206 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 206
206- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 206
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi rabbil âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve ezvâcihi ve eshâbihi ve etratihi ecmaîn’’.
‘’Eûzu billahis-semîîl- alimi mineşşeytanirracim min hemzihî ve nefgıhî ve
nefsih’’
‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Halîfe seçimi ile ilgili Hulefâ-i Raşîdîn, (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) onların seçimi ile ilgili derslerimiz devam ederken bir önceki dersimiz ile ilgili bazı hükümler hakkında sizlere bazı keşif notları vermeye çalışacağız. İlmi ehlinden almak ilim alınan alandan yaşça küçük de olsa kadri kıymetçe düşükte olsa yani ilmi ehlinden almak önemli olan bunlardan biri o. İlim ehli olmayana öğretilmemeli, anlamayacak olana anlatılmamalı, anlayışı kıt kimselere anlamayacağı şey anlatılmamalı. Bu bir nevi serseri tabakanın eline anlayamayacağı bazı şeyleri verirseniz o serseriliğinde onu âlet olarak kullanır. Hz. Ömer’in bu durumu hacda açıklamayıp Mekke’de, Medine’de açıklamasının sebep esrârından işte bir kısmı böyledir. Bazı kimselerin cemaate zarar getirebilecek sözlerini sultana ihbâr etmek câizdir. Bu mezmun olan nemime, kovuculuk sayılmamıştır ancak bunu müphem olarak yapıp isim vermemek gerekir. Böylece hem tedbir alınır hem de onu söyleyen kimse gizlenmiş olur. Nitekim Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn): Halkı uyarmak, korkutmak sûretiyle meselenin üzerine gittiği hâlde o sözü kim söyledi diye araştırmamış, sormamış tecziye cihetine de gitmemiştir. İmam yani halîfe seçiminde imamın Kureyş ‘ten olması esastır. Çünkü Araplar bu işi sadece Kureyş’e lâyık görürler o zamanki şartlar öyleydi.
Mâruf hilâfı câiz olmayan şeydir ancak Hz. Ömer bu hadis-i şerifte esas itibariyle Müslümanlarla istişâre etmeden imam seçimine karşı çıkmakta, imamın yani devlet reisinin Kureyş ‘ten olmasını birinci mesele olarak zikretmektedir. Evet, o günkü ehliyet öyleydi ama sonra ehliyetler şartlar değişince ehliyetlerde değişti. Birçok delil imamın Kureyş ‘ten olmasını gerektirmektedir. Bunlardan biri Müslümanların velâyetini ele alanlara Ensâr’a iyi muamele tavsiye etmiş olmasıdır. Bu hadis-i şeriften kocası ve efendisi olmayan bir kadın hamile çıkarsa onun recmedileceği de anlaşılmaktadır. Yeter ki zorlandığına dair delil olmasın. Yani deliller ortaya çıkarsa yoksa rastgele değil. Bir meseleye muttalî olan bunu imama yani devlete devlet reisine açıklamak istese daha önce bir başkasına mücmel olarak anlatma yetkisine sahiptir tâ ki duyduğu zaman mesele hakkında fikir sahibi bulunsun.
Dakika 5:43
Nitekim İbn-i Abbâs ile Saîd İbn-i Zeyd arasında bu durum cereyân etmiştir. Saîd İbn-i Abbâs’ın haberini reddetmiştir. Zîrâ onun nazarında ise esas olan şudur: Şer’i meseleler istikrarını bulmuştur artık bundan böyle her ne vukua gelse öze müteâllik olmaz teferruatta kalır. Reye giren meselelerde imama itiraz câizdir. İlmi eksiksiz ezberleyen ve anlayanlar onu tebliğ etmelidirler, anlamayanlar da tebliğ etmemeye teşvik edilmektedir. Yani bu işi iyi biliyorsan tebliğ et yoksa rastgele din tebliğ edilmez, bozuk kafaların yapacağı iş de değildir.
Evet, sevgili dostlarımız!
