126- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 126
126- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 126
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
‘’Elhamdülillah, Subhânallâh Allah’u Ekber bi adedi halkıh ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l arş ve bi-adei halkıh’’
“Estağfirullah bi-adedi zünûbina hattâ tuğfer Allah’u ekber hattâ tuğfer.”
“Allahümme Salli ve Sellim ve Bârik Alâ Muhammedin ve Alâ âlâ Muhammed bi-adedi ilmih”
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Sevgili ve muhterem izleyenler,
Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notlarımız devam ediyor. Ölümü temennî konusu şu anda ki dersimiz.
Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor. “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle buyurdular; “Sizden hiç kimse mâruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temennî etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin; “Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, ölüm hayırlı ise o zaman ölümü bana tattır, ruhumu, canımı al!” diyor. Bunu Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivâyet etmişlerdir.
Dünyevî zarar buradaki zarardan maksat dünyevî zarar demiştir. Dininde fitneye düşmek gibi dini bir zarar, nehyin dışında kalacağı belirtilmiştir.
İbn-i Hibbân’da gelen bir haber de: “Sizden hiç kimse dünyada mâruz kaldığı musibet sebebiyle ölümü temennî etmesin”. Burada dünyada bakın diğer sebep açıkça belirtilmiştir. Muvattâ ’da Hazreti Ömer’in şöyle dua ettiği kaydedilir.
Evet, sevgili dostlarımız, Ey Rabbim, yaşım ilerledi, kuvvetim zayıfladı raiyetim her tarafa intişar etti. Artık fazla zarara düşmeden, ölçümü kaçırmadan beni yanına al.
Yine Muvattâ ‘da Rasûlullah’ın da (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle dua ettiği nakledilmiştir. Yarabbi, senden bana hayırlı işlerin fiilini, kötü işlerin terkini, fakirlerin sevgisini müyesser kılmanı temennî ediyorum. İnsanlar arasında bir fitne yaratacaksan beni yanına al, fitneye bulaşmamış olarak dünyadan ayrılayım.
Ahmet İbn-i Hanbel ve başka kaynaklarda kaydedildiğine göre Abis el-Gıfârî şöyle dua etmiştir; “Ey Taun, beni al götür. Kendisini niye böyle söylüyorsun? Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ölümü temennî etmeyin demedi mi?” denince şu cevabı vermiştir: “Ben Rasûlullah’ın şöyle söylediğini işittim kıyâmet alametlerinden şu 6 hâl zuhur etmeden önce ölüme koşun!
Dakika 5:07
Sefil, kıt akıllı insanların hâkimiyeti, polislerin çoğalması, hükmün satılması, mahkemelerde rüşvetle hüküm verilmesi, insan kanının değerini kaybetmesi, sıla-i rahmin kaybolması, Kur’an-ı Kerimi musiki yerine tutacak zamânelerin zuhuru. Bunlar anlayışça en gabileri bile olsa sırf kendilerine tegannî yapsın diye içlerinden birine üstünlük tanırlar. Bu mevzuya temas eden âlimler ölüm temennîsi ile ilgili Kur’an-ı Kerim’den de iki âyet gösterirler.
Hazreti Yusuf’un duası; Benim canımı Müslüman olarak al ve beni Sâlihlere dâhil eyle.
(Yusuf Sûresi âyet 101). Hazreti Yusuf bu duayı dünyevî nimetlerin zirvesine ulaşınca yapmıştır.
Hazreti Süleyman’ın duası; Rabbim rahmetinle beni iyi kullarının arasına koy. Bu da (Neml Sûresi’nin 19’uncu âyet-i kerimesi).
Buhârî ’de kaydedilen Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) bir duası da şöyledir; “Hayatın mü’min hakkında ölümden hayırlı olduğunu söylemiştir”. Bu duaların ölüm geldiği anda o ana mahsus olduğu belirtilir. Yani bu dualarda ölümün acilen gelmesi istenmiyor, öleceğimiz vakit hayırlı bir son ile hayatımız kapansın, öbür dünyada Sâlihlerle birlikte olalım.
Evet, Peygamberimizin duası da (Allahümmağfirlî verhamnî ve el-hugnî birrefîkı âlâ). Evet, sevgili dostlarımız, bu da Peygamber Efendimiz de Refiki Âlâyı burada Yüce Allah’ın mağfiretini, merhametini ve Refik-i Âlâyı istemektedir en yüce makam ki Yüce Allah’a kavuşmak makâmı.
Evet, sevgili dostlarımız!
Dualarda ölüme yer verilmesi ölmeyi istemek değil, ölüm hadisesini zihinde canlı tutmak, unutmamak içindir şeklinde açıklama da yapılmıştır. Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) hayatın mü’min hakkında ölümden hayırlı olduğunu söylemiştir. Mü’min kişinin ömrü onu hayırca ziyâdeleştirir. Sizden kimse ölümü temennî etmesin, muhsin yani iyi amel üzere ise hayır ciheti ile artacağı umulur, kötü amel işliyorsa kötülükten dönüp Allah’ın rızâsını arayacağı ümit edilir. İyilerin de bozulma ihtimali olsa da bunun istisnâ olduğu asıl olanın Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurduğu gibi yaşamanın daha hayırlı olacağı belirtilmiştir. Şu hâlde ölüm hayırlı amellerin, sevabın son bulmasıdır. Öyle ise ölüm temennî edilmemelidir.
