İslam Tarihi Ders 77

İslam Tarihi Ders 77

77- İslam Tarihi Ders 77

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Kıymetli izleyenler,

Dersimiz Yüce İslam Tarihinin keşif notlarıyla devam ediyor.

Konumuz; Kâbe-i Şerif’in Kureyşîlerce Yeniden Yapılması ve Peygamberim Efendimizin Hakemliği;

Sevgili Peygamberimizin Atası büyük Peygamberlerden İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın, oğlu İsmâil (Aleyhisselâm) ile birlikte yapmış olduğu Kâbe-i Şerif’in, o zaman yüksekliği dokuz arşın olup ne tavanı, vardı ne de, duvarları örülürken çamur kullanılmıştı. Sâdece, kuru taşlar, bir biri üzerine dizilmişti.  Peygamberimizin Atalarından Kusâyy, Kâbe-i Şerif’in duvarlarını yeniden ördürdüğü gibi, onu, Devm ağacının tahtaları ve kabukları soyulmuş kuru hurma dalları ile de, tavanlamıştı.  Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’i, yeniden yapmadan önce de, Kâbe-i Şerif, kuru taşlarla, çamursuz olarak, taşlar, üst üste dizilmek sûreti ile yapılmış bulunuyordu.  Bir kadının,‘ Kâbe-i Şerif’in Hareminde buhurdanlıkta öd ağacı yaktığı sırada, buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbe-i Şerif’in kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden, duvarlar da, her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu.

Mekkelilerce, Arim selleri diye anılan ve ard arda gelen sellerden çok daha büyük, iki dağ arasını dolduran, Mekke-i Mükerreme’nin yukarı tarafından gelen bir sel de, Kâbe-i Şerif’in içerisine girerek, duvarları, büsbütün çatlatmış “ Kâbe-i Şerif, yıkılacak!“ diye Kureyşîleri, son derecede korkutmuştu. Kâbe-i Şerif’teki kuyunun içinde saklana gelen ve çalınan bir takım ziynet eşyası ile altından yapılmış, üzeri incili ve cevherli geyik heykelleri, Huzâa kabilesinden Müleyh b. Amr oğullarının âzâdlı kölesi Düveyk’in yanında bulunup cezâ olarak kendisinin eli kesilmişti. Bunun için, Kureyşîler, Kâbe-i Şerif‘in duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerine de, tavan çatmak istiyorlar, fakat onu, yıkmaya kalkarlarsa, azâba uğrayabileceklerinden de, korkuyorlar, Kâbe-i Şerif’in işini aralarında müşâvere ediyorlar kararsızlık içinde bulunuyorlardı.

Dakika 4:15

Evet, sevgili dostlarımız,

İnşaat Malzemesi Yüklü Bir Geminin Fırtınaya Tutulup Cüdde Sahillerinde Parçalanması:

Ficar kavgasından on beş yıl sonra, Peygamberimize, vahiy ve Peygamberlik gelmeden beş yıl önce, Peygamberimizin otuz beş yaşında bulunduğu sırada, Rum tüccarlarından birinin: Yapı ustası ve marangoz Bakom’un gemisini, şiddetli bir rüzgâr çıkıp, o zaman, Mekke’nin Cüdde tarafından İskelesi olan Şuaybe’ye doğru sürüklemiş, gemi orada, karaya çarparak parçalanmıştı. Gemiye, ak ve yumuşak taşla kereste ve demir gibi inşaat malzemesi yüklenmiş bulunuyordu. Bunları, Rum Hükümdarı, Habeşe’de Farsların, yaktıkları, yeniden yapılacak kilise için Mimar Bakom’la birlikte, Mısırdan Kulzüm denizi yoluyla göndermişti.

