248 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 248
248- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 248
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Zekâtla ilgili konumuz devam ediyor. Zekâtı kimler alamaz onlara câiz olmaz.
Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallahu Anhüm) anlatıyor; Hasan İbn-i Ali (Radıyallahu Anhüma) zekât hurmasından bir tanesini alıp hemen ağzına attı çocuk iken, Rasûlullah (A.S.V) hişt, hişt at onu bilmiyor musun? Biz zekât yemiyoruz veya bize zekât helâl değildir diye müdahale etti Buhârî, Müslîm’in haberi bu. Evet, sevgili dostlarımız! Hz. Muhammed’in kendisi ve yakınlarına zekât verilmiyor, sadaka da verilmiyor. İmâm-ı Âzâm Ebû Hanîfe ve İmâm-ı Mâlik’e göre Âli’den murâd sadece Benî Hâşim’dir. Yani Peygamberimizin yakınları soyu sülalesi, Ahmed İbn-i Hanbel’den Benî Muttalip hakkında iki rivâyet var; Benî Hâşim şu kollara ayrılıyor; Âli Ali, Âli Abbâs, Âli Câfer, Âli Akîl, Âli Hâris İbn-i Abdülmuttalip.
Evet, sevgili dostlarımız!
İşte bu konu da Ulemâ geniş incelemeler de bulunmuşlar. Sadakanın haram olması meselesinde Âli Beyt aynen Rasûlullah gibi midir? Arada bir fark var mıdır? Bu konu da incelemiş İbn-i Kuteybe. Beni Haşime farz olan zekâtın helâl olmadığı hususunda ihtilâf bilmiyoruz der. Taberî ise Ebû Hanîfe’den cevaz rivâyet etmiştir, dendiğine göre Ebû Hanîfe (Zevil-Kurba) Sehminden mahrum bırakılırlarsa farz sadakadan almaları câiz olur demiştir. Mâlikîlerden el-Ebherî’den de böyle bir görüş rivâyet edilmiştir, bazı Şâfiî fakihlerinden de böyle bir görüş nakledilmiştir. Rasûlullah (A.S.V) onların sadaka, zekât hurmasından ağızlarına attıklarını fark eder etmez parmağını ağızlarına atarak hurmaya bulaşan tükürükleri ile birlikte hurmaları dışarı çıkarır. Yani torunlarının ağzından hurmayı alır küçük küçük onlar o zaman küçük idi Hasan, Hüseyin. Âl-i Beyte zekâtı yasaklama ile ilgili Peygamber Efendimiz’in (A.S.V) kendisine bir yiyecek gelince: “Bu hediye mi, sadaka mı?” Diye sorup, hediyedir denirse kabul edip sadakadır denirse kabul etmediği, kabul etse bile kendisi istifâde etmeyip Ashâb-ı Suffe ’ye gönderdiği herkesçe bilinen bir husustur. Ashâb-ı Suffe eğer unutmayanlar varsa Medine camisinde 300 kadar sayıları olan fakir, kimsesiz, yeri yurdu olmayan garibanlar grubu, üstelik yatılı okul mesabesinde.
Dakika 5:17
Zevcelerinden biri, ey Allah’ın Rasûlü! Sen bu gece neden uyumadın? Diye sordu. Rasûlullah (A.S.V) geceleyin bir hurma bulmuş ve yemiştim, sonra hatırladım ki, biz de zekât hurması vardı, yediğim hurma ondan olmasın diye vehme kapılarak korktum buyurdular. İşte görüyorsunuz (hişt hişt, kih kih, cıs cıs) Türkçemiz de yani yapma anlamında çocuklara söylenen sözlerdir, Peygamberimiz de bunu torunlarına söylemiş. Rasûlullah’ın; oğulcuğum at onu, oğulcuğum at onu böyle buyurmuşlardır ve sonra da tabii çocuk küçük olduğu için onun anlayacağı dilden söylemiştir. Yine Sahihayn de gelen bir diğer rivâyette şöyle denmiştir; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Ben bazen evime dönüyor yatağım da veya odam da yere düşmüş bir hurma buluyorum. Onu yemek üzere kaldırdığım vakit bu sadaka hurma olmasın diye aklıma geliyor, korkup tekrar yeri atıyorum.” Buhârî, Müslîm, Ebû Dâvûd’un haberidir. Yolda bulunan hurmanın alınıp yenilebileceğini Şârihler ifade ederler. İsrâf olmaması için fakat Rasûlullah’ın çekinmesi sadece kendisine has olan husûsî bir duruma dayanmaktadır. Çünkü Peygamberimiz ve yakınlarına zekât ve sadaka yasaklanmıştır Cenab-ı Hak tarafından.
