HadısŞerifKülliyatı 196-01

196 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 196

196- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 196

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Ezvâcihi Sahbihî ve Etbâihi ve Itratihi Ecmaîn’’

‘’Bismillâhi Zîşan azîmu sultan şedîdül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytâni insün ve can’’

 ‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

 ‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler.

 

Hadis-i şerifler külliyâtından sizlere âlemlerin yaratılışı hakkında keşif notları vermeye devam ediyoruz.

 

Cübeyr İbnu Mut’im (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah’a (Aleyhissalâtu Vesselâm) bir bedevî gelerek:

„Ey Allah’ın Rasûlü, (kuraklıktan) insanlar meşakkate düştüler. Aile efrâdı zayiata uğradı. Hayvanlarımız da helâk oldular. Bizim için Yüce Allah’a dua et, su göndersin. Zîrâ biz Allah’a karsı senin şefaatini, sana karşı da Allah’ın şefaatini talep ediyoruz!“ dedi. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) adama su mukâbelede bulundu:
„Yazık sana, söylediğin şeyin idrâkinde misin? Subhânallah!“
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Subhânallahları o kadar tekrar etti ki bunun te’sîri Ashâbın yüzünden okunmaya başladı. Sonra Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) sözüne şöyle devam etti:
„Yazık sana, mahlûkatından hiç kimseye karşı Allah şefaatçi kılınmaz. Allah’ın Şânı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Bak hele! Sen Allah’ın (azametinin) ne olduğunu biliyor musun? O’nun Arş’ı, semâvâtın şöyle üzerindedir.-Parmaklarıyla işaret ederek- tıpkı üzerinde bir kubbe gibi. Arş Zât-ı Zülcelâl sebebiyle inleyip ses çıkarır, tıpkı süvarisi sebebiyle atin ses çıkarması gibi. „Ebû Dâvûd bunu haber vermektedir.

Evet, sevgili dostlarımız, insanlar bazen haddi aşarak ne söylediğini bilmeyerek konuştuğunu zanneden o gün bedevîsi de vardı bugün de bugünün de çağdaş câhilleri var olarak geldi var olarak devam etmektedir. “Yüce Allah’ın hiçbir benzeri yoktur, (لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ)-Şûra Sûresi âyet 11’de buyrulmuştur.

 

Evet, kıymetli ve muhterem efendiler, başka dünyalar var mı? Dünya semâvâtın son gelen yedi kat semâ ve bunların her biri arasında olan 500 yıllık mesâfe belirtildikten sonra her semâ da bir arz olmak üzere toplam yedi arzın yer aldığı açıklanır. Hayat meselesini açıkça ele alan hadis-i şerif de vardır.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine nispetinin sahîh olduğu bilhassa tasrih edilen bir rivâyette şöyle denir; “Yedi arz vardır, her arz da sizin Peygamberiniz gibi bir Peygamber, Âdem’iniz gibi bir Âdem, Nuh’unuz gibi bir Nuh, İbrahim’iniz gibi bir İbrâhim, Îsâ gibi bir Îsâ vardır”. İşte görüyorsunuz, (Aleyhissalâtu Vesselâm) Efendimizden gelen bu haber.

 

Dakika 5:31

 

Diğer arzların uzaklığı çıplak gözle görülen sâbit yıldızlar sisteminin teşkil ettiği dünya semâsı ile ondan sonra gelen müteakip ikinci semâ arasında az önce temas ettiğimiz Tirmizî hadis-i şerifinde belirtildiği üzere, 500 yıllık mesâfe mevcuttur. Kezâ ikinci semâ ile üçüncü semâ arasında da aynı mesâfe vardır. Bu durum 7’nci semâya kadar bu şekilde devam etmektedir. Hemen şunu da belirtelim ki; Kur’an-ı Kerim semâvî kelâmda gelen günlerin 24 saatlik arzî günler gibi anlaşılmaması gereğine dikkat çeker. ‘’Rabbinin katında bir gün saydıklarınızdan bin yıl gibidir’’. Hac Sûresi âyet-i kerime 47.

