HadısŞerifKülliyatı 108-01

108- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 108

108- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 108

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âli Muhammed’’

Sevgili dostlarımız,

 

Biliyorsunuz ki dersimiz ‘’Cin Sûresi’’ ile devam etmektedir. Müslüman olan cinler olduğu gibi Müslüman olmayanlar da iblîsin emrinde olanlardır. İblîs ise insanoğlunu öncelikle küfre bunu başaramazsa büyük günahlara sürüklemek ister. Sufli Cinler reenkarnasyon itikâdını aşılamakla kişiyi İslam’ın temel akidelerinden kıyâmet, haşr, neşr ve cennetle cehennemi inkâra götürürler. Ayrıca âhirette mutluluğa hak din olan İslam’a bağlılık yerine sevgi, barış, kardeşlik gibi istismâra müsait olan birtakım kavramlara sarılmakla ulaşabileceğini empoze (dayatılmış) ederler. Bunların ikisi de kişiyi ‘Sırât-ı Müstakîm’ den sapıtacaktır.

 

İslam’a ters düşen ne varsa ileride başının belâsı olacaktır. İçine doğan vesveselerin Kur’an-ı Kerime, sahîh sünnete, icmâya, kıyasa, İslam şeriatına uygun mu değil mi? İçine doğan vesveselere dikkat et. İçine doğan vesveseler eğer İslam akidesine İslam şeriatına ters düşüyorsa iblîsin vesvesesidir. Seni İslam’dan koparmak için her çâreye başvurmaktadır, en büyük tuzağı sana vesvese verir. İnsan şeytanları, cin şeytanları, hayvan şeytanları bunların içinde en tehlikelisi insan şeytanlarıdır. Çünkü insan şeytanına cin şeytanı vesvese verir o da ne yapar insan şeytanı o vesveseyi kabul eder açık açık insanları yoldan sapıtmaya başlar. İşte gördüğünüz bu reenkarnasyon itikâdını ittihat imtizaç gibi İslamiyet’e ve ters düşen şirk olan, seni küfre götüren tehlikeler önce cin şeytanı tarafından vesvese ile verilir sonra insan şeytanı kabul eder bunu ve insanlara onu artık açıktan o sapıklığı önermeye başlar, onun propagandasını yapar.

Cinler dumansız ateşten yaratıldılar, cinlerde de erkeklik ve dişilik mevcuttur. Yiyip içerler, çeşitli fırka ve kabileler halinde yaşarlar. Ulvi olanları da vardır sufli olanları da. İnsanlar arasında geçerli olan din ve mezhepler onlar için de geçerlidir. Nüfusları çok fazladır ancak ekseriyet Allah’u Teâlâ’ya (Celle Celâlüh) isyân hâlindedir ve bilhassa çok yalancıdırlar. Cinlerin ilim ve zekâlarına gelince sanıldığının aksine insandan geridedirler, ilimi genellikle insandan öğrenirler. Dikkat edin buralara da!

 

Dakika 5:07

 

Ey insanoğlu! Sen kendi haysiyet ve şerefini İslam ile yükseltmeye bak. O zaman bütün mahlukâta sen faydalı olacaksın, çünkü senin Peygamberin âlemlere rahmet Peygamberidir. Ona iyice bir ümmet ol, sen de insanlara en faydalı bir insan olmaya bak.

“İnsanların efendisi insanlara hayırlı hizmette bulunanlardır”.

 

Muhiddin’i Arabî (Kuddise Sırruhû), cinlerle ülfeti kötü arkadaş edinmeye benzetmiştir. Çünkü şeytandan arkadaşın olursa bu cin şeytanı da sana musallat olur insan şeytanları da sana musallat olur ve hayvan şeytanları da. Çünkü onlarla arkadaşlık kurduğun an onlar sana musallat olurlar, ellerine geçirirler seni salmak istemezler. Ama iyi Müslüman olursan senden kaçarlar.

