113- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 113
113- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 113
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’
‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem efendiler,
Dersimiz Esbâb-ı nüzûl ve konumuz Kevser Sûresi ile devam ediyor.
Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor: „Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bir gün mescitte iken hafif bir uyku kestirmesi yaptı, sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine:
„Ey Allah’ın Rasûlü, niçin gülüyorsunuz?“ diye sorulunca:
“ Bana az önce şu süre nazil oldu“ deyip besmele çekti, sonuna kadar Kevser Sûresini okudu:
‘’Bismillahirrahmânirrahîm’’ Cenab-ı Hak buyuruyor; Ey Muhammed! Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir“ Yani senin düşmanların elbette ki beterdir, ebterdir, beterin beteri ebterin ebteri onlardır.
اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَۜ﴿١﴾
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْۜ﴿٢﴾
اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْاَبْتَرُ﴿٣﴾
İşte bu sûre-i celile Peygamber Efendimize bu hâlinde inzâl edildi.
“Kevser’in ne olduğunu biliyor musunuz?” Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Peygamberimiz sordu: “Kevser’in ne olduğunu biliyor musunuz?”
Biz:
“-Allah ve Rasûlü bilir” dedik.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Efendimiz açıkladı;
„Bu bir nehirdir. Rabbim onu bana vaad etmiştir. O nehir üzerinde pek çok hayırlar var. Bu bir havuzdur da. Kıyâmet günü ümmetim onun başında (su içmek üzere) toplanacak. Bu havuzdaki maşrapalar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Derken içlerinden bir kul çıkarılıp atılacak. Ben müdâhale edip: „Ey Rabbim (onu niye atıyorsun) o benim ümmetimdendir?“ diyeceğim. Ancak Cenab-ı Hak: „Bunlar senden sonra ne bid’atler işlediler senin haberin yok“ diyecek.“ Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî haber vermektedirler.
Ey bid’at ehli! Bid’atlarınızdan vazgeçin, Hz. Muhammed’e tâbî olun. İşte yoksa kovulacaksınız, o kevser ırmağından Havz-ı Kevser’den kovulacaksınız.
Dakika 5:05
Ey bid’at yollarına sapmayın, doğuyu-batıyı taklit etmeyin, kendi aklınızın peşine gitmeyin, aklınızı Kur’an’ın önüne koymayın, şeytanın durumuna düşersiniz. Aklınızı Kur’an’ı anlamaya kullanın, İslam’ı öğrenmeye kullanın, Yüce İslam’ı kendi kaynağından kendi delilleriyle öğrenin. Kur’an-ı Kerim ’siz sahîh hadis-i şerifler olmadan ve icma kıyas, müçtehit ve fâkih âlimler olmadan kendi kafana göre İslam bilinmez, anlaşılmaz. Yanlış yollara sapmayın bilenle hareket edin. İşte ekoller İslamiyet’i doğru okuyan doğru okuyan, okutan ekoller bu tâ devrisaadetten Ashâb-ı Güzin, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn’den tâ bugünlere kadar İslam’ı doğru okuyan doğru okutan ekoller hak mezhepler hak okullardır. Bâtıl bunun dışına çıkanlar ehli bid’attir. Ehli bid’at yollarına sapmayın yoksa kovulacaksınız.
