HadısŞerifKülliyatı 188-01

188 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 188

188- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 188

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’

‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve nefsih’’

 

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler, hamr hakkında bunun haddi hakkında dersimiz devam ediyor.

 

Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Lakabı ‘’Hımâr’’ olan bir adam vardı. Bu zât zaman zaman Rasûlullah’ı (A.S.V) güldürürdü. Hz. Peygamber bu adamı içki sebebiyle dövdürmüştü. Bir gün yine içki suçuyla getirildi. Rasûlullah (A.S.V) emretti, celde uygulandı. Cemâatten birisi: “Allah’ım şu adama lânet et! Kaç sefer içki sebebiyle getirildi, bir türlü ıslâh olmuyor” diye beddua etti. Rasûlullah (A.S.V): “Ona lânet etmeyin, Allah’a yeminle söylüyorum bu adam hakkında bildiğim bir şey varsa o da Allah ve Rasûlü ‘nü samîmîyetle sevmiş olmasıdır” buyurdu. Bunu da Buhârî Şerif haber veriyor. Akabe, Bedir ve sonraki savaşlara katılmıştır. Yani bu kişi, çok şakacı olduğu Rasûlullah’ı (A.S.V) güldürecek söz ve davranışlar da bulunduğu belirtilir. Borçlanarak alıp Rasûlullah’a (A.S.V) hediye ettiği borç ödeme zamanında adamı Rasûlullah’a götürüp Hz. Peygamber’e ödettiği gibi böyle durumları vardır, gülünç durumları adamın.

 

Âlimler had tatbik edilen günahkârlara aslî mânâ da lânetin kullanılmasını tecviz etmezler. Çünkü tatbik edilen haddin işlediği günaha kefâret olacağı, böylece günahtan kurtulacağı kabul edilmiştir. Hususen hadis-i şerifte belirtildiği üzere Yüce Allah ve Rasûlünü seven kimse için bu mânâ da lânet etmenin haram olduğu belirtilmiştir. Böylelerine Allah’tan af ve mağfiret dilemek menduptur. Bu görüş sahipleri kişi dinden çıkmadıkça günahı sebebiyle lânet etmeye cevâz vermezler. Zelle sebebiyle lânet mutlak olarak yasaktır, günahı açıktan işleyenlere lânet etmek câizdir, burada da bu şekilde görüşler beyan edilmiştir. Rasûlullah’ın sağ eliyle ye emrine muktedir olamıyorum diye muhâlefet edene, muktedir olma diye bedduasını misâl verirler. Burada Peygamber Efendimizin o kişiyi karşıdaki kişiyi keşfettiğini iyi bilmek lâzım, kişiye göre durumun değişebileceği iyi keşfetmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

 

Dakika 5:01

 