 

Hz. Ömer için ne dedi Peygamber Efendimiz, şeytan bilse ki dedi Ömer bir yoldan geliyor şeytan o yola uğramaz dedi. Dikkat et böyle Müslüman ol. İşte böyle Müslüman ol. Şeytanla işbirliği içinde olanlar gerçek Müslüman’dan kaçarlar hoşlanmazlar. Bugün dostuna bak dostların kimler,  gâvurdan dost olur mu? Domuzdan post olur mu? Demiş atalar. Şeytandan arkadaş ve iblîsin kadrosundan yoldaş olur mu? Aklını başına al! “Eûzü Besmele” okurken doğru oku, mânâsı seni kuşatarak oku. (Eûzubillahi mineşşeytanirracim’in) anlamı üzerine derin düşün. O Racîm olan Allah’ın rahmetinden kovulan, darp edilen taşlanan, mel’un ve merdûd olanın şerrinden Allah’a sığın ama Allah’a sığınırken Allah’a sende isyân ederek Allah’a sığınma, günahlarını tövbe istiğfâr ederek kulluk yaparak itaat ederek isyân etmeyerek Allah’a sığın.

Hem sen şeytanın yaptığını yapacaksın hem Allah’a sığınacaksın, olur mu bu. Kendine sor olur mu bu? Olmaz!

 

Sevgili dostlarımız,

 

Şimdi de ‘’Müzemmil Sûresi’ne’’ geldik onunla dersimiz devam ediyor.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri ‘’Müzemmil Sûresi’nde’’ geçen: “Ey elbisesine esvâbına bürünen (Habîbim), gecenin birazı hâriç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca yahut ondan birazını eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilâve edip) arttır. Kur’an-ı Kerim’i de açık açık, tâne tâne oku…” Görüyorsunuz Cenab-ı Hak Kur’an ile kulunu gece huzuruna çağırıyor. Habîbi Muhammed’in şahsında bütün kullara bu şâmildir, yapabildiği gücünün yettiği kadar. Bu Müzemmil Sûresi’nin 1 ve 4’üncü âyet-i kerimesi hakkında şu açıklamayı yaptı İbn-i Abbâs Hazretleri; Bu âyet-i kerime aynı sûrede de yer alan: “…O, buna sizin takât getiremeyeceğinizi bildiği için size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur’an-ı Kerim’den kolay geleni okuyun…” Bu da Müzemmil Sûresi’nin 20’nci âyet-i kerimesi müteakip bir âyet önceki durumu, ağır yükü hafifletti ve nesh etti.

 

Dakika 10:36

 

Yani gücün yettiği kadar okuyabildiğin kadar sana şey yaptı. Eğer ilk emir de olduğu gibi şey yapsaydı farz olurdu, herkesin yapmak zorunda kalırdı. Ama fazilet bölümünde Cenab-ı Hak tavsiye ediyor. Bunu yaparsan bol faziletlere ulaşırsın diye tavsiye ediyor.

Peygamberimiz için vacip olanlar vücub ifade edenler, bu konuda ümmetine nedir? Fazilettir müstehaptır yaparsa sevap olur, fazilet kazanır yapmazsa o fazileti alamaz günahta kazanmaz. Çünkü bunlar gece teheccüd ile ilgili ibadetlerdir, farzların dışındaki tavsiyelerdir.

 

Yine İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anh) devamla, surede geçen: „Şüphesiz gece kalkışı daha te’sîrli ve o zaman okumak daha elverişlidir“ bu da (Müzemmil Sûresi’nin 6’ncı âyet-i kerimesi) ki bu meâlindeki âyette geçen, „gece kalkışı“ndan murâd, gecenin evvelidir. Böylece mânâ şu oluyor: „Gecenin evvelinde kalkmak, gece namazı olarak Allah’ın size farz kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir.“ Bunun sebebi şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez. Tabi farz olan o yatsı namazıyla akşam namazı yatsı namazı ile gece ibadetleri başları ama bir de seher vakitlerinde gece yarısından sonra da gece yarısı da yapılan bir de teheccüd namazları vardır.