Sevgili dostlarımız,
Kenarlarında içleri boş inciden kubbeler vardır. Sevgili Peygamberimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm): “Cennetteki bir nehrin adıdır “Kevser”, başka hadisler bu Nehir’le ilgili tavsifi zenginleştirirler, kenarlarında içleri boş inciden kubbeler vardır. İçinden miski ezfer çıkar, sütten daha beyaz baldan daha tatlı, boy ve genişliği “meşrik” ve “mağrib” arası kadar, derinliği yetmiş bin yıllıktır, suyundan içen bir daha susamaz, ondan abdest alan ebediyyen perişan olmaz. Bana olan ahdini bozan benim Ehl-i Beytimi katleden, ondan içemez”. İşte görüyorsunuz tarihe bakın bu haberlere bakın. Havuz mahşerdedir, nehir cennettedir denmiştir. Üstelik diğer Peygamberlerin de havz-ı olduğu kabul edilir ama Kevser Nehri Rasûlullah’a (Aleyhissalâtu Vesselâm) hastır, ona aittir. Nübüvvet şerefi denmiştir. Nübüvvet de bahşedilen bütün hayırlar bunun içine girer, yani hayr-ı kesir, uçsuz bucaksız hayır verilmiştir Hazreti Muhammed’e (Aleyhissalâtu Vesselâm). Bütün âlemlere rahmet Peygamberi olarak gönderilmiştir. Fazîletleri, yüce ahlâkı, Kur’an-ı Kerim, tevhîd, İslam, ilim hikmet, mûcizeler bunlar hepsi Hazreti Muhammed’e verilmiştir. Bunların her biri hayr-ı kesir olduğu için kevser mefhumuna dâhildir. Ümmetin ulemâsıdır. Hz. Muhammed’e bir de çok mu çok mükemmel âlim ümmet verilmiştir. Ümmet-i Muhammed’in içi âlimlerle doludur, bu da hayr-ı kesirdir. Uçsuz bucaksız hayırlardan biri de budur.
Dakika 10:02
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) âlimlerle gelecektir. Çünkü Peygamberlerin vârisleri durumunda olan öyle âlimlerle gelecektir ki bir tek âlimin çok sayıda etbâı bulunacaktır ve hepsi Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) etrafında toplanacaktır. Kevser’den maksat Hz. Peygamber’e (Aleyhissalâtu Vesselâm) tâbî olanların çokluğudur. Vâkıa Sûresi’nin 13, 14 ve 39, 41’inci âyet-i kerimelerinin tefsiri zımnında müfessirlerin kaydettikleri sahîh hadis-i şeriflere göre cennet ahâlisinin yarıdan fazlasını Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) ümmeti teşkil edecektir.
Âs İbn-i Vâil Ebû Cehil, Ukbe İbn-i Ebû Muayt gibi bazıları o ebterdir yani Peygamberimize ebter diyenler başında bu beter mi beter insanlar gelmektedir ki işte bunlar Ebû Cehil’in adamlarıdır. Ebû Cehil gibi Firavun ve onun çevresidir. O ebterdir yani nesli kesiktir diye şamata yapmışlardır. Bu durumda Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) üzülmüştü, Cenab-ı Hak bu esnada Kevser Sûresi’ni indirerek düşmanlarının zannettiği gibi oğulların ölmesiyle neslin kesilecek değildir ey şanlı Habîbim. Bilâkis sana zamanın geçmesi ile artacak pek çok nesil vereceğiz demek olmaktadır. Hazreti Muhammed’in ümmeti kadar kalabalık ve gerçek yolda yürüyen hiçbir ümmet olmamıştır. Nitekim Âli Beyt ’ten İslam ümmetinin nice velîleri, evliyâları, mânevî liderler yetişmiştir. Hazreti Muhammed’in ümmeti cihân hâkimiyetini kurmuş kurmaya da devam edecektir. Dünyanın süper emperyalist zâlimlerini yıkmış yerine hak nizâm olan İslam nizâmını kurmuştur. Kesintisiz 15 asırdır Yüce İslam onun sancağı göklerde dalgalanarak gelmiş ebediyyül dalgalanarak gidecektir.
Evet efendiler, o bir hak Peygamberdir getirdiği Yüce İslam hak bir dindir, Hakk’ın dışında her şey bâtıldır.
