İslam Tarihi Ders 80
80- İslam Tarihi Ders 80
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Dersimiz Yüce İslam Tarihinden keşif notlarıyla devam ediyor. Konumuz, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e vahyi ilâhînin gelişiyle konumuz başlamaktadır.
Evet, sevgili dostlarımız, Peygamberimize Vahyi İlâhî Ne Zaman Ve Nasıl Gelmeye Başladığı Konusu da:
Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm), kırk yaşına ulaştığı kırk yaşının başında içinde bulunduğu Yüce Allah (Celle Celâlüh) O’nun kerâmetini açıklamayı ve kullarına Onunla rahmet etmeyi dilediği zaman kendisine ilk vahyi ilâhî ve Peygamberlik başlangıcı uykuda sâdık rüyalar görmekle başlamıştır. Hz. Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) hiçbir rüya görmezdi ki sabahın aydınlığı gibi açıkça çıkmasın. Yani her rüyası apaçık gördüğü gibi açığa çıkardı. Evet, sevgili dostlarımız, bu tam bir gerçek rüya idi gördüğü rüyaların tamamı. Peygamberiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Yüce Allah’ın dilediği kadar bir müddet ki altı ay bu hâl üzere kaldı. Yani sâdık, kesin, hak ve doğru rüyalarla… Yüce Allah bu altı ay içinde Peygamberine (Aleyhissalâtu Vesselâm), uykuda sonrada uyanık iken vahiy gelmeye başladı. Sonra kendisine halvet yalnızlık sevdirildi. Yüce Allah ona böylece halvete yalnızlığa çekilmeyi sevdirmiş kendisine halvetten yalnız başına kalmaktan daha sevgili bir şey olmamıştır. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) bazı işleri için evlerden uzaklaşır Mekke-i Mükerreme’nin dağ aralarındaki yerlerine vâdîlerin içlerine doğru dalar giderdi. Peygamberimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) bu hâline bakan Kureyşîler:
“Muhammed Rabbine âşık olmuş” derlerdi.
Peygamberimiz her yıl Ramazan-ı Şerif ayında Hirâ Dağı’nda bir ay itikâfa girer Kureyşîlerin yapa geldikleri gibi yanına gelen yoksullara yemek de yedirdi. Kendisinin itikâftan çıktığı zaman evine gelmeden önce ilk işi Kâbe-i Şerif’i 7 defa veya Allah’ın dilediği kadar tavaf etmek olur sonra evine dönerdi. Peygamberimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) Hirâ ‘ya Hz. Hatice ile birlikte gittiği de olurdu. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), kavminin sürü sürü putlara tapıp durduklarını gördükçe onlardan uzaklaşmayı halvet ve uzlete çekilmeyi özler Hirâ Dağı’na gider halvet ederdi. Orada müteaddit günlerin gecelerinde tahannüs taabbüd ile meşgul olurdu. Yani ibadet ederdi.
Dakika 5:00
Buhârî Şârihî Aynî, “Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın taabbüdü ne şekil de idi?” diye sorulacak olursa, “ Bu düşünmek, tefekkür ve ibret almaktan ibâret idi. Ulu atası İbrâhim (Aleyhisselâm)’ın ibret alması gibi” diye cevap veririm” der.
Hirâ dağında itikâfa giren kimsede üç ibadet toplanırdı: Halvet, Taabbüd, Beytullâh’a nazar. Peygamberimizin (Aleyhissalâtu Vesselâm) taabbüdü, peygamber olma arzusundan ileri gelmiyordu. Peygamber olacağını zaten kendisi bilmiyordu. Zaten peygamberlik istemekle veya çalışmakla elde edilecek bir şey olmayıp, Yüce Allah onu kullarından seçip dilediğine veregelmiştir. Kur’an-ı Kerimde de açıklanmış olduğu üzere vahiy ve peygamberlik gelmeden önce, Peygamberimiz „Kitâb nedir? Îmân nedir?“ bilmezdi ki, bu hususta bir emeli, bir arzusu bulunsun.
Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), Hirâ (Nur) dağına giderken, azığını da yanında götürürdü. Azığı tükenince Hz. Hatice’nin yanına döner, bir o kadar zaman için daha azık alır, giderdi. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)‘ın azığı süt ile et, ya da zeytinyağı ile çörek (kuru ekmek, peksimet) olup, orada gündüzleriyle birlikte üç gece, yedi gece ve hattâ bir ay kalır, tahannüs, teberrür ve taabbüdle meşgul olurdu.
İşte sevgili dostlarımız, Cenab-ı Hak O’nu hak ve hakîkat üzere yarattığı için kendisi put dünyasından uzaklaşıyor, Hakk’ın huzuruna çekilmeye çalışıyor, Hakkı hakîkati arıyordu. Hirâ yani (Nur) dağı Mekke’nin yukarı tarafında Mekke-i Mükerreme’ye üç mil uzaklıkta otsuz ve susuz bir dağdır.
Peygamberimizin Korkuya Düşme Konusu da:
Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm); halvette, yalnız sırada bulunduğu sıralarda ışıklar görür, sesler işitir, bunların cin ve kehânet ile ilgili olduklarını sanarak şüphelenir, kuşkulanır durur Hz. Hatice’ye:
„Ey Hatice! Ben bir ışık görüyor, bir ses işitiyorum” diyordu. “Ben, bir kâhin olacağım diye korkuyorum” diyordu. “Vallâhi, ben, şu putlardan ve kâhinlerden nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem!“ der, Hz. Hatice de:
„Ey amcamın oğlu! Öyle söyleme! Allah seni hiçbir zaman öyle yapmaz“ diyerek teselli ederdi.
İbn İshâk’ın Ebû Meysere Amr b. Şurahbil’den rivâyetine göre: Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), zevcesi Hz. Hatice’ye o şanlı Annemize:
„Ben halvette, yalnız başıma bulunduğum zaman, bir nida bir ses işittim. Bunun, benim için tehlikeli bir hadise olabileceğinden korktum“ dedi.
Dakika 10:05
Hz. Hatice dünyanın en kahraman kadını, en ulu kadını ki ne dedi Hz. Hatice Annemiz (Radıyallâhu Anha): „Allah korusun! Yüce Allah’ın sana öyle kötü bir şey yapma ihtimâli yoktur. Vallâhi, sen emâneti terdiye edersin. Yani emâneti korur yerine verirsin, akrabana iyilik yaparsın. Sözü, doğru söylersin!“ dedi.
Sonra, Hz. Ebû Bekir geldi. Hz. Ebû Bekir, çocukluk çağından beri, Peygamberimiz arkadaşı ve dostu idi. Hz. Ebû Bekir geldiği sırada, Peygamberimiz evde değildi. Hz. Hatice; Peygamberimiz söylediklerini ona anlatıp:
„Ey Atik! Muhammed ile Varakaya kadar bir gitsene?“ dedi.
Peygamberimiz gelince, Hz. Ebû Bekir Peygamberimizin elinden tuttu:
„Haydi, bizimle birlikte Varaka ‘ya kadar gidiver!“ dedi. Peygamberimiz:
„Başıma geleni sana kim haber verdi?“ diye sordu. Hz. Ebû Bekir:
„Hatice!“ dedi.
Bunun üzerine, gidip hadiseyi Varaka ‘ya anlattılar. Peygamberimiz:
„Halvette, yalnız başıma bulunduğum sırada, arkamdan: ‚Ey Muhammed! Ey Muhammedi‘ diye seslenildiğini işittim. Sesi işittim, fakat hiçbir şey göremedim“ dedi. Varaka:
„Bunda, senin için bir sakınca yoktur!“ dedi. Peygamberimiz:
„Sesi işitince, korkarak oradan uzaklaşıyor, başka yerlere doğru gidiyorum“ dedi. Varaka:
„Öyle yapma! Geldiği zaman, sana söyleyeceği şeyi dinleyinceye kadar, orada sebat edip dur!” dedi. Sonra da, dinlediğin şeyleri gel bana haber ver“ dedi.
