İslam Tarihi Ders 33

İslam Tarihi Ders 33

 

33- İslam Tarihi Ders 33

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, dersimiz Buhtunnassar ile ilgili olan dersimiz devam ediyor.

Bundan sonra Buhtunnassar, Bâbil’e döndü ve Yüce Allah’ın dilediği kadar hükümdarlığını sürdürdü. Sonra hoşuna giden bir rüyâ gördü, fakat rüyâsında gördüğü başka bir şey, kendisine asıl rüyâsını unutturdu. Bunun üzerine Danyâl’ı, Hananyâ’yı, Azal’yâ’yı ve Mişâil’i yanına çağırdı, onlara: „Görüp de unutturulmuş olduğum bu rüyâyı bana haber verip söyleyin. Eğer gördüğüm bu rüyâyı ve onun yorumunu bana söylemeyecek olursanız, omuzlarınızdan kollarınızı söküp çıkarırım.“ diyerek tehdit etti. Nihâyet onlar, Buhtunnassar’ın yanından ayrıldılar, Yüce Allah’a yalvarıp dua ederek O’ndan kendilerine bu rüyâyı ve yorumunu öğretmesini istediler. Allah (Celle Celâlüh), onlara kendisinden istedikleri bu rüyâyı ve yorumunu öğretip haber verdi. Ey dünya ibret alın! Bakın bunlar değerli kıymetli insanlar ama esir düştüler düşmanın eline -ki dünyanın en şeddeli zâliminin emrine esir düştüler. İşte Benî İsrâil bu değerli insanları dinlemediler, Peygamberleri dinlemediler ibret almadılar. Bakın duruma bakın! Bunun üzerine Buhtunnassar’ın yanına gelip ona: „Sen rüyanda bir heykel görmüşsün.“ dediler. O: „Doğru söylüyorsunuz.“ diyerek sözlerini tasdik etti. Bu defa: „Gördüğün heykelin iki ayağı ve baldırları seramikten, dizleri ve uylukları bakırdan, karnı gümüşten, göğsü altından, başı ve boynu demirdendi. Sen, hayret içerisinde bu heykeli seyrederken, Yüce Allah onun üzerine gökten bir kaya parçası gönderdi ve onu parçaladı. İşte sana gördüğün rüyâyı unutturan budur.“ dediler. Buhtunnassar: „Doğru söylediniz. Pekiyi, bu rüyânın yorumu nedir?“ diye sordu, onlar da:

„Sen, hükümdarların hükümdarlıklarını gördün. Kiminin hükümdarlığı diğerinden daha yumuşak, kiminin hükümdarlığı ise diğerinden daha güzel, kimininki de daha serttir. Hükümdarlığın ilki seramikten (balçıktan) idi. Bu ise hükümdarlığın en zayıf ve yumuşak olanıdır. Onun üstünde bakır gelmekte idi. Bu, seramikten daha üstün ve daha serttir. Bakırın üstünde ise gümüş bulunmaktadır. Bu, bakırdan daha değerli ve hem de daha güzeldir. Gümüşün üstünde altın yer almakta idi. Bu, gümüşten daha güzel, hem de ondan daha değerlidir. Tüm bunların üzerinde ise demir bulunmakta idi. İşte bu, senin hükümdarlığındır. Bu ise diğer hükümdarlıkların en çetini ve en satvetlisidir. Senin, Allah tarafından gökten gönderilerek bunların hepsini parçaladığını gördüğün kaya ise, Allah’ın gökten göndereceği bir peygamberdir, hâkimiyet sonunda onun eline geçecektir.“ dediler.

