İslam Tarihi Ders 78

İslam Tarihi Ders 78

78- İslam Tarihi Ders 78

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Evet, Kıymetli izleyenler!

Dersimiz; Sevgili Peygamberimizin Mekke’nin Harem ve dokunulmazlığı ile ilgili açıklaması konusunda dersimiz başlamaktadır.

Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Mekke’yi fethinin ikinci gününde îrâd buyurduğu hutbesinde, Mekke- Mükerreme’nin haram ve dokunulmazlığını, şöyle açıklamıştır: „Ey insanlar! Şüphe yok ki, Yüce Allah, göklerle yeri, Güneş’le Ay’ı yarattığı gün, Mekke-i Mükerreme’yi de, haram ve dokunulmaz kılmıştır. Burası, Yüce Allah’ın, haram ve dokunulmaz kıldığı bir bölgedir. Kıyâmet gününe kadar da, haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır. Mekke-i Mükerreme’yi haram ve dokunulmaz kılan Yüce Allah’tır (Celle Celâlüh). Onu, insanlar, haram ve dokunulmaz kılmamışlardır. Yüce Allah’a ve âhiret gününe îmân eden kimse için Mekke-i Mükerreme Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek, helâl olmaz. Mekke-i Mükerreme de kan dökmek, benden önce, hiç bir kimse için helâl olmadığı gibi, benden sonra da, hiç bir kimse için, helâl olmayacaktır. Bana da, ancak, gündüzün belli bir saatinde helâl kılınmıştır. Bu da, Mekkelilerin, İlâhî gazâbı hak etmiş olmalarından ileri gelmiştir. Şüphe yok ki, Fil’i, Mekke’ye girmekten alıkoyan, yani (Fil ordusunu Ebrehe’yi) Mekke-i Mükerreme’ye girmekten alıkoyan, tutan Yüce Allah’tır. Mekkeliler üzerine, Rasûlullah ile mü’minler de, ancak, bir kez salınmışlardır. İyi biliniz ki: Şu saatte Mekke-i Mükerreme benim için bile haramdır”. Mekke-i Mükerreme’nin bu günkü haramlığı dünkü haramlığı hâline dönmüştür.

Sevgili izleyenler, Kâbe İnşaat Planında Kısaltma ve Daraltma Konusunda da:

Kureyşîler, Beytullâh’ı yıkıp yeniden yapacakları zaman, toplanan bağışlarla sağlanan yapı malzemesinin yetersizliği yüzünden, Beytullâh’ın Hıcr tarafındaki eski temelini dışarıda bırakıp duvarı, biraz içeriden çekmek sûreti ile kısaltmak ve daraltmak zorunda kaldılar. Kâbe-i Şerif’in eski temeline göre: Şam tarafından dışarıda bırakılan ve Kâbe-i Şerif’e dâhil bulunan Hıcr kısmının eni: altı arşın veya altı arşın bir karış, ya da, yedi arşın veya yedi arşına yakın olup Kureyşîler, inşaattan artacak malzemelerle eski temel üzerinden çektirecekleri yarım daire duvarla hem burasının, Kâbe-i Şerif’e dâhil bulunduğunu belirlemek, hem de Tavafın, bu duvarın dışından yapılmasını sağlamak istediler. Kâbe-i Şerif’in kapısı, İbrâhim (Aleyhisselâm)’la Cürhüm ve Amalika’lar devrinden o devirden beri yer seviyesinde idi.

Dakika 5:25

Kureyşîler, Beytullâh’ı yeniden yapmaya kalktıkları zaman, Ebû Huzeyfe b. Mugîre:

„Ey kavmim! Kâbe-i Şerif’in kapısını yerden yüksek yapınız! Zeminini de, toprakla doldurunuz İçine, ne sel suları girebilsin ne de, merdivensiz çıkılabilsin. Ona, ancak, sizin istediğiniz kimse girsin. İstemediğiniz kimseyi de, aşağı itiverirsiniz!“ dedi ve öyle yaptılar. Bunun için, Kureyşîleri Kâbe-i Şerif’in kapısını, dört arşın bir karış yüksekten koydular. Kâbe’nin içinden, zeminini de, bu yüksekliğe kadar toprakla doldurdular.