Alkame b. Kays’tan rivâyet olunduğuna göre, peygamberlere verilecek şeyler kalpleri yatışıncaya kadar önce kendilerine uyku hâlinde verilir, sonra da uyanık iken, vahiy olarak indirilirdi.
Hz. Âişe’nin (Radıyallâhu Anha) bildirdiği gibi, Peygamberimizde de ilk vahiy ve peygamberlik başlangıcı, uykuda sâdık, görüldüğü gibi apaçık çıkan rüyalar görmekle olmuştur.
Peygamberlik; çok büyük ve ağır bir vazife olduğundan, Peygamberimiz bu ağır vazifeye alıştırılması, hazırlanması ve onun kendisine kolaylaştırılması içinde vahiy meleği Cebrâil (Aleyhisselâm), uyanık iken gelmeye başlamadan önce, Peygamber’imize rüyada gelmeye başlamıştır. Zaten, vahiyi, (Sâffât Sûresi’nin 102’nci âyet-i kerimesinde) de olduğu üzere peygamberlere uyanık iken geldiği gibi, rüyada da gelirdi. Peygamberlerin rüyası vahiydir. Peygamberlerin gözleri uyur, kalpleri uyumaz. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), bu gerçeği:
„Ey Âişe! Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz“ buyurarak açıklamışlardır.
Dakika 15:55
Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın Yüce Allah tarafından Peygamber olarak gönderileceği ve ilâhî rahmetin kullara onunla ihsân olunacağı gün gelmiş bulunuyordu. Peygamberimize Ramazan-ı Şerif ayının on beşinci Cumartesi ve on altıncı Pazar gecelerinde Hirâ mağarasında uyuduğu sırada rüyasında vahiy meleği Cebrâil (Aleyhisselâm):
Peygamberimize: “Oku!” dedi. Peygamberimiz:
“Neyi Okuyayım?” diye sordu.
Cebrâil (Aleyhisselâm), Peygamberimizi, nefesi kesilinceye kadar sıktı. Peygamberimiz kendisini ölecek sandı. Sonra Cebrâil (Aleyhisselâm) bırakıp:
Peygamberimize: “Oku!” dedi. Peygamberimiz:
Neyi Okuyayım?” diye sordu.
Cebrâil (Aleyhisselâm): Peygamberimizi tekrar Peygamberimizi, nefesi kesilinceye kadar sıktı. Peygamberimiz kendisini ölecek sandı. Sonra Cebrâil (Aleyhisselâm) bırakıp;
Peygamberimize yine: “Oku!” dedi. Peygamberimiz:
Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın sıkmasından kurtulmak için; Neyi Okuyayım?” diye sorduğu zaman:
Cebrâil (Aleyhisselâm) Alâk Sûresi’nin başındaki beş âyeti okudu. Peygamberimiz de, onları, okudu. (Cebrâil Aleyhisselâm), ayrılıp gittiği ve Peygamberimiz, uykudan uyandığı zaman, o âyetler, sanki bir kitap olarak Peygamberimizin kalbine yazılmış gibi idi. Yani kalbine yerleştirildi.
Peygamberimiz mağaradan ayrılıp Hirâ Dağının ortasına geldiği zaman gökten bir ses işitti ki:
“Ya Muhammed! Sen, Allah’ın Rasûlüsün! Ben, Cebrâil’im !” diyordu. “Artık apaçık Sen Peygambersin!” diyordu Cebrâil (Aleyhisselâm). Apaçık O’na Peygamberlik görevi verildi işte orada. En yüce faziletli bir görev en büyük fazilet rütbelerin en büyüğü verildi ama zahmetlerin ağır yüklerinde en büyüğü verildi.
