Tefsir 150-01

150- Tefsir Ders 150 hayat veren nurun keşif notları

150- Kur’an-ı Kerim Tefsîr Dersi 150

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

Kıymetli ve muhterem izleyenler,

Size öz anlamını verdiğimiz yüce âyetlerin Nisâ Sûresi’nin âyetleriyle dersimiz devam etmektedir. 105 ve onu takip eden âyetlere gelmiş bulunmaktayız ve sûremiz de Nisâ Sûresi’dir. Kur’an-ı Kerim’in başından beri sırayla takip ederek gelmekteyiz. Şanlı Kur’an-ı Kerim’in tümünün sizlere hayat veren yüce değerlerinin, yüce anlamını özlü olarak vermeye çalışıyoruz. Şimdi de o âyetlerin içeriğinden bazı notlar size sunacağız. Âyet-i kerimelerden anladığımız yüce emirlerden birisi de Allah’ın gösterdiği ile hükmet diyor. Allah hangi emirlerini, hangi hükümlerini göstermişse İslam da onunla hükmet diyor. Hâkimin görevi doğruyu takiptir, rey ve içtihâd değildir. İlm-i şühûdî buna görmeye dayalı ilim denmektedir. Buna (بِمَا أَرَاكَ اللّهُ) Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim de (بِمَا أَرَاكَ اللّهُ)  buyurmaktadır. Hz. Ömer de rey ile hükmettim demeyiniz. (بِمَا أَرَاكَ اللّهُ) Allah’ın sana gösterdiği ile hükmettim diyeceksiniz ve hükmedeceksiniz. Kanaat ise bir zandır zan ile hüküm verilemez kanaat ilim değildir. Onun için hâkimler İslam hukûkunda İslam’ın hâkimleri İslam hukûkuna göre verecek, hâkimlik yapacak kişiler hâkimler ilm-i şühûdî ile hükmederler. İlm-i şühûdî bizzat görmeye kesin delile dayanır, kesin delile dayanmadan zan ile rey ile bir insan cezâlandırılamaz. Bunun için İslam da adâletin asli ve temel kuralları vardır ve mükemmel işlemektedir ve bunu da mükemmel işletmek gerekmektedir. Âyet 105’den (Nisâ Sûresi) işte bunu anlıyoruz.

Yine Cenab-ı Hakk’ın bu âyetlerden bize diyor ki; Hâinler adına sen diyor avukatlık etme. Yani hâinleri, zâlimleri savunma, onlara yardımcı olmayın diyor. Hâini savunursanız, zâlimi savunursanız onun karşısındakilerin hakkını sizde yemiş, sizde zâlim olursunuz. Çünkü zâlimden yana olan zâlimdir, hâinden yana olan da hâindir. İslam dini bu konuda gereken emri fermanını vermiştir. Yine münâfıklar hakkında Cenab-ı Hak ikiye mi ayrılıyorsunuz? Onlar baş aşağıdır. Allah’ın sapıttığını aslâ yola getiremezsin, Onlar için yol bulamazsın. Münâfıklar cehennemin de en dibindedirler. (أَسْفَلَ سَافِلِينَ) denilen cehennemin dibi vardır. En alt kısmı münâfıklar oradadırlar. Bunlar Cenab-ı Hakk’ın da yüce ifâdesiyle onlar baş aşağı gidenlerdir diyor Münâfıklar için.

Dakika 5:08

Nisâ Sûresi 82’nci âyet-i kerimeden de bunları apaçık anlamaktayız. Sonra Cenab-ı Hak diyor ki; “Allah’ın sapıttığını asla yola getiremezsin, onlar içinde yol da bulamazsın.” Allah’ın sapıttıkları kimlerdir? Allah bir kul ki küfre karar vermiş, münâfıklığa karar vermiş, zulme karar vermiş bütün kuvvetlerini ve irâdesini kötüye kullanıyor kötülüğü kazanıyor. Allah işte onun karşılığını veriyor. Allah’ın sapıtması onun kazancının karşılığını vermesidir. Yoksa eğer Allah eğer kulunun kendi irâdesine göre kazandığının karşılığını vermeseydi ortay icbâr cerb’i bir durum çıkardı. O zaman cerb’i olarak kula, birsi bir şey işlettiği zaman o zaman özgürlük, hürriyet kalkardı. Onun için Cenab-ı Hakkimi saptıracağını, delâlete sevk edeceğini iyi biliyor. Herkesin kazancının karşılığını veriyor. Sapmak isteyen sapmanın karşılığını istiyor, kazanıyor o veriliyor. Hak yolda nurlu yoldaki güzel îmân ve Amel-i Sâlih işleyenler de o yolu kazanmak istedikleri için onun karşılığı veriliyor. Onu da hidâyet Lütfu İlâhî denmektedir. Yoksa bütün insanlık için Cenab-ı Hak neyi murâd ettiydi? Rahmetini vermeyi îmânı, Amel-i Sâlih’i istemişti teklif edip de istediği îmân ve Amel-i Sâlih’ti. Kul bunun tersini yaptı özgürlüğüyle kendisine verilen kuvvetleri kötüye kullandı ve kötülüğü kazandı karşılığı da verildi. Tume Bin Übeyrik diye birisi vaktiyle Medine de Katade Bin Numan’dan un dağarcığı içinde zırh çalmış bir hırsız bu un dağarcığının içine zırhı koymuş. Un da dökülerek Zeyd Bin Semin adında bir Yahûdî’ye zırhı bırakmış vaktiyle Medine’den. Onun izinden zırh bulunmuş bak hırsız onu dökerek götürüyor zırhı çaldığı yere un dağarcığına koyduğu için içinden un döküle, döküle nereye hırsızın gittiği bulunuyor. Netice de iki tarafta yemin etmişler hırsızı kendi tarafı muhafaza ediyor. Yahûdî’yi de kendi tarafı müdafaa ediyor. Hırsız Tume ise Müslüman görünen birisi. İşte dışı Müslüman görünüp de içinde İslam ve îmân olmayan insanların durumu böyledir. Bunlara bakıp da Müslümanları suçlamak, hele İslam’ı suçlamak kimsenin haddine değildir. Bu hırsız Müslüman görünüyor. Aleyhine bu hüküm verilince kaçıyor ve mürtet oluyor. Mürtet biliyorsunuz dinden çıkana denir. Netice de yine bu kaçtığı yerde hırsızlıktan bir duvar altında duvar üstüne yıkılıyor orada ölüyor. Yine “su testisi suyolunda kırılır” atasözü var ya yine hırsızlıkta geberip gidiyor. Kim Peygambere muhâlefet ederse, kim mü’minlerin yolundan saparsa o yolda bırakırız diyor Cenab-ı Hak.

