlimlerinden de vardı bunlar.
Dakika 15:20
Onun için sevgili dostlarımız, “Kim ki ilmine îmân ve amel ediyorsa o âlimdir, gerçek âlimdir.” Kim ki ilim ile dünyayı sömürmeye kalkıyorsa o zâlimdir, Firavun uşaklarıdır onlar, bâtıl sistemlerin adamıdır onlar.
Bu iddiayı ileri sürenler, bundan sonrası için yukarıda bahsi geçen Bel’am hadisesini naklederek sözlerini devam ettirirler.
Hz. Yuşâ bin Nûn Hazretleri (Aleyhisselâm) cebbarlara galip gelip zafer elde edince, cumartesi gecesinin akşam karanlığı onu bastırdı. Bunun üzerine Yuşâ (Aleyhisselâm) Allah’a dua etti; Yüce Allah da onun duasını kabul edip güneşi geri çevirdi ve gündüzü bir müddet daha uzattı. Böylece Hz. Yuşâ bin Nûn cebbarları hezimete uğratıp şehirlerine girdi ve ganimet mallarını bir araya topladı. Sonra Yüce Allah’a yaklaşmak maksadıyla bu malları kurban etmek istedi; fakat ateş gelip yakmadı. Bunun üzerine Hz. Yuşâ onlara: „İçinizde ganimet mallarına hıyânet eden birisi var, gelip bana bey ‘at ediniz.“ dedi. Onlar da Yuşâ (Aleyhisselâm)’ın tavsiyesine uyarak ona bey ‘at ettiler. Bey ‘at esnasında Hz. Yuşâ ‘nın eli ganimete hıyânet eden adamın eline yapışıp kaldı. Bunun üzerine o adam yakutla süslenmiş altından bir öküz başını getirip Yuşâ ‘nın önüne bıraktı. Hz. Yuşâ altından yapılmış olan bu öküz başıyla birlikte ganimet malına hıyânet eden adamı kurbanlık malların içerisine koydu, sonra bir ateş gelip her ikisini birden yaktı.
Rivâyet edildiğine göre, Hz. Yuşâ Eriha’yı altı ay müddetle muhasara etti, yedinci ayın içerisinde Hz. Yuşâ İsrâiloğulları ile birlikte Eriha şehrine gelerek hep birlikte bir nâra atınca sur düştü. Bunun üzerine onlar şehre girdiler ve cebbarları hezimete uğrattılar. Bu arada onlardan pek çok kimseyi de öldürdüler. Bu hadiseden sonra Şam yani (Suriye) bölgesinde bulunan bir gurup hükümdar bir araya gelerek Hz. Yuşâ ‘nın üzerine yürüdüler; fakat Hz. Yuşâ savaşarak onları hezimete uğrattı. Neticede bu hükümdarlar kaçarak bir mağaraya sığındılar ve Hz. Yuşâ ‘nın emriyle öldürülüp asıldılar. Bundan sonra Yuşâ bin Nûn bütün Şam bölgesine hâkim oldu, bundan böyle burası Müslümanların yurdu oldu. Sonra Yuşâ (Aleyhisselâm) vâlîlik merkezlerine kendi vâlîlerini tâyin etti. Nihâyet Yuşâ bin Nûn’un ruhu Allah tarafından kabzedildikten sonra Müslümanların başına onun yerine halef olarak Kalib bin Yufenna geçti. Bu Hz. Mûsâ’nın eniştesiydi.
Hz. Yuşâ yüz yirmi altı yıl yaşadı, Hz. Mûsâ’dan sonraki peygamberlik görevi ise yirmi yedi yıl devam etti.
