hayat veren

64- Tefsir Ders 64 hayat veren nurun keşif notları

 

64- Kur’an-ı Kerim Tefsir Dersi 64

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ  Hûd Sûresinin 1’inci âyetinde Cenab-ı Hak diyor kitâbın âyetleri diyor tamamen en güzel şekilde açıklandı diyor. Kim açıkladı? Hz. Muhammed’e Cenab-ı Hak açıkladı. Yine Zümer Sûresi 23’üncü âyetinde اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ “Allah sözün en güzelini indirdi” diyor burada bu âyet-i kerimede de. Kur’an-ı Kerim Allah’ın sözü ve sözün en güzeli olarak indirildi. Bütün dünya insanlığına düşen görev bu güzel sözü ki Allah kelâmı olan Kur’an’ı en iyi şekilde anlamak gerekmektedir ve kalbi oradan içmesi onu zevkine ermesi gerekmektedir. Yine قَدْ بَيَّنَّا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ “Biz âyetlerimizi kesin inanan milletler için, kavimler için biz âyetlerimizi açıkladık, beyan ettik diyor.” Şimdi buradan baktığımız zaman Kur’an-ı Kerim’in gerçek açıklayanı, keşfedeni yüce Allah’ın kendisi Cebrâil (AS.) Hz. Muhammed’e getiriyor ve Hz. Muhammed bu mükemmel Kur’an’ın keşfini açıklanmış şeklini kendisi de Ashâplara açıklıyor onlarda bunu muhafaza ederek Tâbiîne açıklayarak bize kadar geliyor. Kur’an-ı Kerim’e rast gele kimse kafasına göre anlam veremez, vermemelidir. Bunun için içinde teşâbüh seçilemeyen benzerlikler şöyle bir bakıldığı zaman Kur’an-ı Kerim’in tamamı en mükemmel şekilde Peygamberimiz tarafından hem yaşanmış, hem açıklanmış, hem de hükümleri ortaya konmuştur ve Kur’an’la Hz. Muhammed Allah’ın yeryüzündeki hükümranlığını ve onun kânûnlarını yerleştirmiştir. Sözün kipine göre mânâ belli olursa o zâhir, muhkem, çeşitlerinin en zayıfı, derecesidir. Tevile, tahsise, neshe ihtimâli olabilir. Karîne bulunmadığı müddetçe zâhirinde kesinlik ifade eder. Mânâ kelâmda sözün kendi siyakı olmuş ise bu maksatla söylenmiş ise nas olur. Tevil ihtimâli kalmaz. Tahsis, nesih ihtimâli olabilir. Nesih ihtimâli yoksa teyit varsa muhkem olur. Bunların hepsi bilmeyi, amel etmeyi gerekli kılar. Çatışma olursa güçlü olanla amel edilir. Hafî sözün anlamı gizli ise müşkil, mânâ kapalı, gizli, derin düşünceye ihtiyaç duyulan bedii istiare bulunan, mücmel çeşitli mânâlar bulunan, yine tercihine, karîne bulunmayan, açıklayıcı ekle anlaşılan, müteşâbih murâd edilen mânâyı anlama ümidi, ihtimâli kesilmiş ise o da müteşâbihtir.

 

Dakika 5:08

 

