HadısŞerifKülliyatı 167-01

167- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 167

167 Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 167

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”

 

‘’Bismillâhi Zîşan azîmu sultan şedîdül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytâni insün ve can’’

‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Sevgili izleyenler,

 

Dersimiz ihrâmdan çıkma vaktidir. 1464’ncü Hadis-i şerife gelmiş bulunmaktayız.

 

İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; „(Babam) Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh) buyurdu ki:
„Kim cemretu’1-Akabe’ye taşını atar, sonra tıraş olur veya kısaltır ve de -yanında olduğu takdirde- kurbanını keserse, kendisine ihrâmlı iken haram olanlardan -kadına temas ve koku hariç- hepsi helâl olur. Bunların haramlığı Beytullah’a yapacağı ifâza tavafına kadar devam eder. İfâza yapınca onlar da helâl olur.“ Yani bu kendi nikâhlısı hanımı hakkındadır yanlış anlaşılmasın.

Muvattâ haber veriyor bu hadis-i şerifi de. Tıraşla hâsıl olan bu duruma yani ilk tahallül denmektedir. Birinci tahallül böyledir ifâza tavafından sonra kendi nikâhlısına da artık helâl olur ve koku sürünme yasağının da kalkmasını bu şekilde ikinci tahallül de buna denir. Yani bütün yasaklar ihrâmlıya kalkmış olur. Buna da ikinci tahallül denmektedir.

 

Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!

 

Şâfiî, Hanefi ve bir grup âlim ilk tahallül ile sadece kadına temas hâriç gerisi helâl olur demiştir. Bunu Şâfiî ve Hanefîler demiştir. Tabii onlardan da bir grup söylüyor.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) demiştir ki: „Bir kimse cemretu’1-Akabe’ye taşını attı mı kendisine -kadın dışında- haram olan her şey helâl olur.“ Onun bu sözü üzerine:
„Ya koku? (o da mı helâl olur?)“ diye soruldu. Dedi ki:
„Gerçekten ben Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ı misk sürünürken gördüm. Yoksa o koku değil miydi?“

Nesâî, İbnu Mâce haber veriyor bu hadis-i şerifi de. Yani misk bir güzel kokudur diyor koku yasağı da kalkmış olduğunu söylüyor İbnu Abbâs Hazretleri. Zaten Şâfiî ve Hanefî de bu gibi hadis-i şeriflere dayanmaktadırlar.

 

Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anha) anlatıyor; „(Veda haccında) yevm-i nahrın gecesinde Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın berâber olma nöbeti bende idi. O aksam, Vehb İbnu Zem’a ve berâberinde Ebû Ümeyye ailesinden bir adam olduğu hâlde, kamislerini giymiş o1arak yanımıza geldiler.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu vesselam), Vehb (Radıyallâhu Anh) Hazretleri’ne:
„Sen ifâza tavafını yaptın mı Ey Ebû Abdillah ?“ diye sordu. Vehb:
„Hayri! Vallâhi ey Allah’ın Rasûlü, yapmadım!“ deyince, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm): „Öyleyse su kamisi çıkar!“ dedi. Vehb, onu başından çıkardı. Arkadaşı da kamisini başından çıkardı. Sonra Vehb sordu:
„Niçin (çıkarıyoruz) Ey Allah’ın Rasûlü`?“
„Çünkü bugün, cemreye tas attığınız takdirde ihrâmdan çıkmanıza, yani size haram edilen her Şeyin -kadın hariç- helâl olmasına ruhsat tanindi. Eğer siz, Beytullah’ı tavaf etmeden aksama girerseniz, Cemretü’l-Akabeye tas atmazdan önceki gibi haram olursunuz, bu hal Beytullah’ı tavaf edinceye kadar devam eder“ diye cevap verdi.“  Bunu da Ebû Dâvûd haber vermektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız, işte gerçekler meydanda ne güzel Peygamberimizin bütün sözleri işleri, takrirleri Sahâbî tarafından ne güzel izlenmiş ve zabta alınmıştır.

