HadısŞerifKülliyatı 230-01

230 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 230

230- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 230

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

“Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ Rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

 

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

İmrân İbnu Huzeyfe (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Meymûne (Radıyallâhu Anha) fazlaca borca giriyordu, ailesi bu mesele de müdâhale edip ayıpladılar. Şu cevabı verdi; borcu bırakmayacağım, ben dostum ve can yoldaşımı (A.S.V) şöyle söylerken dinledim; Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Yüce Allah bilince onun borcunu Allah mutlaka dünya da iken öder. Nesâî, İbn-i Mâce’nin haberi.

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür. Biriniz bir zengine havâle olunursa havâleyi kabul etsin. Bu da Buhârî, Müslim ve diğerlerinin haberidir. Maklül Gani borcunu ödeyecek durumda olan zenginin bugün git yarın gel diyerek ödeme işini sallamasıdır. Rasûlullah (A.S.V) Efendimiz bunu zulüm olarak tavsif buyurmaktadır. Yine bazı İslam âlimleri hak sahibinin borçluyu hapsettirebileceğini, bazıları da peşini takip edip rahatsız edebileceğini söylemiştir. Bazı âlimler buradaki tavsiften hareketle borcunu ödemeyen zenginin şehâdeti makbul değildir, çünkü o zâlim ilân edilmiştir demiştir. İmâm-ı Şâfiî’nin bu işi tekrarlayan zenginin şehâdeti merduttur dediği rivâyet edilmiştir. Şâfiî’lerden Sübki, kasten borcunu ödemeyen kimsenin fâsık sayılması için bunu tekrar etmiş olması aranmaz der. Ona göre bir hakkı hiçbir sebep yokken vermemek gasptır, bu ise büyük günahtır. Rasûlullah’ın buna zulüm demiş olması da büyük günah olduğuna delildir. Kişinin fâsık addedilmesi için büyük günah tekrarlaması aranmaz. Rasûlullah (A.S.V) zenginin borcunu sallaması zulümdür, biriniz bir zengine havâle olunursa kabul etsin buyurmakla şunu demiş olmaktadır; “Zengin bir insanın borcunu ödemeyip bugün git yarın gel demesi zulümdür, artık böyle bir insan için zulmü irtikâp etmek câiz değildir. Öyleyse bir kimse zengin borcunu îfâya kâdir bir insan üzerine havâle edilince buna uyusun, bu havâleyi kabulden çekinmesin. Üzerine havale yapılan kimse mezkûr borcu ödemeyecek durumda olursa bazı âlimlerce alacak sahibi mağdur edilmez, borç eski borçluya rucû eder” dediler.

 

Dakika 5:15

 

Hadis-i şerifte: “Rasûlullah (A.S.V) borçlu ödeme işini bir diğer şahsa havâle etmişse bunu kabul etsin tavsiyesinde bulunmaktadır.” Sadece Ebû Dâvûd’un zahiri bunu ilzâmi bir emir telakkî etmiş ve havâlenin kabul edilmesi farzdır demiştir. Cumhur’un ise Nedve hükmettiği belirtilmiştir, Ebû Hanîfe gümüşe teşbih ederek yiyeceğin de havâlesini câiz görmüştür. Tabii bu konular fıkıh konuları olduğu için biz bunları Amel’de Fıkh-ı Ekber derslerimiz de bunları işledik, burada da hadis-i şerifler külliyâtından haber veriyoruz, fakat bunların inceliklerini, hükümlerini fıkıh ilminden anlamak esastır.

 

Eş-Şerit (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; “Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlâl edilmesini ve cezalandırılmasını helâl kılar.” Bu da Ebû Dâvûd ve Nesâî haber vermektedir. Buhârî de bap başlığında bunu kaydettiğini görüyoruz.

 

Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) kapıda yüksek sesle münâkaşa edenlerin gürültülerini işitti, bunlardan biri diğerinden borç indirmesini talep ediyor, bir hususta da merhametli olmasını istiyor, öbürü de Vallâhi yapmam diyordu. Rasûlullah (A.S.V) yanlarına gitti ve: “Hanginiz hayır yapmamak üzere Allah adına yemin etti” dedi. Birisi, benim ey Allah’ın Rasûlü! Borç indirimi ile merhametli davranmadan hangisini dilerse onun olsun teklifini kabul ettim dedi. Buhârî, Müslimin haberidir. Hadis-i şeriften şu faideler çıkarılmıştır; Borçluya merhametli ve anlayışlı davranmak gerekir, talep hâlinde borcundan bir miktar başlanmalıdır. Hayır, bir işi yapmayacağım diye yemin etmek câiz değildir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hak sahipleri nezdinde şefaatçi olmak câizdir, hayır yolunda şefaati kabul etmek müstehaptır. Nevevî der ki; hadis-i şerifte olduğu şekilde bir hayrı yapmamak üzere yemin eden kimsenin o hayrı yapıp yemin kefareti vermesi müstehaptır dedi.