Parçalanan Geminin Ahşabının Kâbe-i Şerif İçin Satın Alınması Konusunda:

Rum tüccarı, Kureyşîlere adam salıp İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın Beytini yapmaları için gereken Usta Marangoz ve keresteyi sağlamakta kendilerine yardımcı olacağını bildirdi. Kureyşîler, geminin parçalandığını işitince, Velîd b. Mugîre ve Kureyşîlerden bazı kimseler, hayvanlarına binip parçalanan geminin yanına gittiler. Tahtalarını, satın aldılar. Kendileri ile birlikte Mekke’ye gelmesi için, Bakom’la konuştular. Gemi taifelerinin de, Mekke’ye girip yanlarında bulunan metalarını, onda bir vergi ödemeksizin satabileceklerini bildirdiler. Hâlbuki Araplardan, Rumların memleketlerine giren tüccarlardan onda bir vergi alındığı gibi, Rum tüccarlarından Mekke’ye girenlerden de, onda bir vergi alınırdı. Bakom, Kureyşîlerle birlikte Mekke’ye geldi.  Kureyşîler, satın alıp getirdikleri gemi tahtaları ile Kâbe’yi tavanlanmak için hazırlandılar. Mekke’de, Kıbtî (Mısırlı) bir marangoz da, bulunuyordu.

Kâbe-i Şerif’in yıkılıp yeniden yapılmasının kararlaştırılması üzerine Kureyşîler „Şu gemi tahtası ile Rabbimizin Beyt’ini yıkıp yeniden yapsak?“ dediler. Kâbe’yi yıkıp yeniden yapmak hususunda görüş birliğine vardılar. Bu hususta yardımlaştılar, bağışlarda bulundular. (Ezrakî-Ahbâru Mekke) bu kaynakta bunlar açıkça bildirilmekledir.

Kâbe Duvarlarının Yıkım ve Yapım İşlerinin Kur’a Çekilerek Kur’a ile Bölüşülüşü:

Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’in duvarlarının yıkım ve yapım işinde de, ihtilâfa düştüler. Velîd b. Mugîre, bu hususta kur’a çekilmesini tavsiye etti ve böylece yapıldı. Kabileleri, dört guruba ayırdıktan sonra, Hübel putunun yanında aralarında kur’a çektiler.

  • Abdimenâf ve Zühre oğullarına, Kâbe-i Şerif’in cephe ve kapı tarafı,
  • Abdüddâr, Esed ve Adiyy oğullarına, Kâbe-i Şerif’in Şam cephesi (Hatîm ve Hıcr tarafı),
  • 3- Teym ve Mahzum oğullarına, Kâbe-i Şerif’in Yemen cephesi,
  • 4-Sehm, Cümah ve Âmir oğullarına, Kâbe-i Şerif’in Yemen köşesi ile Hacerül Esved köşesi arası düştü (kur’a da).

 

Dakika 10:10

Kâbe-i Şerif İçin Taş ve Sıva Taşınması Konusunda da:

Her kabile, Kâbe’nin, kendilerine ayrılan yerleri için, taş toplamaya ve taşımaya başladılar. Erkekler, ikişer ikişer olup taş, kadınlar da, sıva taşıdılar.

Peygamberimizin Taş Taşıyışı ve Uyarlısı:

Peygamberimiz de, bu çalışmaya, Ecyâd mevkiinden, omuzunda taş taşımak sûreti ile katılmış başkaları gibi, fotasını omuzuna alıp, taşı, onun üzerine koyarak taşımak istediği zaman, fotasının kısa tarafından az bir vücudunda açılma olunca: „Yâ Muhammedi ört edep yerini!“ diye gökten seslenilmiş, bundan sonra, bir daha çıplak görülmemiştir.

Peygamberimizin Amcası Hazret-i Abbâs, bu husustaki hâtırasını şöyle anlatır:

„Kureyşîler, Beytullâh’ı, yeniden yaparlarken, erkekler, ikişer ikişer ayrılıp taş, kadınlar da, sıva taşımakta idiler. Ben de, Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)’la birlikte ayrılıp taş taşıyordum. Fotalarımızı, sıyırıp omuzlarımıza, taşları da, fotalarımızın üzerine koymaya başladık. Halka, yaklaştığımız zaman, fotalarımızı, belimize bağladık. O, benim önüm sıra yürürken, birden bire yere yıkıldı. (Peygamberimize daha Peygamberlik geleden önce). Koşup yanma vardım. Gözünü, göğe dikmiş duruyordu. Kendisine (Ne oldun?) diye sordum. (Çıplak yürümekten men olundum!) dedi.“

İşte görüyorsunuz tesettürün bir erkekler için bu kadar önemli olunca kadınlar için ne kadar önemli olduğunu da siz düşünün! Bu konu da çok uyarılar vardır tesettür konusunda.