Sevgili dostlarımız, işte hayrı kesir deyince neler, neler izâhlara sığmayan Yüce Allah’ın sonsuz lütufları bulunmaktadır.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “Kureyş şöyle dedikodu yapmıştı: “Hazreti Muhammed’in erkek evlâdı yok. Bir öldü mü arkası kesildi demektir”. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, Kevser Sûresini (sonuncu âyet olan): “Asıl arkası kesik olan sana kin tutan senin düşmanlarındır. İşte sana kin tutanlara kadar inzâl buyurdu”.
Rezîn ’in bu da ifadesidir. Yani Peygambere kim ebter sonu kesildi dediyse Hz. Muhammed’in ümmeti şahlanarak geldi şahlanarak gidiyor. Peygamberin sonu hiçbir zaman kesilmemiştir. Ebter olanlar Peygamber düşmanlarıdır.
Dakika 15:25
Evet kıymetliler,
Nasr Sûresi’ne gelmiş bulunmaktayız;
Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: „İzâ câe nasrullahi ve’l-feth“ (إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ) sûresi Kur’an-ı Kerim’in dörtte birine denktir” buyurdu, Peygamber Efendimizden haber veriyor Hazreti Enes. Bu haberin kaynağında da Tirmizî bulunmaktadır, Tirmizî tahriç etmektedir.
İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; „Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh) beni Bedir şeyhleri ile birlikte (sohbet ve istişâre meclislerine) alıyordu. O zaman İbnu Abbâs küçük yaşlardaydı ama deryâ gibi âlimdi. Bu hâl, sanki birilerinin ağrına gitmişti: „Bunu niye bizimle birlikte cemaate alıyorsun, bizim onun kadar oğlanlarımız var?“ diye Hz. Ömer’e târizde bulundu. Hz. Ömer kendilerine: „Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz“ diye cevap ver(ip geçiştir)di.
Bir gün beni çağırıp yani o İbn-i Abbâs’ı çağırıyor Hazreti Ömer yine onlarla birlikte meclisine aldı. Bu sefer sırf, (benim liyâkatimi) onlara göstermek için beni çağırdığını anlamıştım. Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh): “Cenab-ı Hakk’ın (إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ)-Nasr Sûresi’ni) bu kavli şerifi hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Bakın o delikanlıya çocuk dedikleri kimseye sordu İbn-i Abbâs’a Hazreti Ömer. Cemaatten bazıları:
„- Yardıma ve fethe mazhâr olduğumuz zaman Allah’a hamd etmek ve istiğfarda bulunmakla emrolunduk“ diye cevap verdi. Bazıları hiçbir şey söylemedi.
Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh) bana yönelerek:
„Ey İbnu Abbâs, sen de mi böyle söylüyorsun?“ dedi. Ben:
„Hayır“ dedim ve sustum. Hz. Ömer:
„Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?“ diye bana söz verdi.
Ben şu açıklamayı yaptım;
„- Bu sûre Rasûlullah (Aleyhissalâtu vesselâm)’ın ecelidir, kendisine bu sûre ile haber verilmiştir. Bu sûrede Cenab-ı Hak (Rasûlüne şöyle demiştir): „Allah’ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu senin ecelinin artık yakınlığına alâmettir. Öyle ise hamd ederek Rabbini tesbih et ve O’na istiğfârda bulun. O tövbeleri kabul edicidir.“
İşte bu yorumun üzerine Hz. Ömer: „Bundan ben de senin söylediğini anlıyorum“ dedi.
Buhârî, Tirmizî bu haberi de vermektedir. İşte Cenab-ı Hak bazı kullarına genç yaşta ilim deryâsı hâline getiriyor, bunda da gizli sırları gizli hikmetler dolup taşmaktadır.
Yeri gelmişken Hz. Ömer (Radıyallâhu Anh) gençlere olan şu hitâbını da kaydetmekte fayda var.
Dakika 20:10
‘’Sizden hiçbirinizi yaşının gençliği reyini söylemeye mâni olmasın. Zîrâ ilim, ne yaşın gençliğinde ne de ihtiyarlığındadır. Aksine Yüce Allah onu genç ve ihtiyarlardan dilediğine o ilmi nasip eder.
