176 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 176
176- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 176
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
‘’Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin Vessalâtü Vesselâmü Alâ Rasûlüna Muhammedin ve Alâ Âlihi ve Sahbihî Ecmaîn.”
‘’ Rabbi eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en-yahdurûn’’
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,
Derslerimiz yine hadis-i şerifler külliyatından keşif notlarımız devam ediyor. Hz. Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; “Bir adam:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bana hacc farz oldu. Borcum da var (önce hangisini ödeyeyim?)” diye sordu.
Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm):
“Önce borcunu öde!” dedi.” bu Rezîn ‘in ilâvesidir.
“Rahil” devenin üzerine vurulan semerdir buna itibâriyle de “havıt” denmektedir. Araplar yük taşıyan deveye “zâmile” derler. Rasûlullah’ın (Aleyhissalâtu Vesselâm) bindiği deve hem “rahile” binek hem de “zâmile” imiş.
Evet, sevgili dostlarımız, işte sizlere Yüce İslam’ın yaşanan İslam’ın tebliğ edilen İslam’ın ana kaynaklarından senet ve tapularından haber vermeye devam ediyoruz.
Ubeyd İbnu Cüreyc anlatıyor; İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anh) Hazretlerine:
„Seni dört şey yaparken görüyorum. Bunları arkadaşlarından bir başkasının yaptığını görmedim“ dedim. Bana:
„Ey İbnu Cüreyc, onlar nedir`?“ diye sordu. Ben de saydım: „Sen Kâbe’nin rükünlerinden sadece iki Yemânî rükne (Rükn-i Yemânî ve Rükn-i Hacer)’e temasta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Kezâ senin tüysüz deriden mâmul nalin giydiğini görüyorum. Kezâ senin (saç ve sakalını) sarıya boyadığını görüyorum. Kezâ seni Mekke’de gördüm, herkes (Zilhicce) hilalini görünce ihrâma girdikleri hâlde sen terviye günü (8 Zilhicce) de ihrâma girdin!“ Bana şu açıklamayı yaptı:
„Rükünlere temasa gelince; Ben Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)‘ ın, sadece iki rükne temas ettiğini gördüm. Tüyü yolunmuş naline gelince; Ben Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın nalinlarinda hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; Ben Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum. İhrâma girmeye gelince; Ben Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın devesi, onu yola koyuncaya kadar telbiye çektiğini görmedim.“ bu da Buhârî, Müslim’in, Ebû Dâvûd ‘un, Muvattâ’nın haberidir.
İşte İbnü Ömer Peygamber Efendimizi milim milim takip eden onun yaptığı gibisini yapmaya çalışan bir zât-ı muhteremdir. Hz. Ömer’in oğludur ve sıkı sıkıya Peygamberimize sıkı sıkıya bağlıdır. Zilhicce ‘’Terviye’’ denmesi Mina’da su bulunmadığı için Mina’ya gideceklerin çokça su içmeleri ve su tedariki yapmalarından dolayıdır.
Dakika 5:33
Terviye: bol bol su içmek mânâsına gelir. Ancak, ‘’Terviye’’ bir de düşünmek mânâsındadır. Rivâyete göre: Hz. İbrâhim (Aleyhisselâm) oğlu İsmâil’i kurban etmesi için rüyasında emir alınca ertesi günü bu şeytâni mi rahmâni mi diye düşünmüş. Bu sebeple o gün ‘’Terviye’’ adını almıştır. Ancak ertesi akşam aynı rüyayı tekrar görünce, rahmâni olduğunu anlamış bu sebeple ertesi güne de Arefe denmiştir.
Evet, sevgili dostlarımız!
Şimdi Sevgili Peygamberimizin hac ve umresi ile ilgili sizlere keşif notları vermeye çalışacağız.
Hz. Câbir (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; „Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm), (üç kere hacc yaptı. Şöyle ki): „Hicret etmezden önce iki, hicretten sonra da bir hacc ve bununla birlikte bir umre yaptı. Bu hacc sırasında (Medine’den) altmış üç deve sevk etti. O sırada Hz. Ali (Radıyallâhu Anh) Yemen’den geldi, berâberinde, Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın kestiği kurbanların geri kısmı da vardı. Bunlar arasında (Ebû Cehil’e ait olup Bedir Savaşı’nda ganimet olarak alınan) burnunda gümüş halka bulunan deve de vardı. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) hepsini kesti. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar (bir kapta) pişirildi. Efendimiz suyundan içti.“ Bu haber de Tirmizî’nin haberidir.