Peygamberimizin Kâbe-i Şerif Dışında Bırakılan Kısım Hakkındaki Üzüntüsü ve Orayı Kâbe-i Şerif’e Katma Arzusu:

Hazret-i Âişe Annemiz (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) der ki: „Ben, Beytullâh’ın içine girip orada namaz kılmayı arzu ederdim. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), elimden tutup beni, Hıcr’a koydu. Beytullâh’a girmek istediğin zaman, Hıcr’da namaz kıl! Muhakkak ki, o, Beytullâh’dan bir parçadır. Fakat senin kavmin, Kâbe’yi yaptıkları zaman, kısalttılar da, onu, Beytullâh’dan çıkardılar! buyurdu.

Yâ Rasûlullah! Sen, onu, İbrâhim’in temelleri üzerine çevirsen! dedim.

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Eğer kavmin, câhiliyet devrinden ve küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, Kâbe-i Şerif’in birikmiş malını, Allah yolunda da sarf ederdim. Kapısını, yerden yapar, Hıcr’da bırakılmış olan kısmını, ona katardım buyurdular. Kâbe-i Şerif’e doğu ve batı tarafından da, yer seviyesinde iki kapı koyardım. “Oradan, girerler, buradan çıkarlardı.” buyurdu.

(Kavminin, Kâbe-i Şerif kapısını ne için yükseğe kaldırdığını da, bilir misin?) diye sordu.

“Hayır! Bilmiyorum” dedim.

Bunu, kavmin, istediklerini, içeri almak, istediklerine engel olmak için, yaptılar! Gûyâ, Kâbe’nin şerefini gözetmek üzere, dilediklerinden başka kimse oraya girmesin diye merdivenini, yükselttiler! Kâbe-i Şerif’e girmesini istemedikleri bir kimseyi, merdivenden çıkmakta serbest bırakırlar, kapıya kadar çıkıp tam içeri gireceği sırada ise, merdivenden aşağı itiverirlerdi de, adamcağız, düşer giderdi! buyurdu. Saîd’in babası Amr de, demiştir ki:

„Ben, Kureyşîlerin, câhiliye devrinde, Beytullâh’ı, pazartesi ve perşembe günleri açtığını gördüm: Kâbe’nin kapıcıları, kapısının önüne otururlardı. Kâbe-i Şerif’e girmesini istemedikleri bir kimse, merdivenden yukarı doğru çıkınca, hemen itilip aşağı düşürürlerdi. Bazen düşürülen adamın sakatlandığı, öldüğü de, olurdu. Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’i tâzim için, ayakkabı ile girmezler, ayakkabılarını, merdivenin altına koyarlardı.“ Kureyşîler, Kâbe’yi, yaptıktan sonra, ona tâzim için, ayaklarından mest ve ayakkabılarını çıkarmadıkça içeri girmeyen ilk kimse Velîd b. Mugîre olup ondan sonra- bu şekilde hareket etmek, âdet oldu.

Dakika 11:15

İşte vahşet câhiliye döneminde bir tarafta kaş yaptığını zannedenler öbür tarafta gözleri çıkardıklarının farkında olmayan bâtıl inanç sahipleri hep böyledirler sevgili dostlarımız. Bir şey doğru bir şey yaptıklarına inanırlar ama en kötüyü yapmaktan da geri durmazlar. Câhiliye putperest devri böyledir.