„Şüphesiz gece kalkışı daha te’sîrli ve o zaman okumak daha elverişlidir“ âyetinde geçen (أَقْوَمُ قِيلًا) „okumak daha elverişlidir “den maksada gelince „Kur’an’ı anlamak, Kur’an’da fıkıh sâhibi olmak“ demektir. İbnu Abbâs, „Gündüzleyin seni uzun uzun alıkoyacak işler var“ dünya işleri seni gündüz meşgul ediyor, onun için gece bütün insanlık gaflete daldığı zaman sen uyanık olursan neler kazanacaksın. Bu da ’Müzemmil Sûresi’nin 7. âyeti kerimesi’’ ki bu mealde ki âyeti de „Kur’an-ı Kerim okumaktan çokça uzak kalmak“ şeklinde anlamıştır. Yani gündüz işleri seni meşgul edecek, gece de uyku seni alacak, geriye bir şey kalmayacak ki. O zaman dünyanın nasıl harcadığına bak. Bunu da Ebû Dâvûd rivâyet etmektedir bu hadis-i şerifi de.

Bir başka rivâyette şöyle denir: Müzzemmil Sûresi’nin baş tarafı indiği zaman mü’minler, Ramazan ayındaki kalkışları gibi geceleri kalkarlardı. Bu hâl sûrenin (ruhsat getiren) son kısmı nâzil oluncaya kadar devam etti.“ Bunu da yine Ebû Dâvûd rivâyet ediyor kıymetli dostlarımız. İşte bunlar yeri geldikçe bütün derslerimizde anlatıldı da konulara özet olarak keşif notu olarak devam ediyoruz.

 

Dakika 15:20

 

Şimdi de ‘’Müddesîr Sûresi’ne’’ geldik;

 

Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), (Müddesîr Sûresi’nin, “Onu sarp bir yokuşa sardıracağım” meâlindeki 17’nci âyetinde geçen (صَعُودًا), (sarp yokuş) kelimesini “Ateşten bir dağdır, diyor. Kâfir ona 70 yılda çıkar, ateşin ateşten dağa ona çık derler cehennemde tırmanır. 70 sene o ateş dağının tepesine çıkmak için azap içinde 70 yılda çıkar diyor. Çıktıktan sonra tekrar 70 yılda cehenneme geri iner. Böylece cehennemde ebediyen azâb çeker” diye açıklamıştır.”

 

İşte görüyorsunuz Cenab-ı Hak korusun, şu duayı Peygamberimiz 7 defa tekrar etmiş;

 

(Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, Allahümme ecirnî minen-nâr, ve edhilnel cennete meâl ebrâr).

 

Ne diyor: ‘’ Allahümme ecirnî minen-nâr’’-Allah’ım beni cehennem ateşinden koru (ve ecirnâ) bizi de koru (ve edhilnel cennete meâl ebrâr) iyi kullarınla cennetine al ya Rabbi diye bir dua.

 

Sevgili dostlarımız!

 

Kur’an-ı Kerim’de sahîh hadis-i şeriflerde beşir olaylar gelince Allah’a secde etmeli, şükretmeli nezir âyetler de Allah’a azâbından sığınılmalıdır. Allah’ın rahmeti sonsuz ama azâbı da çok şiddetlidir, bunu hiç kimse unutmasın. Ümit ve korku kanatlarıyla Allah’a doğru uçmaya bak. Allah’a doğru uçuş Allah’a gidiş, Allah’a kaçış ne demektir? Emirlerine sıkı sarıl, emirlerine sıkı sarıl, itaat et isyân etme! Allah demediğin bir an olmasın, kalbin sürekli Allah’u Allah, Allah’u Allah diye kalbin feryat içinde Rabbinin huzurunda olduğunu bilerek yaşa. Burada muvaffak olmak için tevfik-i hidâyetine sığın, Rabbinden iste. Ya Rabbi sana hakîkî kul olayım bana yardım et, sana âsî olmayayım bana yardım et diye gece-gündüz çırpın. Hatırlatıyoruz kendi nefsimize söylüyoruz, kendimize söylerken berâber dinleyelim beraber okuyalım berâber okutalım diye de çırpınıyoruz.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: „Yahûdîlerden bir kısmı, Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın bazı Ashâbına: „Peygamberiniz, cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?“ diye sordular. Onlar:

 

„- Şimdilik bilmiyoruz, kendisinden soralım!“ diye cevap verdiler. İçlerinden biri Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’a gelerek:

Dakika 20:07

 

„- Ey Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm)! Bugün Ashâbına galebe çalındı“ dedi. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):

“ Ne ile nasıl galebe çaldılar?“ diye sordu.

„- Yahûdîler, dedi, onlara: „Peygamberiniz cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?“ diye sordu.