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı, topluma borç verirdi, borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine onun borcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımızdan vazgeçeceğini umarız derdi. Yüce Allah da onun günahlarından vazgeçti. Buhârî, Müslim ve Nesâî’nin haberi bu da. Diğer bir rivâyette şöyle gelmiştir; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki; Bir adam hiçbir hayır amel de bulunmadı, ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçisine kolay ödeyecekten zenginden al, zor ödeyecekten fakirden alma.

 

Dakika 10:18

 

Vazgeç, ola ki Yüce Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer derdi. Allah’u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bunun üzerine haydi senin günahlarından vazgeçtim buyurdu, Buhârî, Müslim, Nesâî’nin haberi.

 

Ebû Katâde (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin anlattığına göre; Ebû Katâde, bir borçlusunu para talep etmek üzere aramıştı, o kendisinden gizlendi bilâhare adam adamı buldu ancak dardayım dedi. Bunun üzerine Yüce Allah’a yemin eder misin? Diye sordu borçlu, Vallâhi diye yemin etti. Ebû Katade, ben Rasûlullah’ın (A.S.V) kim Allah’ın kendisini kıyâmet günün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin dediğini işittim dedi. Bu da Müslim’in haberidir. Bazıları yanında kendisinin de bakmak zorunda olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılayacak malı olan zengindir demiştir, zenginin tarifi ile ilgili. Sevri, İbnü’l Mübârek Ahmed, İshâk yanında 50 dirhemi veya 50 dirhem kıymetinde altını olan kimse zengindir derler. Şâfiî bir insan vardır tek dirhem kazanmakla zengin sayılır, bir insan vardır bin dirhem kazancına rağmen zayıflığı ve ailesinin kalabalık olması sebebiyle fakirdir der. Bunların hepsi mâkûldür, yerli yerincedir, bazıları zekât nisabına mâlik olan zengindir demiştir. Bazıları zekât alması haram olan kimse zengindir demiştir. Bazıları da giyecek, yiyecek mesken hizmetçi ve borcuna yetecek miktar da fazla malı olan zengindir demişlerdir. Hanefîlere göre “Muhît ve Mebsût” sahiplerinin belirttiği üzere zenginliğin üç mertebesi vardır: Zekâtı farz kılan zenginlik, Sadaka-i Fıtır’ı kurban kesmeyi vacip ve zekât almayı haram kılan zenginlik, bu aslî ihtiyaçlarından fazla 200 dirhem gümüş değerinde mala sahip olandır. Oturmadığı ev, kiraya verdiği dükkân gibi malı mülkü olmak gibi… Dilenmeyi haram kılan zenginlik, bazıları bu 50 dirhem kıymetinde bir şeye sahip olmaktır demiştir. Ulemânın büyük ekseriyeti günlük gıdasına sahip olan ve avret mahâllini örtecek kadar da giyeceği bulunan kimseye dilenmek haramdır, kezâ kazanabilecek güçte olan fakirin dilenmesi de haramdır demişlerdir. Aynî, bu açıklamalardan sonra der ki; Âlimlerin bir tarif ve tavsifleri dilenmesi ve sadaka alması câiz olan ve olmayan kimseleri belirtmek maksadıyla yapılmıştır. Kendilerine alacaklıların tarafından kolaylık göstermeleri, tavsiye edilen darlanmışlarla ilgili değildir. Ancak burada yani borçluya mühlet tanıma mevzuunda kim zengindir, kim fakirdir bunun tâyini örfe kalmıştır. Mesela kimin hâli emsaline nispetle iyi addedilirse o zengindir, iyi addedilmeyen de fakirdir.

 