Kâbe-i Şerif Duvarlarının Örülüsü, Hacerül-Esved Üzerinde Çıkan Anlaşmazlığın Peygamberimiz Tarafından Giderilmesi Konusunda da:

Kâbe-i Şerif’in duvarlarını; bir sıra taş, bir sıra da, ahşap bağlama kirişleri ile örerek yükselttiler. Ahşap bağlama kirişleri, altlı üstlü taş sıralarının aralarına konulmakta idi. Duvarlar, örülüp Hacerül-Esved’in konulacağı yere ulaşıldığı zaman, Kureyş kabileleri arasında anlaşmazlık çıktı. Her kabile: „Onu, yerine koymaya, biz daha lâyığız!“ „Onu, yerine koymayı, biz, üzerimize alacağız!“ dedi. Kureyşîlerden bir kabile „Onu, biz, koyacağız!“ dediği zaman, başka bir kabile „Hayır! Onu, biz, koyacağız!“ diyerek direndi. Onu tek başlarına kendileri, kaldırıp yerine koymak istediler. Söz, çoğaldı. İş, kıskançlığa, ihtiraslara dönüştü. Aralarında, sert tartışmalar ve çekişmeler başladı. Abdimenâf ve Zühre oğulları „Hacerül-Esved’in yeri, yapımı, bize düşen duvarın içindedir.“ dedi. Teym ve Mahzum kabileleri de „O, bize düşmüş olan duvardadır.“ dediler. Diğer kabileler ise „Rükün, üzerinde kur’a çektiğimiz hususlardan değildir.“ dediler. Sonunda her biri bir tarafa dağıldılar. Abdüddâr oğulları, ortaya, içi, kanla dolu bir çanak getirdiler. Adiyy b. Kâ’b, b. Lüey oğulları ile birlikte ölünceye kadar çarpışmak üzere, anlaşma yaptılar ve çarpışmağa hazırlandılar. Antlarını, sağlamlaştırmak için de, ellerini, o kanla dolu çanağın içine koydular! Bundan dolayı onlara (Kan yalayıcı) adı takıldı.

Evet, sevgili dostlar, görüyorsunuz iş yapacak adamlar Kâbe-i Şerif’in yanında kâtilliğe savaşa kadar veriyorlar. Öbür taraftan Kâbe-i Şerif’i inşa ediyorlar, beri taraftan şunların yaptıklarına bak!

Dakika 15:15

Kureyşîler, bu iş üzerinde, dört veya beş gece durdular. O zaman, Kureyşîlerin en yaşlısı olan Ebû Ümeyye b. Mugîre, b. Abdullah, b. Ömer, b. Mahzum:

‚Ey kavmim! Biz, ancak, iyilik istiyoruz, kötülük istemiyoruz. Siz, bu hususta, birbirinize karşı kıskançlık yarışına girmeyiniz! Çünkü siz, anlaşmazlığa düştüğünüz zaman, işleriniz, dağılır da, sizden başkaları, sizdekine, göz dikerlerdir.“ dedi. Bunun üzerine, Kureyşîler, Mescitte toplanarak aralarında konuştular, birbirlerine karşı insafa geldiler. Ebû Ümeyye b. Mugîre:

„Ey Kureyş cemâati! Aranızda anlaşamadığınız bu iş de, Mescid ‘in, şu kapısından ilk girecek olanı, aranızda Hakem yapınız! Aranızdakini, o hâl etsin!“  diyerek Mescid-i Haram’ın, Benî Şeybe kapısına işaret etti. Kureyşîler:

“Râzıyız ve onun, vereceği hükme boyun eğeceğiz!“ dediler.

O sırada, üzerinde siyah-beyaz çizgili Arap işi ince ihrâm bulunduğu hâlde, Mescid-i Haram’ın, Benî Şeybe kapısından içeriye ilk giren Peygamberimiz Hz. Muhammed, oldu (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Daha o zaman Peygamberimize Peygamberlik gelmemişti. Ama O, (Emin) olarak tanınıyordu şânı ve yüce ahlâkı iyice etrafa yayılmış ve yerleşmişti.