Dakika 10:00

Kişiyi o yanlış yolunda bırakırız hem de ateşe, cehennem sokarız diyor. Demek ki Peygambere muhâlefet etmek, mü’minlerin yolundan sapmak kişinin tamamen delâlete gitmesidir ve ateşe girmesidir netice de. Peygambere muhâlefet yapılamaz. Çünkü Peygamber Allah’tan aldığı haberi uygular ve tebliğ eder. Mü’minler de Peygamberinin yolunu takip eden kişilerdir ki bu kesin Allah’ın yoludur. Peygamber Allah’ın yolunun insanlara göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed de Allah’ın yolunu bize gösteren bunlar en kıymetli şaşmaz, yanılmaz delillerdir. Bunun için de mü’minlerin yolundan da saparsa o yolda bırakırız ateşe sokarız diyor Cenab-ı Hak. Mü’minler bir bütün olmak zorundadır. Mü’minler bölünemezler, parçalanamazlar çünkü inandıkları bütün değerler Allah’ın ortaya koyduğu değerlerdir, bir olan Allah’ın emirleridir. Yine hırsız Tu’me işte gibiler neticede helâka gitmişlerdir. Tebyit bize birde tebyitten beyit ve beytutetten bahsediyor bu âyetler. Gizli yerler de yalan yanlış uydurmak demektir bunlar da. Demek ki, gizliliklerin içerisinde istisnâlar hâriç hayır bulunmamaktadır. Bunlar o gizli iş yapanlar Allah’tan korkmazlar insanlardan çekindikleri için ne yaparlar? İşleri gizli yürütmeye çalışırlar. Bu da bunların hâinleri ve onlardan yana, hâinlerden yana tavır koydukları ve kendileri de ihânet ettikleri ortaya çıkmaktadır ki hâinleri diyor hâinleri savunan kendine ihânet edendir. Burada bir de büyük ve küçük günahlarda bahsedilmektedir. ‘’Hatie’’ küçük günah demektir. Küçük günah kişinin günahı işleyenin kendinde kalan günahlardır genel de böyledir. Günah kendinde kalır başkalarına sirâyet etmez. Yapılması lâyık olmayan günahlardır bunlar. Ama isim denilen (se ile peltek se ile 3 noktalı se ile) isim denilen bir de büyük günahlar vardır. Büyük günah başkasına sirâyet eden günahlardır. Mesela zulüm bunlardandır, adam öldürme kâtillik bunlardandır. İsteyerek işlenen günahlar ki iftirâ da bu sınıftandır. Bu büyük günahların tamamına küçükler de olduğu gibi büyük günahlara da bütün varlığınla tövbe ve istiğfar da bulunmak ve helâlleşmek gerekmektedir. Ve tövbenin bütün şartlarını yerine getirmek gerekmektedir. Her günahın kendi cinsinden ayrı, ayrı tövbesi vardır, tövbe şartları vardır. Meselâ kul haklarıyla ilgili bir günah ki mutlaka o haklar ödenmelidir. Çünkü kul haklarına af yoktur. Kulun hakkını kula ödemek zorundasın. Kitap her delilin üstünde bir delildir. Kur’an-ı Kerim her delilin üstünde hak bir delildir ki ilâhî olduğu için Allah’ın kitâbı, Allah’ın sözleri ve kânûnları olduğu içindir.

Dakika 15:10

Yine hikmetten bahsedilmektedir. Hikmet biliyorsunuz ki, ilim ve amelde Hakk’a, doğruya, sevaba götüren ve daima Hakk’a isâbet eden en büyük hasletlerden birisi de hikmettir. İlm-i Ledün Hak katından ilâhî bir rahmettir. İlm-i Ledün de yine bu rahmetin içinde bulunmaktadır. ilâhî rahmettir ki, kişiyi ne yapıyor? Hatâdan, zarardan koruyan rahmetin adıdır. Burayı iyice anlayalım! İlâhî rahmet ki, hatâdan, zarardan koruyan rahmete işte hikmet denmektedir. Aynî yakin, gözle görülen, görünenin de ötesini gösteren bilgidir. Birde aynî yakin vardır bu da hikmetin içeriğindedir ki, görünenin de ötesini gösteren bilgidir aynî yakin hikmetin içeriğinde bunlar da vardır. Yine hikmetin içeriğinde güzel ameller bulunmaktadır. Hayır, hasenatlar, cömertlikler, Allah yolunda harcamalar başta zekât olmak kaydıyla, sonra mârûfu emretmek bütün mârûfun tamamı hikmetin içeriğidir ve beyinlerin ıslâh edilmesi, insanlığa hak bilgiler ve insanlığın ıslâhı için çalışmak bunlar hayrın hepsini içine toplamaktadır ki, bununda şartı bunların hepsi sırf Allah için olmasıdır. Yani tam ihlâsla sırf Allah için olması şartı vardır tamamında. Yine Taberî, iyi amellerin tamamı maruftur demiştir. Birde bunların ta tersi şikak vardır. Şikak geçmektedir âyet-i kerimeler de ayrılık, muhâlefete geçmek demektir. Peygamberlere muhâlefet edilemez, Kur’an-ı Kerim’e muhâlefet edilemez. Hak’tan ayrılamazsın, hak üzere olan toplumdan da ayrılamazsın. İşte mü’minlerden ayrılanların akıbetini Cenab-ı Hak söyledi. Peygamberine muhâlefet eden mü’minler topluluğundan ayrılanların sapık yollarında bırakılacağını ve cehenneme gireceklerini söylerken işte şikak ayrılık muhâlefete geçmektedir. Allah, Peygamber, Kur’an-ı Kerim hak yoldaki mü’minlere muhâlefet edilemez. Ancak muhâlefet Hakk’ı bilmek yanlışa karşı koymak birde müçtehitlerin kendi aralarında ki ihtilâfları bura da aksi istikâmette bir muhâlefet değildir o rahmettir. Çünkü orada ilmi bir zenginlik vardır, bilinenden bilinmeyenlerin çıkarılması vardır. İlim yarışıdır o, o da müçtehitlere tanınan haktır ve büyük bir insanlık adına da rahmettir, zenginliktir. Mü’minin yolu sapsağlam İslam yoludur. Şimdi mü’min dediğimiz zaman tabii ki İslam’ın bütün değerlerine inanan ve İslam’ın yolunda yürüyen kişilere mü’min denir.

Dakika 20:00

Müminin yolu nedir? Sapasağlamdır ve İslam yoludur başka bir anlamı da yoktur. Allah’a, Rasûlüne, Ulu’l-Emr de itaat yoludur. Allah’a itaat, Rasûlüne itaat, Ulu’l-Emr de itaattir. Ulu’l-Emr konusunda Müslümanların yanıldığını görüyoruz. İstisnâlar hâriç Ulu’l-Emr (مِّنكُمْ) diyor sizden olan, dâima hakkı emreden ve sosyal adâleti uygulayan Ulu’l-Emr’ler Ulu’l-Emr’dir. Yoksa zâlim Ulu’l-Emr değildir zâlime itaat hiçbir zaman vacip değildir. Birde istimbattan bahsediliyor ki daha önce kısa da olsa bilgi vermiştik. İstimbat Kur’an-ı Kerim’den, sünnetten âlimlerin müçtehitlerin çıkardığı hükümledir. İşte buraya da dikkat lâzım! Kur’an-ı Kerim’den, Sünnet-i Şeriften yani Hadis-i Şeriften âlimlerin müçtehitlerimizin çıkardığı hükümlere istimbat denmektedir. İçtihâd yoluyla yapılır bu müçtehit olan âlimim yapacağı şeydir. Herkesin kafasına göre Kur’an’ın tamamını bilmeden, sünneti, İslam’ı tam bilmeden, delilleri bilmeden kimse içtihat edemez. Mü’minler yoluna gitmemek Rasûlullah’a karşı çıkmaktır. Eğer sen mü’minlerin yoluna gitmiyor onların yolundan ayrılıyorsan bu Peygambere karşı çıkmaktır. İcmâı ümmete uymak farzdır. İcmâı ümmete uymak ittiba yani farzdır. Ehl-i Sünnet âlimlerinin ortaya koyduğu durum hüküm budur, icmâ’nın delilidir. İcmâ’nın da delili demişlerdi ki yani 83’üncü âyet ve emsâli âyetlerde icmâ’nın delilidir. İcmâ’nın ruhu da Şûra’dır. Bunun içinde icmâ ümmet İslam dininin 3. Kaynağıdır. Kitaptan, sünnetten sonra icmâ ümmet gelir. İcmâ ümmet nedir derseniz? İcmâ ümmet müçtehitlerin bütün müçtehit âlimlerimizin bir konu da ittifakla o konuyu birlikte kabul etmeleridir. Şimdi burada birde toplumda yanlış kullanılan kelimeler bulunmaktadır. Ğurur kelimesi kullanılıyor birde gurur kelimesi vardır. Bunlar birbirinden ayrı anlam taşırlar. Gurur; gözün ruşen olması, aydın olması anlamındadır. Ğurur ise, aldatmak demektir, şeytanın sıfatıdır ve şeytanın sıfatı olduğu için en çok aldanan ve aldatan şeytan-i lâindir melun ve merduttur. Bundan dolayı Müslümanlar bu ğurur kelimesini gurur yerine kullanmamalıdırlar. Gururla ğururu ayırt etmelidir. Şeytanın sıfatları merit, marit, ğurur bunlar hep şeytanın sıfatlarıdır. İnatçı zorba demektir, şeytan inatçıdır ve zorbadır. Türkçe buna meret denir yani meret hayırla ilgisi yok. Kaypak, yalabık aynı zaman da şu anlamlar da kelime anlamı vardır. Ot bitmez kumsal yerlere de bu isim bu anlam verilmiş, kıl bitmez kadınlara da verilmiş, çıplak ağaçlara bunlara da mürada gibi anlamlar verilmiş.