“Peki, ne cevap verdiler?” dedi Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm).

 

„- Şimdilik bilmiyoruz, peygamberimizden soralım“ dediler. Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm):

“ Bir kavme bilmediği şey sorulursa, onlar da: „Bilmiyoruz, peygamberimize soralım deseler bu onlara galebe çalmak mı sayılır hiç? Fakat Yahûdîler peygamberlerine (olmayacak şey sormuşlar): „Bize açıktan açığa Allah’ı göster“ demişlerdi. O Allah düşmanlarını bana getirin. Ben de onlara cennetin beyaz toprağından sorayım.“ dedi.

Yahûdîler geldiler ve: “Ey Ebû’l-Kâsım, Peygamberimizin lakabıdır Ebû’l Kâsım. Cehennemin bekçileri kaç tanedir?“ dediler. Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) parmaklarıyla bir on, bir de dokuz göstererek „19“ dedi.

„- Evet!“ dediler. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) da onlara:

“ Pekâlâ, cennetin toprağı nasıldır?“ diye sordu. Bir ara sustular. Sonra:

„- Ey Ebû’l-Kasım, bize sen söyle!“ dediler. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):

„- Beyaz undan yapılmış ekmektir.“ dedi.

Bunu da ‘’Tirmizî rivâyet etmektedir. Tirmizî’nin tahrîç de yalnız kaldığı kaydedilirken bu hadis gariptir, bunu sadece bu senet ile Mücahit rivâyet etmiştir dediler. Mücahit zayıf bir Râvî dir. Hayatının sonunda hafızası zayıflamış ancak hadisin bazı kısımlarına Suyûtî’nin ‘’Ed-Dürrül Mensur’’ da İbn-i Ebî Hatîm, İbn-i Merdiye ve Beyhâki’den ki Bezzar menşeilidir naklen kaydettiği bir rivâyet şehâdet eder.

Bir grup Yahûdî Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) ashâbından birine cehennemin bekçileri hususunda sormuştu. Sahâbî:

“Yüce Allah ve Rasûlü bilir” cevabını verdi.

Sonra gelip durumun Hazreti Peygamber’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) arz etti. Bunun üzerine cehennem üzerinde 19 melek vardır. ‘’Müddesîr Sûresi’nin 30’uncu âyeti kerimesi’’ bu şekilde nâzil oldu dedi.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İşte bir zayıf rivâyeti başka yoldan rivâyet varsa o güçlenir o zayıflık ortadan kalkar. Onun için zayıf senedi görüp öbür senetleri öbür belgelere ulaşamayan kişiler ne yapıyorlar? Zayıftır diyorlar, orada kalıyorlar, onu güçlendiren diğer belgelere ulaşamamışlar. O zaman kardeşim şunu hatırından çıkartma benim bildiğim bu kadardır de daha fazlasını bilmiyorum de de o kendi zayıflığını da itiraf et. Aslında zayıflık insanların kendinde bulunur. Nice zayıf zannettikleri belgeler çok güçlüdür, bunu da unutma!

 

Dakika 25:03

 

Evet, Hz. Enes (Radıyallâhu Anhü) ‘’Müddesîr Sûresi’nin 56’ncı âyet-i kerimesinde’’ geçen (هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ) „O kendisinden korkulmaya daha lâyık, bağışlamaya daha ehildir“ ifâdesini Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın şöyle tefsir ettiğini belirtir: „Cenab-ı Hak (burada) buyuruyor ki: „Ben korkulmaya lâyığım, kim benden korkarsa kendine bir başka ilâh edinmesin. Onu affetmeye de ben ehilim, (bir başkası affedemez)“.

İşte görüyorsunuz Kur’an-ı Kerim’in esas müfessiri kâşifi Hz. Muhammed’dir. Ondan da Sahâbî bunu almışlardır. Hadis-i şerifler olmadan sen Kur’an-ı Kerim’in tam tefsirini Peygamberden öğrenemezsin. Peygamberin yolunu açıklayan nedir? Hadis-i şeriflerdir. Yani Kur’an’ı alıp hadisleri yok etmek isteyenler o başıbozuklar var ya! Peygamberin açıkladığı Kur’an’ı ortadan kaldıracak kendi kafasına göre Kur’an-ı Kerim açıklayacak. İşte burada cehâlet değil ise bu tam bir ihânettir. Önce biz buna cehâlet gözüyle kişilerin cehâlette olduklarına hükmederiz ama cehâletin ötesinde bir de ihânet ortaya çıkacağını da unutmamak lâzım.