Bu Vedâ haccıdır, bu hac sırasında yüz deve kesmiştir Sevgili Peygamberimiz.
Evet, ömrünün 63 tane deveyi kendi eliyle kestiği yaşı da ömrü de 63 sene olduğu için daha önce kesemediklerini de burada kestiğini görüyoruz. Fazlasını da ümmeti için kestiklerine dâir haberler var. Ümmetinden kesemeyenler için.
İbn-i Abbâs (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “ Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) dört umre yaptı: 1- Hudeybiye umresi, 2-Muteakip sene Zilkâde ayında yaptığı umretu’1-kaza, 3-Cîrrane’den yaptığı umre, 4- (Vedâ haccı sırasında) hacc ederken yaptığı umre.“ bunu da Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn-i Mace haber vermektedir. Haccı burada bir tane ama umreleri 4 tane haccın umresi ile beraber.
Rivâyetlere göre: Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm), haccla birlikte olan hâriç diğer umrelerini Zilkâde ayında yapmıştır. Bu o ayın faziletinden olduğu gibi bir başka sebebe daha dayanır. Câhiliye Arapları o ayda umreyi hoş karşılamazlar çirkin addederlerdi.
Cumhur, senenin her ayında ve hattâ her gününde umreyi câiz addederler. Câhiliye adetleri kökünden yıkılmış atılmıştır. Evet, sevgili dostlarımız işte sebebin hikmetin biri de odur.
Dakika 10:30
İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “ Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) aramızda olduğu hâlde biz Vedâ haccından bahsederdik ve Vedâ haccının ne olduğunu bilmezdik. (Vedâ haccında Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)Allah’a hamd ve sena edip sonra da Mesih Deccâl’ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce uzatıp şunları da söylemişti:
„Yüce Allah’ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz. Nuh (Aleyhisselâm) ve ondan sonra gelen bütün peygamberler onunla korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun şe’ninden (yapacağı icraatlar) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Hâlbuki onun sağ gözü kördür (Deccâl ’ın sağ gözü kördür). Onun gözü pörtlek bir uzum gibidir.
Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanını, malını haram kıldı, bunlar, şu günlerinizin, şu beldenizdeki haramlığı gibi haramdır.
Acaba tebliğ ettim mi?“ Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm)’ın bu sorusuna cemaat hep bir ağızdan:
„Evet“ diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer:
„Ya Rab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol! Ya Rab şâhid ol!“ dedi ve tekrar cemaate yönelerek:
„Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda donup birbirilerinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın!“ dedi.“ İşte Buhârî, Müslim bu haberi vermektedir.
Evet, sevgili dostlarımız!
İşte dünyada ümmetin arasına giren fitne fesadın tarihte neler yaptırdığını, o fitnelerin içinde nice kurbanlar verildiğini tarih bunu bize bildirmektedir. ‘’Deccâl’’ yalancı demektir efendiler, onun için ‘’Deccal’’ ne söylerse yalan söyler. Bugün İslam’a ters düşen İslam’ın kesin emirlerini emirlerine ters düşen ne varsa başka ‘’Deccâl’’ aramanıza gerek yok. Buna dikkat edin.
İbn-i Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; “ Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) saçlarını tarayıp yağladıktan, rida ve izarını giydikten sonra Medine’den ashabıyla birlikte ayrıldı. Rida ve izar çeşitlerinden, vücudun cildine boyası geçen zaferanla boyanmış olanlar dışında hiç bir şeyi yasaklamadı. Böylece Zülhuleyfe ’ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu Beyda sırtına çıkarınca O Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) da, Ashâb (Radıyallâhu Anhüm) da telbiye getirdiler. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) kurbanlığına takısını takıp nişanladı. Bu is, Zilkâde ayının sondan besinci gününde cereyân etmişti. Mekke’ye Zilhicce ‘nin dördünde indi. (İlk işi) Beytullah’ı tavaf etti, Safa ve Merve arasında sa’yde bulundu. Kurbanlığı sebebiyle ihrâmdan çıkmadı. Çünkü ona (kurbanlık alâmeti olan takıyı) takmıştı. Sonra Mekke’nin Hacun yanındaki en yüksek yerine indi. Artık hacc için telbiye getiriyordu. Kâbe-i Şerife onu tavaf ettikten sonra, Arafat’tan dönünceye kadar hiç yaklaşmadı. Ashâbına ise, Kâbe-i Şerifi tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa’y etmelerini emretti, sonra saçlarını kısaltarak ihrâmdan çıkmalarını emretti. Bütün bu emirler, berâberinde kurbanlık olarak takılanmış devesi olmayanlar içindi. Berâberinde hanımı bulunanlara, hanımlarda helâldi. Kezâ koku ve elbisede helâldi.“ yani ihrâmdan umre ihrâmından çıktıkları için.
