HadısŞerifKülliyatı 233-01

233 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 233

233- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 233

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notlarımız devâm ediyor. Konumuz hayvanı güzel İslam kurallarına göre kesme şeklidir.

 

Ebû’l Uşerâ, Üsâme İbn-i Mâlik İbn-i Kâb’tan babasından anlatıyor; Ey Allah’ın Rasûlü! Dedim. Kesme işi sadece boğazdan ve gırtlaktan lebbe değil midir? Hayvanın başka yerinden de olur mu? Şu cevabı verdi; Mızrağını hayvanın dizine saplarsan sana o da kifâyet eder, Tirmizî bu zarûret hâline mahsûstur demiştir. Buna zarûrî tezkiye denmektedir ve Ebû Dâvûd’da bu yüksekten düşen bir hayvanın kesimi ile ilgilidir demiştir, yâni bunlar zarûrete dayalı kesme şeklidir. Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî’nin haberidir. Bunların gerçek meselâ hükümlerini Amel’de Fıkh-ı Ekber derslerimizde açıkladık tekrar hatırlatıyoruz.

 

Ebû Dâvûd bu hadis-i şerif kuyuya düşmüş, ürküp yüksekten düşmüş hayvan hakkında Amel-i Sâlih’tir demiştir yine Tirmizî’nin kaydına göre İbn-i Hârun bu zarûret hâlinde başvurulacak bir ruhsattır buyurmuşlardır.

 

İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Elinde tasarrufunda olduğu hâlde normal kesişten seni âciz bırakan şey av gibidir. Yine İbn-i Abbâs kuyuya düşen bir deve hakkında: “Neresinden gücün yeterse kes” demiştir. Hz. Ali, İbn-i Ömer ve Hz. Âişe (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn)  bu görüşte idiler. İbn-i Abbâs, İbn-i Ömer ve Enes (R.A) boğazdan kesmeye başlayınca acele sebebiyle başı kopuverse bunda bir beis yok ancak ense tarafından kesilmişse yenmez. Baş kopsa da kopmasa da fark etmez demiştir. Bu da Buhârî’nin haberidir.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Râfi İbn-i Hadîc anlatıyor (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) çabuk davran da hayvan boğulup mundar ölmesin yahut keseceğim hayvanı bol kan akıtacak bir şeyle öldür. Üzerine Allah’ın ismi zikredilerek öldürülen hayvan etinden ye. Diş ve tırnak kesme âleti olmaktan istisnâ tutulmalıdır. Diş ve tırnak bunun sebebini sana söyleyeceğim. Diş bir kemiktir, tırnak ise bu da Habeşlilerin bıçağıdır. Biz ertesi günü ganîmet olarak bir kısım koyun ve deve ele geçirmiş idik.

 

Dakika 5:04

 

Onlardan bir deve huysuzluk edip kaçtı bir adam ok atıp onu durdurdu. Bunun üzerine Rasûlullah (A.S.V), vahşî hayvanların kaçkınları gibi ehli hayvanların da kaçkınları vardır. Bunlardan söze galebe çalarsa kaçar gider ve tutamazsanız ona böyle avlama muamelesi yapınız buyurdular. Kaçan ehli hayvanın tezkiyesinde etinin helâl olma şartlarında av hayvanlarının helâl olma şartlarını aramak gerekeceği hususunda Hz. Âişe-i Sıddıkâ vâlidemiz, annemiz Hz. Ali, Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazerâtının aynı görüşte olduklarını belirten Aynî bu hususta Ashâptan bunlara muhâlefet eden biri bilinmiyor dedikten sonra ilave eder. Bu Ebû Hanîfe, Sevrî, Şâfiî, Ebû Sevr, Ahmed, İshâk ve Ashâplarının ve Ashâbımızın yani Hanefî âlimlerinin de görüşleridir ancak İmâm-ı Mâlik merhûm tezkiye kesim boyun ve gırtlak yâni leb beden yapılmadıkça câiz değildir demiştir. Bu görüş aynî zamanda Leîs ve Rebîa’nında kavlidir.