Dakika 25:10

Âyet-i kerimede de Neml Sûresi 44’te de: “Sırçadan yapılmış yalçın diyor sırça saraylar, billurdan yapılmış şeffaf bir zemin” demek oluyor ki, yerine göre ayrı anlamlar taşıyor fakat ğurur kelimesine dikkat lâzım bu şeytanın sıfatıdır. Gurur ise ayrıdır. Kuruntular, dipsiz emeller yani ğuruntular ğururdan gelen dipsiz emeller, boş ümitler, yalan sevdalar, bâtıl düşünceler bu mevhumun içinde bulunmaktadır. Bunun için putperestlerin iç dünyalarına ve sapıkların iç dünyalarına yerleşmiş bir ğurur, aldanma ve aldatma vardır. İslam’ın dışındaki hurâfeler, uydurma ve düzmeceler, safsatalar ve ne kadar bidatler varsa bunların tamamı şeytanın rolü vardır. Ğurur sıfatından kaynaklanan bir etkilenme vardır. Şeytan bunun için çok çalışır, boş hayallerle insanları aldatır, şeytanın birçok da tuzakları vardır. Yeri geldikçe bunları sizlere duyurmaya devam edeceğiz İnşâ’Allah.

Kitap ehli ve diğerleri İncîl’i yanlış anlayan, Tevrât’ı yanlış anlayan veya tahrif edenler, Kur’an-ı Kerim’e inanmayanlar, Îsâ’nın, Mûsâ’nın ve diğer peygamberlerin sözlerini çarpıtanlar bunlar hakkında bak ne diyor; Ehli kitap ve diğerleri Allah’a iftirâ ve sapıklık içindeler. İlim de ilerledikçe bunlar sapıklık ve azgınlığını artırırlar. İftira vâsıtaları da artmış olur. Bir insan doğruya gelmedikçe yanlışın içinde doğru bulma imkânı yoktur. Çünkü imkânlar artıyor bu sefer imkânları da artıkça kötü yolda kötülüklerini de artırıyorlar. Çünkü iftirâ vâsıtaları da artmış oluyor, iftirâlarına buradan da devam ediyorlar. Demek ki imkânlar doğru olan insanların dürüst olan insanların eline geçince o vâsıtalar o zaman değer kazanıyor hayır da kullanılıyor. Yoksa kötünün eline hangi imkânı verirseniz verin o kötülükte kullandığı için onun kötülüğünü daha da artırmış oluyor. Bugün ilim ilerledi ama îmân ilerlemedi Kur’an-ı Kerim’e yöneliş, Kur’an’dan ilhâm alış ve Kur’an’ı asrın idrâkine sunuş bunlar yeteri kadar yapılmadığı için ilim ilerledikçe orada ki imkânlar kötünün eline geçtikçe yine kötüye kullanmalar devam ediyor. İşte çağdaş günahlar ortaya çıkıyor çağın günahları. Teknolojiyi kötüye kullanıyor, kullananlar iyiye kullansaydı tabi iyiye kullananlar için burada zaten istenen iyiye kullanılmasıdır. Ama dünya kötülerin eline geçip imkânlar da kötünün eline geçince çağın bütün imkânları da kötüye kullanılmak için çalışılıyor. İyiler meydanı alamıyor, meydanı iyilerin alması lâzım ki insanlığın tümü rahat edebilsin.

Dakika 30:02

İlim gelince ehli kitap ihtilâf etmişlerdir. Bakın tam tersine ilim gelince doğruyu bulacakları yerde ihtilâf ediyorlar. Yanlışa daha çok saptılar. İlim gelmeden önce ilmi Muhammed’i arıyorlardı, o geldi bu sefer ihtilâfa düştüler. Kim söylüyor bunu? Allah’u Teâlâ söylüyor. Nerede? Kur’an-ı Kerim’de Âli İmrân Sûresi’nin 19’uncu âyetine de bakarsanız bunu da burada bulmuş oluruz. Şimdi ahlâk insanlığın en kaçınılmaz mutlaka insan da bulunması lâzım gelen bütün güzelim hasletler güzel ahlâktadır. Güzel ahlâk ne ile olur, nedir? İlim olacak faydalı ilim, îmân olacak, irâde gerçek bunlara dayalı bir irâde olacak ve ihtisas olacaktır. İlim, îmân, irâde ve ihtisas bunlar olmadan güzel ahlâk olmaz ki. Bunların tamamı da Yüce Allah’ın şu güzel ahlâktır dediği değerlere dayanacak o değerler Muhammed’in ahlâkı, Kur’an-ı Kerim ahlâkı tek kelimeyle İslam ahlâkıdır ki bu Yüce Allah’ın kendi ahlâkıdır. Ne diyor? Ben kuluma güzel vasıfları emrettim, güzel ahlâkın bütün unsurlarını İslam da belgelerini, ilmini, irfânını İslam’ın içeriğinde onlara diyor teklif etim. İslam da olmayan bir şey yok bütün güzellikler İslam’ın içinde yalnız İslam’ı keşif etmek onu tanımak gerekiyor. Sadece eğitim yeterli midir? Bilgi yeterli midir? Bakın o konu da sadece eğitim bilgi işi değildir. Şimdi kişi bazı şeyleri bilir. Bile, bile yalan söyleyenlerin sayısı az mıdır? Bilerek dolandıranların bildiği hâlde sayısı az mıdır? Zeki ve tahsillilerin şerri daha büyük değil midir? Zeki insan, tahsilli insan ama bakıyorsun o zekâsını kötüye, tahsilini kötüye kullanmış ve bunların şerrinin daha büyük olduğunu görüyorsunuz. Devleti soyanlar dağdaki çobanlar mıydı? Yoksa bilgisi olanlar mıydı? Etiketliler miydi? İstisnâlar, dürüst insanlar hâriç. Şimdi devleti soyanlar kimlerdi? Bankaları hortumlayanlar kimlerdi? Ve haksız bugün zulmü destekleyen ve alkışlayanlar ve zâlim ile beraber olanlar, dayatmacıyla beraber olanlar kimlerdi? Şöyle bir bakın! Şimdi eğitim sadece bilgi işi değil, bilinen ahlâk değil, yaşanan ahlâk İslam işte yaşanan ahlâkı onun bilgisini verir ve yaşanan bir ahlâk ister. Sözünde güzellik, bakışında güzellik, elinde, ayağında, hareketlerinde, davranışlarında bir güzellik yaşanan ahlâk, ahlâk budur. Hz. Muhammed de yaşanan ahlâkı görürsünüz. Kur’an da bütün hak bilgileri görürsünüz. Bütün hakkın yaşandığını Hz. Muhammed de görürsünüz. Birisi canlı İslam, birisi kitapta ki ilâhî kânûnlardan meydana gelen İslam’dır. Bunun yaşanan işte İslam Hz. Muhammed kıyâmete kadar insanlığa örnek olarak Yüce Allah’u Teâlâ ne yapmış? Onu takdim etmiş. Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderilmesi Allah’ın en büyük lütuflarındandır.