 

Hz. Hafsâ (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; „Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) zevcelerine, Vedâ haccı senesinde ihrâmdan çıkmalarını emretti. Ben:
„Siz niye ihramdan çıkmıyorsunuz?“ diye sordum.
„Ben başımı telbid ettim, kurbanlığımı hazırladım, kurbanlığımı kesmeden ihrâmdan çıkamam“ diye cevap verdi.“ Bunu da Buhârî, Müslim ve diğerleri haber veriyor. Telbid: burada saçların dağılmasını önlemek için husûsî maddelerle yapıştırmanın adıdır.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; „Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) (Vedâ haccında) umre için ihrâma girdi. Ashabı ise (Radıyallâhu Anhüm Ecmaîn) hacc için ihrâma girdi. (Mekke’ye varınca) ne Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) ne de berâberinde kurbanlıkları olanlar ihrâmdan çıkmadılar. Geri kalanlar ihramdan çıktılar.“ bunu da Müslim haber veriyor. Daha önceki derslerimizde de bunlar geçmiş idi.

 

Nâfi (Rahimehullah) anlatıyor; „İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma) dedi ki: „İhrâmlı kadın, ihrâmdan çıkınca, saç örgülerinin ucundan bir miktar kesmedikçe taranmaz. Şayet kurbanlığı varsa, kurbanı kesilinceye kadar saçından hiçbir şey kesemez. “Bunu da Muvattâ haber veriyor. “Kurban yerine yani Mina’ya varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin, çünkü tıraş kurbandan sonradır”. Taş, kurban, tıraş bunlar sırayla böyledir. Büyük şeytanı taşlayacaksın, kurbanını keseceksin ve tıraşını olacaksın.

 

Sevgili dostlarımız,

 

Kurbanın vacip olmak durumuna gelmiş bulunmaktayız. Kurban kelime olarak yaklaşmak mânâsına gelmektedir, dini bir ıstılâh olarak Yüce Allah’u Teâlâ’ya yaklaşmak râzı ederek yakınlığını kazanmak için kesilen hayvana kurban denir. Kurban Kur’an-ı Kerim’de kurban müessesesinin Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) çocukları ile birlikte başladığını haber veriyor. Kim? Kur’an-ı Kerim. Bunlara ‘’Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku, hani onlar Yüce Allah’a yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi ve ikisinden birininki kabul olunmuş öbürünün ki kabul olunmamıştı’’. Mâide Sûresi’nin 27’nci âyet-i kerimesinden bunları anlıyoruz.

 

Dakika 10:45

 

Âyet-i kerime de kabul edildiği belirtilen kurban “Hâbil’e” ait idi ve bir koçtu. Kabul edilmeyen de “Kâbil’e” aitti ve ekindi diye haber var. Hâbil’in ki kabul edildi, Kâbil’in kurbanı kabul edilmedi. Hz. İbrahim’e rüyasında ilk olan oğlu İsmâil’i kurban etmesi emredilir. Bu da Sâffât Sûresi’nin 102’nci âyet-i kerimesinde belirtilmektedir.

Evet, sevgili dostlarımız, Cenab-ı Hak ortaya neyi emrettiyse kural odur, onu seve seve yerine getireceksin.

 

Cumhur, kifâye bir sünnet-i müekkededir der kurban için. Şâfiî Hazretleri de bu görüştedir, Ebû Hanîfe İmâm-ı Âzâm Hazretleri, zengin olan bu küme vaciptir diye hükmeder.

İmâm-ı Malik mukîm kaydı koymadan vacip hükmüne varır.

Hanefî’lerden Ebû Yusuf Mâlikî’lerden Eşheb vacip hükmüne muhâlefet ederek Cumhur’un görüşüne katılırlar.

Ahmed İbnu Hanbel, gücü olanın terk etmesi mekruhtur der ve vücubuna hükmeder.

İmâm-ı Muhammed, terkine ruhsat olmayan sünnettir der.