Kâbe-i Şerif’in Duvarı Üzerinde Güneşleyen Korkunç Bir Yılan:

Bu konuda da; Kâbe-i Şerif’in içinde bulunan ve Kâbe’ye yapılan bağışlar, içine konula gelen kuyuya, bir müddetten beri, bir yılan gelip yerleşmişti.

Sırtı: kara, karnı: ak, başı: oğlak başı gibi olan bu büyük ve korkunç yılan, her gün, çıkıp, Kâbe-i Şerif duvarının üzerinde güneşler, Kâbe’ye hiç kimseyi yaklaştırmazdı. Bir kimse ona yaklaşacağı zaman, hemen, kuyruğunun yanından başını kaldırır, ağzını açar, korkunç sesler çıkarmaya başlardı. Bunun için, Kureyşîler, ona, yaklaşmaktan ürperirler, korkarlardı. Bu yılan, yine her gün yaptığı gibi, Kâbe-i Şerif’in duvarları üzerinde güneşliyordu. Kureyşîler, Makâm-ı İbrâhim’in yanında toplanarak:

„Ey Allah’ım! Eğer, Beyt ‘inin Kâbe-i Şerif’in yıkılıp yeniden yapılmasına râzı isen, onu, tamamlattır ve şu yılan uğraşısını da, üzerimizden kaldır!“ Ey Rabbimiz! Biz, Senin Beyt ‘inin şereflenmesini ve düzenlenmesini diliyoruz.

Dakika 15:00

Râzı isen, bunu, yaptır! Râzı değilsen. Sen, istediğini yap!“ diyerek dua ettiler. O sırada, gökten bir çığlık işittiler. Yüce Allah tarafından, sırtı: kara, karnı: ak, ayakları: san, kartaldan daha büyük bir kuş, salındığı görüldü! Bu kuş, birden, yılanın üzerine inerek, başına batırdığı tırnakları ile onu, hemen kapıp havalandı! Kuyruğu, sallana sallana küçük Ecyâd’a Hacûn’a doğru götürdü, Hacûn’a bıraktı. Yer, onu yuttu!

İşte görüyorsunuz kıymetli dostlarımız, hayırlı işlerin önüne engeller gelir ama Allah’u Teâlâ’nın dilediği işe de kimse engel olamaz.

Bunun üzerine, Kureyşîler „Yapmak istediğimiz işten, Allah’ın râzı olduğunu ümit ediyoruz. Yanımızda, yardımından faydalanacağımız bir iş adamı var. Elimizde kereste de, var. Yüce Allah, yılan belâsını da, başımızdan def etti!“ dediler.

Kaldırılan Kâbe Taşının Sıçrayıp Eski Yerine Dönüşü:

Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’in kendilerine düşen kısımlarını yıkıp yeniden yapmaya karar verdikleri zaman, Ebû Vehb b. Amr, b. Âiz, b. İmrân, b. Mahzum, kalktı; Kâbe duvarının üzerindeki taşlardan birine elini uzatıp alması ile taşın, elinden sıçrayıp duvardaki eski yerine dönmesi bir oldu!

İşte görüyorsunuz Kâbe-i Şerif’in kim, sahibi kim? Yüce Allah!

Ebû Vehb „Ey Kureyş cemâati! Kâbe’nin yapığına, kazancınızın temiz, helâl olmayanını getirmeyiniz! Ona, ne fahişe başlığı, ne faiz parası, ne de, herhangi bir kimseden haksız olarak alınmış olan para getirilmesin!“ dedi. Bu tavsiyeyi, Ebû Vehb ‘in değil, Velîd b. Mugîre’nin yaptığı da, rivâyet edilmiştir.

