hayat veren

50- Tefsir Ders 50 hayat veren nurun keşif notları

50- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 50

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

(Bakara Sûresi 257’nci Âyet-i Kerime’den 266’ncı Âyet-i Kerime’ler)

 

استعيذ بالله

 

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ﴿٢٥٧﴾

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿٢٥٨﴾

 

Sevgili dostlarımız!

 

Bu âyetlerden de bakın Rabbimiz bize ne diyor hangi yüce mânâlar hayat fışkırıyor. Allah (C.C) îmân edenlerin velîsidir diyor. Velî nedir? Hem sahibi hem dostudur, hem yardımcısıdır velî o’dur. Kimin velîsiymiş? Îmân edenlerin. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İslam tamamen aydınlıktır İslam îmânı göğüste parlayan nurdur ebedî hakîkat nurudur. İnkâr edenlerin velîleri de tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar işte onlar cehennemliklerdir. Tağut nedir önceki dersimizde söyledik. Demek ki tağutlar ne yapıyorlar? Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. Îmânı yok eder, İslam’ı yok etmek ister, ilâhî hükümranlığı tanımaz, ilâhî düzeni tanımaz, îmânsız olmanı isterler. İşte İslam îmânını söndürüp gönüllerde küfrün karanlığını ortaya çıkarmak isterler. İşte onlar cehennemliklerdir orada ebedî olarak kalırlar.

 

Allah kendisine hükümdarlık verdi diye Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışanı görmedin mi? Cenab-ı Hak burada İbrâhim’e karşı koyan (AS.) Nemrut’u örnek veriyor. Tağutlardan biri de odur.

 

Hani İbrâhim ona Nemrut’a dedi ki; Benim Rabbim odur ki hem diriltir hem öldürür.

 

Dediği zaman Nemrut’ta dedi ki; Bende diriltir ve bende öldürürüm dedi.

 

İbrâhim (AS.) o zaman ona demişti ki; Allah güneşi doğudan getiriyor doğduruyor haydi sende onu batıdan getiriver batıdan doğdur deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı dili lâl oldu. Öyle ya Allah zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez. Allah’a savaş açmış adam kendi kafasına göre. Sineğin güneşle savaşması gibi. Ey kıymetli dostum! Sinek aslana savaş açsa, sinek aya, güneşe savaş açsa ne olur? Güneşe biraz yaklaşsa cayır, cayır yanar yok olur. Allah’a ve İslam nizamına karşı koymak işte bütün sineklerin güneşe karşı koymasından daha beter bir durumdur. Sinek yok olur gider ama insan cehennemi boylar. Ölümde yok yazık olmaz mı?

 

 

Dakika 5:24

 

Bunun için Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde çeşitli örnekleri vermiştir. Her hakîkati ortaya koymuştur. İnsanlara çeşitli misallerde vermiştir ki insanlar ibret alsınlar, öğüt alsınlar diye. Kur’an-ı Kerim baştan sona Allah’ın kulunu irşâdıdır. İnansın da ebedî mutlu olsun diyedir. Çünkü kulunu yaratmış rahmetiyle kâinatı kurmuş onun için birde mutlu olması için ona Kur’an gibi, İslam gibi rahmetiyle bir düzen kurmuş. Rahmetiyle tecellî etmiş.  Birde âlemlere rahmet Peygamberi göndermiş. Birilerine Allah mülk verdi diye bu âlemde Allah’a kafa tutuyor, Peygambere kafa tutuyor, o gün İbrâhim’e kafa tutanlar sonra Mûsâ’ya kafa tuttular, Îsâ’ya kafa tuttular, daha sonra Hz. Muhammed’e kafa tuttular. Hâlâ inanan zümrenin karşısında birde Allah’a, Peygambere, Kur’an’a, İslam’a kafa tutunlar var. O kafalar gideceği yere gider. Azrâil’in orduları her tarafı kuşatmış durumda. Ecel saati, ölüm saati gelenleri alıp, alıp o kafaları götürüyorlar. Ruhunu bedeninden koparıyorlar çeke çeke çıkarıyorlar. Bedenini böceklere, haşerata ne yapıyorlar? Bedenini böcekler yerken ruhunu cehenneme ısmarlıyorlar, götürüyorlar. Yazık olmuyor mu? İnanmaya inanmayınca sen Azrâil yok dediğin zaman Azrâil yok mu oluyor? Allah’ı inkâr edince hâşâ Allah yok mu oluyor? Sen kendini mahvediyorsun. Güneşi inkâr etsen gözünü yumsan güneş yok diye bağırsan güneş yok mudur? Kendini yokla kendin varsan yoktan yaratıldın senden önce, âlemden önce Allah vardı ve ezelî, ebedî vacibül vücut varlık sadece o hak varlık. Gel kardeşim aklını başına al! Biz Allah’ın kullarıyız, Âdem’in çocuklarıyız. Bunu biz yana yakıla niçin anlatıyoruz? Beraber kurtulalım Allah’ın beraber rahmetinden nasip alalım. Biz Allah’a ebedî muhtacız, ebedî ona minnettarız. Onun nimetlerini yiyip, tüketiyoruz. Onun verdiği hayatı yaşıyoruz. Ebedî minnettar olacağın bir varlığa, yüce varlığa, beni yaratana, seni yaratana hiç âsî olunur mu? İşte seni seviyoruz, bütün insanlığı seviyoruz. Niye? Allah yarattı da onun için. Sevdiğimiz için bunları anlatıyoruz, anlatmak zorundayız. Bu görevi Allah vermiş. Dilimizin döndüğü kadar aczimizle, cehlimizle, gafletimizle faydalı olmaya çalışıyoruz. Biriside bana faydalı oluyorsa ben ona da o kadar çok teşekkür ederim ki, öyle dua ederim ki, bana da birisi yanlışı söylesin, elimi öp desin, öperim. Niye? Hakîkat, hak ilim insanlığın kaybı olmuş malıdır bulduğu yerde alır ve sevinir. Kim olursa olsun biz doğrunun âşıklarıyız. Hak âşıkları olmak zorundayız. Hak, hakîkat nerdeyse o bizden, biz ondandır. Yanlış neredeyse onu birlikte ortadan kaldırmakta hepimizin boynunun borcudur.