Tahâvî, biz de bu görüşteyiz âsar da vacip olduğunu teyit eden bir delil yok der. Kurbanın vacip olduğunu söyleyenleri teyit eden en kavi delil Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) Hazretlerinin rivâyet ettiği şu hadis-i şeriftir.

‘’Kurban kesecek güçte olup da kesmeyen namazgâhımıza yaklaşmasın.’’ işte bu hadis-i şeriften kurbanın vacip hükmü çıkarılmış. Kurban hakkında Kur’an-ı Kerim’de de âyetler var. Ama sübut-u kat’i olup da mânâya delaleti zannî olduğu için bu ihtilâflar vardır, o ihtilâflarda rahmettir. Bu hadis-i şerifteki vaîdin üslubunda ki şiddet Hanefîleri kurbanın vacip olduğu hükmüne sevk etmiştir. Hattâ Ebû Hanîfe (Rahimehullah) Hazretlerinin farz dediği de rivâyetler arasındadır. Vacip diyenlerin dayandığı başka hadislerde var.

El- Hidâye’de Hanefî görüş şöyle özetlenmiştir: Kurban hür, mukîm, zengin her Müslüman’a kurban gününde kendi nâmına ve küçük çocuğu nâmına vaciptir. Vacip hükmü Ebû Hanîfe ile ashâbından İmâm-ı Muhammed, Züfer, Hasan ve bir rivâyete göre Ebû Yusuf’un içtihatları ile sübut bulmuştur. Ebû Yusuf’un sünnet demiş olduğunu da belirtmiştik.

Evet, sevgili dostlar birçok görüş ortaya atarlar delillere dayanarak müçtehit ve fâkihlerimiz.

 

Udhiyye kurban bayramında zengin, mukîm ve hür olan Müslümanlar tarafından kesilmesi gereken kurbandır bunun adı ‘’Udhiyye ’dir’’.

 

Dakika 15:23

 

Bunun kendine mahsus teferruatı vardır. Bir de hedy vardır ki haccda kesilen kurbanın adıdır. Kâbe-i Muazzama veya harem için hediye edilen kurbanlık hayvana “hedy” denir. Dilimizdeki (hediye) kelimesi de aynı kökten gelir. Esasen hacılar misafir sayıldıkları için onlara ‘’Udhiyye’’ kesmek vacip değildir, dilerlerse nâfile olarak keserler. Temettu veya kıran haccı yapanlar bir yıl içerisindeki iki ayrı ibadeti yapmış olmanın şükrü olarak bir kurban keserler. Haccda kesilmesi vacip olan bu şükür kurbanı hedy sınıfına girer. Umre yapanlar veya haccı ifrat yapanlar nâfile olarak kurban kesmek isterlerse bu da hedy sınıfına girer. Ayrıca hac kurallarından vaciplerin terki veya vacip olan sıranın bozulması gibi durumlarda hacca giren eksikliklerin telâfisi için bazı cezâ kurbanları vardır. Şu hâlde bu cezâ kurbanları da hedy sınıfına girer. Hedy kurbanlarının harem dâhilinde kesilmesi vaciptir. Udhiyye’ler her yerde kesilebilir.

 

Mihnef İbnu Süleym (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah’ı (Aleyhissalâtu Vesselâm) işittim şöyle buyurmuştu; Ey insanlar, her aile sahibine her sene bir kurbanlık, bir de atîre borç olmuştur. Atîre’nin ne olduğunu biliyor musunuz? O, recebiye dediğimiz şeydir. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbnu Mâce haber vermektedir. İlk doğan yavruyu kurban etmek atîre kurbanı kesmek İslam’da yoktur.

Buhârî’nin bir rivâyetinde ziyâdesiyle Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) bu kurbanlar putlar adına kesildiği için yasak koyduğu anlaşılmaktadır. Bu atîre câhiliye, putperest devrindeki bir kurban idi o da İslam bunu kaldırdı.