Dakika 5:10

Danyâl ve berâberindekiler, Buhtunnassar’ın rüyâsını yorumlayıp tâbir edince, onları kendisine yaklaştırıp işlerini onlarla istişâre etmeğe başladı, fakat Buhtunnassar’ın yakın adamları onları kıskandıklarından jurnal edip onlar hakkında Buhtunnassar’ı soğutacak bir takım şeyler söylediler. Bunun üzerine Buhtunnassar emir verip büyük bir hendek kazdırdı ve onları hendeğe bıraktı. Hendeğe atılanlar altı kişiydi. Ayrıca bunlarla birlikte parçalayıp yemesi için ete düşkün bir de aslan bırakıldı. Bundan sonra Buhtunnassar’ın adamları birbirlerine: „Haydi gidelim, yemeklerimizi yiyelim, içeceklerimizi içelim.“ dediler, gittiler ve yiyip içtiler. Sonra geri döndüklerinde onları oturmuş bir vaziyette, aslan da hiç birine saldırmadan onların arasında uzanmış bir durumda buldular. Ayrıca onların arasında yedinci bir kişinin daha bulunduğunu gördüler. Meleklerden bir melek olan bu yedinci kişi onların yanına gelip Buhtunnassar’a öyle bir şamar indirdi ki, bir anda aslan sûretinde bir vahşi hayvana çeviriverdi. Fakat o, bununla birlikte insanların akıl erdirdiği şeylere akıl erdirip düşünebiliyordu. Bundan sonra Allah (Celle Celâlüh) onu tekrar eski sûretine, yani insan şekline döndürdü ve ona hükümdarlığını iâde etti. Buhtunnassar hükümdarlığına tekrar geri dönünce, bu defa Danyâl ve arkadaşları onun katında en değerli insanlar oldular. Buhtunnassar, Fars bölgesine döndükten sonra, bu defa Farslı kişiler Danyâl ve arkadaşlarını ona jurnal edip gammazladılar ve jurnal ederken de, Danyâl ‘ın şarap içtiği zaman idrarını tutamadığını söylediler. Onların arasında yaygın olan âdete göre, idrarını tutmamak ayıp sayılırdı. Bunun üzerine Buhtunnassar, Danyâl ve arkadaşlarına bir ziyâfet hazırlayıp onları yemeğe çağırdı. Kapıcıya da: „İdrarını yapmak için çıkan ilk kişiyi öldür.“ diye talimat verdi ve „Eğer idrarını yapmak için çıkan kimse: “Ben Buhtunnassar’ım.“ derse, sen ona: “Yalan söylüyorsun; Buhtunnassar bana seni öldürmemi emretti.“ dersin, sonra da onu öldürürsün.“ dedi. Bak şimdi kendi kuyusunu nasıl kazdı kendini nasıl öldürtecek bakın şimdi bu Buhtunnassar. Adam olmaz, Firavunlar, zâlimler adam olmaz.

Allah (Celle Celâlüh), Danyâl’a idrar yapma ihtiyacını hissettirmedi. Toplantı yerinden ilk kalkan Buhtunnassar olmuş, vakit gece olmasına rağmen hükümdarlığına güvenerek dışarı çıkmıştı. Kapıcı onu görünce öldürmek için üzerine atıldı. Bunun üzerine Buhtunnassar ona: „Ben, Buhtunnassar’ım.“ dedi. Kapıcı: „Hayır, yalan söylüyorsun. Buhtunnassar bana, seni öldürmemi emretti.“ dedi ve onu öldürdü. İşte gördünüz ya Allah her şeye kâdirdir. Ey dünya ibret alın bunlardan ders alın! Bunu ben kendime gelin hep berâber dinleyelim.

