Tefsir 10-01

10- Tefsir Ders 10 hayat veren nurun keşif notları

10- Kur‘an-ı Kerim Tefsir Dersi 10

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler,

 

Bakara Sûresinin bir ve beşinci âyeti dâhil birden beşe kadar olan âyetlerin tefsîrî, tevîlî ve keşfi üzerinde  hayat veren  dersimiz  devam  etmektedir.   Hayat veren Kur ’an-ı Kerim’in bizzat kendisidir, İslam’ın kendisidir.  Çünkü İlâhî müessesesidir Vahyi İlâhî’dir. Onun için Cenab-ı  Hak  İslam’ı,  Kur ‘an-ı  Kerim’i,  Hz. Muhammed’i (A.S.V)   İslam  ile  göndermiş.   İslam insanlık âlemine hayat  veren  yegâne  Allah’ın  kendi  nizâmıdır.  Allah’ın  yegâne  kânûnlarıdır.  İnsanlığa  doğru  söylemek  gerekmektedir.  Hiç kimseye  kavuk  sallamadan  doğruyu  söylemek,  insanlığa  dost  olmaktır. İnsanlığa dost doğruyu söyleyerek olur.  Her  felsefeye  ayrı  yağ  yakarsanız  bâtıl  inançlara  ışık  yakarsanız insanlığa  en  büyük  kötülüğü  yapmış  olursunuz.  Yanlışa  ışık  yakılmaz,  yanlışa  yağ  yakılmaz, dalkavukluk  yapılmaz.  İnsanlığa  yazık  olur  ve  Allah’tan   utanmak  lâzımdır,  Allah’ı seven  Allah’tan  korkan,  Allah’tan  utanan  bir  insan  doğru  söylemelidir.  Onun  için  doğru  İslam’ın  kendisidir,  doğru  Kur’an-ı  Kerim’in  kendisidir bize  düşen  bunu  doğru  anlayıp  doğru  anlatmak  ve  doğru  yaşamaktır.  İşte  bunun  için  çırpınıyoruz  insanlığa  dost  olmak,  insanlığa  hayırlı  hizmet  vermekle  olur. İnsanlığın hayrına çalışmakla olur.  Yoksa  çok  yazık  olur,  ne kendimize yazık  edelim,  nede başkalarına  yazık  olmasına  yardımcı  olmayalım. Herkesin  kurtuluşuna  katkıda  bulunmaya  çalışalım.  Kurtarıcı İslam’dır,  onu tebliğ  etmek  bize  düşer.  Bununda İslam’ın en  başında  İslam’ın  temelinde  îmân   gelmektedir.  Onun  için  İslam’ın  en  büyük  müçtehit  ve  en  büyük  filozoflarından  Ebû  Hanîfe’nin  vasiyetleri  ile  yine dersimize  devam  ediyoruz.

Diyor ki; O  (Rahmetullâhi Aleyh  ve Aleyhim  Ecmaîn)  îmân  hakkında  şöyle  diyor; Dil  ile  ikrâr, kalp  ile  tasdîk.  İslam’ın  bütününü,  kalbinle  tasdîk  edip  dilinle  ikrâr  edeceksin.  Yalnız  dil  ile  olsaydı  münâfıklar  mü’min  olurdu.  Bilmekte  kâfî  olsaydı  ehli  kitap  mü’min  sayılırdı çünkü  onlar  Hristiyanlar,  Yahûdîler  kitaplarında  İncîl’de, Tevrât’ta  kendi  öz  evlatlarını  bildikleri  gibi  Hz. Muhammed’i  biliyorlardı  tanıyorlardı.

Dakika 5:22

Tasdîk  etmeyenler  mü’min  Müslüman  olamadılar.   –  Münâfikûn Sûresinin  1’nci  âyetine  bakın Bakara  Sûresinin  146’ncı âyet-i kerimesine  baktığımız  zaman  bu  gerçekleri  bir, bir  görmekteyiz. Çünkü  Cenab-ı  Hak  o  sûre-i  celîle de  rakamını  verdiğim  âyet-i  kerimede

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٤٦﴾

Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak öyle  diyor.  Onlar Hristiyan  ve  Yahûdîler  öz  evlatlarını  bildikleri  gibi  biliyorlardı  Hz. Muhammed’i  İncîl de, Tevrât’ta  biliyorlardı!   Ne  yazık ki  tasdîk  etmeyenler  mü’min  Müslüman  olamadılar.   Çünkü Allah’ın İncîl’de  haber  verdiği  Îsâ’nın  Aleyhisselâm  müjdelediği  Mûsâ’nın haber  verdiği,  en  büyük  Peygamber  son  Peygamber  Hz. Muhammed’i  bile, bile  gizlediler  sakladılar  ve  İslam’ın  son Peygamberini  insanlığa  duyurmadılar.  Müslüman  olmadıkları  gibi,  başkalarının da  Müslüman  olmasına  engel  oldular.  Hâlâ  bu  durum  tehlike  boyutlarıyla  devam  etmektedir.

 

Değerli kardeşlerim,

 

İslam’ın âmentüsünde  bütün  Peygamberler  mevcuttur.    İslam’ın âmentüsünde  bütün  kitaplar  mevcuttur.  Kur’an, İslam  okyanusunda İslam şerîatında   geçmişin  bütün  değerleri  mevcuttur  çünkü  dîn  İslam’dır. Bütün  Peygamberlerin  dîni  İslam   idi ve  en  büyük  ve en  son  Peygamber Muhammed’le  Kur’an-ı  Kerim ile  İslam  şerîatıyla  bu  İslam,  kıyâmete  kadar  devam  etmektedir.  Diğer Peygamberlerle  İslam  geldi,  Muhammed’le  ebediyyâta  devam  etmektedir.  Dünya da  hiçbir zaman  dîn iki  olmamıştır  olmaz.   Bunun  için  İslam’ın  deryâsında  geçmişin  değerleri, geçmişin  şerîatları,  geçerli  yönleri,  neshe  uğramayan  yönleri,  Kur’an’ın teyit  ettiği  himâyesinde  bulundurduğu, bütün  değerler  İslam da  Kur ‘an-ı  Kerim’de mevcuttur. Öbür kitaplar  tahrife  uğradığı  için, onlar  bozulduğu  için   Cenab-ı  Hak  ne yaptı?  Muhammed’in  şerîatıyla  İslam’ı  yeniledi.  Yepyeni  şerîat  işte  İslam’ın, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in  ortaya  koyduğu  şerîattır.  Bunu  bütün  kalbinle  tasdîk  edip  dilinle  ikrâr  edeceksin.  Yalnız  dil  ile  olsaydı, tekrar  ediyorum münâfıklar  mü’min  olurdu.   Bilmekle  kâfî  olaydı  ehli  kitap   mü’min  sayılırdı. Çünkü  onlar,  yâni  Hristiyanlar,  Yahûdîler,  kitaplarında  İncîl’de Tevrât’ta kendi  öz  evlatlarını  bildikleri  gibi Hz. Muhammed’i  biliyorlardı.

Dakika 10:05

Bunu Allah  söylüyor  Kur ’an da  âyet-i  kerimeyi  okudum  biraz  önce.   Tasdîk  etmeyenler  ne  yazık ki  mü’min   Müslüman olamadılar.  Dünya da  iki  dîn  beş  dîn  yoktur.  Dünyada  tek  dîn  vardır.  Îsâ’nın,  Mûsâ’nın  dîni  diğer  bütün  Peygamberlerin  dîni  hepsi tek  İslam  dînidir. İslam  Âdem’le, İdrislerle, Şit’lerle, Nuhlarla, Sâlihlerle, Hudlarla, İbrâhimlerle, İsmâillerle, İshak’la, Yâkuplarla, Yusuflarla, Mûsâ  ile Dâvûd, Süleyman ile Zekeriyâ  Yahyâ  ile Îsâ ile  İslam  Muhammed’e  kadar  gelmiş. Muhammed’le  İslam  yepyeni  şerîata  kavuşturulmuş  ve  kıyâmete  kadar Muhammed’le  Kur’an’la  devam  etmektedir.

İnsanlığı aldatmayalım,  insanlığa doğru söyleyelim.   Hristiyanlara yağ  yakarsak  onlara  iyilik  etmiş  olmayız ki.  Yahûdî’ye yağ yakarsak,  ateistlere,  tağuti zihniyete  yağ  yakarsak  insanlığa  iyilik  etmiş  olamayız.  İyilik  etmek  Allah’ın  doğrularını,  Kur’an-ı  Kerim’i  Vahyi İlâhîyi  Hz. Muhammed’in  uyguladığı  İlâhî  nizâmı  insanlara  doğru  anlatmamız  gerekir.  Onun için  Cenab-ı Hak  âyet-i  kerimesinde:

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿٤٥﴾

Kıymetli dostlarım!