Dakika 35:00

Ebedî Allah’ın lütfudur İslam bütün âlemlere bundan ebedî nasiptar olanlar da Allah’a îmân edip itaat edenlerdir. Allah’ı tanımayan, İslam’ı, Kur’an’ı, Muhammed’i tanımayanlar kendini mahrum bırakanlardır. Kendine yazık etmişlerdir. Şimdi iblîs konusuna da gelince Cenab-ı Hak şeytanların başı lideri iblîstir. Bu kıyâmete kadar yaşayacak olan iblîstir. Onun emrinde de cin şeytanları, İslam şeytanları ve diğer yaratıklardan gelen hayvan şeytanları hepsi iblîsin emrinde çalışırlar. İblîs onların reisidir, iblîs şerrin kaynağıdır. Allah’ın emrine ilk defa isyân eden iblîstir ve iblîsin kullandığı birçok malzeme vardır. Bunlardan biri şehvettir. İblîs şehveti tuzak olarak kullanır insanları aldatmak ve sapıtmak için ve şehvete çağıranda Allah’a ve şeriata bağlı olmayan kadınlardır. Çünkü ona şehvete çağıran da kadındır. Şehveti şeytan tuzak olarak kullanıyor ama şehvetinde bizzat kendisini câzibe hâlinde cezbeden ve insanlığı kendine çağıran, celp etmek isteyen, İslam’a, İslam ahlâkına, ilâhî ölçülere uymayan kadın cinsleridir. Değerli kadınlarımız müstesnâdır, değerli erkeklerimiz müstesnâdır. Zaten erkek gibi erkek olmayanların da hepsi bu cins kadınlardan sayılır. Her erkek, erkek değildir,  her kadın, kadın olamadığı gibi her erkekte erkek değildir. İlâhî yüce değerlere, hak ölçülere uyan erkek erkektir, kadın kadındır her ikisi de birer kahramandırlar, değerli şahsiyetlerdir, şahsiyetleri geliştiren ve yükseltenler bunlardır. Şeytanın tuzağına basanlar var şehvet ve şehvet aracı olarak kullanılan kadın türleri. Bunun için dikkat et! Cebindeki keseyi, cüzdanı önüne gelene teslim edemediğin gibi, değerli olan yüce değerlerini de önüne gelene nasıl teslim edeceksin? İslam’ın her emri yücedir, Allah’ın her emri bizim için ebedî geçerli bir kânûndur. O kânûnu Allah kendi nesh ederse, ortadan kaldırır ve Allah İslam ile geçmişi nesih etmiş ve geçmişi yenilemiş. Hep yeni kânûnların tümü çağlarında önünde, üstünde İslam’ın kânûnları, ilâhî emirlerdir. Bunun için keseni önüne gelene teslim eder misiniz diye sorsanız cüzdanını- tabi hemen etmem diyecektir. Öyleyse düşün, kadının da önüne gelene teslim etme. Kadın kıymetli bir varlıktır. Kadını emin ortam da bulundur, güven ortamında bulundur ve emin eller de bulundur, ehil eller de bulundur. Kadını iblîs gibi insanlara teslim etme ve bunun haysiyet ve şerifiyle oynanmasına katiyyen müsaade etme! Para kadar değeri yok mu o kadının?

Dakika 40:00

Yer gök insan için insan dediğin zaman kadın erkek bir bütündür. İslam gerçek değeri insana vermiştir. Bütün âlemler de insanın hizmetinde olduğu için onlarında bu değeri vardır. Her şeyin bir değeri vardır ama o değerlerin tamamı insan içindir, insana hizmet ettiği içindir. “İnsanlara diyor kadınlardan gelen şehvet sevgisi güçlü gösterildi.” Bu da Âli İmrân Sûresi’nin 14’üncü âyetindedir. “İnsanlara kadınlardan gelen şehvet sevgisi güçlü gösterildi.” Bu da imtihandır harama, zinâya giden yolları kapat helâl yollar açık kalsın. Çünkü helâlin sayısı pek çok, uçsuz bucaksız, Haramın bir defa zaten belirli saysızı vardır. Bir insan harama gittiği zaman o kadar helâlleri yok sayıyor. Hâlbuki haramların sayısı bellidir ama helâlleri saymaya kalksanız ebedî insanoğlu sayamaz, bitiremez saymakla ancak onu Allah bilir. Bu kadar helâl nimetleri bırakıp da harama gidilmez. Nikâh varken zinâ edilmez, zinâ yapılamaz. Helâlinden evlen, nikâhlan dini nikâh hacı hoca nikâhı değildir. Dini nikâh Allah’ın kânûnlarıdır. Ve ilâhî kânûnlara göre içi sevgi bağıyla kadın erkeğe nikâhta, erkek kadına sevgi bağlarıyla bağlamak, nikâh düğüm atmak, çözülmeyen düğüm atmak sevgi bağıyla, İslam bağıyla, îmân bağlarıyla ilâhî kânûnlarla birbirine bunu bağlamak bir devletin çekirdeğini oluşturur aile çekirdek devlettir aile ve ailelerden milletler, milletlerden de devlet meydana gelir. Onun için aileyi sıkı tut, sağlam tut mutluluk aile de yaşanır. O zaman mutlu aileler, mutlu bir milletini, mutlu bir devletini ortaya çıkarır. Mutlu ailelerden devletleri ve dünyayı idâre edecek şahsiyetler ortaya çıkar. Zürriyetler, kıymetli devlet adamları, bilim adamları ve gerçek kahramanlar, kadın kahramanlar, erkek kahramanlar ortaya çıkar. Aileyi mahvedersen kimin ne idiği belli olmaz nesil bozulur, zürriyet bozulur. İslam’ın bir önem verdiği de nesli korumaktır. Zinâ çocuğuyla, zinâdan olmayan çocuklar, analı babalı büyüyen çocukla gariban kimsesiz ve gariban büyüyen çocukların ruh dengeleri bir midir? Nesli perişan edenler bunun adını özgürlük, hürriyet, eşitlik zannettiler ama yanıldılar. Yine burada bize şu ışık tutulmaktadır. Putların çoğu dişi isminde, dişi şeklindedir. Niçin acaba putperestler kendi putlarına dişisel isimler koymuşlardır? Çünkü onlar tanrılarını kullanırlar, tanrılarını kendilerine hizmet ettirirler. Onun için putlarına dişisel isimler koymuşlardır. Câhilleri kullanan, aldatan, sapıtan o bilgiç etiketli hâinler değil midir? İşte tarihte dişisel putları yapıp o putların aracılığıyla ne yapmışlardır? Hem onlara tapmışlardır hem de onları kendilerine hizmet ettirmişlerdir.

