HadısŞerifKülliyatı 162-01

162- Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 162

162- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 162

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”

 

‘’Bismillâhi Zîşan azîmu sultan şedîdül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytâni insün ve can’’

‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Evet, sevgili efendiler!

 

Konumuz hadis-i şerifler külliyâtından Beytullah’a giriş dersimizle devam ediyor. Evet, Osman İbnu Talhâ (Radıyallâhu Anh) kimdir bu zât-ı muhterem, bu konuda da size kısaca bir bilgi verelim.

El-Hacebî lakabını taşımaktadır. Kâbe-i Şerif’in perdedarlığını yani “Hicâbetül-Kâbe” bu görevi yapmakta ve anahtarını Kâbe-i Şerif’in anahtarlarını taşımaktadır. “Hicâbet” hizmeti ki- sidane de- buna denir. Ailesine “Hacebiyyün” denir idi hicâbet perdedarlık hizmetidir. Temizliği, nezâreti, anahtarlarının taşınması hep buraya girmektedir bu hizmetin içerisine. İşte kısaca Osman İbnu Talhâ Hazretlerinin burada bir görevinin olduğu hicabet hizmeti bu görev onlara verildiğini görmekteyiz.

 

İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anh) Hazretleri anlatıyor; “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), Mekke’ye geldiği vakit içerisinde put olduğu için Beytullah’a girmekten imtinâ etti (kaçındı). Onların çıkarılmalarını emretti, hepsi de çıkarıldı. Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil ’in (Aleyhisselâm) de ellerinde fal okları bulunan heykelleri de çıkarıldı. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bunu görünce: “Yüce Allah canlarını alsın bu putperestlerin. Allah’a kasem olsun onlar da bilirler ki Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil aleyhime selamlar bu oklarla kısmet aramadılar”. Yani büyükleri de putperestler kendiişlerine âlet etmeye çalışıyorlar. Bunu da Buhârî, Ebû Dâvûd haber vermektedir.

Kureyş’in en büyük putu “Hubel” adını taşımaktaydı ve Kâbe-i Şerif’in içerisinde bulunuyordu. İşte insanların iç dünyasından şirki, putları temizleyen Yüce İslam insanların dış dünyasından da Kâbe-i Şerif’in içinden, dışından da putlar temizlenmiştir. Putlardan temizlenmişti. Câhiliye Arapları üç çeşit fal oku kullanırlardı. Her ferdin kendisi için üç adet husûsî okları vardı. İkincisi umûmî meselelerin çözümünde hakem olarak başvurulan oklar, (yani bunlar fal okları)dır ki bunlar Kâbe-i Şerif’te bulunurdu. Kezâ her bir Arap kâhin ve hâkimlerinin yanında da oklar vardı.

 

Dakika 5:00

 

Bunlar yedi adetti, üzerlerinde yazılar vardı. Meselâ biri sizden diğeri birleştirilmiş “mülsak”, bir diğeri buna diyet gerekir gibi sıkça meydana gelen işlerle ilgili bir hüküm ihtivâ ediyordu. Üçüncü kısım kumar okları idi, bunların adedi on taneydi. Yedisinde yazı vardı üçü de boş bunlara mesele çözmek için değil kumar oynamak için başvururlardı. Tıpkı tavla zarı vesâire gibi. İşte putperestlik devrini tamamen o bâtıl inançlardan cahiliye devrinin tüm kötü adetlerinden, Yüce İslam insanlığı temizlemiştir. Üçüncüsü Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm): “Onlar da bilirler ki Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil bu oklarla kısmet aramadılar” buyurarak okları fal ve kumar gibi İslam dininin reddettiği ahlâk dışı işler de kullanma meselesinde o yüce peygamberlere iftira edildiğini, onların hiçbir sûrette bu kirli işleri başlatmadığını belirtiyor. Câhiliye ananesi Arabistan’a bu gibi işleri sokanları bilmektedir. Nitekim oklarla kısmet arama işini ilk icat eden kişinin Amir İbnu Lühey olduğunu bilmektedirler.

Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) bir rivâyette: “Cehennemde bağırsaklarını sürüyor gördüm” dediği bu adam Hz. İbrâhim’in dini üzere olan Arap kavmini putperestliğe atmıştır, putperestliğe çevirmiş, putperest adetlerini ortaya koymuştur.

 

Eslemiyye (Radıyallâhu Anha) anlatıyor; “Hz. Osman (Radıyallâhu Anh) Hazretlerine dedim ki: “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) seni çağırdığı zaman sana ne söyledi? Bana şu cevabı verdi: Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) bana: “Sana iki boynuzu örtmeni söylemeyi unuttum. Zîrâ Beytullah ‘ta namaz kılan kimseyi meşgul edecek herhangi bir şeyin bulunması doğru değildir” buyurdu, Ebû Dâvûd haber veriyor bunu da.

Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Efendimizin örtülmesini emir buyurdukları iki boynuz Kâbe-i Şerif’in içerisinde korunmakta olan ve Hz. İsmâil ‘in (Aleyhisselâm) yerine kesilen koçun boynuzlarıdır. Bu boynuzlar Abdullah İbnu Zübeyr (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) zamanına kadar, Kâbe-i Şerif’te kalmıştır. Onu kuşatan Yezîd’in askerleri tarafından atılan mancınık taşlarının çıkardığı kıvılcım Kâbe örtüsünü tutuşturmuş, hâsıl olan yangında bu boynuzlar da yanmıştır.

 

Hz. Âişe (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) annemiz anlatıyor; “Ben Kâbe-i Şerife girip içinde namaz kılmayı çok arzu ediyordum. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), ellerimden tutup, beni Hıcr’a getirdi ve “Beytullah’a girmek istiyorsan burada namaz kıl! Zîrâ burası ondan bir parçadır, senin kavmin Kâbe-i Şerif’i tamir maksadıyla yeniden inşa ederken inşaatı kısa tutup onu Beytullah ’tan hâriç bıraktılar” dedi Sevgili Peygamberimiz. Bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Muvattâ haber vermektedir.

 

Dakika 10:22

 

Evet, sevgili dostlarımız, işte görüyorsunuz ki Kâbe-i Şerif’in içinden sayılan bu kısım, Hıcr’ın bu kısımdan Kâbe-i Şerif’in içinden olduğunu Peygamberimizden açıkça duymaktayız.

 

Nafî anlatıyor; İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhüma) Hazretleri Kâbe’ye girdi mi, girince yüzü istikâmetinde yürür, kapıyı arkasında tutar karşı duvarla arasında üç ziralık mesâfe kalıncaya kadar düz yürür. (orada durup) namaz kılar, böyle davranmakla, Hz. Bilâl (Radıyallâhu Anh) Hazretlerinin “Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdu burada namaz kıldı” diye haber verdiği yerde namaz kılmayı kastederdi. Ancak (İbnu Ömer) şunu da söyledi;

 

“Kişinin, Beytullah ‘ın içerisinde, dilediği nokta da namaz kılmasında bir beis yoktur!” dedi, bunu da Buhârî Şerif haber vermektedir dedi.

 

Şimdi de dersimiz vakfelere gelmiş durumdadır vakfeler ve hükümleri. Vakfe (durmak) demektir kelime anlamı. Hacc ıstılâhı olarak, haccın farz olan iki rüknünden birini ifade eder. Zîrâ haccın iki rüknü vardır Arafat vakfesi ve ziyaret tavafıdır. Hacc ibadetinin iki vakfesi vardır, Arafat vakfesi eksik olursa hacc sahîh olmaz. Müteakip yılda yenilenmesi gerekir. Bir de Müzdelife vakfesi vardır o da vaciptir. Eksik olduğu takdir de kurban kesmek hacdaki eksiklik kurban keserek hacdaki eksiklik giderilebilir. Arafat vakfesinin sahîh olması için şartlar vardır, ihrâmlı olmak, Arafat sınırları içinde yapmak.

9 Zilhicce günü zeval vaktinde yani güneşin öğlede, tepe noktasına ulaşmış anından onuncu Zilhicce günü Fecr-i Sâdık ’ın zuhuruna, (yani tan yerinin ağarmasına) kadar olan vakittir. Bu vakit içinde Arafat’ta bulunmak esastır. Şuur, niyet, bilgi aranmaz. Yani baygın veya uyku hâlinde de bulunulsa vakfe yapılmış olur. Arefe günü Arafat’a gidenlerin, güneşin batmasına kadar Arafat sınırları içerisinde orada kalması da vaciptir.

 

Müzdelife vakfesinin sahîh olması daha önce ihrâmlı olmaya bağlıdır. İkinci şartı Arafat vakfesini yapmış olmak, üçüncü şartı o vakfeyi Müzdelife hudutları içerisinde yapmak, son şartı da vakti içinde yapmaktır. Hanefî mezhebinde vakti, bayram sabahı yani onuncu Zilhicce günü (tan yerinin ağarmaya) başlamasından güneşin doğmasına kadar olan müddettir, bu vakfede de niyet, ilim, şuur aranmaz. Söylenen zaman sınırı içerisinde az da olsa bir müddet Müzdelife hudutları dâhilinde bulunmaktır.