Sana  vahiy olunanı  oku ki  bu kitap işte Kur’an-ı  Kerim Cenab-ı  Hak  Kur’an-ı  oku  diyor. Namazı kıl,  muhakkak ki  o  namaz 5  vakit  namaz  yerli  yerince  mükemmel kılındığı  zaman  ne diyor? (تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء) Fuhşiyattan,  çirkin  kötülüklerden  kişiyi  men eder.  (وَالْمُنكَرِ) Diğer kötülüklerden de men  eder.  (وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ) Allah’ı zikir  elbette  en  büyüktür. (وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ) Allah  yaptıklarınızı  en  iyi  şekilde  bilmektedir, çünkü  her şeyi  biliyor.

Yine Ebû  Hanîfe (Rahmetullahi Aleyh)  İmâm-ı Âzâm  o  büyük  imam, büyük  hukûkçu   İslam hukûkçusu  bu  zât-ı  muhterem  diyor ki: îmân,  tasdîk, bilgi, ikrâr İslam’dır, sevgidir diyor yâni  hepsinin  mânâsı  îmândır diyor. Allah’ı eşsiz  sevgiyle  sever,  Allah’a  kalben  iftirâ  et  deseler ateşte  yanar, yanmaya  râzî  olurda!  Yine  iftirâ  edemez.  Allah’a iftirâ nedir? Allah’ın oğlu  var  dersen  bu  en  büyük  iftirâdır. Allah ikidir,  üçtür  dersen  bu  en  büyük  iftirâdır.  Üzeyir Allah’ın  oğludur  dersen  bu Allah’a  en  büyük  iftirâdır.  Allah, eşi  benzeri  bulunmayan   sadece  yaratan, mahlukâtı  kulları  olandır Vâcibü’l Vucüt’tur.  Onun  için kıymetli  kardeşlerim,  Allah’ı  kendi  yüce isimleriyle  kendi  yüce  sıfatlarıyla,  kendi  kelâmıyla  kendi  tanıttığı  gibi  Kur’an’da  Hz. Muhammed’in (S.A.V)  bize  anlattığı  gibi, Allah’ı tanımak  zorundayız.

Dakika 15:10

Îsâ’lar, Mûsâ’lar  Aleyhimüsselâm  yanlış  tanıtmadılar.  Yalnız  sonradan   Îsâ  yolundan,  Mûsâ  yolundan  sapanlar, Muhammed’in  yoluna  inanmayanlar  işte  saptılar  sapıttılar. Bunun  için  İslam’da  îmân,  Ebû  Hanîfe  bunu  anlatıyor.  Kalp ile  teslimle  boyun   eğmek  diyor  Allah’a    tâbi. Hem  tasdîk,   hem  bilgi  ikrâr  İslam’dır, sevgidir.  Allah sevgisi,  Allah’ı  eşsiz  sevgi  ile  sever,  Allah’a  kalben  ve  hiçbir  sûretle  iftirâ  etmeseler,  ateşte  yanar  yine  iftirâ  etmez.  Onun  için  insanlar  şu  sınıflara  ayrılmıştır: müminler, münkirler,  münâfıklar, müşrikler, fâsıklar, âsîler gibi  kısımlara  ayrılmaktadır.  Şimdi tasdîk,  tabii ki  ikrâr   bunların  temelinde  hak  bilgi,  doğru  bilgi  olacaktır.   Hak  bilgi  Allah’ın  gönderdiği  Vahyi  İlâhî’dir.  Kesin  haktır, kesin  gerçektir. Kur’an-ı  Kerim’i  işte  Hz. Muhammed  dosdoğru  Allah’tan  aldığı  bilgiyi  insanlara  doğru  olarak  aktarmıştır. İtikâtta,  amelde,  ahlâkta,  hukûkta  bütün  teferruâtıyla  Hz. Muhammed’in  anladığı  Kur‘an’ı  anlattığı  İslam’ı  uyguladığı  İslam’ı,  müçtehitler  İslam   âlimleri  koruyarak  anlamışlar, kayda  geçmişler koruyarak  gelmişler,  bu  korunarak hak  bilgi  devam  etmektedir.  Bu yola  Ehl-i Sünnet  Ve’l-Cemâat  yolu  denmektedir.  Ehl-i Sünnetin  dışındaki  yanlış  dîn  anlayışına  ise Ehl-i Bid’at  ve dalâlet  denmiştir.  Bunun  için  değerli  kardeşlerimiz,  îmânın  gerçek  tasdîke, gerçek  ikrâra  İslam’ın  gerçek  bilgiye  kavuşması  için   önce  hak  bilgi   doğru  bilgi,  Ehl-i Sünnet  yolundan  mutlaka  tahsil  edilmelidir te’mîn  edilmelidir. Hak  bilgi  ile  bilgilenmelidir.  Doğru  bilgi  sahibi  olmadan, bu  tasdîk  doğru  ikrâr  olmaz.  Doğru  sevgide  olmaz.  Ya  Ehl-i  Bid’at  ortaya  çıkar  veyâhut da şirk  ortaya  çıkar.  Ehli bid ’atın da şirke  düştüğü   korkunç  tehlike  durumlar  bulunmaktadır.  Müslüman  olan veyâ  olmayan  bütün  milletlere  doğru  bilgi  vermek  zorundayız.

Sevgili dostlarım,

 

Dîn îmân İslam  ile  şerîattır.  Dînin içeriğinde  îmân  vardır  İslam  vardır,  şerîat  vardır. Îmân  bellidir  İslam da  onun tamâmen  îmânın  dışa  vuran  yaşanan  şeklidir şerîatta  onun  kurallarıdır.  Ebû Hanîfe  yine  (Rahmetullâhi    Aleyh  ve  Aleyhim  Ecmaîn)  (dîn, îmân, İslam  ile  şerîattır  buyuruyor)  şerîatsız  İslam,  İslam’sız  şerîat  ve  îmânsız  İslam    yine  İslam ‘sız  şerîat  olmaz.  İslam,  kalp  ve  dil  ile Allah’a  teslîmiyyettir.

Dakika 20:10

Bakın  İslam’ın  İslam  kelimesinin Allah’a  teslîmiyyettir  diyor. Bütün  kalbinle  bütün  dilinle  Allah’a  teslîmiyyettir.  Burada  ‘teslîm-i  küllî’  ile  ‘tevekkül-ü  küllî’  ile  Allah’a  hem  teslim  olmak  hem  tevekkül  etmek burada  İslam’ın  açıktaki  dînin  açık  şekli  görünen  şekli  tamâmen  İslam’dır.  Kalp  ve  rûh  yönündeki  tasdîk  ise  tamâmen  îmânla  ilgilidir.  Onun  için  dîn  hem  îmândır, hem  İslam’dır  hem  şerîattır.  Şerîat  deyince  başkaları  sanki  İslam’dan   ayrıymış  gibi, bunu  ayrı  göstermeye  çalışmaktadırlar.  Şerîat  İslam’ın  bizâtihi  kânûn  ve  kurallarıdır.  Bizâtihi  İslam’dır  ve  îmândır.  Bunun  için  kıymetli  kardeşlerim,  şerîatı  İslam’dan  koparmak  bu  İslam’sızlık   ortaya  çıkar.  Ne  îmânı  İslam’dan  koparabilirsiniz  ne de  şerîatı  İslam’dan  koparabilirsiniz.  Bunların  üçü de  iç  içe  bir  dînin  kendisidir  o da  İslam  dînidir.  İslam kalp  ve  dil  ile  Allah’a teslimiyettir. ‘’Amelini  aldırış  etmeyerek,  küçümseyerek  terk  eden kâfir olur’’  Elmalının da  ve  başka  kaynaklara da  bakarsınız.  Elmalının tefsîrinin  Cilt 1 sayfa  174’e  bakabilirsiniz.

Bakın  amelini aldırış  etmeyerek küçümseyerek  terk   eden kâfir olur çünkü  İslam’da  her  emir Allah’ındır.  Allah’ın her emri de  değerlidir.  Hiçbir  emri  küçümsenemez onun  içinde  küçümseyerek  aldırış etmeyerek,  değer  vermeyerek  terk  edenler kâfir  olur  demişlerdir.