Bu hadis-i şerif 4’üncü veya 5’inci sefer içki suçuyla gelen kimsenin öldürülmesine dâir emrin nesh edildiğini gösterir. İbn-i Abdilberr, bu şahsın elli seferden fazla bu suçla getirildiğini kaydetmiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şimdi içki ideoloji veya sineği kartala hâkim kılan silah, şimdi bunlara bir göz atalım; Yunus Emre’nin: ‘’Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere, yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu’’. Şimdi buna dikkat edelim! Ne demek istendi burada? Batı alkolün ne derece güçlü bir silah olduğunu geçmiş asırlar da keşfetmiştir. Dikkat edin! Düşmanın çeşitli silahlar arasında içkiyi de silah olarak kullanıyor ve güçlü bir silah olduğunu da artık inanmış. Öylesine güçlü ki en ileri ateşli silahlar bile ona yetişememektedir. Fethedilen Amerika Kıtası’nda Kızılderililerin mukavemeti içki ile kırılmış. Afrika ve Okyanus adalarında birçok yerli kavimlerin nesilleri ve isimleri yeryüzünden içki ile silinmiştir. Kendi kitaplarında okuduğumuza göre batılı sömürgeciler fethettikleri topraklardaki yerli ahâliye, bedava denecek derece de ucuz ve bol miktar da içki vererek onları önce sarhoş sonra da alkolik etmişlerdir. Bundan sonraki vetireyi anlamak zor değildir. Ondan sonra işte Kızılderililer ve diğerleri ne yaptılar ortadan kaldırıldılar. Herkesi saran alkol iptilâsı ve zevkinden başka bir şey düşünmeyen insanlar yığını veya sürüsü bu hâle gelmiş bir topluma artık cemâat veya cemiyet denemez. Zîrâ insanları birbirine bağlayarak onlardan bir cemiyet meydana getiren şey, aralarında yaşayan mânevî bağlar, içtimâî değerlerdir. Din ve insanlık duygusu aile ve akrabalık endişesi, şeref haysiyet ve vatan hissi gibi bunları kaybeden insanlar artık yığındır, sürüdür, cemiyet değildirler. Çünkü aklı başında yok ki, vatanından milletinden cemiyetinden haberi olsun. Avrupalı fiilen keşfetmiştir ki, zevkinden başka düşüncesi kalmayan alkolikler de bu hisler külliyen kaybolmakta, netice de âileler çözülmekte ve dağılmakta, doğum korkunç şekilde düşmekte mevcut nüfusta çeşitli hastalıkların da araya girmesiyle hızlı eriyip gitmektedir. Ve batı istilâsına mukavemet sıfıra müncel olmakta, bundan kolay bundan kârlı istilâ yolu olur mu? Bu silahsız, kansız, kavgasız istilâ metodunun keşfi atomun keşfinden daha ehemmiyetli olmaz mı? Nitekim İngiltere 19’uncu asırda bu yolla koca Çin kıtasını istilâya kalkmış daha da müessir olabilmek için alkollü içkileri de yeterli bulmayarak, afyon başta olmak üzere uyuşturuculara başvurmuş, Hindistan’dan istihsâl ettiği afyonu zorla Çin’e satmaya kalkmış.

 

Dakika 10:14

 

Çin buna mukavemet edince de… Dikkat et! Satışı zorla gerçekleştirmek için silaha sarılmıştır. 1839 – 1842 yılları İngilizlerin uyguladıkları içki ve uyuşturucular vasıtasıyla Çin’i istilâ planları, bu planlarının afyon harbi adıyla tarihe geçen silahlı safhasını teşkil etmektedir. İşte buradan anlaşılacaktır ki, ‘’bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere, yalan değil gerçektir dünya gördü tozunu.’’ İşte yıkılan milletlerin durumuna bakın yok olan milletlerin durumuna bakın, Yunus Emre’nin bu sözüne de iyi bakın. (Kuddise Sırruh).

 

Osmanlı Devleti’ni yıkmada da içki ve kadın önde gelen silah olmuştur. Şurada burada baş çekip halkı isyâna teşvik eden liderler hep bu yolla câsuslar tarafından elde edilmiş, satın alınmış ve iknâ edilmişlerdir. Bu konu da teferruat ve ibretamiz canlı örnekler görmek; Arabistan, Yemen isyâncılarının İngiliz ajanlarınca nasıl önce işgal edilip sonra da isyâna sürüldüklerini anlamak isteyenlere: “Doç. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın vesikalara dayanarak hazırladığı sömürü ajanı İngiliz misyonerleri adlı kitâbını tavsiye etmekte fayda vardır.”

