İslam Tarihi Ders 32
32- İslam Tarihi Ders 32
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efendiler, dersimiz Tarih ile ilgili devam ediyor.
Hz. Şa’yâ ile birlikte bulunan İsrâiloğullarının hükümdarı ve Senharib’in İsrâiloğullarının üzerine yürümesi;
Yüce Allah (Celle Celâlüh), Hz. Mûsâ’ya Kur’an-ı Kerim’de zikredilen şu âyetleri (buyrukları) vahiy etmişti: “Biz Kitap’ta İsrâiloğullarına şu hükmü verdik: „Siz o ülkede iki defa fesâd çıkaracaksınız ve (bana karşı) büyük bir serkeşlik yapıp kabaracaksınız. İşte o iki (fesâdınızdan) birincisinin zamanı gelince, sizin üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik, onlar da evlerin aralarına kadar girip (sizi) araştırdılar. (Bu) yapılması gereken bir vaat idi. Sonra tekrar size, onları yenme imkânı verdik, sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinize olur. Sonuncu (başkaldırmanızın cezâlandırılma) zamanı gelince, yüzlerinizi kötü duruma soksunlar (üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebep olsunlar), ilk kez girdikleri gibi Mescid’e (Beytü’l-Makdis’e) girip (tahrip et)sinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler!” diye (yine öyle kullar gönderdik). (Tövbe ederseniz) Rabbinizin sizi esirgeyeceğini umabilirsiniz. (Eğer tekrar fesâda) dönerseniz, biz de sizi (cezâlandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yaptık.““ (İsrâ‘ Sûresi, âyet 4-8)’e kadar Cenab-ı Hak bunları bildirmektedir İsrâiloğulları hakkında.
İsrâiloğullarının arasında zamanla günah ve kötülükler çoğaldı. Yüce Allah (Celle Celâlüh) ise, onlara olan merhametinden dolayı günahlarım bağışlıyordu. Allah’ın onların günahlarına bir cezâ olarak verdiği ilk musibet şu şekilde oldu: İsrâiloğullarının başına kendilerinden Sıdkıya adında birisi hükümdar olmuştu. İsrâiloğullarında şu âdet hâkimdi: Onların başına bir hükümdar geçtiği zaman, Allah onlara bir de peygamber gönderir, bu peygamber hükümdarı irşâd eder, Allah istediğini vahiy yoluyla ona bildirirdi. İsrâiloğullarının ise Tevrât şeriatından başka bir şeriatları olmamıştı. Sıdkıya hükümdar olunca Yüce Allah onlara Hz. Şa’yâ ‘yı peygamber olarak gönderdi. Hz. Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile Hz. Îsâ (Aleyhisselâm)’ı müjdeleyen bu zat idi. Sıdkıya’nın hükümdarlığının sonlarına doğru, İsrâiloğullarının arasında günah ve kötülükler çoğalmağa başladı. Bunun üzerine Yüce Allah (bir musîbet olarak) onların üzerine fezayı dolduracak kadar kalabalık bir askerle birlikte Bâbil Hükümdarı Senharib’i gönderip başlarına musallat etti. Nihâyet Senharib, Beytü’l-Makdis’e geldi ve etrafını kuşattı. Bu sırada İsrâiloğullarının hükümdarı Sıdkıya ise bacağında çıkan bir çıbandan muzdarib olup hastalanmıştı. Peygamber (Aleyhisselâm) Şa’yâ ona gelip: „Allah, sana vasiyetini yapmam ve senden sonra gelecek hükümdarı belirlemeni istiyor, zîrâ sen ölmek üzeresin.“ dedi. Bunun üzerine hükümdar Sıdkıya, Allah’a dua edip yalvardı; Yüce Allah da onun duasını kabul buyurdu ve Allah (Celle Celâlüh) Hz. Şa’yâ ‘ya, vahiy yoluyla hükümdar Sıdkıya’nın ömrünü on beş yıl uzattığını ve düşmanı Senharib’ten onu kurtardığını bildirdi. Hz. Şa’ya, hükümdar Sıdkıya’ya bunu bildirince, ağrıları dindi ve eski sağlığına kavuştu.