 

Dakika 15:18

 

Hz. Âişe-i Sıddıkâ vâlidemiz (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; „Kureyş ve onun dinine mensup olanlar, (câhiliye devrinde) Müzdelife’de vakfe yapıyorlardı ve kendilerine hums denilirdi. Diğer Araplar ise Arafat’ta vakfe yapıyorlardı. İslâm dini gelince, Cenab-ı Hak, Peygamberine (Aleyhissalâtu Vesselâm), Arafat’a gidip orada vakfe yapmalarını, sonra da oradan topluca ayrılmalarını emretti. Şu âyet bu husûsu beyân eder: „Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin…“ Bakara Sûresi 199’uncu âyet-i kerime -ki bu haberi de Buhari, Müslim ve diğerleri- haber vermektedir.

Müzdelife içtimâî toplanma bir araya gelme mânâsında izdilâftan geldiğini söylemişlerdir. Değişik anlamları olmakla berâber yakınlaşmadır aynı zamanda diyen de olmuştur. Yani Hz. Havvâ ile Hz. Âdem’in birleşmeleri birleşme yeri mânâsında Müzdelife ’ye Cem’ dahi denmiştir. Hadis-i şerifler de sıkça Müzdelife ’nin Cem’ ismiyle zikredildiğine rastlarız.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Zülfet, “kurbet” yani yakınlık mânâsına da geldiği gibi harem bölgesine yaklaştıkları için Müzdelife, yaklaşma yeri denmiştir. Şu da söylenmiştir; Hz. Âdem (Aleyhisselâm) cennetten yeryüzüne indiği zaman, Hz. Havvâ ile Arafat’ta tanışıncaya kadar yakınlık kuramadı. Orada tanışıp, Müzdelife’de birleştiler. Bu sebeple oraya Müzdelife ve Cem’ denmiştir.

Müzdelife, Arafat vakfesinden sonra orayı terk eden hacıların geceyi geçirecekleri ve namaz kılıp dua edecekleri yerdir. Kur’an-ı Kerim’de zikri geçen Meş’ar-ı Haram da buradadır. Arafat vakfesinden sonra burada vakfe yapmak vaciptir, Arafat’tan gelen hacılar akşamla yatsıyı burada cem-i tehir ile kılarlar. Bayramın birinci gününün sabah namazı da burada kılınır. Sabahtan sonra Mina’ya geçilir, Muhassır deresi, Müzdelife’de sayılmaz, bu sebeple orada yapılan vakfe makbul değildir.

 

Meş’aru’l-Haram: Müzdelife hududu içerisinde yer alan Kuzeh Dağı’nda bir tepenin adıdır. Kur’an-ı Kerim’de: „Arafat’tan (seller gibi) boşanıp aktığınız zaman Meş’ar-i Haram ‘ın yanında Allah’ı zikredin…“ şeklinde zikri geçen mübârek işte bu âyet-i kerimede. Bazı âlimler Cem‘ ve Müzdelife diye isimlenen bölgenin tamamına Meş’aru’l-Haram dendiğini kabul ederler. Müzdelife hacılar Mina’da şeytan taşlamak üzere küçük çakıl taşları toplarlar.

 

Dakika 20:08

 

Buraya Mina denmesi de kurban kesilerek kan akıtılmasındandır. Hz. İsmâil’e bedel koçun burada kesildiği kabul edilir. Zîrâ Mina, kelime olarak, (kan) akıtmak mânâsındadır. Mâmâfih temenni kelimesi de aynı kökten gelir ve Mina’da temennî etmek (takdir etmek) mânâsı da mevcuttur. Hz. Âdem (Aleyhisselâm) cenneti burada temennî ettiği için bu ismi aldığı da söylenmiştir.

 

Terviye gününü Arefe gününe bağlayan gece ile bayram gecelerini burada, burada da geçirmek sünnettir.

 

Bir diğer rivâyette Hz. Âişe (Radıyallâhu Anhâ) der ki: „Hums: Allah’u Teâlâ Hazretlerinin, haklarında: „Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin“ (Bakara 199) âyetini indirdiği kimselerdir.“ demiştir.

Hz. Âişe (Radıyallâhu Anhâ) devamla şu açıklamayı yaptı: „İnsanlar Arafat’ta (vakfe yaparak oradan) boşanırlardı. Hums olanlar ise, Müzdelife’de (vakfe yaparak oradan) boşanırlar ve: „Biz ancak Harem’den akın ederiz“ derlerdi. Ancak, „Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin“ diyen (Bakara Sûresi 199’uncu âyet-i kerimenin) meâlindeki âyet nâzil olunca, onlar da, (vakfe için) Arafat’a çıktılar.

Evet, sevgili dostlarımız, bu da câhiliye âdetlerindendi, onu da Yüce İslam ortadan kaldırdı. Cenab-ı Hak Yüce İslam’ı itikatta, amelde, ahlâkta, hukûkta bütün kurallarıyla ruhlara, kalplere insanoğlunun yaşantısına ve dünya da toplumlarının tümüne Yüce İslam’ın egemen hâkim olmasını nasîb-i müyesser eylesin Yüce Mevlâ.

 

Dakika 23:15

 

(Visited 196 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}