HadısŞerifKülliyatı 220-01

220 – Hadis-i Şerif Külliyatı Ders 220

220- Hadis-i Şerif Külliyâtı Ders 220

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

 

 

‘’Elhamdülillahi Rabbil-âlemin vesselâtü vesselâmü alâ rasûlina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn’’

‘’Bismillâhi zişân azimû sultan şedidül burhan kaviyyül erkâm mâşââllahu kân Eûzubillahi min külli şeytâni insün ve can’’

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

 

Çok kıymetli ve muhterem izleyenler,

 

Dersimiz yine duâ ile ilgili devam ediyor. Arefe günü ve Kadir gecesi duâları hakkında, Amr İbn-i Şuayb An-Ebîhi An-Ceddihi (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Peygamber (A.S.V) buyurdular ki: “Duâların en fazîletlisi arefe günü yapılan duâdır.” “Ben ve benden önceki Peygamberlerin söyledikleri en fazîletli söz (‘’Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadir.’’) Allah’tan başka İlâh yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur hamdü senâ O’na âittir O her şeye kâdirdir.” İşte bu fazîletli cümleler Muvattâ ve Tirmizî’nin haberidir. Onun için bunu beş vakit namazın sonunda tesbihlerden sonra bunu okuyup görüyorsunuz duâ ediliyor. Yerli yerince bakın mezheplerimiz her şeyi güzel incelemişler, yerli yerince yapılacak duâları da yerli yerince yapmaktadırlar ve Hz. Muhammed’i nasıl örnek aldıkları açık ortadadır. Dört mezhebin kaynağı Kur’an-ı Kerim, sahîh sünnet yâni hadis-i şerifler, icmâ, kıyas ve fer’i delillerdir. Bunlar aslî deliller, diğerleri fer’i delillerdir. Yâni delillere dayalı bir dünyayı okuma, okutma olayıdır mezhep olayı. İslam’ı doğru anlama, doğru anlatma ekolüdür mezhep olayı. Mezhep bir şahıslara bağlanmak falan değildir, yüksek âlimlerin İslamî ilimleri ortaya koymasıdır. İslami okumak okutmaktır, doğru okumak doğru okutmak. Meselâ pek çok hadis-i şeriflerden hüküm çıkartma yetkisi kimindir? Fâkihlerindir. Senin değil ki, berikinin ötekinin değil ki. Bu işe yetkili olan Fâkih ulemâdır, hadis-i şerifleri sen okuyabilirsin ama hükmü nedir diye sorunca, orada onun hükmünü açıklayamazsın. Onun hükmünü açıklayacak Fâkihlerdir. Kur’an-ı Kerim’de böyle, âyetleri sen okursun falanca âyetin hükmü nedir deyince orada kalırsın. Onun hükmünü Fâkih ulemâ, müçtehit ulemâ, istimbat ulemâsı açıklar onun hükmünü. O da inceledikten sonra bütün ömrünü ilme veren zât-ı muhteremlerdir Fâkihler.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Hz. Âişe-i Sıddıkâ Annemiz (Radıyallâhu Anha ve Erdahünne ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Ey Allah’ın Rasûlü! Dedim, şâyet Kadir Gecesine tevâfuk edersem nasıl duâ edeyim?

 

Dakika 5:06

 

Şu duâyı okumamı söyledi; (‘’Allahümme inneke afüvvün  tuhibbül afve fafü anni’’ ) Evet bu hadis-i şerifte bakın (Afüvvün) diyor (Kerîmün) demiyor (afüvvün  tuhibbül afve fafü anni) şimdi Kerim’in demenin bir sakıncası yok mu? Elbette yoktur, sakıncası yoktur ama hadis-i şerif böyledir. Anlamı ise Allah’ım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle!.. İşte Kadir Gecesi’nde Âişe Annemizin sorusuna Peygamberimiz bu cevâbı verdiğini buradan öğreniyoruz.

 

Âmir İbn-i Rebîa (Radıyallâhu Anhüm) anlatıyor; Rasûlullah’ın (A.S.V) peşinde namaz kıldım, birisi namazda hapşırdı ve şu duâyı okudu; Mübârek hayrı bol, ihlâslı ve çok hamd ile Allah’a hamd ederiz, tâ Rabbimiz râzı oluncaya kadar. Dünyâ ve âhiret içindeki rızâsından sonra da hamdimize devâm ederiz.