 

Evet kıymetliler,

 

Bize güzel bilgiler verilirken nitelik ve niceliği konusunda biliyorsunuz Yüce Allah’ın ilmine ait olan insan gücünün yetmeyeceği pek çok tarafları vardır. “Melekler ve Cebrâil miktarı elli bin yıl olan o derecelere bir günde yükselir”. Bu da Meâric Sûresi 4’üncü âyet-i kerime.

Elli bin yılı dünya yılına göre mi anlayacağız yoksa bir ilâhî günü önceki âyette geçen bin yıl olarak anlayıp ona göre mi hesaplayacağız? Bu mesele âyet-i kerimede müphemdir. İkinci duruma göre elli bin yıllık mesâfe kameri takvimde bir yıl 355 gün hesabı ile 1000 ile 355’i çarptığımız zaman işte o zaman ne oluyor? Sonuçta 17.750 milyon yıl tutuyor. Bazı meleklerin bir günde alacağı mesâfe yıl cinsinden bu kadar oluyor. Tabii bu zâhire dayalı bir faraziyedir. Işık yılı yukarıda yaptığımız hesaplamayı faraziye sözü ile kapadık. Zîrâ hesaplamayı bir başka birimle veya birimlerle yapmakta mümkün ve bunun sebebi de var. Şöyle ki Kur’an-ı Kerim’in mübhem âyetlerini izahta başvurulan metot şudur;

Âyet-i kerime ilk önce bir başka âyetle açıklanır, açıklayıcı âyet yoksa ikinci olarak hadis-i şerife başvurulur. Hadis-i şerifte yoksa karîneye ve vesaireye başvurulur. Şimdi semâvî mesafelerin hesaplanmasında Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bize bir başka ipucu vermektedir. “Senetu-nur” (yani ışık yılı), evet hadisi ilk defa işiten işitenler garipseyecekler.

 

Dakika 10:04

 

Bu tâbirin ilim âlemine yakın zamanlarda girdiğini söyleyeceklerdir. Doğrudur bu tâbir ilim âlemine yakın zamanlarda girmiştir ancak ne var ki ışık yılı tâbiri hadis-i şerifte 1500 sene önce geçmektedir. İnsanlık İslam’ın ilim dalında da 1500 yıl gerisinde olduğunu görmekteyiz. Şu hadis-i şerife dikkatle bakalım, okuyalım. “Her şeyin mâhiyetini anlamak için tefekkürde bulunun, düşünün. Fakat Allah’ın zât-ı hususunda düşünmeyin. Zîrâ 7’nci semâ ile Allah’ın kürsüsü arasında 7000 ışık yılı mesâfesi vardır. Zât-ı Zülcelâl Hazretlerinin ilmi bunun ötesini de kuşatmıştır”. İşte bu Aclunî Keşfü’l Hafâ da bu geçmektedir.

 

Evet, sevgili dostlarımız, acaba semâvî mesafeleri belirtme zımmında kısmen yukarıda işaret ve temas ettiğimiz âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde geçen rakamların reel değerlerini hesaplama da birim olarak ışık yılını mı esas almalıyız? Bu da çözüm isteyen bir sorudur. Şimdilik kesin bir şey söylemenin zorluğunu belirtmek için bir başka hadis-i şerife dikkat çekeceğiz. “Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) ruhu ve cesediyle semâvâta gidip gelişi olan mî’rac mûcizesinin tasvirinde bindiği vasıtalardan biri olan Burak’ın hızını belirtmek için adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı” buyurmaktadır. Bu da Müslim-i Şerif’in haber verdiği bir hadis-i şeriftir.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) yatağının soğuma müddetinden daha az bir zamana sığmıştır. Zîrâ Mî’rac’dan döndüğü zaman yatağının henüz soğumamış olduğunu tespit etmiştir. Işık hızını çok çok aşan semâvî süratler insanlığın tahayyül ve tezekkür gündemine bile son zamanlarda girmeye başlamıştır. Niçin mübhem yukarıda kaydettiğimiz açıklamaları okuyanlar muhakkak ki birçok sorular beyânında ittifâkla dinimiz bu meselelerde niye açık ve kesin ifadeye yer vermemiştir sorusunu da soracaklardır. Zafer dergisinin Ağustos 1986’sında bu mevzuyu genişçe yer verilen bir beyânâta rastlamaktayız. Tekrar özetleyecek olursak dinin asıl gâyesi kevnî bilgi vermek değildir. Yaratıcımızı tanıtmak, kulluğumuzu öğretmek, insanın aslı nedir sonu ne olacaktır, dünyaya niçin gelmiştir, nasıl bir hayat yaşamalıdır, yaratılış gâyesine uygun hayat sürmenin yolları ve şartları nelerdir? Bunları bildirmek, öğretmek işte dinin asıl gâyesi budur. Hem dinimiz her asra, her asrın insanına her seviyedeki anlayışa hitap eder. 20’nci asır insanının anlayabileceği teferruatı 7’nci asır insanı hazmedebilir miydi? Hazmetse bile ne fayda sağlayacaktır? Kur’an-ı Kerim ve hadis günümüz insanının ancak anlayabileceği bir kısım fennî meselelerde ısrâr etseydi aklın almadığı müşâhedenin ve zamanın ilmi anlayışının teyit etmediği meselelerden bahsetmiş olmakla İslam dininin asırlar boyu herkesçe toptan reddedilmesine mâkul bir gerekçeyi kendisi hazırlamış olmaz mıydı?