Dakika 45:00

Onun için dişisel isimler konmuştur putlarına mesela El-Lat, El-Lah bunlar put isimleri El-Uzza put imidir, El-Aziz bunlar put isimleridir. Bunlar İslam’dan önce dünyanın doğusunda, batısında Arap’ında başka yerlerinde Acem’in de vardı. Yunanın ve diğerlerinde de putlarında dişi olduğu bilinmektedir. Niçin derseniz tekrar hatırlatıyorum. Niçin dişidir bu putların ismi? Müşriklerin tanrısı hep dişidir. Bunlar tanrılarını kendilerine itaat ettirirler. Onun için dişi unsurlar da ararlar tanrıyı dişiler de ararlar. İşte kadını bu hâle şuanda dünya da adı konmamış kadının mahveden anlayışın yine özünde, ruhunda bu yanlış vardır. Kadın olma ortamından o güven ortamından almış kadını keyfinde kullanan zihniyetin aslında oradan kalıntısı vardır. Putlar dişi tanrının remzi, simgesi, timsâlidir. Bir daha tekrar ediyorum Putlar dişi tanrının remzi, simgesi, timsâlidir. Bunlar bu görüşlerin, bu sözlerin kaynağında İbn-i Cevzî ve Taberî de bulunmaktadır. Güzel olmayan kadınlar hakir görülür bunlarca. İslam dini güzelliği gönülde hak ve doğruda arar. Bir kadının sözü, özü doğruysa onun fiziksel yapısı güzel de olsa güzel olmasa da o kadın güzeldir ve değerlidir. Yeter ki sözüyle özü Hakk’a uygun olsun. Bu erkek içinde aynıdır, kadın içinde aynıdır. İslam o değerler kimde varsa İslam o kişiyi değerli kabul eder ve değerlidir. Kişinin değeri îmânın da, güzel amellerinde ve insana faydasındadır. Haysiyetinde ve şerefindedir. Hakk’ı yaşayan, hak davranışlar da bulunan herkes değerlidir. Onun için güzel olmayan kadınlar işte o kadın haklarından bahsedilen bir kısmının yanında hakir görülür. İddiaya bakarsanız kadın onlar için her şeydir, uygulamaya bakarsanız kadın oyuncakların en düşüğü halinde ortaya çıkmaktadır ve kadını perişan etmektedirler. Kadın hakkı veriyoruz derken kadının elinden haklar alınmıştır ve kadın kendi biyolojisinin, ruhsal yapısının, sosyolojisinin ve onun sosyal yapısının, ruh ve beden yapısının güven ortamında, huzur ortamında bulunması gerekirken kadını taşıyamayacağı bir yükün içine atılmıştır. Haysiyet ve şerefiyle oynanmıştır kadının. Bunların içinde dâima dürüst kadınlar rahatsızdırlar.

Şunu kimse unutmasın!

Hak sillesinin sedâsı yoktur.

Bir vurdu mu hiç devâsı yoktur.

Tekrar ediyorum…

Hak sillesinin sedası yoktur.

Bir vurdu mu hiç devası yoktur.

Allah’ın yarattığı güzel fıtratla oynanmaz. Allah güzel yaratmış kadını da, erkeği de bunun fıtratını bozma arkadaş.

Dakika 50:00

Bozarsan silleyi yersin Hakk’ın tokadını yersin. Benden söylemesi, ben haber veririm, duyururum, ister tutarsın, ister tutmazsın sen bilirsin. Biz kimsenin özgürlük sahasına girmeyiz. Ama doğruları Yüce Allah söyleyin diyor. Peygamberlerin de aslî görevlerinden biri Hakk’ı tebliğ etmektir. Bize de görevi Allah’ın kuluyuz, Peygamber’in Muhammed’in ümmetiyiz ve bu görevimizdir yapabildiğimiz kadar, becerebildiğimiz kadar.

Aya, güneşe, Meleklere taparlar bunları dahi dişi tasavvur ederler. Dikkat edin! Aya, güneşe, Meleklere tapıyorlar bir kısmı natürist, bir kısmı animist kimisi güneşperest Şamanist diğerleri başka türlü bunları dahi dişi tasavvur ederler. Hakları, gerçekleri hayallere fedâ ederler. Hakları, gerçekleri hayallere fedâ ederler. Hak, hakîkat, Hakk’ın ortaya koyduklarıdır. Hak Allah’u Teâlâ’dır, O’nun ortaya koyduğu da Yüce İslam’dır. Gerçek kadınları ise, bunlar süründürmek isterler. Nerede gerçekçi, hakîkatçi, namuslu, haysiyetli, şerefli kadınları süründürmek isterler. Ama bunlar Hakk’ın tokadını yiyeceklerdir, yiyerek geldiler, yiyerek gideceklerdir. Her çağ da çağdaşlara, hak hukûk tanımayan çağdaşlara Allah’ın tokadı her çağda vardır ve kıyâmete kadar olacaktır. Mahkeme-i Kübrâ’da da tam tokadı yiyeceklerdir. Demek sen namusluları süründüreceksin, îmânlıyı îmânsızı süründüreceksin süründürmek isteyeceksin ve insanlığın haysiyetiyle ve şerefiyle oynayacaksın, şerefsizle beraber olacaksın, ondan sonra da insanların hak ve hukûkunu sömüreceksin yaptıkların yanına kalacak öyle mi? Kalmadı, kalmayacak bunda hiç mi hiç şüphe yok. (وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ) “Allah intikam sahibidir.” Bunu hiç unutma! Sen Allah’a inanmıyorsan körlüğünden, sağırlığından, aklını kaybettiğinden, îmânının olmadığından, bu senin îmânsızlığından. Sen bütün gün bağırsan güneş dünyayı aydınlattığı bir anda güneş yoktur diye bağırsan sana herkes ya kör, ya sağır, ya deli derler. Allah’ı inkâr edenler de yaptığımız bizim yanımıza kalacak zannediyorlar. Hayır, beyefendi, ey hanımefendi, ey beyefendi! Kimsenin yaptığı yanına kalmadı kalmayacak. Bunların korku tanrıları erkeklerden seçilmiştir. Birde bunların tabii dişi tanrıları vardır. Bunlar da başka putperestlerdir. Hubel, zulhuleysa bunlardandır. Yani erkek tanrıdır bunlar da birinin şerrinden, diğerinin kuvvetlerine sığınırlar. Şimdi dünya da Yüce Allah’a kulluk edemeyenlerin ve Cenab-ı Hakk’ın ortay koyduğu hak emirleri tanımayanların yüce tanrıları bulunmaktadır. Adı konmamış illa birinin adı hubel olması veya zulhuleysa olması şart değil ki adı konmamış nice tanrılara tapılmaktadır.