 

Rasûlullah (A.S.V) namazdan çıktıktan sonra namazda duâ okuyan kimdi? Diye sordu.

 

Ancak okuyan kişi sükût etti,

 

Rasûlullah (A.S.V) tekrar sordu, duâyı kim okudu? Zîrâ fenâ bir şey söylemedi.

 

Bunun üzerine adam, ben idim bu duâ ile sâdece hayır murâd ettim dedi.

 

Efendimiz, duânız Rahmân’ın arşına kadar yükseldi buyurdu. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Buhârî, Muvattâ, Nesâî haber veriyor bunu da.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

(Elhamdülillâhi hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhî hattâ yardâ rabbuna) İşte (Ve ba’de mâ yerdâ min emrid dünyâ vel âhirah). Bu duâyı okumuştu o hapşıran kişi, işte bu duânın sonunda Peygamberimiz de ona böyle söyledi. Bâzı âlimler nâfile namazlar da okunabileceğini söylemiştir, kişi farz namaz da hapşıracak olursa içinden Allah’a hamd eder demiş ve daha fazlasına izin vermemiştir. Evet, namaz da hapşıranın Elhamdülillah demesi mekruh değildir. Ancak Aynî’nin de belirttiği üzere buna “Yerhamükellah” diye cevap veren musallinin namazı bozulur demiştir. Namaz da olan kimsenin hapşırana “Yerhamükellah” demesi gerekmez. Çünkü namazdasın, tadil-i erkânı zikirle uzatmak câiz ve müstehaptır. Namaz da meşrû olan kelâmın sesli olarak telaffuzu namazı bozmaz.

 

Aynî der ki, El-Muhît’te Ebû Hanîfe’den rivâyete göre: “Namaz da hapşıran dilini kımıldatmaksızın içinden Allah’a hamd eder, kımıldatacak olursa namazı bozulur ama sahîh olan zikrettiğimiz üzere bunun hilâfıdır yâni namaz da hapşıranın Elhamdülillah demesiyle namaz bozulmaz.” Evet, herkes mezhebini, meşrebini iyi öğrensin, dinini bilenden öğrensin, câdde geniştir ama sağa sola sapmakta yasaktır.

 

Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki: “Sizden biri hapşırınca (Elhamdülillah alâ külli hâl) Her hâl için Elhamdülillah desin, kardeşi de yâhut arkadaşı da ona yerhamükellah diye cevap versin.

 

Dakika 10:36

 

Kardeşi bunu kendisi için söyleyince hapşıran da (Yerhamükümullâh ve yuslih ba’lekum) Allah size de hidâyet versin ve işinizi düzeltsin desin.” Buhârî ve Ebû Dâvûd’un haberi bu da. Elhamdülillah deyince söylenmesi gereken duâ farklı şekillerde gelmiştir. (Yerhamunallâhü ve iyyâküm) Allah bize de size de rahmet etsin. (Afenallâhu ve iyyâkum minen-nâr yerhamükellâh) Allah bizi de sizi de ateşten âzâd etsin ve size rahmet buyursun.

 

İbn-i Hacer bir büyük için (Yerhamünallâh seyyidenâ)  Allah Seyyid Allah, Allah Efendimize rahmet buyursun gibi bir ifâdenin sünnete aykırı olduğunu illâ da bir tahsiste bulunacaksa, (Yerhamükellâh ya seyyidenâ) yâni Allah sana rahmet buyursun ey Efendimiz denilebileceğini, bunun hasen olduğunu belirtir. Hapşıranın kendisine duâ edene cevâbı Cumhur’un kabûlü sadedinde olduğumuz rivâyette ki cümledir. (Yehdikumullâhu ve yuslihu ba’lekum) Allah size hidâyet işlerinizi de salâh üzere kılsın. Ancak, Kûfîler şu cümleyi benimsemişlerdir; (Yağfirullâhü lenâ ve leküm) Allah sizi de bizi de mağfiret etsin.