Peygamberi devreden çıkarırsan o Kur’an-ı Kerim’i kafana göre sağa çeker sola çekersen, ilmî otoriteyi yok edersen rivâyet nerededir? Dirâyetle berâber rivâyettedir. Rivâyet işin aslının köküdür, dirâyet oradan terakkîdir. Sen Kur’an-ı Kerim’i alacaksın Peygamberi almayacaksın, Kur’an-ı Kerimi alacaksın hadisi şerifleri almayacaksın. Bu Peygambersiz bir din ilan etmeye benzer. Onun için bunlar zındıktır, Peygamberi kabul etmeyenler, Kur’an-ı Kerim’i kafasına göre hareket edip kafasına göre sağa-sola çekenler, gerçek anlamından uzaklaşanlar onlar zındıktırlar, bunlara dikkat edin.

 

Şimdi de ‘’Kıyâmet Sûresi’’ ile dersimiz devam ediyor;

 

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhü) bakın: Ey Muhammed! Cebrâil sana Kur’an okurken, unutmamak için acele edip onunla berâber okumaya çalışma, (sadece dinle)”. (Kıyâmet Sûresi’nin 16’ncı âyet-i kerimesinde) Cenab-ı Hak Habîbi Muhammed Mustafa’ya (Sallallâhu Teâlâ Aleyhi ve Sellem)’e burada ne yapıyor? Kendini yorma diyor, sen (sadece dinle) diyor. Cebrâil (Aleyhisselâm) Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini, sûrelerini Peygamberimize getirince Peygamberimiz unutmayın bende ezberleyim diye acele ve gayret içindeydi. Cenab-ı Hak Habîbini ne yapıyor? “Yorma kendini, (sadece dinle)”. Meâlindeki âyet hakkında şu açıklamayı yaptı. Kim? İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhü) Hazretleri. “Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) vahiy geldiği zaman bir şiddet ve ağırlık hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine şu âyeti kerime inzâl edildi, (meâlen): (Ey Muhammed (Aleyhissalâtu Vesselâm), Cebrail sana Kur’an-ı Kerim okurken acele edip onunla berâber okumaya çalışma, (sadece dinle). Onu toplamak, bir araya getirmek ve okutmak bize aittir”.

 

Dakika 30:32

 

O Kur’an Hz. Muhammed’in kalbine indirildi, Hazreti Muhammed’i Allah kendisi okuttu, mânâsını da ona öğretti, işte Allah’ın okulunda okuyan Peygamber Hz. Muhammed’dir (Aleyhissalâtu Vesselâm). Onun için ümmî idi kimseden okumadı hiçbir okula gitmedi hiçbir okuma yazması olmadı. Niçin? Allah onu kendine seçti Mustafa kıldı, ıstıfâ eyledi ve ben okutacağım seni dedi Allah Habîbini okuttu. O da dünyayı bakın nasıl okuttu. Ashâbların her birisi bir deryâ oldu, Ashâblar Peygamber okulunda okudular, her birisi bir yüksek müçtehittir ve Allah’ın yeryüzünde yılmaz askerleri yılmaz generalleridir. Onların her birisi bir mareşalden daha mareşaldir, filozoftan daha filozoftur. Niye? Onlar Peygamber okulunda vahye dayalı ilim okudular.

 

İnsandır, bunun insanoğlunun bu kadar yüksek dereceleri vardır ama insanlık beşerdir, illâki insanın âciz ve zayıf tarafları da vardır, yanıldığı yanılacağı yerlerde olur, gücünün yetmediği yerler olur. Onun için günahsız kul yoktur. Peygamberler müstesnâ, Peygamberler masumdur. Sıdk, emânet, fetânet, tebliğ, ismet Peygamberlerin sıfatıdır (Aleyhimüsselâm). Ama Peygamberlerden başka kimse mâsum değildir. Bunu da unutma!