Kâbe Duvarlarının Yıkılışı:

Kureyşîler, Kâbe’yi, yıkmaktan korkmakta ve çekinmekte idiler. Velîd b. Mugîre „Sizin, Kâbe’yi yıkmaktaki gayeniz nedir? İyilik mi, yoksa kötülük müdür?“ diye sordu.

„Elbette ki, iyiliktir!“ dediler. Velîd b. Mugîre:

„Ey kavmim! Siz, Kâbe’yi yıkmakla, onu, düzeltmek istiyor değil misiniz?“ diye sordu.

„Evet!“ dediler. Velîd b. Mugîre:

„Öyle ise, Yüce Allah, düzelticileri, helâk etmez. Fakat siz, Rabbinizin Beyt’inin onarımına, mallarınızın temiz ve helâl olanından başkasını yaklaştırmayın! Ona, faizden, kumardan, fahişe başlığından elde edilen parayı sokmayınız! Beytullâh’ı, mallarınızın habîs olanından uzak tutunuz! Helâl ve temiz olanıyla bu işi yapınız! Çünkü Yüce Allah, malın, temiz ve helâl olanından başkasını kabul etmez!“ dedi. Kureyşîler, yapılan tavsiyenin gereğini, yerine getirdiler.

Dakika 20:00

„O hâlde, yıkmak için, onun üzerine kim çıkacak? Onu, yıkmaya ilk önce kim başlayacak?“ dediler. Velîd b. Mugîre:

„Onun üzerine, ben, çıkacak, onu, ben yıkacağım! Sizin, Onu, yıkmaya ilk başlayanınız, ben olacağım! Ben, çok yaşlanmış bir kimseyim. Eğer, başıma bir iş gelirse, varsın gelsin! Zaten, ecelim yaklaşmış bulunuyor…“ dedi. Eline, bir külünk alarak Beytullâh’ın üzerine çıktı ve bir taşı, yıkarken, ayağının altındaki taş, şiddetle deprenince, Velîd b. Mugîre:

„Ey Allah’ım! Biz, Senin dininden çıkmış, sapmış değiliz! Bizim, ıslâh etmek, düzeltmekten, hayırdan başka bir maksadımız yoktur!“ diyerek Kâbe’nin iki rüknü arasındaki kısmından Kâbe’yi, elindeki külünkle, taş taş kaldırıp akşama kadar, yıkma işine devam etti. Toplum, o gece, yıkma işine girişmeyip beklediler. „Akşam olunca, azâb inmesinden korkarız!“ dediler. Yani Velîd’in başına bir şey gelecek mi gelmeyecek mi onu bekliyorlar. Akşamleyin ona, bir azâb gelmediğini gördüler. O geceyi de, beklediler ve „Bakalım, Velîd’in başına bir felâket gelirse, biz, Kâbe’den, hiç bir taş yıkmayız ve yıktıklarımızı da iâde ederiz, eski hâline getiririz. Eğer, onun başına bir felâket gelmezse, yaptığımız işten, Allah’ın, râzı olduğunu anlarız ve hemen yıkmaya girişiriz!“ dediler.

Yıkım İşine Girişilişi ve Temel Taşı Kımıldatılınca Mekke-i Mükerreme’nin Sarsılışı Konusunda da:

Kureyş toplumu, ertesi günü, sabahleyin, Velîd b. Mugîre’nin sapa sağlam kalkıp işine başladığını gördükleri zaman, kendileri de, kendilerine ayrılmış olan duvarları, onunla birlikte yıkmaya koyuldular. İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın, İsmâil (Aleyhisselâm)’la birlikte Kâbe-i Şerif’i yaparken, attığı temele ulaşıncaya kadar, duvarları, yıktılar. Temelde, yeşil, birbirleri ile kaynaşmış, deve sırtı gibi taşlarla karşılaştı1ar -ki, her biri otuz kişinin bile, kaldıramayacağı kadar ağır ve iri- idi. Yıkım işine katılan Kureyşîlerden bir zat, elindeki külüngün ucunu, iki taştan birisini ayırmak için aralarına koyup zorladığı zaman, taş, kımıldamış, Mekke-i Mükerreme, sarsılmaya başlamıştı. Yani temele dokunmayın diyor Cenab-ı Hak burada. Bunun üzerine, yıkım işine, orada son verdiler. Taşın, kımıldatılınca, altından gözleri kamaştıracak, gözleri alacak derecede bir şimşeğin çaktığı da, rivâyet edilmiştir.