 

İbn-i Battâl der ki, Saîd İbn-i Müseyyeb ehli hayvanların tezkiyesi boğazdan kesmekle gerçekleşir, kaçacak olursa avı helâl kılan şartlarla helâl olur demiştir.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Sonuçta incelenince hepsinin görüşü aynı yerde toplandığı görülür. Teferruâtlar konuyu daha iyi anlamamıza ışık tutmaktadır. İbn-i Ömer, İbn-i Abbâs, Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) dediler ki, kişi hayvan keserken kafasını koparsa bunda bir bes yoktur şu hâlde fazlalıklar tefsiri ilâveler olmaktadır. Meşrû kesim şöyledir: Boğaz, nefes borusu ve iki büyük kan damarları ile boyun kemiğine kadar kesilir. Kemikten öteye geçilmez, omurilik denen beyaz kısım kesilmez. İbn-i Ömer bu beyaz kısmının kesilmesini yasaklayıp kemiğe kadar nefes ve yemek borusu ile damarlar kesilir. Kemiğe ulaşınca durulur ve hayvan ölünceye kadar bırakılır demiştir. Şu hâlde Buhârî Hazretleri kesme âdâbı bu olmakla birlikte hayvanın başı bir hamlede kesilip koparılacak olursa hüküm nedir diye bir sorunun cevâbını Hz. Ömer İbn-i Abbâs ve Enes üçlüsünün fetvâsı ile cevâplıyor. Et temizdir, yenebilir. İbn-i Hacer bunlarla ilgili rivâyetleri ayrı ayrı kaynaklardan nakleder. Bunlardan ikisi yâni İbn-i Abbâs ve Enes’in fetvâsı bir hamlede kesilip başı koparılan tavukla ilgili sadece Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) vakasını kaydediyoruz. Hz. Enes’e âit bir kasap tavuk keser ancak tavuk çırpındığı için hayvanın başını ensesine kadar kesip başını fırlatır. Tavuğu şer’i âdâba uygun kesilmedi diye atmak isterler.

 

Dakika 10:04

 

Ancak Hz. Enes yemelerini emreder. Benzer bir vâkâ sorulduğu zaman İbn-i Abbâs acele bir tezkiye zekât-un vahiyye diyerek tecvîz ettiğini belirtmiştir. Bakara Sûresi’nin 67 ve 71’inci âyet-i kerimeden atıfta bu âyetlere atıfta bulunan Buhârî normal kesimi tarifle İbn-i Cüreyc ’in zebh ve nahr adıyla yapılan kesimler hayvanın boynundaki muayyen kesim yerlerinden yapılmalıdır sözünü kaydeder. Nahr umûmiyetle deve kesimini ifâde için kullanılmıştır. Meşrû zebh, Şârih’lerin açıkladığına göre hayvanın nefes borusu yâni hulkum ile yemek borusunun mer’i, bir de bunlar arasında yer alan ‘’vedec denen cemi evdaçtır’’ iki kan damarını kesmekten ibârettir. Bu dört şeyden üçünün kesilmesi Ebû Hanîfe’ye göre şer’i zebh’in tahakkuku için yeterlidir. Ebû Yusuf’a göre yemek ve nefes borusu ile o iki damardan birinin kesilmesi şarttır. İmâm-ı Muhammed bunlardan her birinin yarısından fazlasının kesilmiş olması yeterli demiştir. Yarıdan az olursa onda hayır yoktur der. Aynî Şâfiîlerin el- Veciz de yemek borusu yâni mer’i ile nefes borusunun hulkum ile kesilmesini yeterli bulduklarını diğer ikisini şart koşmadıklarını, Ahmed İbn-i Hanbel’in de böyle hükmettiğini belirtir. İmâm-ı Mâlik ve bazıları da iki damarla nefes borusunun kesilmesini şart koşmuşlardır.