 

Dakika 15:31

 

Buna kimse hayır diyemez, bu sebeple zamanla anlaşılacak bazı ipuçları verecek meseleleri mübhem bırakmak en geçerli yoldur. İşte İslam dini insanları geliştire, geliştire bütün ilmin kapılarını açarak geldi açarak gitmektedir. İnsanı yetiştirerek geliyor İslam dini, o günün insanına bugünün bilgisini verseniz hiçbir şey anlamazdı. Yüce Allah her şeyi yerli yerince, tedrîci olarak mükemmel mi mükemmel bir düzen kurmuştur. İşte bu düzenin gerçek hak Kitâb’ı da ilâhî nizâmın Kur’an-ı Kerim’dir sahîh sünnettir, dinimiz onu yapmıştır ama kulluk, ibâdât, muâmelât hususlarında kesin ve net hükümler koymuştur. Öyleleri var ki yoruma bile tahammülü yoktur.

 

Şimdi 7 arz meselesine gelince zafer dergisinin Nisan 1987 sayısında sonsuzluk habercisi başlığıyla neşredilen yazı okuyucularımızın fazlaca dikkatini çekmiş olduğunu görüyoruz. Mevzu hakkında yakınlarımız şifâhen ziyâde bilgi isterken uzak okuyucularımızdan mektupla soranlar ihtiyatlarını beyân edenler oldu. Başka küreler ve bu kürelerde hayatın varlığı ve bilhassa oralara da peygamberlerin gelmiş olması gibi hususların şimdiye kadar işitilmediği, bunlardan bahseden rivâyetlerin mevzu uydurma veya çok zayıf olmaları gerektiği gibi endişeler ifâde edildi. Dindeki hassâsiyetin tezâhürü olan bu mülâhazaları ifâde eden okuyucularımıza hak vermemek, hassâsiyetlerini takdir etmemek elbette mümkün görünmüyor.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

İşte hadis-i şerifin meâlini verdik, başka dünyalar var. Yedi arzın varlığı önce Kur’an-ı Kerim’deki bir işarete dayanmaktadır. Talâk Sûresi’nin 12’nci âyet-i kerimesi şöyle;  ‘’O Yüce Allah ki yedi semâyı, arzdan da onun mislini yarattı’’ işte görüyorsunuz âyet-i kerime bu. Semâvâtın yedi olduğuna dâir âyet Kur’an-ı Kerim’de çoktur. Arz ile ilgili olarak sadece yukarıdaki âyette bir işaret de bulunmaktadır. Bu Kur’an’ı işarete İslam âlimleri farklı yorumlar getirmişlerdir. Birine göre nasıl ki semâ yedi kattır, arzda yedi tabakadır, diğerine göre her semâ katında ayrı bir arz vardır. Arzın yedi tabaka olması yedi ayrı arzın varlığına mâni değildir diyen âlimlerimiz de var. Biz söz konusu yazımızda sadece ikinci mânâ üzerinde durduk. Arzlardan bahseden hadis-i şeriflerin sayıca çokluğunu belirttikten sonra muteber kitaplarımızdan olan Tirmizî’nin bu rivâyetini özet ile kaydettik.