İslam,  îmân  ve  amellerin  toplamıdır. Buraya da dikkat edelim!  İslam,  îmân  ve amellerin  toplamıdır. İslam  dediğimiz  zaman   hem  îmânı hem  tüm amelleri  içermektedir. Düşmanın  kesin  zorlaması    ölüm  tehlikesi  olmadan, îmânı  saklaması  hapsetmesine izin  yoktur.  Yâni  îmân,  İslam  vicdânlara mahkum  yapılacak   esîr  yapılacak  îmân sistemi  bir  dîn  değildir.  İslam  cihân  hâkimiyetini  sağlayan  ve  bütün  âlemlere  hükmeden  Allah’ın  hâkimiyettir.  Sen Allah’ı  nereye  mahkûm  etmeye  esîr  etmeye  çalışıyorsun?  Sen  kendin  küfre  esîr  olmuşsun,  şirke  esîr  olmuşsun, Müslümanı da  kendin  gibi  yapmaya  çalışıyorsun.  Bu  zorbalıktan  vazgeç  Müslümana  düşmanlıktan   vazgeç Müslümanı  özgür  bırak.  Müslüman  itikâtta, amelde,  ahlâkta  dînini  yaşasın.  Müslümana  hükmedecek  Allah’u Teâlâ’dır.  Çünkü  İslam  Allah’ın  hâkimiyetidir Müslüman  Allah’ın   hâkimiyetini  tanıyan, onun  emrine  giren  kişidir.  Sen  Müslümanı  nereye  mahkûm  etmeye  çalışıyorsun?  Dîni  nereye  sokup da  o  zihni  zindanda  bırakmaya çalışıyorsun?  Güneşi  sen   fındık  kabuğuna  doldurup ta  burada  mahkûm  olacaksın  diyebilir misin sen?  Ey insanım  diyen  adam!

Dakika 25:00

Bu  zorbalığından   vazgeç  Müslümanı  özgür bırak.  Burada  Müslümanın  özgürlüğü  demek  dünyada  bütün  milletlere  özgürlük  demektir  İslam, Allah’ın  hâkimiyeti  altında  bütün  insanlığın  özgürlüğüdür.  Hürriyet  yoludur  İslam, bu  zorbalıktan  vazgeç  insanlara  doğruyu  söyle.

Doğruyu  söylemen  için  doğruyu   bilmen  lâzım  o  doğru  İslam’ın, Kur’an’ın  Allah’ın  doğruları  Muhammed’in  uyguladığı  İslam  şerîatıdır.  Bu  İslam  şerîatına  düşmanlıktan  vazgeç. Sana  zorâkî   Müslüman  ol  diyen  yok  o  senin  kendi  ağa  keyfin  bilir.  Müslüman  olursun – olmazsın  seni zorlayan  yok, İslam’da  zâten  zorlamada  yok.   Ama  İslam’a da  zorlama  yok,  İslam’a da  kimse  zorlayamaz.  Eğer  bir  Müslümana  sen  şerîatından, İslam’ından  Kur’an’ından  vazgeç  Allah’ın  hâkimiyetinden  vazgeç  benim  hâkimiyetimi   kabûl  et  diyorsan bunu  hiçbir   Müslüman  kabûl  edemez. Ederse  Müslüman  değildir.    Sen  kim  oluyorsun da  senin  hâkimiyetini  kabûl  edeceğim  ben?  Kendîne de  yazık  etme,  Müslümanlara da insanlığa da  yazık  etme  burada  ayağını  denk  al!   Müslüman,  bu  uğurda  malını da  verir   canını da  verir   Ammâ,  Allah’ın  hâkimiyetinden  vazgeçmez. Şu anda  Müslümanları  esîr  etmiş  olabilirsiniz. Susturmuş,  korkutmuş, yıldırmışta olabilirsiniz ama   İslam   ne  yılar,  ne  korkar, nede  siner.  İslam,  hâkimiyetini kurmaya  devam  eder.  ‘Müslümanın  zindanda da  rûhunun hür  dolaştığını  unutma’   Müslümanı  hangi  zindana da  atarsan  at, Müslümanın  rûhu  hür  dolaşmaktadır  çünkü  Allah’a  bağlıdır.  Kula  kulluk  yapmaz,  uydurma  putlara  tapmaz,  Allah’tan  başkasına  kulluk  yapmaz.  Bunun  için  düşmanın kesin  zorlaması  ölüm  tehlikesi   olmadan,   îmânı  saklaması  hapsetmesine  izin  yoktur.  Müslüman îmânını saklayamaz.   Ancak ölüm  tehlikesi   karşısında  bir  rûhsattır.   (ölüm  tehlikesi  karşısında  ‘’nefsi  fedâ’’  fazîlettir)  öbürü  rûhsattır.  Onun için Müslüman, İslam’ı bilmeli,  yaşamalı bu saâdeti kendi  tatmalı,  bütün  insanlığa    en  büyük   iyiliği  yapmalı.  Yâni  İslam’ı  dünyaya  tebliğ  etmelidir.  Hayat veren  nizâm   işte  İslam  nizâmıdır Allah’ın kurduğu  düzendir.  Müslümanın  hem  ilim  irfânla  yetişmesine  engel  olacaksın   câhil  bırakacaksın,   hem de  ondan  sonra  câhil  kaldı  diye  câhil  diye  onun  tepesinde  sen  top  oynayacaksın.  Onu   çağ  dışı  ilân  edeceksin   kara  çalacaksın bu  senin   ihânetinden  oldu  yine.  Müslümanı   ve  insanlığı  İslam’dan   İslam’ı  ilimlerden  koparan  bu   tağuti  zihniyet  insanlığı   diri   bırakan  zihniyet  çağdışı  karanlık  beyinlerin   mahsûlüdür  insanlığın  geri  kalması.  İslam,  çağların  en  önünde,  en  yüce  en  üstünde ve  bütün  insanlığın  kurtuluşudur.  Çağdaşlık İslam’dadır ve yükselmek,  İslam’dadır.

Dakika 30:00

İslam  geldikten  sonra  dünya  okuma  yazmaya  başladı.  İnsan   hakları İslam   gelir  gelmez  dünyaya  ilân  edildi.  14  asır   önce  insan hakları  evrensel  beyannamesi  yayınlandı.    Kadın  hakları  Hz. Muhammed  tarafından  İslam  ile  verildi.  Bütün dünyanın  her  tarafında  kadını  insan saymayan,  insanın  çoğunluğu  köle  yaşayan  bir  ortamda   putların  dünyaya  hâkim  olduğu  ortamda  Hz. Muhammed  dünyada  en  büyük   devrimi  İslam  ile  yapmıştır.  Ve  bütün  insanlığa   insan  olmanın haklarını  ilân  etmiştir.   Onun  için  İslam ‘sız   yeryüzünde  sosyal  adâletin  olması  hayâl  mahsûlüdür.  Bir taraf  işte  liberalistler   birkaç  zenginin  emrinde  yaşamaktadırlar.  O birleri de mülkiyeti, hürriyeti  boğmuş  insanları  felç  etmişlerdir.  Birisi kriz  sistemidir  biriside  felç  sistemidir. Saâdet  ve  selâmet,  mutluluk  işte  sosyal  adâlet  sosyal  düzen  İslam’ın  bizzat  kendisidir.  Yalnız  İslam’ı  bilmeyen  İslam’dan  bahseden,  İslam’ı  kendi  kafasındakinden  ibâret  zannedenlerde  İslam’a  iyilik  etmiyorlar.  Müslümanlara  ve  insanlığa da  iyilik  etmiyorlar. Ey  Müslümanım  diyen  efendi! Sende  aklını  başına  al  ayağını  denk  al.  İslam  senin  kafandakinden  ibâret  değil  sadece.  Kur’an’ın  bütün  ufkuna  gel.  Kur’an’ın  deryâsında  bir  damla  olduğunu  bil. O deryânın  içinde  mutluluğu  ilân  et.  Damla  olduğunu  bil bir  damla  iken  be deryâyım  dersen  işte  o zaman hani  senin   deryân  deyip de  gösteremediğin  zaman   ne  oluyor?  Hem  yok  hem de  İslam’ı  o  damladan  ibâret  göstermeye  çalışıyorsun. Halbuki  sen  ve  senin   bilgin   deryâ da  bir   damla  bile  değil. Belki  bir  zerredir  belki bir  orada   bir  sadece  suyun  muhteviyâtından bir  bölünmez  en  küçük  bir  parça  bir  atom.  Bunun için  İslam’ın  ufkunu,  Kur‘an’ın  ufkunu, onun  deryâsını,  ezelî  ebedî  saâdet  onun  deryâsını  anlamadan  elbette ki  İslam’dan  bahsedip  kendi  bildiğinle  doğru  olup  olmadığında  kontrolden  geçirmeden,  ortaya  İslam  diye  bir  fikir  sürmekte  İslam’a  iyilik  değildir.