 

İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Şafiî bu iki cümleden hangisi ile söylense olur? Mü’min muhayyerdir demişlerdir. Ebu’l Velid İbn-i Rüşd ise ikinci cümle evlâdır, çünkü mükellef her şeyden önce mağfirete muhtaçtır. Ancak Zımmî olmayanlar için ikisini birleştirerek söylemek daha iyidir der. Zımmî’nin hâriç tutulması onlara mağfiret temenni etmenin dinen câiz olmamasındandır. Bu bizzat âyet-i kerime ile yasaklanmıştır. ‘’Tevbe Sûresi âyet 113’’

 

Evet, kıymetliler!

 

Hz. Dâvûd’dan gelen duâ haberleri de Ebû’d-Derdâ (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor. Rasûlullah (ASV) buyurdular ki; Hz. Dâvûd’un (AS.) duâları arasında şu da vardır; “Allah’ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allah’ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl.”

 

Ebû’d-Derdâ der ki: “Rasûlullah (A.S.V) Hz. Dâvûd’u zikredince onu insanların en âbidi yâni çok ve en ihlâslı ibâdet yapanı olarak tavsif ederdi.” Tirmizî’nin haberi bu da. Bizi ora ehline oranın ehline sevdir, ora ehlinden sâlih olanları da bize sevdir. Nitekim âyet-i kerime de: “Allah onları sever, onlar da onu severler” Mâide Sûresi’nin 54’üncü âyet-i kerimesinde buyurmuştur. (يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ ) buyurmuş.

 

Dakika 15:33

 

Yâni hem insanların Allah’ın sevmesi hem de Yüce Allah’ın insanları sevmesi burada mevzubahistir. Evet, sevgili dostlarımız! (‘’Allahümme inni es’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbuke vel amelellezî yubelliğunî hubbeke Allahümmecal hubbeke ehabbe ileyye min nefsî ve mâlî veminel mâil bâridi). (Alezzamei’’) kelimesi de başka haber de vardır. Evet, sevgili dostlarımız, işte bu duâlar Hz. Dâvûd’dan haber veriyor Peygamberimiz.

 

Yunus’un (AS.) duâsını da pek çokları bilir, bilmeyenler de duymuş olurlar ki Hz. Ebû Hûreyre (R.A) Rasûlullah’a ref ederek demiştir ki, Yunus kavminin duâları arasında şu da vardı. Ey diri olan! Ey mahlûkata kıyâm veren! Ey hiçbir hayât sâhibinin olmadığı zamanda hayât sâhibi olan! Ey hayat veren! Ey ölüm veren! Ey celâl ve ikrâm sahibi! Bunu da Rezîn açıklamıştır.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

(‘’Yâ Hayyu yâ Kayyûm, yâ hayyu hine lâ hayye yâ muhyî yâ mumîtü yâ zel celâli vel ikrâm’’) İşte helâktan kurtulan Yunus’un kavminin duâsı arasında bu da vardı diyen Ebû Hûreyre’den gelen haberdir.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

Belâya uğrayanı görünce okunacak duâlarla ilgili Hz. Ömer ve Hz. Ebû Hûreyre (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyorlar. Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki, kim bir belâya uğrayanı görünce şu duâyı okursa seni imtihan ettiği şeyde bana afiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah’a hamdolsun. Artık yaşadığı müddetçe bu belâ ne olursa olsun ona mârûz kalmaktan muaf kılınır, Tirmizî ve İbn-i Mâce’nin haberi bu da.

 

(Elhamdülillahillezi âfânî mimmet telâke bihî ve fazzalenî alâ kesirin mimmen haleka tefzîlen ûfiye min zâlikel belâi kâinen mâ kâne mââşe)

 

İşte bu duâyı da Tirmizî, İbn-i Mâce haber vermektedir. Ebû Hûreyre (R.A) Hazretleri’nin bir rivâyetinde de sâdece bu belâ ona isâbet etmez demiştir. “Bir imtihân olarak size iyilik ve kötülük veririz.” Bu da âyet-i kerime Enbiyâ Sûresi âyet 35. Kuvvetli mü’min zayıf mü’mine nazaran Allah’a daha sevgili daha eftal daha hayırlıdır buyrulmuştur. Peygamberimiz tarafından (A.S.V).