 

El-Hudrî (R.A) anlatıyor Rasûlullah’a (A.S.V) sorularak dendi ki: Biz deve, sığır ve davarı karınlarında cenîn olduğu hâlde boğazlıyoruz, cenîni yiyelim mi atalım mı? Şu cevabı verdi; Dilerseniz yiyin zîrâ onların tezkiyesi temiz ve helâl olmaları, annelerin tezkiyesine tâbidir. Ebû Dâvûd ve Tirmizî’nin haberi bu da.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Hz. İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahüm Ecmaîn) buyurmuştur ki, bir deve kesildiği zaman karnındaki yavrunun tezkiyesi devenin tezkiyesine tâbîdir, yeter ki yavrunun hilkati, bütün uzuvlarının çıkması ile tamamlanmış, tüyleri de bitmiş olsun, yavru annesinin karnından çıkınca yine de hemen kesilir tâ ki içteki kan çıksın. Bu da Muvattâ’nın haberidir.

 

Ebû Hanîfe’yi anne karnında ölü olarak çıkan cenînin eti yenmez hükmüne götüren kıyas şudur; Ebû Hanîfe (Rahmetullâhi Aleyh ve Aleyhim Ecmaîn) hadis-i şerifte geçen onun tezkiyesi annesinin tezkiyesine tâbîdir cevâbını benzetme mânâsında anlayarak onun tezkiyesi de annesinin tezkiyesine benzer. Nasıl ki annesi kesilerek tezkiye edilir, onun da tezkiyesi için kesilmesi gerekir şeklinde değerlendirme yapmıştır. Çünkü bu mânâda çıkmaktadır dolayısıyla bununla diri doğanlar kastedilmiş olmaktadır.

 

Dakika 15:06

 

Ölüler haramdır. İşte kıymetliler, bir hadis-i şerif olsun, âyet-i kerime olsun, bir şümûlün de bu gibi mânâlar bulunduğu zaman müçtehitler içtihâtlarını ortaya koyarlar. Sahîh hükümler karşısında içtihâd etmezler, hüküm kesin anlam taşırsa âyet-i kerime veyâ hadis-i şerifte orada içtihâda gerek yoktur ama o mânâda, şu mânâda, öbür beriki mânâda içinde varsa o zaman müçtehit bunlar da içtihâdını yapar ve oradan hüküm çıkartmak için bunlara istimbat âlimleri yetkilidir.

 

Kesme âleti konusunda da Râfî İbn-i Hadîc (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Bir seferde Rasûlullah (A.S.V) ile birlikteydik bu esnâda bir deve huysuzluk edip kaçtı, peşine düştüler ama takipçileri yordu. Bir adam deveye bir ok gönderdi derken Allah’u Teâlâ (C.C) onu durdurdu. (A.S.V) Efendimiz, bu hayvanların kaçkınları var tıpkı vahşî kaçkınlar gibi. Onlardan biri size galebe çalacak olursa ona böyle davranın buyurdular. Ben Ey Allah’ın Rasûlü! Biz yarın düşmanla karşılaşacağız, yanımızda hayvan kesecek bir bıçağımız yok. Hin’i hâcette kamışla keselim mi diye sordum? Bana, bolca kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın ismi zikredilenin etini yiyiniz. Diş ve tırnak ile kesmek câiz değildir. Size bunun sebebini söyleyeceğim. Diş kemiktir tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır. Buhârî ve Müslimin ve diğerlerinin haberidir bu da. Bolca kan akıtmak, tesmiye yâni kesim sırasında Allah’ın adını zikredilmesi, bunlardan birinin eksikliği etin helâl olma vasfını kaldırır. Tesmiye ile ilgili bâzı teferruâtı daha önce açıklamıştık, derslerimiz bütünüyle takîp edilirse iyi olur numara istenirse 1950’nci hadis-i şerife bakılabilir.