Dakika 17:00
Hz. Ali (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “ Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Arafat’ta vakfe yaptı ve: „Burası Arafat’tır, vakfe yeridir, Arafat’ın her yeri vakfe yeridir“ dedi.
Sonra güneş batar batmaz ifâza yaptı. (Arafat’ı terk etti). Devesinin terkisine Usâme İbnu Zeyd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn)’i bindirdi. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm), -halk sağında ve solunda (develere telaşla vururlarken) onlara donup bakmadan her zamanki sükûn ve rifk hâlini koruyarak eliyle işaret edip: „Ey insanlar! Sakin olun“ diyordu.
Sonra Cem’e (Müzdelife’de) geldi. Orada iki namazı da (aksam ve yatsı) berâberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine gelip üzerinde vakfe yaptı.
„Burası Kuzah’tır, vakfe yeridir. Cem’in tamamı vakfe yeridir! “dedi. Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vâdisine geldi. Devesine vurdu. Deve dörtnala koşarak vadiyi geçti. Orada durup, amcası Abbâs (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretlerinin oğlu Fazl’ı devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretü’l-Akabe’ye geldi ve taslama yaptı. Sonra menhara (kesim yerine) geldi:
„Burası menhardır (kurbanlarınızı keseceğiniz yer), Mina’nın her tarafı menhardır, (kurban kesme yeridir)“ buyurdu. Has’am kabilesinden genç bir kadın gelerek:
„Ey Allah’ın Rasûlü! Babam yaslanmış bir ihtiyardır, Yüce Allah’ın hacc farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?“ diye bir sual sordu. Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vessselâm):
„Babana bedel hacc yap! “cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin terkisinde bulunan Fazl’ın başını büktü. Amcası Abbâs (Radıyallâhu Anhü):
„Ey Allah’ın Rasûlü! Amcanın oğlu Fazl’ın başını niye büktün?“ diye sordu.
„İkisini de birer genç görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden emin değilim!“ dedi. Derken bir adam daha gelip:
„Ey Allah’ın Rasûlü, ben tras olmazdan önce ifâza tavafını yaptım!“ dedi.
„Tıraş da ol, bunda mahzur yok!“ cevabını aldı. Derken bir başkası daha gelip:
„Ey Allah’ın Rasûlü, ben taslama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş bulundum!“ dedi.
„Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!“ cevabını aldı. Sonra Rasûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) Beytullah’a geldi, onu tavaf etti, sonra zemzeme geldi ve:
„Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size bunun üzerine galebe etmeyecek olsa mutlaka çekerdim“ buyurdu. “Bunu da Tirmizî haber vermektedir.
Faziletinin büyüklüğü sebebiyle sizinle birlikte zemzem verme hizmetine bende katılırdım demek istedi. Fakat Peygamberin yaptığını görünce herkes yapmaya kalkacağından dolayı izdihamı bu şekilde önlemiş oldu.
Dakika 21:45
Evet, sevgili ve muhterem izleyenler!