Dakika 10:05

Bir rivâyete göre, Buhtunnassar’ın öldürülme sebebi şu idi: Yüce Allah, onun üzerine bir sivrisinek göndermiş, bu sinek onun burun deliğinden girip başına (beynine) çıkmıştı. Buhtunnassar, bu yüzden kafasına vurulmadıkça yerinde duramıyor ve rahat edemiyordu. Hani Nemrutta böyleydi geberdi. Buhtunnassar, ölüm döşeğine düşünce, ailesine ve yakınlarına: „Kafamı yarın, benim ölümüme sebep olan şeyin ne olduğunu bakıp görün.“ dedi. Nihâyet Buhtunnassar ölünce başını yardılar ve beyninin üzerinde sivrisineği gördüler. Bununla Allah (Celle Celâlüh), kullarına kendi kudret ve hâkimiyetini, Buhtunnassar’ın ise zayıflığını göstermek murâd etmişti. Ey dünya Firavunları, ey dünya Şeddatları, ey dünya zâlimleri ve kâfirleri! İşte siz ne kadar ordularınız olsa ne kadar güçlü olursanız olun Allah’ın bir sivrisineğine gücünüz yetmez. Allah dostlarına, mü’min ve Müslümanlara düşmanlıktan vazgeçin. Sizi uyarıyoruz, uyanın aklınızı başınıza alın! Allah’ın hidâyet etmeyeceği bütün insanlar cehennemi dolduracaktır. Allah’tan hidâyet isteyin –ki o hidâyet mü’min ve Müslüman olmaktır-.Bu sebeple Buhtunnassar büyüklük taslayıp kabarınca, Allah onu yaratıklarının en zayıfı ile öldürdü. Sivrisinek mahlûkatın en zayıfıdır. Her şeyin mülkü ve hâkimiyeti elinde olan Yüce Allah’ın şânı ne kadar yücedir! O, dilediğini yapar ve ne isterse hükmeder. Ne isterse her istediğine istediği hükmeder. Hâkimiyet O’ndadır kayıtsız şartsız hâkimiyet Allah’ındır. Millette Allah’ın irâdesine bağlı, Allah‘ın kânûnlarına bağlı olursa işte o zaman hâkimiyetin gücü, kuvveti, izzeti peygamberler, mü’minler, Müslümanlarla berâber olur. İşte Allah’ın emrinde kul olmanın sonucu budur. Hâkimiyet Allah’ındır ve Allah’ın emrinde kul olursan Allah’ın emriyle hükmeder emredersen işte seni dünyaya Allah hâkim kılar. Bizden söylemesi ötesi sana kalmış! Yüce Allah burasını böyle öldükten sonra nasıl diriltilecek demişti. Buhtunnassar Kudüs’ü yakıp yıktıktan sonra oraya uğrayan zât-ı muhterem ki bunun İrmiyâ olduğu da diğer adının Üzeyir (Aleyhisselâm) olduğu da söylenmektedir. Evet,“Yüce Allah’ta onu yüz sene ölü bırakıp sonra diriltmişti.” (Bakara Sûresi âyet259)’da buyruluyor. Yüce Allah, önce onu, sonra merkebini öldürdü ve onu gözlerden (başkalarının görmesinden) korudu. Nihâyet Beytü’l-Makdis îmar edildikten sonra, Yüce Allah İrmiyâ ‘nın önce iki gözünü canlandırdı, sonra onun gözleri önünde bakıp dururken cesedine can verildi.

Dakika 15:25

Kendisine: ““Ne kadar (ölü olarak) kaldın?“ denildi. O: „Bir gün yahut bir günden az.“ dedi. Allah’u Teâlâ: „Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Evet, Cenab-ı Hak; (قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ) buyurdu. Bir de merkebine bak.“ (وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ) “buyurdu (İlâ Âhiril Âyeh). (Bakara Sûresi, âyet 259)’da: Bunun üzerine İrmiyâ, eşeğinin kemiklerine baktı, bu kemiklerin yan yana dizildiklerini, sonra bu kemiklerin ete büründüklerini gördü. Bundan sonra Yüce Allah’ın izniyle merkep dirilip ayağa kalktı. İrmiyâ, şehre baktığında yani Kudüs’e, Beytü’l-Mâmur’a baktığında onun îmar edilmekte olduğunu, çeşitli ülkelerden geri dönen İsrâiloğullarının burada çoğalmış olduklarını gördü. Hâlbuki daha önceleri şehir bir harabe hâlindeydi ve İsrâiloğullarının bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı ise esir alınmıştı. İrmiyâ, şehri bu hâlde görünce: “Biliyorum ki, Yüce Allah her şeye kâdirdir.“ dedi (Bakara Sûresi, âyet 259)’da Cenab-ı Hak bunu bildiriyor.

Rivâyet edildiğine göre, Allah’ın yüz yıl öldürüp, sonra dirilttiği kişi Üzeyir (Aleyhisselâm)’dır. Allah (Celle Celâlüh), Üzeyir’i tekrar diriltince, o bir hatırlama üzerine Beytü’l-Makdis ‘teki evine gitmek istedi yani Kudüs’teki evine; evinin önüne geldiğinde kendisi câriyelerinden yaşlı, âmâ ve kötürüm bir kadın gördü. Bu kadın yüz yirmi yaşında bulunuyordu. Üzeyir ona: „Bu ev, Üzeyir’in evi midir?“ diye sordu. Yaşlı kadın: „Evet, onun evidir.“ dedi ve ağlamaya başladı. Sonra: „Senden başka hiçbir kimsenin Üzeyir’den söz ettiğini görmedim, duymadım.“ dedi. Bunun üzerine O: „Ben, Üzeyir’im“ diye karşılık verdi. Yaşlı kadın da: „Üzeyir (Aleyhisselâm)’a, duası makbul bir kimseydi Üzeyir, beni sağlığıma kavuşturması için Allah’a dua et.“ dedi ve Üzeyir (Aleyhisselâm) dua etti, yaşlı kadının gözleri açıldı ve ayağa kalkıp yürümeye başladı. Kadın onu görünce tanıdı. O sıralarda Üzeyir’in yüz on üç yaşında bir oğlu bulunuyordu, onun da yaşlı başlı oğulları vardı. Nihâyet bu kadın onların yanına giderek, Üzeyir’in geldiğini haber verdi, onlar da gelip Üzeyir’i gördüler. Oğlu onu sırtında bulunan bir benden tanıdı.

