[jw7-video]

70- Amelde Fıkhı Ekber Ders 70

AMELDE FIKH-I EKBER DERS 70

 

Çok kıymetli ve muhterem efendiler, Yüce Rabb’imize namütenâhi hamd-ü senalar olsun.

Elhamdülillah bi adedi halgîh ve mil’el-mîzân ve müntehe’l-ilm ve meblâr-rıdâ ve zinete’l-arş. O Şanlı Peygamber Hz. Muhammed’e (A.S.V.) ve ebediyyû’l ebed ona salât-ü selam olsun. Bütün İslam âlimlerinin üzerinden Allah’ın rahmeti eksik olmasın (R.A.). Ey kıymetli, muhterem efendiler! Bizden size selam. Hayat Veren Nur’un derslerini okuyalım, bu ekole hepimiz kayıt olalım. Ölümsüz hayata bizi hazırlayan Yüce İslam’ın kendisidir. Bunun okulu da -işte görüyorsunuz- İslam’ın ilimleri, ortadaki delilleridir. Edille-i Şer’iyye bunun baş okulu, fıkıh okuludur. İşte Amelde Fıkh-ı Ekber’den keşif notlarımız, Hayat Veren Nur’un dersleri devam etmektedir. Gelin, bu okula hep beraber kayıt olalım. Okuyalım, okutalım. Hayat veren de. interneti tıklayın. Bu okula devam edin, sakın devamsızlık yapmayın. Çünkü bu okulun dersleri İslam’ın Edille-i Şer’iyyesinin dersleridir. Yüce Allah’ın bize teklifidir ve İslam âlimleri de burada ders vermektedirler. Biz de bu okulun hem okuyanlarından hem okutanlarındanız. Yüce Kur’an-ı Kerim’in, İslam’ın bir hizmetkârı, Yüce Allah’ın kulu, siz müminlerin kardeşiyiz. Bizden size selam olsun. Kıymetli ve muhterem efendiler, dersimiz yine seferî konuları ile seferde namazları birleştirmek. Bunun üzerinde Hanefi ekolünün görüşlerini sizlere yansıtarak geldik. Şimdi Mâlikîlere göre burada Cem’i Takdîm; bunun altı sebebi vardır demiş Mâlikîler: Yolculuk, yağmur, karanlıkla birlikte çamur ve bayılmak ve benzeri hastalıklar. Arafat’ta Arefe gününde bulunmak Müzdelife’de bayram gecesi bulunmak. Arafat ile Müzdelife’de namazları birleştirmek sünnettir. Burada Mâlikîler namazları birleştirebilmek için Cem’i Takdîm yahut da Cem’i Te’hîr konusunda bu şartları, bu sebepleri açıkladı. Seferde ise caizdir dediler. Diğer önceki sebeplerle ruhsattır dediler. Arafat ve Müzdelife’de sünnettir dediler.

 

Dakika 5:01

 

Seferde ise caizdir dediler Mâlikîler. Seferde Cem’i Takdîmin caiz olup olmaması konusunda Mâlikîler; öğle vaktinin girmiş bulunması, ikindi vaktinden önce yola çıkmaya, güneş battıktan sonra dinlenmek için konaklamaya niyet etmesi gibi şartları da ileri sürmüşlerdir. Demek ki Cem’i Takdîm için bu şartları ileri sürmüş Mâlikîler. Benzeri hastalıkları olanların Cem’i Sûrî yapmaları caizdir. Şimdi ilk farzı vaktin son cüzünde, ikinci farzı vaktin ihtiyarî olan ilk cüzünde kılabilirler. Sağlam kişilerin ise Cem’i Sûrî yapmasında kerahet vardır, mekruhtur dediler. Şimdi hasta kişinin birleştirmek kendisine daha kolay geliyorsa birinci namazın vaktinde ikindi namazı birleştirerek kılabilir dedi Mâlikîler. Yağmur, soğuk, kar, şiddetli karanlık ile birlikte çamurlu bir ortamda akşam namazı ile yatsı namazı için camide cemaatle cem yapılabilir de demişler. Batak çamur ile karanlığın bir arada bulunması durumunda cem caizdir dediler Mâlikîler. Birinin bulunması ile cem etmek caiz değildir dediler. Yani bu sayılan zarûretlerden birisinin bulunması cem etmek için kâfi değildir dediler. Yani batak çamur ile karanlığın bir arada bulunması durumunda cem caizdir dediler. Evet, kıymetliler. Onlar böyle söylediler. Yine mescitte birleştirerek kılmak caiz değildir dediler. Yalnız başına iki namazı birleştirerek kılmak caiz değildir de dediler. Hacda iki namazı birleştirerek kılmak; bu da sünnettir. Burada ittifak var zaten. Hacının öğle ile ikindiyi Arafat’ta Cem’i Takdîm ile kılmaları sünnettir dediler. Müzdelife’de Cem’i Te’hîr ile yatsı vaktinde kılınması da sünnettir dediler, kim? Mâlikîlerin ekolündeki kıymetli âlimlerin görüşlerini yansıtmaya çalışıyoruz, oradan sizlere keşif notları veriyoruz. Şafiîler birleştirerek kılınmasını sadece seferde, yağmurlu havada ve hacda -Arafat ile Müzdelife’de- caiz görmüşlerdir, bu da Şafiîlerin görüşüdür. Bütün görüşler birbirine yakındır. Fakat Hanefilerinki daha da farklı. Bunu daha önce sizlere açıkladık.