İşte bunların tümünü mânâsı açık olan âyetler öbürlerini açıklamaya devam ederler ve hadis-i şerifler devreye girer sahîh hadisler ve şeriatın ilimleri orada devreye girer ve gerçek bir Kur’an’ın kendi dili de edebiyatı da birilere Kur’an-ı Kerim anlaşılmaya, keşfedilmeye devam edilir. Muhkem zımmında müteşâbih, müteşâbih zımmında muhkem de bulunur. Zımnî üstü kapalı anlatım tarzıdır. Tüm açıklamalar tevhîd nizamı üzere vahdetten keslete, birden çoğa, kesletten vahdete, çoktan bire doğru giderken beşerî dillerinin benzerini görmediği nice mânâlar ve hakîkatler vardır. Bütün dünya dillerinde tamamını toplasanız Kur’an-ı Kerim’de öyle mânâlar vardır ki dünya dillerinin gücü yetmez. Onun için Kur’an-ı Kerim’in aslını, orijinalini Allah’tan geldiği gibi koruyarak insanlar kendi gücü nispetin de de ilmi metotlarla Kur’an-ı Kerim’in mânâsını anlamaya devam edeceklerdir. Buraya dikkat lazım! Beşerî dillerinin benzerini görmediği nice mânâlar ve hakîkatler vardır Kur’an-ı Kerim’de. Sizin bilmediğiniz daha neler var gibi ifadeler var. Âhiretle ilgili izahlar gibi. Kur’an-ı Kerim cenneti sana sapa sağlam âhireti anlatır, mezarı anlatır, mizanı anlatır ve muhkem, müteşâbih değil tam gerçek olarak anlatır. Müteşâbihleri de kendi bünyesinde sana der ki; Daha senin gücün yetmediği nice mânâlar var der. Müteşâbihlerin bir anlamı da bunu ifade eder. Müteşâbihin kısımlarından hafî’nin hükmü araştırılmakla, müşkilin hükmü hem düşünmekle, mücmelin ki tefsirle, araştırmakla, müteşâbihin hükmü duraklamak Allah’a teslim ve sığınmakla olur. Çünkü Cenab-ı Hak Müteşâbihler de der ki kuluna; Ey kullarım! Sen şu muhkem âyetleri anla ama müteşâbihlere gücün yetmez bana teslim ol. Onun mânâsını bana bırak der. Kânûn, hukûk ilmini anlamak için usul ilmi zarûrîdir. Lafız mânâ cihetinden ve her ikisi cihetinden müteşâbih olanlar vardır. ‚Eb, yezifun, yed, ayn‘ gibi kelimeler gariplik, müşterek anlam bakımından Allah’ın sıfatları, âhiret hayatı, tasavvurların dahi gücü yetmez. Her ikisi cihetinden müteşâbih, umum, husus, nicelik, nitelik, vücub, nedip, nâsih, mensûh gibi zaman bakımından, mekân bakımından sana bu uçsuz bucaksız mânâları takdim eder. Bakara Sûresi 189’a baktığımız zaman bu hususta da âli, yüce bilgiler, mânâlar almaktayız. Aylar vakit ölçüleridir.

 

Dakika 10:00

 

Evlere kapılarından girin bak diyor. Birde fiilin sıhhat ve fesadındaki şartlar bakımından İlim yolunda yürümek en büyük ilim, en büyük mârifettir. İlim yolunda yürümeli, cehâletle savaşmalı. İnsanlık âleminin en büyük düşmanı cehâlettir. Kur’an-ı Kerim, İslam dini, Hz. Muhammed yeryüzünden cehâleti kaldırmaya gelmiştir. Îmânı, ilmi, irfânı, hak ve hakîkati yeryüzüne egemen kılmaya gelmiştir. İlk defa gelen âyet ‘İkra‘ oku diye gelmiştir. ‘İkra‘ Kur’an’ın mânâsını nefse ulaştırmak, nefsine okutmak, nefsin okuması okutulmasıyla kişi kendi okuduğu zaman mânâyı nefsine ulaştırıp nefsi Allah’ın emrine, îmânın emrine verdiği zaman başkalarını işte o zaman okutabiliyor. Kendi okuyor başkalarına da okutuyor. Onun için oku emri hem kendini okutmak, hem başkalarına faydalı olmak için ilk emir okudur. Ama neyi oku? Bir defa Allah’ı tanıtan kitâbı oku ki bu Allah’ın kendi kitâbı Kur’an-ı Kerim. Allah’ın kânûnlarını öğreten kitâbı oku. İşte Allah’ın kânûnları Allah’ın kitâbındaki ilâhî kânûnlardır ki İslam’ın bütün emirleri Allah’ın kânûnlarıdır, ilâhîdir. Bunu yeryüzünde mükemmel şekilde uygulayan Hz. Muhammed’dir (A.S.V). Bunun için insanlığa yapılacak en büyük iyilik insanlara hayırlı ilimleri öğretmeli cehâleti ortadan kaldırmalıdır. Tekrar ediyorum önemine binaen ilim yolunda yürümek en büyük ilim en büyük fazilettir. وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Allah biliyor ama siz bilmiyorsunuz. Sizin bilmeniz için de Allah yüce ulvi katından ne yapmış? En yüce ilimleri yeryüzüne, Kur’an’ın ilimlerinin vahyi ilâhî Peygamberimizin Hz. Muhammed’in bağrına ilim deryası olarak Kur’an-ı Kerim onun kalbine yerleştirilmiş. Hz. Muhammed’in ruhu ve kalbi Kur’an’la, İslam’la beraber bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir kalp ve ruhtur. Merhamet ve sevgi dolu insanı kâmil ve bütün insanlığı kucaklıyor ki işte Allah’ın rahmeti tecellî ediyor. وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ Hz. Muhammed’e Cenab-ı Hak diyor ki Kur’an-ı Kerimde; “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik diyor.” Görüyorsunuz İslam, Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in bağrından parlıyor ve Kur’an ve İslam Muhammed’in kalbi, ruhuyla, bütün cihanı kucaklıyor, tüm âlemleri kucaklıyor. İşte merhamet dolu kalp orada, sevgi dolu kalp orada, bir güneş ki îmân, İslam, Kur’an güneşi doğuyor. Kalpler üzerinde, ruhlar üzerinde doğuyor. Bütün kalpleri aydınlatıyor. Yıldızların güneşten ışık aldığı gibi Muhammed’in etrafındaki bu îmândan, İslam’dan nasip alanlar, ilim, irfândan nasibi olanlar parlamaya başlıyor.