 

Onun için Hazreti Muhammed’i Allah okuttu, vahyi kalbine yerleştirdi, mânâsını ona o öğretti, Kur’an-ı Kerim’i Hazreti Muhammed’e Yüce Allah açıkladı, Cebrâil de bunun elçisi aracısıydı. Onun için hadis-i şerifler Kur’an-ı Kerim’in tefsiri için anlaşılması için, Peygamber ne kadar lâzımsa hadis-i şerifler de o kadar lâzımdır. Çünkü hadis-i şerifler Peygamberin sözleri, işleri, takrirleridir. Bu vahiyden sonra Cebrâil (Aleyhisselâm) vahiy ile gelince sadece dinlerdi, Cibrîl gelince yeni gelen vahyi kendisine nasıl okunmuş ise öylece okurdu. Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî rivâyet etmektedir.

 

Evet, Cenab-ı Hak ne diyor: (إِلَّا مَا شَاء اللَّ) (سَنُقْرِؤُكَ فَلَا تَنسَى)-‘’Seni biz okutacağız unutmayacaksın-’’ Peygamberimize diyor, dilediğimiz müstesnâ diyor bakın. Onun için Allah’ın okuttuğunu kimsenin okutma şansı o dereceye yükselme şansı olur mu? Allah’ın okuttuğu bir kişi Hz. Muhammed’dir (Aleyhissalâtu Vesselâm).

 

Dakika 35:05

 

Gece-gündüz durma o Peygambere tâbî ol salât-ü selâm oku. O bütün dünyayı okutan Peygamber. O’nun okulunda Peygamber okulunda Ashâblar nasıl güzel okudular, Tâbiîni okuttular, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîni okutarak bize kadar geldi. İşte mezhep, meşrep dediğimiz ekoller dünyayı okutan okullardır. Hanefî Okulu, Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî okulları dünyayı İslâmî ilimlerle okutarak gelen okulların adıdır. Meselâ herhangi bir okula birinin ismini veriyorsunuz, işte falan okul, falan üniversite, falanın ismi ile. İslam’ı iyi okuyan iyi okutan okulların adı da işte böyle ne yapmış? Oradaki yüksek âlimlerin ismiyle anılıyor o okullarda dünya okuyarak gelmiş. Bugün Hanefî âlimleri İslâmî ilimleri okullarında bütün çevrelerini okutarak gelmişler tarih boyu Mâlikîler, Şâfiîler, Hanbelîler de böyle, diğer müçtehitlerimiz de böyle diğer âlimlerimizde böyle. Bunlar zincirleme Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat birbirine bağlıdır yani bunlara Ehl-i Sünnet demek Peygamberin yolunu sapmadan, sapıtmadan o yolu takip etmek demek, hem de Allah’ın kânûnları demek.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İşte aczimizle sizlere durumu anlatmaya gayret ediyoruz. Cenab-ı Hak hakkı hakîkati doğru anlayan doğru anlatan kullarından eylesin, çırpıntımız da budur, doğru anlamak doğru anlatmaktır.

 

Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)  dayanılması bir şiddet çok zor bir şiddet ve sıklet hissetmekte, en soğuk günlerde bile terlemekteydi. Vahiy geldiği zaman Peygamberimize vahyin ağırlığı ile bütün vücudundan ter çıkıyordu. Çünkü bu emâneti dağlar taşlar taşıyamadı, yüklenemediler emâneti, insanoğlu yüklendi en büyük ağır yükte Peygamberlerdedir. Onun için vahyi ilâhî geldiği zaman devenin üstünde ise deve çöküyordu dayanamıyordu. O Peygamber en soğuk günde şırıl şırıl ter akıyordu vahyin sıkletinden, ağırlığından.

Hey gidi insanoğlu! Sen ne kadar gâfilsin o Peygamber Allah’la senin aranda bir elçidir. Allah’ın emirlerini sana ileten, tebliğ eden, ulaştıran bir elçidir. Allah’tan aldığını sana söylüyor aklını başına al. Cebrâil (Aleyhisselâm) ne yapıyor? Allah’tan aldığını Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e getiriyor, vahyi ilâhî geliyor Allah’tan geliyor direk. Bunun ağırlığını, kutsiyetini, yüceliğini, üstünlüğünü bir defa düşün bunu diller tâbir edebilir mi bu yüksekliği, bu dereceyi, bu fazileti kim tarif edebilir?