Burada  bütün  Müslümanların  kendini  yetiştirmesi  gerekmektedir.  Bir defa  İslam’ın, bütün  çağların   önünde  olduğunu bütün  derecelerin  en  yükseğinin  onda  olduğunu, insanlık  onunla  yükseleceğini, onunla  saâdete  ereceğini bir defa  bilmek  lâzımdır.  İslam  tartışmasız  İlâhî  nizâmdır  eşi  benzeri  yoktur. Dünde  yoktu, bugünde  yok, gelecekte de  yok. Şimdi  sevgili  dostlarım, bu âyetlerin  içerisinde ‘’igametun’’  kelimesi  bulunmaktadır. İkâme:  dikmek, düzeltmek, kıymetlendirme, devam  etme,  dikkat  etme  gibi  anlamlar  taşımaktadır.  (وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ) İşte  bu  ‘’yuğımun’’ (يُقِيمُونَ)   kelimesinin  aslı  ikâmedir  Cenab-ı  Hak  ne diyor  burada –  Namazı   dosdoğru  kılarlar.  Burada  namazı  emrediyor.

Dakika 35:12

Îmânın  yanında  hemen  namaz  ve  cihâd  bulunmaktadır. Çünkü  îmânda  cihâdla  namazda  cihâdla  bunların   tümü de  ilim  irfânla  olmaktadır. İlmi cihâd  olmadan  hiçbir  işin olmayacağı  ortadadır. Burada  Cenab-ı  Hak namazı  dosdoğru  kılarlar  diyor.  Peygamberimizde  „esselatu imadüddîn“ ‘’dînin  direkleri  namazdır’’  diyor  Peygamber  Efendimiz  (S.A.V) Hz. Muhammed diyor. Dînin  temeli  îmân, direkleri  namaz, diğerleri de  binânın  diğer  kısımlarıdır. Binânın  mimârı  Allah’u Teâlâ’dır. Yâni  mimârı  onun  ilkelerini  ortaya  koyan  namazı  emreden  tamâmen  Allah’u Teâlâ’dır. Dînin  temeli de, binânın  katmanları da  tamâmen  İlâhî’dir Allah’ın  emridir. Peki, bu dînin bu binânın mimârı Allah’u Teâlâ, kalfası  Hz. Muhammed Mustafa  Sallallahu  Teâlâ  Aleyhi Vesellem  Efendimizdir.  Peki,  bu  binânın  işçileri  kimlerdir? Ümmet-i  Muhammed’dir  Aleyhisselâtu  Vesselam. Ve  ümmetinin de  üzerine  selâm  olsun. Binânın  malzemeleri  nedir?  Şerîatın  hükümleridir. İslam  binâsının da  bütün  malzemeleri, Şerîat-ı  Garra-i  Ahmediyye olan  yâni  İslam  şerîatının  hükümleridir. Direği  diken  İslam  cemâdâtlarıdır. Namaz, ferdî  ve  ictimâî cemâatle  kılınmaktadır.  Direkler  böyle  dikiliyor.  Cemâat  olmak, Kur’an’la  sünnetle  birlikte  hareket  etmek,  bir  ve  bütün  olmaktır.  Ey  kardeşim!  Burayı  anladın mı? Ey  Müslüman!  Anladın mı  burayı?  Cemâat olmak  ne demek  biliyor musun sen? İnşa’Allah  biliyorsundur.  Kur’an’la sünnetle  birlikte  hareket  etmektir.  Birinin, ağanın,  paşanın  emrinde hareket  etmek  değildir. Allah ne diyor ona  bakacaksın. Benim  liderim  şunu  diyor,  ötekisini  bunu  diyor, üstadım  şunu  söylüyor  demek   cemâat  değildir. Kur’an’la  sünnetle  birlikte  hareket  etmek  işte  cemâat  odur. Bir  ve  bütün  olmaktır.  Hem  parçalayacaksın, hem ağadan  paşadan  bahsedeceksin, hem  birilerinin  emrinde  hareket  edeceksin, Kur’an’dan  Kur’an’ı  sırasıyla  A’dan  Z’ye  Kur’an’la  sünnetle  hareket  ettiğini  zannedeceksin.  Kur’an’ı  bilmeyeceksin   sünneti  bilmeyeceksin ağanın,  paşanın,  liderin, önderin  falanın  filanın  emrinde  gideceksin ve  İslam’ı  parlayacaksın ondan  sonrada  ben  cemâatim   diyeceksin. Öyle  değil   kardeşim  Kur’an’la,  sünnetle  birlikte  hareket  etmek  bir  bütün  olmaktır.  Ümmetin  tamâmı  bir  ve  bütün  olmak  zorundadır.  Tekrar  söylüyorum!  Tek  yürek  tek  bilektir.  Hepimizin  âmentüsü  aynı  değil mi?  Hepimizin  kıblesi  aynı  değil mi?  Hepimizin  Rabbisi  bir değil mi? Hepimizin  Peygamberi  aynı  değil mi?  Hepimizin  elindeki  aynı kitap  değil mi?  Müçtehitlerimizin  ihtilâfı  rahmet  değil mi?  Bu  bölünme  parçalanma  nerden  geliyor bunu  söyler misin?

Dakika 40:03

Sor  bunu,  bölenlere  parçalayanlara  sor  bunu  niçin  bölüyorlar,  niçin  parçalıyorlar? Şirk  birleşmeye  çalışıyor  küfür  birleşiyor, tağutlar  birleşiyor, gerçek  birlik  ve  bütünlük  İslam da  Müslümanda  olacağı  yerde  Müslüman  neden  parçalanıyor?  Sorusunu  sor bu  parçalanmanın  sebebi  işte  ortada.  Kur’an’la sünnetle hareket  edilmediği  içindir.  Birilerinin  sözü  ve  ortaya  koyduğu onların  bütün  anlayışları  Kur’an’ın  yerine  geçmiş  durumdadır.

Allah’ın  yerine  başkasını  koyarsan,   Kur’an’ın yerine  başkasının  sözlerini  koyarsan,  sünnetin  yerine  başkasını  koyarsan, işte  o zaman  herkes  ne  olmuştur –  birinin  kulu durumuna düşmüştür  farkında  olarak  veyâ  olmayarak.  Burada  bilinçli  bu  işi  yapanlar,   bölenler, parçalayanlar  var.  Birde  bu  işi  farkında  olmadan  orda  temiz  niyetiyle, orada  bulunanlar  var.  Bunların  tümüne  sesleniyorum  Kur’an’la  sünnetle  birlikte  hareket  etmek,   bütün  ümmetin  görevidir. Bir ve bütün olmaktır. Namazları cemâatle  kılmaktır, cemâatle kılmak  demek  işte  Kur’an’la  sünnetle  bir  bütün   olmak  demektir. Tek  başına  kılmak  hazırlık  yapmaktır. Yâni  cemâati  terk etmek  değildir o da  gelemediği  zaman.

Ankebût  Suresi 45’inci âyete  şöyle  bir bakalım, Cenab-ı  Hak  bakın  ne diyor burada; Ankebût  Sûresi 45’inci âyet.  Burada en  büyük  zikir  Kur’an’ın kendisidir ve namazdır.  Kötülükten  men  etmeyen  namaz, sırtta  ağırlık  ve  yüktür, sıratta da  vebâldir. Sırtta ağırlık ve  yüktür,  yine   sırtta  vebâldir. Buna  dikkat  edelim  kıymetli  efendiler! Çünkü Cenab-ı  Hak  bize  Kur’an-ı  Kerimi  oku  diyor ve cemâat  olmamızı  namaz  kılmamızı, bir ve bütün  olmamızı  kesin  emrediyor. Öyle ise biz artık Kur’an’ı Kerim’le  uyum  sağlamadıkça  hedefe  ulaşmamız  zaferi  kazanmamız  uzak  görünüyor  hattâ   mümkün  görünmüyor.  Namazın şahsında temizlik, kalp kuvveti, nizâm, intizam,  sosyal yapılanma, rûhî hürriyetin yükselişi, mirâç,  arşa çıkaran merdiven,  uzaydan öte uzay yolculuğu, îmân lütfu ihsanla, bu âleme geri dönüştür. Namazın durumuna bir bakın namaz yatmaktan kalkmaktan ibâret sportif bir ibâdet değil. Namazın şahsında temizlik, kalp kuvveti, îmân, intizam, sosyal yapılanma rûhî hürriyetin  yükselişi, mirâç,  arşa  çıkaran  merdiven,  uzaydan  öte  uzay  yolculuğu, îmân  lütfu  ihsân  ile  bu  âleme  geri dönüştür. Bunun anlamını anladın mı değerli kardeşim?