Dakika 55:00

Allah’a kulluk etmiyorsan kime yapıyorsun? Kendine sor, tanrın kim? Allah’a kulluk etmiyorsun, kime kulluk ediyorsun? Eğer hiç kimseye diyorsan kendine tapıyorsun, kendi nefsine bütün yaptığın iblîs de ilkin böyle yaptı. Meleklerin arasında Allah’a ibadet ediyorum diye kendine taptı. Allah emrini ortaya koyunca Allah’a karşı çıktı, kendine taptığı ortaya çıktı. ( أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ) Âdem’e de ihânet etti. Yani Âdem’e Cenab-ı Hak bir görev verdi. Yeryüzünde benim kânûnlarımı uygulayacaksın dedi. Hilâfet görevini verdi. İblîs hem ona karşı çıktı, hem de uzun yıllar ibadet eden iblîs emre karşı çıktı, kendine taptığı ortaya çıktı. Çünkü ilâhî emirleri, ilâhî kânûnları tanımadı. Allah’a kulluk etmeyen herkes kendine sorsun. Kime tapıyorsun? Madem Allah’a kulluk etmiyorsun, kime tapıyorsun? Allah’a ibadetin nasıl yapılacağını Allah ortaya koymuş, bildirmiş. Namaz şöyle kılınır, îmân şöyle olur, ibadetler şöyle yapılır, zekât böyle verilir, oruç şöyle tutulur, hac şöyle yapılır ve bütün ilâhî emirlerin kânûn ve kurallarını ortay koymuş. Peygamberimiz uygulamış, Sahâbî ve Fâkih Âlimler de bunların ölçüsünü kalem almışlar, sarsılmaz sağlam kaynaklarla devam edip gitmektedir. Yaşanarak geliyor, birde ilmen ilmi kaynaklar da geliyor. Hem yaşanarak geliyor. Bugün Müslümanlar bugünkü İslami yaşantılarını kökü var, aslı var. Yaşanarak gelen bir İslam var, bilimsel olarak gelen bir İslam var. Bak birde töresel olarak gelen var. Töresel olanın içinde, gelenekselin içinde yanlışlar olduğu zaman bilimsel İslam devreye girer. Yaşanan gerçek İslam devreye girer. Kur’an ve Peygamberin yaşadığı, ortaya koyduğu İslam devreye girer, yanlış ortadan kalkar ve barınamaz yanlışlar. İslam yanlış kabul etmez, İslam’ın bünyesine yanlış giremez barınamaz. Nasıl güneşin içine karanlık girince ortadan kaybolur, karanlık güneşin içinde kalamaz. Onun için İslam’ın içinde de yanlış barınamaz çünkü İslam tamamen doğruların bizzat kendisidir. Onun içinde hakları, gerçekleri hayallere fedâ etmemek lâzım. Hayalperest olamamak lâzım ve putlara tapmayıp yaratana kulluk yapmamız gerekiyor. İşte diyor bunlar şer tanrılarına karşı öbür tanrıya sığınıyorlar, beriki tanrıdan öbürüne sığınıyorlar. Nitekim ne yapıyorlar? Birbirinin şerrinde diğerinin kuvvetine sığınıyorlar. Yağcılık yalpaklık yaparlar. İslam’da ise Allah’u Teâlâ’ya hamt edilir. Övme, övülmenin tamamı Allah’a aittir. Biz Allah’ı överiz çünkü övgünün tamamı ona aittir. Onun da bizi sevmesini övmesi için, rızâsını kazanmak için çırpınırız. Bizde yağcılık olmaz, İslam da yağcılık olmaz. Bir insan da yağcılık varsa Müslümanım diyen de onun İslam kişiliği oluşmamıştır. O daha işin ya başındadır. Yahut da çok eğitime, öğretime ihtiyacı vardır. İrşada derse hem eğitim, hem öğretim hem de yaşanan ahlâk ve İslâmî öğretiye ihtiyacı vardır. İslam kişiliği müstesnâ bir kişiliktir.

Dakika 1:00:15

Cenab-ı Hak bize nur saçan, hayat veren emirlerini bir, bir bildirmektedir. Bu yağcılık yapan putlardan kopmayanların kendilerine bakarsanız aslında bunlar dişinin dişisi ve başka bir ifadeyle dişilere başka bir isim kullanıyorlar. İşte onlar odurlar, bu duruma kendilerini düşürenler kendileridirler. Hz. Muhammed (S.A.V) Keşfül Hafâ da rivâyet edilen bir Hadis-i Şerifte şöyle diyor; (Ennisâü habâilü şeytânî) kötü yoldaki kadınlar diyor şeytanların ağlarıdır. Hani balık tutmak için ağlar atılır ağın içinde gelen balıklar toplanır tutulur. İşte bakın Allah’a itaat etmeyen, Peygambere itaat etmeyen kötü yolda ki bütün kadınlar şeytanın ağlarıdır yani tuzaklarıdır. Şeytan onları kullanır. Bu da Hz. Muhammed’in sözüdür. İslam erkeği de, kadını da kurtarmaya geldi. Kimden? Şer güçlerin elinden, birbirimize yardım edelim, gerçekleri birbirimize anlatalım. Doğrular acıda olsa en şifâlı ilaçların bir kısmı acıdır. Dışında şeker içi acıdır, en faydalı ilaçtır ama acıdır, zehir gibidir. Birbirimize doğruları söyleyelim, acı da olsa doğruları söyleyelim. Çünkü şifâ bulmak, hayat bulmak için.

Kıymetli dostlarım,

Şuana kadar bütün kötülükleri insanlara teklif edip aldatan, aldatmak isteyen şeytandır. Tüm kötülükler aynı zaman da şeytanında emridir. Allah nehiy etmiş yasaklamış şeytan Allah’ın bütün yasakladığını emrediyor. Allah’ın da bütün emrettiklerini şeytan yaptırmamaya, onları yasaklamaya çalışıyor. Kişinin nefsini kullanıyor içindeki ona özel bir şeytanı var onu kullanıyor, dünyayı kullanıyor, başka tuzakları kuruyor. Ve insanı Allah’a âsî yapmak, Allah’ın emrini yaptırmamak için elinden geleni yapıyor. Şeriata uymada diyor bir günah işle de ne olursa olsun asgaride o memnun olur. İslam şeriatını emirlerinin birinden birini yaptırmasa şeytan memnun olur. Zil zurna hoplar, oynar ve zıplar, çalar, oynar. Korosuyla harekete geçer, şeytanın koroları vardır çalar oynar. Onun da mûsîkî koroları vardır, onun da çok müthiş mûsîkî çalanları vardır, mûsîkî de çok ilerlemiş kadrosu vardır. Onları kullanır her türlü yolu dener.

Bir Velî’nin kendi görüşüne dayanıyor.

Bir Evliyânın bir gün diyor iblîs korosunu hazırladı onlara hadi çalın dedi.

Öyle çaldılar ki diyor. Evliyâ diyor bunu mest oldum diyor.

Dikkat et! Evliyâyı mest eden bir başkasını düşünün.

Daha sonra raks edin dedi diyor, dansa başladılar, dans ettiler.

Ve bana yaklaştı dedi ki iblîs, bizim size karşı en geçerli silahımız işte budur dedi diyor.

Tabii bunlar ahlâk dışı olan kısımlarıdır.