Peygamberimiz, başını kaldırıp bakınca, Cebrâil (Aleyhisselâm)`ı ayaklarını, göğün ufkuna basmış bir insan sûretinde gördü!
“Ya Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Sen, Allah’ın Rasûlüsün! Ben, Cebrâil’im!” diyordu.
Peygamberimiz, duraklamış, Ona, baka kalmıştı. Ne bir adım ilerleyebiliyor, ne de, gerileyebiliyordu! Cebrâil (Aleyhisselâm)’ı görmemek için yüzünü göğün ufuklarından ne tarafa çevirip baksa hep onu öylece görüyordu. Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın sesi Peygamber’imize gâh gökten, gâh ağaçtan, gâh dağdan geliyordu.
Hz. Hatice’nin Peygamberimizi Teselli ve Tebşir Edişi ile ilgili bakın bu dünyanın en büyük Kadını en büyük Annesine bakın! Ne büyük Annemiz var bizim Hatice Annemiz. Bizim annelerimiz ne güzel anneler.
Hz. Hatice’nin aramaya gönderdiği adamları Mekke’nin yukarısına kadar Peygamberimizi aradılarsa da, bulamayarak geri döndüler. Peygamberimiz ise, hâlâ, olduğu yerde dikilip duruyordu.
Dakika 20:00
Nihâyet, Cebrâil (Aleyhisselâm) ayrılıp gidince, Peygamberimiz hemen evine döndü. Hz. Hatice Peygamberimize yemek yapıp göndermiş; gönderdiği adamlar Peygamberimizi Hirâ mağarasında bulamamıştıı. Bunun üzerine, amcalarının ve dayılarının evlerine de adam gönderip arattırmıştı. Oralarda da bulamayınca, çok kaygılanmıştı. Benim Annem Peygamberimiz Muhammed’i arıyor gecikti gelmedi diye. Peygamberimiz gelince, Hz. Hatice:
„Ey Ebû’l-Kâsım! Nerede idin? Vallâhi, seni aramak için adamlarımı gönderdim. Onlar seni Mekke’nin üst tarafına kadar arayıp bana geri döndüler!“ dedi.
Peygamberimiz bu âlemlerin rahmet Peygamberi, Allah’ın en büyük kulu en büyük Peygamberi bütün gördükleri şeyleri ona birer birer anlattı. Rüyada gördüğü, kendisine çok ağır gelen hadiseyi anlattığı zaman, Hz. Hatice:
„Sana müjdeler olsun! Şu Anneye bakın büyük Anneye bakın, şu dünyanın en büyük Kadın kahramanına bakın, îmân dolu Anneye bakın! Ne diyor: „Sana müjdeler olsun!” diyor. Çünkü O’nun Peygamber olacağını o zaten birçok vesilelerle anlamış ve sezmişti. O’nda büyük faziletlerin şan ve şerefin en büyüğünün O’nda olduğunu da görmüştü. Görenler vardı bu haberi verenler vardı. İncîl, Tevrât bunu haber veriyordu. Mûsâ, Îsâ (Aleyhimüsselâmlar) haber veriyorlardı niceleri… Ama îmânda nasîbi olanlar bunu anlıyordu.
Yüce Allah (Celle Celâlüh), bak Hatice Annemiz ne diyor:
“Yüce Allah sana hayırdan başka bir şey yapmaz” dedi. Hemen benim Annem (Hz. Hatice):
“Ey amcamın oğlu! Sebat et!
Artık en ağır yük Peygamberimize yüklenecek, yüklenmek üzereydi. Hatice Annemizin varlığı Kudret Elinde bulunana (Allah’a) yemin ederim ki, ben senin bu ümmetin Peygamberi olacağını umuyordum!“ dedi.