 

Dakika 10:05

 

Ve açıklamaya da devam edeceğiz İnşâAllah. Cem’i Takdîmin caiz olması konusundaki delil, Buhârî ile Müslim-i Şerif’te rivayet edilmiştir ki Şanlı Peygamber (A.S.V.) Medine’de öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdı. Yine akşam ile yatsı namazlarını birlikte kıldırdı. Korku ve sefer olmaksızın yağmurun devam edip ikincinin başında da sürmesidir diye buradaki nedenini açıkladılar Şafiîler. Yağmurlu günde cuma namazı, ikindi namazı ile beraber Cem’i Takdîm ile birleştirilebilir. Yine görüşünü açıkladılar. Cemi -tabii- ikindi, öğlenin vaktine geri çekiliyor, Cem’i Takdîm yapılıyor. Yine Sevgili Peygamberimiz’in çok kere hastalandığı hâlde birleştirdiğine dair açık rivayetler nakledildiğini de duyurmuşlardır kıymetli muhaddislerimizden gelen haberlerde. Cem’i Takdîmin altı şartından bahsedilmektedir. Cem’i Takdîm bir sonraki namazın bir önceki namazın vaktinde kılınmasının adıdır. Bu şerâitten birisi niyet etmek. Yine tertibe riâyet etmek, önce birinci vaktin namazını kılmak; vakit birinci namaza aittir çünkü, iki namazı peş peşe kılmak. Cem’i Takdîmden bahsediyoruz, onun şeraitinden bahsediyorum. Yine iki namazı peş peşe kılmak vaciptir, fasıla vermek caiz değildir dediler. Evet, kıymetliler. Kıymetli âlimlerimiz, kıymetli delillerle bunları açıkladılar. Biz de size bu şanlı ekollerden keşif notları vermeye devam ediyoruz. Amacımız, İslam’a, sizlere hizmettir, Yüce Allah’ın rızâsına ulaşmaktır. Şanlı Peygamber (A.S.V.) Nemre’de iki namazı birleştirdiği zaman ikisi arasında kamet getirmiştir. Evet, seferîliğin devam etmesi de şarttır. Seferde namazları birleştirmek, Cem’i Takdîm etmek için. Birinci namazın vaktinin kesin olarak devam etmesi yine şarttır dediler. Birinci namazın sahih olduğuna inanmak da şarttır dediler. Şimdi Cem’i Te’hirin şeraitine bakalım; birinci namazın vakti çıkmadan niyet etmek. Meşrû tehir ile meşrû olmayanı birbirinden ayıracak bir niyet gereklidir. İkinci namazı tamamlayıncaya kadar seferîliğin devam etmesi de şarttır dediler.

 

Dakika 15:02

 

Evet, kıymetliler. Şafiîlerin görüşlerini açıklıyoruz sizlere. Tertipli kılınması ve peş peşe kılınması da sünnettir dediler Şafiîler. Sünnet namazlara gelince; öğle ile ikindi namazını birleştirince önceki sünneti daha önce kılar, tehir de edebilir. Aynı zamanda eğer Cem’i Te’hîr yapmışsa iki namazın arasına almak da caizdir. Cem’i Te’hîr yapmış ve akşamı önce kılmışsa akşamın sünnetini araya alabilir. Evet, kıymetliler. Bu konuda da sünnetlerin durumu böyledir. İsterseniz burayı biraz daha açıklayalım: Öğle ile ikindi namazını birleştirince, öğle namazından önceki sünneti daha önce kılar, tehir de edebilir. İster Cem’i Takdîm yapsın ister Cem’i Te’hîr yapsın durum böyledir. Eğer Cem’i Tehîr yapmışsa iki namazının arasına almak da caizdir dediler. Cem’i Te’hîr yapmış ve akşamı önce kılmışsa akşamın sünnetini araya alabilir de dediler. Bunlar Şafiî ekolünün kıymetli görüşleridir. Her ekolün kıymetli görüşleri, delillere dayalıdır. Bu ekollerin âlimleri kâşif âlimlerdir. Hanefiler, Mâlikîler, Şafiîler, Hanbeliler ve bunlara tâbi olan, bunları takip eden diğer kıymetli âlimlerimiz de bulunmaktadır. Hanbelilere göre Cem’i Takdîm, Cem’i Te’hîr tarzında birleştirerek kılmak caizdir. Bunun hangi durumlarda olacağını da açıkladılar. Yolculuk yapmak (en az iki günlük bir mesafe olması) gerekir Cem’i Te’hîr veya Takdim yapabilmek için. Şimdi hasta olmak -Hanbelilerde-. Bu konuda Şanlı Peygamber (A.S.V.), korku durumu ile yağmur dışındada namazları birleştirerek kılmıştır. Korkuyla yolculuk dışında yolculuk, korku, hastalıktan başkası özür değildir. Bakın; her özür, özür sayılmıyor. Yolculuk, hastalık, korku bunlar özür sayılıyor. Bunlar ve bu derecede olmayanlar sayılmıyor. Çocuk emzirmek; bu da hasta gibidir demişler. Temizlenmekten âciz olmak. Hanbeliler bunları sayıyorlar Cem’i Takdîm ve Tehir yapabilmek için. Yine zorluğu gidermek için caizdir, yolcu ile hasta gibidir dediler. Vakti bilmekten âciz olmak; bu da özürlerden biridir. Yine istihaza kanı ve benzeri durumlarda da caizdir dediler.