Şimdi 1739’uncu hadis-i şerife gelmiş bulunmaktayız. Hz. Aişe-i Sıddıkâ (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Fâtıma ve Hz. Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine uğrayıp Rasûlullah’dan (A.S.V) kendilerine kalan mîrası sordular. Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) onlara: “Rasûlullah’ın (A.S.V) bize kimse vâris olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır ancak Âli Muhammed bu maldan ihtiyacı kadarını yer dediğini işittim. Yüce Allah’a yemin olsun Rasûlullah’ın (A.S.V) yaptığını gördüğüm bir şeyi terk etmem mutlaka onu yaparım. Ben onun emrinden bir şeyi terk edecek olsam sapıtmaktan korkarım” dedi. Yani ne yapıyorsam Peygambere onun emrine uygun olarak yapıyorum dedi Ebû Bekir (R.A) Hazretleri. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (Radıyallâhu Anha), Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine küstü ve 6 ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali onu geceleyin defnetti, ölümünü Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine haber vermedi. Hz. Ali Fâtıma (Radıyallâhu Anha) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fâtıma vefat edince halkın alâkası ondan kesildi.
Bir adam Zührî Rahimehullâh Hazretlerine yani Zührî’ye: “Ali, Hz. Ebû Bekir’e 6 ay biat etmedi mi?” diye sordu. “Hayır, Vallâhi hayır!” Benî Hâşim’den kimse geri kalmadı.” Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn A) Hazretleri de insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce: “Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine yani Bekir’le musâlahaya mecbur kaldı ona haber salarak yanında kimse olmadan yalnız olarak bize gel” dedi.
Dakika 10:04
Yani Hz. Ali Hz. Ebû Bekir’i davet ediyor. Kendisi Hz. Ömer’in gelmesini istemiyordu çünkü ondaki şiddet ve hiddet hâlini biliyordu.
Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) onlara: “Tek başına gitme” dedi.
Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) “Vallâhi tek başıma gideceğim bana ne yapabilirler ki” dedi ve Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) onlara gitti. Hz Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin yanına girdi. Beni Hâşim yanında toplanmışlardı. Hz. Ebû Bekir’i görünce kalktı Allah’a Hamdü Senâ da bulundu sonra şunu söyledi: (Ammâ ba’d) “Ey Ebû Bekir! Bizim sana biat etmemize mâni olan şey senin faziletini inkârımız değildir, sana karşı bir rekâbet düşüncemiz de yoktur ancak biz bu işte bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız.” Sonra Rasûlullah’a (A.S.V) yakınlığını zikretti, Hz. Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) şehadet getirdi, Allah’u Teâlâ’ya hamd etti, senâ da bulundu. Sonra şunları söyledi; (Ammâ ba’d) “Allah’a kasem olsun şurası muhakkak ki Rasûlullah’ın (A.S.V) akrabaları bana kendi akrabalarından daha yakın, daha sevgili ve ben yeminle söylüyorum benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim.” Zîrâ ben Rasûlullah’dan (A.S.V) şunu işittim: “Bize kimse vâris olamaz, bıraktığımız sadakadır. Âli Muhammed bu maldan yer vallahi ben Rasûlullah’ın (A.S.V) yaptığını gördüğüm bir işi terk etmem, Allah’ın izniyle mutlaka yaparım” dedi.
Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bîat için öğleden sonra buluşalım dedi.
Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) öğleyi kılınca cemaate yönelip, Hz Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin bîatı geciktirmekteki beyân ettiği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) kalkıp Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin hakkını tâzim buyurdu. Faziletlerini İslam’a sebkat eden hizmetlerini zikretti, sonra Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerine yaklaşıp bîat etti. Halk Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri’nin etrafını sarıp: “İsâbet ettin çok iyi bir davranışta bulundun” diyerek takdir ettiler. Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bu mâruf işe döndüğü zaman halk tekrar kendisine yakınlık ve alâka gösterdi. Buhârî, Müslim, bu hadis-i şerifi haber vermektedirler.
Evet, sevgili dostlarımız!
“Bize kimse vâris olamaz bıraktıklarımız sadakadır.” Peygamber Efendimizden gelen haber bu; Âlimlerimiz bunun selâmı kesmek manasında bir küsme olmadığını yani Hz. Fâtıma’nın, Hz. Ebû Bekir’e bir küsme olmadığını belirtirler. Haram olan küsme karşılaşınca selâm vermeyip yüz çevirmektir. Hz. Fâtıma’nın bu hâdiseden sonra Hz. Ebû Bekir ile karşılaşıp selâmlaşmadıklarına dair rivâyet mevcut değildir. Üstelik Beyhâki’den gelen bir rivâyet onların barıştıklarını göstermektedir. Evet, sevgili dostlarımız, zaten yakışan budur.