Dakika 20:07
Cebbarlardan hayatta kalanlara gelince, İfrikış bin Kays bin Sayfî bin Sebe‘ bunlar Kahtan İfrikiyye’ye giderken onların yanına uğradı ve onları Şam sahillerinden alarak onlarla birlikte İfrikiyye’ye geldi. Ayrıca İfrikış, İfrikiyye’yi fethetti ve buranın hükümdarı olan Circir’i öldürdü, yanında getirdiği cebbarları buraya yerleştirdi. Bugün Berberî denilen halk buraya yerleşen bu kimselerdir diye bazı haberlerde bulunmaktadır. Fakat gerçeğe uygun olmayan haberler üzerinde biraz dikkatle düşünmek gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerime, sahîh sünnete, gerçek delillere dayanan haberler doğrudur. Fakat bunun dışında bazen âfâkî haberlerde bulunmaktadır bunlar üzerinde de itinâ ile durmak gerekmektedir.
Şimdi dersimiz Kârûn ile devam etmektedir;
İşte öbürü ilmini kötüye kullana Bel’am’ları gördük. Şimdi de malını-mülkünü, zenginliğini kötüye kullanan Kârûn gibileri Allah dünyaya ne yapıyor? İbret alsınlar diye ibret dersi olarak dünyaya Kârûn’ları dünyaya takdim ediyor. Bir Kârûn ’un şahsında işte bütün Kârûn’lar ve ibret alması gereken dersler burada verilmektedir. Ey insanoğlu! Seni malın kurtarır, ne mülkün, ne saltanatın kurtarır, ne de ilmin irfânın kurtarır. Hak ilmine îmân edeceksin amel-i sâlih de bulunacaksın. Nimeti, mülkü, zenginliği veren Allah’tır onu da Allah yolunda harcayacaksın ve Allah yolunda kullanacaksın, kazanacaksın o zaman faydasını göreceksin. Eğer malım dersen malını putlaştırırsan mal sevgisi kalbine girer, Allah sevgisi kalbinden çıkarsa yandın Kârûn’lar misâli yandın! Mahvoldun, Bel’am’lar misâli mahvoldun gittin! Aklını başına al!
(اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ), (يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ)
Önünde bir gün var mahşer günü o gün ne mal ne evlat! Bunlar ne zenginlik, ne bu ne şu fayda vermiyor. Ya? (اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ) Selim bir kalp ile Allah’ın huzuruna gelince kimde selim bir kalp varsa orada îmân var, orada amel-i sâlih var, orada Allah’a itaat var Allah’a isyân yok. Böyle gelirsen işte o zaman sana öyle fayda verecek ki Allah cennetini verdiği gibi rızâsını verecek birde cemâlini sana gösterecek. Biz duyuruyoruz ötesi insanoğluna kalmıştır. Gece-gündüz boynunu eğ Allah’a dua et.
Dakika 25:10
Ya Rabbi, ya Rabbi; menfaat veren ilmi nasîb et, menfaat vermeyen ilimden Allah’a sığın. Kalbi selimi iste Allah’tan, kabul edilen duaları senin kârına olan duaları bunlarla Allah’a dua et bunları iste. Allah’tan korkan bir kalbi iste, kanaat dolu bir kalp iste Cenab-ı Hak’tan. Onun için aklını başına al! Ne isteyeceğini bil! ( İhdinas sırâtel mustakîm)’i okurken ne istediğini bil bunun mânâsına bir göz atıver. Bunları Tefsir ilminde A’dan Z’ye verdik, Fıkıh ilminde verdik, Hadis külliyâtında verdik, Tasavvufta verdik, Tıp ilminde verdik. Verdik de verdik şimdi de Tarih külliyâtından keşif notları vermeye devam ediyoruz. Biz bilelim de başkası bilmesin demiyoruz. İşte bu en