Kureyşîler, Onu, görür görmez „İşte, El-Emin geliyor! Râzıyız Ona!“ dediler. Bakın Peygamber olmadan önce bu kadar güvendikleri “El-Emin” tanıdıkları Peygamberimiz bakın Peygamber olduktan sonra ne hâle geldiler…

El-Emin geliyor! Râzıyız Ona!“ dediler. Peygamberimiz, yanlarına gelince, Hacerül-Esved’i yerine koymak husûsunda aralarında çıkan anlaşmazlığı, hâl (hâli) için. Kendisini Hakem yaptıklarım, vereceği hükmü, kabul edeceklerini bildirdiler. Kureyşîler, Peygamberimize, daha Vahiy gelmeden, Peygamber olmadan önce, El-Emin adını takmışlardı. Çünkü Peygamberimiz daha gençlik çağında iken, yiğitlik ve insanlık bakımından, ahlâkın üstünlüğü bakımından kavminin en üstünü, ahlâk güzelliği bakımından en seçkini, soyluluk bakımından, en şereflisiydi. Konuya, komşuya karşı insanların en iyi davrananı, sakinlik ve yumuşak huylulukta en uslusu, en mükemmeli idi. Doğru sözlülük ve güvenilirlikte, insanların, en başta geleni, insanları alçaltan kötülüklerden de, en uzak bulunanı idi. Yüce Allah, her iyiliği, her üstün meziyeti O’nda toplamıştı. Bunun için, kavmi arasında, en çok El-Emin diye anılır, öteki adıyla pek anılmazdı. Kureyşîler, Peygamberimizi bulup dua ettirmedikçe, etini satacakları bir deve kesmezlerdi. Görüyorsunuz Peygamber olmadan önce böyle olan bir Peygamber’e Peygamber olunca öldürmek için, yok etmek için her yola başvurdular. Bâtıl zihniyet böyledir. Putperest, şirk, küfür kafalar böyledir.

Dakika 20:25

Hacerül-Esved’in Yerine Konulusu:

Peygamberimiz, Kureyşîlere:

„Haydi, bana, bir örtü getiriniz!“ buyurdu. Hacerül-Esved’i eli ile tutup örtünün içine koydu. Örtünün, Velîd b. Mugîre ‘ye âid olduğu rivâyet edildiği gibi, Peygamberimize ait Târûnî Ridâ olduğu da, rivâyet edilir. Peygamberimiz: „Beytullâh’ın dört duvarını yıkıp yapmayı üzerlerine almış bulunan dört kabile topluluğundan birer adam gelsin!“ dedi.

1-Utbe b. Rebîa,

2- Ebû Zem’â,

3- Ebû Huzeyfe Velîd b. Mugîre,

4- Kay s b. Adiyy (veya Âs b. Vâil) geldiler.

Yani o dört kabileden birer adam geldi ki Peygamberimiz, onlara: „Sizden her biriniz, kabilesi adına örtünün birer ucundan tutsun ve sonra da, hep birden, onu, yukarı doğru kaldırınız!“ buyurdu.

Abdimenâf oğulları adına Utbe b. Rebîa, örtünün bir ucunu, kabilesi adına Ebû Zem’â, örtünün ikinci ucunu, kabilesi adına Ebû Huzeyfe Velîd b. Mugîre örtünün üçüncü ucunu, kabilesi adına Kays b. Adiyy (veya Âs b. Vâil) örtünün dördüncü ucunu tuttu. Hep birden kaldırdılar. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hacerül-Esved’i konacağı yerin hizâsına gelince, örtünün içinden alıp, kendi eli ile yerine yerleştirdi.

Necid’li Bir Adamın Peygamberimize Kızıp Kureyşîleri Kışkırtışı:

Bakın her hayırlı işte şirkin, küfrün başını çeken şeytan, şeytanın adamları insan kılığında gelirler o hayırlı işleri bozmaya çalışırlar. Bakın Peygamberimizi kıskanan oraya bir iblîs geldi.