Dakika 6:25
Bundan sonra Yüce Allah, Senharib’in askerlerinin üzerine bir melek gönderdi ve bu meleğin sayhasıyla (gürültülü sesiyle) altı kişi dışında hepsi öldüler. Ölümden kurtulan bu altı kişi Senharib ile beş kâtibinden ibâretti. Bazılarına göre, bu kâtiplerden birisi Buhtunnassar idi. Bunun üzerine Sıdkıya ve İsrâiloğulları onların kışlalarına gittiler ve burada bulunan malları ganimet olarak aldılar. Senharib‘ i aradılarsa da bulamadılar. Hemen arkasından peşini takip etmek üzere adamlar gönderdiler ve onu beş arkadaşıyla birlikte buldular. Onları yakalayıp zincire vurduktan sonra Sıdkıya’nın yanına getirdiler. Sıdkıya, Senharib’e: „Rabbimizin sana yaptığını nasıl buldun?“ diye sordu. Senharib: „Daha önce Rabbinizin haberini ve size yardımlarını duymuştum; fakat kulak asıp dinlememiştim.“ dedi. Sıdkıya, onları Beytü’l-Makdis ‘in etrafında dolaştırdıktan sonra hapsetti.
Cenab-ı Hak sana yardım etmeyi de bilir, nankörlük yaptığın zaman seni cezâlandırmayı da bilir.
Allah (Celle Celâlüh), Hz. Şa’yâ ‘ya vahiy yoluyla hükümdar Sıdkıya’nın Senharib’i ve berâberindekileri serbest bırakmasını emretti, bunun üzerine onları serbest bıraktı. Bundan sonra onlar Bâbil’e geri döndüler ve Allah’ın kendilerine ve askerlerine neler yaptığını kendi kavimlerine anlattılar. Senharib ise bundan sonra yedi yıl yaşadı, sonra öldü.
Bir Senharib gider bir Buhtunnassar gelir. Seni Senharib’den kurtaran Allah azıp kudurunca sana Buhtunnasr’ı gönderir o da yakar-yıkar. Ey dünya, insanoğlu! Birinin başına bir iş gelince o suçu sadece onda görme o suçu sen işleyince senin başına da gelir.
Dakika 9:30
Rivâyet edildiğine göre, İsrâiloğullarının arasında kötülükler çoğalıp yayılınca, Yüce Allah (Celle Celâlüh) Hz. Şa’yâ ‘ya vahiy etti ve vahiy edilenleri kendi lisânı ile onlara anlatıp uyarmasını istedi, o da bunu yerine getirdi. Bunun üzerine İsrâiloğulları, öldürmek için onun üzerine saldırdılar. Dikkat edin! Bir peygamberi öldürmek istiyorlar. Hâlbuki o peygamberinde Sıdkıya’nın zamanında Allah onları büyük bir belâdan kurtarmıştı. Bak onu unuttular şimdi peygamber öldürmek için Şa’yâ ‘yı öldürmek istediler dikkat edin! Fakat Şa’yâ onlardan kaçtı ve kaçarken önüne bir ağaç çıktı. Bu ağaç açıldı, Şa’yâ da içine girdi. Bu sırada Şeytan-ı Lain;
(أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم)
(‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’)
Şimdi Şeytan-ı Lain onun elbisesinin püskülünden tuttu ve onu İsrâiloğullarına gösterdi. Yani o bu ağaca girdi işte girerken de elbisesi dışarda kaldı diyor. İşte iblîs ve iblîs ’in adamları Allah’ın, Peygamberlerin, Müslümanın düşmanıdırlar. Onlar bir testere getirip ağacı biçmeye başladılar ve ağacın ortasına geldiklerinde onu ikiye bölüp keserek öldürdüler. İşte görüyorsunuz Benî İsrâil’in içerisinde öyle vahşiler var ki peygamber kâtili. Ey dünya aklını başına al! Evliyâ ’nın kıymetini bilmezsen eşkıyalar seni istilâ eder.
Şimdi Lührasb ile oğlu Büştasb’ın hükümdarlıkları ve Zerdüşt’ün ortaya çıkma durumu;
Sevgili dostlarımız, bu Zerdüşt dediğimiz adam Üzeyir (Aleyhisselâm)’dan ders alan sonrada sapıtan, Mecûsîliği (ateşe tapma)’yı ortaya çıkaran Sâsânî hükümdarlarından adı geçenleri Mecûsîliğe dâvet edip Mecûsîliği Îran topraklarında icat eden biri bu Zerdüşt’tür. Bunlar anasıyla bacısıyla evlenen bir zihniyettir, uydurmada bir kitap yazmıştır adını da “Zerd” koymuştur. İşte görüyorsunuz bunun şerhlerine, tefsirlerine de çeşitli isimler vermişlerdir. Bunu buradan bu kadarlıkla geçiyoruz.