İşte görüyorsunuz Annemiz Hatice ne diyor îmân dolu bir Kadın, iliğine-kemiğine kadar îmân dolu bir Kadın Annemiz Hatice: “Ben Senin Peygamber olacağını zaten umuyordum!” dedi.
Evet, sevgili dostlarımız, Hemen kalktı, elbisesini derleyip toparladıktan sonra, Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzzâ b Kusâyy’a kadar gitti. Varaka; Hz. Hatice’nin amcasının oğlu idi. Hristiyan olmuştu, kitaplar okurdu. Tevrât ve İncîl ehli olan Yahûdî ve Hristiyanlardan da birçok şeylerde dinlemişti.
Hz. Hatice; Peygamberimizin görüp işitip de kendisine haber vermiş olduğu şeyleri Varaka ‘ya haber verince, Varaka: „Kuddûs! Kuddûs! (Pak ve kusursuz! Pak ve kusursuz!) Varakanın varlığı Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki:
Ey Hatice, bana doğru söyledinse, ona gelen Nâmûs-u Ekber’dir ki, o Mûsâ’ya da gelmişti. Yani Cebrâil (Aleyhisselâm)’dır Muhammed’e gelen dedi Varaka. O, muhakkak, bu ümmetin Peygamberidir dedi. Çünkü İncîl ve Tevrât’ta o da bunları okuyordu.
Kendisine söyle: Sebat etsin!“ dedi. Hz. Hatice, dönüp Varaka b. Nevfel ‘in söylediklerini Peygamberimize haber verdi.
Dakika 26:00
Varakanın Kâbe-i Şerif’te Peygamberimize Rastlayışı ve Başına Neler Geleceğini Bildirmesi:
Peygamberlik bu dünyanın en ağır yükü en zor işidir. En faziletli mevkii makamıdır ama bir kul için zahmeti, yükü, ağırlığı da beşer üstündedir. Allah’ın yardımıyla bu yük ağır yük taşınabilir.
Varaka b. Nevfel; Peygamberimize Kâbe-i Şerif’i tavaf ederken, rastlayıp: „Ey kardeşimin oğlu! Gördüğün, işittiğin şeyleri bana haber ver bakayım!“ dedi. Peygamberimiz haber verince, Varaka:
„Varlığım Kudret Elinde Bulunana yemin ederim ki; sen, muhakkak, bu ümmetin Peygamberisin! Sana gelen Nâmûs-u Ekber, senden önce Mûsâ’ya da gelmiş olandır. Muhakkak, sen kavmin tarafından yalanlanacaksın! Putperestler seni yalanlayacak, müşrikler seni yalanlayacaklar. Sana işkence de yapılacak! Ey Muhammed, bunlara hazır ol! Sen, yurdundan da çıkarılacaksın! Seni Mekke’den de çıkaracaklar! Seninle çarpışılacak da! Seninle savaşacaklar da!
Andolsun ki, eğer ben o günlere erişirsem, Allah’ın dinine-Kendisinin bildiği yardımlarla-yardımda bulunacağım!“ dedikten sonra, Peygamberimizin yanına varıp başının tepesinden öptü. Peygamberimizde, ayrılıp evine gitti.
Ey dünya! Hz. Muhammed’in safına gelin, O’nun safında Allah’ın emrinde Allah ne diyorsa onu yapmaya gayret edin! Ey dünya, aklınızı başınıza alınız! Hz. Muhammed’e tâbî olunuz!
Hz. Hatice’nin Cebrâil Hakkında Addas’tan Bilgi Alışı:
Hz. Hatice (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn); Utbe b. Rebîa’nın kölesi Addas’a gitti.