Zührî de Hz. Ömer’in bu davranışından mülhem olarak gençlere şöyle nasihat etmiştir; Yaşlarınızın küçüklüğü sebebiyle kendinizi hakir görmeyin. Zîrâ koca halîfe Ömer İbnü’l Hattâb (Radıyallâhu Anh) müşkül bir işle karşılaşınca gençleri çağırır onlarla istişâre eder, keskin zekâlarına tâbî olurdu. Duha Sûresi’nde “Rabbinin nimetlerini anlat” buyurmaktadır. 11’inci âyet-i kerimede (وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ) işte görüyorsunuz. Aksi takdirde övünmek, gururlanmak için kendinden bahsetmek câiz değildir. Genç hangi genç çok kıymetlidir? Kendini Allah’a kul, Peygambere tâbî olan genç, işte bunlar çok değerli istikbâlin hem âlimleri, hem kahramanlarıdırlar.
İhlas Sûresi ile dersimiz devam ediyor;
Ebû Saîd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) (bir gün) Ashâbına: “Sizden biri bir gecede Kur’an-ı Kerim’in üçte birini okumaktan âciz midir?” diye sordu.
“Buna hangimiz güç yetirebilir?” dediler. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):
(اللَّهُ الصَّمَدُ) (اللَّهُ أَحَدٌ)- “ Allah’u Ahad, Allahu’s-Samed (İhlâs süresi) Kur’an’ın üçte biridir“ buyurdu. Bunu da Buhârî, Müslim, Tirmizî, Muvattâ, İbn-i Mâce gibi, Ebû Dâvûd gibi zât-ı muhteremler haber vermektedir.
Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; „Bir kimse (ihlâs süresini kastederek): „Ey Allah’ın Rasûlü, ben bu sureyi seviyorum“ dedi.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm): “Onu sevmen seni cennete yerleştirilecektir” dedi. Bu da Tirmizî’nin haberidir.
Bunu doğru anlamak için kıymetliler bu müjdeyi Allah’u Teâlâ’yı tanıtıyor İhlâs Sûresi. Allah ile tanışma sûresidir (Celle Celâlüh). Allah’ı iyi tanıyalım. Emirlerini, kânûnlarını, Yüce İslam’ı iyi tanıyalım. Müslümanlığını iyi yapan kişi doğru cennete gidecektir. Bunu doğru anlamalı konunun, müjdenin içini dolu olarak anlamalı. Sadece İhlâs Sûresi’ni aldın, Kur’an’ın öbürlerini yok saydın, bu seni cehennemin dibine indirir. Aklını da başına al! İşte sapıklar ‘’Lâ İlâhe İllallah’’ diyen cennete girecek dediler, ‘Muhammedür-Rasûlullah’ demediler. ‘’Lâ İlâhe İllallah’’ demeyi dâvet eden Peygamber Efendimiz ve görevli olan Peygamber Hz. Muhammed’dir.