Muvattâ da gelen bir rivâyet Hz. Ömer (R.A) Hazretlerinin içtiği sütün sadaka develerinden sağıldığını öğrenince: “Boğazına parmak atarak kustuğunu” haber verir. Bak Hz. Ömer dahi sadaka kabul etmek istemiyor, görüyorsunuz ihtiyacı olduğu hâlde.
Yine Ebû Hûreyre (R.A) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) Efendimiz kendisine bir yiyecek getirilince, mahiyeti hakkında sorardı? Eğer hediye olduğu söylenirse ondan yerdi, sadaka olduğu söylenirse yemeyip ashâbına siz yiyin derdi. Buhârî, Müslîm, Tirmizî, Nesâi’nin haberi bu da.
Peygamberimizin âzâdlısı Ebû Râfî (R.A) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) Beni Mahzûm’dan bir adamı zekât toplamak üzere gönderdi, adam bana benimle sen de gel, zekâttan sana da bir pay düşsün dedi. Kendisine hele Rasûlullah’a bir sorayım cevabını verdim ve sordum? Efendimiz; bir kavmin âzâdlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helâl değildir buyurdu. Bu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâi’nin haberidir. Evet, görüyorsunuz azatlı kölesine bile sen de bizim ehlibeytimizden sayılırsın buyururlar. Bir ailenin âzâdlısı o aileden bir fert sayılır kaidesini vaz etmiştir Sevgili Peygamberimizden gelen bu habere göre.
Dakika 10:02
Hadis-i şerif zekâttan alınacak pay, memurluk gibi bir hizmete karşılık olarak verilecek bile olsa Peygamber Efendimize (A.S.V), Âl-i Muhammed’e, Âl-i Beni Hâşim ve Beni Âl-i Muttalibe haram olduğunu ifade etmektedir. Ahmed İbn-i Hanbel, Ebû Hanîfe İbn-i Mâce’nin, İbnü’l-Mâcişûn gibi bazı Mâlikîler ve Şâfiîler nezdinde de nezdinde bu hüküm sahîhtir. Sadaka Beni Abdülmuttalib’e helâl değildir, çünkü Hz. Peygamber (A.S.V) onlara (Zevil-Kurba) Sehminden vermiştir. (Zevil-Kurba) Sehmi düşmandan elde edilen ganimet, ganimetin humusun yani beşte biri Enfâl Sûresi’nin 4’üncü âyetine göre 5’e ayrılacaktır, bu beşten biri (Zevil-Kurba’ya) Rasûlullah’ın yakınlarına aittir. Ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ın, Peygamberin, yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin, yolcularındır buyrulmuştur bu âyet-i kerime de. Evet, sevgili dostlarımız, işte Enfâl Sûresi’nin 41’inci âyet-i kerimesinde bunu görüyoruz.
Abdullah İbn-i Amr İbnü’l Âs (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Sadaka ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helâl değildir.” Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce’nin haberi bu da.
Evet, sevgili dostlarımız!
Bir günlük ihtiyacını karşılayacak yiyeceği olana dilenmek haramdır demiştir. Bazıları da bunu devamlı olarak bulabilene haramdır demiş. Bazıları da bunun mensûh olduğunu söylemiştir, Rasûlullah (ASV) hakîkî zenginlik mal çokluğu ile değildir. Gerçek zenginlik insanların elindekine karşı gönlünü tok tutmakta, tamahkârlık göstermemektedir. Hakîkî fakir kimdir? “Sadakalar Allah yoluna kendilerini vakfetmiş fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşmaya muktedir olmazlar. Hâllerini bilmeyen iffet ve istiğnalarından dolayı onları zengin kimseler sanır. Sen Habîbim o gibileri simalarından tanırsın, onlar insanlardan yüzsüzlük edip de bir şey istemezler.” Bakara Sûresi’nin 173’üncü âyet-i kerimesinde Rabbimiz böyle buyuruyor. Rasûlullah da (A.S.V) Ebû Dâvûd’un kaydettiği bir rivâyete göre şöyle buyurur; “Hakîkî fakir kendisine 1-2 hurma veya bir iki lokma yiyecek verdiğin kimse değildir. Gerçek fakir odur ki halka ihtiyacını açıp dilenmez, halk da onun ihtiyaç içinde olduğunu bilip yardım edemez.” İşte gerçek fakir bu iffetli, haysiyetli, şerefli kişidir. “Kişiye ancak çalışarak kazandığı şey helâldir.” Necm Sûresi 39’uncu âyet-i kerime.