Peygamberimiz; Hacerül-Esved’i, Kâbe duvarındaki yerine koyduğu ve onu, sıkılaştırıp sağlamlaştırmak gerektiği zaman, Necid’li bir adam, (adam kılığında bir iblîs şeytan) gidip bir taş getirmiş Peygamberimize uzatmıştı. (Bak şeytanda taş koymaya çalışıyor Kâbe’ye.) Hazret-i Abbâs „Hayır!“ dedi ve onu, uzaklaştırdı. Kendisinin getirdiği taşı uzattı. Peygamberimiz de, Hacer’ül-Esved’i onunla sağlamlaştırdı. Necid’li adam, uzaklaştırıldığına kızdı. Aslında iblîsti o. Peygamberimiz „Bizden olmayan kişi, Beytullâh’ı, bizimle birlikte yapamaz!“ dedi. Bunun üzerine, Necid’li o insan kılığında ki o şeytan herif „Şaşılır o kavmin hâline ki, kendileri, şeref, akıl, yaş ve servet sahibi oldukları hâlde, yaşça, en küçüklerini servetçe, en fakirlerini, en şerefli işlerinin başına geçirdiler, kendilerine reis yaptılar. Olanca üstünlüklerine rağmen, ona, sanki hizmetçi oldular! Bakın Peygamber’imizi nasıl kıskanıyor o iblîs insan kılığında o şeytan…

Dakika 25:00

Fakat vallâhi, o, onlara, gâlip gelecek, hâkim olacak, onların topluluklarını, dağıtacak, rızıklarını, aralarında bölüştürecek! Bakın iblîs böyle diyor iblîsin adamı insan tipinde geldi oraya. “Siz, yaşça, en küçüğünüze, malca, en fakirinize güvendiniz ve şu en şerefli işinize, onu Vekil ettiniz! Bundan sonra, onun. Hâl-ü sânı yücelecek, haberi, pek büyük olacaktır!“ dedi. Yani Peygamber olup o putların hepsinin kırılacağını, şeytanın yeryüzünden sürülüp tart edileceğini, her ezan okunmada şeytanın feryâd edip kaçacağını tâ o günden daha Peygamberimiz, Peygamber olmadan önce ona bunlar bildirilmişti.

Sanıldığına göre: Necid’li adam, insan sûretine girmiş Şeytan idi.

Evet, sevgili dostlarımız!

Hacerül-Esved Üzerinden Duvar Örülüşü Konusunda da:

Peygamberimiz, Hacerül-Esved’i, yerine, eli ile yerleştirdikten sonra, üzerine, duvar örüldü. Kâbe-i Şerif’in, tavana kadar ahşap bağlama kiriş sıraları on beş, taş sıraları da, on altı oldu. Kureyşîler, Kâbe’nin, kendilerinden önce, dokuz arşın olan yüksekliğine dokuz arşın daha eklediler. Böylece, Kâbe’nin yerden tavana kadar olan yüksekliği, on sekiz arşını buldu. Evet, sevgili dostlarımız, Kâbe’nin tavana kadar ahşap bağlama kiriş sıraları on beş, taş sıraları da on altı oldu.

Kâbe-i Şerif’in Tavanlanması Meselesi de:

Kâbe-i Şerif’in duvarları, bir sıra taş, bir sıra ahşap bağlama kirişleri ile örülüp tavan seviyesine yükseltildiği zaman, Rum marangoz Bakom, Kureyşîlere “ Kâbe-i Şerif’in tavanının kubbeli mi, yoksa düz mü olmasını istersiniz?“ diye sordu.

Kureyşîler „Hayır!  Rabbimizin Beyt’inin tavanını, düz olarak yap!“ dediler.