Dakika 15:26
Şâbî’nin rivâyetine göre: Hz. Fâtıma hastalanınca Ebû Bekir Hazretleri geçmiş olsun ziyaretine gider izin ister, Hz. Ali durumu Fâtıma’ya bildirir. Hz. Fâtıma kocası Hz. Ali’ye: “İzin vermesini isteyip istemediğini sorar.” Evet, cevabını alınca Hz. Ebû Bekir’e izin verir halîfe huzurlarına girer ve gönüllerine alıcı hitaplarda bulunur. Mekke’deki malını mülkünü, kavim ve kabilesini Allah ve Rasûlünün rızâsı için, kendilerinin rızâsı için bıraktığını ifade eder ve aradaki soğukluklar kalkar.
Nebevî: Hz. Fâtıma Ebû Bekir ile konuşmadı cümlesini bu mesele üzerine bir daha iddiâda bulunmadı, gündeme getirmedi mânâsında da anlar ve devamla şunu söyler: Veya köşesine çekildiği için ondan bir ihtiyaç talebinde bulunmadı onunla karşılaşmaya mecbur kalmadı ki onunla konuşsun. Onların karşılaştıklarına ve Hz. Fâtıma’nın ona selâm vermediğine, konuşmadığına dâir hiçbir rivâyet yoktur. Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin bu meselede ki haklılığını Hz. Ali ve Hz. Abbâs (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm ve Ecmaîn) kabul etmişlerdir. Çünkü bilâhare Hz. Ali halîfe olduğu zaman mezkûr arazilerin Hz. Ebû Bekir tarafından tespit edilen ve Hz. Ömer ve Osman tarafından devam ettirilmiş bulunan statüsünde değişiklik yapmamıştır. Bu husûsu açıklayan bir rivâyeti Nevevî, Ebû Dâvûd’dan kaydeder. Abbâsîlerin ilk halîfesi Seffâh ilk hutbesini okuduğu zaman boynunda Kur’an asılı olan bir adam yanına gelerek: “Allah aşkına benimle hasmım arasında şu Mushaf’la, hükmet” der. Seffâh: “Hasmın kim?” diye sorulunca: “Ebû Bekir’dir, Fedek arazisini bize men etmiştir” der. Halîfe: “O sana zulüm mü yaptı?” diye sorar. Öbürü: “Evet!” der. Seffâh: “Ondan sonra kimdi?” diye sorar. Adam: “Ömer’di” der, Seffâh: “Ömer’de zulmetti mi?” der. Adam: “Evet!” der. Hz. Osman içinde aynı şeyi söyleyince: “Ali de sana zulmetti mi?” der. Adam da bu sefer susar. Seffâh bunun üzerine adama sert bir şekilde çıkışır. İşte görüyorsunuz sivri akıllılardan biri de bu. Dört halîfenin dördü de aynı Peygamber Efendimizin ne yapıyor? Emrine itaat ediyor. Ama bu sivri akıllı adam dört halîfeye de Hz. Ali de dâhil karşı çıkıyor. İşte o zaman Seffâh bu adama sert bir çıkışta bulunuyor. Kâdî İyâz bu mesele de şunu söyler; Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin hadisten delil getirmesi üzerine Hz. Fâtıma’nın (Radıyallâhu Anha) ona karşı mizah etmekten vazgeçmiş olması, mesele üzerine vâki olan icmâya teslim olduğunu gösterir. Bu durum Hz. Fâtıma’nın (Radıyallâhu Anha) kendisine hadis ulaşıp tevili de açıklık kazanınca o meselede ki şahsi görüşünü terk etmiş olduğunu da ifade eder.