Şimdi de Buhtunnassar’ın İsrâiloğullarının üzerine yürümesi;
Bak Cenab-ı Hak o zaman kurtardı onları ama sonra ne oldu? Yine azdılar yine sapıttılar bu sefer daha şiddetli bir zâlimi İsrâiloğullarının üzerine Allah gönderdi ve cezâlandırdı ki nasıl şiddetli bir cezâ!
Buhtunnassar’ın İsrâiloğullarının üzerine ne zaman gönderildiği konusunda âlimler ihtilâf etmişlerdir. Bir rivâyette onun, peygamber İrmiyâ, Danyal, Hananya, Azarya ve Mişail’in zamanında gönderildiği, diğer bir rivâyette ise İsrâiloğullarının Yahyâ bin Zekeriyâ ’yı öldürmeleri üzerine Allah’ın onu İsrâiloğullarının üzerine gönderdiği söylenmektedir. Şurası kesindir ki Buhtunnassar onların üzerine gönderildi onları yaktı-yıktı İsrâiloğulları’nı. Ancak birinci görüşte olanların sayısı daha çoktur.
Evet, sevgili dostlarımız, „İsrâiloğullarından (semâvî) kitapları okuyan birisi vardı. Bu kişi: “…Üzerinize güçlü, kuvvetli kullarımızı gönderdik… “ (İsrâ‘ Sûresi, âyet 5) meâlindeki Allah’ın buyruğuna gelince: „Ey Rabbim! İsrâiloğullarının helâkini ellerine verdiğin bu adamı bana göster.“ dedi. Nitekim olaylar oldu Mûsâ’nın Firavunun kucağında büyüdüğü gibi o da onu gördü.
Dakika 15:18
Fakat onun üzerinde fazla durmayacağız ama İsrâiloğullarından intikâm almayı gerektiren sebepleri ortaya çıkaran asıl sebep ise, İsrâiloğullarının Allah’a karşı isyân edip O’nun emirlerine karşı gelmeleri idi.
Ey Müslümanlar, ey dünya insanları! Allah’ın emirlerine karşı gelirseniz sizin başınıza da aynısı gelir bunda şüpheniz olmasın.
Allah’u Teâlâ (Celle Celâlüh) onlar üzerindeki ilâhî âdeti (kânûnu) ise şöyle idi: Allah, onların başına bir hükümdar geçirdiği zaman bu hükümdarla birlikte bir de peygamber gönderir, bu peygamber hükümdara doğru yolu gösterip ona Tevrât’ın hükümlerini anlatırdı. İsrâiloğullarının üzerine Buhtunnassar gelmezden önce, onların arasında isyân ve kötülükler çoğalıp yayılmıştı. Bu sırada onların başında Yakunya bin Yuyakim hükümdar bulunuyordu. Yüce Allah, bu hükümdara yol göstermesi için İrmiyâ ‘yı peygamber olarak gönderdi. Bir rivâyette gönderilenin kimsenin Hızır (Aleyhisselâm) olduğu söylenir. İrmiyâ onların arasında kalıp, onları Allah’ın yoluna dâvet etti, günah işlemekten onları men etti ve Senharib’i helâk etmekle Allah’ın kendilerine ne kadar büyük bir nimet ihsân etmiş olduğunu onlara hatırlattı, fakat onlar, bunların hiç birine aldırış etmediler. Bakın bir millet azınca Allah dinlemez, Peygamberde dinlemez. Artık o belâsını başına gelecek o helâkını bekler. Bunun üzerine Yüce Allah, İrmiyâ’ya onları kendi azâbından sakındırmasını emretti. Ayrıca ona, İsrâiloğullarının tekrar Allah’a itaate dönmemeleri halinde, onları öldürecek, çoluk çocuklarını esir alacak, kentlerini tahrip edip yıkacak, kendilerini köleleştirecek birisini göndereceğini ve onun, kalplerinden merhamet ve şefkatin silinmiş bir orduyla üzerlerine geleceğini bildirdi. Allah bir milleti cezâlandırınca dünyanın en zâlim ordularını o milletin başına gönderir. Cenab-ı Hak bunu hatırlatıyor İrmiyâ’ya diyor ki böyle söyle. Fakat onlar buna rağmen Allah’a itaate dönmediler. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ (Celle Celâlüh) İrmiyâ’ya: „Onların üzerine öyle bir fitne (belâ) göndereceğim ki, bu fitne akıllı kişiyi şaşkına çevirecek ve filozofun hikmeti, akıl sahibi kişinin görüşü bu fitnenin içerisinde fonksiyonunu yitirecektir. Yine ben onların başına diktatör, katı kalpli ve zâlim birini musallat edeceğim, onu heybetli kılıp kalbinden merhamet duygusunu alacağım. Onun arkasından gecenin karanlığını andıran kalabalıklar yürüyecek, bulut parçaları gibi askerler gidecektir. Bu kimse İsrâiloğulları’nı helâk edecek, onlardan intikâm alacak ve Beyt’ül-Makdis’i tahrip edecektir.“ Buyurdu Cenab-ı Hak.