 

Dakika 20:03

 

Eğer öğle namazını tehir edip ikindiyi öne almakla kendinde bir güç bulur da yıkanırsan ve böylece iki namazı birleştirebilirsen yap diye Hanne’den gelen bir haberde Peygamberimiz’in böyle buyurduğu rivayet olmuştur. Özürlü olmak yahut meşgul olmak; bu gibi durumlarda da birleştirerek kılmaları caizdir dediler. Yağmurlu gün olunca akşam ile yatsı namazlarını birleştirmek sünnettir diyen bir haber de rivayet edilmiştir. Öğle ile ikindi namazlarını birleştirmek caiz değildir Hanbelilere göre, ne zaman? Yağmurlu olduğu zaman. Ebû Seleme sadece akşam namazı ile yatsı namazları için söz konusudur demiştir. Yine cemaat, bu namazları Cem’i Te’hîr ile birleştirmeyi tercih ederse bu da caizdir demişler. Namazları birleştirmeyi mubah kılan yağmur hâli elbiseyi ıslatacak, yine kişiye zorluk verecek kadar çok olmalıdır şartını da koydular. Kar yağması ve şiddetli soğukta yağmur gibidir dediler. İşte, kıymetliler. Kâşif âlimlerimiz kendi sahalarında delillere göre keşfetmişler, görüşlerini bildirmişlerdir. Yine çamur -her tarafa bulaşacak şekilde katı olmayan bir çamur- yağmurun verdiği eziyetten daha büyüktür de demişler. Karanlık ve soğuk gecelerde şiddetli rüzgâr durumu; bunu da dile getirmişler. Çok kıymetli, muhterem izleyenler; Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.) yağmurlu yahut rüzgârlı soğuk gecelerde tellalına şöyle seslendirirdi: “Namazlarınızı evlerinizde kılın.” Yani demek ki yağmurlu, rüzgârlı, camiye gelemeyecek bir durum ortaya çıktığı zaman bütün özürler namazları birleştirmeyi mubah kılar dediler Hanbeliler. Takdim ile tehir arasında serbestliğin ihtiyaca göre olduğunu içermektedir. Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.), Efendimiz bir gün Tebük kazasında namazını tehir etmiş, sonra çıkıp öğle ile ikindi namazlarını birleştirerek kıldırmıştı. Sonra çadırına girdi. Sonra çıkıp akşam ile yatsı namazlarını yine birleştirerek kıldırdı. Tehir ederek birleştirmek daha faziletlidir dediler yine; Hanbeli ekolünden bahsediyoruz. Arafat’ta öğle ile ikindi namazını öğle vaktinde Cem’i Takdîm olarak kılmak, akşam ile yatsı namazlarını da yatsı vaktinde Müzdelife’de kılmak, Cem’i Te’hîr olarak kılmak, işte bu şekil yapılmaktadır.

 

Dakika 25:20

 

Hanbeli mezhebine göre birleştirerek kılmanın şeraiti, tertibe riâyet etmektir. Hanbeli mezhebine göre yine Cem’i Takdîmin şerâiti vardır. Bunlara da şöyle bir bakalım. Kıymetli efendiler, iki namazı peş peşe kamet getirerek kılmak yolculuk, hastalık ve benzeri durumlarda birleştirilen namazların iftitah tekbiri alınırken, bir de birinci namazın selamı verilirken var olması gerekir. Yani yolculuk, hastalık benzeri durumların var olması gerekir deniliyor. İkinci namaz bitirinceye kadar yine hastalık ve sefer özürlerinin devam etmiş olması da şartlarındandır dediler Hanbeliler. Yani namazları birleştirmeye birleştirme konularını şartlara, özürlere bağlanmışlardır; rastgele değil. Hanbelî mezhebine göre Cem’i Te’hîrin de şartları da vardır. Birinci namazın vaktinde cem etmeye niyet etmek. Vakti dar ise cem etmek sahih değildir. Dar bir vakte tehir etmek haram olup onu yapan kişi günahkâr olur da dediler Hanbeliler. İkinci namazın vakti girinceye kadar özrün devam etmesi de gerekir dediler Hanbeliler. Görüyorsunuz, yani rastgele bir Cem’i Takdîmden, Cem’i Te’hîrden bahsetmiyor Hanbeliler de.

 

Dakika 28:01

 

Yani özürler sebebiyle olur dediler. Özürleri de keşif notları olarak sizlere onların ipuçlarını vermeye çalıştık. Kıymetli ve muhterem izleyenler, Yüce Allah’ın kullarına İslam ile ne büyük lütuflarda bulunduğunu görmekteyiz. Yüce Allah, kullarına ihsanlarda bulunmuştur. Yüce İslam, âlemleri kaplayan Allah’ın rahmet tecellisidir. Bunlardan biri de bayram namazlarıdır. Bayramlarda iftar etmek, fıtır sadakası vermek, haccı farz tavaf ile tamamlamak, kurban etleri ve diğer hususlar ve bayramlarda sevinç, ferah, neşelenmek. Bunlar bayramların ruhunda vardır, olmalıdır. Îd avede, kökünden geri dönmek demektir. Ferahla ve sevinçle geri dönmenin ve sevinçten sevince dönüşün anlamını taşımaktadır. Îd kelimesinin anlamı da bayramlar, sevinç ve mutluluk günleridir. Şimdi bunun da delillerine bakalım, bayram namazlarının delillerine. Hicret’in birinci yılı bayram namazı meşrû kılınmıştır.