Dakika 20:00
Nitekim bir daha ne kendisinden neden zürriyetinden mîras talebi vâki olmamıştır. Bilâhare Hz. Ali halîfe olduğu zaman o meselede Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in amelinden ayrılmadı. Yani Hz. Ali’de aynı şeyi yaptı Ömer’in, Ebû Bekir’in yaptıklarının aynısını. Öyle ise bu da gösteriyor ki Hz. Ali ve Hz. Abbâs’ın (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) talepleri o arazilerin işletilmesi ile ilgili işlerin kendilerine verilmesini talep etmektir. Hz Ali’nin bîatının gecikmesi Hz. Ebû Bekir’in halîfeliğinin meşrûiyetine hâlel getirmez, zîrâ şer’an halîfenin meşrûiyeti için herkesin bîatı şart değildir. “Ehlü’l-Hâl ve Ve’l-Akd” denen ileri gelenlerden bir kısım şahsiyetin bîatı yeterlidir. Üstelik Hz. Ali bîat etmediği zaman esnâsında Hz. Ebû Bekir’e onun hilâfetinin meşrûiyetine karşı bir şey söylemiş, bir eylemde bulunmuş değildir, itaatsizliği mevzubahis değildir. Hz. Ebû Bekir’in halîfe seçilirken onunla istişâre etmemiş olması daha önce de gördüğümüz gibi şartlar sebebiyledir. O iş bir an önce bitirilmeli idi, ihmâle gecikmeye tahammülü olmayan bir durum vardı, kendisi fevkalâde meşguldü. Hz. Ali’de Rasûlullah’ın (A.S.V) cenazesi ile meşguldü. Ve işler karışmaya doğru fitne fesada doğru gidiyordu, o fitne önlendi ve zaten işaretler de öyleydi. Takdîri Hüdâ da öyle işledi. Onun için ey halîfe benden olacaktı senden olacaktı diye ümmeti parçalamaya çalışanlar, yanlış yapıyorsunuz birlikten beraberlikten yana olunuz. Ebû Bekir’in hilâfeti gerçek hilâfettir, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin hilâfetleri gerçek hilâfettir. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) bunlar gerçek halîfedirler. Bundan ötesindeki tartışmalar işte o zaman da çok dikkatli olmak lâzım, yine Kur’an ile sahîh sünnet ile hareket etmek lâzım, kendi hislerine, kaprislerine kapılmamak lâzım. Duygusal davranmamak, ilmi irfânı iyi bilenlerle hareket etmek gerekmektedir. Ümmetin bütünlüğünden yana olunuz, birliğinden yana olunuz. Bölünüp parçalanırsanız kiminizin başına Rusya gelir, kiminizin başına öteki gelir beriki gelir. Onun için şu blok gelir bir blok gelir başınız belâdan kurtulmaz, her birinizi bölerler parçalarlar yutarlar. Ümmetin bir ve bütün olması farzdır. Ey Ümmet-i Muhammed! Yüce Allah birliği senden istiyor kesin. (وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ) buyurmuyor mu? Allah’ın emrine bak. “Hatâsız kul olmaz velâkin her hatâ teftiş olunmaz.” Bir de hatâsı dahi olmayanlara hatâ yüklemekte ihânettir ve ümmete de ihânettir, birlik beraberliğe de ihânettir. İşte ihânet ise düşmandan yana tavır koymanın tâ kendisidir. Düşmana gel diye düşmanı davet etmektir. Birliği bozmak kadar cinayet bulamazsınız. En büyük cinayet bu birlik beraberliği bozmaktır, Ümmet bir bütündür. En az çoğunluktan Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâatin çoğunluğundan yana ol, en azından bunu yap.
Dakika 25:13
Evet, sevgili dostlarımız!
Tarih boyunca Hâricîler Müslümanlara kılıç çaldılar, kan kusturdular, onların da kellesi hep kılıcı yedi gitti ama düşmana onlar çok yardımcı oldular, ümmete çok büyük zarar verdiler, böyle yapmayın. Hâricîler gibi, Vahhâbiler gibi düşmanla ittifâk etmeyin, düşmanla birleşip Ümmet-i Muhammed’e cephe almayın, alanlara arka çıkmayın, destek olmayın. Şimdi bakın şu dünyanın hâline, Arap âleminin hâline bakın diğerlerinin hâline bakın. İslam birliğinden ümmetin birliğinden yana olmayanlar güçlü olanların tarafına kayıveriyorlar. O güçlü olanlar da ne yapıyor? İşte kafasına vura vura petrolünü de alıyor ve gelip oraya askeri üslerini de kuruyor ve Ümmet-i Muhammed’in kanı akıyor gözyaşları akmaya da devam ediyor. Niye? Güçlüden yana olma Allah’tan haktan yana ol. Allah’tan güçlü kudretli biri var mı? Allah’tan yana olan birisi ümmetin birliği ile beraberliği ile ne yapar? Orada o birliğin içinde bulunur, o birliğe zarar vermez, düşmanla birlik olmaz.