Böylece, Kâbe-i Şerif’in tavanını düz yaptılar.  Kâbe-i Şerif’in, son ahşap sırası üzerine on beş hezen yani (kiriş) attılar ve tavanı, onun üzerine koydular.  Kâbe-i Şerif’in içinden de, iki sıra hâlinde altı direk diktiler.  Kâbe-i Şerif’in, Şam tarafındaki duvarından, Yemen tarafındaki duvarına kadar her sırada üçer direk bulunuyordu.

Kâbe-i Şerif’in Damına Oluk ve İçeriden Dam Merdiveni Yapılışı:

Kâbe-i Şerif’in dam suyunu Hıcr mahalline akıtacak biçimde bir oluk yaptılar. (İşte toplumun altınoluk diye tanıdıkları oluk, bu oluk). Kâbe-i Şerif’in içinden, damına çıkılması için de, Şam köşesinden ahşap bir merdiven yaptılar.

Dakika 29:50

Tavan, Duvar ve Direklerin Yaldızlanışı, Direklerin Cilâlanması Direklerin Çizilen Resimlerle Süslenmesi:

Kâbe-i Şerif’in tavanını, içindeki direklerini ve duvarlarını yaldızladılar. Direklerin üzerlerine, Peygamberler ve Meleklerle ağaç resimleri çizdiler. (Câhiliye devletleri âdetlerinden bunlar). Kapıya doğru olan direkte Hazret-i Meryem ile kucağında Îsâ (Aleyhisselâm)’ın resmi, öteki direklerde de, Peygamberlerin, Meleklerin, oklarla fal çeken ihtiyar bir adam şeklinde İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın resmini, bir koç veya bir koçbaşı ile ağaç resimleri çizilmişti. İbrâhim (Aleyhisselâm) gibi, İsmâil (Aleyhisselâm) da, eli ile fal oku çeker bir şekilde tasvir edilmişti.

Bunlar câhiliye devrinin insanları kendileri bu gibi istenmeyen oraya yakışmayan işleri yapmışlardı.

İsmâil (Aleyhisselâm)’dan sonra, oğullarından Kusâyy, b. Kilâb’a ve sâirlerine varıncaya kadar, renk renk boyalarla altmışa yakın sûret çizilmiş olmakla berâber, sûretlerden her birinin karşısında da, İlâhı, ibadetinin şekli ve işlerinden en çok anılanı, çizgilerle belirtilmeye çalışılmıştı.

Kâbe-i Şerif’e Kapı Takılıp Kâbe’nin Mallarının Depoya Konuluşu ve Kâbe-i Şerif’e Örtü Örtülüşü Konusunda da:

Kâbe’ye kilitlenir, açılır bir kapı da, taktılar. Kâbe-i Şerif’e, yıkılacağı zaman, Ebû Talhâ’ya emâneten bırakmış oldukları malları ve ziynet eşyasını getirtip Kâbe-i Şerif’in deposuna yerleştirdiler. Koç’un, iki boynuzu, deponun üzerine astılar. Hübel putunu da, Kâbe-i Şerif’in içindeki eski yerine, Kâbe deposunun üzerine diktiler. Kâbe’ye Yemen Bürüd’ünden örtü örttüler.

Evet, hem Kâbe-i Şerif’e hizmet veriyorlar hem de putlarından vazgeçmiyorlar. Ama o putların ömrü sona erecek O Hz. Muhammed’e, Cihân Peygamber’ine Peygamberlik geldiği zaman bütün putlar kırılacak. Onun için sevgili dostlarımız, hak gelince bâtıl yıkılıp yok olacaktır. Yok, olmuştur, yok olacaktır. Eninde-geçinde bâtıl, küfür, şirk ve nifâkın, zulmün kadroları cehennemi dolduracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Dünya imtihan âlemidir, imtihan salonunda herkes imtihanı kazanamıyor. Kazananlar, işte görüyorsunuz îmân ve amel-i sâlih sahibi olan gerçek Müslümanlardır. İmtihan bunlar kazandılar, bunlar kazanacaklar. Bunlarda cenneti dolduracaklardır. Cennette dolacaktır Cennet-i Âlâ.