Addas, eski kitapları okuyordu ve İncîl Tevrât’ı bilenlerdi ve Ninova halkındandı. Ona:
„Allah aşkına! Sende, Cebrâil hakkında, bana verebileceğin bir bilgi var mı?“ diye sordu. Addas:
„Kuddûs! Kuddûs! (Pak ve kusursuz! Pak ve kusursuz!) Halkı putlara tapan şu belde de Cebrâil anılır mı hiç?“ dedi Hz. Hatice:
„Sen, onun hakkında bildiğini bana haber ver!“ dedi. Addas:
„Cebrâil, Allah’ın Nâmûs-u Ekber’idir. O, Allah ile peygamberleri arasında, Allah’ın emîni, elçisidir. Mûsâ ve Îsâ (Aleyhimüsselâmlar)’ın sahibidir. O, peygamberden başkasına gelmez!“ dedi. Görüyorsunuz Addas’da da gerçek bilgiler var.
Dakika 30:35
Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın Hirâ ’da Peygamberimize Uyanıkken Gelişi:
Ramazan ayının 17’sinde, Pazartesi günü, Hirâ mağarasında, seher vakti, uyanık bulunduğu sırada. Peygamberimize Hakk’ın emri geldi. Vahiy meleği Cebrâil (Aleyhisselâm) ki onun diğer adı “Nâmûs’u-Ekber’dir”. Bir insan sûretine girmişti en güzel sûrette geldi ve o en güzel bir sûrete bürünmüş, en güzel kokular sürünmüş olduğu hâlde göründü. Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın üzerinde sırmalı atlastan elbise vardı. Peygamberimiz:
„İkrâ! (Oku!)“ dedi. Peygamberimiz:
„Ben, okuma bilmem!“ dedi.
O zaman, melek Peygamberimizi tutup, tâkati kesilinceye kadar sıktı. Sonra, bırakıp:
„Oku!“ dedi.
Evet, bunu birkaç kere tekrar edince Peygamberimiz:
„Ben, okuma bilmem!“ dedi.
Sonra melek, Peygamberimizi tutup, üçüncü kere sıktı. Sonra da bırakıp:
„Oku!“ her şeyi yaratan Rabbinin ismi ile O insanı pıhtılaşmış bir kandan yarattı.
Oku! Ki, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini öğreten, bol mu bol kerem ve ihsân Sahibidir“ (Alâk Sûre ’sinin 1’den 5’e) kadar bu âyetleri okudu.
Cebrâil (Aleyhisselâm): „Yâ Muhammedi Yüce Allah, sana selâm söylüyor ve senin için ‚Sen, Benim, bütün cinlere ve insanlara Peygamberim Rasûlümsün! Onları “Lâ ilâhe illallah Muhammedür Rasûlullah” kelime-i tevhîdine dâvet et!” buyuruyor dedi.
İşte görev apaçık Peygamberimize peygamberlik görevi Allah tarafından iletildi görev verildi. Ey dünya! Allah’ın verdiği görevi sen inkâr edersen, bu Peygamberin peygamberliğini kabul etmezsen Allah’ı inkâr ettiğinin farkında mısın? Allah’ı inkâr edenden daha kâfir, daha zâlim, daha alçak ve şerefsiz kim olabilir? Ebedî cehennemde başka kim kalabilir? İşte ancak inkârcılar, münâfıklar, müşrikler kalacaklardır ebediyyû’l-ebed. Aklını başına al! Hz. Muhammed bütün âlemlerin, bütün çağların, bütün milletlerin O Peygamberidir. Hem de rahmet Peygamberidir. Aklını başına al! Görev verildi Peygamberimize apaçık…
Dakika 35:00
Hz. Hatice’nin Peygamberimizi Teselli Edilişi ve Varaka ‘ya Tekrar Götürüşü:
Peygamberimiz Yüce Allah’ın tarafından Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın getirip tebliğ ettiği risâlet vazifesini kabul ederek evine dönerken hiçbir ağaca ve taşa rastlamadı ki kendisini selâmlamasın. Yani bütün ağaçlar, dağlar-taşlar O’nu selâmlıyordu, Peygamberimize selâm veriyorlardı. Ey inanmayanlar! Siz taştan, ağaçtan daha kötüsünüz, derhâl inanın! Bakın dağlar-taşlar, ağaçlar O’na selâm veriyor, O’nun Peygamberliğini tasdik ediyor. Hattâ onlar sevincinden bayram ediyorlar. Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) yüreği titreyerek eve gelip Hz. Hatice’nin yanına girdi:
“Beni sarıp örtünüz! Beni sarıp örtünüz!” buyurdu. Korkusu titremesi gidinceye kadar vücudunu sarıp örttüler.