Ey Ümmet-i Muhammed!
Allah’ın ipi Kur’an’a sıkıca sarılın, ümmeti bir bütün olarak ümmet bir bütün olarak Allah’ın emrinde hareket etmek zorundadır. Peygamberimize tâbî olmak zorundadır. Onun için yanlış yaptılar, ümmet kan ağlıyor. Baştaki despot ve zâlimler düşmanla birlik oldular ve Müslüman olan toplumlar ne yapıyor? Eziliyor. Bunun çâresi ümmetin bir ve bütün olmasıdır.
Ümmetin birliği için çalışan liderlerin kıymetini biliniz. Ümmet birliği, İslam birliği için çalışanların kıymetini biliniz. Zâlimler ile beraber olmayınız, zâlimlerle beraber olanlar o zâlimler ile beraber cehennemi boylarlar. Düşman onların da tepesine elinde geçinde biner, düşmanla beraber olman seni kurtarmaz daha büyük belâlara girersin. Hem dünyada hem de mezarda ve mahşerde cehennemi boylarsın. Zâlimi destekleyen zâlimdir, kâfiri küfründen dolayı rızâ gösterip destekleyen de kâfirdir. Mason localarına gidip de onlardan rütbe almaya çalışma, onların kucağına oturma, onların verdiği desteği de destek zannetme, Allah’tan aldığın destek destektir. Müslümanların desteği hakîkî destektir. Müslüman Allah’ın emrinde kul demektir, Peygambere tâbî olan ümmet demektir. Biz hatırlatıyoruz ötesi size kalmış. Çünkü başka yapacağımız bir şey olsa faydanıza o faydalı işi yapmaktan da geri durmayız.
Kâsım İbn-i Muhammed anlatıyor; Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha) bir gün hastalanmış,: “Vay başım ölüyorum” demişti.
Hz. Peygamber (A.S.V) şaka olsun diye: “Keşke bu ben sağ iken olsa sana istiğfar eder dua ediveririm” dedi. Bunu şaka olarak söyledi.
Dakika 30:13
Bunun üzerine Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha) birden parladı. “Vay başıma gelen!” “Vallâhi görüyorum ki ölmemi istiyorsun, ben öleceğim sende akşama zevcelerinden biriyle baş başa kalacaksın hâ!” dedi.
Rasûlullah (A.S.V) sözü değiştirerek dedi ki: “Bilakis ben ölüyorum, vay başım.” Ebû Bekir’e ve oğluna birini gönderip benden sonra hilâfet hususunda ben daha lâyığım iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı yerime geçeceği tespit etmek istemiştim. Sonradan kendi kendime böyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa Allah kabul etmez, mü’minler de reddederler dedim ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim. Buhârî ve Müslimin haberi bu da.
Kıymetliler,
Burada da Ebû Bekir’in halîfe olacağının işareti bulunmaktadır Peygamberimiz tarafından. Her ne kadar Hz. Âişe’ye şaka yapmışsa da bu şakanın arkasını ciddi bir durumla doldurmuştur ve Ebû Bekir’in halîfe olacağına da işareti verilmiştir. Ve bu da Buhârî, Müslim’in haberidir. Artık hilâfet falanındı, filanında diye Allah’ın takdirini değiştirmeye kimse kalkmamalıdır yanlış durumlardan vazgeçmelidir. Allah’ın takdiri neyse öyle yürümektedir. Eğer Ebû Bekir’in hilâfeti hak ve gerçek olmasaydı Ebû Bekir halîfe olamazdı. Ama Ebû Bekir’in önüne bakın kim geçerse diyor Allah ve Müslümanlar râzı olmaz diyor, Peygamberimiz diyor bunu. Hilâfetin Ebû Bekir’e işareti açıkça meydanda.