 

Dakika 15:00

 

Onun için Ashâb-ı Güzin Hz. Muhammed’e inanıp ilk Müslümanlar Mekkeli, Medineli Müslümanlar Hz. Muhammed’in okulunda okuyunca parlamaya başladılar. Peygamberimiz derki;في السماء أَصْحَابِي كَالنُّجُومِ “Benim Ashâbım gökteki yıldızlar gibidir diyor.” Işığını nereden aldı? Işığını Kur’an’dan, İslam’dan Hz. Muhammed’den aldı ve her birisi parlamaya başladı. Arap yarımadasında putlara tapıyor. Diğer dünya da böyle farklı değil. Dünyada insanlık birbirini yiyor ama İslam eşine rastlanmadık medeniyeti, hak ve adâleti, sevgiyi ne yapıyor? Kalpler üzerinde, ruhlar üzerinde ulaşılmaz medeniyetler kuruyor kalplerde başlıyor. İşte Allah sevgisiyle dolan kalpler, ruhlar, îmânla dolup taşan ruhlar, ilim, irfânla donanan kalpler ve ruhlar ondan sonra insanlık birbirine sevgiyle bakıyor ve ilâhî adâlet bu kadroyla yeryüzünde tecellî ediyor.

 

Kıymetli dostlarımız!

 