 

Dakika 30:19

 

Bunun delili Şanlı Peygamberimiz’in (A.S.V.) Medine’ye gelince Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. O Rahmet Peygamberi: “Bu iki gün nedir?” diye sordu (A.S.V.), Efendimiz. Şöyle cevap verdiler: “Cahiliye döneminde bizler bu iki günde eğlenirdik.” Bunun üzerine Şanlı Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Allah (C.C.) bu iki gün yerine size bunlardan daha hayırlısını vermiştir. Birisi kurban bayramıdır,” diğeri de Ramazan-ı Şerif bayramıdır. Delili de kitap, sünnet ve icmâda mevcuttur bayram namazlarının. Yani Kur’an-ı Kerim’de, sünnet ve icmâda hepinizin bildiği Kevser Suresi’nde Cenab-ı Hakk (فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿٢﴾) buyurdular. Yüce Rabb’imiz buyurdu: “Rabb’in için namaz kıl, kurban kes.” Kurban Bayramı namazı ve kurbandır -işte, görüyorsunuz- buradaki kastedileni. Yine Sünnet-i Şerif’ten delil ise Şanlı Peygamber’in iki bayram namazını da kıldırdığı tevâtür yolu ile sabittir. O Rahmet Peygamberi’nin ilk kıldırdığı bayram namazı, Hicret’in ikinci yılındaki Ramazan-ı Şerif’in bayram namazıdır. Bu konuda yine: “Peygamberimiz (A.S.V.) Ebûbekir ve Ömer ile beraber Ramazan-ı Şerif bayramı namazlarında bulundum. Hepsi bayram namazını hutbeden önce kıldırdılar.” Yine İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre bu haberler, Hz. Abbas’ın oğlu Abdullah’tan gelmektedir. Şanlı Peygamber (A.S.V.) bayram namazlarını ezansız ve kametsiz olarak kıldırdı diyor. Bunlar da Sünnet-i Şerif’ten birer birer delildir. Müslümanlar bu konuda icmâ etmişlerdir. Diğer konularda olduğu gibi; icmâ edilen diğer başka konularımız da var. Bu da icmâ konusudur. Yine bayram namazlarının hükümlerine şöyle bir bakalım: Farz-ı kifaye diyenler, vacip diyenler, sünnet diyenleri görmekteyiz. Hanbelilere göre ‘zâhir-ul mezhep’ olarak verilen fetvaya göre farz-ı kifayedir, cenaze namazı gibidir demişler. “Rabb’in için namaz kıl, kurban kes.” Ayetidir; delil olarak da budur demişler. Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.) ile halifeler de bayram namazlarına devam etmişlerdir.

 

Dakika 35:09

 

Yine bayram namazları Yüce İslam dininin şiarlarından yüksek mi yüksek, pek kuvvetli mi kuvvetli alâmetlerindendir kıymetliler, İslam’ın açık şiarlarındandırlar. Terk etmekle dini hafife alma söz konusudur. Bu namazlara -görüyorsunuz- farz-ı kifaye diyenler, vacip diyenler, sünnet diyenler vardır ki hükümler böyle açıklanmıştır. Hanefi mezhebinde en sahih olan görüşleri Cuma namazı farz olan herkese bayram namazlarını kılmak vaciptir. Hutbe ise namazdan sonra okunur, bayram namazlarında hutbe ise sünnettir. Şanlı Peygamber’in (A.S.V.), Efendimiz’in bu namaza devam etmesidir. İşte, görüyorsunuz. Bu namazlara Peygamberimiz devam etmiş. Diğer ekollerde de açıklandığı gibi ve açıklanacağı gibi. Mâlikî ve Şafiîlere göre de cuma namazı farz olan kimseler için bayram namazları kuvvetli, çok güçlü sünnet olup (müekked sünnet olup) kuvvetli olma bakımından vitir namazının peşinden gelir. İşte, kıymetliler. Bu ekollere göre bayram namazlarının hükmünün durumunu açıkladık. Sizlere keşif notlarını verdikten sonra, şimdi vücup veya cevaz gibi şerâitine de bir bakalım, neyin? Bayram namazlarının. Hanefi ekolündeki yüksek şahsiyet, o yüksek âlimlere göre cuma namazının vücup ve cevazı için şart olan her şey bayram namazlarının da vücup ve cevazının şartıdır. Hutbe, bundan müstesnadır. Çünkü bu namazdan sonra okunur ve hutbe bayram namazlarında sünnettir dediler. Devlet başkanı hâkim yahut naibinin imam olması, bayram namazının edası için de şarttır dedi Hanefiler. Şehir olma şartına gelince; Hz. Ali (Kerremallahu veche) (R.A.), o büyük insan, İslam’ın büyük kahramanı, allâme-i cihan olan ve Hulefâ-i Râşidîn, Aşere-i Mübeşşere’den olan o değerli insan, değerli şahsiyet olan Hz. Ali. Bakın, Hz. Ali’den gelen haberde Cuma, teşrik, fıtır namazı yani teşrik tekbirleri, fıtır namazı, kurban bayramı namazı ancak cami vasfına haiz bir şehirde yahut büyük bir şehirde kılınabilir denilmiştir. Cuma ve teşrik, ancak büyük şehirlerde kılınır ifadesi rivayet edilmiştir.