Dakika 1:05:00

Ahlâka uygun olan şehveti çığırından çıkarmayan, şehveti meşrû yolda tatmin eden yollar hâriç. Kötü yollar için insana zarar veren, kişiyi Allah sevgisinden koparan, şehvet sevgisinin içinde boğan ve şehvetine esir olan bir durumdan bahsedilmektir. Yoksa Allah sevgisini ve Allah’a olan itaati artıran semâlar, mûsîkîler, kâinatta bunlar dolu kuşun ötmesi bir semadır. Rüzgâr esiyor, sular ılgım, ılgım akıyor ve o gördüğün göklerdeki, yerdeki semâvâttan gelen sesler Allah’ı tesbih eden seslerdir. Bunlar hep aslî nedir? Aslî bir mûsîkîdir. Hepsi Allah’ı tesbih ediyor. Yerde gökte Allah’ı tesbih etmeyen kimse yok. Cennetteki hanımlar, hûrî kızları öyle bir Subhanallah derler ki, onu duyduğu zaman cennetin içinde öyle bir seda, öyle bir mûsîkî meydana gelir ki tarihlere sığmaz. Aşk ile bir Kur’an-ı Kerim oku, aşk ile bir Allah’ı zikret ve bütün sevginle alla de bunu yerli yerince bir Kur’an-ı Kerim oku, yerli yerince insanlara güzelim sözde sohbette bulun ve meşrû olan sözler de bulun, meşrû semâlar da bulun işte bunlar ruhlara gıda verir. Ama insanı insanlıktan çıkaran, şehvete ve şeytana esir eden, gayrimeşrû olanlarla meşrû olanları birbirinden ayırt edebilmemiz gerekmektedir. Bunun için iblîsin çeşitli tuzakları vardır bunlara kanmamak lâzım. Kuruntular, dipsiz emeller, boş ümitler, yalan sevdalar, bâtıl düşünceler. İşte bunlar hep birer, birer iblîsin tuzaklarıdırlar. Şirke düşme, Allah’ın vereceğini sakın başkasından isteme, sırf Allah’ın vereceklerini sırf Allah’tan iste. Eğer Allah’ın vereceğini kulundan istersen bu şirk alametidir. Dikkat et! Canlılar tabii şekil ve özelliklerini canlıların tabii şekil ve özelliklerini değiştirmek yaratıklarını yani fıtratlarını değiştirmektir. Allah’ın yarattığını, Allah’ın yarattığı fıtratı sakın değiştirmeye kalkma, tabiatın dengesini sakın bozma, teknolojiyi kötüye kullanma, ekosistemi bozma! Her şey yerli yerince yaratılmış. Allah erkeği mükemmel erkek olarak, kadını kadın olarak, yerleri gökleri mükemmel, diğer canlıları da kendi tür ve cinsinden güzel yaratmış. Tabiatta, ekosistem de hepsinin Allah görevlerini dağıtmış herkes görev başında. Bir o fıtratının gereği görevini herkes yapıyor. Yeter ki insan Allah’a olan görevini yapsın. Herkes yapıyor karıncadan al da deveye kadar, yerden al gökte ki yıldız ve güneş galaksilere kadar ilâhî kânûnlar neyi gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Hepsi emir ve komutayı Allah’tan alıyorlar. (أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ) bu âyet bunu açıklıyor. Dikkat diyor.

Dakika 1:10:00

Yaratmak Allah’a, emir Allah’a aittir. O Allah (تَبَارَكَ وَتَعَالَى)’dır. Âlemlerin eşsiz Rabbi ’si tek hükümdarıdır. Âlemleri kendi emrinde tutamayan Âlemlerin Rabbi ’si, hükümranı olabilir mi? Âlemleri yaratmış emrine almış kendisi ne yapıyor? İdâre ediyor. Hepsi bütün âlemler Allah’a muhtaç, Allah kimseye muhtaç değil. Onun için putperestlerin birçok uydurma gelenekleri, görenekleri vardı. Bunların tamamını İslam ortadan kaldırdı attı tamamını. Îmânla, hakla, hakîkatle, bilimle, aklıselimle bağdaşan ne varsa hak ve hakîkat İslam bunları ortaya koydu, her şeyi yeniledi. İslam yeniliktir. İslam da bilime aykırı bir şey bulmazsınız. Çünkü bilim İslam’dan doğar, doğruların kaynağı İslam’dır. Aklıselim İslam’la gelişir. Çünkü İslam Vahyi İlâhî’dir. Aklı Allah İslam’ı, Allah kendi emirlerini akıl yoluyla kullarım kavrasın diye insan aklı vermiş ilk yaratılanlardan biri akıl, kalem ve Nuru Muhammedî’dir, Cevher-i Muhammedî’dir. Nuru Muhammedî, kalem nedir? Bunlar akıl, aklı evvel deniyor akıl önce yaratıldılar. Çünkü bunlar çok önemli aklı evvel akıl olmazsa sen Yüce Allah’u Teâlâ’nın emirlerini nereden anlayıp, kavrayacaksın? Anlaman için Cenab-ı Hak kalbe bir nur koymuş. Bize akıl kalpte bir nurdur. Anlama vasıtasıdır, Vahyi İlâhî, Allah’ın emirlerini anlama kavrama ve vahyi anladıktan sonra da Hakk’ı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayırmak için verildi. Kalem ilmi temsil eder. İlk yaratılanlardan biri de kalemdir. İlimsiz, İslam ’sız irfân olmaz, din olmaz. Cenab-ı Hak insanlara en büyük rütbeyi ilim yoluyla vermiştir. Rütbelerin en büyüğü ilimdir ilk gelen emir (اقْرَأْ )’ dır. Bunun içinde hurâfeler, düzmeler, bidatler İslam da yeri yoktur. Putperestler bir deve 5 defa doğurursa onu beşinciye erkek diyor doğunca kulağını delerler ona dokunmazlar. Artık bundan faydalanmak haramdır derler kendi kafalarına göre. Putun kurbanlarının kulağını keserlerdi nişane vururlardı ve yaratılışın şeklini bozmak kadını erkek, erkeği kadın yapmak ve kötü yolda kullanmak, bıyığı sakalı yolup atmak, yüzlerini boyamak, yani fıtratı bozmak, fıtrata zarar vermek bunlar bir defa yaratılışı, fıtratı bozmaktır. Fıtratı koruyacaksın, bozmayacaksın. Tedâviler ayrı, tedâviler meşrûdur. Fıtratı koruyacaksın bu senin görevin. Yaratan diyor ki, benim yarattığım fıtratı koru bozma diyor. Kadının fıtratı belli, erkeğin fıtratı da belli erkek erkekçe fıtratını koruyacak, kadın kadınca fıtratını koruyacak. Kadın erkek olmaz, erkek kadın olmaz. Bunlar kadın kadınlığıyla, erkek erkekliğiyle mükemmeldir. Dini küfür ve isyân hâline getirmek şeytanın tuzaklarındandır. Dinsiz ve îmânsızları kullanır şeytan dini küfür ve isyân hâline getirmek din afyondur diyenlerin kendi beyinleri afyonla dolmuştur.