 

Evet, sevgili dostlarımız, müşteşrik ve ilimden ziyâde İslam’a duyulan gayz ve kinin ifadesi olan bu suçlamalara inanan yerli zındıklara bu âyet demektedir ki vahiy sırasında gelen o hâlin insanlara şu veya bu sebeple gelen baygınlıkların hiçbiriyle ilgisi yoktur.

 

Dakika 40:21

 

Rasûlullah’a (Aleyhissalâtu Vesselâm) o hâlde iken tam bir şuur ve idrâk hâlindedir. Vahiy edilmekte olan kelime adı, âyet, âyetleri kelime, kelime anında idrâk etmekte, anlamakta ve dilediği takdirde tekraren telaffuz edebilmektedir. Aklı başından gitmiyor ki Cenab-ı Hak ona aklını tam kâmil kılmış, fetânet sıfatı vermiş, hem de şuûr hâlinin daha müessir daha kesafetli ifadesi olan acelecilikle bunu kezâ âyetten şu hususta anlaşılmaktadır. Vahiy ruhta toptan bir doğuş şeklinde gelmemekte, kelime ve kelime cümle ve cümle belli bir tertiple, sırayla gelmektedir.

 

O müsteşrikler, İslam düşmanı, İslam’a kin kusan o zındıklar var ya Peygamberimize kimisi deli dedi, kimisi mecnun dedi kimi sara tutmuş dedi saralı dediler. Bunlar birer gâvur aklıdır, zındık aklıdır, îmân düşmanı kâfir aklıdır. Küfrün adamları hep böyledir, şirkin nifâkın adamları böyledir, hakîkate sürekli saldırırlar, sürekli de yok olurlar, cehennemi bulurlar, başka gidecekleri yer yok. Hakka saldıranların yeri yurdu cehennemdir. Aklını başına al! Yüce Allah onu âlemlere rahmet olarak gönderdim diyor Allah diyor bunu sen ona başka şeyler söylüyorsun ey kâfir, ey zındık, ey İslam’a kin kusan azılı İslam düşmanları! Siz beterin beteri, ebterin ebteri sizsiniz. O ise seni kurtarmaya geldi, rahmetle seni kucaklamaya geldi, seni cennete çağırıyor. Sen illâ cehenneme zorluyorsun. Canın cehenneme nereye gidersen git ama İslam’a saldırma, saldırırsan belânı bulursun, hep buldular belâlarını. Ebû Cehiller, As İbn-i Vail’ler, onun emsâli Firavun, çevresi Firavun uşakları Firavun kadroları, tarih boyunca Allah’ın kılıcını yediler ve yiyecekler. Hiçbir Firavun hiçbir Peygamber karşısında zafer kazanamaz. Hiçbir bâtıl hakkın karşısında zafer kazanamaz. Ey hakkın kadroları! Şahlanın bir olun bütün olun, Allah’ın emrinde olun, Peygambere tâbî olun, yapacağınız bu. İmkânlarınızı Allah’ın verdiği imkânları Allah yolunda kullan, bir ol, bütün ol îmânı milli, ruhu milli ile birlikte hareket et.

 

 

“Allah’u Ekber” derken (İyya kenabüdü eğbuduler neğbuduye eşhedüler neşhedüye) biz şehâdet ederiz biz Allah’a kulluk ederiz, biz, biz, ben değil biz. İslam’da ben yok biz var birlik var, berâberlik var. Îmânlar bir bütün, îmân tek bir millet, küfür de tek bir millet. Onlar küfür şirk birleşiyor îmânı yok etmeye çalışıyor. Îmân da birleşince insanlığı kurtarmaya çalışıyor. Ateşten, küfürden, şirkten, nifâktan, zulümden insanlığı kurtarmaya çalışıyor, îmânı milli ruhu millinin işte amacı bu.