Onun bildirdiğini bilirsiniz. O O’nun bildirmediğini kimse bilemez. İşte kullarım bilsin diye Cenab-ı Hak hem İslam fıtratı üzere bütün insanlığı yaratıyor, hem de o fıtratı İslam’la, Kur’an-ı Kerim’in ilimleriyle, İslamî ilimlerle geliştiriyor ve kemâle doğru götürüyor ki insanlık kemâle ersin diye. Onun bildirdiğini bilirsiniz. Kur’an-ı Kerimde geçmiş kitapların müteşâbihleri muhkemâta irca edilir. Sisli, dumanlı havada, çıkmaz yollarda dolaşmak, tehlikeye, karanlığa koşmaktır. Bunu unutma! Sisli, dumanlı havada, çıkmaz yollarda dolaşmak, tehlikeye, karanlığa koşmaktır. Kur’an ise tam bir aydınlıktır. Kur’an ile aydınlanan kişi aydınlıkta yürümektedir. Kalpler münevver, aydınlanmış, kafalar aydınlanmış, ilâhî nurla nurlanmış. Onun için ağaların, paşaların sultasından kurtulmalı, Kur’an’ın ilim ufkuna girmeli, orada aydınlanmalıdır. Bunlar kalbi eğri, çarpık, kaypak olanlardır. Kim bunlar? Kalbi eğri olan, çarpık olan, kaypak olanlar kimdir? İşte sisli havada, dumanlı havada, çıkmaz yollarda dolaşmak, tehlikeye, karanlığa koşmak isteyenler var ya, Kur’an’ı bırakanlar var ya, Allah’ı bırakanlar var ya, bıraktığını zannedenler, kendini mahvedenler var ya işte bunlar. Seni, beni, bizi Allah yarattı. Allah’ı bırakıp da hâşâ onu yokmuş gibi kabul eden kendisini mahveden zihniyet ne yapıyor? Karanlığa koşuyor. Gözleri kör, karanlıkta gidiyor. Derin kuyulara tepe taklak düşüyor kendini de kendisiyle beraber giden körleri de o kuyulara ateş kuyularına bir, bir atanlara benziyor. Allah’u Teâlâ’dan aldığın ilim irfânla Allah’a gidilir. O yolları bilen var Allah’tan gelen yolu Allah’a giden yolu bilen var. Kim o?

 

Dakika 20:00

 

Hz. Muhammed cenneti geziyordu, cehennemi gezdi, yedi kat göklerde Miraç’a çıktı ve yedi kat gökleri, ötesini, Gâbe Gavseyni, Kur’an-ı Kerim’i anlatırken Hz. Muhammed cenneti görerek anlatıyordu, bilerek anlatıyordu. Cehennemi görerek bilerek anlatıyordu. Onun Cenab-ı Hak Muhammed’e tâbî ol diyor bütün insanlığa diyor. Allah’ı sevdiğini iddia edenler var ya Habîbim Muhammed’e tâbî olsunlar diyor ki sözleri doğru olarak anlaşılsın.

 

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 

Ey şanlı şerefli Muhammed diyor (A.S.V)! Eğer Allah’ı sevdiğini söyleyenler varsa deki onlara bana tâbî olun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret etsin de onlara diyor. Bunun için Hz. Muhammed’e, Kur’an-ı Kerim’e, İslam’ın bütün emirlerine tâbî olunarak Allah’a gidilir. Çünkü Cenab-ı Hak kendinden gelen kendine giden yolu işte bu şekil insanoğluna göstermiştir. Bu yolun önderi Hz. Muhammed, rehberi Kur’an-ı Kerim ve bütün bu yolun ve bütün teferruatı İslam ve Sırât-ı Müstakîm’dir. الٓمٓ gibi Hurûf-u Mukatta ’ya takılmışlardır. Kimler? Yahûdîler. Muhkemleri bırakmışlar bunlar müteşâbihlere takılmışlardır. Yanlış mânâ vermişlerdir. Hristiyanlarında ‚eb‘ peder gibi kelimelere takılmışlar ve bunlarda ifrata geçmişlerdir. Nisâ Sûresi 171’inci âyeti kerimede وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ Bu müteşâbih âyetine Îsâ Allah’tan doğmuş bir ruh mânâsı vermişler. Yanlış mânâlar vermişler. Neye? İncîl’e de, Tevrât’a da ve Kur’an’a da ellerinden gelse aynı yanlış mânâyı vermek istiyorlar ama Kur’an-ı Kerim bunlara fırsat vermiyor. Hiçbir yanlışa Kur’an-ı Kerim fırsat vermez. Çünkü Kur’an-ı Kerim kendi içindeki kapalı olan âyeti öbür açık olana açıklar ve Râsih Ulemâ söz sahibidir. Muhkemâta diyor bakmamışlar. Muhkemât neydi? Mânâsı açık seçik belli olan âyetlere bakmıyor kendinin anlamayacağı müteşâbih olan sırf mânâsını Allah kendine âit bıraktı burada bana teslim ol mânâsı açık olan âyetlerle îmân ve amel et dediği hâlde Cenab-ı Hakk’ın yanlış yollara sapmışlardır. Yazık etmişlerdir hem kendilerine hem de ne kadar insan kandırdılarsa onların da tamamına yazık etmişlerdir. Fırsat eldedir hâlâ fırsat vardır. Bütün insanlık İncîl’i, Tevrât’ı, Kur’an-ı Kerim dosdoğru açıklıyor. Kur’an kendini gün ışığından, güneş ışığından daha parlak dosdoğru açıklamaktadır. İşte bu gerçek hakîkatlere bütün insanlığın kalbini vermesi gerekmektedir. Din tamamen Hakk’a uymaktır.