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Aslında içki ve uyuşturucuların fitneciler tarafından kullandığı tarih boyunca görülmüştür. Meşhûr “Alamut Kalesi’ni” fetih edilmez şekilde tahkim ederek, orada yetiştirdiği fedâîleri ile Selçuklular döneminde ortalığı dehşete sokan “Hasan Sabbah’ın” silahı da içki ve uyuşturucular olmuştur. Fedâîlerinin uyuşturucularla nasıl hazırlandığı, kitaplar da teferruatlı olarak açıklanmıştır. 1980 öncesi anarşi hadiselerinde cesâret şurubu, cesâret hapı gibi adlar altında bu maddelerin ne kadar yaygın şekilde kullanıldığını gözetleyenlerden, resmi beyânlardan ibretle takip etmişizdir ve herkesin de takip etmesi gerekmektedir. İçki aleyhine beynelmilel teşkilatlar kuran, nutuklar çeken günümüz batısı, bu huyundan vazgeçmiş olabilir mi? Bu soruya evet demek büyük bir gaflet, hattâ gafletin ötesinde aptallık olmaktadır. Bu gaflet kişiyi ihânete götürür, batı dünyayı istilâ planında bu silahın ehemmiyetini fazlasıyla takdir etmekte ve kullanmaya devam etmektedir. Batının yaygarası biraz da zararın kendine dokunmasından silahının geri tepmesinden ileri gelmektedir. Zamanımızda içki ve uyuşturucular batı gençliğinde bütün şiddetiyle yıkıma başlamıştır, kaderi ilâhî belki de böyle cezâlandıracaktır. Ancak şunu iyi bilmemiz gerekmektedir, bizim gibi geri kalmış batının zebunu olmuş memleketler de şimdiler de içki ve uyuşturucularla ifsat işi yerli ajanlarla, görünmez baskı güçleriyle, aldatıcı sloganlarla yürütülmektedir.

 

Dakika 15:35

 

Neo-kolonyalizm denen yani sömürgecilik metodu bu değil mi. Yani batı menfaatlerini üçüncü dünya ülkelerinde halkın her an reaksiyon gösterebileceği batılı askerler, batılı koloniler, batılı elemanlarla değil yerli elemanlarla yürütmek. Yani içki, para, kadın gibi vasıtaları kullanarak kafası, vicdanı, fikriyatı satın alınmış yerli aydınlarla, mahallî kanı taşıyan, mahallî dili konuşan, mahallî kıyafeti taşıyan pek çok zâhirî ile özbeöz mahallî olan fakat düşüncesiyle fikri ile çalınmış aydınlarla batının isteğine, menfaatlerine uygun hareket eden aydınlarla.

 

Adam namaz kılanı görevden atıyor, başını örteni okula sokmuyor ama içkiyi, zinâyı, kadını ne yapıyor teşvik ediyor. İçki içene aydın diyor, içmeye gerici yobaz dediler bir zamanları, hem de uzun bir zaman. İnşa’Allah bu top artık geri tepmeye başladı, kendi silahlarıyla kendilerini vurmaya başladılar ve: ‘’men dakka dukka’’ mutlaka eden bulacaktır. Yaptığı yanına kalmadı kalmayacaktır. Üçüncü dünya ülkelerinde batı istilâ siyâsetinin nüfusu ve kontrolü altına düşen birçok çevreler de bugün hâlâ terfî ve terâkkînin yeni unvanlar iktisâbının tavizsiz şartlarından biri içki içmektir. İçki içersen terfi ettiriyorlar idi ama artık o dönem İnşa’Allah bitecektir. İçki içmeyenler o muhitlere alınmazlar, fertler çeşitli vesilelerle yapılan içkili merasimler de sıkça imtihandan geçirirler. Bunlar zâhirde mâsum bir anma, bir karşılama veya uğurlama merâsimidir, bir yıldönümüdür, normal bir toplantıdır, gerçekte ise içkiye alıştırma ve içmeyenleri tespit ameliyesidir, içmeyenlerin belli safhalardan sonra yeni terfîler almaları hiç mümkün değildir. Çünkü kilit noktalarına yerleştirilmiş memleketin âli menfaatlerine hükmeden satılmış aldatılmışlar içkiye zebun olmayanları istedikleri gibi kullanamazlar. Buraya dikkat et! İçirecek seni kullanacak, çünkü içki içmeyenler irticâ, çağdışı ve benzeri kelimelerle ifade edilen Avrupa menfaatlerine zıt değerler taşıyor demektir. Yerli değerlere bağlı milli menfaatleri ön plana alabilecek demektir, bu ise Avrupa menfaatlerinin hükümranlığını haleldar eden bir durumdur. Buna göz yumulamaz, müsâmaha edilemez. Öyleyse yükselmek isteyen üst makamlara liyakatini, yani milli ve mahallî menfaat ve diğerleri gösterilen basit bir menfaat karşılığında bir çırpı da tekmelemeye müheyyâ olduğunu ispatlamalıdır.