 

Dakika 20:13

 

Şu hâlde iftirâya dayanabilen sabır yönüyle kuvvetli olan kazançlıdır ve Allah nezdinde daha hayırlıdır. Hadisteki kuvvetlilik mutlak geldiğine göre fizikî ve maddî olabileceği gibi musîbetler karşısındaki manevî ve ruhî kuvvette bunun şümûlündedir. Evet, sevgili dostlarımız; Sebebe ve vakte bağlı olmayan her an yapılabilecek duâlarla ilgili de Hz. Ebû Hûreyre (R.A) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) duâ ederken şunu söylerdi; Allah’ım! Dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir, dünyâmı da doğru kıl hayâtım onda geçmektedir. Âhiretimi de doğru kıl dönüşüm orayadır, hayâtı benim için her hayırda artma vesilesi kıl, ölümü de her çeşit şerden kurtularak rahata kavuşmak vesilesi kıl, diye Müslim’in verdiği haberdir bu da.

 

Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah’ın (A.S.V) duâsının çoğu (‘’Allâhümme Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr’’) Allah’ım! Bize dünyâda da bir hayır, âhirette de bir hayır ver, bizi cehennem azâbından koru idi. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd’un haberi bu da. Yine Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Rasûlullah (A.S.V) buyurdular ki, kim cenneti üç kere isterse cennet, Allah’ım! Onu cennete koy der. Kim Allah’tan üç kere ateşe karşı koruma talep ederse cehennem, Allah’ım! Onu ateşten koru der. Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce’nin haberi bu da.

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

(Allahümme ecirnâ minennâr ve edhilnel cennete meal ebrâr’’) Bu duâyı yedi kere yapıldığına dâir de rivâyet vardır. Hz. Ali’nin (R.A) Hazretlerinin anlattığına göre bir mukatep ona gelerek, kitâbet borcumu ödemekten âciz kaldım bana yardım et dedi. Ona şu cevabı verdi; Sana Rasûlullah’ın (A.S.V) bana öğretmiş bulunduğu bir duâyı öğreteyim onu okuduğun takdirde ‘’Sıyır Dağı’’ kadar borcunda olsa Allah onu sana bedel eder. Şöyle diyeceksin; Allah’ım! Yeterince helâlinden vererek beni haramından koru, lütfunla ver başkasına muhtaç etme.

 

(Allahümmekfini bihelâlike an harâmike ve agnini bi fazlike ammen sivâke) işte duânın hem mânâsı hem de metni bu şekildedir. Evet, sevgili dostlarımız, Allah’ım! Yeterince helâlinden vererek beni haramından koru, lütfundan ver lütfunla ver, başkasına muhtaç etme! Bu da Tirmizî’nin haberi ve Hz. Ali’den gelen bir rivâyet.

 

Dakika 25:14

 

 

Evet, sabır, “sebir” bâzı nüshalar da “sebir” imlâsı yer alır. Mekke’deki en büyük dağın adıdır “Sebir’dir.” Bazıları buna “Sabir” de derler.

 