 

Dakika 25:00

 

Din İslam’dır ve İslam tamamen Hakk’a uymaktır. Hakk’ın emrine girip Hakk’ın kânûnlarına itaat etmektir. Tamamen din Hakk’a uymak olunca herkes Allah’a itaat etmenin çâresine bakmalıdır. Allah’a isyan ederek hayat olmaz. Şüphe, vehim, hayal, rumuz, sembol, muamma, müteşâbih, boş hevai şeylere uymak değildir. Din, İslam tamamen Hakk’a uymaktır. Tekrar ediyorum. Din Hakk’a uymaktır şüphe vehim, hayal, rumuz, sembol, muamma, müteşâbih, boş hevai şeylere uymak değildir. Mülhitler muhkemâtı müteşâbihâta ircaya çalışırlar. Hakîkate hurâfe efsane, esatir derler ve böyle derler geçerler. Kalbinde eğrilik olanlardır bunlar ve mülhitlerdir. Mülhitler Hakk’a uymayan, dalâlete uyan doğruyu bırakıp yanlışa giden Allah’u Teâlâ’nın kânûnlarını bırakıp iblisin sistemine intisâb eden tağuti görüşleri benimseyen aldanmış ve hüsrandaki insanlardır.

 

Râsih Ulemâ; Kâmil îmân, kuvvetli ilim, temiz ve ince akıllı hikmete mazhar olan âlimlerdir. İşte bizim tarihimiz böylesi âlimlerle dolup taşmaktadır. Dört mezhebin ekolündeki bütün müçtehitlerimiz mükemmeldir. Bunlara yakın başka bunların dışında da âlimlerimiz mevcuttur ama Ehl-i Sünnete uymayanlar müstesna. Ehl-i Sünnete uyanların tamamı mükemmel âlimlerdir. Onun için Kur’an-ı Kerim’i anlama, anlatma konusunda söz sahibi ulemâ Râsih Ulemâ’dır. Râsih Ulemâ ‘yı unutma bir daha tarif ediyorum sana. Kâmil îmân, kuvvetli ilim, temiz ve ince akıllı, hikmete mazhar olan âlimlerimizdir. İşte Sahâbe-i Güzin bunlardandır. Tâbiîn âlimleri böyledir. İmâm-ı Azam, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Hanbelî ve onun onların ekolündeki diğer müçtehitlerimiz tüm müçtehitlerimiz mükemmel âlimlerimizdir. Bunun için وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ Cenab-ı Hak İmrân Sûresinin 7’nci âyetinde Râsih Ulemâ ’yı bize açıklamaktadır. ‚vav‘ harfi burada istinafiyye veya atıf olmak iki türlü bağlantı vardır. Birincisi Ahmet Bin Abdullah Bin Abbâs (R.A) ve Selef ikincisi ise yine Abdullah Bin Abbâs ve Selef Kelâmcılar müteahhirin ulemâsının tercihidir. Tevil; lügatte bir şeyi hedefine, gayesine vardırmaktır. Tevil; lügatte bir şeyi hedefine, gayesine vardırmaktır.

 

Dakika 30:00

 

Kur’an-ı Kerimde ne varsa anlamlıdır hiçbiri boş değildir ama erbabı bilir. Muhkemâta iyi sarıl. Şimdi Kur’an-ı Kerim’i anlamak isteyenler muhkem âyetlere sarılacaklardır. Müteşâbihlere îmân edeceklerdir ama muhkemâta iyi amel edeceklerdir îmân ile beraber.