İmâm-ı Zührî’nin bildirdiğine göre: “Peygamberimiz Hazreti Hatice’ye uykuda rüyada görüp de sana söylemiş anlatmış olduğum şeyi Rabbim bana Cebrâil (Aleyhisselâm)’ı göndererek açıkladı” buyurup Yüce Allah tarafından gelenleri de Cebrâil (Aleyhisselâm)’dan işittiklerini haber verdi.
“Doğrusu kendi hakkımda korkmuştum!” dedi. Hz. Hatice:
“Öyle söyleme! Vallâhi Allah seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye düşürmez. Çünkü Sen akrabanı görür gözetirsin, işini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın. Yoksula verir hiç kimsenin kazandırmayacağını kazandırırsın. Konuğu, misafirleri ağırlarsın, Hak yolunda karşılaştıkları musibet ve felâket hadiselerin de halka yardım edersin. Sözü doğru mu en doğru söylersin, Emâneti yerli yerince yerine getirir verirsin. Güzel mi güzel ahlâk güzel huyların hepsi sende güzel huylusun da!” dedi. Sonra da Peygamberimizi yanına alıp, amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzzâ b. Kusâyy’a götürdü. Varaka câhiliye devrinde Hristiyanlığa girmiş bir kimse olup Arapça yazı bilir ve İncîl ’den Allah’ın dilediği kadar bir şeyler yazardı. Çok da yaşlanmış ve gözleri de görmez olmuştu. Ona:
“Ey amcamın oğlu dinle bak kardeşinin oğlu ne söylüyor?” dedi. Hatice Annemiz Varaka ’ya: “Peygamberimizi dinle bak neler söyleyecek?” dedi.
Varakanın Peygamberimize Peygamberliğini Başına Gelecekleri Bildirmesi:
Çünkü İncîl’de, Tevrât’ta bunlar yazılıyordu. Varaka:
“ Ne gördün kardeşimin oğlu?” diye sordu.
Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) gördüklerini, işittiklerini haber verince Varaka:
“Senin bu gördüğün Allah tarafından Mûsâ (Aleyhisselâm)’a indirilmiş olan Nâmûs’ul-Ekber’dir dedi. Yani Cebrâil (Aleyhisselâm) dedi. Ah dedi keşke kavminin seni yurdundan çıkaracakları zaman ben sağ ve genç, dinç olsaydım dedi.
Dakika 40:10
Ey dünya gençleri Muhammed’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) safında yer alın! Hz. Muhammed’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) tâbî olun! Ey iyi dünya gençleri, son pişmanlık fayda vermez.
Peygamberimiz: “Onlar beni çıkaracaklar mı ki?” diye sordu. Varaka:
“Evet, çıkaracaklar” dedi. Çünkü senin gibi bir şey getirmiş bir kimse yoktur ki düşmanlığa ve işkenceye uğramasın!” dedi. Dünyanın en büyük gaddar düşmanları Peygamberin düşmanıdır. Dünyanın en şeddeli kâfirleri Peygamberin düşmanıdırlar. Çünkü bâtıl hakka düşmandır. Ama peygamberlerin dostu kesin Allah’tır müminlerdir. Evet, peygamberlere, her peygambere bu düşmanlık yapılmıştır. Varaka söylüyor bunları.