Dakika 15:18

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah’ta (A.S.V) bir adamın parası ödenmemiş bir devesi vardı, borcunu istemeye geldi, bu sırada kaba sözler sarf etti. Hattâ Ashâptan bazıları kendini haddini bildirmek istedi. Ancak Rasûlullah (A.S.V) buna meydan vermeyip, bırakın onu hak sahibinin konuşma hakkı vardır buyurdu, sonra da devesini verin diye emretti. İlgililer devesini aradılarsa da bulamadılar, fakat onunkinden daha değerli bir deve buldular. Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz bunu verin dedi, adam bana borcumu tam ödedin Allah da sana ödesin dedi. Aleyhissalâtu Vesselâm en hayırlınız borcunu en iyi ödeyendir buyurdu. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî’nin haberi. Hz. Peygamber (A.S.V) onun verilmesini emreder ve: “Zîrâ insanların en hayırlısı borcunu en iyi ödeyen kimsedir” buyurur. Ona kendisininkinden, kendi devesinden daha üstün bir deve verin diye emretmiştir. Evet, sevgili dostlarımız! Hz. Peygamber (A.S.V) borçlanmayı tavsiye etmemiş ise de kaçınılmaz ve gerekli hâller de bunlara da hayatında yer vererek ümmetine örnek olmuştur. Ulemâ borçlanmanın cevâzına ittifâk eder, ancak âlimler ödünç alıp vermenin, misli bulunan şeylerle câiz olacağını belirtirler. Ölçülen tartılan şeyler gibi sayı hesabı ile satılan birbirinden farklı şeyler de câiz değildir. Bu hadis-i şeriften hayvanında istikrar edilebileceğine yani ödünç alınabileceğine delil çıkartılmıştır. İmâm-ı Mâlik, Şâfiî, Ahmed İbn-i Hanbel, başka birçok âlim bu görüştedir. Ebû Hanîfe ve Ashâbı Sevrî, Hasan İbn-i Sâlih ise hayvanın istikrâzını câiz görmezler. Çoğunlukla âlimler câriyenin istikrâz edilemeyeceğini sadece mahremi gibi cimânın haram olduğu birisi veya hünsa veya kadın dışında kimseye câriyenin istikrâz edilemeyeceğin de ittifâk ederler. Evet, sevgili dostlarımız! İşte görüyorsunuz incelemeler, görüşler zengin incelemeler var, hepsi çok kıymetli.

 

Abdurrezzak’ın rivâyetinde bu kimsenin Bedevî olduğu tasrih edilmiştir, zaten onların bir şey talep ederken sert ve kaba davranmaları her zaman görülen bir âdetleridir demiştir. Evet, sevgili dostlarımız! İnşâ’Allah bu konuyla ilgili derslerimiz devam ediyor.

 

Ebû Katâde (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah’a (A.S.V) namazını kıldırıvermesi için bir adamın cenazesi getirildi. Aleyhissalâtu Vesselâm onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın buyurdu. Ben, borç benim üzerime olsun ey Allah’ın Rasûlü! Dedim. Sadakatle mi? Dedi. Sadakatle dedim. Bunun üzerine cenazenin namazını kıldırdı. Evet, sevgili dostlarımız! İşte Sevgili Peygamberimiz ümmetini borçtan kurtarmak mezarda, mahşerde kurtuluşuna vesile olmak için borçluları ne yapıyor? Borçlarının ödenmesi üzerinde titizlikle duruyor. Cenaze meydanda iken borçları ile ilgilenin. Ey vârisler, ey cenazenin yakınları veliler! Mevlitlerle, dost gönülleme ile onları borçtan kurtaramazsınız.

 

Dakika 20:45

 

İşte Yâsin okuttum, Tebâreke okuttum, Kelime-i Tevhîd tesbihleri çektirdim, işte Mevlid-i Şerif okuttum diye hiçbir borçtan öleni kurtaramazsınız. Hangi cinsten borçları varsa onu öncelikle ödeyin, onun ıskatlarını, kefâretlerini ödeyin, ondan sonra onları da yapın, mevlitte okutun, Kelime-i Tevhîd de okuyun, Yâsin Tebâreke hatimler de okuyun ama önce farz borçlarını, farzlarını, Allah borçlarını, kul borçlarını ödemeye gayret edin. Aldanmayın aldatmayın! Siz bugün eğer kefaretleri ödemezseniz, ölenleri borçlu bırakırsanız siz nasıl aldattıysanız ölülerinizi yarın sizi de aldatırlar, çünkü yanlış mîras bırakıyorsunuz. Borçları ödemeden mevlit okuttum işte Yâsin, Tebâreke okuttum, hatim okuttum, bunlar farz olan emirler değil, bunlar müstehap amellerdir hattâ içinde bir kısmı bid’attir, sonradan uydurulmuştur. Bunların bir kısmı sen bid ’atlara takılıp kalırsan farzları cayır, cayır terk edersen, ölenin borçlarını ödemezsen, sen ölene hiçbir türlü iyilik etmiş olmazsın. Vârislik borcunu da ödemişte olmazsın. Ey varisler! Size bunu derken ey ölüm gelmeden bu işlerin çaresine bakmayan Müslümanlar! Ölmeden başınızın çaresine bakın. Borçlarınızı ödeyin, işte borçlarınızı ödemezseniz, Allah borçlarını, kul borçlarını, vârisleriniz görevini yapmayabilir. Aklınızı başınıza alın, bizden söylemesi!

 

Dakika 23:30

 

(Visited 21 times, 1 visits today)