 

Abdullah İbnu Amr İbnü’l Âs (Radıyallâhu Anhüma ve Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) „Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır“ buyurmuştu. Bir adam kendisine:
„Ey Allah’ın Rasûlü! Ben iâreten verilmiş bir hayvandan başka bir şeye sahip değilsem, onu kesebilir miyim?“ diye sordu. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm): „Hayır, dedi, ancak saçını, tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, etek tıraşını olursun. Bu da sana Allah indinde bir kurban yerine geçer.“ buyurmuştur. Bunu da Ebû Dâvûd haber veriyor. Gücü olmayana yüce İslam teklifte bulunmaz. Gücünün yettiğini teklif eder yetmediğini değil.

Nâfi (Rahimehullah) anlatıyor; “(Ailenin her ferdi için kurban kesmek gerektiği görüşünde olan) Abdullah İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn), anne karnındaki çocuk adına kurban kesmezdi” diyor. Bunu da Muvattâ haber veriyor.

 

Dakika 20:15

 

İmkânı olmayan elinde sütünden ve yününden istifade etmek üzere iâreten verilmiş bir dişi hayvandan başka bir şeyi bulunmayan kimsenin sorusu üzerine verdiği cevaptan anlıyoruz ki bayrama katılmak için imkânları zorlamaya gerek yoktur. Gücünün yetmediği şey için kendini zorlama diyor. Sonra eski sahibine iâde edilecektir. İâre: birinin ödünç verdiği hayvandır, yani bu tembik değildir âriyettir. Bir müddet sonra eski sahibine iade edilecek hayvanın adıdır. Bu hayvan onun zaten kendinin değil, kendinin olsa bile gücü nispetinde kesme imkânı varsa keser yoksa kesmez. Günümüzde makine geçmiş devirlerde olduğu gibi sadece insan adalelerinin yerini almakla kalmamış bizzat beyninde yerini almıştır. Otomasyon denen o yeni yeni hadise iktisâdî hayatı iş hayatını, çalışma ve istirahat sistemini buna bağlı olarak beşerî içtimâî münasebetlerin allak bullak etmiştir ve bilgisayar dediğimiz bu yeni teknik geliştikçe te’sirini daha da arttırmaktadır. Günümüzde boş vaktin değerlendirilmesi problemine çözüm olarak eğlence gösterilmektedir. Piknik, gezi, müzik bütün çeşitleri ile eğlence bu çözüm başka problemler getirmektedir. İçki, kumar, uyuşturucu, sefahat, serseriyâne bir hayat cinâyet gibi başka problemler getirmektedir. Bir başka ifade ile atâlet ve aylaklık pek çok kötülüklerin yeşerdiği fidelik rolünü oynamaktadır. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) cuma gününün yıllık bayramlarımız olan ramazan ve kurban bayramlarının nasıl geçirilmesini, ne şekilde kutlanmasını tavsiye ettiğini bilmemizde fayda var. Çünkü İslam’a göre bayram tamamen muattal veya sırf eğlence ile geçirilecek bir tatil müddeti değildir. Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) bayramı yeme, içme ve Allah’ı zikir günleri olarak tavsif ve tarif etmiştir. Bayramın bütün Müslümanlarca böyle telakkî edilmesini sağlamak maksadıyla Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) fiili tedbir aldığını da görmekteyiz.

 

Muvattâ da kaydedilen bir rivâyete göre: Abdullah İbnu Huzâfe’yi kurban bayramı sırasında Mina’da hacılar arasında dolaşarak “bugünler yeme içme ve Allah’u Teâlâ’yı zikretme anma günleridir” diye ilân etmek üzere vazifelendirmiştir. Büdeyl İbnu Verkâ da insanları devesine binmiş olarak takip edip Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) sizlere bu günlerde oruç tutmamayı emrediyor. Bayram günlerinde oruç tutulmaz bugünler yeme, içme günleridir diye ilanda bulunanlardandır. Açıklanacağı üzere İslam’ın bayram telâkkisinde yeme, içme, eğlence ve Zikrullah birlikte yer alır. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir.

 

Dakika 25:00

 

Zikrullah deyince neyi anlıyoruz? Allah’u Teâlâ’yı hatırdan çıkarmamak, O’nu O’nun ismini anmak ve beş vakit namazını yerli yerince kılmak ve yine zikrin sahasına giren diğer ne kadar faydalı ilmi hareketler tamamı zikrin içine girmektedir.