“Sen ise dünyanın cihân peygamberisin, Sana daha çok düşmanlıklar yapılacağını söyledi”. “Eğer ben Senin dâvet günlerine yetişirsem Sana son derecede yardım ederim” dedi. Çok geçmeden de vefât etti. Ama görüyorsunuz Peygamberimizi tasdik ederek gitti dünyadan, inkâr ederek gitmedi tasdik ederek gitti.
Hazreti Hatice’nin Hazreti Cebrâil (Aleyhisselâm) Hakkında Bir Denemesi
Varaka b. Nevfel, Hz. Hatice’ye:
„Cebrâil (Aleyhisselâm); Allah ile peygamberler arasında, Allah’ın emînidir. Sen, Muhammed’i, görmüş olduğu şeyleri gördüğü yere kadar götür. Kendisine gelen şey gelince, başını saçını aç! Eğer o Allah tarafından ise, Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm) gördüğü şeyi göremezdir!“ dedi. Yani saçını açarsan meleği göremez dedi. Hz. Hatice öyle yaptı. Peygamberimize:
„Ey amcamın oğlu! Şu sana gelen sahibin (Melek) geldiği zaman, bana haber verebilir misin?“ diye sordu. Peygamberimiz:
„Evet! Haber verebilirim!“ buyurdu. Hz. Hatice:
„Öyle ise, o sana gelince bana haber ver!“ dedi.
Cebrâil (Aleyhisselâm) daha önce gelmiş olduğu gibi yine geldi. Peygamberimiz Hz. Hatice’ye:
„Ey Hatice! İşte, Cebrâil (Aleyhisselâm) yanıma geldi“ buyurdu. Hz. Hatice:
„Kalk, gel de ey amcamın oğlu! Sol dizimin üzerine otur!“ dedi. Peygamberimiz oturunca, Hz. Hatice:
„Onu görüyor musun?“ diye sordu. Peygamberimiz:
„Evet! Görüyorum!“ buyurdu. Hz. Hatice:
„Kalk da sağ dizimin üzerine otur!“ dedi. Peygamberimiz, kalkıp onun sağ dizinin üzerine oturdu. Hz. Hatice:
„Onu yine görüyor musun?“ diye sordu. Peygamberimiz:
„Evet! Görüyorum!“ buyurdu. Hz. Hatice:
„Kalk da, kucağıma otur!“ dedi. Peygamberimiz, kalktı Hz. Hatice’nin kucağına oturdu. Hz. Hatice:
„Onu hâlâ görüyor musun?“ diye sordu. Peygamberimiz:
„Evet! Görüyorum!“ buyurdu. Peygamberimiz kucağında olduğu hâlde Hz. Hatice, başörtüsünü açtı ve:
„Yine onu görüyor musun?“ diye sordu. Peygamberimiz:
„Hayır! Görmüyorum!“ buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Hatice:
„Ey amcamın oğlu! Sebat et! Müjdeler olsun ki, vallâhi, bu sana gelen melektir; şeytan değildir!“ dedi.
İşte görüyorsunuz sevgili dostlarımız, Hatice Annemizin firâsetini.
Dakika 45:00
Hakla bâtılı ayırt eden bir yapısına bakın, yeryüzünün en büyük Sıddıkâ hanımlarının başta gelenlerinden biridir Hatice Annemiz (Radıyallâhu Anha). Annem benim Annem, Annem İslam âleminin Annesi. Annem, Annem gerçek bir Anne… Evet, Yüce Allah ebediyyû’l-ebed râzı olsun (Radıyallâhu Anha ve Erdahüm Ecmaîn).
Sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah’u Teâlâ bir sonraki dersimizde ilk abdest ve namazla ilgili Cebrâil (Aleyhisselâm)’ın gelişi ve ilk abdestin alınışı, ilk namazın kılınışı ile ilgili İnşâ’Allah bir sonraki dersimiz başlayacaktır.
Dakika 46:23