Dakika 25:04
Sen ‘’Lâ İlâhe İllallah’’ dedirttireceksin ‘Muhammedür-Rasûlullah’ demeyeceksin, o zaman da cennete gireceksin, doğru cehenneme gidersin. Çünkü îmân bir bütündür ‘Lâ İlâhe İllallah ‘ın’ içinde ‘Muhammedür-Rasûlullah’ vardır. Onun içinde yüce İslam şeriatı İslam’ın tümü vardır. Bunun tamamını kalbin tasdik edecek, dilin ikrâr edecek ve gücün nispetinde de Amel-i Sâlih işleyeceksin, İslam’ı yaşayacaksın. Konuları doğru anlamazsanız Hristiyanlara dönersiniz, Yahûdîlere dönersiniz. Çünkü zaten burada gizli bir ajan çalışması vardır, câsuslar gizli çalışıyorlar. İslam dinini Hristiyanlaştırmaya, Yahûdîler gibi Hristiyanlar gibi ne yaptı Vatikan’a götürüp sıkıştırmaya çalışıyorlar. Onun kurallarını, kânûnlarını yok saymak için çalışıyorlar. İşte bu (deizm) denilen şey budur. Deizm: sadece ve sadece Allah’a inandığını söyleyecekler İslam’ın diğer bütün âmir hükümlerini, kânûn kurallarını yok sayacaklar ve buradan da İslam birliğini, İslam şeriatını, İslam hilâfetini yok saymak için çalışılıyor. Yani İslam’ı batıya-doğuya, Hristiyan’a, Yahûdî’ye eşitlemeye çalışıyorlar, aklınızı başınıza alınız. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu İslamiyet’i doğru okuyan, doğru okutan ekolün adıdır. Doğru okuyalım, doğru okutalım. Müslümanlara yanlış bilgi verenler sızdılar devletin içerisine.
Ey yetkililer! Bunları, bunları çekin çıkarın atın bunları. Bunlar kimisi mezhepsiz, meşrepsiz İslam’a saldıranlar, kimisi harûrî kimisi Ehl-i bid’at, kimisi câsus, kimisi ajan bunlara dikkat edin. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat yolu İslam’ı doğru okumayı, doğru okutmanın okuludur. Ehl-i Sünnetin müdafaası demek İslam’ın müdafaasıdır. Kur’an’ın, sahîh sünnetin, icmânın kıyasın müdafaasıdır. İslam dışında bir müdâfaa değildir. Ehl-i Sünnet demek Peygambere tâbî olmak, o yolu takip etmek demektir. Allah’ın kânûn ve kurallarının adıdır Sünnetullah ayrıca.
Sevgili dostlarımız,
Hazreti Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn ) anlatıyor ki: “Bir kimse İhlâs Sûresi’ni kastederek bu müjdeyi verdikten sonra bakın Hazreti Enes şöyle anlatıyor; “Ensâr’dan bir zat Kuba Mescidinde imamlık yapıyordu. Fâtihâ ile iftitah yaptıktan sonra, her seferinde Zamm-ı Sûreden önce (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) okuyor, O’nu tamamladıktan sonra onunla birlikte başka sûre okuyordu. Ayrıca namazın her rekâtında böyle davranıyordu. Cemaati kendisine bu hususta müdahale edip “Sen bu sûreyi okuyor bu sana yetmiyormuş gibi bir başka sûre daha zamm ediyorsun, ya bununla yetin ya da bunu terk et! Bir başka sûre oku ikisini beraber okumaktan vazgeç dediler. O zat:
“-Hayır, ben bu okuyuşumu terk etmem bu şekilde imamlık yapmama râzı iseniz devam ederim yapmama râzı değilseniz imamlıktan vazgeçerim.
Dakika 30:07
Cemaati bu zât-ı içlerinde en eftal imamlığa en lâyık kimse görüyorlardı. Kendilerine bir başkasının imamlık yapmasını uygun görmediler ancak Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) oraya uğrayınca durumu haber verdiler. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):
“İmamı çağırtarak cemaatin arzusuna uymana mâni nedir? Her rekâtta bu sûreyi ısrarla okumanın sebebi nedir?” diye sordu. İmam:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Ben bu sûreyi seviyorum” cevabını verdi. Rasûlullah da (Aleyhissalâtu Vesselâm):
“Onun sevgisi dedi seni cennete götürecektir, cennete yerleştirilecektir” dedi. Böylece Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) cennetle müjdelemek sûretiyle davranışını teyit etmiş olmaktadır.