İrmiyâ, bu ilâhî tehdidi işitince feryâd ederek ağlamaya başladı ve elbisesini yırtmaya başladı elbiselerini parçaladı. Başına kül saçarak Allah’a yalvarmaya ve kendisi hayatta olduğu müddetçe onların üzerinden bu azâbı kaldırması için dua etmeye başladı.
Dakika 20:30
Bakın peygamberler onları kurtarmaya çalışıyor, onlar peygamberleri ağacın içinde hızarla biçip öldürüyorlar. Nicelerini öldürdüler bu İsrâiloğulları. Şimdi ey dünya Müslümanları! Sizde Kur’an-ı Kerim’e eğer sıkıca bağlanmazsanız Allah’ın, Peygamberin, Muhammed’in emirlerine onun şeriatına tâbî olmazsanız sizin başınıza da bunların geldiğini geleceğini unutmayın! Osmanlıyı niçin yıktılar? Siz Evliyâ’dan yana olmaz eşkıyadan yana olursanız hasetle, fesâd ile kendi içinizde çekişmeye dalarsanız düşman çullanır. Bizden söylemesi!
Bunun üzerine Yüce Allah O’na: „İzzetime yemin ederim ki, bu hususta senin tarafından bir dilek olmadıkça, Beyt’ül-Makdis’i ve İsrâiloğulları’nı helâk etmeyeceğim.“ diye vahiy etti. İrmiyâ’ya (Aleyhisselâm)’a vahiy etti Cenab-ı Hak. İrmiyâ buna sevindi ve: „Mûsâ ve diğer peygamberleri hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, ebediyyen ve hiçbir zaman İsrâiloğullarının helâkini istemeyeceğim.“ dedi. Ama canı yanınca bu durumundan vazgeçti. Farkında olmadan can yanınca insanlar işte artık sabrın sonu gelir. O zaman İsrâiloğullarının helâkine ne yaptı? Cevâz verdi.
Bunun üzerine İrmiyâ, İsrâiloğullarının hükümdarına gidip kendisine gelen vahyi bildirdi, O da bu müjdeye çok sevindi. Ama İsrâiloğullarının azgınlığı tabii ki arttıkça artıyordu. Bu vahyin üzerinden üç yıllık bir zaman geçti, fakat onlar isyân ve kötülüklerini daha da artırdılar. Bu, onların helâkinin yaklaştığı bir zamanda olmuştu. İnsanlar helâk olacağı zaman daha çok azarlar lafta dinlemezler ilim-irfân, din, kitap tanımazlar çünkü helâklerini istiyorlar. Azdılar, kudurdular. Onlar öğüt dinleyip ibret almadıkları için de vahiy azalmıştı. Bunun üzerine hükümdarları onlara: „Ey İsrâiloğulları! Allah’ın azâbı size gelip çatmadan önce, şu içinde bulunduğunuz hâle bir son verin.“ Dedi. Yani kötülükleri bırakın. Fakat onlar, aldırış etmediler ve yaptıkları kötülükleri de terk etmediler. Bu defa Allah (Celle Celâlüh), Buhtunnassar’ın kalbine, Beytü’l-Makdis’te bulunan İsrâiloğullarının üzerine yürümesini ilhâm etti onun kalbini oraya çevirdi. Buhtunnassar o günkü dünyanın en büyük zâlim, gaddar bir kimsesiydi. O da ufukları kaplayan kalabalık bir askerle harekete geçerek onların üzerine yürüdü. İsrâiloğullarının hükümdarı bu durumu öğrenince, İrmiyâ peygamberi yanına çağırdı. Yanına gelince: „Ey İrmiyâ! Senin iddian nerede kaldı? Hani, Allah sana vahiy edip, sen istemedikçe Beyt’ül-Makdis’i yıktırmayacaktı?“ dedi. Bunun üzerine İrmiyâ: „Rabbim verdiği sözden caymaz, ben O’na güveniyorum.“ dedi. Allah caymaz ama İrmiyâ ’nın canı yandı. Hattâ farkında olmadan Allah’ın gizli gönderdiği insan sûretinde melek onu fetvâya danıştı fetvâyı da aldı.
