HadısŞerifKülliyatı 191-01

191 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 191

191- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 191

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âli Muhammed’’

’Estağfirullah bi-adedi zünübina hattâ tuğfer Âllah’u ekber hattâ tuğfer Allâhümme inneke afuvvun tuhibbul-afve fa’fu annî ve anna’’

 

‘’Eûzu bi kelimatillahittâmmâti min şerri mâ haleka ve zerea ve berea’’

 

‘’ Rabbi Eûzu bike m‘in hemezâtiş şeyâtîn ve eûzu bike Rabbi en yahdurûn’’

 

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler,

 

Hadis-i şerifler külliyâtından keşif notlarımız devam ediyor. Konumuz haset ile ilgili duruma gelmiş bulunmaktayız. Haset ile gıpta birbirine benzeyen zıt hasletlerdir. Tıpkı tevâzu ile tezellül bekâ ile tekebbür, isrâf ile cömertlik, iktisat ile cimrilik gibi bunlar zâhirde bir benzerlik taşısalar da gerçekte zıttırlar, biri mendup diğeri mezmundur.

 

Evet kıymetliler,

 

Tevâzu ile tezellül, vakar ile tekebbür, isrâf ile cömertlik, iktisat ile cimrilik gibi. Bunlar zâhirde benziyorlar ama gerçekte birbirlerine bunlar zıttırlar. Haset ise nimet verilmiş olan kimseden o nimetin zevâlini istemek, işte bunlar Allah’ın nimetinin düşmanlarıdırlar hasetçiler. Haddi vasattaki üstünlük sevgisi ise gıptadır. Meselâ birisinin üstünlüğünü görüyor onun gibi olmak için kendi de çalışıyor, ona imreniyor haset etmiyor işte bu gıptadır. Bu başkasında olan nimetin kendinde de olmasını temennî etmektir. Gıpta da başkasının o nimetten mahrûmiyetini temennî yoktur. Onda da olsun bende de olsun der ve çalışır yarışır imrenir. Haset ise kendisinde olmayan nimeti başkasında görünce onun bu nimetten mahrûm kalarak kendi seviyesine düşmesini istemektir. Gıpta mü‘minin sıfatıdır, haset münâfığın vasfıdır. Elmalılı merhum (Rahmetullâhi Aleyhi ve Aleyhim Ecmaîn) haset mevzûunda şu kıymetli açıklamayı yapmıştır: Hasette asil olan mânâ bir nimetin bir fazîletin bir kemâl’in sahibinden zevâlini yok olmasını arzu etmek, kendisine geçmesini gerek istesin, gerekse istemesin başkasında bulunmasını mutlaka çekememektir haset. Öyle ki, onun ki onda dursun da sana da verelim deseler memnun olmaz.

 

Dakika 5:01

 

Keşke onunki mutlaka gitse de kendisine hiçbir şey verilmese diye hoşlanır. Bâhusus haset, haset olunan nimet hâsit tarafından gasp olunmak kâbil olmayan fezâ’ili zâtiyye ve kemâlât-ı nefsiyye kâbilinden olursa hasit o zaman bütün, bütün fazîlet düşmanı kesilir. Ve onu kendine tahvil edemeyeceğinden dolayı maksudunu çekemediği kimseyi bi-gayri hakkın haksız olarak mutlak imhâ etmekle müteselli olmak ister ‘’El-İyâzu Billah’’. Hülâsa hâsid kimse kendinin olmasını değil, diğerinin olmamasını ister. Şer olan hasedin asıl mânâsı başkasında bir nimeti nimet görmekten müteezzî rahatsız olup onun zevâlini istemektir ki bizim çekememezlik tâbir ettiğimiz bir takımlarının zannettiği ve hayli şâyi olduğu veçhile kıskançlık demek değildir. Kıskançlık bazen haset demek dâhi olursa da daha ziyâde Arapça da gayret tâbir olunandır. Meselâ erkeğin karısını başkasından kıskanması kezâlik, karının kocasını başkasından kıskanması haset değil gayret ve hamiyettir. Bu menduptur bu kötü değildir. Hasedin zararları konusunda da bu mezmûm ahlâk önce hâside zarar verir yani haset edene önce zarar verir. Başkasında gördüğü her nimet onu rahatsız eder. Ancak asıl büyük zarar hasetçinin böyle bir hissi içinde taşımakla yetinmeyip arzusunu gerçekleştirmek üzere onun gereği olan hile söz ve fiillere yer vererek faâliyete geçmesi ile hâsıl olur. Bilindiği gibi Felak Sûresi’nde: “Hasetçinin haset ettiği zaman ki şerrinden Yüce Allah’a sığınmak emredilmiştir.” Yani hasetçi kimse içinde geçen haset ve çekememezlik duygularının muktezasını gerçekleştirmek için harekete geçtiği takdirde son derece zararlı tehlikeli olabilmektedir. Zîrâ böyle habis kötü nefislerin göze almayacağı kötülük, başvurmayacağı hile ve habâset yoktur. Mezkûr sûre-i celile haset duygusunun kişinin içinde kaldıkça sahibinden başka kimseye zarar vermeyeceğini de dolaylı olarak ifade etmektedir.  Bu hasetçiler âdeta kaderi tenkit ve rahmete itirâz ediyor, kaderi tenkit eden başını örse vurur, kırar kendi kafasını kırar. Rahmete itirâz eden rahmetten mahrum kalır.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Son olarak bir noktaya daha işaret etmek isteriz, İslam Ulemâsı bazı kimselere karşı hasedin meşrû olabileceğini söylemiştir. Onlar kâfirlerle mazhâr oldukları nimetleri Allah’a isyân ve bir kısım günah işler de harcayan fâsıklardır.