 

Dakika 20:08

 

Tirmizî bu hadisin sıhhatini zedeleyici bir tâbir kullanmaz. Sadece bu tarikten gariptir der. Garip istilâhta zayıf demek değildir, fert demektir. Yukarıda kaydedilen âyet Talâk Sûresi’nin 12’nci âyet-i kerimesi için İbnu Kesîr, Suyûtî, Ed-Dürrü’l Mensûr, Fahreddin Râzî gibi mevsuk ve mûteber müfessirlerimizin tefsirlerine bakacak olsak konu üzerine pek çok rivâyetin kaydedildiğini, rivâyetler hakkında âlimlerin farklı yorumlar yaptığını görürüz. İslam âlimlerinin muhaddis, fâkih, müfessir ittifâk ettikleri temel bir kâideyi belirtmede fayda var.

 

İttifâkla şunu söylerler; Bir konuda birden fazla zayıf hadis gelmişse onlar birbirini kuvvetlendirirler. Zîrâ bize kadar ulaşmayan sahîh bir asla dayanmış olduğuna delil olur. Bu ihtimâl kuvvet kazanır, ben teferruata inmeden sadece bir hadis üzerinde duracağım. Mevzumuzun bel kemiğini teşkil eden ve hayata beşiklik yapan yedi adet başka arzın varlığına teyit eden onlardan her birine bizim Âdem’imiz gibi bir Âdem, Nuh’umuz gibi bir Nuh, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed gibi bir Muhammed geldiğini beyân eden İbnu Abbâs rivâyetidir. Bu rivâyet pek çok tahlile ve münâkaşaya yol açmıştır. Münâkaşa ve tahlilleri yapanlarda sıradan kimseler değildir, hadis, tefsir ve kelâm sahalarında isim yapmış otoritelerdir. Yani yüksek âlimlerdir. Hadis üzerine yazılan bir kitap Hindistan’ın yetiştirdiği tanınmış muhaddislerden Muhammed Abdülhay el-Luknevî vefâtı 1886. Hadis üzerine müstakil bir risâle telif etmiştir. “Zecrü’n-nâs ‚alâ inkâri eseri İbnu Abbâs.”. adını taşıyan telif önce hadisin çeşitli tariklerini verir eser her seferinde kaynak verir. Görüş sahiplerini ismen zikreder tahlillerden sonra kitapta varılan birkaç sonucu şöyle özetleyebiliriz; Bu rivâyet İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anh) Hazretlerinin bir eseridir. Yani şahsi sözü ancak İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anh) İsrâiliyâttan rivâyette bulunmaya prensip olarak karşı olduğu için bu rivâyeti İsrâiliyâttan yapması söz konusu olamaz. Rivâyet muhteva itibâriyle içtihâda şahsî yoruma giren bir meseleye temas etmemesi haysiyeti ile şahsî sözü de olamaz. Öyleyse bu hadis hükmen merfûdur yani Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) sözüdür. Hatırlatalım ki İslam âlimleri içtihâda girmeyen, gaybî durumlardan haber veren rivâyetleri görünüş itibâriyle sahâbe sözü olsa bile ki sahâbe sözüne de mevkûf hadis denir. Hükmen merfû Hz. Peygamber’in (Aleyhissalâtu Vesselâm) sözü kabul ederler. Âlimler bu rivâyetin merfû olduğunu söylemişlerdir. Luknevî hadisin senet yönüyle sağlamlığını belirtir. Yani İbnu Abbas (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine nispeti sahîhtir.

 

Dakika 25:08

 

Veya en azından hasendir. Bazı âlimler hadisin ifâde ettiği mânâya itirazda bulunsa da İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine olan nispetinde ki sıhhate itirazda bulunmamışlardır. Kitap şu cümle ile sona erer; “Böylece zâhir oldu ki İbnu Abbâs’ın eseri gerek senet, gerek metin, gerek İslam ve gerekse mânâ yönleri ile üzerine gölge düşmeyecek rivâyetlerden biridir”.