Kureyşîler „Sakın, bu taşı, kımıldatmayınız ve hizâsını da, bozmayınız!“ dediler. Kımıldatılan taşın; Âdem (Aleyhisselâm)’ın zamanında, Kâbe-i Şerif’in, Melekler tarafından atılmış bulunan temelinin taşı olduğu ve İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın da Kâbe-i Şerif’in temel ve duvarlarını, bunun üzerinden yükselttiği rivâyet edilir.

Dakika 24:43

Kâbe-i Şerif Yıkılırken Bulunan Taşlar ve Üzerlerindeki Yazılar Konusunda da:

Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’i yapmak üzere yıktıkları zaman, üzerleri yazılı bazı taşlar, bulmuşlardı. İbn. İshâk’ın rivâyetine göre:

Taşlardan, Rükün ‘de bulunanın üzerinde Süryanice yazıda ne denildiğini, Yahûdî’lerden birisi gelip onu, okuyuncaya kadar, anlayamadılar. Yemen’den gelen bir âlimin Tevrât’ı okuyan bir âlime, doğru okuyup kendilerine doğrusunu söylemesi için, yemin ettirdiler. O Tevrât’ı okuyan âlimin okuyup bildirdiğine göre: yazıda, şöyle deniliyordu:

„Ben, Bekke (Mekke)’nin sahibi olan Allah’ım! Onu, göklerle yeri yarattığım, Güneş ve Ay’a şekil verdiğim gün, yarattım. Onu, mâsum yedi melekle de kuşattım. İki dağı ortadan kalkmadıkça, o da, ortadan kalkmayacaktır! Bekke (Mekke-i Mükerreme) ahâlisine, su ve süt bereketli kılınmıştır.“

Rivâyete göre: Muhammed b. Esved b. Halef, b. Abd-i Yağus’un babası Esved demiştir ki:

„Kureyşîler, Makâm-ı İbrâhim’in dibinde bir yazı buldular. Hımyerîlerden, bir adam çağırdılar. Adam: (Bunun içinde bir Harf (söz) var ki, onu, size söylersem, muhakkak, beni öldürürsünüzdür!) dedi. Zan ve tahminimize göre: onun içinde, Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) zikir ediliyordu. Onu gizli tuttuk!“ Çünkü Peygamberimize Peygamberlik gelince, Putları bırakın deyince, Allah’a kulluk yapın deyince Peygamberimizi öldürmeye kalkan bu insanlar tabî o günde bu söylenseydi o gün daha Peygamberimize Peygamberlik gelmemişti. O gün Peygamberimizi öldürmenin çâresine bakacaklardı. İşte putun uşakları, şirkin uşakları Hakk’a hakîkate karşı dâima ne yapmış? Karşı koymuşlardır. Ama Hakk’ın kılıcını da hepsi yemiş, cehennemi boylayan cehennemi boylamış, hidâyette nasîbi olanda îmân etmiş, cenneti boylamıştır.

Rivâyete göre: Hıcr’a gömülmüş bulunan bir taşın üzerinde de: „Bu belde ahâlisi için, suya ve süte bereket ihsân edilmiştir. Mekke-i Mükerreme’nin iki dağı, ortadan kalkmadıkça, bu bereket de kalkmayacaktır diye yazılı.