 

Dakika 10:08

 

Bunların ellerinde nimetten mahrum kalmalarını temennî etmek günah değildir. Meselâ adam gâvur bir adam Müslümanlara Allah’a isyânda kullanıyor gücünü kuvvetini, tabii bunlara karşı koymak haset değildir. Bu İslam’ı müdâfaadır, îmânı, hakkı müdâfaadır. Bunları da birbirine karıştırmamak gerekmektedir.

 

İbn-i Mes’ûd (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) Hazretleri anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Şu iki kişi dışında kimseye gıpta etmek câiz değildir:” “Biri Allah’ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda sarf eden zengin kimse.” Bunlara gıpta edilir, imrenmek demektir gıpta bunlara imren onlar gibi olmaya çalış, Buhârî, Müslim’in haberidir bu da. İyi şeyler için yarışanlar diyor bak, Cenab-ı Hak iyilikte yarışmaktır bu gıpta dâima imrendiğin şeyler üzerinde sen de çalışır yarışırsın bu güzeldir, bu gıptadır imrenmektir, ben de onun gibi olayım diye çalışmaktır. “İşte iyi şeyler için yarışanlar bunun için yarışsınlar.” Mutaffifîn Sûresi âyet-i kerime 26’da buyrulmuştur. Bu iki hususta yapılacak gıptadan daha eftal daha büyük gıpta yoktur. Biri ilim biri de Allah yolunda harcanan zenginliktir. İkisi de Allah yolunda olduğu zaman işte imreneceğin iki yüksek özellik bunlardır. İlmi var insanlardan esirgemiyor tebliğ ediyor dünyaya, insanlığa, biride zengin Allah yolunda harcıyor ne güzel. “Yüce Allah bir kimseye Kur’an-ı Kerim yani ilim vermiştir, o da onu gece ve gündüz ikâme eder.” Bu da İbnü Ömer’den gelen haberdir.

 

Ulemâ ikâmeyi namazın içinde ve dışında okumak onunla amel etmek, onu öğretmek, muktezâsı ile hüküm ve fetvâ vermek şeklinde anlamışlardır. Hadisin başka vecihleri de bulunmaktadır. Rasûlullah’ın (A.S.V) bu sözünü işiten bir adam: “Keşke bana da falancaya verilen kadar mal verilmiş olsaydı da ben de onun gibi hayır ameller işleseydim temennîsinde bulunur.” Rasûlullah (A.S.V) bu temennîye: “Hak yolda amel edenlerle, hak yolda amel etmeyi temennî edenlerin sevapta eşit olacaklarını belirterek cevap verir.” Güzel niyeti görüyorsunuz, güzel niyet, hayırlı niyet insana çok şey kazandırıyor. Kötü niyet de işte içinde pislik kaynayan kazana benziyor. Yüce Allah bir kimseye ilim verir ve fakat mal vermezse bu kimse sıdk ile benim malım olsaydı falanca gibi hayırda harcardım diye temennî etse her ikisi sevapta eşit olur. Kezâ bir başka hadis-i şerifte: ‘’Şükreden yiyen sevapça sabreden oruçlu gibidir’’.

 

Dakika 15:03

 

Görüyorsunuz şükrederek adam yiyip içiyor, ama şükrediyor hamd ediyor sevapça sabreden oruçlu gibidir buyurmuştur.

 

Evet, sevgili dostlarım!

 

‘’Yiyiniz içiniz şükrediniz isrâf etmeyiniz’’. İbn-i Ömer (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; “İki kişiye karşı haset câizdir. Birincisi o kimsedir ki Yüce Allah kendisine Kur’an-ı Kerim’i nasîb etmiştir, o da onu gece ve gündüz boyu ikâme eder. İkincisi de o kimsedir ki Yüce Allah (C.C) Allah’u Teâlâ ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz hak yolda infâk eder.” Buhârî, Müslim, Tirmizî’nin haberidir bu da. ‘’Hayırlı işler de birbirinizle yarışın’’ Bakara Sûresi 148’de zîrâ yarışın hakîkati arzu edilen şey de başkasının önüne geçmektir. İşte Kur’an-ı Kerim ile amel etmek esas yarıştır.