Dakika 45:00

Namazda Allah’ın huzuruna durur durmaz o saflar omuz omuza,  Kâbe’yi Şerif’e dönüp Allah’ın  huzuruna  durduğun  zaman  işte  mirâca  yükseldiğinin farkında mısın?  Huzuru Îlâhide esas duruştasın derin saygınla, bütün varlığınla,  tüm sevginle,  bütün îmânınla  huzuru  Îlâhidesin.  İşte rûhî hürriyetin yükselişi budur. Allah’a kulluktadır, mirâçtır, arşa  çıkaran   merdiven de  işte  namazdır.  Uzaydan öte uzay yolculuğu  işte  budur. Uzaya  gidenlerin  görüyorsunuz, birinci  kat  semâyı  daha  kimse  birinci  kat  semâyı  keşfedemedi. Ötesine  kimse  gidemedi. Uğraşılıyor,  başarının da şartları var.   İnşa’Allah  dersimiz  onunla  ilgili derslerimiz gelince,  bu başarılarında şartlarını  açıklayacağız.

Îmân, lütfu ihsânla bu âleme geri dönüştür.  Seni huzurunda mirâca alıyor, tekrar ne yapıyor? Lütfu ihsânı ile seni bu âlemde yaşa diye seni geri gönderiyor. Bunlar lütuflarla, Allah’ın lütfu ile kişinin buluşması ve hayata dönmesi, mirâca yükselmesi,  tekrar hayata  dönmesi, bunlar lütuf  üstüne lütufturlar. Salât-namaz kelimesi duadır. Kalp, dil, bedenle intizamlı, kâmil ibâdetin adıdır namaz.  Kur’an’daki adı ‘’Salâttır’’  birde  ‘’essalhü’’  diye bir kelime vardır. Bu kelime ise Yahûdî selâmı, Tekfir iki uyluk hareketi reverans hareketi yahut başını eğer, kıçını oynatıp kasığına doğru yan bükerlermiş.  Buna reverans yaptı demektir buna Yahûdî selâmı denmektedir.  Onunla bunları karıştırmamak lâzımdır. Müslümanın işi dâimâ İslamî kurallara göredir.

Şunu herkes iyi bilsin ki: Müslümanın yaşadığı İlâhî kurallar, müstesna kurallardır.  Dünyada hiçbir kimseye benzeme şansı yoktur çünkü benzemeye gerek yoktur.  En yüce kaliteyi Allah İslam ile ortaya koymuştur. Erdemin tamâmını İslam ile ortaya koymuştur. Bunun için Müslüman ne Yahûdî’yi, ne Nasrânî’yi, ne doğuyu,  ne batıyı kimseyi taklit edemez kimseye benzemez,  Allah’ın  isteklerine  uygun   olarak  tam  bir  İslam  modelini  ortaya  koyar. İslam eşi bulunmayan bir yüce müessesedir.  Bütün insanlığın dînidir.  Kabûl eder,  etmez onu herkes kendi bilir.  Dünyada ne Yahûdî dîni, ne Hristiyan dîni, ne başkasının dîni diye ortadaki dînlerin tamâmı İslam’dan sapmadır.  İslam ise insanlığın, ezelden gelen ebediyata giden tek dînidir.  Bütün Peygamberlerin dînidir.  Bütün İlâhî kitaplar İslam’ın kitaplarıdır, ve Kur’an’da İslam’ın  deryâsında  mevcuttur. Nesh  olunacakları, hükmü  ortadan  kaldırılacakları, kaldırmış ve  yenilemiştir.

Dakika 50:00

Kur’an’ın  tasdîk  ettiği,  teyit  ettiği,  ve  himâyesinde  bulundurduğu  geçmişteki  bütün  kitapların  hükümleri  bugünde  geçerlidir.  Kur’an’da  bunlar  mevcuttur. Yalnız  Kur’an’ın  tasdîkinden ve  Hz. Muhammed’in  tasdîkinden  geçmiş  olmak  şartıyladır.  Biz  hiçbir zaman kendimiz  devrede  olmadık   olamayız çünkü İslam’da  ruhbanlık  yoktur. Bu Îsâ’nın dînin de de yok idi. Mûsâ’nınkinde de yok idi bunlar sonradan ortaya çıkarıldı ve papaları, papazları  ruhbanlaştırdılar  ve  İlâhlaştırdılar, İlâh  payı  verdiler.

Îsâ Allah’ın kuludur,  Meryem’in oğludur, ve  şanlı  bir  Peygamberdir. Allah’ın oğlu değildir çünkü Allah’ın oğlu olmaz. Allah’ın kulları olur bunun için Muhammed’de Allah’ın  oğlu  değildir kuludur  ve  en  büyük  Peygamberidir. Mûsâ’da öyledir,  İbrahim’de öyledir (Aleyhimüsselâm) bunlar Allah’ın kullarıdır ve Allah’ın Peygamberidirler. İslam âmentüsü gerçek âmentüdür.  İslam’ın âmentüsü ile Îsâ’nın, Mûsâ’nın, İbrâhim’in, Nuh’un,  âmentüsü aynıdır değişmemiştir değişmez.  Değiştirenlerin ki de âmentü değildir  uydurukça  bâtıl  inançtır.

Bunun için kıymetli dostlarım, dost doğru söyler.  Belki acı gibi gelir ama aslında  en  hayırlı, en  tatlı  odur. Bütün milletlere doğruyu söylemek en hayırlı  hizmettir. İnsanlığa hizmet etmeyen, doğruyu söylemeyen, insanlığa iyilik etmiş olmaz.  Bunun için kıymetli efendiler, bu âyet-i kerimelerin içerisinde bâzı edâtlar bulunmaktadır. (Ma)  edâtı şey, nesne,   akılsızlarda kullanılır, (Men) akıllılarda kullanılan bir edâttır. Kur’an’ı Kerimin âyetleri içinde, cümleler içinde bulunan edâtlardandır. (Kimse kimesne)

 

Rızık Allah’u Teâlâ’nın, canlıya zevk ve faydalanmak için nasip ettiği şeydir. Rızık nedir denirse,  kısaca bunun tanımı: Allah’u Teâlâ’nın  (C.C) canlılara zevk ve faydalanmak  için nasip  ettiği  şeylerdir. İnfak:  malın elden çıkması sarf ve harç edilmesidir.  İlmî ve mâlî,  maddi ve mânevî ibâdetler ki farzlar, vâcipler, menduplar gibi  kısımları  vardır.  Zekât başı çeker,  yâni infâk dediğimiz zaman ilk akla gelecek zekâttır.

Sevgili Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa  (S.A.V),  tüm Peygamberlerin sultânı,  tüm Evliyâların Sertaç’ı,  Rasûlü Kibriyâ Muhammed Mustafa,  Şefî-i Rûz-i Cezâ buyururlar ki; ‘’zekât İslam’ın köprüsüdür’’ (Keşfü’l Hafâ) hadisin kaynağı Keşfü’l Hafâ’da bulunmaktadır.  Demek ki zekât İslam’ın köprüsüdür. Bu köprü nerden nereye kurulmuştur? Dârul İslam’dan,  İslam yurdundan Dârusselama geçiş için köprü lazımdır.  Yâni İslam’dan cennete kurulan köprüdür.  Mutlaka Dârul İslam’dan Dârusselama geçmek için bu köprüden geçeceksin zekât olacaktır.