 

Dakika 40:05

 

Cemaat şartına gelince; cemaatsiz olarak hiç kılınmamıştır bayram namazları. Belli bir vakitte eda edilerek intikal etmiştir. İşte Hanefilerin bayram namazlarının durumu ile ilgili görüşleri böyle. Bir de Hanbelilere göre kırk kişinin bulunması şartı da vardır. İzin şartı yoktur Hanbelilerde. Kadınların bayram namazlarına iştirak edip edememe konularında Hanefi ve Mâlikîler, genç kadınların cuma ve bayram namazlarına gitmelerine müsaade edilmediğine de ittifak etmişlerdir. Bu fitne fesat durumu ortaya çıktığı veya çıkacağı bilindiği zamanlardır. Güven ortamından, fitne fesadın olmadığı hiçbir ortamdan kadın men edilmemiştir, edilmez. Fitne fesadın ve güven ortamının olmadığı ortamlarda kadının güven ortamı, kendi evidir. O konuda da: “Böylesi tehlikeli zamanlarda evlerinizde oturun.” (Ahzâb Suresi, 33). Çünkü Yüce İslam, dâimâ faydalıyı celbeden, zararı def eden bir temel üzerindedir. Fitneye sebep olma; burada söz konusu olduğu zaman fitne ise haramdır. Harama götüren şey de haramdır. Dikkat et: Fitne haramdır. Fitneye seni bir şey sevk ederse o da haramdır. Cami bahanesi ile yola çıkıp yanlış iş gören insanlardan tabii suçu işleyen suçludur. Birileri suçlu diye herkes suçlu ilan edilmez. Suç işleyenindir, günah sadece işleyenindir. Ama günaha götüren sebepler de günahtır, buna da dikkat et. Yaşlı kadınlara gelince; burada zaten bir sakınca yok, kesin ruhsat vardır. Şafiî ve Hanbelilere göre güzel kıyafetlerini takınmayan kadınların bayram namazlarına gitmelerinde bir beis yoktur. Koku sürünen, ziynetli ve gösterişli elbiselerini giyen kadınlar bayram namazlarına gidemezler. Şafiî ve Hanbeliler niçin böyle söylediler? Burada fitneye vesile olacağı durumu ile ilgili delilleri onlar böyle söylemişler. Resulullah (A.S.V.) genç kızları, hayızlı kadınları ve bakire kızları bayrama çıkarırdı. Hayızlı kadınlar namaz kılmazlar; sadece Müslümanların bu hayırlı topluluklarına ve yaptıkları duaya katılmış olurlardı. Buradaki tabiî ilim irfandan, bu ilim atmosferinden faydalanıyorlardı. Çünkü fitnenin olmadığı, güven ortamının olduğu hiçbir yerden kadınlar men edilmemiştir.

 

Dakika 45:07

 

Bu kıymetli âlimlerimizin görüşlerini yanlış anlayıp da kendi çağının rezaletine dâimâ bir kılıf arayanlar: Bunlar dâimâ ulemâyı suçlamaya kalkmışlardır. Çünkü rezaleti dâimâ öne çıkaran, namusun ne olduğunu, dinin, imânın, ahlâkın ne olduğunu bilmeyen çağdaş reziller; dâimâ İslam âlemlerini, İslam âlimlerini kötülemeye kalkmışlardır. İslam âlimleri çok namuslu ve çok âlimdirler. Kadın aynen vitrindeki yakut ve zümrütten daha iyi, daha güzel, ipekli, içinde inciden daha da güzel esirgenir, korunur. Bu, kadına verilen değerdir. Kadından değeri alıp güven ortamı olmayan ortamlardan kadını lekelemek ve pis kadınların sebebiyle temiz kadınları da o ortama itelemek bu çağdaş rezillerin yaptığı iştir. İslam’da kadın çok değerlidir, insan çok değerlidir. İnsan deyince kadın-erkek; bunlar eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi insandır. Kadınıyla, erkeğiyle buradan namusu alma. Güven ortamı olmayan fitne ortamının içine kadını atma. Kadın hakları diye diye kadının haklarını elinden alma. Buna da dikkat et. Böyle yapıp da kadınların haklarını ellerinden alanlara dikkat et. Bacağını açana hürriyet, hak veriyor; başını örtenin hakkını alıyor. Bu dayatma ve zorbalıktır. Kadını özgür bırakıyorsan herkes inancını, inancının gereğini yaşayacaktır. Sen kimsenin kalbini açtın da baktın mı, kafasının içine baktın mı? Şu veya bu sebeple yapıyorsun demeye ne hakkın var senin? Milletin niyetini, kalplerini mi okuyorsun? Okusan sana bu salâhiyeti kim verdi? Senin gibi mi düşünecek herkes? Herkes istediği gibi düşünür, inancının gereğini yapar. Zorbalıktan vazgeç, sen o zorbalığı yaparsan senin karşına kahramanlar hep çıkar. Zorbalara meydan bırakılmamış hiç, ebedî hiç bırakılmayacaktır. Bu mülk Allah’ındır. Allah’ın emrini sen kulundan esirgiyorsun. O samimi inançlı kadın; “inancımın gereğini yapıyorum” diyor. Sen yok bunu şunun simgesi bunun simgesi diye kadının beynini, kalbini, ruhunu ne yapıyorsun? Dayatma altında bırakıp hürriyetini, hakkını elinden alıyorsun. Ondan sonra da çıkıyorsun hürriyetten, haklardan bahsediyorsun. Sen bir zorbasın, bundan vazgeç. Sen zorba isen senin karşında inançlı, imânlı kahramanlar var. Meydan senin olmadı, olmayacak. Zindanlara gitse bile inançlı, kıvançlı insanlar; orada onların ruhları hür dolaşmaktadır.