 

Dakika 20:27

 

Öyleyse yükselmek isteyenler, bu ispatın en müessir, en mugni ve mücerret delili olan içki perestlik dinine intisap etmelidir. Çünkü içkiye alışanlar potansiyel olarak mübtelâ olanlar da fiili olarak zevklerinden başka bir şey düşünmeyen robot insanlardır. Üçüncü dünya ülkelerinde alkol mübtelâları vasıtasıyla Avrupa menfaatleri adına fethedilmiş olan nice “Alamut Kaleleri” vardır. Rus halkı Sovyet içtimâî hayatına intibak edebilmek için alkol almanın zarûretine öylesine inandırılmıştır ki âileler çocuklarını daha alkol çağında iken alkole alıştırmaktadırlar. Bunun niçinini anlamakta bir sağlık bakanının 1980’de sarf ettiği şu söz bize yardımcı olmaktadır; Alkoliklerin sayısında artma olduğunu istatistiklerin göstermesi bizi sevindirir. Bakın şu kafaya bakın. Netice de Rusya’da nüfusun tamamına yakını alkolizmin tehdidi altına düşer, alkolden ölenlerin sayısı Amerika’ya nispeten bin kat artar ve gazeteler de okuduğumuz üzere Rus devleti kurtuluşu alkolü yasaklamak da görmeye başlar. İşte görüyorsunuz şu dünyanın hâlini, Türkiye’de Müslümanlar neler çektiler şu günlere kadar. Çünkü vatanı Müslüman milletin elinden almanın metotlarından biri de odur. İçki ve kadını ileri sürerek bir milletin kafa yapısını bozmak, zevkine düşürmek, yüce değerlerinden koparmak. Ve İslam dinindeki alkolün damlasının dâhi haram olduğu hükmünün yüceliği fıtriliği bir kere daha ortaya çıkartmıştır. Devletimizin telâfisi zor noktalara gelmeden Avrupa’nın sömürü silahı olan alkol konusunda, uyuşturucular konusunda daha ciddi tedbirler alınmasını temenni ediyoruz. İnşa’Allah bu tedbirler alınmaya başlanmıştır. Evet, o günler İnşâ’Allah geride kalacaktır, düşman kendi silahı ile kendini vuracaktır. Ve Müslümanlar birlik beraberlik içinde yüce değerlerine sarılarak Allah’ın emrinde birleşecek, Hz. Muhammed’e tâbî olacaklardır, oldular olanlar oldular, olmayanlar da bu işin şuuruna ulaşacaklardır İnşâ’Allah’u Teâlâ.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İçki hakkında kısaca bu beyanda bulunduktan sonra bakın hadler de şefaate müsamaha olmadığını görmek için şu hadis-i şeriflere de dikkat etmemiz gerekiyor; İlâhî adâleti uygularken adâlete engel olacak bütün şefaatler yok edilmelidir ve devreden çıkarılmalıdır.