Dakika 15:02
Kim zarûrî ihtiyacını def etmek için değil de malını çoğaltmak için insanların mallarından isterse cehennem korunu, ateşini istemiş olur. Haydi, buyursun bunu bile bile dileyen azla yetinsin, dileyen de malını çoğaltsın. Evet, sevgili dostlarım! Bazı rivâyetler de dilenmeyi haram kılacak miktar yukarıda kaydettiğimiz gibi sabah ve akşam yemeğine yetecek miktardır. Bazen bu gece ve gündüz 1 günlük yiyecek olarak ifade edilirken, sabah veya akşama yetecek diye tek öğünlük miktarla da ifade edildiği olmuştur. Kıyâmet günü bu mal yüzünde bir yırtık, elinde yemekte olduğu cehennemden koparılmış kızgın bir ateş parçası olarak, böyle bir ateş parçası olacaktır diye tehdit etmektedir.
Evet, sevgili dostlarımız!
İşte hadis-i şeriflerden çıkarılan hükümler, fıkıh ilminde açıklandığı gibi ne helâlinden kazanmak helâl yollara hep sarf etmek, zekâtını, sadakasına yerli yerince vermekle kişi birinci vebalden kurtulur. Ondan ötesi de fazilete dayalıdır. Zengine olduğu gibi çalışabilecek durum da olana da dilenmek yasaklanmış olmaktadır.
Atâ İbn-i Yesâr merhum anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki sadaka şu 5 kişi dışında zengine helâl değildir: “Allah yolunda gazveye çıkan savaşta olanlar, sadakayı toplamak için çalışan, borçlanan, sadaka malını kendi parasıyla satın alan, komşusu fakir olan kimse” şöyle ki bu fakire sadaka verilir. O da bundan zengin komşusuna hediye de bulunur, bu da Muvattâ’nın, Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce’nin haberidir. Evet, sevgili dostlarımız! Burayı tekrar ediyorum “Allah yolunda gazveye çıkan, sadakayı toplamak için çalışan, borçlanan, sadaka malını kendi parasıyla satın alan, komşusu fakir olan kimse” şöyle ki bu fakire sadaka verilir o da bundan zengin komşusuna hediye de bulunur. Yine: “Fakirlere, miskinlere, sadaka üzerine memur olanlara, toplayan, dağıtan, muhafaza eden vesaire, kalpleri Müslümanlığa ısındıracak olanlara, kölelere, esirlere, borçlulara, Allah yolunda yolculara” bu da Tevbe Sûresi’nin 60încı âyet-i kerimesidir ki, işte sadaka, zekâtlar bunlara verilir bu sayılanlara. Zekâtını zengin veya kâfire vermiş ise tazmin eder yani tekrar zekât verir buyrulmuştur. Zekât zengine verilmez, bir de gayrimüslimlere zekât verilmez. Zarûretler, istisnâlar onlar ayrı meselelerdir. Zekât kimlere helâldir? Ziyâd İbnü’l Haris es Sudaî (R.A) anlatıyor; Rasûlullah’a (A.S.V) gelip bîat ettim, o sıra da bir adam gelerek bana sadakadan ver dedi.
Dakika 20:03
Rasûlullah (A.S.V) adama, Allah sadakalar hususunda, ne herhangi bir peygambere ne de bir başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı. Hükmü bizzat kendisi verdi ve sadakaları 8 hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen, senin hakkını derhâl sana veririm buyurdu. Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir.