 

Dakika 50:00

 

Niçin? Allah’a bağlı, kuluna karşı istiklâl ve hürriyetini ilan etmiştir. Zindanda onun ruhu hür dolaşır. Sen ise onun inancına yaptığın baskı ve zulmün esareti altında yaşıyorsun. Zalim, zulmünün eseridir. Kâfir, küfrünün esiridir. Müşrik; şirkinin putunun esiridir. Mümin, Müslüman ise Allah’a bağlı, bağımlı; başka herkese hürdür. Sen neden bahsediyorsun? İslam, Allah’ın kanunları ve onun evi. Kadını kendi fıtratıyla baş başa bırak, kadının fıtratını bozma, ekosistemi de bozma, erkeğin fıtratını da bozma. Bütün mahlûkatın, bitkilerin fıtratlarını da bozmayın. Bozuk ruhlar başkalarını bozmak için çalışıyorlar. Faydalı bilimsel çalışmalar ise; İslam’ın kendisi o. Fayda nerede, İslam orada; her fayda İslam’dadır. Her bilimsel fayda İslam’ın bizzat kendi membaından kaynar. Kıymetliler, işte kıymetli âlimlerimiz keşiflerini böyle yapıyorlar. Hoş koku sürünmezler, gösterişli elbise giymezler. Erkeklerden ayrı bir yerde namazlarını kılarlar. “Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescitlerine girmelerine engel olmayın.” Peygamberimiz böyle diyor. Namaza koku sürünmeden çıksınlar. Şimdi bir kadın, yabancı erkekleri üzerine çekmek için böyle cazip hareketlerde bulunamaz. Kadın kadınlığını da bilecek. Yüce İslam kadına da görevler vermiş. Yüce Allah’ın emirleri, Peygamber’in ortaya koyduğu kurallar var Allah’ın Muhammed’e “şu kuralları uygula” diye. İslam, ilâhî kuralların bütünüdür, Allah’ın kanunlarıdır. Kadın da görevli erkek de görevli; bu kuralları yerine getirecek. Yerine getirdiğin zaman kadın-erkek Müslümansın. Allah’ın emirlerini yok sayarak Müslümanlık yok. Kim Allah’ın emrini yok sayıyorsa onda imân ve İslam yoktur. Olsun diye kimse dayatmıyor. Müslüman olanın özgürce Müslümanlığını yaşamak hakkıdır. Sen Müslüman olmayacakmışsın, o senin bileceğin iş; ol-olma. Ama İslam bir hakikat. Bütün dünya Müslüman olsa da İslam bir hakikattir; ezelî ebedî. Bütün dünya Müslüman olmasa da İslam bir hakikattir. Hakikat değişmez ki; gerçek İslam hak ve gerçektir. Hakk’ın, Allah’ın dinidir ve onun kanunlarıdır. İster inan ister inanma, o senin bileceğin iş. Ama hakikat ortada, gerçek ortada. Bu mülk Allah’ındır. İnsanları Allah yarattı, onlara da kanun olarak İslam’ı gönderdi. En sonunda ne yaptı? En son gelecek peygamber geldi, o da Hz. Muhammed, O’nun şeriatı Allah O’na ne yaptı? Şârii Teâlâ, Muhammedî şeriatı ortaya koydu. Kabul edersin, etmezsin; gerçek bu, hakikat bu. Hoş koku sürünürse bir kadın, yabancı erkekleri kendine çekmek için gösterişli elbise giyerse bu durum fitne ve fesada sebep olur. İslam’da kadın ve erkek dünyanın en namuslu, şerefli insanlarıdırlar.

 

Dakika 55:18

 

Kadın, kocasına aittir. Kocası da o kadına aittir. Kadının kocasının dışında yabancı erkekleri kendine celbederek böyle davranışlarda bulunması o kadında; bir defa kat’iyen İslam, onun o durumunu kabul etmez. O kadın, kendini İslam’dan dışlar. İslam’ın kanun ve kurallarından en baştakilerinden biri de namustur, haysiyettir, şereftir. Kadın, kocasına karşı her türlü süslemeyi yapar, cilalanmayı da yapar. Kocası da ona en güzel sevgi deryası ile onu kucaklar, bağrına basar. Bu sevgi, bir defa Allah için bir sevgidir. Aynı zamanda o sevginin içerisinde bütün mutlulukları bulman da mümkündür. Çünkü İslam’daki Hakk sevgisi, gerçek sevgidir. Okyanusta -sen bir damla olarak- okyanus seni besler, sen okyanusu besleyemezsin. Ama sevgi deryasıdır İslam. Bu sevgi deryasında sen bir damlasın, o damlayı o okyanus besler. Onun için İslam’daki sevgi gerçek, köklü sevgi, hak sevgidir; tükenmez, eksilmez. Yapmacık, sahtekâr, sahte sevgiler yüzeysel. Yüzünden gülüyor, iç dünyasında ise savaşıyor. Bu İslam’da böyle ihanet yok. Bayram namazlarının bir de vaktine şöyle bir bakalım: Yüksek âlimlerimiz, güneş bir yahut iki mızrak boyu yükseldiğinde bu konuda bayram namazının vakti girmiştir demişlerdir, bunda ittifak edilmiştir. Güneş doğmasından yarım saat sonra başlar, zevale kadar da devam eder. Vakit, kuşluk vaktidir. Cumhura göre güneş doğduktan hemen sonra bayram namazını kılmak mekruhtur. Hanefilere göre bu, bayram namazı yerine geçmez. Belki haram olan bir nafile namaz olur. Kerahat vaktinde kat’iyen namaz kılınmaz. Bayram namazı da kerahat vakti çıkmadan kılınmaz. Hanefilerin -işte- üzerinde durduklarından biri bu. Çünkü Allahu Teâlâ’nın yap dediğini yap, yapma dediğini yapma. Yapma dediğini yaparak ibadet olmaz. Şimdi acele etmek veya geciktirmek gibi konularda; “Kurban bayramı namazını vakti girer girmez hemen kılmak sünnettir. Ramazan-ı Şerif bayramını, namazını biraz tehir etmek de sünnettir.” buyurdular; o âlemlere rahmet peygamberi olan Sevgili Efendimiz (A.S.V.). Necran da bulunan Amir bin Hazma şöyle yazmıştır; Necranlılara kurban bayramı namazını acele kıldır; Ramazan-ı Şerif bayram namazını tehir ederek kıldır.