 

Dakika 25:22

 

Yahya İbn-i Ebî Râşidîn İbnü Ömer’den naklettiğine göre, İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Rasûlullah’ın (A.S.V) şöyle buyurduğunu işitmiştir; “Kim şefaat ederek Allah’ın hadlerinden birinin tatbik edilmesine mâni olursa, Aziz ve Celil olan Allah’a muhâlefet etmiş olur.” “Kim bilerek bâtıl bir dâvâyı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğuz eder.” “Kim mümine onda olmayan bir kötülüğü nispet eder de iftira atarsa, bundan tövbe edinceye kadar cehennemliklerin vücutlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskân eder, o pisliğin içine, oraya yerleştirir.” “Kim haksız bir dâvâya yardımcı olursa Allah’ın gazâbını kazanmış olarak döner.” Bu nu Ebû Dâvûd haber vermektedir bu hadis-i şerifi. Yüce Allah’a muhâlefet etmek büyük bir günahtır. Çünkü suça göre cezâyı had cezâlarını yüce Allah kendi tayin etmiştir, bunu kimse azaltamaz, çoğaltamaz, ilâhî adâlet yerine gelmelidir.

 

Zübeyr İbnü’l Avvâm (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin anlattığına göre: “Hırsızı yakalayıp Sultan’a götürmekte olan bir adama rastlar, Zübeyr adamı salı vermesi için lehinde şefaatte bulunur.” Adam: “Hayır! Sultan’a ulaştırıncaya kadar onu salmam” der. Zübeyr (Radıyallâhu Anhüm) şu açıklamayı yapar; “Şefaat Sultan’a ulaşmadan önce câizdir, Sultan’a ulaştı mı ondan sonra şefaat yapan da, şefaati kabul eden de mel’ûndur” der. Bunu da Muvattâ haber veriyor. Çünkü hâkimin önüne artık suçlu gittikten sonra, devlet ona el koyduktan sonra, adâlet yerine gelmelidir. Ama hâkimin önüne daha gitmeden önce tövbe istiğfar etme fırsatı vardır. Hâkimin önüne gittikten sonra suçlu artık cezâsını mutlaka bulacaktır.

 

Dâre Kutnî’nin Hz. Zübeyir (Radıyallâhu Anh) Hazretleri’nden kaydına göre Rasûlullah (A.S.V): “Mücrimlere şefaatinizi suçlu Vâli’nin önüne çıkmazdan önce yapın, dâvâ Vâli’ye vardıktan sonra şefaat de bulunsanız oda affetse Allah Vâli’yi affetmez.” Yani iş resmiyete döküldü mü adâlet yerini bulmalıdır diyor Peygamberimizden bu haber.

 

Safvân İbn-i Ümeyye (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Mescide uyumak üzere rıdâsını yastık yaparak uzanmıştı, uyurken bir hırsız gelip rıdâsını aldı. Ama Safvan uyanarak hırsızı yakaladı, doğru Hz. Peygamber’e (ASV) götürdü. Rasûlullah (A.S.V) derhâl elinin kesilmesini emretti.” Safvân: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben bunu istememiştim, rıdâm ona sadaka olsun” dedi.

 

Dakika 30:02

 

Rasûlullah (A.S.V): “Onu bana getirmezden önce niye yapmadın?” diyerek teklifi reddetti. Ebû Dâvûd, Nesâî, Muvattâ bu haberi vermektedir.

 

İşte sevgili dostlarımız, Durum meydanda, Cenab-ı Hak bütün günahlardan Ümmet-i Muhammedi korusun ve işlemiş olanlara da gerçek tövbe ve istiğfarı nasip eylesin ve Ümmet-i Muhammed’in tövbe edenlerine affı mağfiret eylesin. Ve birlik beraberlik içinde Allah’a kul, Peygambere tâbî olan bir ümmet hâline getirsin, Müslümanlar İslam ile kurtuluşa ulaşınca bütün dünya kurtulacaktır, Cenab-ı Hak İslam’ın ve Müslümanların Sâlih’lerini dünyanın başına hâkim eylesin.

 

Dakika 31:16

 

(Visited 47 times, 1 visits today)