Dakika 25:20
Nihayet onların ecelleri gelip mülklerinin son bulması yaklaşınca, Allah da onları helâk etmek isteyince, İrmiyâ’ya insan kılığında bir melek gönderdi ve İrmiyâ’dan fetvâ sorup görüşünü almasını emretti. Bunun üzerine Melek gelip: „Ey İrmiyâ! Ben İsrâiloğullarından bir kimseyim, sana akrabalarım hakkında bir şey sormağa geldim. Yani beni İsrâiloğullarından kabul et diyor ben sana fetvâ soruyorum diyor. Ben, Allah’ın bana emrettiği şekilde onların akrabalık haklarına riâyet ediyorum. Ayrıca iyilik edip ihsânda bulunuyorum. Ama benim bu iyiliklerim onların bana kızgınlıklarını arttırıp ve bana kötü muamele etmekten başka bir netice vermedi. Onlar hakkında bana fetvâ ver, fikrini bildir.“ dedi.
İrmiyâ ona: „Sen, Allah ile arandaki ilişkileri güzel tut. Allah’ın sana emrettiği şekilde akrabalık münâsebetlerine riâyet et.“ dedi. Bundan sonra Melek O’nun yanından ayrıldı, fakat bir kaç gün sonra yine insan sûretinde İrmiyâ ‘nın yanına geldi yine o melek ama insan olarak güya İsrâil ’den biriymiş gibi. İrmiyâ: „Ahlâkları düzelmedi mi? Arzu ettiğin durum hâsıl olmadı mı?“ diye sordu. Melek: „Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, bir insanın yakınlarına yapabileceği her şeyi yaptım, hattâ daha fazlasını yaptım, fakat onların davranış ve gidişatı daha da kötüleşti.“ dedi. İrmiyâ ‘nın: „Akrabalarının yanına geri dön ve iyilik yapmağa devam et.“ demesi üzerine Melek ayrıldı ve bir müddet daha bekledi. Buhtunnassar ise çekirge sürüsünden daha kalabalık bir askerle Beytü’l-Makdis’e geldi. Bakın Cenab-ı Hak her şeye kâdir. İsrâiloğulları onlardan korktular, hükümdarları ise İrmiyâ’ya: „Hani Rabbinin sana verdiği söz nerede kaldı?“ dedi. İrmiyâ da: „Ben, Rabbime güveniyorum. “ diye karşılık verdi.
Daha sonra Allah tarafından İrmiyâ’ya fetvâ istemek üzere gönderilen melek, tekrar Beytü’l-Makdis ‘in duvarı üzerinde oturmuş hâlde bekleyen İrmiyâ ‘nın yanına gelip daha önceki sözlerini tekrarladı ve akrabalarının kendisine yaptıkları cefâ ve zulmü şikâyet ederek: „Ey Allah’ın peygamberi! Bu güne kadar olan her şeye sabır edip tahammül gösterdim, çünkü bunlar beni kızdıran şeylerdi. Bugün ise, onların Allah tarafından büyük bir gazâba uğradıklarını, uğrayacaklarını görüyorum. Eğer onlar, bu gün, daha önceki bulundukları hâl üzere kalsalardı, öfkem artmayacaktı. Bugün onlara Allah için gazâb ediyorum, sana durumu haber vermek için geldim. Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederek söylüyorum ve senden İsrâiloğullarının helâk olması için onların aleyhine dua etmeni istiyorum.“ dedi. Bunun üzerine İrmiyâ ellerini kaldırıp: „Ey göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ım! İşte bak İrmiyâ şimdi İsrâiloğullarının helâkını istiyor…
Dakika 29:55