 

Bunun için kıymetli efendiler, Yüce Rabbimiz bir örnekte şöyle veriyor. İbretli bir sahne…

 

Dakika 10:30

 

أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِي هََذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿٢٥٩﴾

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿٢٦٠﴾

 

Yahut diyor Cenab-ı Hak o kimse gibisini görmedin mi ki, bir şehre uğramıştı altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. Yani şehir yakılmış, yıkılmış bir şehre uğradı. Bunun Üzeyir (AS.) olduğu rivâyet olunur. Hızır olduğu da söylenir. Başka rivâyetlerde bulunmaktadır. Bunu bu ölümünden sonra Allah nereden diriltecek yani bu yıkılmış, yakılmış şehir nereden bir daha imar edilecek, eski hâline gelecek gibi bir düşünceye kapıldı bu zat.

 

Bunun üzerine Allah onu 100 sene öldürdü sonra diriltti. Ne kadar kaldın diye sordu?

 

O da, bir gün yahut bir günden eksik kaldım dedi.

 

Allah buyurdu ki (C.C); Hayır, 100 sene kaldın dedi. Öyleyken bak şu yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış hele eşeğine bak hem bunlar seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz. Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz.

 

Böylece gerçek ona açıkça belli olunca şimdi biliyorum ki Allah her şeye kâdirdir dedi ve o kişi 100 sene sonra oradan kalktı bu Allah’u Teâlâ’nın kendisini dirilttiğini anladı, 100 sene ölü kaldığını anladı ve Kudüs’e gitti baktı ki Kudüs eskisinden yepyeni bir şehir kurulmuş.

 

Bunun için Cenab-ı Hak ölüyü nasıl dirilttiğini onun şahsında âlemlere gösterdi. Bu en basitlerinden biridir. Şu âlem yoktan yaratılmıştır. Orada birinin dirilmesi ise âlemde bir zerreden ibârettir. Cenab-ı Hak daha büyüklerini yaratmış, örneğini vermiş. Yarattıkları, yoktan yarattıkları, yaratacaklarının belgesi olarak ortadadır.

 

Yine bir zamanlarda İbrâhim de (AS.) Ey Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin? Dirilttiğini bana göster demişti.

 

Allah (C.C) inanmadın mı ki buyurdu.

 

Dakika 15:10

 

İbrâhim (AS.) inandım fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum dedi.

 

Allah buyurdu ki; öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir. İyice tanıdıktan sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça dağıt. Sonrada onları çağır. Koşa koşa sana gelecekler ve bil ki Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