Dakika 1:15:10

Dinsizlik afyondur tam tersine, Allah’ı kabul etmemek afyondan da beterdir. “Şekillerini, kılıklarını değiştirecekler.” Bakın, 118’inci ve 119’uncu âyetlere şöyle bir bakıver. İblîsin birinci görevlerinden biri de insanlara fıtratı bozdurmak, şekillerini kılıklarını değiştirmek, uzuvlarını yaradılışın dışında kullandırmak. Hattâ iğdiş hadım ağası yapmak, nikâh yerine zinâyı, helâl yerine haramı, temiz yerine pisliği ve meşrû olanların yerine kötü oyunları, eğlenceyi ve kötü eğlenceleri, eğriyi, budalayı tercih ettirmek ve tercih etmek… Aka kara, karaya ak demek, yaratılışın zıttını yapmak ve yaptırmak ki işte bugün Kur’an-ı Kerim 14 Asır önce bu günkü çağda sapıkların hepsine diyor ki hepsine: “Yanlışı bırakın doğruya gelin” diyor. Bu yanlışlara koşarlar diyor. Bunların kaynağı da bu âyetler olduğu gibi İbn-i Abbâs, Dahhâk, Mücâhit, Taberî gibi büyükler de bunların kaynağında bulunmaktadır. Cenab-ı Hak bütün sahabelerin hepsinden râzı olsun, bütün âlimlerimize Allah bol rahmet eylesin. Yine Rum Sûresi’nin 30’uncu âyetinde: “Allah’ın yaratmasının değiştirilemez olmasını yani fıtratı kesin tanımazlar” diyor. Hâlbuki Allah’ın yarattığı fıtrat kesin değiştirilemez ama onlar fıtrat tanımazlar, iblîs kadrosu fıtrat tanımazlar. Tahripten başka da bir şeyden anlamaz. Sahte boyayı vurur fıtratı bozar. İnsanlığın sağlığına ve ekosisteme de zarar verirler, başta insana zarar verirler. İslam ise hem insanı korur, hem tabiatı korur. Şeytan bunların ağızlarının suyunu akıtır. Şeytanın kullandığı kadro şeytan onlara bu fıtratı bozdururken öyle cilalar, öyle süsler ortaya atar ki ağızlarının suyunu akıtır şeytan diyor. O zaman aslî güzelliği görmez dıştaki cilaya takılır kalır, yapmacık boyaya takılır kalır. Aslî Allah’ın vurduğu boyayı görmez dışa bakar içten haberi olmaz. Maymun mudur, maymuncuk mudur? Kendinden haberi olmaz. İnsanın fıtratını geliştireceksin, bozmayacaksın bu da ilimle, bilimle olur. Hak ilimler ise bizzat İslam’ın kendisidir. İşte bunların tamamının kökün de ğurur aldanmak, aldatmak vardır, aldatılmak vardır. Ğurur, ğurur, gurur değil ğurur şeytanın sıfatı bu daha öncede hatırlattım. Cenab-ı Hak nimet verdiği kullarını söylüyor bak ebedî nimete, tükenmez nimetlere, eksilmez göz aydınlığına nâil olanları sayıyor Cenab-ı Hak Nisâ 69’uncu âyet-i kerimesinde diyor ki: “Onlar Nebî’lerdir, Rasûller ’dir, Sıddıklardır, Şehitlerdir, Sâlihlerdir.” Şimdi sen bunların birinden olmak zorundasın peygamber olamazsın ama istersen öbürlerinden olabilirsin.

Dakika 1:20:00

Bak Sıddıklardan olabilirsin, Şehitlerden olabilirsin, Sâlihlerden de olabilirsin. En asgari, en az Sâlihlerden olman gerekiyor en asgari bunlar ilâhî protokol bu işte. Peygamberler, Sıddıklardır, Şehitlerdir, Sâlihlerdir. Şimdi Sıddıklar hemen Peygamberlik mertebesine yaklaşmışlar ama peygamber olamaz kimse peygamberlik Allah’ın seçmesiyle olur. Sıddıklar özde sözde her şeyiyle sadık Allah’u Teâlâ’ya sâdık olanlardır. Şehitleri de biliyorsunuz Allah yolunda canını da verenlerdir. Sâlihler de daima sulhtan, iyilikten, barıştan, güzellikten ve iyi hareketten yanadırlar. İslam’ın tümüne inanmışlar, güçleri nispetinde de iyilikte yarışıyorlar. Bunlar da Sâlihlerdir en asgari Sâlihler protokolüne katılman gerekiyor. Yoksa saf dışı kalırsın. Müslim’i Şerifin rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyuruldu; Sevgili Peygamberimiz bunu haber veriyor Hz. Muhammed, Allah’u Teâlâ Hz. Âdem’e (AS.) dedi ki: Cehennemin payını gönder ey Âdem! Dedi. Âdem (AS.) o da dedi ki; Cehennemim payı nedir? Bu bir Hadis-i Kutsi aynı zaman da. Cehennemim payı nedir? Cenab-ı Hak dedi ki: “Cehennemin payı 1000 kişiden 999 cehenneme gönder dedi, birini cennete gönder dedi. Cehennemin payını istiyor Cenab-ı Hak buradan dikkat et. Allah’a olan görevini 1000 kişide ancak birisi yapmaya çalışmış. Bu nedir? İnsanoğlunun genel yapısını, ruh yapısını, davranışlarını, iç dünyasını, nasıl inandığını, inanmadığını, isyân ettiğini, itaat etmediğini, 1000’de 1’e düştüğünü oranın insanların tamamının oranına göre bu kıyâmette, mahşer de bütün insanlık toplandığı zaman cennetin payı 1000 kişi de 1, cehennemin payı 1000 kişide 999 ister inan, ister inanma! Kaynağı bu haberi neresidir? Sahîhi Müslim, Hadis-i Kutsi haber Hz. Muhammed’den geliyor. Çok sağlam bir kaynaktan geliyor. Bir de şöyle insanlığın bugünkü yapısına bak, söz ve davranışlarına bak Allah’ın emrini Allah’ın Kur’an da, sünnette, İslam da istediği gibi yerine yerli yerince getiren kaç kişi var? Kaçta kaç kişi bir de kendi kanaatini ortaya koy. Gerçek olan Peygamberin söylediği, Sahîh-i Müslim’in haber verdiğidir. Kendi aklını da kullan bakalım bu gerçeğe ulaşabiliyor musun? Ulaşsan da, ulaşamasan da kabul etmek, öpüp başımızın üstüne koymamız gerekiyor. Aklın ermeye bilir. Aklının ermediği şeyleri inkâr mı edeceksin? Ruhunu görebiliyor musun? Ruhun yok mu diyeceksin? Aklını görebiliyor musun? Yok, mu diyeceksin? O zaman deli demezler mi? onun için Cenab-ı Hak Hz. Muhammed’e dedi ki Halil dedi, Halil’im dedi. Ne demek Halil? Dost demek kalbi dolduran dostluk, sevgili.

Dakika 1:25:00

Bakara Sûresinin 124’üncü âyetinde de Hz. İbrâhim’e dedi ki, seni önder yapacağım dedi. Önder yapmadan önce onu denedi. İmtihanları kazandı İbrâhim (AS.) ona Melekût Âlemini gösterdi. Bakın önder yapmadan önce neler kazandı İbrâhim (AS.) ateşe atıldı, Nemrut’un, Nemrut devletinin putlarını kırdı, orada ki zulme başkaldırdı. Ateşe atılmaya râzı oldu, Hak’tan tâviz vermedi, gerçekten tâviz vermedi, Allah’ın tarafından ayrılmadı. Ona mevki makamlar verilmek istendi. Hepsini elinin tersiyle itti. Allah’ın emrinin yanında başka şey para eder mi? önder yapıyor Hz. İbrâhim’i, ona hayat vermenin sırlarını öğretiyor. Nasıl? Ölüyü nasıl diriltirsin dediğin zaman geçmiş derslerimiz de bunları söyledik. Ne yaptı Cenab-ı Hak, dedi ki ya İbrâhim şu dedi kuş türlerinden 4 tanesini al etleri kıy kes ve tepeciklere koy ve kendine çağır ve o et parçalarını dedi çağırdı uçuşarak geldiler. Ölüyü nasıl dirilttiğini gösterdi. Gayb Âlemini ona gösterdi, yerlerin göklerin mele kütünü gösterdi. O da ne yaptı tâğutlara karşı çıktı, ateşe atıldı, hiç gam yemedi, Hak’tan hakîkatten taviz vermedi. Tevhîd îmânından şirke tâviz vermedi. Allah bir can alsa binlerce can sana geri verir. Nemrutlar ne verir? Geberir doğru cehennemi boylar. Firavunlar ne verir? Geberir cehennemi boylar. Ama îmânlı kişi Allah yoluna bir can verir binlerce can geri ona verilir, ölümsüz mutlu hayat verilir. Şehitlerin durumu budur. Allah yolunda olan herkes böyledir, yatağında ölse bile. Onun için tağutlara karşı gelen İbrâhim ateşe atılmış oğlunu kurban etmekten çekinmemiş…

Dakika 1:27:58

 

 

 

 

(Visited 149 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}