 

Nâfi’nin anlattığına göre Kâb İbn-i Mâlik (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)  Hazretlerinin bir oğlundan İbn-i Ömer’e anlatırken şunları işitmiştir. Babası kendisine haber vermiştir ki, davar güden câriyeleri bir koyunun ölmek üzere olduğunu görmüş, derhâl bir taş kırarak onunla koyunu kesmiştir. Babası âilesine ondan yemeyin, Rasûlullah’a (A.S.V) sorayım demiş ve sormuştur. Rasûlullah (A.S.V) yemelerini emretmiştir. Buhârî ve Muvattâ’nın haberidir bu da. Hayvanın kesilecek 4 şeyini nefes ve yemek borusu ile 2 damar kesebilen diş ve tırnak dışındaki her şeyi kullanarak kesim yapınız. İbn-i Hacer bu hadis-i şerif ile her çeşit taşla kesim yapılabileceğinin takrîr edilmiş olduğunu belirtir.

 

Hz. Câbir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor, kavminden biri bir veyâ iki tavşan avladı.

 

Dakika 20:04

 

Bunları taşla kesti Rasûlullah’dan (A.S.V) soruncaya kadar astı. Efendimiz (A.S.V) yemesini emretti. Bu da Tirmizî’nin haberidir. Taşın çeşidi Merve ile ifâde edilmektedir. Taşların en sert cinsi olduğunu belirtirler, ince şekilde kopabilen bu taş bıçak yerine de kullanabilmektedir. Âlimler bu hadis-i şerifin sadece merve cinsi ile değil her çeşit taşla Hin’i hâcette kesim yapmaya cevâz ifâde ettiğini belirtirler.

 

Hülâsa tavşan etinin mekrûh olduğunu söyleyenlerin dayandığı bâzı rivâyetler var ise de âlimler bunlardan mekrûh hükmünün çıkmayacağından ittifâk etmişlerdir yâni tavşan eti yenir.

 

Atâ İbn-i Yesâr Benî Hariseli bir adamdan rivâyet eder ki bu zât bir sağmal deveyi gütmekte iken ölmek üzere olduğunu fark eder, berâberinde hayvanı kesebilecek bir şey de bulunmaz. Eline geçirdiği bir kazığı devenin ümüğüne saplar kanını akıtır sonra durumu Rasûlullah’a (A.S.V) haber verir. Efendimiz, yemesini söyler, Muvattâ, Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin haberidir. Kazığın demirden olmayıp odundan olduğu tasfir edilir. Nesâî’nin rivâyetinde deveyi kesmede kullanılan kazığın demirden olmayıp odundan olduğu tasfir edilir. Bu da zarûrî tezkîyedir.

 

Zeyd İbn-i Sâbit (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Bu bir kurt bir koyunu dişlemişti, derhâl keskin bir taşla kestiler.  Rasûlullah (A.S.V) yenmesine ruhsat verdi. Çünkü kurt onu dişlemekle ölmemişti o hayvan ölmeden önce onu da kestiler ve onun içinde yenir, yiyin diye Peygamberimiz müsaade buyurdular.

 

Evet, sevgili dostlarımız;

 

Yenmesi yasak olanlarla ilgili dersimiz Hz. Âişe’yi Sıddıkâ (Radıyallâhu Anhüma ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah’a (A.S.V) soruldu halk bize et getiriyor kesilirken kesmekle çekilip besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım? Siz bir besmele çekin yiyin cevâbını verdi. Buhârî, Muvattâ, Ebû Dâvûd, Nesâî’nin haberidir. Eti getirenler küfür devrine yakın kimselerdi, İslam’ın evvelinde vâki olduğu belirtilir, daha o zamanlar Müslümanlık yaygın hâlde değildi. Ashâb’ın yeni Müslüman olan Bedevîler karşısında bile yiyecek alışverişinde kuşkulu davranıp zaman, zaman Rasûlullah’a (A.S.V) başvurduklarını göstermektedir.