Dakika 10:00
(Yunus Sûresi 49, Nahl 61’de) buyrulduğu gibi kadere karşı bir itiraz mevzubahistir. “Ecel kader ile bağlıdır, dua ve temennî ile değil, kişinin eceli gelince istese de istemese de ne uzar ne kısalır”. Bu da işte Yunus Sûresi 49, Nahl Sûresi 61. âyeti kerimede olduğu gibi. Şu hâlde ölümü temennî etmek veya etmemek terbiyevi, ahlâkî bir yöne sahip bir Mü’minlik edebidir. Bu açıdan ölümü temennî etmede iki mühim ahlâkî mahsur görmek mümkündür. Kadere karşı bir itiraz mevzubahistir. Gâyesi çeşitli hâllerle imtihan olan hayat vazifesinden kaçmak vardır. İmtihan salonundasın, imtihan olmaktasın, imtihan salonundan kaçmak olmaz diyor. Evet, iyi amellere devam eden için yaşamak hayırlıdır. Kötü amellere devam edenler de tövbe istiğfâr etme fırsatı vardır.
Kays İbnu Ebî Hazm anlatıyor; Habbâb İbn-i Eret (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) yanına girmiştim. Karnından yedi yeri dağlatmıştı. Bana: “Eğer Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ölümü talep etmekten bizi men etmeseydi mutlaka onu talep ederdim” dedi. Bu da Nesâî, Buhârî, Müslim haber vermektedir bunu da.
O sıkıntılar tahammül edilemeyecek kadar ağırdı. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) yasaklamamış olsaydı ölümü temennî ederdik demek istemektedir. Şu sözler ona aittir; Ben Rasûlullah’ın ashâbından benim çektiğim kadar bela çeken bir başkasını bilmiyorum. Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) zamanında tek dirhem bulamazken şimdi evin bir köşesinde kırk bin dirhemin var diyor.
İşte efendiler, dikkat edin nereden nereye. Müslümanlar dünyada bu şekle geldiler, öbür âlemde de İnşâ’Allah cenneti bulacaklardır.
Hamd, kulluk borcu ise teşekkür de insanlık borcudur. Dikkat et! Hamd Yüce Allah’a kulluk borcu, teşekkür de insanlara insanlık borcudur. Şimdi bu konuyu da bir bakalım;
Usâme İbnu Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Kim kendisine yapılan bir iyiliğe karşı bunu yapana (cezâkâllahu hayran)-Allah sana hayırlı mükâfat versin derse teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur”. Bunu da Tirmizî haber vermektedir.
Bazıları mükâfat vermekten elin kısa kalırsa dua ve teşekkür de dilini uzun tut demiştir. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) senin bu iyiliğin benim nazarımda o kadar kıymetlidir ki karşılığını bizzat vermekten âcizim.
Dakika 15:07
Bunu ancak Allah verebilir. Dünyada veya âhirette bana bedel o sizi mükâfatlandırsın. Buna bedel O sizi mükâfatlandırsın mânâsında olmak üzere (cezâkâllahu hayran) demek olduğunu belirtiyor. Peygamber Efendimiz yapılan iyiliğe karşı anında yapılacak en mükemmel sözlü mukâbelenin iyilik yapana bu duayı yapmasıdır. Yani tekrar hatırlatıyorum, senin bu iyiliğin benim nazarımda o kadar kıymetlidir ki karşılığını bizzat vermekten acizim. Bunu ancak Allah verebilir. Dünyada veya âhiret de buna bedel o sizi mükâfatlandırsın, mânâsında olmak üzere (cezâkâllahu hayran kesîra) şeklinde de gelmektedir.
Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm): “Kim bir ihsana mazhar olursa bulduğu takdirde karşılığını hemen versin. Bulamazsa verene senada bulunsun. Zîrâ onu övmekle teşekkürünü yerine getirmiş olur. Kepmeden, karşılık vermeyen nankörlük etmiş olur”.
Yine Tirmizî’nin haberinde: “Kimde kendisine verilmeyen ile süslenirse iki yalan elbisesi giyen kimse gibidir” buyrulmuş. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
Evet, kıymetliler! Senâ eden teşekkürünü yerine getirmiş olur buyrulmaktadır.
Evet, sevgili dostlarımız bir hadis-i şerifte de böyledir. Senâ eden teşekkürünü yerine getirmiş olur. Nankörlük veya küfranı nimet diyoruz. Evet, insanlar nimetin karşılığını nankörlükle karşılarsa o kişi nankördür.
Ey Allah’ın Rasûlü, benim bir ortağım kuma var kocamın bana vermediği bir şeyi sanki vermiş gibi davransam bundan bana bir günah gelir mi? Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) çifte yalan olarak tavsif buyurur. Bakın böyle bir davranışı yasaklıyor ve çifte yalan olarak tavsif buyuruyor. Olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek. İki yalan elbisesi, yalan takımı adını vermiştir. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) gösteriş için yalana dayanan sahte davranışları yalan takımı giymeye benzetivermiştir.
Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinden gelen bir rivâyette Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) şöyle buyurmuştur; “Halka teşekkürde bulunmayan Allah’a da şükretmez”. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
Evet, sevgili dostlarımız.!
Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) muhacirler hicret ile Medine’ye gelip Ensâr’ın yardımlarını gördükleri zaman şöyle dediler;
Dakika 20:08
Ey Allah’ın Rasûlü! Biz çok maldan böylesine cömertçe veren, az maldan da yardım böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimiz ile kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz!”
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) onlara şöyle cevap verdi;
“Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hâsıl olan sevabı alacaktır”. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
Yine size yardım eden Ensâr’ın o büyük yardımlarına sizin teşekkür ve dualarınızdan hâsıl olan sevap yetecektir. Diğer hayırlı işlerinizin, ibadetlerinizin sevabı size kalacaktır.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm); Hayır, mesele zannettiğiniz gibi değildir. Siz onlara yaptıklarına karşılık dua ve teşekkürü îfa ettikçe onların mükâfatlanmasına sebep olursunuz.
Evet, sevgili dostlarımız şimdi de İnşâ’Allah’u Teâlâ dersimiz cihâd ile devam etmektedir.
Hz. Osman (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) dinledim, şöyle buyurdu:
“Yüce Allah yolunda bir günlük ribât, diğer menzillerde (Allah yolunda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır.“ Bunu da Tirmizî, Buhârî, Müslim, İbn-i Mâce, Nesâî haber vermektedir.
Ribât, lügat olarak bağlamak anlamında, Ata da bu kelime bu isim verilmiştir. İbnü’l-Esir ribâtın savaşta cihâd hâli üzere düşman karşısında ikâmet olduğunu belirtmektedir. Sonradan bu kelime daha ziyâde hudut muhafızları için kullanılmıştır. Emir ve silahaltında beklemek sûretiyle her yerde olabilir. İşte nöbet tutanlardan sınır boylarında silahaltında olanlardan tutun da Allah yolunda olan her işte bu ribât mükâfatı vardır. Allah yolunda cihâd için, Allah için olmayan bütün bekleyişler boşadır, cephede ölmelerde. Bu ribât da ki mükâfat Allah yolunda cihâd için olmak şartı vardır. Allah için olmayan bütün bekleyişler boşadır, cephede ölmeleri de öyledir. Allah için yaşa Allah için öl. Allah yolunda ol sürekli Allah’ın emrinde ol. O zaman nerede olursan ol Allah yolunda olduğun zaman o mükâfatlar senindir.
Dakika 25:00
Fadâle İbnu Ubeyd (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: „Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murâbıt müstesnâ. Çünkü onun ameli kıyâmet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz.“ Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.
İstifâde edilen ilim, hayırlı evlat ve sadakayı cariye gibi. Bunlarda amel defterini kapatmayan güzel amellerdir. Şehit düşenlerin de amel defterlerinin açık kaldığını görmekteyiz. Şühedânın kabir azabından emin olacağını da müjdelemektedir.
Tirmizî’nin rivâyetinde şu ziyâde mevcuttur: “Gerçek mücâhid nefsiyle cihâd edendir”. Hakîkî mücâhid Allah rızâsı için nefsiyle cihâd edendir. Zaten kişi nefsiyle cihâd eder de zaferi kazanırsa, her cephede o muzafferdir. Bunu da unutma!
Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: „Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: „Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik Allah yolunda yola çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.“ Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce, Nesâî haber vermektedir.
Bir daha hatırlatayım burayı, Sevgili Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki; „Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik Allah yolunda yola çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.“ buyurdular.
Yine Tirmizî’de bir habere göre: “Cennette bir kamçı koyacak kadar bir yer dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır” buyrulmaktadır. İşte Allah’ın rızâsını kazandığın zaman cennette senin cemâl de sana lütfedecektir.
Sevgili dostlarımız,
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Resulullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, İlâ-yı Kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur.“ Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn-i Mâce haber vermektedirler.
Muâz İbnu Cebel (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; „İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihâd yapmayı temennî eden bir kimse, bilâhare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyâmet günü, en büyük hâli içinde rengi zaferân renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihap gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehitlik mührü olur.“ Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî vermektedir.
Sevgili dostlarımız işte müjdeler böyle devam ediyor. Bunlar Allah yolunda olan insanlar içindir. Daha neler, daha neler…
Cenab-ı Hak lutfu keremi, fazlı ile rahmetinin ve fazlının içinde hep kendi yolunda olan Habîbi Muhammed Mustafa’ya (Aleyhissalâtu Vesselâm) tâbî olan, iki cihânda mutlu olan ve ümmetin birlik ve berâberliği için çalışan Yüce İslam’ın cihâna hâkim olması yolunda da cihâd eden ve Rızâ-i İlâhîye, yakîne, tükenmez nimetlere, eksilmez göz aydınlığına mazhâr olan kullarından eylesin.
Dakika 31:06