Buhârî’nin bir rivâyetinde belirtildiği üzere, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) kurban bayramı hutbesinde şunları söylemiştir; “Bugün bayramdır. Bayramımıza önce namaz kılarak başlıyoruz, sonra evlerimize dönüp kurbanlarımızı keseceğiz. Kim bu şekilde hareket ederse bayramı sünnetimize uygun olarak kutlamış olur. Haftalık bayram olan cuma içinde aynı esas câridir. Namaz ve hutbe vâsıtası ile manevî bir hava ile dolduktan sonra başlatılıp devam ettirilmesi esastır. Bu durum bir kısım aşırılıkları frenleme âmili olacaktır. Bayramda yeme ve içme bayram günleri oruç yasaklanmıştır. Kesinlikle yasaktır ve haramdır. Sadece cuma için oruç tutanlara Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) oruçlarını bozdurmuştur. Sadece cuma günü değil cumartesini de tutarsan veya perşembeden başlarsan bu câizdir. Gâfil Müslümanların batılıları takliden bayramlar da tatillerde yer verdikleri aşırılıkların hiçbiri dini ruhsatı yoktur, hiçbirinde. Müslüman doğuyu, batıyı batılıyı şunu bunu taklit edemez. Müslüman Allah’ın emrinde Peygamber Muhammed’e tâbî olan, ilim, irfân ve gerçeklerin büyük davanın adamıdır Müslüman. Sen kimi taklit ediyorsun? Hakkı hakîkati bırakıp da bâtılı taklit edemezsin. İslam A’dan Z’ye bir hakîkattir, Müslüman bu hakîkatin adamıdır. Şehvet nazarıyla bakmamak veya fitne korkusu olmamak şartlarıyla kayıtlanmışlardır.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şehvet duyma ve fitne çıkma ihtimâli hâlinde nazarın haram olduğunda ittifâk vardır. Kezâ kadınların yabancı erkeklere karşı örtünmesi gereği de hadis-i şeriften çıkarılan bir diğer hüküm olmuştur.

 

Yine Hz. Âişe Sıddıkâ (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Yanında iki câriye tef çalıp ‘’Buâs Harbi’’ üzerinde düzülmüş hamâsî türküler söylerken Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) içeriye girdi, yatağın üzerine sırt üstü uzanarak yüzünü örttü. Az sonra babam Ebû Bekir girdi. Türkü okuyan câriyeleri görünce: “Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) huzurunda şeytan sazı ha!” dedi. Böyle diyerek bana kızdı ve câriyeleri azarladı.

Ancak Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) karşı koyarak: “Ey Ebû Bekir! Bırak onları söylesinler, her milletin bir bayramı vardır bu da bizim bayramımızdır” dedi. Onlar sohbete dalıp ilgileri kesilince câriyelere gözettim hemen sıvışıp çıktılar.

 

Dakika 30:00

 

Ahmet İbnu Hanbel gücü olanın terk etmesi mekruhtur der ve vücubuna hükmeder. Bir kısım âlimler bu rivâyete dayanarak köle olmazsa bile câriyenin sesinden şarkı dinlemenin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Zîrâ derler: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Hz. Ebû Bekir’in (Radıyallâhu Anh) cariyeleri dinlemesini takbih etmesi takbih etmedi. Aksine onun takbihini takbih etti ve câriyeler de Hz. Âişe’nin kendilerine işaret etmesine kadar şarkı söylemeye devam ettiler”.

 

Evet, sevgili dostlarımız, bir şarkı vardır Allah’ı unutturur ve nefsi terennüme geçirir. Şarkı vardır Allah’ı hatırlatır bu da dinleyenin, söyleyenin söylemesine ve dinleyenin ne anladığına bakmak lâzım.