 

Necran piskoposu Rum krallarının verdiği malları, buna dikkat et! Elinden kaçırma korkusuyla Müslüman olamamıştır. İslam ulemâsı ne yapıyor? Şimdi dikkat edin! İslam ulemâsı ne yapıyor? Kimin emrinde, kimlerden besleniyor? Beslendiği yerin hatırına mı hizmet ediyor İslam âlimleri şu çağımıza bir bakın yoksa dosdoğru İslam’ın ilimlerine mi Allah’ın rızasına mı hizmet ediyorlar? Eğer bulundukları sisteme bunlar tamamen yağ yakıyor, kavuk sallıyor, oradan besleniyorlarsa vay geldiler hâllerine, vay geldi bunların hâline.

 

الٓمٓ not, Yehud ebcet hesabıyla tevil ederek ümmetin ömrünü kıyâmetin kopma zamanını çıkarmaya çalışmaları hevâlarına uymuşlardır. Bakın Yahûdî’nin tevillerinden, yanlışlarından birisi ebcet hesabıyla, tevil ederek ümmetin ömrünü kıyâmetin kopma zamanını çıkarmaya çalışmaları hevâlarına uymalarıdır ve hevâlarına uymuşlardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in açık ve seçik ortaya koyduğu değerler varken ebcet hesabıyla hevâya uyulmaz. Tevil açısından müteşâbihât kulun bilmesi mümkün olmayan mesela bunlardan biri kıyâmetin ne zaman kopacağı. Alâmetlerini Hz. Muhammed saymış ‘’Kübrâ’’ alametler var ‘’Sûra’’ olanlar var. Mesela ‘’Dâbbe’’ bunların zamanı gibi ki bunlar hep müteşâbihâttandır. Ne zaman olacağını Cenab-ı Hak biliyor ve başkalarına bildirmemiş. Hz. Muhammed’de topluma açıklama ruhsatını Cenab-ı Hak’tan almamıştır, alamamıştır ve buna benzerler sır olarak kalmıştır Allah’ın ilminde mevcuttur. Mümkün olan garip lafızlar mutlak hükümler gibi Râsih’ un Ulemâ’sının bilebileceği durumlar vardır. ‚Ma arafnake hakka marifetike‘  Biz seni hakkıyla tanıyamadık diyecek noktaları unutma. Çünkü biz Cenab-ı Hakk’ın yüce isimlerini, yüce sıfatlarını kendi imkânlarımızla beşerî imkânlarla insanlar anlamaya çalışırlar. Onun künhünü ve tamamını ancak Allah’ın kendisi bilir. Tamamına insanoğlunun gücü yetmez. Bunu da unutma! Onun için biz seni hakkıyla tanıyamadık diyecek noktaları unutma! Medine Yahûdîleri Bedir zaferinde Vallahi Mûsâ’nın haber verdiği Tevrât’ta anlatılan Ümmi Nebi işte bu Muhammed’dir dediler.

 

Dakika 35:10

 

Îmân arzusu göstermişlerdi. Bir kısmı acele etmeyin demiş Uhud Savaşı olunca tereddüt etmişler. Antlaşmayı da bozmuşlardır. Bakın kendi kitaplarına bile inanmıyorlar. Kendi kitaplarına eğer inansalardı derhâl Müslüman olacaklardı olamadılar. Tek tük Müslüman olanlar iyi âlimler tek tük bulundu ve Müslüman oldular. Abdullah Bin Selâm Müslüman olan yüksek bir Yahûdî âlimidir ve çok sağlam bir Müslüman olmuştur.

 

Yine Bakara Sûresinin 249’uncu âyetinde Tâlût’un ordusunun ırmakla imtihanı az toplumun çok topluma galip gelmesi yardım ve duaları ve zafer Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine uyan samîmî Allah’u Teâlâ (C.C) yolundakilere bu yardım her zaman vaad olmuştur. Eğer Allah yolunda isen kesin Allah’ın yardımı seninle beraberdir ama îmânın mükemmel amelin sâlih olacak. Müttekilerden olarak hak yolda devam edeceksin.

 

Dakika 37:03

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Visited 135 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}