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Hasetten kaçının, çünkü o ateşin odunu yiyip tükettiği gibi bütün hayırları yer tüketir.” Bu da Ebû Dâvûd’un haberidir. Evet, sevgili dostlarımız, ateş kuru otu da odunu da içine atılan her şeyi yok ettiği gibi haset ne yapar? Bütün hayırları yok eder, yer tüketir.

 

İbn-i Mâce ’de Enes (R.A) Hazretleri’nden geliyor haber ki: “Haset, hasenâtı yer tüketir, ne adiliği varsa hasetçinin onlar yok olur, tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka da hatâları söndürür tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi.” “Dünyayı da ahireti de hasetçi kaybeder.” Bu da Hac Sûresi’nin 11’inci âyet-i kerimesinde. Evet, sevgili dostlarım, Allah kaybedenlerden eylemesin, sürekli kazananlardan büyük fazîletlere mazhâr olanlardan eylesin.

 

Hz. Zübeyir (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Size ümemi’l kadîme hastalığı sirâyet etti, bu haset ve buğuzdur, bu kazıyıcıdır. Bilesiniz kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum, o dinini kazıyıcıdır, dinini yok eder.” ‘’Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin ederim sizler Îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de Îmân etmiş olmazsınız.’’ “Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi?” “Aranızda selâmı yaygınlaştırın.” Bu da Tirmizî’nin haberi. İçtimâî bir maraz-ı da ’ül Ümem diye isimlendiriliyor, bu hastalık haset ve buğuzdur, bazı Şârihler bunu eski milletlerin âdeti diye anlarlar. Îmândan murad hem Allah’a inanmak hem de Peygamberlerin getirdiklerine inanmaktır. Cennete götürecek hakîkî îmân budur. Değilse sırf Allah inancı veya Hz. Peygamber’in (A.S.V) getirdiğinin bazısına inanıp, bazısını reddetmek veya şüphe ile karşılamak kişiyi kurtuluşa götürmez bu da îmân da değildir. Çünkü cüz’i inkâr külli inkârdır, şüphenin olduğu yer de îmân olmaz.

 

Dakika 20:30

 

Evet, sevgili dostlarımız!

Haset hakkında sizlere bu şekilde beyânda bulunduktan sonra bir de hırs bölümü vardır.

 

Hırs hakkında Hz. Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir.” Bakın, adam ihtiyarlıyor ama iki şey gençleşiyor. “Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.” Dikkat edin! Mal hırsı ile yaşama hırsı adamda gençleşiyor, kendi yaşlanıyor. Bu Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce’nin haberi. Buhârî’deki bir veçhi, Âdemoğlu büyür onunla birlikte iki şey daha büyür; Mal sevgisi uzun ömür sevgisi şeklindedir. Bir başka veçhi ise, yaşlının kalbi iki şeyde genç kalır; Dünya sevgisi tul-i emel uzun yaşama sevgisi şeklindedir. Beyhâkî’nin kaydettiği bir veçhi Âdemoğlunun yaşlandıkça cismi zayıflayıp eti incelse de kalbi genç kalır şeklindedir. İnsanın eceli yaklaştıkça hayat ve malın kıymeti de artmaktadır. Buna dikkat et ey insanoğlu! Kendini tanı.

 

Kâ’b İbnü’l Mâlik (Radıyallâhu Anh) anlatıyor. Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar kişinin mal ve şeref hırsıyla dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.” İşte mal ve şeref hırsı görüyorsunuz iki aç kurttan daha fazla kişi kendi dinine zarar veriyor. Bu da Tirmizî’nin haberidir. Mevki ve makam gibi insana şeref getiren vesilelerdir, ama bu hırsla olmamalı Allah için olmalı. Müdâfaasız koyun sürüsüne salınan bir çift aç kurdun sürüye vereceği zararla kıyaslanmaktadır. Kurtların şu tabiatını bilmek gerek, müdâfaasız bir sürüye musallat olan kurt karnını doyurmak üzere bir koyunu kapıp kaçırmaz, sürüdeki bütün hayvanları kırımdan geçirir hepsini öldürür. İşte görüyorsunuz, haset ne kadar kötüyse hırsta kişiyi böyle mahvetmektedir. Rasûlullah (A.S.V) insandaki mal ve makam hırsının dine vereceği zararın iki aç kurdun, koyun sürüsüne vereceği zarardan büyük olacağına dikkat çekmekle bütün bu söylenenleri ifade etmiş olmaktadır.

 

Evet, sevgili dostlarımız, Cenab-ı Hak güzel ahlâkın tamamıyla içi dışı donanmış, kötü ahlâkların hepsinden kurtulmuş kullarından eylesin.

 

Dakika 24:51

 

 

(Visited 30 times, 1 visits today)