 

Ebû Mühelleb der ki: Mescit Müslüman cemaatin emrine konulan bir müessesedir. Hangi amel de dinin ve dinin mensuplarının menfaati bir araya gelirse mescitte o amelin icrâsı câizdir. Harbe oyununa gelince, bu insan uzuvlarının savaşa karşı maharet kazanması için yapılan bir idmandır. Bu idman işi düşmana karşı harp hazırlığı olduğu için din ve ümmetin menfaatine olması hasebiyle, mescitte veya başka bir yerde yapılması câizdir.

Ebû’l-Hasen el-Lahmî şunları söylemiştir; Mescitte harbe ile oynamanın cevâzı hem âyet ve hem de hadis-i şeriflerle nesh edilmiştir. Görüyorsunuz zamana göre duruma göre camide yapılabiliyordu ama bunlar nesh edildi. Sonra bunların yapılması gereken özel yerler tayin edildi.

 

Kur’an-ı Kerim’de “Yüce Allah’ın yüce tutulmaları ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde insanlar sabah akşam O’nu tespih ederler”. ‘(Nur Sûresi’nin 36’ncı âyet-i kerimesi).

 

“Sünnette de Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) mescitlerinizi çocuklarınıza ve delilerinize karşı koruyun” hadisi bu cevâzı nesh etmiştir. Ancak Ellahmî’ye karşı çıkanlar olmuştur. Kılıç kalkan oyunu, cirit oyunu gibi düşmana karşı silah istimâlin de idman peyda etmek için oynanır, düşmana karşı hazırlık sayıldığı için mubah olmuş hattâ mescitte bile oynanması tecviz buyrulmuştur. Bunlar gerektiği zaman, eğer başka bir yer o anda yoksa o anda orada câiz olur ama başka bir yer varsa mescitler kendi gâyesine uygun olarak kullanılır.

 

Buhari Şârihlerinden el-Kirmânî, Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) zevce-i pakleri Hz. Âişe’yi (Radıyallahu Anha) Habeşlilerin oyunlarını seyretmeye neticede terk etmesi tesâdüfi bir vaka olmayıp şuurlu bir hadisedir. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), bu husustaki sünnetin zapt edilip bu muhkem harekâtın arkadan gelen nesillerin bir kısmına intikâl etmesi ve onlar tarafından bunların öğrenilmesi için kasten müsaade etmiştir.

Dinlenme vâsıtası uyku, Kur’an’ı Kerim’e göre dinlenmenin en müessir vâsıtası uykudur.

 

Dakika 35:22

 

Uykunun bir istirahat ve dinlenme vasıtası olduğu iki ayrı âyet-i kerime de ifade edilir. ‘’Size geceyi örtü uykuyu dinlenme vasıtası gündüzü de çalışma zamanı yapan Yüce Allah’tır’’. (Furkan Sûresi’nin 47)’nci âyet-i kerimesi ile (Nebe Sûresi’nin 9)’uncu âyet-i kerimesinde’’ bunları anlamaktayız.

 

Sevgili dostlarımız!

 

Bunları anlamak zor değildir. Yerine göre ihtiyaç hâlinde bunlar câizdir. Ama her müessese kendi amacına kullanılması da daha güzeldir esas olan budur. Yani konuları birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Bugün yokluktan varlığa kavuşuncaya kadar geçirdiğin merhalelere şöyle bir bak, birden insanlar zirveye ulaşamıyor. Zirveye ulaşıncaya kadar nice tedrici ve merhalelerden geçerek buraya geliyor. Camiler de ihtiyaç hâlinde Peygamberimiz tarafından her konu da ihtiyaca cevap verecek şekilde o gün böyle istimâl ediliyor kullanılıyordu ama sonradan müesseseler kendi amacına uygun olarak yapılmıştır. Onun için her müessese kendi amacına uygun hizmete kullanılmalıdır, o hizmette kullanılmalıdır.

 

Cenab-ı Hak bütün konuları Yüce İslam en doğru şekilde anlayan en doğru şekilde anlatan ve Yüce İslam’ı en doğru şekilde de yaşayan iki cihânda da mutlu olan kullarından eylesin.

 

Dakika 37:46

 

 

(Visited 45 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}