 

Dakika 1:00:02

 

Ve insanlara öğüt ver, nasihat et. İşte, kıymetliler. Yine bayram namazı kaza edilir mi? Bu konudaki durum nedir? Hanefi ve Mâlikîlere göre kaza edilmez; nafile namazlar kaza edilmezler. Şimdi vaktinde imamla birlikte bayram namazını kılamayan kimseler bu namazı kaza etmezler. İttifakla bir kaç yerde bayram namazı kılınabilir. Bayram namazı sadece cemaatle kılınır. Evet, kıymetliler. Hanefi ve Mâlikîlerin görüşü böyle. Şafiî ve Hanbelilere göre kaza etmek sünnettir. Bayram günlerinde de bayram günlerinden sonra da kaza edilebilir demişlerdir, kim? Şafiî ve Hanbeliler. Hanbeli ve Şafiîlere göre bayram hutbesi okunurken imama yetişirse önce tahiyye namazı kılar sonra oturup hutbeyi dinler. Tek başına kılabileceği gibi kırk kişiden az bir cemaatle de kılabilir. Bayram namazı Şafiîlere göre nafile namazdır. Görüyorsunuz; bayram namazı, Şafiîlere göre nafile namazdır. Onlar da o kanaate varmışlar delilleri inceledikten sonra. Bakın, güzelim yüksek âlimler keşfetmişler, incelemişler. Neticede herkes kanaatini, oradan aldığı hükmü ortaya koymuştur. Burada İslam caddesinin çok genişlediğini, rahmetin dalgalandığını görüyoruz. Sakın başka türlü anlamayın. Öyle de böyle de olması ümmetin işinin dünyada, âhirette kolaylaşması demektir. Mâlikîlere göre vakti kaçtığı için ertesi günü kılınmaz. Cumhura göre ertesi gün de bayram namazı kılınabilir. Kurban bayramında ise üç gün içerisinde kılınması mümkündür dedi Cumhur. Cumhur deyince kimi anlıyoruz? Mâlikîlerin dışında diğer bütün mezhepleri ve diğer âlimleri anlıyoruz. İstisnalar kaideyi bozmaz. “Şevval ayının hilalini görmemize bulut engel oldu. Bizler de oruçlu olarak sabahladık. Gündüzün son kısmında bir süvari topluluğu gelip o gün hilali gördüklerini söylediler. Bunun üzerine Şanlı Peygamber (A.S.V.), insanlara o gün oruçlarını bozmalarını ve yarınki gün bayrama çıkmalarını emretti.” İşte bu da Ebû Umeyr ’den gelen bir Hadis-i Şeriftir. Cumhurun dayandığı delillerden birisi de budur. Kıymetliler, yine başka bir haberde şanlı Peygamber (A.S.V.) şöyle buyurdu: “Ramazan-ı Şerif bayramınız; oruçlarınızı bozduğunuz, iftar ettiğiniz gündür. Kurban bayramınız da kurbanlarınızı kestiğiniz gündür. Arefe gününüz de Arafat’a çıktığınız gündür.” buyurdular.

 

Dakika 1:05:06

 