Dakika 55:05

İşte liberalizmin, bugün tahrip ettiği o tahrîbâtı onaracak İslam’dır İslam’ın en önde  gelen  zekât  müessesesidir.  Zekât nedir?  Kısaca zekât: Allah’u Teâlâ zengine malı verirken diyor ki; Ey zengin! Ben sana bu rızkı,  bu serveti,  bu malı mülkü veriyorum ama bu malın içinde fukarânın hakkı var.  Fukarânın hakkını,  muhtaçların hakkını, yetimin hakkını,  fakirin hakkını vereceksin diye zengine veriyor malı. Kesinkes zenginin cebinde,  fakirin hakkı  vardır. 40  milyarı   olan  bir  zengin, 1 milyarını  çekip  fakire  vermek  zorundadır. Bu parada,  altında,  gümüşte ve bâzı servette böyledir.  Bâzılarında 10’da 1’ini verecektir. Bâzılarında 20’de 1’ini verecektir ve bâzılarında da her ay verecektir, bâzılarında da yılda  verecektir. Yâni zenginden alıp fakire ver diyor Cenab-ı Hak, zekât budur. Zenginden fakire, burada  aradaki  dengeyi  kuran  dengesizliği  gideren ve  servet  düşmanlığını,  emek  düşmanlığını  ortadan  kaldıran,  servete de  düşmanlık  yoktur  emeğe de  düşmanlık yoktur.  ‘’Emekçinin, işçinin alnının teri kurumadan işçinin hakkını ver’’ diyen  Hz. Muhammed’dir,  İslam  dînidir.  Yâni emeğin hakkını ne ‘’Karılmas’’ ne ‘’Lenin’’ nede ‘’Stalin’’ ortaya koymadı. Bunlar 14 asır önce İslam bütün  değerleri,  gerçekleri  sosyal  düzeni  kurdu, sosyal  adâleti  kurdu  ve  uyguladı. Öyle günler geldi ki 2 dirhemi olmayanlar 200 bin dirheme sahip oldular.  Bugün milli gelir dağılımına bir  bakın buraya  ulaşan  dünyada  tek  devlet  var mı?  8  sene gibi  kısa  bir  zamanda,  bundan  öncesi  irşâd  ve  tebliğ  dönemi.  23 senenin  8  senesi  zarfında  İslam,  Arap  yarımadasını  öte  aştı,  Arap  yarımadasını  kuşattı.  En geri kalmış,  en vahşi,  en ilkel toplumları  en  medeni  hâle  getirdi ve 2 dirhemi  olmayanlar  8  sene  zarfında  200 bin dirheme sahip  oldular. 4 halîfe dönemine  bir  bakın.  Peygamberimiz  (S.A.V)  devrinde yerleşen, uygulanan İslam dîni 4 halîfe zamanda fakir kalmadı yeryüzünde, İslam âleminde ve gayrimüslimlere zekâtlar, sadakalar verilir duruma  geldi.  Zâten  İslam  sosyal  devlettir,  kimsenin  hakkını  kimseye  yedirmez. Zorbalara meydan yoktur.  Birkaç zenginin  fukarayı   sömürmesine  fırsat  verilmez  ve  emekçinin de  sermâye  düşmanlığına da  fırsat  verilmez.

Herkes vicdânlı ve mantıklı, insaflı olmak  zorundadır çünkü İslam’da  her şey  İlâhî’dir,  Allah’ın  emir  ve onun  hükümranlığı  geçerlidir.  Kulun rızası  için bir şey  yapılmaz  İslam’da,  her şey  Allah  içindir.  Allah’ın kullarına sevgi, merhamet Allah içindir, adâlet Allah’ın kendi kânûnlarının gereğidir.

Dakika 1:00:00

Sevgili dostlarım,

İslam’ı eğer insanlık âlemi A’dan Z’ye iyi anlasaydı kişilere bakmasalardı da   İslam’ın  kaynaklarına  bakılsaydı İslam  hukûkçularımıza,  İmâm-ı  Âzâm gibi  büyük  filozoflara,  Mâlîkî  gibi,  Şâfiî   ve  Hanbelî ki  gibi  o  büyük  hukûkçulara  ve  onların   çağıyla  bugünkü  çağı  karşılaştırsalardı İslam’ın  çağların  önünde  olduğunu  herkes  görürdü.  Bütün çağlara İslam’ın,  cevap verdiğini  vereceğini  görürdü.   Bütün  çağlar  Kur’an’ı  Kerim’in  içinde  yeni  açılan  gül  yapraklarına  benzer veyâ daha  sayfaları  açılmamış  kitaba  benzer. Bütün çağlar Kur’an’ı  Kerim’in  içinde  dürüm, dürüm  dürülüdür.  Yaşadıkça o  çağın  sayfası  açılır, Kur’an  ona  cevap  verir. İhtiyaçlara bir, bir cevap verir. İçtihâd işte ona  göre  yapılır. Bilinen asîl  hükümlerde  bilinmeyen hükümler  çıkarılır  ve  çağın  şartlarına  cevaplar  kolayca  verilir ve  yeni  şartlar  oluştukça  yeni  hükümleri  İslam  kendisi  ortaya  koyar.  Bunun için zekât,  Dârul İslam’dan Dârusselama geçiş için  köprüdür  ve  bu  köprü  çok  lazımdır.  Selâm yurdu  cennettir tamâmen  selâmetten  ibârettir. İşte dünyada  İslam’ın  hâkimiyeti  demek  dünyanın   tümüne  barışın,  sulhun, kardeşliğin, adaletin, sevginin, saygının  hâkim  olması  demektir.  Bu Allah’ın hâkimiyetidir. İslam şerîatının  bütün  kânûnları Allah’ın  kânûnlarıdır.  Selâm yurduna   yerleşmek  için yatırımını  oraya  yap,  yâni  selâm  yurduna  yap.  Dünyayı şantiye olarak kullan, dünyada  en  çok  çalışan  sen  ol ama  yatırımını  o  selâm  yurduna  yap.  Selâm yurdunun  ne  olduğunu  bil, Dârul İslam’dan  Dârusselama  geçiş  var. Eğer ben dünyada  ölmeyeceğim  ben  dünyada  kalacağım dersen böyle  bir  dünyada  yaşantı  yok  dünya  ölüm  yurdudur.  Dünyada  öldüler,  sende  öleceksin,  bende  öleceğim selâm  yurduna  hazırlık  yapacağız.  Selâm yurduna  hazırlık  yapan  zengin,  selâm  yurduna  hazırlık  yapan  fakir,  kimsenin  hakkını  yer mi? Emeğin  düşmanı  olur mu? Sermâye  düşmanı  olur mu? Kimsenin  hakkını  yer mi? O  hak  yiyenler  domuzlardan  daha  kötü çünkü domuzun  yaradılış  bir  gâyesi  vardır.  O yaradılışında aynen necis ve  pistir,  pislikleri  yer  ve  trişin  kurlarıyla  dolup  taşar. Necis bir yaratıktır  ama  onun  öyle  yaratılmasının  hikmeti  onun  bir tabiatta    görevi  vardır.  Solucanında  görevi var,  bütün  böceklerinde  görevi  var. Tüm canlıların  görevi  var, yerde  gökte  ne  yaratılmışsa  bunların  bir  görevi  var.  Bir maksat için  yaratılmış  bunlar,  ama  şunu  unutma!  Her şey insan için  yaratılmıştır,  insana  hizmet  için. İnsan ne için yaratılmış? Allah’a kulluk için.  Allah’ın hükümranlığını kabûl edip Allah’ın düzenini yeryüzünde uygulamak,  Dârul İslam’dan Dârusselama geçmek, Dârusselam da Allah’ın ebedî rahmetine, ebedî nîmetlerine  mazhar  olmak  içindir. Allah Rahmet-i Rahmân’la bu âlemi ezelden, rahmetiyle takdir eylemiş. Rahmet-i Rahîmi ile de cennetteki ebedî nîmetlerini devam ettirmektedir.

Dakika 1:05:05

Yalnız Rahmet-i  Rahîm  cennet  hak  edenleredir,  kazananlaradır. Bunun  için  İslam  işte  kazanmanın  bizzat  kendisi  iyi  bir  Müslüman  olmanın  yolundan  geçer.  İyi bir  Müslüman ol Rahmet-i  Rahîmde  senin Rahmet-i  Rahmânda  senin.

Zekât ve infâkın her türlüsü zengin  ve  fakir  arasındaki  derin  uçurumu  kapatır.  Sevgi,  kardeşlik temîn eder. Allah’u Teâlâ (C.C) zenginin eliyle fakire infâk eder.  Buradaki infâk Allah kendisi  yapıyor  zenginin  eli  ile  yapıyor.  Hangi zengin ki ben, Allah’u Teâlâ’yı dinlemem, anlamam, dediğini  yapmam  diyorsa o  zengininde  başına  geleceğini  o  zengin  düşünsün. Dünyada  ayrı  düşünsün,  mezarda  mahşerde ayrı  düşünsün.  Ey zengin!  Eğer mal mülk kişiyi  kurtarsaydı Kârûn’un  başına  gelenleri  unutma!  Kârûn  ne  hale  geldi!

Ey  Allah’ın  hükmüne  İlâhî  adâlete,  İslam  nizâmına, İslam  şerîatına karşı  çıkan,  kendini  hükümdar  zanneden   kişiler! Firavunların başına  neler  geldi,  sizin de  başınıza  geleceklerdir. Azrâîl’in orduları  sizi  alıp  götürecektir, Allah’a  hesap  vereceksiniz,  ister  inanın!  İster inanmayın!