Mâdan İbn-i Ebî Talha anlatıyor; Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhü) cuma günü hutbe verdi önce Rasûlullah’ı (A.S.V) hatırlattı sonra Hz. Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhü) Hazretlerini andı sonra da şunları söyledi: “Ben rüyamda bir horoz gördüm bana üç gaga vurdu, bunu ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler yerime birini geçirmemi söylüyorlar. Allah ne dini ne hilâfetini ne de Rasûlü (A.S.V) ile gönderdiği şeyi zâyî edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilâfet Rasûlullah (A.S.V) ölürken kendilerinden râzı bulunduğu şu 6 kişinin müşâveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki bazıları bu seçime dil uzatacaklardır, bunlar benim şu elimle İslâm’a kattığım kimselerdir, eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah’ın düşmanlarıdır, kâfirlerdir, sapıklardır.” Görüyorsunuz Hz. Ömer bu konuda ne kadar sert ve ciddi. Sonra sözüne şöyle devam etti; “Ey Rabbim! Seni Ensâr’ın ümerâsına şahit kılıyorum. Bilin ki ben onlar adâletli olsunlar ve halka dinlerini Peygamberlerinin (A.S.V) sünnetini öğretsinler, zekâtı aralarında taksim etsinler, dini meseleler de müşkülatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tâyin ettim.” Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhü) bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi.
Dakika 35:03
Yanına girmek için önce muhâcirlere, sonra Ensâr’a, sonra Medine’lilere sonra Şam’lılara sonra Irak’lılara sırayla izin verdi biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük. Bize vasiyette bulun dedik ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı. Size dedi Allah’ın Kitâb’ını vasiyet ediyorum, zîrâ ona uyduğunuz müddetçe asla sapıtmazsınız. Size muhâcirleri de vasiyet ediyorum zîrâ insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensâr’ı da vasiyet ediyorum zîrâ onlar îmânın sığındığı melcedir. Size Bedevîleri de vasiyet ediyorum, zîrâ onlar aslınız, dayanağınızdır.
Bir rivâyette şöyle denmiştir; ‘’Zîrâ onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır.” Size Zimmileri de vasiyet ediyorum; “Zîrâ onlar Peygamberimiz ’in (A.S.V) zimmeti ve ailenizin rızkıdır.” Beni terk edin artık’’ dedi. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî bu haberi vermektedir. Yani yanımdan ayrılın dedi ölüm saati gelmişti.
Bir rivâyette şöyle gelmiştir; Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhü) hançerlendiği zaman kendisine: “Birini yerinize seçseniz” denilmişti. Şu cevabı verdi: Yani işinizi sağken de ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mâmâfih birisini seçecek olsam bu câizdir zira benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir, seçimi terk edecek olsam bu da câizdir zîrâ benden daha hayırlı olan Rasûlullah da (A.S.V) seçimi terk etti. Ben istedim ki, bundaki nasîbim başa baş olsun ne lehime ne aleyhime olsun.
Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri dedi ki: “Ömer’in bu sözü üzerine anladım ki yerine kimseyi tâyin etmeyecektir.” Oradakiler: “Allah hayırlı mükâfatlar versin sen şu, şu hizmetleri yaptın” dediler. O da: “Uman ve korkan” diye cevap verdi. Yine Hz. Ömer’in sözlerinden anlıyoruz ki seçersem bu meşrûdur çünkü Hz. Ebû Bekir seçmiştir der. Zîrâ kendisine Hz. Ebû Bekir yerine halîfe bırakmıştır, seçmezsem bu da meşrûdur çünkü Resulullah’ı (A.S.V) seçmemiş ümmete bırakmıştır. Ümmet de Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhü) Hazretlerini seçmiştir der. Hz. Ömer (Radıyallâhu