Şafiîler dışındaki cumhura göre geniş bir namazgâh, geniş bir yerdir. Yani bayram namazlarının kılınma yeri Mekke hariç diğer yerlerde, beldenin dışında bulunan namazgâhtır, geniş bir yerdir dediler. Cumhura göre bu; Şafiîler hariç. “Bir bayram günü bize yağmur isabet etti. Bu sebeple Hz. Peygamber (A.S.V.) bizlere bayram namazını mescitte kıldırdı.” Yerine göre sahrada, camilerde de bayram namazı kılınır. Yine mescitte kıldırmışlardır, kim? Hz. Ömer ve Osman da yağmurlu zamanlarda. Mekke’de ise efdal olan, Mescid-i Haram’da kılmaktır. Kâbe-i Şerif ise İslam dininin en büyük şiarlarından biridir. Şafiîlere göre mescitte kılmak daha faziletlidir; çünkü cemaat, bayram namazlarında daha kalabalık olur. “Cihan Peygamberi (A.S.V.), Efendimiz bayram namazları için namazgâha çıkardı.” Yine gelen haber Hz. Ali’den. Yine diğer sahabelerden gelen haberlerde; “Zayıf durumdaki insanlara mescitte namaz kıldırması için görevlendirmiştir.” Bu da, bu haberde Hz. Ali’den geliyor. Bu görevli olanlardan birisi Hz. Ali, Ebû Mesud el-Ensârî’yi görevlendirdiği rivayeti vardır. İmâm-ı Şafiî Hazretleri sahih olduğunu söylemiştir bu haberin. Yine bayram namazlarının nasıl kılınması konusunda da İnşâAllah derslerimiz o konuda da devam etmektedir. Bayram namazları ittifakla iki rekâttır. Kurban Bayramı namazı iki rekât, Ramazan-ı Şerif bayram namazı iki rekâttır, sefer namazı iki rekâttır, Cuma namazı iki rekâttır. Peygamberimiz’in dili ile sabittir ki bu namazlar tamam olup eksik değildir. İftira eden ziyandadır. Bayram namazlarında zait tekbirler vardır. Hanefilere göre üç tekbir getirilir her rekâtta. Mâlikîler ve Hanbelilere göre birinci rekâtta altı tekbir, ikinci rekâtta beş tekbir getirilir. Şafiîlere göre ise birinci rekâtta yedi tekbir ikinci rekâtta beş tekbir getirilir. Hanefiler dışındakilere göre her iki rekâtta Fatiha’dan önce getirilir tekbirler. Hanefilere göre ise ikinci rekâtta zammı sureden sonra getirilir. Cumhura göre Fatiha-i Şerif’ten sonra iki sure okumak menduptur. Cumhura göre bu iki sure de A’lâ ve Gâşiye sureleridir. Fakat Mâlikîlere göre ikinci rekâtta Şems Suresi okunur.

 

Dakika 1:10:10

 

Şafiîlere göre ise Kâf Suresi ve İkterabet (Kamer) sureleri okunur. Kıymetliler, Şanlı Peygamberimiz (A.S.V.), Efendimiz; “Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hazreti Osman ile beraber bayram namazlarında bulundum.” diyor, kim diyor? İbn-i Abbas diyor bunu. “Hepsi bayram namazını hutbeden önce ezansız ve kametsiz olarak kıldırmışlardır.” diyor. Essalatü camiatün; bu da ilan edilir. Bayram namazının kılınma zamanı insanlara “Essalatü camiatün” diye ilan edilir. Bunun böyle olması da sünnettir dediler. Ayrıca namaz, güneş tutulması namazına kıyas edilmektedir. Hanefilere göre” Essalatü camiatün” diye seslenilir. Niyet ederek şöyle derler: “Allah Teâlâ’nın rızâsı için bayram namazını kılıyorum.” Cemaat ise imama uyarak niyet etmelidir. İftitah tekbirini alıp eller göbeğin altına bağlanır, Sübhaneke okunur, üç kere tekbir alır -zevahir tekbirleri denir bunlara-. Ondan sonra ellerini her tekbirde kaldırır ve yanlara indirir. Yine üç tespih getirecek kadar bekler. ‘’Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illâllahu vallahu ekber’’ demekte bir beis yoktur. Sonra iki el göbeğin altına konularak bağlanır. Yani tekbirler öyle; fasılalarla alınır üç tekbirler. İmam efendi gizlice Euzu Besmele okur, açıktan olarak Fatiha’yı ve Fatiha’dan sonra da bir sureyi okur. İşte bu şekilde birinci rekâtın tekbirleri, kıraati yapıldıktan sonra rükûa gidilir, secdeler yapılır. Rükû ve secdeden sonra ayağa kalkılır, ikinci rekâta kalkmış olunur. Besmele okur, Fatiha’yı, sonra da bir sureyi okur. Ondan sonra da Zevâid tekbirlerini üç tekbir alır. Aynen birinci rekâtta olduğu gibi fasılalarla imam namaza başlamak için önce bir tekbir alır. Ondan sonra da üç kere tekbir alır, sonra kıraatte bulunur, sonra tekbir getirip rükûa varır, sonra secdeye gider. Sonra kalkar, sonra kıraatte bulunur, sonra üç kere tekbir getirir, sonra tekbir alıp rükûa varır, sonra ikinci rekâtı selama kadar tamamlar. İşte Hanefilerin dayandıkları delil İbn-i Mesut’tan gelen bir Hadis-i Şerif ile emsali delillerdir. Bu hadisi, Tahâvî gibi zatlar rivayet etmişlerdir.

 

Dakika 1:15:13

 

Üçten fazla on altıya kadar tekbir almak da caizdir demişlerdir. İşte, görüyorsunuz. Üçten fazla on altıya kadar almak da caizdir demişlerdir. Mezhebine göre imama uyar. Bayram namazı ile cenaze namazı bir araya gelince bayram namazı, cenaze namazından önce kılınır. Cenaze namazı ise bayram hutbesinden önce kılınır demişlerdir, kim? Hanefiler. Bakın, bunlar, bu saydıklarımız o yüksek Hanefi ekolünün yüksek âlimleri ve dayandıkları delilleri ne yapmışlar; mezheplerine koymuşlar. Ne güzel çalışmışlar (R.A.). İnşâAllah Mâlikî mezhebinin durumu ile derslerimiz devam edecektir.

 

Dakika 1:16:57

 

 

 

(Visited 85 times, 1 visits today)
{"message":{"type":8,"message":"Undefined variable: show_right_meta","file":"\/home\/pwny9ik9\/public_html\/wp-content\/plugins\/cactus-video\/video-hook-functions.php","line":1155},"error":1}