Evet, kıymetliler, istiâze konusunda da bakın ne buyurdular. Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Peygamber (A.S.V) şöyle istiâze ederlerdi; Allah’ım! Âcizden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyârlıktan, cimrilikten sana sığınırım, kezâ kabir azâbından sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım, Buhârî, Müslim ve diğerlerinin haberidir bu da. İstiâze Allah’a sığınmak onun korumasını talep etmektir. Âciz insanlar acz-i mutlak içindedir, ihtiyaçlarını Allah’tan istemeye düşmanlarına karşı Allah’a sığınmaya sevk eder. ‘’İnsanoğlu kendini müstağni görünce tuğyan edip azar.’’ (Alâk Sûresi âyet 6 ve 7) Kendi ihtiyaçlarını kendi başına göremeyecek duruma düşmesidir düşkün ihtiyarlık. Biliyorsunuz tembellik güç ve kuvvetin olmasına rağmen ameli terk etmenin adına tembellik denir. Gücü var kuvveti var ama adam ne yapıyor? Amel-i Sâlih’lerini terk ediyor. Korkaklık, bedeni kâbiliyetlerden istifâde etmemek, cimrilikte maldan istifâde etmemektir. Düşkünlük veya aşırı ihtiyârlık, aczin yaşa bağlı olarak ârız olmasıdır. Hadisler de “herem veyâ erzeli ömür” diye geçer, sizi Allah yarattı sizi yine O öldürecek içinizden kimi bildikten sonra çocuk misâli bir şey bilmesin diye en aşağı ömre kadar geri götürülür. Yâni ihtiyârlık çocukluğa geri dönüşür. Dermansızlık ve akıl noksanlığı sebebiyle kişiyi bir çocuğa çevirir ihtiyarlık. Seleften gelen bâzı rivâyetler Kur’an-ı Kerim okumaya devâm edenin bu hâle giriftar olmayacağını belirtir. İbâdet dirisi tâbiri dindar yaşlılar için söylenmiştir. İbâdetini devâm ettiren insanlar bedenen dinç kaldığı gibi Kur’an-ı Kerim okuyanlar da zihnen dinç kalacaklar demektir. Kabir azâbının varlığı pek çok nasla sâbit olan bir gerçektir. Dünya hayatı ile kıyâmetin kopmasına kadar geçen zaman içinde berzâh denen ara bir devre vardır, işte bu kabir hayatıdır. Evet, sevgili dostlarımız, Rasûlullah (A.S.V) ayrıca kabirdeki hesaptan bahsetmiş verilen hesaba göre kabrin iyi amel sahipleri için cennet bahçelerinden bir bahçe veya kötü ameller içinde cehennem çukurlarından bir çukur olacağını bildirmiş. Bu çeşitten bir kısım açıklamalarla kabir hayatını kısmen aydınlatmıştır.

 

Dakika 30:09

 

Evet, sevgili dostlarımız!

 

Şu hâlde hayat fitnesi ile sağ olduğu müddetçe karşılaşılan imtihanlar kastedilmektedir. Cehâletler, nefsânî arzular, zulümler, günahlar ve ölüm fitnesi ile bazı âlimler ölümden önceki fitneyi anlamışlardır. Yâni daha hayatta iken nez, yâni can çekişme hâlinde iken karşılanan fitne ölüme izâfe edilmesi ölüme yakınlığı sebebiyledir. Bu görüşü destekleyen husus kabir fitnesinden ayrıca bahsedilmiş olmasıdır. Kul olmak haysiyetiyle herkes ibâdet ile mükelleftir. İbâdet istiğfar duâ namaz ve bütün çeşitleri ile bir kulluk vazifesidir. Günahkârlara mahsus bir vazife değildir. Herkese Allah’ın emridir. Yine Hz. Enes (Radıyallâhu Anhüm ve Erdahüm Ecmaîn) anlatıyor; Hz. Peygamber (A.S.V) duâyı okurlardı şu duâyı: “Allah’ım! Cüzzamdan, barastan, alaten hastalığından, delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım.” Ebû Dâvûd, Nesâi’nin haberidir. Evet, sevgili dostlarımız, Baras deri de beyaz lekelerin oluşması hastalığıdır, buna alaten hastalığı da denir, abraş da denir buna, delilik yani cünun aklın gitmesi hastalığıdır. Cüzzam bulaşıcı bir hastalıktır, hastalıkların kötüsü seyyi-ül askam belli bir hastalık değildir. Müzmin hastalıklar hep bu tavsife girmektedir. Evet, sevgili dostlarımız, Cenab-ı Hak bizleri ve Ümmet-i Muhammedi korusun.

 

“Allahümmağfirli ve edhilnî fi rahmetike ve fî fazlike bi-rahmetike yâ erhamer-rahimîn yâ hayyu yâ kayyûm yâ zel celâli vel ikrâm.”

 

“Allahümmağfirli ve edhilnî fi rahmetike ve fî fazlike bi-rahmetike yâ erhamer-rahimîn yâ hayyu yâ kayyûm.”

 

“Allahümme salli ve Sellim ve bârik alâ Muhammed vel hamdü leke yâ Rabbel-âlemin.”

 

Dakika 33:48

 

(Visited 37 times, 1 visits today)