Anhü) bunların ne içinde ne de dışında olan üçüncü ve yeni bir usül vaaz eder. Bu orta yola göre tâyini büsbütün terk yok ancak belli bir şahsı ismen belirlemede yok. O seçim işini faziletleri hususunda hiç kimsenin şüphe etmediği cennetle müjdelenmiş olanlardan 6 kişilik bir şûrâ heyetine havâle ediyor. Bunlar kendi aralarından halkın en çok arzu ettiği kimseyi halîfe olarak seçeceklerdir. Nevevî bu ilk halîfelerin seçimi ile ilgili usullerden hareketle İslam’da meşrû olan imam seçme usulleri hakkında şu açıklamayı yapar; Müslümanlar şu hususta icmâ etmişlerdir;
Dakika 40:00
Halîfe ölüme yaklaşır, ecelinin yettiğine dâir alâmetler belirlemeye başlarsa yerine birini halîfe tâyin etmesi câizdir, tâyin etmemesi de câizdir. Tâyin işini terk etmekle Hz. Peygamber’e (A.S.V) uymuş olur. Birisini tâyin ederse bunda da Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhü) Hazretlerini uymuş olur. Ulemâ iş başında ki imamın tâyini ile hilâfet akdinin gerçekleşeceğini de icmâ ettiği gibi halîfenin tâyin etmemesi hâlinde ehli hâl ve akdin bir şahıs hakkında akitte bulunmaları ile de gerçekleşeceğini icmâ etmişlerdir. Kezâ Hz. Ömer’in yaptığı gibi halîfeyi bir cemaat arasında şûrâ yoluyla seçmenin câiz olacağında da icmâ etmişlerdir. Ayrıca bir halîfe seçmenin Müslümanlara tereddüt eden bir vecibe olduğu, bu vecibenin aklî olmayıp şerî bir vecibe olduğu hususunda da icmâ etmişlerdir. İşte görüyorsunuz kıymetli dostlarımız, o, Allah’ın rahmetini ummak da azâbından korkmaktadır. Kim o? Hz. Ömer, böyle dedi ve halîfeyi şûrâya havale etti. Şûrâyı kendisi ayarladı. O şûrâ da daha önce geçtiği gibi Aşere-i Mübeşşere ’den kıymetli zatlar idiler. (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)
Evet, sevgili dostlarımız!
İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor: “Hz. Hafsâ’nın (Radıyallâhu Anha) yanına girdim saçlarından su damlıyordu.” Bana: “Babam yerine halîfe tâyin etmiyormuş biliyor musun?” dedi. Ben tâyin etmesi gerekir dedim. Etmiyor dedi. Abdullah der ki: Bu hususta babamla konuşmak üzere yemin ettim, sustum ve sabahleyin eve gittim ama babamla konuşmadım, sanki elinde bir dağ taşıyor gibi sıkıntılı idim. Nihâyet dönüp babamın huzuruna girdim. Bana halkın durumundan sordu. Haber verdim sonra kendisine: “Halkın bir şeyler söylediğini işittim onu size söylemeye azmettim, sizin yerinize halîfe tâyin etmeyeceğinizi zannediyorlar, hâlbuki sizin bir deve çobanınız veya koyun çobanınız olsa sonra sürüyü bırakarak size gelse siz mutlaka sürünün zâyî olacağını bilirsiniz. İnsanlara nezâretin daha ehemmiyetli ve çetin olduğu da malumunuzdur” dedim. Bu sözlerim ona muvâfık geldi ve bir müddet başını yastığa koydu sonra tekrar bana doğru kaldırarak: “Yüce Allah dinini muhafaza edecektir ben yerime halîfe bırakmamış olsam meşrûdur. Çünkü Rasûlullah da (A.S.V) yerine kimseyi bırakmamıştır. Şâyet bir halîfe bırakacak olsam o da meşrûdur çünkü Ebû Bekir bırakmıştır” dedi.
İbn-i Ömer der ki: Vallâhi babam Rasûlullah (A.S.V) ile Hz. Ebû Bekir’i anmaktan başka bir şey yapmadı. Anladım ki Rasûlullah’a (A.S.V) hiç kimseyi denk tutmayacak ve yerine de kimseyi halîfe bırakmayacak. Evet, Müslim, Buhârî, Tirmizî, Ebû Dâvûd haber veriyor bu hadis-i şerifi de. Nitekim daha önce de anlatıldığı gibi şûrâyı seçti şûrâda halîfe olacak kişiyi seçtiler. Toplumda ona reylerini verdiler ve ittifâkla halîfe seçilmiş oldu. Ama fitneden, fesattan yana olanlar dâima fırsat ararlar, Allah fitneye fesada fırsat vermesin.
Dakika 45:30