Hudut kelimesi haddin cemidir. Şimdi İnşâ’Allah başka konuya geçeceğiz. Hadd: lügat olarak sınır demektir dinin belirlediği bazı ağır cürümlere takdir edilen cezâlara ‘’hadd’’ denmiştir. “Bu hükümler Yüce Allah’ın sınırlarıdır sakın onlara yaklaşmayın”. ‘’Bakara Sûresi âyet-i kerime 187’’ Kur’an-ı Kerim hakkında takdir edilen bir hüküm bulunan fiillere de hudut kelimesini kullanmıştır yani Kur’an-ı Kerim kullanıyor. (Tilke hududullâhi velaâ tegrabûhâ) yine Talak Sûresi’nin 1’inci âyet-i kerimesinde ‘’bunlar Yüce Allah’ın hudududur. “Kim Allah hududunu çiğneyip aşarsa, muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur’’ buyuruyor Cenab-ı Hak. İslam başlıca dört çeşit cezâ vermektedir. Hadd cezâları, kısas ve diyet cezâları, ta ’zir cezâları ve tedip cezâlardır.
Evet, sevgili dostlarımız, ‘’Hadd’’ cezâları bizzat Yüce Allah tarafından konulmuştur, tespit ve tâyini insanlara bırakılmamıştır. İbn-i Âbidîn gibi bazı hukukçular Yüce Allah’ın hakkı olarak konulup takdir edildiğini belirtirler. Bunlar insanlar tarafından artırılıp eksiltilemez, bu cezâlara ne eksilme yapılabilir ne artırma, affedilemezler de bu cezâlara af da yoktur. Bir başka cezâya tebdil de edilemezler buralara dikkat edin. ‘’Hadd’’ ve kısas cezâları dinin gerçekleştirmeye, korumaya çalıştığı temel hedeflere taarruz mahiyetindeki suçların cezâlarıdır. Bilindiği gibi İslam dininin temelde şu gayesi vardır.
Temel gayeler: dini muhafaza, nefsi muhafaza, aklı muhafaza, nesli muhafaza, malı muhafaza. Kısas ve diyet cezâları da Kur’an-ı Kerim tarafından tespit edilmiş olmaları sebebiyle birçok vasıflarıyla hadd cezâlarına benzerlik arz ederler.
Dakika 25:14
İslam Ulemâsı hududa irtidat, zinâ, kazf, iftira, şülbül hamir yani içki içmek, sarhoş etmese bile ve hırsızlığı dâhil etmede müttefiktir. Ancak ârîyet, malın inkârı, hamir dışındaki içkilerden çoğu sarhoş eden şeylerden içmenin zinâ dışındaki bir suçla kazif, iftira etmenin kazif ve livâta ithâmını ki kendisiyle nikâhı caiz olan biriyle bile olsa târiz, yani kinaye yoluyla yapmak… Hayvana temas, kadının insanla temas kuran maymun gibi hayvanla ciması, sihir yapmak, tembellikle namazın terki, Ramazan’ı Şerif’te meşrû bir özür olmadan oruç yemek gibi fiillerin hudut sayılması bunlar da ulemâ geniş düşünceler ortaya koymuşlardır. Bunlar uğrunda mukâtele edilmesi câiz olan suçların dışında kalır. Sözgelimi bir kavim zekât borcunu ödemediği takdirde onlara karşı harp ilân edilir.
Hadid (yani demir) kelimesinin de hudut kelimesi ile aynı kökten geldiğine dikkat çeken İbn-i Hacer merhum: „Yüce Allah (Celle Celâlüh) ve Peygamberine (Aleyhissalâtu Vesselâm) muhâlefet etmekte olanlar muhakkak ki kendilerinden evvelkilerin uğratıldıkları zillet gibi zillete giriftar edilmişlerdir”. Bu da ‘’Mücâdele Sûresi’nin 5’inci âyetidir’’. Burada kelimesinin mümanaat etmek yani karşı koyup engel çıkarmak mânâsına geldiği ‘’yuhaddun’’ kelimesi ile ilgili. Şu hâlde hududa gelen fiili işleme de Allah ve Rasûlüne karşı bir savaş bir engelleme olduğu gibi bu fiillere Kur’an-ı Kerim’in takdir ettiği cezâları vermek de onlara karşı bir savaş, onların cemiyete sirâyetini önlemek, engellemek mânâsında bir tedbir olmaktadır. Yani Allah’a Peygambere İslam’a İslam nizâmına açılan savaşlara karşı nedir bu -bir tedbirdir bu cezâlar- buyuruyor.
İnşâ’Allah ta ‘zir cezâsı ile ta ’zirin mahiyeti ile ilgili dersimiz oradan bir sonraki dersimize devam edecektir İnşâ’Allah’u Teâlâ.
Dakika 29:07