 

Ashâb-ı Güzin’den bir grup Rasûlullah’a çıkarak sordular; Bedevîler bize et, peynir, tereyağı getiriyorlar. Biz bunları Müslümanlıklarının külhüne vâkıf değiliz ne yapalım?

 

Rasûlullah (A.S.V) Allah’ın haram kıldığı şeylere dikkat edin ve onlardan kaçının, sükût ettiği hususlar da kendinizi zora sokmayın!

 

Dakika 25:01

 

Sizleri affedecektir. Rabbin unutkan değildir. Bu da Meryem Sûresi’nin 64’üncü âyet-i kerimesi üzerine siz Allah’ı zikredin diye cevâp verir.

 

Rasûlullah (A.S.V) zâhirine göre amel ederek aşırı titizliğe gidilmemesini tavsiye ediyor, çünkü hiç şüphenin hududu yok, fazla ileri gidince hem zorluklara sebep olur hem de beşerî münâsebetlere zarar verir. ‘’Allah’ın kolaylaştırdığını kimse zorlaştırmaya kalkmasın.’’ Hadis-i şerifte size yerken çektiğiniz besmele kesen kimsenin çekmesi gereken besmelenin yerini tutar demiyor bilâkis yemek sırasında besmele çekmenin müstehâp olduğunu kesim sırasında besmele çekilip çekilmediğini bilmiyorsanız kesen kimsenin kestiğini, kestiği şeyin yenmesi câiz olanlardan biri olması hâlinde kesilmiş şeyin yenebileceğini beyân ediyor. Müslüman hakkında hüsnü zan esâstır. Bu kanaatte olanlar âyet-i kerimeden delîl gösterirler. ‘’Kitap verilenlerin yemeği size helâldir.’’ (Mâide Sûresi âyet 5) ve derler ki: “Burada onların kestikleri mubâh kılınmaktadır, hâlbuki onların bunu keserken besmele çekip çekmedikleri de bir şirk konusudur.”

 

Yine başta Ebû Hanîfe, İmâm-ı Âzâm (Rahmetullâhi Aleyhim ve Aleyhim Ecmaîn) Ehl-i Rey zümresi amden besmeleyi terk edenin kestiği haramdır, yenmez diye hükmederken Şafiî, Mâlik ve Ahmed İbn-i Hanbel tesmiyenin müstehap olduğunu söylemişlerdir. Bunlara göre deyli unutarak amden bile tesmiye terk edilirse kesilen hayvanın eti yenilir ancak tesmiye terk mekrûhtur. Dâvûd’u Zâhirî ve bazıları kesim sırasında tesmiyenin unutularak terkinde bile etin haram olduğuna hükmetmiştir. Bunların hepsi çok mu çok güzeldir, birisi sana ruhsatları genişlendiriyor, öbürü ise zorlukları kolaylaştırıyor, nimetin isrâfından, Müslüman’ın sıkıntıdan kurtulması için elden gelen ruhsatları da ortaya koyuyor. Duruma göre bunların hepsini değerlendirebilirsin, ne kadar caddeler geniş tutulmuştur, bu İslam âlimlerine gece gündüz rahmet okuyun. Ey Müslümanlar! Aklınızı başınıza alın da o âlimlere rahmet okuyun, onlar bütün delilleri inceledikten sonra bu hükümlere vardılar. Câiz olanı da ruhsat olanı da, sana en fazîletli olanları da ortaya koydular. Bu hazır sofradan yemeği bil. Sana hazır sofrayı kurdular, oturmayı bil bu hazır sofradan yemeyi de bil. Ulemâ ne kadar güzel çalıştılar.

 

Evet, sevgili dostlarımız! İnşâ’Allah’u Teâlâ derslerimiz bu konuda da devâm edecektir.

 

Dakika 29:40

 

(Visited 18 times, 1 visits today)