Ayrıca Sahîhayn’da da Hz. Âişe’den (Radıyallâhu Anh) gelen bir rivâyete göre bir Seriyye komutanı da her rekâtta zamm-ı sûreden sonra İhlas okuyarak her rekâtın kırâatini onunla tamamlar. Durum Rasûlullah’a (Aleyhissalâtu Vesselâm) arz edilince, “Sorun ne için böyle yapıyor?” ,der. Sorarlar komutanda:
“-Çünkü bu sûre Rahmân’ın sıfatıdır. Ben her rekâtta onu okumayı seviyorum der”.
Durum Rasûlullah’a (Aleyhissalâtu Vesselâm) iletilince “Ona haber verin Allah kendisini seviyor” buyurur.
Âlimler bu rivâyetlerden bir rekâtta iki ayrı sûrenin zamm-ı sûre olarak okunabileceği hususunda hüküm çıkarmışlardır.
Evet, sevgili dostlarımız!
Yine Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor. “Kim (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) sûresini günde iki yüz sefer okursa, üzerindeki kul borcu hâriç, elli yıllık günah (amel defterinden) silinir” diye bir müjde vardır. Bu da Tirmizî’nin haberidir.
Yine Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) anlatmaktadır ki: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki; “Kim yatağında uyumak isteyince sağ tarafı üzerine yatar, sonra da (قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ) sûresini yüz kere okursa, Rab Teâlâ kıyâmet günü kendisine: “Sağın üzerinde cennete gir diyecektir”. Bu da Tirmizî’nin haberidir.
Ubey İbn-i Kâ’b (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Müşrikler, Hazreti Peygamber’e (Aleyhissalâtu Vesselâm): “Rabbini bize tavsif et (tanıt) dediler. Bunun üzerine İhlas Sûresi inzâl edildi.
‘’De ki; O, Allah’tır, bir tektir. O Allah’tır, Samet’tir (hiçbir şeye muhtaç değil, her şey O’na muhtaçtır). Doğurmamıştır, doğrulmamıştır, anne-baba olmamıştır. Hiçbir şey O’nun dengi (ve benzeri) olmadı olmayacaktır’’.
İşte sevgili dostlarımız Samet (eşraf) demektir ki Ebû Vâil efendilikte son mertebeye ulaşan kimse der. Aynî Samed ’in mânâsı (şereftir) der.
Dakika 35:02
İbnu Abbâs, kendisinde her çeşit şeref ve efendilik kemâl noktasına ulaşan efendiye dendiğini belirtir. İhtiyaçlar kendisinden görülen efendi diye boşluğu, eksikliği olmayan şeye Samed denmiştir. Allah Samed’dir, zeval bulmayan bir bâkîdir, dâimdir. Herkesin ve her şeyin doğrudan doğruya muhtaç olduğu ve kastettiği yegâne varlıktır. Büyükler büyüğü, ulular ulusudur.
Ebû Vâil demiştir ki (Rahmetullahi Aleyh); Samed efendilikte son mertebeye ulaşan efendidir diye haber vermiştir. Bunu da Buhârî tahriç etmiştir.
Sevgili dostlarımız, tabii bu kelime anlamı o şekilde ama Allah’u Teâlâ için onun anlamı hiçbir şeye muhtaç olmayan her şeyin O’na muhtaç olup ihtiyaçları giderendir. Cenab-ı Hak için Samed en az bu mânâda kullanılır.
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki: “Yüce Allah’u Teâlâ Hazretleri buyurur ki;
„Âdemoğlu bana şetm ediyor (hakkımda münasip olmayan söz sarf ediyor). Ancak bu ona yakışmaz. Âdemoğlu beni tekzib ediyor, ancak beni tekzib etmek ona yakışmaz. Bana ettiği şetme gelince: „Bu, onun, bana evlâd nisbet etmesidir. Tekzibine gelince, bu onun ‚Allah, yarattığı gibi beni tekrar diriltmeyecek‘ demesidir. Hâlbuki ikinci sefer tekrar diriltmek bana, yoktan var etmeye nazaran zor gelecek bir iş değildir.“ Bunu da Buhârî Şerif ve Nesâî haber vermektedir.