Bütün âlemleri yoktan yaratan, bunca canlıları yaratan, onlara hayat veren, dört tane kuşu kesip etlerini birbirine karıştırıp, tepeciklere onları koyup da onları çağır bakayım o et parçaları sana uçarak gelirler. Bu Allah için daha kolaydır. Allah için zor bir şey yok ki zaten. Arşı, kürsiyi yaratan, âlemleri yaratan, gökleri, galaksileri yaratan, kürre-i arzı, dağları, ovaları, canlıları, cansızları, denizleri, içindekileri yaratan insanın içine âlemleri dürüm, dürüm yerleştiren, maddî âlemle manevî ve rûhânî âlemden bir insan yaratan, bütün âlemleri insanın içerisine yerleştiren, organ ve sistemlerine şöyle bir bak, hücrelerine, dokularına bir bak, ruhuna ve ruhun mâhiyetine bir bak, şöyle aklın üzerinde verilen akılla bir düşün. Allah’ın kudretinin her şeye kâdir olduğunu apaçık göreceksin. Onun için Cenab-ı Hak bize kendini tanıtıyor. Yaratmış ve tanıtıyor. Bizi sevmiş rahmetiyle yaratmış. Rahmet onun sevgisinin neticesidir. Merhametinin, cömertliğinin neticesidir. Onun için bu âlemi böyle yaratıp, nimetlerle donatan, bizi seven sevdiği için rahmetin içine gark eden hayatın özü sevgidir. Sevgi kalbin gözü, hayatın özüdür. Cenab-ı Hak sevmiş yaratmış ve sevgililerinde sevgilisi olarak Hz. Muhammed’i âlemlere rahmet Peygamberi olarak göndermiş. Oradan da yine mahlûkatı sevdiği için o rahmet Peygamberi olan sevgilisi Muhammed’le de âlemlere rahmetiyle de ayrı tecellî etmiş, Kur’an-ı Kerim ile ayrıca rahmeti, hidâyetiyle, tecellî etmiş. Kur’an’ı, İslam’ın nurunu Muhammed’in bağrından parlatmış. Bütün ruhları kuşatan bir ruh vermiş. Evrensel ruh İslam’ın, Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in ruhudur. Evrensel ruhtur. Bütün insanlığı kucaklamıştır. Onun için âlemlere rahmet olmuştur. Bunun için Müslümanlar ve bütün insanlık âlemi Rabi’sini tanımalı sevmelidir. O sevmiş de yaratmış. Bütün varlığınla sev ona çünkü ona aitiz biz. Bütün varlığınla gece gündüz yalvar ona. Allah’ım bütün varlığımla seni seveyim. Hz. Muhammed’in bir duası var. O sevgili var ya Allah sevgilisi, o Allah’ı seven insanı kâmil, Peygamberlerin imamı var ya o diyor ki; (allahümmecalnî ühubbike bi kalbî küllih) “Allah’ım bütün kalbiyle seni seven bir kulun olayım diyor.” Allah onu sevmiş o Allah’ı sevmiş.

 

Dakika 20:10

 

Ne diyor; (allahümmecalnî ühubbike bi kalbî küllih ve urdî bi cehdî küllih.) Bütün gayretimle diyor, bütün çalışmalarımla senin rızanı kazanmak için çalışan bir kulun olayım. Her şeyinden razıyım bütün emirlerinden, kurduğun düzenden, yazdığın kaderden, bütün takdirlerinden, hükümlerinden ben razıyım. Ne olur beni bu arzu ve isteğimde başarıya ulaştır diye yalvarıyor. O sevgili böyle yalvarınca bize ne düşüyor? Bize de yalvarmak düşüyor. İsteyelim onun rahmet kapısında. Onun kapısına, rahmet kapısına bütün varlığımızla Allah’a yönelip ondan isteyelim. O cömert vermeyi seviyor, verdikçe artıyor, eksilmiyor. Milyar veriyor trilyonlar yaratıyor, katrilyonlar yaratıyor. Rahmetine nihâyet yok. Onun için bize de cömertliği emrederek diyor ki;

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿٢٦١﴾

 

Ne diyor Cenab-ı Hak burada? Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu bir tanenin durumu gibidir ki yedi başak bitirmiş ve her başakta 100 tane var. Allah dilediğine daha da katlar. Allah’ın rahmeti geniştir. O her şeyi bilir.

 

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنًّا وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٢٦٢﴾

 

Allah yolunda mallarını infâk eden sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

 

قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ ﴿٢٦٣﴾  

 

Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Halîmdir yani yumuşak davranır kullarına.

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ ﴿٢٦٤﴾

 

Ey îmân edenler! Sadakalarınızı başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah’a inanır ne âhiret gününe. Artık onun hâli bir kayanın hâline benzer ki üzerinde biraz toprak varmış derken birden şiddetli bir sağanak inmişte onu yalçın bir kaya hâline bırakıvermiş. Cascavlak kalmış her şey yok olmuş. Öyle kimseler kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.

 

Dakika 25:12

 

وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ﴿٢٦٥﴾

 

Allah’ın rızasını aramak kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların haliyse bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki kuvvetli bir sağanak düşmüşte ona yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah yaptıklarınızı görür.

 

أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَن تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ لَهُ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَأَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَاء فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ ﴿٢٦٦﴾

 

Hiçbiriniz ister mi ki kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun. Altında ırmaklar aksın. İçinde her türlü ürünü bulunsun da….

 

Dakika 27:03

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 128 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}