Ezrakî’nin rivâyetine göre: Beytullâh olan Kâbe-i Şerif yıkıldığı ve İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın attığı temele ulaşıldığı zaman, bulunan taşın üzerindeki yazı da, çağırılan Yemenli bir adamla bir Râhib’e okutturuldu. Yazıda, şöyle deniliyordu: „Ben Bekke (Mekke-i Mükerreme)’nin sahibi olan Yüce Allah’ım! Göklerle yeri, Güneş’le Ay’ı yarattığım gün ve şu iki dağı meydana getirdiğim gün, onu Harem ve dokunulmaz kıldım ve mâsum yedi Melekle de, kuşattım!“

Dakika 30:15

İbn. İshâk’ın rivâyetine göre: Makâm-ı İbrâhim’de bulunan taşın üzerindeki yazıda da, şöyle deniliyordu:

„Mekke haram ve dokunulmaz şehir! Ona, rızık üç yoldan gelir. Mekke’nin haram ve dokunulmazlığı, oralının ilkinden başkasına hıll ve helâl kılınmamıştır.“ Mâmer b. Râşid’in (vefâtı: Hicrî Elcâmi’inde Zührî) bunların rivâyetine göre de:

Kureyşîler, Kâbe’yi yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Makâm-ı İbrâhim’de, üç yüzü ve her yüzünde yazı bulunan bir taş buldular. Taşın birinci yüzündeki yazıda: „Ben, Bekke (Mekke-i Mükerreme)’nin sahibi olan Yüce Allah’ım! Güneş’le Ay’ı yapıp çattığım gün, onu da yapıp çattım ve mâsum yedi Melekle de kuşattım. Onun ahâlisi için, eti ve sütü bereketli kıldım!“ Taşın, ikinci yüzündeki yazıda: „Ben, Bekke (Mekke-i Mükerreme)’nin sahibi olan Yüce Allah’ım! Rahmi, yarattım. O, benim, İsmimden ayrılmıştır. Kim, onu, birleştirirse, ben de, onu birleştiririm. Kim, onu koparırsa, ben de onu, koparırım!“ Taşın, üçüncü yüzündeki yazıda da: „Ben, Bekke yani (Mekke-i Mükerreme)’nin sahibi olan Yüce Allah’ım! Hayrı ve şerri yarattım. İki eli, hayırda olan kimseye ne mutlu! İki eli, şerde olan kimseye de yazıklar olsun!“ deniliyordu.

Evet, sevgili dostlarımız,

Kâbe-i Şerif’te Bulunan Taşlardaki Gerçeklerin Zeburda da Dile Getirilmiş Olduğu Hakkında da:

Mücahit’ten rivâyet olunduğuna göre: bazı Zebur nüshalarında da: „Ben, Bekke, yani (Mekke-i Mükerreme)’’nin sahibi olan Yüce Allah’ım! Onu, şu iki dağın arasına koydum. Güneş’le, Ay’ı yarattığım gün, onu da, yarattım, mâsum yedi Melekle de kuşattım. Onun ahâlisinin rızkını, üç yoldan verdim. Zaten, Mekkeliler, de, Mekke’ye, vâdîsinin üst tarafından, alt tarafından ve bir de, şu yoldan başkasından gelir değillerdir. Mekke-i Mükerreme, ahâlisine eti ve suyu bereketli kıldım.“ diye yazılı bulunmuştur. Kureyşîler, Kâbe-i Şerif’i, yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Kâbe-i Şerif’in içindeki kuyuda da, deve kuşu yumurtası büyüklüğünde iki adet sarı mâden de, bulmuşlardı. Onlardan birisinin üzerinde:

„Bu, Allah’ın Haram ve dokunulmaz Beyt’idir. Yüce Allah, Onun ahâlisini, ibadetle rızıklandırmıştır. Ora, oralının ilkinden başkasına hıll ve helâl kılınmamıştır.“ İkinci mâdenin üzerinde de:

„Arap kabilelerinden filan oğullarının, Allah için Hacc yaptıklarının berâtıdır.“ diye yazılı idi.

Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah u konuda dersimiz bir sonraki derste de devam edecektir. Cenab-ı Hak Yüce Allah’ın emirlerine sıkıca sarılan, Kâbe-i Şerif’in değerini kıymetini bilen, ona yönelip Yüce Allah’a derin saygı ve ihlâs ile ibadetini yapan, iki cihânda mutlu olan ve berâtını sağ eline alan kullarından eylesin.

Dakika 36:00

(Visited 16 times, 1 visits today)