 

Dakika 45:43

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hakk’ın emrinde kul olmaktan daha güzel ne var kendine sor bunu kula kul olma, Allah’a kul ol. Seni bin kere öldürseler Allah seni tekrar tekrar yüz bin kere daha diriltir seni, daha güzel yaratır, güzellik üstüne güzellik verir. Ölürsen şehit kalırsan gâzisin, Ey Müslüman! Senin bu dünyada bir zararın yok ki, ölürsen şehit kalırsan gâzisin senin gâvurdan korkacak bir tarafın yok ki. Müslüman’ın korkusu tektir Allah korkusu. Allah için korkar Allah’tan korkar, hep Allah korkusuna dayanır hepsi. Sevgi de böyle Müslüman’ın sevgisi de tektir, Allah sevgisi onun muhabbeti Allah için sevgi bakın Allah’ın sevdiklerini seveceksin, yerdiklerini yereceksin. Allah’ın düşmanını seversen seni Allah o düşman ile baş başa bırakır, Allah’ın düşmanı da ne olacak sonuçta helâk olup cehennemi boylayacak. Dostunu düşmanını seç. Senin dostun Allah, Peygamber ve müminlerdir Müslümanlardır başka dostun yok, bunu da bil. Kur’an-ı Kerim sana dostu düşmanı bildirmiş, Kur’an’ı iyi dinle iyi anla!

Değerli kardeşlerimiz, bu dersleri evlerinizde bütün müesseselerinizde her yerde gece-gündüz hep beraber bunları okuyalım okutalım, dinleyelim. Bakın internet aracılığı ile bütün dünya bütün evler bütün daireler dükkânlar şu anda okul olmuştur. Eğer sen bunu okumayı istersen dağ başında dahi o telefonu kulağına aldığın zaman bu dersleri okuma şansın var, işte bunları onun için veriyoruz. Sizlere Allah için hizmet olsun diye. Dağda da, başta da her yerde artık dünya okul oldu her yer. Nasıl yeryüzü mescittir İslâmî açıdan yeryüzü şu anda okuldur. Telefonun cebinde varsa açtığın zaman bu dersleri dinlenmeye her zaman her yerde şansın var. Oğluna, kızına, torununa bunu tavsiye et bunu aşıla. Allah’u Teâlâ’nın Kitâb’ı Kur’an-ı anlasın onu dinlesin, Peygamberini anlasın onu dinlesin, Yüce İslam’ın ilimlerini okusun onu anlasın onu dinlesin, onu okutsun, ondan sonra da hayırlı olan bütün ilimleri ömrün varsa okumaya çalış ama önce buradan başla bu işe. Allah’ın kitabı Kur’an’dan, îmândan, Amel-i Sâlih’ten başla bu işe.

 

Îmânsızlara memleketi teslim etme, vicdansızlara bu memleketi teslim etmeyin, yeryüzünü bunlardan kurtarın, insanlığın tümünü de kurtarmış olursun. Îmânsız kişiden merhamet, adâlet doğru iş beklenir mi? Görevini doğru yapar mı? Fırsatını arar kudurmuş itlerden daha kötü senin fırsatını arar. Vatanını elinden alır mukaddesâtını elinden alır.

 

Dakika 50:08

 

Vatanı satar, nâmusunu satar, bunlara vatan millet teslim edilir mi? Onun için kadronu doğru yetiştir, insanlığın hayrına çalışacak îmânlı kadrolar sulh ve barışı cihâna hâkim kılacak kadrolar yetiştir. Bu gerçek Müslümanlıkla İlmel Yakîn, Aynel Yakîn, Hakka’l Yakîn bir kesin kadro ile olacak iştir. Bunu bu kadroyu yetiştirmek için çalış, işte bizim çırpıntımız insanlığa faydamız olsun, başka bir çırpıntımızda Allah’ın rızâsını kazanmak, insanlara faydalı olmak Allah’ın rızâsını kazanmak. Allah’ın dediği istikamette çalışacaksınız.

 

Sırât-ı Müstakîm nedir? İslam’ı doğru bilmek doğru yaşamak, Hz. Muhammed’in izinde gitmek, ona tâbî olmak Sırât-ı Müstakîm bu. Herkes benim yolum doğru diyor. Allah’ın yolu İslam’ın ortaya koyduğu yoldur. İslam ile Allah doğruyu ortaya koydu. İşte başka doğru ararsan sapıklıkların hepsini doğru yol zannedersin, yılanları da odun topluyorum zannedersin çuvala doldurur sırtına alırsın, kendin bilirsin.

 

Dakika 51:54

 

(Visited 38 times, 1 visits today)