İslam ve şanlı Kur’an  gerçekleri  anlatmaya  devam  ediyor,  bizde  aczimizle  onu tebliğ  etmeye  devam  ediyoruz. Ve İlâhî  vekâletin  köprüsü  ve  postasıdır. Dikkat et!  Allah’u Teâlâ, zenginin eli ile fakiri infâk  eder, malı parayı   postalar.  Nereye postalıyor?  İlâhî vekâletin  köprüsü  ve  postasıdır. İşte Dârul  İslam’dan  Dârusselama  onun sevapları postalanıyor,  amel  defterine   yazılıyor. Yarın mahşerde, mîzanda karşına  çıkacaktır. Terâzinin   sevâp  kefesinde  bulacaksın.  İnsan,  yeryüzünde Allah’ın  halîfesidir. Tüm insan, bütün  insanlığın  tamâmı  yer yüzünde  Allah’ın  halîfesidir. Nedir halîfe? Allah’ın hükümranlığını kabûl etmek,  Allah’ın hükümlerini yeryüzünde uygulamaktır. Allah’ın  hükümranlığı  altında  Allah’ın  kânûnlarıyla  yaşamasıdır. Allah’ın hükümranlığını kabûl etmeyip halîfeliği  kabûl  etmeyenler Firavunlaşanlardır. Çünkü her insan  bu  mânâda  Allah’ın  halîfesidir. Allah’ı tanımak onun  hükümlerini uygulamak zorundadır,  halîfelik  budur. Ne zaman ki Allah’ı ve onun hükümlerini, nizâmını  tanımadı işte  o zaman  feverân   eyledi. Her feverânın  peşinden  firavunlar  türedi    firavunların  emrine  girdi  insanoğlu. Allah’a  kul  olamayanlar,  firavunların  emrinde  inim  inim inlediler. Ve şuanda dünyanın hâline bir bakın İlâhî  nizâma  karşı  çıkanlar, ya  nefsinin  kuludur, ya iblisin kuludur   yahut da  feverân  eden  firavunun, tağutun  kuludur hak  düşmanlığının  sonu  budur. Çünkü hak düşmanları  kula  kulluğu  tercih  etmişlerdir.  Hak dostları ise Hakk’ın emrindedirler.

Dakika 1:10:10

Kıymetli efendiler!

‘’Namaz ve zekât ibâdetlerin aslıdır’’  bu da unutulmamalıdır. Îmân prensipleri gaybdadır. Çünkü Kur’an’ı Kerim gaybın delîllerini ortaya koymuştur.  Delîli olan bütün gayb,  prensipleri Kur’an’ı  Kerim’de  mevcuttur. Onun için  îmân  prensipleri  gaybdadır. İslam Semâvî dînlerin şâhididir. Semâvî dîn, burada  sadece İslam’dır  sadece  Peygamberlerdir.  Değişik  Peygamberler  gelmişlerdir. Ama  o  Peygamberlerin  getirdiği  şerîatlar  o zamanın  kurallarına,  çağın   şartlarına  göre  şerîatlar  hükümler  konulmuştur. Ama  dînin  aslı  yine  İslam’dır. O Peygamber  o  kavme bir  şehre, bir  köye, bir  devlete  bir  millete Peygamberler  gelmiştir, hepsinin  dîni  İslam’dır.  Ama  değişik  şartlar,  içerisine  değişik  hükümler  konmuştur ve  şerîatları  Allah  yenilemiştir. Ama  İslam  yine  aynı  dîndir.  İslam’ın  içinde  Allah’ın  yenilediği şerî  hükümler  bulunmaktadır.  Bunun  için  Hz. Muhammed,  bütün   âlemlere  insan ve cinnin  tamâmına Peygamber  gönderilmiş, bütün geçmiş   şerîatları  yenilemiş,  onların  geçerli kısımlarını  İslam  şerîatına  İslam  ummânına  katmış. Mazının  ırmakları, mazıdan  akıp   gelen bütün  denizler, Hz. Muhammedîn  ummânında  İslam  şerîatına  karışmış  ve  artık  kıyâmete  kadar İslam  şerîatı İslam  nizâmı, bütün  geçmişin  şerîatlarını da  yenilemiş hükmü kaldırılacakları ortadan  kaldırmış, yeni  hükümler  konulacak  konularda  hükümler  getirmiş ve   yepyeni  bir  şerîat  ortaya  konmuştur. Bütün  çağlar  bütün  yenilikler  İslam’ın  Kur’an’ın  içindedir.  Onun için mârifet,  Hakk’ı  Hak’tan  gelen  vahyi  bilmektir. İşte  İslam  budur.  Mârifet  ‘Hakkı,  Hak’tan  gelen  vahyi  bilmek’  Hakk’ı  tanımaktır.  Bu  yepyeni  şerîat  işte  bu  mârifet  bu  hakîkattir.  Bu  Hakk’ı  tanımakta,  her insanım  diyen  kişinin  görevidir  veyâhut  bilenle  hareket  etmelidir. İnsanın kalbi  insanın  merkezidir. Dış  âlemdeki  bilgiler  çevreden  ve  gök  ufkundan  inerek  merkeze, kalbe  gelir. Burayı  biraz  daha  anlayalım. ‘’İnsanın  kalbi  insanın  merkezidir’’ dış âlemdeki  bilgiler  çevreden  ve gök  ufkundan  inerek  merkeze yâni  kalbe  gelir. Yâni  oradan da  çevreye   yükselir. Peygamberimizin  Aleyhisselâtu  Vesselam  kalbine  gelenler  melekler  âlemine  âit,  yüklü  bir  tesîr  vahyin inzâli  ve  tenzilidir. Kur’an’ı  Kerim, Hz. Muhammedîn  kalbine  yerleştirilmiştir. Kur’an’ın  yeryüzünde  asil   yeri  kalplerdir. Raflar  tozlar  değildir, kütüphaneler  değildir. Kur’an’ı Kerimin  lafzıyla  nazmı  mânâsıyla yeri  insanoğlunun  kalbidir. İşte  evrensel   kalple  evrensel  bu,  Muhammedîn  Aleyhisselâtu  Vesselam  rûhudur.  Onun  için  âlemlere  rahmet  Peygamber  olarak  gelmiştir.

Dakika 1:15:00

Bütün  âlemlerin,  bütün insanlığın  Peygamberidir,  cinlerde  dahildir.  Arş-ı  Âlâdan  Hz. Muhammed’in  kalbine  Vahyi  İlâhî  böyle  gelmiştir,  İslam  evrenseldir.  Genel kâinatın  tüm  insanlığın,  yâni  kâinatın  tüm  insanlığın  dînidir. Bunu  pek  çokları  bilmiyor,  bu hakkı  bu hakîkati, gerçeği  bilmeden  insanlığa  faydalı  bilgi  veremezsiniz. Tekrar  ediyorum.  İslam  evrenseldir, geneldir.  Kâinatın,  tüm   insanlığın  dînidir.  Vahyin  tümüne  hizmetkârdır İncîl’e, Tevrât’a, suhuflara  tüm  Peygamberlere,  geçmiş  çağların  şâhidi,  gelecek  çağların  son  dînidir ve ebedidir.  Dikkat  edin! Gerçek  İncîl’e,  tahrife  uğramış  İncîl’e  değil, bozulmuş  İncîl’e  değil.  Gerçek  Tevrât’a,  bozulmuş  tahrife uğramış  Tevrât’a  değil.  Suhuflara’  bunlarda  aynı. Tüm  Peygamberlere  geçmiş  çağların  şâhidi,  gelecek  çağların son dînidir,  ebedîdir.  Onun  için  İslam’dan  ne  bekleniyorsa   İslam’da  bu  fazlasıyla  bulunmaktadır. Medeniyetler buluşmasından  bahsediliyor, böyle  bir  evrensel  rûhu  olan  İslam’dan  başka,  dünyada  hangi  medeniyet  vardır? Başka  dîn mi  vardır ki böyle  bir  İslam’ın evrensel  rûhuyla   anlaşabilsin  kaynaşabilsin?  Putlar  kırılmadan,  vahdet  inancı  tevhîd  inancı  yerleşmeden,  siz  hangi  diyalogdan  bahsediyorsunuz?  İnsanlığa  önce  doğruyu  söyleyeceksiniz bütün  insanlığa  Vatikan  doğruyu  söyleyecek, Angelika’n  doğruyu  söyleyecek, doğu  batı  doğruyu  söyleyecek. Sapık  felsefelere  doğru  felsefeler  dur  diyecek.  O zaman  tamâmen  hak  olan,  tamâmen  hakîkat  olan  İslam’ın  evrensel  rûhunda  birleşeceğiz. Şart  bu,  sulh   burada  barış  burada, kardeşlik  burada  sosyal adâlet  burada. Çünkü  Allah’ın  düzeni  Allah’ın  hâkimiyeti,  kulun  hâkimiyeti  değil. Bir defa  kula  İlâhlık  verdiğin müddetçe Allah’ı  tanımıyorsun  demektir. Cüceyi  yüceleştirdiğin  zaman gerçek  yüceden  haberin  olmadığı  zaman  sen,  kime  inanıyorsun? Hangi  İlâhtan   bahsediyorsun,  Allah’tan  başka  İlâh  yok ki.  Yahûdîlik,  Hristiyanlık,  yakın  zamana kadar  içinde  başkalarını yaşatmamışlardır tarih bunun  şâhididir.  Bunun   gizli  kapaklı  yönü  yoktur. Niye?  Bunlar  tamâmen  işte  birileri  kendini  ilâhlaştırdığı  için orada  kendisinin  sultasını  kurması  için, Îsâ’nın  getirdiği  dîni  bozduğu  için, Mûsâ’nın  dînini  bozdukları  için, o  hak   yoldan  saptıkları  için  ne yaptılar?  Yakın  zamana  kadar  içlerinde  başkalarını  yaşatmadılar. Bunun  için  kimseye  hâkim  olamadılar. Şimdi  ne oldu, şimdide  daha  beteri  var.  Şimdide  içlerindekilere  dost  değillerdir. İslam    herkesin  dostudur,  bugün  Fransız  inkılabından   sonra  liberallik,  laiklik, insanlık  kelimeleri  adı  altında  başka  milletlere  egemen  olmaya  başlamışlar.