Dakika 20:00

Bir başka rivâyette ise, Üzeyir İsrâiloğulları ile birlikte Irak’ta bulunuyordu. Bilâhare Beytü’l-Makdis’e geri dönerek İsrâiloğullarına Tevrât’ı yeniledi, çünkü İsrâiloğulları bu sırada Beytü’l-Makdis’e geri dönmüş bulunuyorlardı. Fakat daha önce ganimet mallarıyla birlikte Tevrât kendilerinden alınıp yakılarak yok edildiğinden ellerinde Tevrât bulunmuyordu. Üzeyir’de (Aleyhisselâm) alınan esirler arasındaydı. Üzeyir (Aleyhisselâm), İsrâiloğullarıyla birlikte Beytü’l-Makdis’e dönünce, toplumdan uzaklaşıp tek başına yaşamaya ve gece gündüz ağlamaya başlamıştı. Bir ara üzüntülü bir şekilde otururken yanına bir adam gelip O’na: „Ey Üzeyir! Seni ağlatan nedir?“ diye sordu. Üzeyir O’na: „Allah’ın kitabı ve bize olan ahdi elimizde bulunuyordu. Şimdi ise artık yok. İşte bunun için ağlıyorum.“ Tevrât kayboldu, düşman yaktı-yıktı” diye cevap verdi. Bunun üzerine adam: „Allah’ın, bu kitabı tekrar size geri vermesini ister misin?“ diye sordu. Üzeyir (Aleyhisselâm): „Evet, istiyorum.“ dedi. Adam: „O hâlde geri dön, oruç tut ve temizlen. Yarın aynı yerde buluşalım.“ dedi. Nihâyet Üzeyir, denileni yaptı ve aynı yere gelip adamı beklemeğe başladı. Adam de elinde bir kap su ile onun yanına geldi. Aslında bu adam, insan kılığında Allah tarafından gönderilen bir melek idi. Bu kaptaki sudan Üzeyir’e içirdi ve hemen Tevrât onun kalbine nakşedildi. Bundan sonra Üzeyir (Aleyhisselâm) hemen İsrâiloğullarına gelip onlara Tevrât’ı yeniden vaaz etti. Onlar da Tevrât’ın getirdiği helâl ve haram hükümleriyle birlikte cezâi hükümleri yani  (Had-Hudut kurallarını) kabul edip tanıdılar. Üzeyir’i de hiç bir kimseyi sevmedikleri bir sevgiyle sevdiler. Böylece Üzeyir (Aleyhisselâm), İsrâiloğullarının durumunu düzeltti ve bir müddet sonra bu hâl üzere iken Yüce Allah onun ruhunu kabzetti. İçlerinde sürekli duracak hâli yok. Bundan sonra tekrar İsrâiloğullarının arasında isyân ve kötülükler ortaya çıkmaya başladı, hattâ bazıları: „Üzeyir, Allah’ın oğludur.“ dediler. Hâşâ! İşte Hristiyanlar ve Yahûdîlerin şirke saplandıkları yerler buralardır. Yahûdîler; “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlarda; “Îsâ Allah’ın oğludur” dediler. Hâşâ Sümme Hâşâ! Nitekim böyle diyenlerin hepsi kâfir oldular.

Nihâyet İsrâiloğulları Beytü’l-Makdis’te kalmaya devam ettiler; hattâ Mülûkü’t-tavâif yani (beylikler, bölge hükümdarlıkları) döneminde, Rumlar (Bizanslılar)’ın kendilerine gâlip gelmesine kadar, Beytü’l-Makdis’e dönenlerle birlikte bir hayli çoğaldılar, fakat bundan sonra bir daha toparlanıp bir araya da gelemediler.

Dakika 25:05

İşte Cenab-ı Hak insanoğlu azıp kudurdukça görüyorsunuz ki cezâlandırıyor. Bir düşmanı azılı düşmanları musallat ediyor. Ey dünya! Evliyâ ‘nın, Enbiyâ ’nın kıymetini bilmez Allah’ın Kitâb’ını bırakırsanız başınıza gelecekleri iyi düşünün, unutmayın tarihten ders alın ibret alın! Biz hatırlatıyoruz.