kıymetli olan ilim nimetinden hepimiz faydalanalım diye onu paylaşalım diyoruz. Onun için sevgili dostlarımız, tebliğe devam ediyoruz. İnşâ’Allah Mevlâ’nın hidâyeti ile lütfu, keremi, fazlıyla niceleri faydalanacaktır. Faydalanmayanlarda kendini dışlayanlardır. İslam herkesi kucaklıyor kimseyi dışlamıyor ki ancak İslam ’sızlar, îmânsızlar, kitapsızlar kendini dışlıyorlar. Allah ve hak düşmanları, Peygamber Muhammed düşmanları, Kur’an-ı Kerim düşmanları kendilerini dışlıyorlar. Yüce Allah rahmetiyle âlemleri kuşatmış, Peygamberimiz Hz. Muhammed âlemlere rahmet Peygamberi olarak gönderilmiş, Kur’an-ı Kerim bütün insanlara takdim edilmiş. İslam bütün evrensel çağların dini, Hz. Muhammed bütün çağların Peygamberi, bütün milletlerin Peygamberi herkesi kucaklamış. Sen kendini dışlıyorsan kendini suçla! İslam seni kucaklıyor sen kendini dışlıyorsun. İslam düşmanlığı yapıyorsan kimi suçlayacaksın? Suç senindir İslam seni cennete çağırıyor. Sen cehenneme koşuyorsan kimi suçlayacaksın? Kendini suçla. Allah bütün insanlığın tümünü İslam ile cennete çağırıyor. Ama iblisler, tâğutlar, bütün şer güçler seni cehenneme çağırıyorlar. Aklını başına al! Bir yanda Allah’ın çağrısı var, bir yanda şer güçlerin çağrısı var. Senin kulak hangisini dinliyor? Hakkı mı dinliyor, şer güçlerin çağrısına mı bakıyor? Kendini bir gözden geçir. Ey Âdem’in oğlu! Ey Âdem’in Havvâ ’nın çocukları! Biz insan olma bakımından kardeşiz ve de îmânda kardeş olmamız gerekiyor. Îmân kardeşliği olmadıkça öbür kardeşlik para etmiyor. Gâvur cehennemi dolduracak, mü’minde cenneti dolduracaktır bizden söylemesi.
Dakika 30:07
Vel-hamdü leke ya Rabbel-âlemin. (Es-selâmu alâ meni’tebeal Hüdâ) hidâyet yoluna kim tâbî olursa –ki bu İslam’dır. İşte ona bizden selâm olsun bu da âyet-i kerime. Sevgili Peygamberimiz Bizans hükümdarına ve diğerlerine mektup yazdı ve İslam’a çağırdı ve o mektubun içine bu âyeti yazdı (Es-selâmu alâ meni’tebeal Hüdâ). İslam bu, hidâyet ki ona hakka hakîkate ki o İslam’dır. Buna kim tâbî olursa Müslüman olursa itikatta, amelde, ahlâkta, hukûkta her yönüyle Müslüman olursa işte ona diyor selâm olsun selâm ona diyor. Gâvura selâm yakışmaz, gâvura selâm verilmez. Müşrike, zâlime, kâfire, kâfir zâlimlere katiyyen selâm verilmez. Evet, insanlığın baş düşmanlarına selâm verilmez. İslam’ın düşmanı insanlığında düşmanıdır. Çünkü İslam dünyanın hem sulhu, hem barışı, hem güven ortamı hem de yüksek adâletidir. Ne istersen yücelik, güzellik hepsi İslam’dadır. Kusur insanadır kusur İslam’da yok kusur insanoğlundadır. Mükemmellik muhteşemlik ise eksik ve kusuru olmayan ise İslam’dır. Evet, sevgili dostlarım, eğer konuşmalarımda bir kusur varsa o benimdir İslam’ın değil ki. Herkesin durumu da aynı böyledir. İslam mükemmeldir çünkü Cenab-ı Hak; “Ben İslam’ı tamamladı” buyuruyor Allah buyuruyor. ( اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ)bunu Allah (Celle Celâlüh) söyleyip de İslam’da kusur olur mu?( Vel-hamdü leke ya Rabbel-âlemin).
Dakika 33:13