Yine Buhârî ve Nesâî de kaydedilen diğer haberde: „Bana olan şetmi: „Allah kendisine çocuk edindi“ demesidir. Hâlbuki ben bir tekim, samedim, doğurmayan, doğurulmayan, hiçbir misli dengi benzeri şeriki naziri olmayan biriyim tek bir varlığım, hiçbir misli bulunmayan benim.“ diyor Cenab-ı Hak.
Allah’a evlat nispet etme işine Yahûdîlerde ve Hristiyanlarda rastlanır. Câhiliye Arapları da meleklere Allah’ın kızları demek sûretiyle aynı küfre düşmekte idiler. Kim Allah’u Teâlâ’ya evlat isnâd ederse kâfir olur hem de kıpkızıl.
Sevgili dostlarımız,
Ey insan! Yoktan var edilmeyi görüp dururken ikinci sefer var edilmeyi niye inkâr ediyorsun bunu daha mı zor görüyorsun? Hâlbuki beşeri muhâkemene göre yoktan var etmek daha zor gelmelidir. Yoksa sen ikinci sefer diriltmenin Allah’a yoktan var etmekten daha zor olduğunu mu zannediyorsun? Ne kadar yanlış düşünüyor kendini aldatıyorsun. Allah’ın kudretine bunlar hafiftir. Bütün nefislerin yaratılması tek bir nefis gibi kolaydır. Yeniden diriltmemizde bir tek nefsin diriltilmesi istirâhat için dağılmış bir ordunun kalk borusuna, borusu ile muntazaman bir araya gelip tâlim düzenini alıvermesi gibi dağılan cesetleriniz İsrâfil (Aleyhisselâm)’ın kıyâmetteki sura üfürmesi ile derhâl toplanıp hesap vermek üzere mahşere geleceksiniz, celb edileceksiniz.
Dakika 40:40
Kim tarafından? Cenab-ı Hak tarafından. Cenab-ı Hak celb edecek, mahşere herkesi toplayacaktır. Seni yoktan yaratan bunlara kâdir değil mi? Yaratılmışın, varsın baksana! Yoktan yaratıldığını görüp de adam ölünce dirilmeyeceğine inanmayan adam da îman da yok akılda yok. Hem îmansız hem akılsız, serserinin tâ kendisi. Allah bu duruma hiçbir Ümmet-i Muhammed’i düşürmesin, hiç kimseyi çünkü küfre rızâ küfürdür. Biz kimsenin kâfir olmasına râzı değiliz. Çünkü kimsenin cehenneme gitmesini de istemiyoruz herkes cennete gelsin ama cennete kim girecek cehenneme kim girecek bunu Allah’u Teâlâ kendi haber veriyor. Bu Kur’an-ı Kerim’in haberine iyi bak, sahîh sünnetin, hadis-i şeriflerin haberlerini iyi bak, icmâya kıyasa iyi bak, aslî delillere ferî delillere iyi bak, İslam’ı doğru oku doğru okutalım, doğru okuyalım. Yüce Allah hidâyetinden uzak tutmasın, her an rahmetinin fazlının içine aldığı kullarından eylesin. Tüm insanlığın kurtuluşundan başka bir gâyemiz yoktur. Asil gâyemiz de Allah’ın rızâsıdır.
‘’İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî’’.
İşte evliyâların gece-gündüz çırpındıkları bakın cümle bu cümlenin hedefidir. ‘’İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî’’. Benim maksadım sensin ya Rabbi diyor. Benim gece-gündüz kazanmak istediğim elde etmek istediğim senin rızândır diyor. Ey Müslüman! Senin de bütün gayretlerin Allah’u Teâlâ’nın rızâsını elde etmek olmalıdır. Allah ve O’nun rızâsı onun için çalış. Biz aczimizle hatırlatıyoruz, ötesi size kalmış.
Dakika 43:45