Buhtunnassar bu Araplarında üzerine yürüdüğü söylenmektedir.

Buhtunnassar, Necid ve Hicaz’da bulunan Arapların üzerine yürüdüğü zaman, Allah Berhiyâ ile İrmiyâ’ya vahiy yoluyla, Ma’add bin Adnan’a gitmelerini ve onu alıp Harran’a götürmelerini emretti. Ayrıca Allah’u Teâlâ (Celle Celâlüh) onlara, Ma’add bin Adnan’ın neslinden son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ’in geleceğini de bildirdi. Bunun üzerine Berhiyâ ve İrmiyâ hemen yola çıktılar, fakat onlar için Allah tarafından yol dürüldü, mesâfe ve konaklama mahalleri kısaldı. Bu yüzden onlar Buhtnassar’dan önce Ma’add bin Adnan’a yetişip onu aldılar ve anında Harran’a getirdiler. Görüyorsunuz Peygamberimizin İsmâil soyundan İsmâil peygamberin soyundan geldiği için Adnan İsmâil (Aleyhisselâm)’ın torunlarından Peygamberimizin de dedelerindendir.

Buhtunnassar, Bâbil’e döndükten sonra Ma’add bin Adnan peygamberler (Berhiyâ ve İrmiyâ) ile birlikte Harran’dan ayrıldı ve Mekke’ye geldi. Buraya gelince hacc için gerekli olan yerleri belirleyip işaretledi ve kendisiyle berâber gelen peygamberler ile birlikte hac yaptı. Sonra Ma’add bin Adnan buradan ayrılıp Risut’a geldi ve Hâris bin Mudad el-Curhimi’nin soyundan kimlerin hayatta kaldığını sordu. Kendisine, Cûşem bin Cülhüme’nin sağ olduğu söylendi. Bunun üzerine o, Cûşem ‘in Mu’ane adındaki kızı ile evlendi ve bu evlilikten Nezar adındaki oğlu dünyaya geldi. İşte bu soy Peygamberimizin soyudur. Görüyorsunuz İrmiyâ ile yanında ki zât-ı muhterem bunlar peygamber İsrâil peygamberleri. Hz. Peygamberin soyundan dedesi olan Adnan ile işbirliği yaptılar ve onu Buhtunnassar’ın şerrinden Allah korumak için onlarla haber verdi ve korudu. Peygamber soyuna kimse zarar veremedi sevgili dostlarımız.

Dakika 29:30

Büştasb, hükümdarlığı dönemindeki hadiseler ve babası Lührasb’ın öldürülmesi;

Zerdüşt ona Türk hakânı ile aralarında olan sulh anlaşmasını bozmasını tavsiye etti. İşte Zerdüşt dünyanın insan kılığında ki azılı düşmanlarından birisidir ki Mecûsîliği, Ateşperestliği bakın bu hükümdarlara kabul ettirdi. Bunlar Fars hükümdarları ki Îran toprakları üzerinde Ateşperestliği icat eden Zerdüşt’ün adamları banlar.

Türk hakanı Hurzasf, Büştasb’ın bu hareketine çok öfkelendi ve ona bir mektup gönderdi. Mektubunda, onu tehdit edip yaptığı hareketi hoş karşılamadı ve Zerdüşt’ü kendisine göndermesini istedi; göndermediği takdirde savaş açıp üzerine yürüyeceğini, kendisini ve ailesini öldüreceğini söyledi. Bakın işte Mecûsîler iki devleti Sâsânî devleti ile Türk devletlerini birbiriyle savaştırmak için tam şeytan oyunları oynuyorlardı.

Yine Keykavus’un döneminden Behmen bin İsfendiyar’ın dönemine kadar yemen ülkesinin hükümdarları ile ilgili bilgiler de verilmiştir. Fakat biz bu Sâsânî, Mecûsî kaynaklarına bunlar abartılı oldukları için yer vermeyeceğiz.

Erdeşir Behmen ile kızı Humana hakkındaki haberler de böyledir. Çünkü Sâsânî’ler âfâkî, uydurma, safsata, yalanlarla dolu, palavralarla dolu haberlerle kendilerini övmüşlerdir. Bu Benî İsrâil’in hikâyelerinde de görülmektedir Mecûsî kaynakları da böyledir bunlar uydurma çok haber ortaya koymuşlardır. Zülkarneyn ile dersimiz bir sonraki dersimiz İnşâ’Allah devam edecektir.

Dakika 32:34

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 55 times, 1 visits today)