Dakika 35:00

Yüce Allah’ın rahmetine, ebedî rahmetine, merhametine, O’nun rızâsına ve cemâline ebedî nâil olanlar olacaktır. Allah (Celle Celâlüh) bizi onlardan eylesin bunun için çırpınıyoruz. (“Ente maksûdî ve rızâke matlûbî) Ey Yüce Allah’ım! (“Ente maksûdî ve rızâke matlûbî) Ey Yüce Rabbim! (“Ente maksûdî ve rızâke matlûbî) “Allâhümme el-himnî rüşdî ve gınî şerre nefsî”.

Evet, sevgili dostlarımız işte durum bu merkezde devam ediyor. İnşâ’Allah bir sonraki dersimizde de o putperestlerin içerisinde Hanif’liği isteyenler, Allah’ın birliğine inanmak isteyenler ve onların sonları hakkında da İnşâ’Allah bir sonraki dersimiz devam edeceğiz.
Îmânları kâmil amelleri sâlih olan her amelini ihlâsla yapan muttaki, muhlis, Muhsin kullarından eylesin Mevlâ. “İlmel yakîn, Aynel yakîn, Hakka’l yakîn” mertebelere de Cenab-ı Hak ulaştırsın lütfu ihsânı ile. Evet, sevgili dostlarımız, O’nun Lütfu-Keremi, Fazlı, Tevfik ve Hidâyeti olmadan başarı olmaz! Ümmet-i Muhammed içinde feryâd ediyoruz.

(وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ)

“Fensurna alel kavmiz-zâliminel-münâfıkun vel-müşrikin”

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

“ Elif Lâm Mîm Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyum, Allah’ul-azîz, Allah’ul,kadir, Allah’u alâ külli şeyin kadir kadîrun alâ mâ yürîd fa’alül limâ yürîd”

“Allah’ım! Rabbi lâ tezer alâl ardi minel kâfirine deyyâra” Allâhümme ihzinhüm ve zelzilhüm” Allâhümme kâtilül kefarete mine’l-lezine ûtül-kitap Allâhümme kâtilül kefaretel-lezine yükezzibûne rusulek ve yesüddûne an sebilik.” Allâhümmec aleyhim izzeke ve azâbek.”

Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ümmet-i Muhammed’e birlik ve berâberlik ver. Allah’ım! Senin emrinde Peygamberin Muhammed’e tâbî olarak, hep birlikte Ümmet-i Muhammed’e İslam’ı savunmak, birlikte hareket etmek, birbirleriyle gerçek kardeş olmayı, maddî ve manevî kuvvetlerini birleştirmeyi, Senin emrinde Lebbeyk diye cihâna birliğini haykırmayı, birlikte muzaffer olmayı, Senin hükmünle hükmetmeyi, emrinle emretmeyi ya Rabbi nasîb eyle! İslam’ın sulh ve barışını, adâletini, onun yüce değerlerinin tamamını insanlığın tümüne ya Rabbe’l-âlemin hâkim eyle! Îmânda İslam’da nasîbi olanlara hidâyet et! Îmânda İslam’da nasîbi olmayanların da şerrinden Müslümanların tümünü ya Rabbi koru, halas eyle! Bütün şirkin, küfrün, nifâkın belâsını kendi başlarına ver. Kendilerinden ver de Müslümanları ve Yüce İslam’ı selâmete çıkar ya Rabbi! Biz Sana yalvarıyoruz Allah’ım! Rabbimiz sensin, kemâl sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan münezzeh olan Sensin! (لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ ) eşin, benzerin, şerikin, nazirin olmadı olmayacaktır.

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾

اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ﴿٢﴾

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ﴿٣﴾

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ ﴿٤﴾

(Vel hamdü leke ya Rabbel-âlemin)

Dakika 41:15

 

 

 

(Visited 32 times, 1 visits today)