Ebû Hanîfe ve ashâbı ise şöyle söylerler; “Mal sahibi muhayyerdir, zekâtını bu 8 sınıftan dilediğine verir.” Süfyâni Sevrî, İbn-i Abbâs, Hasan’ı Basrî, Atâ İbn-i Ebî Rebâh gibi Selef-i Sâlihîn’in başka büyüklerinin fetvâlarının da bu merkez de olduğu rivâyet edilmiştir. Evet, sevgili dostlarımız! Bazıları var ki Kitâbullâh da bizzat Allah tarafından vaaz edilmiştir, bu hususta bir de Rasûlullah’ın (A.S.V) ilave beyân getirmesine usul denen bir kısım akli ve nakli delillerin şehâdetine ihtiyaç yoktur. İkinci bir kısım var ki onların kitapta zikri mücmel olarak gelmiştir, açıklanmaları Rasûlullah’a (A.S.V) bırakılmıştır, o bunları ya bizzat fiil ve sözleri ile tefsir eder, açıklar, ya da mücmel olarak bırakarak ümmetinin fâkihlerine havâle eder. Onlar, usule uygun delillerle bunları kıyasa ve istimbâta tâbî kılarak açıklarlar. Ulemâ zekâtın verilmesi gereken 6 kısımda ittifak eder, ihtilafları Müellefe-i Kulûb denen kalpleri İslam için kazanılacak olanlar ile âmiline âli denen zekâtın toplanması ve dağıtılması işlerinde çalışanlar üzerinedir. Şöyle ki, Müellefe-i Kulûb Ebû Hanîfe, ashâbı ve Şâbî gibi bir kısım, bir kısmı Müellefe-i Kulûb Rasûlullah ile birlikte sona ermiştir, artık bu kısma pay ayrılmaz demişlerdir. İmâm-ı Mâlik, Müellefe-i Kulûb hissesi diğer hisselere rücû eder demiştir o da aynı şeyi söylüyor. İmâmı Şâfiî İslam’a kazanılması için müşrike sadakadan pay ayrılması câiz değildir demiştir bu da aynı şeyi söylemiş oluyor netice de. Görüldüğü üzere çoğunluk bu hisseye pay ayrılmaması istikâmetinde görüş beyân etmişlerdir.
İsmi Nuseybe olan Ümmü Atiyye (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; bana bir koyun tasadduk edilmişti, Hz. Âişe’ye (Radıyallâhu Anha) bir miktar et gönderdim, Rasûlullah (A.S.V) o sıra da Hz. Âişe’ye: “Yiyecek bir şeyler var mı? Diye sormuş, Hz. Âişe de: (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) “Hayır, ancak Nuseybe’nin şu kendisine tasadduk edilen koyundan gönderdiği bir miktar et var” cevabını vermiş, Rasûlullah (A.S.V) getir onu o koyun yerini bulmuş bize hediye olarak gelen zekât olmaktan çıkmıştır demiş. Bu da Buhârî, Müslîm’in haberidir. Evet, sadaka fakirin eline geçtikten sonra fakirin artık o mülkü olmuştur, istediği gibi tasarrufta bulunur hediye de yapabilir.
Dakika 25:07
Yine Sahihayn de ve ayrıca Ebû Dâvûd ve Nesâî de Hz. Enes’ten (Radıyallâhu Anhüm) rivâyet edilen bir hadis-i şerifte denmiştir ki: “Berire’ye (Radıyallâhu Anha) tasadduk edilen bir etten Rasûlullah’a ikrâm edilmişti. Etin menşeini öğrenen Rasûlullah, bu ona sadakadır bize ise hediyedir buyurdu. Bu da Buhârî, Müslîm, Ebû Dâvûd’un haberidir.
Beşîr İbn-i Yesâr (Radıyallâhu Anhüm) Hazretlerinden nakledildiğine göre Sehil İbnü Ebû Hasme denen Ensâr’dan bir zat ona şunu haber vermiştir; Rasûlullah (A.S.V) kendisine Sehl’e zekât develerinden 100 tanesini diyet olarak ödemiştir, yani Hayber’de öldürülen Ensârî’nin diyeti olarak. Bu da Ebû Dâvûd ve Buhârî’nin haberidir.
Evet, sevgili dostlarımız! Rezîn’in kaydettiği bir rivâyette Ebû Las el-Huzâi demiştir ki, Hz. Peygamber (A.S.V) bizi Hacca giderken sadaka develerine bindirdi. Bu da Buhârî, Ahmed İbn-i Hanbel’in haberidir. Bu rivâyeti Rezîn şöyle anlatmıştır; Buhârî muallak olarak kaydeder, Ahmed İbn-i Hanbel de Müsned ‘in de kaydetmiştir bu haberi. İnşâ’Allah konumuz diğer konularla devam edecektir.
Dakika 27:21