Dakika 1:20:06

Dîni  çizgiden  ayrılmışlardır.  Bu defa  ne  yapmışlardır?  İnsanlığı  bu  defada  dînsizliğe  sürüklemişlerdir. Istıraplar artarak devam etmektedir. Bir yanlıştan öbür yanlışa,  bir şirkten öbür küfre,  bir  dalâletten   bir  tamâmen inkâra yönelmiş  ve  hak  dîn  olan  İslam’ın  karşısına  bu  seferde  önce haçlı zihniyetiyle,  Siyon  zihniyeti  ile İslam’ı  gerçek  hakkı  ve  hakîkati, yok   etmeye  çalışan  zihniyet bu  seferde  inkârla ortaya  çıkmış  ve  Varşova’nın  karşısında,  Varşova’dan  sonra  İslam’ı  karşısına  almıştır.  Ve  şuanda  insanlığa  yapılan  en  büyük   kötülük budur  hak  düşmanlığı  hakîkat  düşmanlığı insanlığa  en  büyük  kötülüktür. İslam  haktır  hakîkattir.  Allah’ın  kurduğu  düzendir, bütün   âyetler  Allah’ın  sözleridir.  Kur’an Allah’ın  sözlerinden  ibâret  Kelâmullahtır. Hakk’ın  insana   egemen  olmasında,  işte  kurtuluş  buradadır. Saâdet  nerede?  Kurtuluş   nerede  diyorsanız?  Hakkın insana  egemen  olmasındadır. ‘’Kulun  insana  hakîmiyeti  kula  kulluktur,  Hakk’ın  insana  egemen  olması  ide  Allah’a  kulluktur’’. Hakk’a  üstün   gelmek  isteyenler ıstırapla  birbirini  yemeye  devam  etmektedirler. Bakın Hakk’a  üstün   gelinir mi?  İslam’ı  yok  etmek  demek,  ben Allah’a  üstün  geleceğim  demektir.  ‘’Hâşâ  Sümme  Hâşâ’’. Hakk’a  üstün  gelmek  isteyenler,  dikkat  et!  Istırapla  birbirini  yemeye  devam  etmektedirler.  Kurtuluş  ise,  Hakk’ın  egemenliği   olan  İslam’a  sarılmaktadır   Kurtuluş  İslam’a  sarılmaktadır. İslam,  tekrar söylüyorum,   Arap’ın,  Türk’ün  değildir  sadece!  Bütün  insanlığın   değeridir  insanlığın   dînidir evrenseldir.  Hz. Muhammed  (S.A.V)  Arap,  Türk  Peygamberi  değildir. Bütün  insanlığın  Peygamberidir   ve  âlemlere  rahmet  olarak  gönderilmesinin  hikmeti  budur.  Büyük  îmân  ve  büyük  vicdân  İslam’ın  kalbidir.  Unutma  bunu!   Büyük  îmân  ve  büyük  vicdân  İslam’ın  kalbidir.  Niye?  Geçmişin  bütün  değerleri, bütün   Peygamberler  İslam’ın   âmentüsünde  bütün  İlâhî  kitaplar  İslam’ın  amentüsündedir ve  bütün  insanlığın  dînidir.  Onun  için  büyük  îmân,  büyük  vicdân  İslam’ın  kalbidir.   İslam   tam insanlığa  yâni  tüm insanlığa  kalbini  açmış, Hakk’a  İslam’a  çağırıyor. Tekrar  ediyorum  unutma!  İslam, tüm  insanlığa  kalbini  açmış  Hakk’a, İslam’a  çağırıyor.

İslam  bütün  emirleri  ile  Allah’a  çağırıyor.  Hakk’a az  çok  uymak  şartıyla  herkesi  bir  tutar. Bak İslam  herkesi  hür  tutar  ama az  çok  Hakk’a  uymak  şartıyla.  Bâtıla  uy   demiyor  sana Hakk’a  uymak  şartıyla  herkesi  hür  tutar. İslam haktır, gerçektir. Allah’ın  hakîmiyeti  haktır,  gerçektir.  Sen  Hakk’a  az  çok  uymak  şartıyla  sana  tam  bir  hürriyet  vermektedir.

Dakika 1:25:00

Onun için İslam  tarih  boyunca  her  milleti,  kendi  bünyesinde  barındırmış. Her  millete de  egemen  olmuştur.  Bin dört yüz  sene  dünyada  her  millete  egemen  olmuştur ve  onların  hakkını  kendi  hakkı  gibide  korumuştur. Eğer  bir  yerde  hatâ  yapılmışsa  o  İslam’ın  hatâsı  değildir,  ferdîdir  ve  kişiseldir.  İslam’da   hatâ  olmaz.

Kıymetli efendiler!

Şimdide âhiret  ‘’ الآخِرَةُ kelimesi  üzerinde’’  bu  âyetler de  biliyorsunuz  âhiret  kelimesi   geçmektedir.  Âhirete  kesin  îmân  istenmektedir. Muttakîliğin bir şartı da  âhirete  kesin,  yakın   bir  îmândır.  Âhiret  hayatı  hayatın  en  mükemmelidir.  Âhiret  hakkında  kesin  bilgiler  İslam’ın  haberleri,   Hz. Muhammed’in  haberleri,  âhiret  hayatının   belgeleridir. Ölünce  dirilme,  Haşr, Sual, Hesap, Mîzân, Sırat, yâni  cennet  cehennem, Sevâp, İkab, Rîzâ, Cemâl, Rıdvân-ı  Ekber, Şefâat,  ebedî hayat,  akla  hayâle  gelmeyen  ebedî  nîmetler.  Elemsiz  kedersiz    gerçek  bir   hayat işte  âhiret  hayatıdır. Oraya  ilim  ve  akıl  yetmez. Âhiret  işine  ancak  vahyin  haberleri oraya  ulaşır.  Âhiret  durumuna  âhiret  gaypdan Kur ‘an-ı  Kerim’in  delîllerle  kesin  delîllerle  verdiği,  haberlerle  bilinir. Oraya   ilim  ve  akıl  yetmez.  Vahyin  haberleri  ile  kesin  îmân edilir.  Bunların  hepsi haktır.  Son  kitaba son  Peygambere  inanmadıkça,  kesin  ve  Hakk’a  uygun bir  îmân  olmaz. Kur’an’ı  reddederek,  Allah’ı  reddederek, Peygamber  Muhammedi (S.A.V)   reddederek îmân  olur mu?  Son  Kitaba   son  Peygamber’e  inanmadıkça ki  Kur’an-ı  Kerim  ve  Hz. Muhammed’dir  bu kesin  ve  Hakk’a  uygun îmân  olmaz. Doğru  îmân  doğru  kanaat,  İslam’ın   gerçeklerine kesin inanmakla  olur.  Çünkü İslam’ın îmânı, bütün   Peygamberlerin  îmânıdır.

Dakika 1:28:19

 

 

(Visited 220 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}