 

İşte sevgili dostlarımız, insanlar İslam’ın Kur’an’ın yanında yeni doğmuş çocuğun büyümesine benzer. İnsanlık geliştikçe, geliştikçe İslam’ı daha iyi anlar insanlık âlemi. Anladıkça, anladıkça da ilmin kapıları insanoğluna İslam, Kur’an-ı Kerim, sahîh sünnet tarafından ilmin kapıları sonuna kadar açılarak devam etmektedir. İnsanlığın önünü açan Yüce İslam’dır. Kafaları, kalpleri, ruhları aydınlatan Yüce İslam’dır. Siz insanı iyi yetiştirmeye bakın, tarihte İslam evliyâları, kâşif âlimleri iyi anlayın iyi kavrayın. Kur’an-ı Kerim ile berâber, sahîh sünnet ile berâber, fâkih müçtehit âlimlerle berâber, tarihinizdeki kâşif âlimleri iyi anlayınız, iyi okuyunuz. Tarihinizle sizin aranızdaki bağları kopardılar. Bu koparılan bağları, yıkılan köprüleri yeniden inşâ ediniz. O zaman bakacaksınız Yüce İslam ile insanlık öyle yükseldi, öyle yükselecek ki tâ Cennet-i Âlâya kadar insanlık yükselecek, insanlığı cennete, yukarıya çıkarmak için Yüce İslam gelmiştir. Bütün âyetlere bakın, bütün sahîh hadis-i şeriflere bakın, sizi bunların tamamı yükseltiyor cennete hazırlıyor. İslamsız yükselişler, aşağıya düşmek ve parçalanmak demektir. Aklını başına al! Biz hatırlatıyoruz. İnsanı geliştirin, insanı eğitin ama İslam ile eğitin, beyinler parlasın, firâset nurları parlasın, o firâset nurları ile karşıya baksın ve kâşiflerden bir kâşif olsun.

 

Muhakkik âlimlerden bir kısmı, yedi arz vardır ve her birinde canlı mahlûkat vardır demiştir. Bu görüşte olanların çoğu bu canlıların mâhiyeti, şekli, sûreti husûsunda tahmin yürütmekten çekinmişlerdir. Tafsilâtı Yüce Allah’ın ilmine bırakılmıştır. Allah bilir denmiştir, demişlerdir. Diğer arzlarda veya arzın tabakalarında yaşayan öbür mahlûkatın cin sınıfına ait olduğunu söyleyen âlimler de olmuştur. Diğer arz tabakalarına veya arzlara gelen peygamberler hakkında başlıca iki görüş zikre şâyândır; Onların her birinde bizim yaşadığımız tabakadaki peygamberlerin ismini taşıyan bir hâdi, hidâyet edici mevcuttur yani insanları doğruya çağıran, ancak onlar gerçek mânâ da peygamber değildir. Bizim tabakamızdaki peygamberlere tâbîdir.

 

Dakika 30:03

 

Buradakilerin irşâdını alıp tebliğ ederler. Bu sebeple aynı ismi taşırlar, onlar halk tarafından gönderilen müstakil peygamberlerdir. Bizdekilere tâbî değildirler ancak onlardan biri Hz. Âdem’e, biri Hz. Nuh’a, biri de Hz. Muhammed’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) benzer demişlerdir. İşte İslam âlimleri her dalda çalışmışlar, yorumlarını ortaya koymuşlardır. Diğer tabakalarda veya arzlarda var olduğu kabul edilen peygamberler hangi yönden bizdeki peygamberlere benzerler. İlk peygamber öncelikle ve büyüklük yönüyle Hz. Âdem’e sonuncusu da sonuncu olmak yönüyle Hz. Muhammed’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) benzemiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız, İnşâ’Allah’u Teâlâ bu konuyla ilgili dersimiz devam edecektir. Cenab-ı Hak Yüce İslam’ı A’dan Z’ye kendi kaynaklarıyla iyi anlayan, iyi kavrayan dünyaya da doğru anlatan ve içi-dışı îmân ve İslam olan, îmân ve İslam ile parlayarak Allah’ın rızâsını kazanan, Cemâline nâil olan kullar zümresine ilhâk eylesin. Evet, Hz. Muhammed’le, Peygamberlerle ve Sıddıklarla, Şehitlerle, Sâlihlerle, berâber olan kullarından eylesin. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)

 

Dakika 32:25

(Visited 84 times, 1 visits today)